RSS Feed for This Post

Gırgırına Muhalefet

 Süleyman Bilgesoy

Sosyal paylaşım sitesi üyeliğiniz varsa fark etmişsinizdir, normal zamanlarda paylaşılanlar Umut Sarıkaya, Yiğit Özgür – bir dönem Selçuk Erdem ya da Erdil Yaşaroğlu – karikatürleri, siyasi tartışmaların arttığı, tansiyonun çıktığı dönemlerde yerlerini popüler mizah dergilerimizin siyasi kapakları ya da 3. sayfa politik karikatürlerine bırakmakta. 

 Sencer Ayata’nın türban çözümünü mü eleştireceksiniz, gönderin bir karikatür; “ponpon kızlar” yasağını mı içinize sindiremediniz iletin bir karikatür…

 Bu sırada gün geçmiyor ki bir köşe yazarı siyasi bir karikatürü olumlu ya da olumsuz anlamda köşesine taşımasın. AKP-CHP arasında bile muhalefeti karikatür dergilerine havale etme tartışması yaşandı referandum sürecinde.

 Siyasi karikatürle mizah yapmanın her zaman bir yavanlığa düşme-taraftarlıkla yaftalanma riski barındırmasını bir yana bırakırsak, karikatürün bu şekilde kullanılmasından memnunum, malum bir karikatür bazen sayfalarca metnin anlatamadığını anlatabilir. Lakin işin ilginç yanı birbirleriyle çelişkili fikirler içerebilen bu siyasi karikatürlerin aynı dergilerde, hatta bazen aynı çizerler tarafından çiziliyor olması; bu durumda ortaya çıkan soru şu: “mizah her zaman muhaliftir” önkabulune uyan, her türlü çarpıklığı gözler önüne seren, her türlü haksızlığa muhalefet eden bilinçli bir mizah dergisi-karikatür kültürümüz mü var yoksa işin aslı biraz daha farklı mı?

 Gerek gazetelerde yayımlanan, gerek kendilerine ait müstakil dergileri olan karikatürler ve ya genel olarak mizah dergisi fikri daima siyasetle içli dışlı olmuştur. Elbette tüm mizah dergiciliği tarihimizi bütünüyle burada ele alamayız ama geçmişten günümüze mizah dergilerimizin siyasetle olan ilişkilerine kısa bir bakış belki sorularımıza cevap ararken bize yardımcı olur. 

 Türkiye’de Mizah dergiciliği…

 Türkiye’deki mizah dergiciliğini incelediği tezinde Can Turhal Yalçınkaya mizah dergiciliğini 3 döneme ayırıyor: Gırgır-öncesi Dönem (1922-1972), Gırgır Paradigması (1972-1989) ve Gırgır sonrası (1990-2001). Bu dönemlere ayırma girişimi her ne kadar bence de isabetli olsa bile, tarihsel sürekliliği sağlamak adına Gırgır öncesi dönemi Osmanlı Mizah dergilerini kapsayacak şekilde genişletmeliyiz diye düşünüyorum. Zira kendisi de:

 “Akbaba Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk önemli mizah dergisidir. Kökleri Cumhuriyet öncesi Aydede mizah dergisinde bulunabilir. Cumhuriyet kurulduktan sonra eski bir Aydede yazarı olan Yusuf Ziya Ortaç yeni bir mizah dergisinin zamanın geldiğini düşünür. ” (Yalçınkaya, 2006:8)

 derken bu bağlantıya işaret etmektedir. Kaldı ki Akbaba’nın ilk sayısının 1922’de yayımlanması bile Cumhuriyet öncesi mizah dergiciliğini bu dönemlere ayırma çalışmasından ayrı tutmanın zorluğunu gösterir. 

 1870 yılında yayım hayatına başlayan ilk mizah dergimiz Teador Kasap’ın çıkarmış olduğu Diyojen’dir. Dergi üç kez geçici kapatılma cezasıyla karşılaşmış, ancak 183 sayı yayımlanabildikten sonra ise tamamen kapatılmıştır. Diyojen’in amacı bellidir; “mizah muhaliftir” önkabülümüzü doğrularcasına bağımsız olarak siyasi mizah-muhalefet yapmak:

 “Derginin çıkış amacı ilk sayının “Mukaddime” kısmında ele alınmış, yazıda halkın düşünceleri ile hükümetin icraatlarını ve maksadını mizahi yoldan ortaya koymak olarak ifade edilmiştir.” (Çakır, 2006:163)

 İlk sayısından son sayısına kadar bağımsızlığının altını çizer; logo altı/üstü ibareler her zaman için önemlidir:

 “Teodor Kasap, ilk sayıdan başlayarak yayın hayatına son verildiği 183. sayıya kadarki tüm nüshalarında “Diyojen” logosunun altına, ünlü filozof Diyojen’in İskender’e söylediği: “Gölge etme başka ihsan istemem” söylemine yer vererek siyasal iktidara, besleme basının rağbet gördüğü bir ortamda hükümetten hiçbir maddi destek istemediğini ve tek isteğinin yönetimin basın özgürlüğüne müdahale etmemesi mesajı olmuştur.” (Çakır, 2006:163)

 Yayın hayatı boyunca başına gelenler de amacından sapmadığının göstergesidir, örneğin 14. sayısında yayımladığı fıkra aldığı cezalardan birinin nedenidir:

 “Delhizden Efendi Arap Kölesine

– Gündüz o mumu niye yaktın?

– Hazineye bakmak içün

– Ne var?

– Ne olacak su çekilmiş fare dolu” (Diyojen, 6 Nisan 1871).

 Devlet hazinesinin “su çekilmiş fare dolu” olduğunu söylemesi, bu kadar bir siyasi eleştiri o dönemde ceza için yeterlidir.

 Akbaba

 Gırgır öncesi dönemin en etkili mizah dergisi ise şüphesiz kırılması güç bir rekoru -aralıklarla da olsa 50 yıllık bir yayın hayatini- elinde bulunduran Akbaba’dır. İşler değişmiş, “gölge etme başka ihsan istemem” diyenlerin aksine Yusuf Ziya Ortaç sürekli sığınacak bir gölge ve de “ihsan” peşindedir. Dergi sırasıyla önce eğitici-öğretici bir Kemalist üslup benimser, koyu bir İsmet İnönü destekçisi olur. DP iktidarı sırasında Adnan Menderes’in maddi desteği ile DP destekçisi, darbe sonrasında ise doğal olarak askeri dikta taraftarıdır. İdam taraftarı karikatürler ise 

 İlk karikatürlerini Akbaba’da yayımlayan Semih Balcıoğlu’nun sözleri aslında bu süreci güzel özetler:

 “Bu dergiyi yarım asır gibi çok uzun bir süre yayımlamak her babayiğidin harcı olmasa gerek. Devletle ve hükümetlerle arası hep iyiydi. İyi olması için de büyük çaba harcardı. Eleştirisi ağır olan yazı ve karikatürlere dergisinde yer vermedi.

 Tek partiden çok partiye geçtikten sonar Türkiye’de olup bitenleri hep görmezlikten geldi. Hâlbuki siyasî bir mizah dergisi için bu olayların bir tanesi bile çok önemliydi. Ayrıca bu, mizahın göreviydi de. Akbaba yumruk vurmak yerine pansuman yapmayı seçti.” (Balcıoğlu 2001:75)

 İktidarlar eliyle semirtilip muhalefet semalarında uçamayacak hale gelmiş Akbaba’nın dışında Gırgır öncesi dönemde elbette başka muhalif sesler de vardı. 1946’da Sabahattin Ali’li, Aziz Nesin’li, Rıfat Ilgaz’lı kadrosuyla yayın hayatına başlayan Marko Paşa’nın “Toplatılmadığı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar” logo sloganları bile muhalif duruşunu göstermeye yeter.

 Gırgır Donemi

 Bugün bildiğimiz/hatırladığımız Gırgır’ın ortaya çıkışı ise o güne değin süregelen mizah dergiciliği geleneğinde bir kırılma olsa da elbette bir anda gelişen bir hadise değildir; Gırgır kendini önceki dönemin tüm dergilerinden ayıran üslubunu zamanla bulur:

 “Gırgır’ın ilk döneminde kendi tarzı oluşmaya başlamış ama bu tarz daha tam oturmamıştı. Mizah dünyasının eski isimlerinden yazar Aziz Nesin Gırgır’da yazıyor, Turhan Selçuk meşhur tiplemesi Abdülcanbaz’ı Gırgırda yayımlıyordu.” (Eyüboğlu)

 Turhan Selçuk ve Aziz Nesin gibi eski neslin klasik mizah temsilcileri kısa sürede dergiyi bırakır ve Oğuz Aral yeni bir nesille bugünkü popüler mizah dergiciliğimizin de temeli olan Gırgır üslubunu kendini merkeze alarak kurar. Karikatürü “entelektüel” bir sanat nitelendirmesinden çıkarıp -ki bu niteleme de tartışma götürür- bol metinli, konuşma balonlu bir formla; sokaktan, varoşlardan, günlük hayattan, gündemde olan ne varsa ondan beslenen bir muhtevayla popülerleştirir. Önceki dergilerdeki metin-çizgi dengesi artık çizgi lehine bir daha değişmemek üzere bozulur. Logo sloganı da elbette politik olmaktan uzaktır: “Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı-koca kavgasını şipşak keser. Her derde devadır. Gırgır da Gırgır.” Politik eleştiri, muhalefet ise kapak ve geri plana atılmış bir-kaç karikatürle sınırlanır. Bu muhalefetin hedefi ise yolu Gırgır’dan geçen Necdet Şen’e göre çok farklıdır:

 “Zannedilenin aksine, bizim ülkemizdeki mizah (kısa bir zaman aralığının dışında) muktedirlerden ziyade “sivil”leri “hicveden” bir mizah oldu. Bizans eskisi kentin çekirdeğindeki dar bir alana sıkışıp kalmış olan yazar-çizer klanının geleneksel dili olan “Cumhuriyet Çocuğu” ağzı, Türk mizahının da yolunu, tarafını, dilini belirledi. Bu taraf, sırtında yorganıyla kentin çeperlerine yerleşen niteliksiz çoğunluğun değil, onları gütmeyi doğuştan edinilmiş bir hak olarak belleyen okumuş-yazmış zümrenin tarafıydı tabii ki. O nedenle de “ilericilik” ve “muhalefet” gibi kavramlar, mizah dergiciliğinde de Beyaz Türk’ün tarif ettiği biçimiyle, sorgulanmadan kabul edilip benimsendi.” (Şen, 2004: 55).

 Necdet Şen’in itirazı yalnız politik karikatürlere değil, genel olarak tüm Gırgır içeriğinedir:  

 “Gırgır’ın tavrı, kadınları, eşcinselleri, azınlıkları, dînî cemaatleri, Batı’yı, Doğu’yu, Türkiye’yle ihtilâflı ülkelerin halklarını, moda eğilimleri, popüler kültür yıldızlarını, arabeskçileri, metalcileri, sporcuları, parlamentoyu, sivil siyasetçileri, “solcu” olmayanları (ki bu epeyce tartışma götürür bir solculuk), kısacası, dergi çizerlerinin kendi meşrepleri gereğince “öteki” olarak algıladıkları herkesi kaba bir dille yerin dibine geçirmesi, kişilerin ve markaların adlarından hakaretamiz sözcükler türetilmesi, o ocakta yetişmiş mizahçıların kronik yanlışı haline geldi. Artık (bıkkınlıktan mı kabızlıktan mı bilmem) Gırgır’daki nispeten örtük iğneleyici üslubun da zamanla bir kenara bırakılıp “haftanın lâlesi” gibi sadece küfüre dayanan bir manevî şiddet, “mizah” adı altında pervasızca uygulanır oldu.” (Şen, 2004: 55).

 Tüm bu eleştirilere rağmen zaman zaman muktedirleri eleştirdiği de olur; meşhur Türk bayraklı-Müşerref Akay’lı kapak karikatürü yüzünden kapatma cezası bile alır darbe döneminde.

 

 Çıkardığı tüm tartışmalara, arabeskleşme, lümpenleşme, karikatür sanatının “ayağa düşürülmesi” eleştirilerine rağmen uzun ve maceralı bir yayın hayatı sürdürür Gırgır. Her kesimden-ideolojiden okuyucuya ulaşmayı başarıp yuzbinler satarak alanında dünya çapında bir tiraj yakalar. Ve bugün okuduğumuz mizah dergilerini miras bırakarak ömrünü tamamlar.

 Ve sonrası…

 Gırgır sonrası batıp çıkan sayısız dergiyi, bölünmeleri-birleşmeleri, marjinal savrulmaları atlarsak günümüzün çok satan[1] popüler mizah dergiciliğinin üslup ve muhteva temelleri Gırgır kırılmasına dayanmaktadır.

 Dergi formatı Gırgır şablonu ile belirlenmiştir: güncel siyasi-sosyal olaylara gönderme yapan bir kapak, çoğu zaman tek sayfa bazen haftalarca-sayfalarca suren çizgi romana ayrılmış özel bolümler, tek panellik bol konuşma balonlu karikatürler, çok-panelli stripler ve az miktarda mizah metinleri (Seyrek olarak da fotomontaj, fotoroman v.b. denemeler de yer almaktadır). Bu karışımın-formülün oldukça bize has, yerel bir formül olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz.

 Formül açısından olduğu kadar politik içerik, muhalefet dozajı ve yönü konusunda da uzun süre Gırgır mirasına ihanet etmeyen dergilerdir. Çok uzun bir dönem genellikle muktedirler yerine sivillere “vurmayı” tercih etmişlerdir. Bunun çarpıcı örneklerinden birini Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş 14/11/2008 tarihli köşe yazısında Sırrı Süreyya Önder’den aktarır:

 “30 Ağustos 2007’de yapılan zafer balosuna, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan, eşleri olmadan katıldılar. Ufuk Uras, eşsiz olarak bile davet edilmemişti. Bu, baloyu düzenleyenlerin dayattığı bir zorunluluktu. Çünkü kadınlar başörtüsüyle kabul edilmiyorlardı.

Ertesi hafta çıkan bütün mizah dergileri Abdullah Gül ve R. Tayyip Erdoğan’ı birlikte, erkek erkeğe dans ederken hicvediyorlardı. Onların bu zorunlu ‘single’ durumlarından mizah çıkartmışlardı. Kadınların hayata dahil edilmemesinden kaynaklanan durumlar bir başka zamanın ve durumun konusu olabilir, olmalıdır da… Hâlbuki o gece, balo şöyle bir trajikomik seyir izlemişti. Bir protokol subayı, ilk dansı yapmaları için, Genelkurmay Başkanı ve eşine yaptığı çağrıyı ‘Arz ederim komutanım!’ diyerek bitirmiş ve komutanla eşi dansa başlayıp, üzerinden makul bir süre geçtikten sonra, rütbe ve kıdem esasına göre, sırasıyla diğer komutanlar dansa dahil olmuşlardı. (…) Hiçbir mizahçı bu absürditeye kayıtsız kalamaz. Böyle bir sahne Beynelmilel filminde, bu balo yapılmadan önce aynen canlandırılmıştı.

Politik mizah ‘vurun abalıya’ değildir! Absürd olanı yakalamak konusunda mizahçılarımız giderek ya reflekslerini kaybetmektedirler ya da kolayına kaçıp abalıya vurmaktadırlar. Politik mizahın gerilemesi, egemenlerin manipülasyon gündemlerinden etkilenmeyle doğru orantılıdır.” (Görmüş: 14/11/2008) 

Zafer balosu örneğinde olduğu gibi başka kritik noktalarda da özgürlüklere müdahaleye karşı çıkma yerine -ortada bol mizahi malzeme varken bile- yasaklardan yana tavır koyup sınıfta kalmışlardır. AKP için açılan parti kapatma davası bunun en bariz örneklerinden biridir; toplumsal tabanda karşılığı bulunan bir olguyu, mekanizmayı yasakla yönetmeye, bastırmaya kalkan bu süreçte yine tercihlerini yasaktan yana yapmış, parti kapatma davasının sonuçlarını örneğin “yaralı hayvan” metaforu ile işlemişlerdir. (Uykusuz:49)

 

Aslına bakarsanız diğer popüler kültür ürünleri gibi mizah dergileri de ne tam olarak iktidarın ideolojik okulu, öğretilerini tekrar tekrar imal edip dolaşıma sokan baskı araçları ne de tam olarak muhalefetin, başkaldırının ve direnişin asıl zeminleridir. Hele ülkemiz gibi sancılı bir geçiş dönemi (gerçek iktidardan sivil iktidara) yaşanan çerçevede bazen her iki iktidarın ideojik araçları, aynı zamanda her iki iktidara karşı direniş zeminleri olabilirler. Aynı dergide hatta aynı yazar-çizerde bu melezleşmeyi takip edebilirsiniz.

 Kaldı ki günümüz mizah dergilerinin çoğu (az satan, ideolojik kaygıları olan istisnalar dışındakiler) ideolojik yakınlıklarla bir araya gelmiş topluluklar olmaktan uzaktır.[2] Geçiş döneminin tüm kafa karışıklığını dergilerin takipçileri gibi üreticilerinde de gözlemlemek mümkündür; Yiğit Özgür’ün ODA TV ile yaptığı röportajda ‘Ergenekon’ süreci ve hakkında yaptıkları kapak için (Uykusuz:45) söyledikleri güzel bir örnektir:

 

“Bu nedir, derin devlet midir, darbe girişimi mi, var mı yok mu? Mustafa Balbay, Sinan Aygün, neler oluyor orada? Hani, tam olarak vakıf olamıyoruz, sadece işte taksiciler gibi bir takım teoriler üretiyoruz kendi kendimize ama bunların da havada kaldığını biliyoruz yani aslında. Sadece daha önceki deneyimlere dayanarak böyle bir şey, bir umut ışığı, bir şey arıyoruz yani. Ama halden memnun değiliz gerçekten.

Dergide de böyle bir hava var. Benim için de geçerli yani. Memnun değiliz ve hep iyiye gidecek, iyiye gidecek diye düşünürken sanki böyle iyiye de gitmiyor gibi de bir durum var yani. O yüzden biraz ümitsiz bir duruma da düştük. İstemiyoruz hani böyle olsun ve hani eskisi gibi ülke için daha umutlanabilmek istiyoruz, iyiye gitmese bile sonucu. En azından umutla yaşayabilmek istiyoruz yani.”  (Bozkurt: 10/07/2008)

 Oysa Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur bir ruh halini anlattığı yazısına -haklı olarak- bir Yiğit Özgür karikatürünü överek başlamıştır:

  

“Hemen hemen büyük gazetelerin tirajına ulaşan Sözcü gazetesi okuyan, Ergun Poyraz gibi ırkçı bir ismin, Banu Avar gibi Zaytung sitesinden komplosunu çıkaran araştırmacı yazarların bestseller olduğu, evlerine kuvvacı Atatürklü Türk bayrağı asan, Kürtlerden ve başörtülülerden nefret edenlerin naif siyasi ruh halini bugüne kadar o karikatürden daha iyi anlatabilen çıkmadı.”  (Oğur: 14/09/2010)

 Ortada süreklilik arz eden, taraf tutan, cepheleşen sıkı muhalifler yerine anlık olaylara verilen anlık ve meşrebi tepkiler söz konusudur. Vazıh fikirlerden doğan bilinçli, donanımlı bir muhalefet yerine ‘havada kalan’ kırıntılardan bahsetmek mümkündür. Mecburi bir “şu kapak ve 3. sayfa siyaset karikatürlerini de yapalım; adet yerini bulsun” havası hakimdir dergilere.

 Son olarak

 Öte yandan, Alper Görmüş Türkiye’deki iktidarla-muktedirleri tanımlamak, dergilerin tavrını açıklamak için mezkûr yazıda şu örneği vermekteydi:

 “Mesela günümüz Türkiye’sinde, sayısal gücü yetse de siyasi iktidarın hiçbir Anayasa değişikliği yapamayacağını anlatmanız işe yarayabilir…” (Görmüş: 14/11/2008)

 Geçiş süreci hızla ilerlerken iki sene önce kaleme alınmış bu yazıdaki o zaman için geçerli olan iddia da son gelişmelerle hızla parçalandı, seçilmiş iktidar anayasa değişikliğini gerçekleştirerek muktedir olmaya bir adım daha yaklaştı.

 O halde sivilleşme süreci boyunca genellikle iyi sınav veremedilerse de seçilmişlerin muktedir olmaya başladığı bugünlerde mizah dergilerine, onların yaratıcı muhalefetine ve karikatürlerine elbette ihtiyacımız olacak. Ama keşke elinde ‘boru’ ile basın toplantısı yapan general veya 23 Nisan’da koltuğuna oturttuğu çocuğa ‘Artık yetki sende, ister asarsın ister kesersin’ tavsiyesi veren siyasetçi;  absürtlük nereden geliyor olursa olsun yakalayabilseler.  

  • Balcıoğlu, Semih (2001), “Önce Çizdim Sonra Yazdım”, Yapı Kredi Yay.
  • Bozkurt, Ayhan (10/07/2008), “Karikatürist Yiğit Özgür’ün sırrı yalnızlık mı?”, OdaTv
  • Çakır, Hamza (2006), “Tarihimizin İlk Mizah Dergisi Diyojen’in Kapatma Cezalarına Yine Mizahi Yoldan Gösterdiği Tepkiler”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, No. 15
  • Eyüboğlu, Onur,  “Gırgır’ın Resmi Tarihi”, Chronicle Dergisi
  • Görmüş, Alper (14/11/2008), “Devlet”in alkışladığı “iktidar karşıtı” mizah…”, Taraf
  • Oğur, Yıldıray (14/09/2010), “Beyaz Türkler out, ‘Tuzlu Su Muhafazakârları’ in”, Taraf
  • Şen, Necdet (2004), “Gırgır bir Okul muydu?”, Serüven, No. 1.
  • Tonga, Necati (2008), “Türk Edebiyatı Tarihinde Mühim Bir Mecmua: Akbaba (1922-1977)”, Turkish Studies, Volume 3/2 Spring 2008
  • Yalçınkaya, Can Turhan (2006), “Türk Mizah Dergileri geleneğinde Bir Değişim: L-Manyak ve Lombak örneği”

 

 

 


[1]Günümüz mizah dergileri için Gırgır gibi yüzbinlerle ölçülen değil onbinlerle ölçülebilen satış rakamları söz konusudur. (Uykusuz ve Penguen) Daha kıyıda köşede kalanlar ise binlerle satılan rakamlara ulaşabilir. Verilen tüm bu rakamların genel olarak çok satmaya karşılık gelip gelmediği, bu satış rakamlarının ise “popüler” olarak tanımlanmanın göstergesi olup olmadığı tartışılması gereken konulardır. 

[2] Gırgır’ın apolitik-işlevsel logo ibaresi bile günümüz dergilerinde bulunmamaktadır; tercih ibaresizliktir.

…Bu makale ilginizi çekti ise…

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 29, 2010: Twitter Trackbacks for Gırgırına Muhalefet : Derin Düşünce [derindusunce.org] on Topsy.com

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin