RSS Feed for This Post

Türkiye’nin, Atatürk’ün alakasız mirasçılarından daha fazlasına ihtiyacı var

 Tercüme: İbrahim Uslu (3H Hareketi)

Türkiye’nin iktidar partisi bir kez daha Türk Ordusu ile çatışmaya girdi. Bu, Recep Tayyip Erdoğanın Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) 2002 yılında gücü elde etmesinden hemen sonra başlayan güç mücadelesinin son bölümünden daha fazlası olduğu görülüyor.

Bu durum, yeni-İslamcılar ile laiklerin arasındaki irade savaşından da fazlası; hatta tekrar baş gösteren yeni ve tehlikeli bir anayasa krizinden de fazlası. Bu, herşeyden öte, iki uyumsuz rakip müessesenin üstünlük için sürtüşmesi: Biri kendilerini  (Modern Türkiye’nin babası) Mustafa Kemal Atatürk’ün laik, cumhuriyetçi mirasçıları olarak gören geleneksel şehirli seçkinler; diğeri muhafazakar ve Anadolunun dine bağlı gelenekleri ile modern fakat Müslüman orta kesimini birleştiren yeni AKP müessesesi.

Bu yeni kronik krizin temel nedenlerinden biri birinci grubun, Kemalistlerin, seçilememesi: AKP tarafından iki genel seçimde bozguna uğratıldıktan sonra, orduyu ve yargıyı dürtükleyerek, korkunç ilgisiz partilerinin oy sandığında kaybını önleyip yerini sağlamlaştırmak dışında, hiçbir stratejileri yok.

Avrupa’da kendiliğinde sessiz ve dile getirilmeden oluşan genel kanı, Türkiye’nin gerçek kimliğini belirleme mücadelesine girişmiş durumda olduğu. Ama Türkiye’nin bugün yaşadığı gerçek drama daha basit: AKP’ye karşı yeterli etkin muhalefetin olmayışı. Bir tane çıkıncaya kadar da, krizden krize savrulmaya devam edecek.

Bu geçiş mücadelesinde son ateşin kıvılcımı, Erdoğan hükümeti tarafından, askeri ve güvenlik servisleri ile bağlantılı ulusalcıların AKP’yi devirmek için hazırladıkları iddia edilen darbe planlarının tespit edilmesi oldu.

AKP’nin kurulmasından önceki 40 yılda, 4 hükümet devrilmiş, ve 4 İslamcı parti kapatılmıştır. Türkiye’nin ordusu bunun üzerine şekilleniyor. Ama bu, karizmatik eski Istanbul Belediye Başkanı, Başbakan Erdoğan’ın yönetimindeki yeni iktidar partisinin arkasındaki popülarite ve itici güç tarafından yanlış ve olmaması gereken bir durum olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanında bir başka itici, dönüştürücü gücün varlığı da söz konusu: Avrupa. 

AB’nin giriş salonunda geçirilen 40 yıllık süreçten sonra, Aralık 2004’de Türkiye nihayetinde Avrupa birliği üyesi adaylığı hedefini hatırladı. Klübün kriterlerine ulaşmak için, Erdoğan hükümeti anayasal bir reform gerçekleştirdi: Demokratik ifade özgürlükleri ve örgütlenme, Kürtler için azınlık hakları ve hepsinde öte kudretli generalleri sivil otoritenin emrine sokmaya başlamak.

Avrupa Projesi reformlar için lokomotif etkisi yaptı ve Türkiye’nin politik kamplarını birleştirmekte yardımcı oldu. Çünkü Kemalistler ve ordu AB’yi ülkenin Atatürk tarafından öngörülen kaderini gerçekleştirmek olarak görürken, AKP AB’nin demokratik kurallarını generallere karşı kalkan olarak görüyordu. diğer taraftan, Avrupa iki tarafın, iki yarışan müessesenin rekabetini güvenilmez ama gerçek bir anlaşmada tutuyordu. AB Türkiye’nin dönüşümünde taşıyıcı köprü olarak çalışıyordu.

Ancak AB müzakereleri durdu. Bunun ana sebebi Almanya ve Fransa gibi gönülsüz tarafların, Türkiye’nin absorbe edilmek için, yeterince Avrupalı olmadığını ve çok büyük, çok fakir ve çok Müslüman olduğunu düşünmeleriydi.  Onlar giriş için çıtayı yükseltirken, Türk reformu su kaynatmaya başladı. Generallere karşı olan kalkan kayboldu. Siyasal uyumun yapıştırıcısı çözündü. AKP ve ordu arasındaki çatışmanın kaybolmadığı ama yalnızca ertelendiği açığa çıkmaya başladı.

Şehirli laik orta sınıflar, liberal hayat tarzlarının tehdit altında olduğunu savunan gösteriler sahneye koydular. Aşağılayıcı biçimde  köylerde, şehir dışlarında yaşayanlara “siyah türkler”‘ diyerek, onlara sadece Allah’dan, spordan ve ailesinden bahseden, Türkiye’yi ele geçirmek isteyenler olarak bakan kötü bir sınıf niyeti açıkça belirmişti. Ama Türkler generallere karşı demokrasiyi seçti. Bu Türkiye için İspanya’nın Franco’nun gölgesinden kurtulmasının tamamlandığı, 1981 başarısız darbesinin ardından 1982’de yapılan seçimlerde, ispanyolların sosyalistleri seçtiği anın aynısı olmalıydı.

Fakat, ertesi sene, Kemalistler mahkemelere koşup AKP’nin kapatılmasına çalıştılar. Anayasa mahkemesi bölündü; iktidar hayatta kalmaya devam etti. AKP’nin 2007 yılında yaşadığı seçim zaferinden sonra oluşan bu skor tablosu, Erdoğan’ı yargıyı da paketlemeye ve kullanmaya başlaması için teşvik edici olmuş görünüyor. Dolayısıyla gösterişli Ergenekon darbe planı ve anlaşılmaz darbe alt planları – Balyoz ve Kafesle ilişkili oldukları iddia edilen emekli ve muvazzaf subaylar şimdi yargılanmaktalar.

AKP karşıtları, siyasal olarak zayıflamış olan orduya karşı  gizlice islamı sokmaya çalışarak saldırıldığını söylüyor. Alkolü yasaklayan belediyeler tarafından körüklenen sahici korkuların olduğunu söylüyorlar. Ama teokrasiye doğru açılan bir arka kapının varlığına dair hiçbir delil yok.

Erdoğan’ın kabadayı popülizminin karşısında duran bir mesele de onun reformları genişletmek ve derinleştirmek için sahip olduğu şansı değerlendirememesi. AKP, ve genel olarak bütün Türk partileri, “biz kazandık, bizim sıramız” diyerek istediklerini yapma hakları olduğu yaklaşımına sahipler. Ama  bazı laiklerin görünümü, güç hakkına sahiplik hissinde olduklarını yansıtıyor; seçimleri artık kazanamıyorlar, orduyu ve mahkemeleri ikna ediyorlar. Partileri gerçek partiler değil. Büyük beden egolarına karşın, çekingen dar kültürleri var. Yaşlı ve liberal karşıtı Deniz Baykal’ın başında bulunduğu Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), dümensiz bir gemi gibi ve genç Türkiye’nin ilgisini çekebilecek kapasiteden mahrum.

AKP ise tam tersi, bugün Türkiye’nin gücünden haklı paylarını isteyen muhafazakar, tutucu ama bunun yanında dinamik ve girişimci orta sınıf Anadolu insanı için kanıtlanmış modern yolun simgesi. AKP’nin çekiciliği, diğer bir deyişle, hem soluk vericiliği hem de güven vericiliği,  daha bir nesil öte Türk insanının köylerine, dinine, ailelerine demir atmasından, sarılmasından gelmektedir. Liberal Türkiye’nin buna karşı koyacak nesi var? Bir kaç heyecan verici anlamlı kıpırtılar mevcut, mesela  eski Kemalist ve Istanbul Şişli Belediye Başkanı, Mustafa Sarıgül’ün Türkiye Değişim Hareketi (TDH).

Umutsuz bir şekilde ihtiyacı olan şey ise laik, liberal ve sosyal demokratik güçlerin seçilebilir bir parti içinde toparlanması ( Türkiye’nin AB ile yeni bir bağlantı kurması gibi birşey buna yardımcı olabilir. )

Laiklik üzerinden vurmaya kalkmak tedavi edici görülebilir ama en sonunda boşa gidecektir. Yaşayabilir bir ortanın solu için gerekli olan kırılgan, modern öncesi Jurasik, ve zaman zaman darbeci olan laik partileri tasfiye etmektir. Atatürk’ün türbesine tapmaktansa, onun örneğini takip etmelidirler. Türkiye’nin kurucusu, cumhuriyeti Osmanlı imparatorluğunun harabelerinden inşa etti. Erdoğan bile Türk İslam kalıntısının ötesine bakarak AKP’yi yarattı. Türkiye’nin orta-solu onu örnek almalı ve tekrar  baştan başlamalılar.

 David Gardner
http://www.ft.com/cms/s/0/5c13a8f0-2d48-11df-9c5b-00144feabdc0.html
http://search.ft.com/search?queryText=Turkey+needs+more+from+Ataturk’s&x=0&y=0&aje=true&dse=&dsz=

 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Normal bir ordu kaynaklarını emrinde olduğu milletten sağlar… Efendisi olan bu milletin gönüllü katkısıyla silah alır, asker toplar, YABANCI DÜŞMANLA savaşır.

Normal ordular efendilerini yani milleti, o milletin vatanını korurlar ya da ganimet getirebilecekleri ülkeleri işgal ederler. Yine efendilerinin emri ve izniyle yaparlar bunu.

Anormal ordular ise üniformalı eşkıyalardır. Disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. Üniformalı eşkiyalar ülkenin zenginliklerini tüketirler, geleceğini mahvederler.

Kendisini ülkenin sahibi zanneden üniformalı eşkıyaların hakim olduğu ülkeler yabancı orduların işgali altında gibidir. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar.

Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler.

Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Gürhan Tarih: Mar 17, 2010 | Reply

    “Bir kaç heyecan verici anlamlı kıpırtılar mevcut, mesela eski Kemalist ve Istanbul Şişli Belediye Başkanı, Mustafa Sarıgül’ün Türkiye Değişim Hareketi (TDH)”.Komplo teorilerinden hoşlanmam,prim de vermem;ancak geçenlerde kulağıma Sarıgül’ün -her türlü kötülüğün müsebbibi!-Amerika tarafından iktidara taşınacağı ile ilgili bir şeyler çalındı.itibar etmedim ama bu,bilmemkaçbin dolarlık süper kaliteli dişleriyle sırıtışının arkasında her türlü sahteliği ve oportünizmi saklayan tehlikeli,karanlık ve köküne kadar devletçi figürün,arkasında kim olursa olsun iktidara yürüme olasılığı bile,Çetin Altan’ın deyişiyle “enseleri karartmaya” yeterli.Eh yaşadıklarımıza batılı bir bakış atan F.Times da bu tekinsiz ihtimali “heyecan verici anlamlı kıpırtılar” olarak yorumluyorsa, bizlere de,amiyane tabirle,”kıllanmak” düşer.

    Diye düşünüyorum.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin