RSS Feed for This Post

Taşa değil atana bak!

Fatma Ünsal Bostan (Star)

AK Parti Kurucu Üyesi

 15 Şubat gösterileri sırasında bir annenin ekranlara yansıyan canhıraş çığlıkları tüm manzarayı özetlemekte. Polislerin elinde ürkek bir kedi yavrusu gibi duran çocuğu için annesi “ayaklarınızın altını öpem almayın” diyerek acıklı çığlıklarıyla çırpınıyor, çocuğunun alınmasını engellemeye çalışıyordu. Biliyordu ki çocuğunun içeri alınması, tüm geleceğini karartmak anlamına geliyordu: Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile hemen tutuklu olarak yargılanacak, bir tek eylemden ötürü ayrı ayrı cezalar alarak yıllarca hapiste kalacaktı.

İlk olarak 18 yaşından küçüklerin “çocuk” kabul edildiğini ve özelde bu çocukların “yararı” ve aslında tüm toplumun selameti adına onlar için özel yargılama ve yaptırım teknikleri öngörüldüğünü ve ölüm gibi çok ağır sonuçlara yol açsa bile hafif cezalar verildiğini belirtelim. Çocuklara yönelik özel yargılama ve cezalandırma usulleri getiren ulusal ve uluslararası düzenlemelere aykırı şekilde, bazen gösteriye katıldığı bile kesin delillerle ispat edilemeyen (yüzde 57) sadece terli olduğu, gösteride çekilen bir resme benzediği gerekçesiyle evlerinden ve okullarından alınan çocuklarımız 1991 yılından itibaren TMK ile çok haksız, orantısız cezalarla karşı karşıya kalmaktadır. Hele de çok yanlış şekilde 2006 yılında yapılan düzenlemelerle çocuklar daha da ağırlaştırılmış cezalarla karşı karşıya kalmaktadır. Bugünlerde 4 bin çocuğun bu kapsamda yargılandığını düşünürsek yirmi yılda kaç çocuğumuzu hayattan kopardığımız hakkında bir fikre sahip olabiliriz.

Çocuk terörist olmaz 

 Kaldı ki “mahkum” olmanın bizatihi ne kadar olumsuz şartlar barındırdığını Sosyal Araştırmalarda Yöntem derslerinde anlatılan bir deneyden biliyoruz. Bilindiği gibi bu deneyde kişilik testlerinden geçirilerek “olgun” bir grup üniversite öğrencisinden, bir kısmı “mahkum” bir kısmı ise “gardiyan” olarak ikiye ayrılarak on beş günlüğüne bu rolleri oynaması istenir. Fakat iki gün sonra, fiziki ve ruhsal açıdan şiddetin dayanılmaz hale gelmesi üzerine deneye son verilir. Üniversite öğrencisi ve olgun olan insanların, bir oyun olarak bile devam ettiremediği bu şartlara çocuklarımızın bir gösteriye katıldığı iddiası ile gözaltına alınıp, tutuklu yargılanması, haklarında terör suçlaması nedeniyle 20-30 yıl hapis cezaları istenmesinin çarpıklığı meydandadır.

Yasanın bu kadar sert uygulanması nedeniyle çocuklar, yüzünü Galatasaray kaşkolü ile bile örtse terör örgütü propaganda yaptığı ileri sürülerek (TMK’ya göre yüzü örtmek terör örgütü propagandası yapmaktır) 20 yıllık cezalar ile yargılanabilmektedir. Hele de taş atmak, Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’na göre polise silahlı mukavemet olarak görüldüğü için bu iddia ile yargılanmak daha da ağır cezayı hak eden bir terör suçu olmaktadır. Çocuklukta “taklit”in temel öğrenme yöntemi olduğu ve gencin Türkçede anlamlı şekilde ifade edildiği gibi “delikanlı” özelliği ile birlikte düşünüldüğünde, bir çocuğun Güneydoğu’da sıradan bir olay olan gösteriye katılması ve taş atmasının daha makul karşılanması gerektiği açıktır. Buna rağmen bu kadar ağır cezalarla ve tutuklu olarak “terörist” muamelesi yapılarak yargılanması ilk planda o çocuk ve ailesi için yaralayıcı olsa bile uzun vadede herkesi yaralayacak açık bir adaletsizliktir.

Bizi en çok çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı adaletsiz durum ilgilendirse de bu durumun hukuksuz bir uygulama olduğu, Türkiye’nin de kabul ettiği Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu ve imzalanan uluslararası sözleşmeler iç hukukta geçerli olduğu, kanunların üstünde olduğu için ileriki tarihlerde binlerce dava ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’nin yargılanmasına ve suçlu bulunmasına sebebiyet vereceğini de hatırlatmak durumundayız.

Öngörülen düzenleme yetersiz

Taş atma eylemine verilen cezaların Türkiye’nin bazı bölgelerinde ne kadar farklılaşabildiğini de geçtiğimiz yıl Ekim ayında, İzmir’de DTP konvoyuna taşla saldıranlara karşı gösterilen olağanüstü müsamaha ile üzülerek görmüş bulunuyoruz. Yaşını başını almış kadın ve erkeklerin kocaman taşlar ile insanlara ve araçlara karşı yaptıkları saldırının adi bir suç olarak bile görülmemesi toplumda adalete olan inancı aşındıracak bir durumdur.

 Çocukların bu mahrumiyetleri göz önüne alınarak ancak kısmi bir iyileştirme sağlayan, TMK üzerinde değişiklik öngören (5,9,13. maddeleri) yasa tasarısı Ekim ayında komisyona gelmiş, fakat ne hikmetse bu konu rafa kaldırılmıştır. Muhalefetin itiraz etmesi nedeniyle bu tasarının geri çekildiği iddiaları ise çok inandırıcı olmamaktadır. Aslında bu konuda Meclis tarihinde ender görülen bir mutabakatın oluştuğunu, tutuklu çocukların aileleri ile birlikte Meclis gruplarını ziyaret ettiğimizde ilk elden şahit olarak söyleyebiliriz.

 Bu arada sadece TMK’nın 3,4 ve 13.maddelerde yapılacak değişikliğin çocukların yüz yüze kaldığı ağır ceza tehdidini gidermeyeceğini ifade etmek gerekir. Bu itibarla Meclis, daha kapsamlı değişiklikler içeren düzenlemeleri acilen çıkarmalıdır. Bu çerçevede  artık çocuklara örgüt üyesi olmadıkları halde örgüt üyeliğinden ceza verilmesi önlenmeli, yüzünü kısmen ya da tamamen kapatan çocuğa örgüt propagandasından ceza vermekten vazgeçilmeli, taş atmayı güvenlik güçlerine silahlı direnme sayan ve ağır cezaya neden olan uygulamaya son verilmeli. Ayrıca şartla salıverilme için cezalarının dörtte üçü yerine diğer suçlar gibi  üçte iki ceza çekmek yetmeli.

Asıl sorumluluk Hükümet’in

Aslında hem çocuklarımızın bu mağduriyetini giderecek ve haklı olarak Türkiye halkının gözünde son derece saygın olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin son günlerdeki kavgalı-parçalı görüntüsünden uzaklaştıracak bir fırsat bulunmaktadır. Çocukların mağduriyetini giderecek tekliflerin sunulduğu ve bu konuda kronolojik olarak ilk önce harekete geçen Demokratik Sol Parti’nin önergesinin bütün parti gruplarınca desteklenerek kanunlaşması Meclis’in önüne böyle bir fırsat sunmaktadır. Meclis’te en büyük çoğunluğa sahip ve iktidar sorumluluğu olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu durumda büyük sorumluluğu olduğu ve inisiyatif alması gerektiği izahtan varestedir.

Bu ülkenin sıradan bir bireyi ve bu yaşlarda iki erkek çocuğu olan bir anne ve “şahit” olma yükümlülüğü olan biri olarak şunu söylemek isterim: Yürürlükteki hukuka bile aykırı olarak çocuk yaşında terörist muamelesi gören çocuklara yapılan haksızlığı görüyor ve buna karşı çıkıyor olmama ilaveten, şu andaki iktidar partisinin icraatlarına karşı -her ne kadar bana sorulmasa da- bu partinin kurucu üyesi olmam nedeniyle durumun daha da hassas olmamı gerektirdiğini ve buradaki yerimi sorgulamama yol açtığını belirtmek isterim.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin