RSS Feed for This Post

Mevcut Anayasa ve Yargı Reformu

Fatih Kaş

Ankara Üni. Hukuk Fakültesi 1. Sınıf Öğrencisi

3H Hareketi Üyesi

Hukuk sistemi bireylerin haklarını  esas almalıdır. Bireylerin haklarını esas alması yanında o hukuk sisteminin etkin çalışması da önemlidir. Aksi takdirde faydasız olacaktır. Hukukun etkin olması ve bu etkinliğin artırılması  ihtiyacı, olumsuz koşulların daim olduğu anlamına gelmez. İnsan haklarını koruyan, bireysel hak ve özgürlükleri genişleten hukuk sistemi etkinliğini arttırmalı, değişen sosyal düzenle uyumlu olmalıdır. Sosyal hayatın mudilleşmesiyle oluşan hukuk sorunu müdahaleci, mücadeleci bir hukuk sistemi ile değil, varlığını en az hissettirecek bir yapılanma ile çözülebilir. Günümüz Türkiye hukukunun karmaşık yapısı basit sosyal problemleri daha da karmaşıklaştırmakta ve hukuk sistemimiz çözüm üreten bir sistem olmaktan uzaklaşmaktadır. Yargıda reform ihtiyacı diğer dünya ülkelerinin de gündemindedir, fakat ülkemizin yargı reformunun yanında kapsamlı bir hukuk reformuna ihtiyacı vardır. Hukukumuz ‘varlığını hissettiren organ’ misali varlığını her daim hissettirmektedir.

Hukuk bir meşruiyet aracıdır. Meşruluğunu hukuktan alan birçok zümre tarihsel süreci bozarak, devrimlerini gerçekleştirmişlerdir. Ve bu devrimler ‘hukuki’ yollarla yapılmıştır. Görüldüğü gibi hukuk insanı öldürmeyi dahi meşrulaştırabilecek bir araçtır.

Cumhuriyet devriminin, anakronikleşmiş ideolojilerin mirası 82 Anayasası hukuku belli zümrelerin eline vermekte ve normlar hiyerarşisinin başına Kemalist ideolojiyi koymaktadır. Buradan hareketle; Anayasa toplum ve devlet arasında yapılan bir anlaşmadır. Bu anlaşma bireyi devlete karşı korur ve o devletin bütün vatandaşlarını ilgilendirir. Bu bağlamda anayasa kapsayıcı olmalıdır. İdeolojisi olan bir anayasa kapsayıcı olamaz. Çünkü bir devletin bütün vatandaşlarının aynı ideolojiyi paylaşması beklenemez. İdeolojik bir hukuk ‘bireyi devletten koruyan’ bir sistem olmaktansa ‘devleti bireyden koruyan’ bir sistem olacaktır. Farklı ideolojideki birey veya grup devlet için bir tehlikedir ve müeyyideye tabiidir. Bunun örnekleri halen yaşanmakta ve insanlar düşüncelerinden dolayı suçlu bulunmaktadır.

Türk hukukunun bu tür antidemokratik, özgürlük karşıtı kararlarına verilen tepkilerin ‘Hukuka saygı duyun’ söylemiyle karşılık bulması manidardır. Oysa hukuk ve adalet aynı kavramlar değillerdir. Mevcut anayasa demokrasiyi zedeleyen bir unsur olmuştur. Aristo’nun da dediği gibi “demokrasi, sapkın* bir anayasa için olumsuz bir terimdir.”

Hukukumuzun temel sorunlarının dışında işleyişinde de bir takım sorunlar barındırmaktadır. Bu işleyiş problemlerinden dolayı Türkiye’de yargının yavaş, hukuki güvenlikten yoksun ve etkin olmadığı söylenebilir. Bu aynı zamanda ekonomik faaliyetleri de zorlaştıran bir durumdur. Mevcut hukuk sisteminin pratikteki sorunlarına bir göz atalım.

Kalite Sorunu – Hizmet veren bir memur muyum, yoksa bir devlet seçkini mi?

Her devrim kendi sınıfını oluşturur derler. Ülkemizde hakim ve savcılarımız bu sınıfın üyelerinin önde gelenlerindendir. Bu sınıf toplumdan eliminize olmuş, bir üst zümreyi temsil etmektedir. (Kendini bir sınıfa atfetmeyecek, onurlu hakim ve savcılarımızı bunun dışında tutuyor, rahmetli Türkan Saylan’ın ‘biz’ dediği zümreden bahsediyorum.) Şöyle demek de doğru olabilir; bizde hukuk, devlettir. Türkiye’de devlet algısının hizmet veren mi yoksa hizmet edilen bir kurum olarak mı görüldüğü ise bilindik bir mevzu. Bu anlayış beraberinde kalite problemi de yaratmakta, bürokraside tekelleşme, rakipsizlik kaliteyi azaltmaktadır.

– Mahkemeler hizmet veren bir kurum olarak görülmemektedir. Eğer hizmet veren bir kurum olarak görülmüş olsaydı bir denetleme mekanizması mutlaka olurdu. Denetlenemeyen gücün mutlak bir güç olduğu ve yozlaşmaya açık olduğu da su götürmez bir gerçek.

– Her beş duruşmadan birinde işlem yapılmamaktadır. İşlem yapılmamasının nedeni duruşmalarda verilen ara kararlara uyulmamasıdır. Nihai kontrole sahip olan kişinin veya kişilerin mahkeme heyeti olduğunu kabul edersek, mahkeme heyetinin gecikmelerin tümünden sorumlu olduğu açıktır.

Gecikmeler, Yığılmalar, İş yükü fazlalığı – Biraz daha hakim alsam sorun çözülmez mi?

Hepimiz yargı sürecinden korkarız, bir daldık mı çıkamayız zannederiz. Gerçekten de öyledir. Türkiye’de bir dava açmak sonu gelmez bir süreçtir. Bunun nedeni ise sorunları çözmedeki geleneksel devletçi anlayıştır. Yığılmalar ile birlikte hakim savcı alımları arttırıldı, hala arttırılıyor ama ne yazık ki bu çözüm olmuyor. Sosyal hayatın karmaşıklaşması yeni hukuki sorunlar yaratıyor, davalar uzuyor, alternatif çözümler üretilemiyor ve istediğiniz kadar hakim veya savcı alın yine de sistem tıkanıyor. Devletçi bakıştan kurtulmak ve alternatif çözümlere yönelmek elzemdir. Bu özel mahkemelerin kurulması, ADR sisteminin gelenekselleşmesi, hukuk dilinde sadeleştirme, hâkimlerin verimliliğine arttıracak denetim mekanizmalarının oluşturulması şeklinde olabilir. Hakim ve savcılık ‘yatsam da maaşımı alırım’ anlayışından sıyrılmalıdır. Bu anlayış çözüme nihai ulaşımı engellemese dahi çözüm sürecini uzatmaktadır.

Basitleştirme – Hukuk dili her ferdin anlayacağı düzeyde mi olmalı?

Yargı reformunun bir ayağı da ‘basitleştirme’ olmalıdır. Kanunlar herkesin anlayacağı bir dile sahip olmalıdır. Kanunların, hukuk kurallarının dürüstlük kuralında belirlenen orta zekalı, makul bir insanın anlayacağı düzeyde bir dilde olması gerekmektedir. Bu düzenleme adaletin tecellisini de hızlandıracak, aynı zamanda hukuka güveni, hukukun üstünlülüğüne saygıyı arttıracaktır. Hukuk dilinin basitleştirilmesinin mahkemelerde yığılmayı da azaltacağını düşünüyorum. Hukuk dilinin muğlak yapısı gereği suçu ve suçluyu tayin edemeyen birey, mahkeme karşısına somut argümanlarla gelmemekte ve mahkeme kapılarında yığınlar beklemektedir.

Basitleştirme, iktidarı  sınırlayıcı bir nitelik de taşımaktadır. Sınırları  somut bir şekilde çizilen kanun iktidarın elinde oyuncak olmaz, kendi başına bir değer ifa eder. Örneğin; ‘Suçu ve suçluyu övme’ maddesi her yeni iktidarla yeni bir mahiyet kazanmakta, yargıyı ideolojik bir kurum haline getirmektedir. Keza madde 301 de bu gruba dahildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin dünden bugüne parti kapatmaya neden saydığı hususların değişmiş ve değişmekte olması basitleştirmenin ne kadar gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.

Yargı Denetimi – Denetlenmeyen Güç Yargı

Türkiye’de yüksek yargı  denetlenemez bir güçtür. Bir hukukçunun terfi mekanizmasının da yine bu hukukçu çevre olduğunu düşündüğümüzde, toplumdan böylesine kopuk, böylesine denetimden uzak mutlak bir güç sahibi grubun varlığı insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Denetimsiz güç, mutlak güçtür ve mutlak güç yozlaşmaya mahkûmdur.

Denetim toplum temsiliyetini sağlayabilen kurumlarca olmalıdır. Yargıyı denetleyen(!) yüksek yargı toplumu temsil kabiliyetinden uzaktır. Üyeleri meclis tarafından ya da başka bir seçilmiş organ tarafından belli aralıklarla belirlenen bir denetim mekanizması daha demokratik olacaktır. Modern demokratik ülkelerde de bu böyle olmaktadır. Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin üyeleri ABD başkanı ve senatonun onayıyla atanır. Fransa’da Anayasa Konseyi cumhurbaşkanı ve senato başkanınca, Almanya’da meclis tarafından ve İtalya’da belli bir bölümü cumhurbaşkanı ve meclisce atanır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Türk yargısının denetim mekanizmasının demokratikleşmesi hukuk devletinin gereğidir.

Alternatif Çözümler – Arabuluculuk ve Uzlaştırma (ADR)

Yargıda reform fikri insanların yargıya intikal etmesini azaltacak düzenlemeleri de öngörmüştür. Arabuluculuk ve uzlaştırma bunlardan biridir. ADR, yargılama sürecini başlatmadan taraflar arasında bir uzlaşma zemini yaratmaya çalışan bir sistemdir. Bütün uzlaşma yolları denenmeli ve bu yollar tüketilince yargı süreci başlatılmalıdır. Bugün tarafların iletişim problemlerinden, anlayış eksikliklerinden kaynaklanan sorunların mahkemelere taşındığı görüldüğünde ADR’nin ne kadar gerekli bir yöntem olduğu anlaşılacaktır.

ADR ilk kez Fransa’da dava sayısını azaltmak amacıyla uygulanmış ve dava sayısında ciddi düşüşler görülmüştür. Bu Fransa’da yargıya olan güveni de arttırmış ve ADR yasal bir zorunluluk olmaktan çıkartılmıştır. Bugün ADR Fransız yargısı için bir gelenektir ve re’sen uygulanan bir yöntemdir. Fransa’da ADR’nin gelişimi ve uygulanışı Türkiye için iyi bir örnek olmalıdır.

Trackback URL

  1. 18 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Şub 2, 2010 | Reply

    Fatih Bey Selam,

    Öncelikle tevazu ile Yazar Okulu’na katilmayi kabul ettiginiz için tesekkürler. Bildiginiz gibi DD olarak amacimiz gerçek yazi ve yazarlar araciligiyla aramiza yeni katilan dostlara yardimci olmak.

    bizim elestirilerimiz MUTLAK ve TARISILMAZ bir otoritenin YARGISI gibi görülmemeli.

    Yaziniza gelelim. Üniversitenin birinci yilinda ve 18 yasinda olmaniz özellikle umut verici çünkü güzel bir yazi ve kendini okutuyor. Düzenli yazmaya devam ederek bir kaç yil içinde çok iyi bir noktaya geleceginize isaret bence bu durum.

    Olumlu noktalari ve ardindan (bence) iyilestirilmesi gerekenleri yazacagim;

    1) Soru cevap biçiminde yapmaniz meslekten olmayan insanlara iyi bir hizmet. Insan okudukça bir sonraki bölüme geçiyor, bir ilerleme hissi veriyor. Tek parça, mermer blok gibi yazilarin tersine küçük basliklar veya böyle soru-cevap tarzi çok iyi.

    2) Güncel bir konu, yazdiklarinizdan konuyu bildiginiz ve üzerinde düsündügünüz anlasiliyor.

    3) ADR gibi çok bilinmeyen bir konudan da bahsetmeniz iyi olmus. Yaziyi zenginlestirmis.

    (Bana göre) iyilestirilmesi gereken noktalar:

    1) Basliginiz bir basliktan çok bir kategori ismi gibi. Daha çekici, albenisi olan bir baslik olabilirdi. Ne yazik ki bir çok yazar “insan ve toplum” gibi çok ama çoook genel basliklar kullaniyorlar. Bunlarin altina hersey yazilabilir. Baslik ve ilk paragraf yazarin okur ile yaptigi bir kontrattir. “sevgili okur, bana 30 dakikani ayir, pisman olmayacaksin” demenin bir yoludur baslik. Tabi dürüst olmak ve okuyucuyu pisman etMEmek gerekir. O ayri.

    2) Giris paragrafi ansiklopedi maddesi gibi. Küt diye girmis. Bu da bir taktik olabilir. ama adalet, ahlak, vs öyle agir kavramlar ki. Böyle baliklama dalmak (bence) okuyucuyu korkutabilir, sogutabilir.

    Meselâ “Nasil bir anayasa istiyorsunuz?” gibi bir soru ve ardindan konusma diline yakin cümleleler konabilir.

    3) Böylesi önemli bir konuda yazacaginiz yazi bunun 3-4 misli uzun olabilir. Böylesi bir uzunluk size fikirlerinizi gelistirmek için yer açar.

    4) Referans ve örnek vermelisiniz. Istatistik bilgiler asiriya kaçmadigi müddetçe okumayi renklendirir. Dünyanin baska ülkelerinde bizim gibi askeri bir anayasayi terk edip sivil anayasa yapan ülkeler hangileri? Veya ikinci dünya savasindan sonra avrupa devletleri nasil daha özgürlükçü kanunlar yaptilar?

    3 ve 4 numarali elestirileri dikkate alarak yine bu konuda daha uzun bir yazi yazarsaniz seve seve yayinlariz.

    Son olarak hem size hem de tüm yazar adaylarina bir iki tavsiye:

    Diger YAZAR OKULU makalelerini ve elestirileri okuyun:

    http://www.derindusunce.org/category/yazar-okulu/

    Ayrica SIZ DE YAZIN sayfasini okuyun

    http://www.derindusunce.org/siz-de-yazin/

    Ve tabi ILETISIM sayfasindan baglanti verdigimiz 3 yaziyi:

    http://www.derindusunce.org/iletisim/

  3. Yazan:Muzaffer Kazım Tarih: Şub 3, 2010 | Reply

    Hukuk bir meşruiyet aracıdır. Meşruluğunu hukuktan alan birçok zümre tarihsel süreci bozarak, devrimlerini gerçekleştirmişlerdir. Ve bu devrimler ‘hukuki’ yollarla yapılmıştır. Görüldüğü gibi hukuk insanı öldürmeyi dahi meşrulaştırabilecek bir araçtır.

    Atatürk ınkilaplarının bütünlüğüne bağlı kalınacağına dair yemin eden yeni hükumet (DP), ezanın arapça okunmasını tasvip ettiği gibi, otuz senede getirilmiş bütün kanunları da değiştirebilir. Fakat bu gidişle ilerde eski harflerin, püsküllü fesin ve dört karı almanın da bir vicdan hürriyeti olduğunu ileri sürerek vaziyet mi alacaktır? 22 Haziran 1950

    Buradan da görüleceği gibi 60 senedir bazı şeylerin değişmesini istemiyorlar. “olabilir, yapabilir” gibi ihtimallerden yola çıkarak bir tehikenin var olduğunu dile getiriyorlar. Sonrasında da “tehlikenin farkında mısınız?” diyorlar. Gerçi düzeni sahiplenenler tehlikenin farkdındaydılar ve tedbirlerini de almışlardı. Ancak tehdit değerlendirmeleri olmadan da bu düzenin ayakta kalmasına imkan yoktu.

    Yazık değilmi bu ülkeye?

  4. Yazan:Emre Tarih: Şub 3, 2010 | Reply

    Güzel makale olmuş.Emeğinize sağlık..

  5. Yazan:eg Tarih: Şub 3, 2010 | Reply

    bence türkiye’de anayasa ve yargı reformu olacaksa, ilk yapılması gereken şey anayasa mahkemesinin kaldırılmasıdır.gerisi sonra gelir zaten…

  6. Yazan:HAKAN YILMAZ Tarih: Şub 3, 2010 | Reply

    Mevcut Anayasanın devamınından yanayım. AKP, Şeriat Anayasası için kolları sıvamış gözüküyor. Yandaşlar her zamanki gibi gaz veriyor.

    Herhangi bir anayasa değişikliği için yapılacak referandumda yüce milletimizin HAYIR oyu kullanmasını istiyorum. Yoksa Türkiye’nin laik yapısı, üniter devlet sekteye uğrar. Bir daha geri dönüşümü olmayan bir yola gireriz.

    Darbeci paşaların hazırladığı 12 Eylül Anayasası bile AKP Anayasasından kat be kat daha demokratik ve laiktir.

    Türkiyenin kötü gidişine seyirci kalmadığımız bilinsin. TÜRKİYE SAHİPSİZ DEĞİLDİR.

  7. Yazan:eg Tarih: Şub 3, 2010 | Reply

    hakan yılmaz bey herhalde değişikliği yapılacak anayasayı okudunuz ki darbeci paşalarınkinden bile daha kötü olduğunu iddia ediyorsunuz. bakınız ben artık sizin gibi insanlardan usandım. kepazeliğin alemi yok!

  8. Yazan:Emre Tarih: Şub 4, 2010 | Reply

    Vallahi yav!Hakan yılmaz gibiler sıktınız artık yahu.Bir şey bildiğinizde yok salağa yatıyosunuz.Hey Allah ım sen objektif akıl ver şunlara,Amin…

  9. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Şub 4, 2010 | Reply

    Hakan bey izin verirseniz 2 soru sormak istiyorum size.

    Yeni anayasada yapılacak hangi düzenleme şeriatı getirecek?

    Birde kafanızda ki laikliği tanımlar mısınız? Batı da onlarca tanımı var çünkü.

  10. Yazan:ali duman Tarih: Şub 4, 2010 | Reply

    aman eksik olsun sahiplenmeniz, gölge etmeyin başka ihsan istemez, zira biliyoruz sizin sahip çıktığınız türkiyenin halini, biliyoruz mustafa suphilerin katlini, nazım hikmetin zindanlarda çürütülmesini, sabahattin ali’lerin katledilmelerini, kanlı pazarları, kanlı 1 mayısları, 6-7 eylülü, malatya, çorum, sivas, kahramanmaraş katliamlarını, dersim tenkil harekatını, sayısız kürt tenkil harekatlarını, sayısız faşist darbeleri, (daha dündü ülkenin en dinamik en devrimci iki kuşağını 12 mart/eylül faşizmi ile yoketmeniz, say say bitmez faşizm uygulamalarınız) sınırsız hortumlamalar, banka soygunlarını…

    (tamı tamına 16 banka soydunuz, belli ki doymamışsınız, bugün iktidarda olsaydınız eminim ki hazır dünya krizi muhabetti de olmuşken (bahane de hazır iken) bir 10 adet bankayı da aradan çıkarırdınız, (ergenekonu destekleyen cumhurbaşkanı yegeni dahi nasılda yerini almıştı bu soygunda unutmadık) bir şey bulamayıp anayasa fırlatılmasını bahane ederek kriz çıkartmıştınız, halkımız unutmadı, unutmayacakta, işte bu yüzde halkın size çaktığı kazıktır akp, bilmem bunu ne zaman idrak edecek, 1930’lara çakılı kalmış gerici kafalarınız)

    aman eksik olsun, sahiplenmeniz… hatta mümkünse türkiyeden çokkkk uzak olun, çok uzak ki, huzur bulsun, kendini bulsun memleketim, ilk özgür seçimlerden beri bu millet sandığa gömüyor sizi, gömülmeye doymadınız, her darbede yeniden dirildiğiniz için, ancak ne var ki deniz bitti. deniz soğuk savaş bittiğinde bitmişti, bunu dahi anlayamadınız, işinize gelmeyen hiç birşeyi anlayamadığınız gibi.

  11. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Şub 5, 2010 | Reply

    Düzeltme;

    Fatih bey çok güzel bir yazı.

    Özellikle sizin yaşınızda biri için.

    Bence güzel noktaları:
    -Konunun güzel geçişi ara başlıklar.
    -Çözüm ortaya koyması bence en önemlisi bu boş bir muhalif yapmamış sizi.

    Düzeltilmesi gereken noktalar:

    -Bence de başlık, düzeltilmesi oldukça kolay bir problem. Bu haliyle lisede zorla kompozisyon yazdırılmış gibi bir hava veriyor 🙂

    -Giriş paragrafı bir giriş paragrafı için biraz sert geldi bana kısa ağır olmayan bir yazı olmasına rağmen bu tip yazılardan hoşlanmayan okuyucuyu ürkütebilir.

    Emeğinize sağlık…

  12. Yazan:cb Tarih: Şub 6, 2010 | Reply

    @olcayto,

    Hakan bey izin verirseniz 2 soru sormak istiyorum size.

    Yeni anayasada yapılacak hangi düzenleme şeriatı getirecek?

    düzeltmelere gerek yok şeriat bu ülkenin davetsiz misafiri ve her an,her gece ansızın gelebilir !

    ama darbeler ‘bir gece ansızın gelebilirim’ ikazında bulunsa dahi hiç gelmez,gelmemiştir,gelemez !çünkü yürürlükte olan darbe anayasası ev sahibidir 🙂

  13. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Şub 11, 2010 | Reply

    arkadaşım seni tebrik ediyorum.senin gibi gençlerin ülkemizde varolduğunu bilmek insanı umutlandırıyor.

    çok güzel bir yazı olmuş,eline sağlık.bu ülkede öyle bir potansiyel varki,bırakın türkiyeyi’ dünyanın en iyi hukuk sistemini inşa edebilir.şu an batı hukukunu bile doğru bulmuyorum ben.onların hukuk sistemi bile adaletli,sağlıklı ve huzurlu bir toplum yapısını sağlayamıyor.

    neyse sorunları ve çözümleri çok güzel bir şekilde anlatmışsın.şimdi asıl mesele senin gibi düşünen bir kitle yaratmak,insanları bu konuda mümkün olduğunca bilinçlendirmek ve yozlaşmışlığa karşı sağlam bir mücadele vermek.

  14. Yazan:KOMÜNİST Tarih: Mar 25, 2010 | Reply

    AKP’nin yeni anayasa değişikliklerini görünce tüylerim diken diken oldu. Ve bir kez daha Cumhuriyetin ve laikliğin tehlikede olduğunun farkına vardım. Peki siz tehlikenin farkında mısınız?

    AKP’nin 12 Eylül Anayasası’nda yapmaya çalıştığı değişikliklere bakın! Araya serpiştirilmiş, bir bölümü Anayasa maddesi olması gerekmeyen, bir bölümü zaten aşınmış, bir bölümü ise iktidarın yorumuna açık “iyileştirme”ler.

    Türkiye’nin öncelikli konuları mı? Hayır!

    Samimiyet hissediliyor mu? Hayır!

    Gerçek bir düzelmeye işaret ediyor mu? Hayır!

    Memurlara, yani kamu emekçilerine toplu sözleşmeli sendika hakkına ne demeli? Sendika kuracaksınız ama son sözü siyasal iktidarın hakim olduğu Uzlaştırma Kurulu söyleyecek. Uzlaşmazsan? Grev yok, boyun eğeceksin, karar kesin!

    Bütün bunlar eklentidir, herhangi bir değer taşımamaktadır.

    Bütün bunlar AKP’nin güncel hesaplar doğrultusunda sermaye düzeninin işleyişini yeniden düzenleme arayışının gizlenmesi için araya sıkıştırılmıştır.

    Lakin bu işlem o kadar acemice yapılmıştır ki, en fanatik AKP’ci bile anayasa değişiklik paketini hükümetin yargı denetiminden kurtulmak için hazırladığını hemen anlayabilir. Erdoğan ve arkadaşları bazı maddelerde kontrolden çıkmış ve saçmalamayı göze alarak en ince ayrıntılartı dahi kağıda dökmüşlerdir. Eksik olan Erdoğan’ın “ben de Meclisi temsilen mahkeme üyesi olayım” demesidir ki ona da az kalmıştır.

    Değişiklik paketinin Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ilişkin hükümleri “yahu başbakanım şunu da ekleyelim”lerle doludur. Bülent “ama bakın şunu da hesaba katmak gerek” diye uyarmış Cemil “o halde şöyle yazalım” demiş, Recep de “aman bir şey unutmayalım” diye noktalamıştır.

    AKP kural dışı davranma tekeli istemektedir. Herkes kurallara uyacak, AKP ise istediği an kuralları bozacak, istediği an değiştirecek.

    AKP ekonomi dünyasını düzenlerken herhangi bir yasayla sınırlanmak istememektedir.
    Hiçbir özelleştirme uygulamasına dava açılmamalı, yürütmeyi durdurma kararı alınmamalıdır.

    AKP bugünkü düzeni yasal kısıtlardan kurtarıp yürütmenin mutlak özgürlüğünü ilan etmek istemektedir.

    AKP düpedüz faşizm istemektedir. AKP büyük bir tez canlılıkla yaptığı tahribatı hızlandırmak, başladığı işi sonuna kadar götürmek istemektedir.

    AKP yeni anayasa filan değil, kendisi için mutlak özgürlük istemektedir.

    Parti kapatma zorlaşıyormuş!

    Parti kapatma bu düzen için işlemeyen bir silah, aşındı. Şimdi AKP ceza davalarıyla siyasi partilere şantaj yapıyor, onların yönetici kadrolarını etkisizleştirmeyi deniyor. Ama parti kapatmanın zorlaştırılması AKP için büyük önem taşıyor. Çünkü istediği kadar mağduru oynasın, bu düzenden fazlasıyla nemalanan bir iktidar partisi olarak kapatma davalarında meşruiyet kaybına uğruyor.

    Kapatma davası açılabilmesi için, TBMM’nin izni gerekecekmiş… Yani AKP’nin…

    Biz de buna demokratikleşme diyecekmişiz!

    Diyen illa çıkacaktır. Sol adına…

    “Yargı vesayeti” de bitiyor diye ahkam kesilecek, “pakette iyi şeyler var ama yeterli değil” tuhaflığı “devrimci siyaset” diye yutturulmaya kalkılacaktır.

    Şeytan azapta gerek!

    TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

  15. Yazan:memleket Tarih: Mar 26, 2010 | Reply

    ABD faşizm ve kapitalizm ile ülkeleri fethetmektedir. Kapitalizm faşizm ile pazarları daha kolay açmaktadır. Kapitalizme pazar açan ıkı unsur dın ve mıllıyetcılıktır. Bir ülkede ekonomi insan hakları eşitlik ve ozgurluk ıcın değil din ve milliyetçilik üzerin siyaset yapılmalıdır ki o ülkede siyaset ve orgutlenme bilinci yok olan kıtleler daha kolay yonetılsın. bugun AKP nın prıncle komurle oy satın alması da bunun guncel ornegıdır. Kapitalizmin aç bıraktıgı halkı islami faşizm ile kendine bağlamak… AKP gercekten dını onemsese ıdı once alevılerın haklarını verır ıdı…cumhuriyete ve cumhuriyeti koruyan yargının bagımsızlıgına vurulan darbeler sessiz bir faşizmdir…bir ulkenın basına gelmek ıcın insanları dinle kandırabilirsiniz, para ile satın alabilirsiniz, ama yaptıgınız oyunları halka anlatan yureklı sereflı ınsanlar hep olacaktır…son olarak afrikalıların bır sozunu yazmak ısterım…Amerikalılar buraya geldiğinde bizim elimizde elmas onların elinde incil vardı, bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler, gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde incil onların elinde elmas vardı…

  16. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Mar 27, 2010 | Reply

    bugun AKP nın prıncle komurle oy satın alması da bunun guncel ornegıdır

    Kabak tadi verdi artik bu arguman. Buzdolabi verdi dediginiz sehirde DTP %69 oyla kazandi secimi. Yardimi yaparken hangi partiye oy vereceginin bir garantisi mi var? Yani komuru alip yine baska partiye oy veremez mi? Bu ulkede hala acik oy, gizli sayim var falan mi zannediyorsunuz? Siz AKP’yi CHP’yle karistiriyorsunuz sanirim.

  17. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Mar 27, 2010 | Reply

    @ memleket,

    Yillardir ayni teraneler, bikmadiniz kendinizi kandirmaktan. ABD kapitalizmine karsiyim demekle karsi olunmuyor. Eger oyle olsaydi Kemalistlerin cocuklari yuksekogrenim icin 10binlerce $’i ABD’ye degil, Kuba’ya, Venezuela’ya verirlerdi. ABD karsitligi da ABD’de ogrenilmez. Bu kadar komik duruma dusmeyin!

    ABD’nin bize islam ogretmesi mumkun degildir. Islam ortadoguda dogup gelismistir, topraklarimizda bir cok peygamber yasamistir. Ha eger Turkler ABD’ye islami goturuyor derseniz o dogru olur. Yani sizin soylediginizin tam tersi.

    Fasizme isaret edecek bir uygulama yok. Ancak, istikrar da cok seslilik kadar onemli. Her icraatin onune burokratik engeller cikaran kurumlarin Turkiye’ye hic bir faydasi yok. Bu kurumlar milletin iradesi olan yasama organinin cikardigi yasalari uygulamakla gorevlidirler. Gorev sinirlarini asip siyasi kararlar vermeye baslarlarsa halk onlara sinirlarini bildirir.

  18. Yazan:tley Tarih: Mar 28, 2010 | Reply

    Bu cenah için değerlendirme ve tahlillerin sakatlığı daha başta kendini gösteriyor. Bir siyasi partinin geçerli oyların yarısını almasını dağıtılan kömüre, buzdolabına bağlamak siyasi cahilliğin yada peşin hükümlü olmanın, mızıkçılığın bariz bir kanıtı..2007 seçimlerinden önce hız kazanan ayni ve nakdi yardımları da gayri ahlaki bulduğumu belirteyim..

    İktidarın alevi, ermeni, kürt v.s açılımlarında pasif kalmasını ise korkakça buluyor ve bir an önce hızlandırılması gerektiğini düşünüyorum..

    Sevgili komünist, komünistmisin kemalistmisin anlamadım ama”en fanatik AKP’ci bile anayasa değişiklik paketini hükümetin yargı denetiminden kurtulmak için hazırladığını hemen anlayabilir” demişsin..Tasarıyı okudum, hsyk’nın çoğu üyesini 1.sınıf hakimler seçiyor..1.sınıf hakimlerin sayısı yaklaşık 11.000..bunlar akapeli mi?? yada akape yıllarca iktidardamı kalacak??

    Böyle cemil onu dedi tayyip bunu dedi hebele gümele hamaseti ile yorum yaparsan bu sitenin ruhu ile en azından ismi ile çelişirsin..

    Somut olaylar ve maddeler üzerinde çekincelerin, düşüncelerin varsa tartışalım..Yok sloganlarla hamasetlerle ciddiyetten uzak geyik yapacaksan,cumhuriyet gazetesinin forumlarında aradığını bulabilirsin..hem onlar tehlikeninde farkında, ağırlarsınız birbirinizi ne güzel..

  19. Yazan:ali duman Tarih: Mar 29, 2010 | Reply

    oy’unu satabilecek tiynette olanlar, türkiye halklarını da tiyniyetsiz sanıyorlar…

    zaten onlar türkiye halklarını hiç anlamadılar ki, sürekli sandığa gömülüyor olmaları ondandır, zira türkiye halkları onlar gibi tıyniyetsiz olsaydı, her seçimi chp kazanırdır, maşallah güçte onda, parada onda, bankası olan başka parti var mı?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin