RSS Feed for This Post

Irkçıya kızılmaz, acınır!

Sunuş : Geçen yıl eylül ayında girmiştik bu yazıyı. Şu günlerde CHP’nin kurmayları “Dersim’de Alevî Kürtlerin anasını ağlattık, ne iyi ettik” diyerek ırkçı amigoluk yapıyor, muhtemel bir felakete çanak tutuyor. Diğer yandan taş atan “sarışın” kadınlar ve araba yakan “esmer”  gençler saldırganlığın  milleti olmadığını tekrar tekrar ispat ediyorlar sokaklarda. Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği iki başlı bir yılan gibi…

Boyalı basının « Vur ! Vur ! » çığlıkları arasında devam eden etnik şiddete ışık tutması  umuduyla bu yazıyı yeniden yayınlıyoruz.

 (MY)

Irkçıya kızılmaz, acınır!

Irkçılık bir düşünce değildir, saygı değil acıma ve şefkat gerektirir. Yaralı bir hayvanın saldırganlığı gibi bir refleks halidir. Yanan bir binanın 10cu katından kendini aşağıya atan insan “bu benim kararımdı, düşmeseydim inecektim” diyemez.

Kürtlere devlet eliyle yapılan haksızlıkları dile getirdiğimiz yazıların altına yorum bırakan bazı okuyucular düşünce olduğunu sandıkları bu panik halini dile getirdiler:

  • 1) Ama “onlar” da kaçak elektrik kullanıyor,
  • 2) Kürtler “bizim” gibi uygarlık kuramadılar,
  • 3) Vs.

Oysa bu zavallı çocuklar övünüp durdukları “şanlı” tarihimizin sadece “şanlı” kısımlarını öğrendiler. Daha doğrusu tarih dersi adı altında beyinleri yıkandı okullarda. Meselâ “kahraman” Türk ordusunun aslında devşirilmiş Hıristiyan çocuklardan oluştuğunu bilmezler. Osmanlı padişahlarının büyük bir kısmının annesinin Türk olMAdığını da. Ermeni asıllı Koca Sinan’sız tasavvur edemeyeceğimiz Osmanlı mimarisi ile gurur duyarlar da onun mezarının açılıp kafatasının ölçüldüğünü bilmezler. Türk Musikisi’nin yazılı notaya geçişinde Yahudi ve Ermeni bestekârların oynadığı rolden haberleri yoktur. Selçukluların da en büyük veziri, büyük reformcu Ebu Ali el-Hasan et-Tusi Nizamülmülk (خواجه نظام‌الملک طوسی) Türk değildir, hatta ihtimal Kürttür. Tıpkı Sokulluların Sırp kökenli bir aileden gelmesi gibi bütün “yabancı” kökenler aslında Türklerin dış ögeleri kolayca bünyelerine katabilen esnek devlet yapıları kurabildiğinin ıspatı değil midir? Türklerin kurdukları devletlerin kültür zenginliğine açık oldukları asırlarda ilerlemeleri, Türk milliyetçiliğinin güçlendiği 1900′lerde ise rezil ve sefil olmaları da aklı olanlar için büyük işarettir.

Irkçının ruh hâli

Dedik ya ırkçılık siyasî bir duruş, bir düşünce ve değerler manzumesi değildir. Bir ruh hâlidir. Kıskandığı kardeşlerini pencereden taşlayan çocuk gibidir ırkçı. Bilgiden yola çıkılarak varılmış bir tercihi ve siyasî projesi yoktur. Akıl ve mantıkla yapacağınız izahlara omuz silkecektir her seferinde. “Bana ne! Bana ne!”. Kulaklarını kapatıp annesinin nasihatlerini duymamamak için avazı çıktığı kadar bağırır: “istemiyoruuuum!” Aklın sesini bastırır nefsinin sesiyle.

Irkçı ne istediğini değil ne isteMEdiğini bilendir. Kürtler elektrik hırsızı(!), ermeniler vatan haini(!), yahudiler komplocudur(!). Irkçı baktığı her yerde iç düşman görür. Neyi yıkması gerektiğini bilir. Ama neyi inşa edeceğıni bilemez.

Hiç bir Kürtün, Ermeninin bulunmadığı yerlerde ırkçı uzun saçlılara, küpelilere saldırır. Olmadı Fenerbahçe/Glatasaray için ölür ve öldürür. Gittiği çay bahçesinde herkes onun kız kardeşine bakıyormuş gibi gelir, kavga çıkartır.

Onun için maçlarda “mezar taşımda Trabzonum yazacak” diye şarkı söyler. Kanı sarı-kırmızı akar ya da sarı lacivert. Herkes Beşiktaşlı olunca uymaz ona. Çarşı grubu olur. Ya da gruba girmez, öteki olur.

Irkçı nerede durur?

İnsan kendisiyle, geçmişiyle ve toplumla böyle sağlıksız bir ilişki kurarsa bu “kaynama noktasında” kalması imkânsızdır. Irkçı her geçen gün daha da ırkçı olmak isteyecektir. Asimilasyonu, köy boşaltmayı, işkenceyi hatta toplu imhayı, soykırımı gitgide benimseyecektir. Hatta ırkçı arkadaşlarını yeterince “sert” bulmayacak, onları liboşlukla, hümanistlikle suçlayacaktır. En vatansever kendisidir. Onun kadar kimse vatanını sevemez!

Irkçı aşırı yüksek hızla viraja giren bir araba gibidir. Yavaşlamadığı takdirde ya ölerek ya da öldürerek çıkacaktır o virajdan.

Bu keskin viraj 3 aşamalıdır:

  • 1) Kendine yalan söyleme (kanı ve soyuyla gurur duyma görüntüsündedir),
  • 2) Kendini korkutma (öteki nefreti görüntüsündedir),
  • 3) Eylem (vatan kurtarma görüntüsündedir).

Hırant Dink’i öldüren zavallının ruh hâlini analiz ettiğimiz “O gün bebek nasıl katil oldu?” adlı yazımız bu konuda düşünmek isteyen okuyucularımıza fayda sağlayabilir.

Irkçı tedavi olur mu?

Genellikle olmaz. İçindeki saldırgalığı boşaltabileceği bir yer bulana kadar kazan kaynamaya devam edecektir. Ya katil olup hapse düşecek ya bir kavgada öldürülecektir. Onun bir sınıra ihtiyacı vardır. Bu sınırı şuralarda bulabilir:

  • a) Polis ve adalet sistemi,
  • b) Kendisinden daha iyi kavga eden bir “öteki”,
  • c) Bedeninin biyolojik sınırları (Alkol veya uyuşturucu koması gibi)

Irkçı eğer torpilli ise yani zengin, nüfuz sahibi bir ailenin çocuğu ise kanunî sınırlar ilk etapta önünden kaldırılır. Kırıp döktüğü sümen altı edilir. Aslında bu onun sınır arayışını daha da kamçılayacaktır. Meselâ kendisiyle cinsel ilişkiyi reddeden sevgilisine tecavüz edebilir. Ateşli bir silah edinebilir. Ya da saldırganlığın hedefi olarak kendini alır. İntihar edecek kadar delirmediyse hayatını mahvedecek bir seri karar alır ve uygular:

  • 1) Okulu bırakır,
  • 2) Çok sık iş değiştirir.

Ağzında hep aynı laf vardır: “Gidecem buralardan”. O hep bir gün gidecektir. Yeni sınırlara…

Irkçılık denen hastalığın tedavisi aslında zor ama mümkündür. Yaşamını o ana kadar anlamlandıran bağların zayıflaması ve fakat aynı süreçte yeni insanlarla yeni bağların  kurulması gerekir. Bu en iyi koşullarda 4-5 yıl sürer. Bu koşullar nelerdir?

  • Onu ırkçılığa iten ortamdan uzaklaşması: Evlenme, iş sebebiyle şehir değiştirmesi,
  • Irkçılığı körükleyen Hürriyet, Türk Solu gibi yayınlardan uzak durması,
  • Eşinden anlayış ve şefkat görmesi, çocuklarının okuldaki başarısı,
  • Yaptığı yeni işi sevmesi, bulunduğu ortamda sevilmesi, birey olarak saygı görmesi,
  • Psikolojik destek alarak geçmişiyle barışması. (Alkolik bir baba, işsizlik, sefalet, üvey anne… Geçmişinde yaralar bırakmış olan her neyse onları olduğu gibi kabul etmeye başlamak için) 

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 8 Yorum

  2. Yazan:Elınd Adıyama Tarih: Ara 28, 2009 | Reply

    Arkdaşlar Yazılarınızı Zevk İle Okuyor Ve Üzerinde Çokta Düşünüyorum.Fakat Beğenmediğim Yazılarınızda Kullandığıınız Resimler Örneğin Bu Yazınızda Kullandığınız Resmi Görünce Bu Yazıyı Okumaktan Vazgeçtim,Yazılarnız Bu Kadar Ciddi Ve Yapıcı İken Böyle Ciddiyetsiz Resimler ile Kirletmeyin…

  3. Yazan:Sencer Tarih: Haz 8, 2010 | Reply

    Irkcilarin kafa taslarini olcmeyle alakali calismalariniz da bulunmakta midir acaba Mehmet Yilmaz Bey?
    Kimdir tarif ettiginiz bu insanlar, var midir boyle insanlar, yasar midir ulkemin bir yerlerinde?
    Boyle bir meseleye boyle bir bakis acisi, ancak irkci, kafatasci irkcisi(- olarak) bir kafa yapisi
    gerektirir. 80 lerde yasamaya devam ettigini zannediyorsunuz galiba birilerinin. Vardir da aslinda. Hosunuza gitmese de, caninizi siksa da, ezberinizi bozsa da; bu tipleri Ankara DTCF da solculuk oynarken gorebilirsiniz. Aslinda ise solculuktan liberallige dogru bir evrilme soz konusudur bunlarda.
    Selametle

  4. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Haz 8, 2010 | Reply

    Irkçılık herhangi birşeyci olmayı çok isteyip olamamış olanların olduğu şeydir.

    Ödünleme ve yansıtma mekanizmalarının vahşice bir dışavurumudur.

    Belli bir yaşı geçtikten sonra yerleşik hale gelen bir “kin gütme”yi barındırır.

    Baş ezmekten haz alan bu sapkınlığın nerede görülse başı ezilmelidir.

  5. Yazan:durhat Tarih: Haz 8, 2010 | Reply

    @Sencer,

    bağışlayın,merakımdan soruyorum,ırkçıya ırkçı demek “kafatası ırkçılığı”yapmak mı oluyor?

    kafatasçılık ırkçılığın bir türevidir.insan ırklarını birbirinden üstün(vaya aşağı)görmek ırkçılıktır.ancak bu özelliklerin(üstün/aşağı)bir takım “ölçümlerle”kanıtlanmaya çalışması ise “kafatasçı ırkçılık”alanına girer.bildiğim kadarıyla bu zihniyetin fikir babası Hitler,en çok uygulama alanı bulduğu dönem de Nazi Almanyası dönemidir.

    bu açıdan Hitler ve türevlerine herhalde ırkçı diyeceğiz.peki Hitler ve onun anlayışına sahip olanların bu şekilde tanımlanması da mı ırkçılık oluyor?

    bilemiyorum,belki yorumunuzu doğru okuyamadım.ancak yazdıklarınızdan ırkçılığı değil de bu eğilime işaret edilmesini “ırkçılık”olarak tanımladığınız izlenimi doğmuş.

    oysa ırkçılık,şiddette yatkınlık,faşizan eğilimler özel bir ölçüm gerktirmiyor.zira bu tür eğilimler insan davranışları yani psikoloji konusudur.

    tabii bu anlamda kaba bir ırkçılığn ülkemizde pek yaygın olmadığını iddia etmenizi anlıyorum.bana göre de kafatasçılık bizde çok da yaygın değil.ancak diğer yandan bazı faşizan eğilimlerin hiç olmadığını da söyleyemeyiz.örneğin bazı kentlerimizde sıradanlaşan linç vakaları,gittikçe derinleşen ötekileştirme,farklı kültürler arasında gelişen çatışmalar bu eğilimin gittikçe yükselmekte olduğuna örnektir.ki bu da aidiyet türü ne olursa olsun ırkçılığa zemin hazırlar.bakın iş öyle bir noktaya gelmiş ki toplumsal gerilim stadyumlara kadar taşmıştır.kürt,türk,arap…kimlerin yaptığı önemli değil.ancak toplumu bu denli nefretle kuşatan bir şeyler varsa-ki vardır-peki bu nereden kaynaklanıyor?sebebi nedir?

    bu nedenle bence alınganlık yerine hiç de iyiye gitmeyen bu gidişatı sorgulamak durumundayız.tabi konuyu işlerken beraberinde daha keskin kutuplaşmalar getirmemeli derseniz katılırım.ama dediğim gibi “hani,nerede”falan diyecek kadar da şaşırtıcı değil.zira aşina olduğumuz olaylar ortadadır.

  6. Yazan:Sencer Tarih: Haz 9, 2010 | Reply

    Insanlari kategorizasyon da bir cesit irkciliktir.

    Hersey tercih meselesidir.

    Bir kimseyi savundugu bir fikirden dolayi acimak niye ki? Mutlulugu olabiliyorsa baskasinin hakkina tecavuz etmeden kendini ifade edebiliyorsa, saygi duyulmalidir hatta.

    Aksi takdirde, fikri tezatlarindan dolayi baslarinin basini ezmek de o kadar irkci kacacaktir.

    Simdi sadece populer degil bu fikir diye anlasilabilir. 35 40 larin Almanyasinda yasayan insanlar icin Nazi olmak cok kolaydi, ve fikri ve ilmi olarak cok fazla bir gereksinimi yoktu. Basitti bir manada o zamanda irkci olmak.

    Simdi de liberal olmak cok kolay kanimca. Bu liberallik ve ozgur dusunce kendi gibi dusunmeyenin basini ezmeye kadar gidebilecek kadar fikri olgunluktan yoksundur da.

    Diger bir konu ise de; hayatta bir sey basarip basaramamis olma meselesi.
    Bu gayet goreceli bir mesele olmakla beraber, 35 40 lardaki Almanya, ya da gunumuz Irkci(Oldurme eylemi) Israil devleti ve bunlarin insanlari bu kendini gerceklestirme meselesine en guzel cevaptir.

    Velhasil; Meselenin sadece hakiki kast olan Turk Milliyetcilerine indirgenmesi ancak basite kacmak olacaktir.
    Bu meseleye de daha yeni bakis acilari getirmek(ornegin; Neden bir ak partili bir yonetici ya da genc bir sivil bir kurt insani dagda oldugunde alttan alta bir rahatlik hisseder) daha faydali olabilir.

  7. Yazan:durhat Tarih: Haz 9, 2010 | Reply

    Insanlari kategorizasyon da bir cesit irkciliktir.

    katılıyorum.

    Hersey tercih meselesidir.

    elbette insanlar kendilerine göre tercihlerde bulunabilirler.yaşam biçimi,inanç,politik görüşler,meslek seçimi,felsefi bakış…bunlar birer tercihtir.dolayısıyla bireyin kendi olma hakkı kapsamına girer ve bu yönde bir sınırlama/engelleme de bulunmamalı.ancak tercihle belirlenemeyecek bazı şeyler de vardır.etnik kimlik(ırk,soy,sop),cinsiyet vb insanın tercihiyle oluşacak şeyler değildir.dünyaya siyah ya da beyaz,kadın/erkek/eşcinsel gelmek insanın kendi karar ve tercihiyle olmaz.dolayısıyla-ister tercihle belirlensin ister doğuştan gelen özellikler olsun-her türlü çeşitliliği kabul etmek esastır.

    şayet“insanları ketegorize etme/snıflandırma da bir çeşit ırkçılıktır” dan kastınız buysa size yürekten katılırım.

    ancak buna karşın her tercihe saygı duyulacak diye bir kural bulunmuyor.hırsızlık yapan,insan katletmede beis görmeyen,şiddete yatkınlık duyan,insanlara karşı düşmanlık besleyen sorunlu psikolojiye ne diyeceğiz?toplum için potansiyel tehdit ve tehlike barındırıyor olsa bile “tercihtir”deyip geçebilir miyiz?

    Bir kimseyi savundugu bir fikirden dolayi acimak niye ki? Mutlulugu olabiliyorsa baskasinin hakkina tecavuz etmeden kendini ifade edebiliyorsa, saygi duyulmalidir hatta.Bir kimseyi savundugu bir fikirden dolayi acimak niye ki? Mutlulugu olabiliyorsa baskasinin hakkina tecavuz etmeden kendini ifade edebiliyorsa, saygi duyulmalidir hatta.

    yukarıda da değindim gibi fikirlerinden ötürü insanları dışlamak doğru değil.hele “acıma”yı hiç doğru bulmam.şayet mesele fikir ve düşünceler ise zaten yine fikirle karşılık verilerek bir sonuca varılabilir ancak.uzlaşma olur veya olmaz,bir ikna zemini oluşur veya oluşmaz…temel yöntem bu olmalıdır.yani her fikir ve görüşe katılmayabiliriz ancak bunu engellemek/dışlamak yerine her türlü fikir,tercih ve ifade biçimi özgür kılınmalıdır.tabii şiddet,kin,öfke ve düşmanlık yaratacak boyuta gelmediği sürece.

    bu bağlamda ırkçılık bir fikir değildir.aksine kişilik bozukluğuna işaret eder ve tedavi gerektirir.zira sizin de çok yerinde değindiğiniz gibi başkalarının hakkına tecavüz etmemek gerekir.ne var ki ırkçı eğlimleri haiz insanlar “kendilerinden”olmadıklarını düşündükleri insanların haklarına tecavüz ederler.misal milyonlarca yahudiyi fırınlarda yakarak yok eden Nazi’ler,Filistin halkını çoluk çocuk demeksizin katleden Terörist İsrail devleti insan haklarına tecavüz etmiş olmuyor mu?

    bu nedenle ırkçılık(ne kadar fikirdir ayrı konu)asla saygı duyulacak bir fikir değildir ve olmamalıdır.zira ırkçı eğilimler,masum bir mutluluk aracı olabilecek bir eğilim olmasının ötesinde insanlar arasında düşmanlığı körükler,büyük felaketlere yol açar.insanlığa ne tür kazanımlar kattığı geçmişte de günümüzde de delilleriyle sabittir.

    Simdi sadece populer degil bu fikir diye anlasilabilir. 35 40 larin Almanyasinda yasayan insanlar icin Nazi olmak cok kolaydi, ve fikri ve ilmi olarak cok fazla bir gereksinimi yoktu. Basitti bir manada o zamanda irkci olmak.

    tamam,ırkçılığın ülkemizde 30’lu,40’lı yılların Nazi Almanyasındaki popularitesi olmayabilir,katılıyorum.ancak “Nazi olmak”bir zaman için kolaysa pekala “kolaylaşak”koşullar her zaman vardır demektir.Zira ırkçı olmak Almanların genetiğinde varolan bir şey değildi;ırkçılığı yaratan koşullardır…halklarla,uluslarla,din ve mezheplerle doğrudan bir ilgisi yok.bakın dikkate değer bir örnek var.40’lı yıllarda ırkçı uygulamalarla ölüm saçanlar(failer)Almanlar;,mağdur ve kurban olanlar ise Yahudilerdi(tenlerinin renginden ötürü kısmen de Çingeneler).oysa bir dönem ırkçılığın hedefi konumunda olan Yahudiler aynı yöntemleri bugün Araplar üzerinde deniyor.bu da gösteriyor ki kurbanken cellada dönüşmek hiç de ihtimal dışı değil.koşullar olgunlaştığında arapların yahidilere benzer zulmü uygulamayacağının bir garantisi yok.dolayısıyla bunun ne alman,ne israilli,ne arap olmakla bir ilgisi bulunmuyor.yapılması gereken bu eğilimin insanlar arasında yayılmasını önlemek.fikirler,inançlar,etnik kimlikler farklı olsun,herkes adiyetini özgürce yaşasın ama bu,insanları birbirine düşman edecek bir aşırılığa ulaşmasın.

    Simdi de liberal olmak cok kolay kanimca. Bu liberallik ve ozgur dusunce kendi gibi dusunmeyenin basini ezmeye kadar gidebilecek kadar fikri olgunluktan yoksundur da.

    liberal olmak kolay ya da değil.ona bakarsanız birileri için “kürtçü”olmak kolaydır,bir başkası için solcu/sosyalist.milliyetçi,muhfazakar,dindar,feminist,aktivist…hepsi aynı kapıya çıkar.hepsi bir ideolojiden beslenir.beğenir veya beğenmeyiz insanın doğasında vardır.önemli olan farklılıklar arasında birarada yaşamayı olanaklı kılan uyumun sağlanması.

    “baş ezme”meseline gelince,bana göre sağlıklı bir yöntem değildir.ancak cengiz beyin bu belirlemeyi önlem babında mecazi kullandığını düşünüyorum.yine de olumsuz etki yaratacak bir dilden kaçınmak gerek.

    Velhasil; Meselenin sadece hakiki kast olan Turk Milliyetcilerine indirgenmesi ancak basite kacmak olacaktir.
    Bu meseleye de daha yeni bakis acilari getirmek(ornegin; Neden bir ak partili bir yonetici ya da genc bir sivil bir kurt insani dagda oldugunde alttan alta bir rahatlik hisseder) daha faydali olabilir.

    “hakiki kast”kısmını pek anlayamadım.indirgemeciliğe karşı olmanızı ise anlıyorum.zaten hadisenin en can alıcı noktası da budur.ırkçılığın doğrudan bir milliyete mal edilmesinin yanlış olduğunu yukarıda yeterince belirttim.doğru olanı elbette hadiseye farklı pencerelerden bakabilmeyi gerektirir.tek yanlı eleştirel bir dili tasvip etmiyorum.

    sonuç itibariyle kimden ve nereden gelirse gelsin ırkçılığın insan onuruna yakışmadığını ifade etmek ile bu eğilimden doğrudan bir gurubu,ulusu,topluluğu sorumlu tutarak adres göstermek birbirinden farklıdır.şayet bunda ısrar edersek önlem almak bir yana bunu daha da körüklemiş oluruz.bu açıdan işin kaynağına inmek isteniyorsa bir bütün olarak ele alınmalıdır.zira kürt,türk,alman,ermeni;müslüman,hırıstiyan,yahudi,budist…hiç biri”bu eğilimden azadedir”diyemeyiz.bu bir insanlık halidir,doğrudan insan psikolosiyle ilgilidir.sanırım bu pencerden bakmayı öğrendiğimiz oranda ırkçılığın varsayılan zararlarını bertaraf etmeyi de başarmış olacağız.

  8. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Haz 9, 2010 | Reply

    Sayın Sencer,

    Aksi takdirde, fikri tezatlarindan dolayi baslarinin basini ezmek de o kadar irkci kacacaktir.

    Ben insanların başının ezilmesinden söz etmedim.

    Irkçılığın başının ezilmesi dedim.

    Bu da baş ezmenin başını ezmek demek.

    Irkçılık bir düşünce değil, bir tutum ve eylem biçimidir.

    En azından ben bu anlamda kullandım.

    Dolayısıyla bir ‘fikri tezat’ sözkonusu değil.

    Sizin gibi düşünecek olursak “sadizm”e filan da saygı duymamız gerekir.

    Ancak ben yine de özellikle belirteyim:

    Irkçılık salt düşün ve söylem olarak kalabilse, elbette ki kimsenin bunu kınama hakkı olamaz.

    Oysa pratikte bu böyle değil.

    Kin ve düşmanlığı açıkça körükleyen ve bunu en küçük fırsatta eyleme dönüştüren bir ‘hastalık’tan söz ediyoruz.

    Bu liberallik ve ozgur dusunce kendi gibi dusunmeyenin basini ezmeye kadar gidebilecek kadar fikri olgunluktan yoksundur da.

    Aynı hata burada da var.

    Kendi gibi düşünmeyenin kafasını ezmeye çalışanın “düşünen bir insan” olduğu bile söylenemez, olgunluk filan şöyle dursun.

    Sayın durhat,

    “baş ezme”meseline gelince,bana göre sağlıklı bir yöntem değildir.ancak cengiz beyin bu belirlemeyi önlem babında mecazi kullandığını düşünüyorum.yine de olumsuz etki yaratacak bir dilden kaçınmak gerek

    “Baş ezmek”, yani işini bitirmek.

    Tümüyle yok etmek.

    Kökünü kurutmak.

    İnsanları kurtarmak için, hastalıkları bertaraf ederiz.

    Hastayı tedavi için, virüsün başını ezeriz.

    Kanseri temizlemek için, tümörün kökünü kuruturuz.

    vb. vb.

    Yılanın başını ezmekten mecazdır, evet.

    Irkçılığın ‘şerrini’ vurgulamak için kullandım.

    Tıpkı “cehalet düşmanımızdır” der gibi.

    Yazık ki yanlış bir çağrışıma yol açmış.

  9. Yazan:durhat Tarih: Haz 11, 2010 | Reply

    Sayın Cebi,

    mecaz anlamda kullandığınız belirlemenin kesinlikle bende yanlış bir çağırım yaratmadığını bilmenizi isterim.sizi gayet iyi anlıyorum.ne tür bir anlamda kullandığınız belli çünkü.

    yapıcı bir dilden kastım aslında yanlış çağırışımlara neden olabilecek kelimelerden kaçınması içindi.zira gördüğünüz gibi bazı sözcüklerden farklı anlmalar çıkarılabiliyor.

    bu nedenle bir konuda tartışırken asıl amaç kşiyi kaybetmek değil kazanmak olmalı.en azından anlama ve anlaşılmayı sağlayacak bir ikna zemini için bu biraz gerekli.

    yine de koyduğum şerhle haddimi aşmışsam affola.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin