RSS Feed for This Post

Ben Senin Kaybettiğin Duanım!

Genellikle T.V dizileri hakkında yazmayı tercih etmem. Aynı şekilde genellikle STV’de yayımlanan dizileri, bir iki istisnası dışında beğendiğimi söyleyemem. Ancak STV’de, değişik bir zihin ve anlayıştan geldiği belli olan “Beşinci Boyut” dizisinin yönetmeni olan Hasan Kıraç’ın yaptığı ve birkaç bölümünü izlediğim “Kırık Kalpler” dizisini izleyince bu dizi hakkında yazmanın gerekli olduğunu düşündüm.

Polonyalı  büyük yönetmen Kieslowski’nin ‘Dekalog’ adlı 10 bölümlük dizisinin öncelikle TV için yapıldığını  hatırlayalım. Yine Fassbinder’in ‘Berlin Alexanderplatz’ adlı filmi bir televizyon dizisiydi aslında. Ya da Edgar Reitz’in ‘Heimat’ adlı dizisi… Kırık Kalpler dizisini bu büyük yönetmenlerin yaptıkları diziler ayarında gördüğüm için vermiyorum bu örnekleri. Ancak Hasan Kıraç’ın bu son dizisinde önemli ışık gördüğümü söylemeliyim.

Dizinin her bölümünü, aynen Dekalog bölümlerinde olduğu gibi birbirine bağlayan unsurlar, bu dizinin bölümlerini birbirinin devamı gibi görmemize de zemin hazırlıyor. “Ben, senin uzaklara savurduğun, kaybettiğin duanım” diyerek, başı derde girmiş, Allah’tan umudunu kesmiş insanlara duanın önemini anlatan ‘küçük kız’ ile “hala çöplerini dışarı bırakmamışlar” diyerek her bölümde ortaya çıkan ‘sokak temizlikçisi amca’, Dekalog’daki beyazlar giyinen adam gibi işlev görüyorlar adeta.

Dekalog’da her bölümde bir iki defa en can alıcı noktalarda boy gösteren, beyazlara bürünmüş ve konu ile ilgisiz gibi görünen gizemli adam, insanoğlunun yazgısında var olan -ve bazen kendi elinde olmayan- bir takım unsurlara vurgu yapıyor gibidir. Kaderiyle insan eylemi arasındaki çetrefil ilişkiyi düşünmemize vesile oluyordu belki de! Kırık Kalpler dizisindeki “dua-kız” ise derdi olan kişilere “beni, ait olduğum yere – Allah’a – gönder” diyerek onların kendi eylemleri, duaları ve yazgıları arasındaki ilişkiye gönderi yapıyor. Ancak dua ile insanın kendi yaptığı eylemleri arasında bir bağlantı da olmalı. İnsan kendisini değiştirmeli ki, Allah da onun hayatını, aile ve sevdikleriyle ilişkisini düzeltsin. İyiyi talep etsin ki insan, kötülükten ve zorluklardan uzaklaşmak için ettiği duası buna bir vesile olsun! Yani temizlikçinin, her bölümde değişik biçimlerde söylediği “çöplerini dışarı çıkarmazlarsa tabii ki evleri kokar” sözleri bu biçimde okunabilir.

Kırık Kalpler her şeyden önce İslam irfanının her zerresine sızdığı bir güzellik olarak dikkat çekiyor. Allah’ın – insan O’na sırtını dönmediği sürece – insandan yüz çevirmeyeceğini gösteren bir film olarak Kırık Kalpler, daha önce Beşinci Boyut dizilerinde yapılan ve insanın kaderiyle eylemleri arasındaki ilişkinin bir başka boyutunu ortaya koyan biçimin, daha ileri, daha derinlikli ve daha az didaktik bir versiyonu olarak, ilk izleyişte farklılığı ile dikkat çekiyor.

Diziler doğal olarak insanlara kendi hayatlarından bazı hikâyeler anlatırlar. Üstelik bunları çok kısa sürelerde yapmak zorunda kaldıkları için, dizi yönetmenleri birkaç bölümden sonra sıradanlığa düşmekte ve tekrarlarla yetinmektedirler. Ancak Kırık Kalpler dizisinin bir önemli avantajı, tekrarların aynen büyük şiirlerde ve kutsal kitaplarda olduğu gibi sıradanlık değil, derinleşme, bütünleştirme ve pekiştirme hâlini almasıdır. Dekalog’daki tekrarların, yukarıda açıklamaya çalıştığım fonksiyonları, aynı güçlülükle Kırık Kalpler dizisinde de görünüyor. Hikâye, sadece görünür gerçeklikle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda hayatın, her zaman insanın elinde olmayan bir başka boyutunu da hissettiren bir boyuta sıçrıyor bu dizide. Aynen Dekalog’da olduğu gibi… Dua, tam da bu boyutun hissedilmeye başlandığı anda, büyük bir güçle filmin ana aktörü oluyor ve kendisini bir gözyaşı, bir serinlik, bir ferahlık olarak sunuyor bizlere.

Ancak küçük bir kusurdan bahsetmeden edemeyeceğim. Bence, küçük dua-kızı özel efektlerle gösteren kısımlar gereksizdir. Zira zaten film, aynen Dekalog’da olduğu gibi, kendisini, böyle bir efekte başvurma gereği duymadan sözünü ettiğimiz ve hissettiğimiz o özel boyuta açıyor. Beşinci Boyut’ta bir başka boyuta ait olan Salih ile Hocası, Hızır(a.s.) ile ilgili bir irfanî boyutu çağrıştırıyorsa, dua-kız da böyle bir boyutta kendisini görünür kılıyor. O yüzden, zaten kalbî olarak açılmış olan o kapıyı, özel efektle göstermeye çalışmak, konunun anlatımını güçlendirmekten ziyade zayıflatıp komikleştiriyor bence.

Son tahlilde Kırık Kalpler özel ve güzel bir dizi. Eğer Hasan Kıraç, yaptığı  dizilerdeki didaktizmi biraz yontar, irfanî olanın şiirsel aktarımına biraz daha yoğunlaşırsa ve özel efektlerle ilişkisini bir daha dönmemek üzere bitirirse, çok daha güzel diziler (ve filmler) yapabilirmiş gibime geliyor.

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

 

Sanat karanlıkta çakılmış bir kibrittir…

 ”…Neden bir natürmorta iştahla bakmıyoruz? Tersine ressam “yiyecek-gıda” elmayı silmiş, elmanın elmalığı ortaya çıkmış. Gerçek bir elmaya bakarken göremeyeceğimiz bir şeyi gösteriyor bize sanatçı. İlk harfi büyük yazılmak üzere Elma’yı keşfediyoruz bütün orjinalliği, tekilliği ile…” 

Bu kitapta Derin Düşünce yazarları sanatı ve sanat eserlerini sorguluyor. Toplumdaki yeri, siyasî, etik ve felsefî yönüyle… Denemelerin yanı sıra son dönemde öne çıkan, ekranları, kitap raflarını dolduran eserlere (veya ürünlere?) dair eleştiriler de bulacaksınız. Buradan indirin

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Derin Göz

 Sanat’a bakmak için çeşitli yapıtlardan, ressamlardan istifade ettik: Cézanne, Degas, Morisot,  Monet, Pissarro, Sisley, Renoir, Guillaumin, Manet, Caillebotte, Edward Hopper, William Turner,Francisco Goya, Paul Delaroche, Rogier van der Weyden, Andrea Mantegna , Cornelis Escher , William Degouve de Nuncques.

Peki ya baktığımızı görmek, gördüğümüzü anlamak? Güzel’i sorgulamak için çağ ve coğrafya ayırmadık, aklımızı uyaracak hikmetli sözlere açtık kapımızı: Mevlânâ Hazretleri, Gazalî Hazretleri, Lao-Tzû, Albert Camus, Guy de Maupassant, Seneca,  Kant, Hegel, Eflatun, Plotinus, Bergson, Maslow, …

 (Buradan indirebilirsiniz)

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Öğretmenlik, savcılık, soytarılık, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Ara 22, 2009 | Reply

    Enver yazini okurken aklima geldi, “O zaten benim halimi, isteklerimi bilir” diye düsünerek inandigi halde dua etmeyi birakmis insanlar tanidim. Dua’nin bir sirri ve gücü var ki kelimelerle anlatilmaz, ALLAH kimseyi duasiz birakmasin. Amin.

    Dua ile 🙂

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin