RSS Feed for This Post

Türk Solunu yavaşlatan 12 Eylül Darbesi midir?

Bundan 29 yıl önce bugün bu ülkenin tepesine balyoz indi. Alçak, kanlı, acımasız ve ahlaksız bir askerî darbe oldu… Ben daha doğmamıştım… O konjonktürde bir genç olarak yaşamadığıma da şükrediyorum… Böyle bir zulmü hangi konumda olursa olsun yaşadığımı tahayyül ettiğim an bile içim nefretle doluyor… Ne olursa olsun, 12 Eylül’den hiçbir zarar görmemiş insanların dahi 12 Eylül’e şahit olmuş olmakla birlikte bambaşka bir varlık haline geldiklerini düşünüyorum… Bu toplumun ruhuna toplu tecavüzdür 12 Eylül…

12 Eylül, daha önceki darbeler gibi belli siyasal bir gruba dayanmayan, tüm siyasal gruplara derecesi değişmekle birlikte zulmeden, herkese ama herkese bu ülkenin gerçek sahibinin kim olduğunu gösteren bir darbeydi… Öte yandan 12 Eylül’ün toplu zalimliği sözde herkes tarafından paylaşılan çok sahte bir 12 Eylül ve Kenan Evren düşmanlığı da yarattı… Bizim kuşak bu riyakâr 12 Eylül küfürnameleriyle büyüdü… 12 Eylül bahanesi bir kuşak Türkiye yurttaşının kendi dünyalarının sahteliğini kamufle etme aracı olarak kullanıldı. “12 Eylül yüzünden engellendik” laflarıyla kendini kandıran zavallı bir kuşak oluştu bu darbe yüzünden… Bizim kuşakların depolitizasyon ortamında yetiştirildiği standart bir 12 Eylül geyiğiydi… 12 Eylül darbecileri bunu bilinçli yapmıştı, gençleri politikadan soğutmuştu, onları “test ve tost çocuğu” yapmıştı vs… Tabii bir yandan buradan şu anlam çıkıyordu… “80 öncesinin kuşakları sahici anlamda politizeydi, bilinçliydi, ülke ve dünya sorunlarının farkındaydı. Bu bilinçli kuşağın üzerinden tanklar geçti. O yüzden bu ülke bu hale geldi”… Ayrıca bu 12 Eylül muhabbetleri bağlamında “12 Eylül ile birlikte bu ülkenin kültürel/entelektüel hayatı da bitirildi” gibi lafları da çok duydu bizim kuşak… Sadece 12 Eylül öncesi değil, 60-80 arası Türkiye’si tamamen riya dolu bir fanteziler ülkesi. O 20 yıl adeta yalan ve kendini kandırma dönemi olarak tarihe geçecek bir dönem… Bu ülkenin tarihinde bu kadar sahte bir entelektüel atmosferi, ne öncesinde ne de sonrasında görebiliyorum… O dönemin dergilerini, yayınlarını ve sözde entelektüel tartışmalarını dikkatle inceliyor, okuyorum. Ortada sürekli kendini kandıran zırva bir aydınlar güruhu var… O 20 yıllık dönemin Türkiye’sinde yetişen tüm beyinlerin olması gereken yerden daha aşağı seviyede olmak durumunda kaldığını düşünüyorum… Ancak Orhan Pamuk gibi o dönem Türkiye’sinin atmosferinin tamamen dışında kendi dünyasını, meczup olarak algılanmak pahasına tek başına kuran adamların farklı olabildiğini görüyorum… Böyle insanlar da çok çok az… Hele dönemin sol içi tartışmalarını okuduğum zaman güleyim mi, ağlayayım mı bilemiyorum… Solun entelektüel hegemonyasına karşı ezik vaziyette kalan sağın zaten kendi gündemi yok o yıllarda, bu sol içi tartışmaların zavallılığının yansıması olarak sağ kanat daha da zavallı halde… Marksizm anlamında da bu böyle. O yılların Türkiye’sinde nitelikli bir solculuk da entelektüel anlamda yok. 80 sonrası çok daha iyi durumda bu açıdan Türkiye… Ancak Seyla Benhabib gibi üniversiteyle beraber hakiki bir entelektüel atmosferin olduğu ortamlara göç eden bir Türkiyeliden siyaset ve toplum üzerine dünyada herkesin itibar edeceği ciddi şeyler söyleyebilen biri çıkabilmiş… Bugünden baktığımda keşke Halil Berktay da Benhabib de ABD’den hiç dönmeseydi diye düşünüyorum. Ya da Murat Belge ve Mete Tunçay 12 Mart’ın hemen sonrasında, ya da çok daha önceden Londra’ya yerleşseydi… O ülkelerin hakiki entelektüel atmosferiyle sahici temas içinde olarak düşünüp, yazsalardı… Bu ülkeye has zavallı tartışmalar içinde nefes tükettikleri o yıllar bana göre kayıptır… David Shankland’ın “80 öncesi sağ-sol çatışması diye adlandırılan şey esasen kamufle edilmiş bir Alevi-Sünni iç savaşıdır” tespiti üzerinde de düşünmek lazım…

12 Eylül sapına kadar alçak, zalim, gaddar ve barbar bir darbeydi, fakat 80 öncesi kuşaklarının bu tür söylemleri de bir o derece sapına kadar yalan ve sahte…

Yani ortada 12 Eylül yüzünden bitmiş çok değerli bir entelektüel ortam falan yok! Sosyal ve siyasal meseleler üzerinde ciddi anlamda düşünmek isteyen bir beyini iğdiş edebilecek bir kültürel atmosfer hâkim Türkiye’nin o 20 yılına…

Türkiye’nin hakiki toplumsal meselelerinin üstünü örttü o yıllar… Alevi meselesi, Kürt meselesi ve İslam meselesi bu kadar geç tartışılır hale gelmemeliydi. Alevilik, sosyalist hareket içinde, dindarlık ülkücü hareket içinde ikame edilebilir insan depoları yaratan zeminler olarak değil, başlı başına bir olgu olarak görülmeliydi. İşçilerin hak mücadelesi de o zaman daha hakiki ve güçlü bir zemine sahip olabilirdi… Slavoj Zizek’in Sovyetler’in Prag işgali için söylediği bir şey vardır. “Prag baharının başarısızlığını kamufle etti o işgal” der Zizek.12 Eylül darbesi ile o yılların anadamar Türk solu için de aynı analoji kurulabilir bence… O sol anlayışın dönüşmesi şarttı, normal bir akış olsaydı da kendi kendine dönüşecekti… İşte o Türk solunun muhafazasını sağladı 12 Eylül… Bu sol mitleştikçe de içi boşluğunu korumaya devam etti bugüne kadar…

12 Eylül darbesi, sol hareketin sahte dünyasının sorgulanmasını geciktirdi. 80 öncesi o içi boş sol mitleşerek kamufle oldu.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk Solu 

Kendini « sol » olarak tarif eden hareketler hiç olmadıkları kadar zayıf ve bölünmüş bir tablo çiziyorlar bugün.  Türk Solu Dergisi’nin ırkçı söylemlerinden CHP’nin darbe çağrılarına uzanan bir kafa karışıklığı hakim. Muhalefet boşluğunun müzmin bir hastalığa dönüştüğü şu dönemde Türk solu bu boşluğa talip olabilir mi? Daha önce Dikkat Kitap kategorisinde yayınladığımız Pozitivizm Eleştirisi gibi bu kitap da Türkiye’deki sola tarafsız bakan bir çalışma. İyimser görüşler kadar geçmişe dönük ağır eleştiriler de var. İlginize sunduğumuz 82 sayfalık bu kitap Türkiye’deki “sol” grupların sorgulamalarına, projelerine ışık tutmak amacıyla derlenmiş makalelerden oluşuyor. Kitabı buradan indirebilir ve paylaşabilirsiniz. Kitapta ele alınan başlıca konular: Solda özgürlükçü hareketler, 68 Kuşağı, Devrimci sol, Kemalizm, ulusalcı sol akımlar, Sol ve İslâm, Cumhuriyet Gazetesi.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:Bunyamin Kose Tarih: Eyl 14, 2009 | Reply

    Valla son zamanlarda okudugum en makul yazi diyebilirim. Bu 12 Eylul oncesi sol hareketler icin o kadar mit ve efsane var ki o hareketlerin icinde bulunmus biri olarak zaman zaman kendime Allah’tan o sol hareketler basarili olmadi demisimdir. Zaten basarili olacaklari da yoktu ya; meleklerin cinsiyetini tartismaktan ote gecmeyen bir retorik, sabahtan aksama kadar bolunme olasiligi yuksek fraksiyonlar, vs.

    Ne aci ki insan merkezli olmasi gereken, hayatta dezavantajli olanlarin durumunu duzeltmege yonelik siyaset felsefesi uzerine kurulu olmasi gereken bu hareketler insani ikinci plana attilar ve kiymeti kendinden menkul bir “toplum” icin birey dahil herseyi feda edecek eylemlerde bulunmaktan geri durmadilar. Birey merkezli oldugundan midir ‘ahlak’ da ikinci planda kaldi tabi… O sol hareketleri irdelemek yerine hala 12 Eylul dehsetinin arkasinda saklanir herkes… Kutahyali her zamanki gibi tutarli, objektif, insan merkezli ve herseyden once ahlagi on plana bir yazi yazmis… Bu genc kusaklari gordukce icimi sevincle karisik bir huzun kapliyor cunku etrafimda hala bizim kusaktan bir suru kisi ile cebellesiyorum.

  3. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Eyl 14, 2009 | Reply

    Dunyanin dogusundan batisina,gunumuzde ayakta olan krallar, kralliklar ise, antikcag yada, gunumuzun modern devletci sosyalist(yada staat kapitalist) ulkelerin siyasi liderlerine kiyasla, hemen hic yetkisi olmayan, temsili, sembolik sahsiyetler statusundedir. Ulkenin tarihini, kulturunu vs temsil ederler. Bazilari yargida gorev alir, adalet alaninda calisirlar.

    Cogunlukla,diger aristokrat ailelerle birlikte, sanayi ve ticaretle ugrasarak, gecimlerini, calisarak sagliyorlar, ilaveten faydali kulturel sosyal hizmetlerle ugrasiyorlar. Bu yuzden, toplumlarindan agir vergiler de almiyorlar. Boyle kucuk prenslikler, kralliklar, neredeyse %0 vergi uyguluyor, ulkelerini vergi cenneti haline getirmisler. Itibarlari da cok yuksek.

    Biz politik sartlanmalarimiz yuzunden, fark edip bakmiyoruz, ama bu kralliklarin, toplumsal refah seviyeleri de cok yuksek..Mali ve ekonomik tablolari da gayet iyi.Istikrari yuksek sosyo-politik hayata sahipler.

  4. Yazan:deniz demirkan Tarih: Eki 17, 2010 | Reply

    rasim ozan kütahyalı sen siyasetten anlıyorsan ozaman bugün üniversitelerde siyasi bilimler okuyanlar hemen okulu bıraksın çünkü sen gibi örümcek kafalıları bertaraf olmayan yandaş medya elinde tuttukca siyasi bilimlerin içine etmeye devam edeceksiniz kürt meselesi keşke daha önce ele alınsaydı demişsin doğru belki ailenizde hiç şehit yoktur veya veya önünüze gelen yazıları kitaba cevirirken hiç yorulmadığınızdan helal para özlemi içindesinizdir bu ülkede solcuları yargılamak en son size düşer bu arada kitabınızın kaç sattığını çok merak ediyorum ama az satarsa üzülmeyin heralde matbaacıda cemaattendir fazla para almaz

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin