RSS Feed for This Post

Güçlü ordu, ezilen halk! Uyuyana hergün Pazartesi…

 Bugün 7 Eylül pazartesi. Başörtüsü yasakları yüzünden okuyamayan kızlar çoktan anne oldu. Onların kızlarına geldi şimdi sıra… Yeni bir kuşak daha harcanıyor bozuk para gibi: Üniversitelerde, Hastahanelerde, Mahkemelerde… Yobaz laikler bu insanları eğitim, adalet ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakıyorlar. Kıyafet Kanununa muhalefetten idam edilen Şalcı Bacı‘dan bu yana ne değişti?

 Bugün Pazartesi. Ellerinde el bombası patlatılarak cezalandırılan(!) erlerin ülkesinde yeni bir hafta başlıyor. 30 Ağustos kutlamaları sırasinda Vatan Caddesi’ndeki resmi geçit töreninde  tören komutanı Tuğgeneral Osman Gazi Kandemir, tank üzerinden haykırıyordu: “TSK, ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet noktasını korumaya kararlıdır”

 Ama laik(!) devletin komutan başı İlker Başbuğ Ramazan’da şehit ve gazi yakınlarına iftar yemeği vermekte bir sakınca görmedi! Noel ya da Yahudi bayramlarını kutlamayan laik(!) TSK nedense Müslümanlığa özel bir ilgi gösteriyor.

 Bu nasıl bir İslâm hürmeti? 27 nisan’da kızlar ilahî söyledi diye muhtıra veren ordu bu ordu değil miydi?” Subaylarını, öğrencilerini “gizlice namaz kılıyor” diye fişleyen bu ordu değil miydi? Başı örtülü hanımları ordu evine almayan bu ordu değil miydi? Cumhurbaşkanının karısı tesettürlü diye krizler çıkartan bu ordu değil miydi? Sınırlardan terörist girmesine mani olamazken Ankara’da oturup darbe planları yapanlar bu ordunun subayları değil mi?

 Neden şehitlik ve gazilik bu laik(!) orduyu bu kadar ilgilendiriyor? Dinsiz ya da meselâ Hristiyan bir Türk askeri ölürse ne olur? “Laik ordunuzda askerlik yapayım ama ölürsem karıma, çocuklarıma yüklü bir tazminat ödeyin zira ben şehitliğe filan inanmıyorum” diyemez mi?

 Evet, başörtülü kızların normal hayata dönmesi önündeki en büyük engel olan TSK’nın, dinimizi istismarı da tam gaz devam ediyor. Oysa bir insanın şehit ya da gazi mertebesine layık olması (o da inananlar için) ALLAH’ın bileceği bir iş, Genel Kurmay Başkanı’nın değil. İlker Başbuğ adeta bir cemaat lideri edasıyla insanları nasıl “şehit” ilân edebilir?

 İster el bombası kazasıyla(!) isterse terörist kurşunuyla ölsün her hayat kaybının ve sakatlanmanın gerektiği gibi tazmin edilmesi gerekmez mi? Sorumlu komutanlara hesap sorulması icab etmez mi? Ama bunun yerine laik(!) ordu “şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu topraklaaaaar” diye başlayan nutuklarla işi geçiştiriyor. İşi? Yani ölümleri ve hayat boyu süren sakatlanmaları.

 Evet, 7 Eylül Pazartesi bugün. Ordusunun gücü altında ezilen bir ülke yeni bir haftaya başlıyor. Başörtülü anneler ve eşler onyıllardır yobaz laiklerin hakaretlerine maruz kalıyor, vatandaşlık haklarından yoksun bırakılıyor. Laik(!) ordu çatır çatır insan harcıyor, ölenleri şehit ilân edip sorumluluktan kaçıyor. Laik(!) ordunun komutan başı iftar yemeklerinde tesettürlü kadınlarla poz verip imaj düzeltiyor.

 Yaşasın güçlü ordu, ezilen halk! Yaşasın din sömürüsü!

 Yobaz laikler hâlâ turp gibi. Siz nasılsınız bugün?

 

.

 

… E-kitap okumak için…

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:Mekin Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Size göre TSK Yobaz Laik Ordu, peki yaz siz kimsiniz?

  3. Yazan:kirona Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Evet yazar çook güzel izah etmiş. askeriyenin durumunu hem karşı oldugun islamın kurallarını yok sayacaksın. Kurallarına uyanları cezalandıraksın.Sonrada şehit ve gazi kelimesini kullanacaksın… Askeriye ya bu tutumundan vaz geçmelidir. yada tam laik olması gerekir… Şehid kelimesi dini bir kelimedir… Laik ordu bu kelimeyi kullanmaması lazım…

  4. Yazan:beytullah emrah Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    benim bu yazıya ekleyebileceğim bir şey yok. sadece teşekkürlerimi iletmek istiyorum. zorbalığın da yasağın da kaynağını yeterince net olarak ortaya koyduğunuz, halkın kafa yormadığı bir çelişkiyi gösterdiğiniz ve babanızın ağır bir hastalıklar imtihan olduğu bir süreçte dahi unutkanlığa ve suskunluğa karşı bu pazartesi de güçlü bir ses verdiğiniz için teşekkürler… çoğumuz kendi dertlerimiz başlayınca başkalarını unutuyoruz oysa…

  5. Yazan:Hülya Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    iç güveysinden halliceyiz:(

  6. Yazan:fatih y. abbas Tarih: Eyl 9, 2009 | Reply

    Site devletinde yonetim ve baskanin sorumluluklari?

    Ulus devlet, devletci bir ekonomik siyasal organizasyon icinde yasadigimizi varsayalim.Ister antik cagdaki site, ister modern toplu yerlesim merklezleri dusunelim.

    Dusunme kolayligi olsun diye, hepimizin olmasa da cogumuzun yasadigi, 500-600 hanelik herhangi bir toplu modern toplu, ikamet/konut sitesinin yonetimini model secelim. etrafi sinirlarla kapali bu ikamet sitesinin rutin ic hizmetlerini “yonetme tarzi” uzerinde dusunelim.

    Yerlesim sitesinin bir yonetmeligi (yasasi) olsun.

    Yonetim, verilen, bazi kamusal-genel hizmetlerin yanisira,genel ic guvenlik aygiti da kurmus (ordusu ve emniyeti).

    Bu toplu konut sitesinin genel bakimi temizligi,altyapinin tamiratlari, bazi kisimlarin yenilenmesi, enerji, aydinlatma sistemi ve masraflari karsilanmalidir. Sitenin bakimi gereken, parklari ve arac yollari bile var.

    Tam bir mini sehir devleti, bu sosyal site devleti.

    Butun konutlarin, ve maddi altyapinin bakim onarim ve rutin hizmet giderleri,merkezi olarak insa edilmis ısınma hizmetleri, mecburen ve isin dogasi geregi, olusturduklari hukuk ve yonetmelik geregi, o sitede yasayan ve hizmetlerden yararlanan hane-sahipleri(yurttaslar) tarafindan odenenen aidatlarla (vergilerle) finanse edilmektedir. Teknolojileri secme haklari da yonetime verilmis olsun.(organize yapi, yonetim, yasa ve insa tarzi geregince)

    Site yonetimi ve baskani da (huukumet, iktidar)yil sonunda, hesaplarini genel kurulda onaya sunuyor. Yonetim, ve baskanlar secimle yenileniyor; hane/mulk sahipleri arasindan secilip goreve getiriliyor.

    Eger gerekli ve zorunlu site hizmetlerinden soz edilse, herbirimiz neleri anlariz? Bu hizmetleri surekli buyutme taleplerinde, insanlarin tepkileri neler olurdu?

    Mulk/hane sahipleri,(yurttaslari) galiba, oncelikle, odedikleri adidatlari dusunerek, hangi konular ve kamusal hizmetler uzerinde, yonetimle surekli muzakere, tartisma icinde olurlar? nasil bir uyum arayisina girerlerdi?

    Sitedeki hanelerin ve sahiplerinin toplam yillik gelirleri de, gecimi de belirli ve degismesi zor.(milli gelir diyelim)

    Varsayin ve senaryo dusunun ki, gunumuzun cogu ulkesindeki siyasi iktidarlar gibi, bu toplu yerlesim/konut sitesinde yonetime gelmek isteyen adaylar, surekli siteyeve hane sahiplerine “hizmet yarisinda” olsunlar. Gerekli zorunlu bakim onarim hizmet ve giderleri disinda, ornegin saglik, egitim, yeme icme, eglence, kultur (sinemalar, muzik, tiyatrolar vs, okullar) spor hizmetleri, hatta moda defileleri, ve daha bir suru “sosyal tesisler” yapmayi ve kadrolar kurmayi vaat etse, vergileri de surekli artirsa, acaba site icindeki, hane sahipleri arasindaki tartismalar nasil bir sekil alirdi? Sitenin ic baris ve huzuru ne hale gelirdi?

    İkinci ciddi problem, secilmis baskan, “bazi sikintilarim var” diyerek, aniden yonetimden istifa edip siteden tasinip gitmeyi, baska bir yerlesim sitesine yerlesmeyi dusunmeye baslamasi. Tanidigi bir kac kisiye, “haydi, hakkini helal et kardesim” ben haftaya gidiyorum” diyor ve istifasini verip,aniden cekip gidiyor.

    Bu mini kasaba yada sehir devleti gibi yerlesim ve olusumun sakinleri, hane halklari, istifa edip giden bu baskana ve yonetime ne derdi? “Hakkimiz helal olsun! gule gule kardesim!” der miydi acaba?

    Hane (belli bir mulk hakki) sahipleri, site baskanindan, neleri yerine getirmesini oncelikle talep ederlerdi?

    selam ve saygilarimla

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eyl 7, 2009: Why Would Education in Kurdish Separate Turkey? - the Kurdistani …

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin