RSS Feed for This Post

Kürt Açılımının Siyasal, Sosyolojik ve Uluslararası Boyutu

 Hükümetin Kürt açılımı beklendiği gibi siyasal arenada liderler tarafından oldukça sert tartışılıyor. Esasında ortada tartışmayı andıran bir fikir münasebeti de yok, tartışmadan çok tavır alma da diyebiliriz. Siyasi platformdaki bu ön tavır gayet tahmin edilebilir bir durumdu. Çünkü yıllardır bu yaradan akan kana ekmek banan bir partiden ve hemen hemen Türkiye’nin her ciddi sorununda olduğu gibi bu sorunda da tuzu kuru olan bir partiden sağduyulu bir tavır beklemek hayal olurdu herhalde. Fakat içerisinde terör sorununu da barındıran Kürt sorunu bir parti ya da belli bir bölgeden ziyade Türkiye’nin demokratik, içtimai ve hatta uluslar arası arenadaki manevralarını etkileyen bir sorun olduğu için Türkiye her ne pahasına olursa olsun ve kim ne derse desin bu sorunla yüzleşmek ve çözüm üretmek zorundadır. Artık bir etnik grubu yok saymak, sorunları görmezden gelmek gibi basiretsiz tutumlar Türkiye’nin bu yarasına merhem olmayacaktır.

     Kürt açılımının siyasal, sosyolojik ve uluslar arası olmak üzere üç boyutunu ele aldığımızda, bu paradigmalardan Kürt açılımının gerekliliği fikrini ve sonucunda da başarıya ulaşabileceği öngörüsünü elde edebiliriz.

     Siyasal perspektiften, Kürt sorunu Türkiye’nin demokratik parametrelerini ortaya koymaktadır. Modernleşme serüvenimizin fikri zeminini teşkil eden tepeden inmeci, tek sınıfçı ve seküler anlayışla bütünleşmiş ulus devleti vizyonu demokrasi kavramını her daim geri planda tutmuştur. Haklar, rejimin kırmızıçizgileri alanından uzak tutulmuş, anayasal ve hukuk devleti anlayışı ancak bu perspektifte ele alınmıştır. Siyasetin merkezinde kemikleşen bu zihniyet vatandaş ve halk kavramlarını birbirinden ayırmıştır. Nasıl üniversitelerde kızların türban yasağıyla karşılaşıp eğitim göremediği gibi milyonlarca insanımız anadili bildiği Kürtçeyi konuşması yasaklanmış, bırakın bu dili konuşmayı sahip oldukları etnik gerçeklik “kart kurt” denip bir kenara atılmıştır. Oysa demokratik bir hukuk devletinden beklenen özgürlüklerin önünü açmak ve teminat altına almaktır.

     Siyasi açıdan diğer hak sorunlarında olduğu gibi Kürt sorunun çözümüne yönelik atılması gereken ilk adım zihni travmalardan uzak sivil bir anayasanın kabul edilmesidir. Yasal değişiklikler ile teminat altına alınacak haklar kimseden bir şey kaybettirmeyecektir. Fakat anayasal vatandaşlık kavramının oluşturulması, okullarda Kürtçenin seçmeli dil olarak gösterilmesi, bu alanda enstitüler kurulması, edebi çalışmaların yapılması devletin vatandaşlarını gale aldığının ve değerlerine değer verdiğinin bir göstergesi olacak diğer yandan da yıllardır bu hususta propaganda yapan terör örgütünün psikolojik harekâtına darbe vurulacaktır.

     AK Parti Hükümetinin, Kürt açılımının tartışılmaya başlandığı hafta azınlıklar ile diyaloğa girmesi yukarıda bahsettiğimiz demokratik parametrenin yükseltilmesini desteklemektedir.

     Siyasal arenada, DTP’nin takınmış olduğu tavır süreci mutlaka etkileyecektir. Çoğu vatandaşımız için kabul etmesi zor da olsa milyonlarca vatandaşımızın dikkatleri bu partide, dolaylı olarak İmralı’da. Bu demek değildir ki İmralı’yı muhatap alın. Siyasal arenada DTP çözüme yönelik tavrını ortaya koymuştur, hükümetin her olumlu somut adımında da buna mecburdur. Eğer DTP Kürtleri temsil ettiğini ileri sürüyorsa açıkça gözüken çözüm önerilerine kayıtsız kalamayacaktır. İşte bu durumun geri dönüşümünde ova sürece katkı yaparken dağ süreci etkileyecek eylem ve faaliyetlerden uzak kalmak durumunda olacaktır.

     Sosyolojik perspektiften ise Kürt açılımıyla öncelikle Kürt sorunu ortaya konacaktır. Türklerin ve Kürtlerin bin yıldır aynı coğrafyada aynı değerleri paylaşan kardeş millet oldukları gerçek olduğu kadar yıllarıdır bu iki kardeş arasına ekilen fitne tohumlarının filizlendiği, önyargıların derinleştiği ve diyalogsuzluğun anlayışsızlığa dayandığı da bir gerçektir. Açılım sürecinde bu anlayışsızlığı siyasi malzeme edinecek hareketler olacaktır. Doğuya yapılacak açılımlara binaen batıdaki vatandaşları provoke edebilecek nutuklar şimdiden atılmaya başlandı bile. Hükümet bu durumun farkında olduğunu en başta sürecin kendileri için riskinden bahsederek dile getirdi. Süreç içerisinde şöyle itirazlar yükselebilir; “Doğudaki Kürt sorununu yatırım ve demokratik adımlarla çözüyorsunuz peki batıdaki göçmen Kürtler topluma entegre olabilecek mi? Batıdaki Kürtler bu açılımın neresinde?” İşte açılımın diğer tarafın gibi gözüken batının bu süreçte desteğini kazanmak da yine açılımın mimarlarının maharetine bakacaktır. Bunun için de bu açılım sürecinde tanışmayı artıracak ciddi anlamda gönül köprülerine ve devletin kamuoyu önünde geçmişte devlet eliyle yapılan hatalarla yüzleşmesine ihtiyaç duyulacaktır. Nihayetinde sosyolojik açıdan Kürt açılımı bu toprakların insanlarının yine bu toprakların insanları ile tanışmayı, konuşmayı ve anlaşmayı öğrenmesini sağlayabilecektir. Alevileri, Ermenileri, Süryanileri, Arapları ve diğerlerini düşündüğümüz de bu açılım bütüne gören bir başlangıç olacaktır.

     Uluslar arası perspektiften baktığımızda Kürt sorunun bir parçası  olan terör sorunun artık iflas etme yolundadır. Türkiye bu açılımla terör örgütünün uluslar arası destekten en mahrum olduğu anı yakalamıştır. Eğer Kürt sorununun Türkiye’nin sorunu olduğunu görebilirsek gündemdeki “ABD’nin projesi” tartışmalarını çok anlamsız olduğunu ve yalnızca süreci baltalamaya yönelik çıkışlar olduğunu fark edebiliriz. Bu sorunun çözümü Türkiye’nin lehinedir, bu da yeterlidir. Bundan ister Amerika da faydalansın ister İran da. Nasıl bu sorun en fazla Türkiye’yi yıpratıyorsa çözümü de en fazla Türkiye’yi rahatlatacaktır. Klasik “ABD batı ile doğu bloğu arasında güçlü bir Türkiye’ye gerek duyuyor” argümanı bugün geçerliliğini koruyor. Devleşen bir Çin ve tekrar süper güç haline gelen Rusya’ya karşı batı bloğunun bölgede istikrarsızlıktan başka marifeti olmayan İsrail’den ümidini kesip güçlü bir Türkiye ile masaya oturmak istemesi normal. Bunlar uluslar arası reel politikanın zemininin normal karşıladığı ilişkiler. Bu şu demektir; siz büyük bir devletin yapması gereken açılımı yaptığınızda batı da artık PKK’dan elini çekecek ve sizi de bloğunda görmek istediği için destek verecektir. Fakat bu batının projesi anlamına gelmez. Bu açılımdan maksimum faydayı Türkiye elde ediyorsa ve Türkiye’nin en büyük sorununa çözümse o zaman bu açılım Türkiye’nin projesidir.

     Türkiye bu sorun sebebiyle dış politikada gereken enerjisini hep içerde harcamış, yıllardır uluslar arası platformda sahip olması gereken manevra gücüne sahip olamamıştır. Nihayetinde uluslar arası boyutu itibariyle Kürt açılımı Avrupa Birliği sürecini olumlu yönden etkilediği gibi Avrasya coğrafyasında daha saygın bir Türkiye imajına katkı sağlayacaktır.

     AK Parti Hükümeti birçok vatandaşımızın umutla gözlediği barış kapısını aralayacak kapsamlı bir açılıma hazırlanıyor. Bu hareket temelde terörle mücadelede yıllardır inatla tek başına uygulanan teröristle mücadele kavramından uzaklaşıp, teröre meydan veren ve kaynak sağlayan ortamın şartlarını normale çekmeye yönelik terörizmle mücadele konseptini siyasal, ekonomik ve sosyolojik açıdan donatarak bir açılım haline getirmeye odaklanıyor. Bu süreçte en çok ihtiyaç duyulan bir husus da batıdan doğuya, kuzeyden güneye bütün vatandaşlarımızın, bu açılımı şimdiye kadar denenmemiş bir denemeden daha ziyade Türkiye’nin çözüme yönelik ihtiyaç duyduğu geriye dönüşü olmayan bir yol olarak görmesidir.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 20 Yorum

  2. Yazan:Ali Duman Tarih: Ağu 28, 2009 | Reply

    daha en başında yürümeyeceği belli olan paradigma 27 yıllık tek parti diktatörlüğünün ardından 27 mayıs, 12 mart, 12 eylül faşist darbeleriyle sağlamlaştırılmıştır.

    bugün tüm kurum ve kuruluşlarıyla 12 eylül faşizminin etkin olduğu bir dönemin içerisinde yaşamaktayız.

    tam demokratik yeni bir anayasa demek 12 eylül cumhuriyetinden gedik açmak demektir,

    kürt sorununun ve en nihayet diğer tüm siyasi sorunların demokratik yöntemlerle çözümü demek 12 eylül faşizmini yıkmak demektir.

    dikkat ederseniz 12 eylülün faşizminin izlerinin silinmesi demek, hakim sınfın paradigmasını yıkmaktan geçmektedir.

    tüm kapılar 12 eylül faşizminin yıkılmasına çıkıyor ve gümbürtü de buradan kopuyor.

    50 dereden su getiren chp’de mhp’de aslında 12 eylülü kurum ve kuruluşlarıyla yaşatmak için bu ipe sapa gelmez siyasetlerini yürütüyorlar.

    ancak ne varki hala soğuk savaşın yıkıldığını bile anlayamamış, soğuk savaşın bittiğinin ne anlama geldiğini dahi algılayamamış son derece siyasi miyopluk içerisinde olan bu partiler gündemden düşecekler, tarihin çöplüğüne gönderileceklerdir. (anap, dyp örneğinde olduğu gibi)

    değişimin mümkün görülmediği kojektörde kürt raporları hazırlayan, ancak değişim anı gelip kapıya dayandığı anda ise değişime ayak direyen chp, türkiyenin tek ve değişmeyen ikiyüzlü, (sahte sol anlamıda) takiyyeci olduğunu belgeli olarak ispat etmiştir.

    mhp ve chp düğmeli partilerdir, bu partilerin her an basılmak üzere düğmeleri mevcuttur ki, türk halkını temsil etmemektedirler. türkiye halkları çok büyük bir oranla (%85) çözümü isterken hangi akla hizmet ile çözümsüzlük siyasetini güdmekte olduklarını ise anlamak ancak bu şekilde izah edilebilir.

    izah şu;

    türkiye hakim sınıfı yapılan faşist darbeler ile sonsuza dek hakimiyetini garantilemiştir. bu nedenle mevcut statükoyu korumayı temel işlev edinmiştir, zira çözümün mümkün olmadığı dönemde en demokratik anayasayı, en demokratik kürt açılımlarını hazırlatan tüsiad’ın, bugünlerde kürt adını dahi telafuz etmemesi bundan dolayıdır. dün en demokratik anayasayı ve kürt sorunu açılımı sunan tüsiad, bugün sus pus ve hatta terör sorunu diyerek, çözümden yana olmadığını ortaya koymaktadır. bu durum çok anlamlıdır, zira sonsuza kadar garantilenmiş olan sisteme HAKİM OLMA pozisyonu demokratik açılımlarla TEHLİKEYE düşmüştür. Örtülü bir şekide yapılan kavgaların buz dağının altında kalan hakkikatlı ve yalın haliyle budur.

    türkiye elitleri, kavga ve savaş üzerine kurulu, aldatmaca bir siyasi sistem üzerine kurulu düzenin devam etmesinden yana tavır koymaktadırlar. onlar için türkiye halklarının iradesi de, siyasi partilerde birer oyuncaktır. gün gelir chp’liyi mhp’liyi birbirine kırdırır, kurşun attırırlar, gün gelir mhp’li chp’li adaya oy verir destek sunar. dün dündür. hiç bir şeyin anlamıl bir açıklaması mevcut değildir.

    sscb zamanında en keskin abd yandaşlığı yapılırken, iflas eden paradigmalarına destek bulamadıkları abd’ye bir an düşman kesilebilir, açıklayamadıkları, açıklaması mümkün olmayan her türlü açmazlıklarını “abd komplosu”, “dış güçlerin oyunu” gibi uydurma tezlerle kapatma marifetleri oldukça gelişkindir, ancak ne var ki soğuk savaş biteli bu uydurma tezlerinin bir kıymet-i harbiyesi kalmamıştır.

    bugünlerde bu sahte abd düşmanlarına hatırlatmakta fayda var, Atatürk; sivas ve erzurum kongrelerine abd heyetini gözlemci olarak katılmasını sağlarken hainmiydi. yine atatürk musul ve kerkük konusunda türkiye’ye destek veren abd’li firmalara (standart oil) ayrıcalıklar tanırken hainmiydi, yine aynı Atatürk misaki milli sınırları için abd başkanı wilson’dan destek görürken, bu sınırların tayininde abd’den destek alırken hainmiydi ve kurtuluş savaşı da bir “abd komplosu” muydu.

    demekki açıklanamayan her türlü açmazlıkların adına “abd komplosu” demek ucuz bir siyasetmiş, üstelik bu soruna okyanusun öbür yanından bir ülke duyarlılık gösterip, bu işi halledin diyorsa bunun neresinde bir sorun var, esas bu sorunun üzerinde oturanların, bu sorunla ülkeyi kana, yasa ve maddi kayıplara göz yumanları bir komplo içerisinde görmek gerekir.

    etnik meseleler tamamıyla halledilebilen meseleler değildir, dünya gerçeği ve yaşanılan örnekler göstermekte ki,

    bu sorunu en demokratik yöntemlerle çözebilen ülkeler, ingiltere, ispanya, italya gibi büyük olabiliyorlar, bunu beceremeyenler ise yugoslavya gibi parçalanıyorlar, durum bu kadar açık ortada iken çözümsüzlüğü savunmak vatan hainliği ve bölücülük yapmakla eş değerdir. ancak bu hain ve bölücülerin tarihin çöplüğüne atılma vakti gelmiştir. bu ülke her türlü hainlerine karşı demokrat olacak, 12 eylül faşizmi en nihayet sonlandırılacaktır.

  3. Yazan:arif Tarih: Ağu 28, 2009 | Reply

    Bu sorunun ne biçimde çözüleceği iç dinamikler kadar dış etkenede bağlı muhakkak. Ortadoğuya ilişkin, İslam ülkelerinin mutlaka yenilmesi ve ezilmesi perspektifi esas olursa; ki bu projede bağımsız bir Kürt devleti ile bölgenin güçlü İslam ülkeleri destabilize edilecek-Türkiye, İran, Irak ve Suriye- Yada Türkiyenin bütün bölgede, İsrail-Suriye-Filistin dahil ve İslam ile diğer dinlerarası-medeniyetlerarası- barış yolu esas olursa, Kürt meseleside barışçı bir hal yoluna girecek. Şimdiki konumda, ABD nin Irak ve Afganistanda saplandığı bataklık ile İsrail;in Gazzada uğradığı rezalet ikinci yolun şansını artırıyor görünsede; birinci yolu savunanların ne denli şerli olduğu unutulmamalı. Şah Mesud, Hariri, Butto suikastları, İkiz kuleler saldırıları hatırlandıkça, insan endişe etmeden olmuyor. İnşaallah kazanan barış olur. Elbette Kürtlerin gerek Iraktaki güvenliği, gereksede Türkiye ve diğer ülkelerdeki varlıkları mutlaka esenliğe kavuşturulmalıdır. Bunun yolu demokrasi ve diyalog ile çözümde aranmalıdır.

  4. Yazan:Mert Kayhan Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Kürt Sorunu ile ilgili detaylar ve bugüne kadar taşınmış çözümsülükler belli ki doğru algılanmaya başlanıyor. Detaylara hakim olmak zihni açık ve demokratik altyapısı kuvvetli insanlar için çözüm arayışlarını ve sosyal alanda iyileştirmeleri daha düşünmelerini sağlıyor, bunu görüyor, fark ediyor ve anadolu halkları adına mutlu oluyorum.

    Doğudaki Kürtlerin sorunlarını, sosyal faaliyetlerin arttırılması ve ekonomik altyapının geliştirilmesi ve buna paralel diğer organların da doğru işlemesi ile çözülebileceği düşüncesi, realite düzleminde bugünden işe yarıyacağı görünen bir gerçektir.

    Batıdaki kürtler konusu, doğudakilerden daha zor bir konudur ki, bunun toplumdaki tramvatik boyutu tahmin edilenden de fazladır, ciddi uzun bir vade alacak ve sabır isteyecektir.

    Çünkü batıdaki Kürtler, doğudakilerden farklı olarak, kendilerini fakirleştiren, eğitimsizleştiren, hastalık ve yokluğa mahkum eden Türklerin; batı illerinde kendilerine ne denli kaliteli ve yaşanası bir hayat kurduğunu, bil-fiil yaşayarak pratikte şehrin soğuk gecelerini, acımasızlığını, üstadında betimlediği gibi aşağılık pazarlıklarını, kırmızı rujlu sokaklarını gördüler.

    Doğuda kendi halinde toprağına ve hayvanına bağlı yaşayan bu insanları yersiz, yurtsuz koyup göçe zorlayanlar, kendi kan emiciliklerinin meyvesi olan dünyalarını yine pek acımasız bir vitrinden sundular batılı kürtlere.
    Evet çözülecektir ve hatta umutluyum düzelecektir de, fakat çok uzun süreler alacaktır.

    Ama hani önden kolay işleri halledip, en sona en zorunu bırakanlar için söylenen bir söz vardır, “Eşşeğin büyüğü ahırda” onu nasıl çıkarıcaz dışarı 🙂

    Birileri ister kabul etsin, ister etmesin; bugün gelinen noktada Kürt realitesinin ve bu realitenin kounşulabiliyor olmasının ciddi unsurlarından biri PKK dır. Terörün hiçbir türlüsünün savunulabilir bir yanı yoktur ama, acı gerçek karşımızda durmaktadır, Türkler dizginliyemedikleri ve kontrollerinin dışındaki resmi orduları ile yıllar yılı bir halka zulm etmiş ve o halkında bir karşıt reaksiyon olarak kendi gayri resmi ordusunu oluşturmasını sağlamıştır.

    Kürt halklarının, ezilmişliğin ve yok edilmeye yakın bir sınırda olmanın çıldırmışlığı ile ortaya çıkan bir haraket, bugün bir meselenin konuşulabilirliğini meşrulaştırmış ve bazı meselelerin önünü açmıştır.

    Doğudaki Kürtler yatırımlarla halledilir, batıdaki Kürtler zor olur ama bir şekilde çözülür, Peki dağdaki Kürtler ne şekilde çözülür. Terhis edip evlerine mi yollayacaklar?

    Hepimiz geçen hafta, uzmanlar tarafından insan öldürmeye programlanmış ve tüm zihin kimyası o yönde değiştirilimiş bir gencin, tüm aileseini ve akrabalarını pusu kurarak, askerde öğrendiği insan öldürme sistematiğini doru kullanarak, nasıl katlettiğini gördük.

    O çocuğu, insan öldürmeye programlayanlar, terhis ederken halkın arasına karışıp, normal yaşantıya adapte olması ve kendi dengesini yeniden bulup iş güç tutmasını sağlayacak hiçbir yeni yükleme yapmamışlardı. Bütün bildikleri ile bir ölüm makinası dolaştı yıllarca etrafımızda ve binlercesi dolaşıyor bugün sokaklarda.

    Benzer bir problem de PKK gerillaları için geçerlidir, Dağdakileri şehire indirip, silah bırakmalarını sağladığınızda, her sorunu halledebilen açılımcılar bilmiyorum o çocukların kin ve öfke ile bilenmiş yüreklerini nasıl yeniden yumuşatacak?

    Bir ömrünü kendini bildiğinden beri dağda geçirmiş, o koşullarda ciddi sağlık problemleri ile mücadele etmiş, tüm insani merhametinden soyunmuş, üstelik Türk askeri gibi on küsür ay da değil, bir ömür insan öldürmek üzere yaşamış bir beyni nasıl eski sağlıklı günlerine döndürebileceksiniz?

    Güçlerini insanların ölmesinden, gençlerin ömürlerinin tüketilmesinden, kandan, cesetten, barut kokusundan ve nefretten alan bu siyaset baronlarına soruyorum, nası tamir edebileceksiniz, nasırlaştırdığınız yürekleri?

    Hayata tutunamadığı ilk anda, hayatta adam akıllı yapmayı bildiği tek şey gelmeyecek mi onların aklına, insan öldürmenin psikopatça hazzı kolay vazgeçilebilir bir alışkanlıkmıdır sanıyorsunuz?

    Açılımlar, daha nitelikli açılımları getirecektir elbette ama, en başından beri yazdığım tek birşey var, yapılan her açılım insan merkezli olmalıdır, insanın yaşam konforunu ve problemlerini tamir etme niteliğinde olmayan hiçbir açılım gerçek manada çözüm oluşturmayacaktır.

    Biriileri istiyor diye, Amerika orada daha rahat haraket edebilsin, petrolün yönü bizden kaçmasın, Avrupa uyum yasaları gereğine uysun diye değil.
    Gerçekten, Türk bayrağına sarılı gençlerin cesetleri son bulsun, dağdaki gençler rehabilite edilebilsin ve anadolu halkları yeniden kardeşçe yaşayabilsin diye açılacaksa kapılar, mübarek olsun, hayırlı olsun.

    Selam ile.

  5. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    “…Modernleşme serüvenimizin fikri zeminini teşkil eden tepeden inmeci, tek sınıfçı ve seküler anlayışla bütünleşmiş ulus devleti vizyonu demokrasi kavramını her daim geri planda tutmuştur. Haklar, rejimin kırmızıçizgileri alanından uzak tutulmuş, anayasal ve hukuk devleti anlayışı ancak bu perspektifte ele alınmıştır. Siyasetin merkezinde kemikleşen bu zihniyet vatandaş ve halk kavramlarını birbirinden ayırmıştır….”

    kanaatimce bu paragraf sorunu özetlemek için yeterli; çözüm de açılım da, düğümlenenin ve kapatılanın içinde. düğümlere üfleyen büyücüler bugünlerde enaçık halleriyle arz-ı endam eylediler. ağızlarından kan süzülerek avazlarını yırtanlarla, ” bu işi sesesizce çözebiliriz, bağırmayın” diyenler arasında samimiyetsizlik ciddiyetsizlik besin zincirini koruma ve zihniyet kardeşliği bakımından büyük farklar yok; olsa olsa yöntem farkı. ama kırk katır mı kırk satır mı açılımı çözümü(!) dayatılmış halk, “vatandaşın bekası” ençok da çocuklarının birkaç gün daha sağ dolaşabilmesi için aynı güneş altında, umut barındıran ” kırk katır ” seçeneğine ” barış ” demeyi uygun göreceklerdir uymasa da.

    Ali Duman bey bir insandan beklenebilecek insanca yorumlardan birini eklemiş yazının altına. katılmadığım tek nokta, kemali masum bir polyannacılıkla kanlı arenanın “bebek katilleri” nden ayrı tutmaya çalışması. abd veya roma yahut osmanlı…güç hiyerarşisi içinde “pozisyon” göründüğü gibidir: kazıklı voyvodalar kazıklı fatihlere karşı yani; yasal mermiyle işlenen cinayetle yasadışı merminin işlediği cinayetin farkı nedir? şöyle olabilir mi mesela;

    apo, yasadışı bebek katili; fatih sultan mehmet kanunnameli bebek katili. katledilen bebekler ve katliamın niteliği bakımından fark yokken; kala kala geriye katillerin soyluluğu ve soysuzluğu tartışmasında düğümleniyor sorun.

    mesela eruh baskını bir ayaklanmanın başlangıç tarihi. bir kısım halkın bilincini şekillendiren ertürk yöndem propagandasından bakılınca mezrada katledilmiş bebek görüntüleri eşliğinde işlenirken ve hafızalara kazınırken olay; eruh ve şemdinli’de devleti teslim alan bir köroğlu destanı doğuyor geriye kalan halkın bilincinde de. bakın ne diyor bolu beyi, (pardon) paşalar: eruh ve şemdinli’yi yakalım

    http://photoblog.blogcu.com/eruh-ve-semdinli-yi-yakalim_42614331.html

    itibarı alınmış bir devlete devlet mi denirmiş misali; urun kelleleri yıkın muradın kuyularına, tez elden selamet gelsin padişahımın diyarına…

    hani bu çerçeveden bakınca mesela şu sorunuzun cevabı koca bir evettir Ali bey.

    “…bugünlerde bu sahte abd düşmanlarına hatırlatmakta fayda var, Atatürk; sivas ve erzurum kongrelerine abd heyetini gözlemci olarak katılmasını sağlarken hainmiydi. yine atatürk musul ve kerkük konusunda türkiye’ye destek veren abd’li firmalara (standart oil) ayrıcalıklar tanırken hainmiydi, yine aynı Atatürk misaki milli sınırları için abd başkanı wilson’dan destek görürken, bu sınırların tayininde abd’den destek alırken hainmiydi ve kurtuluş savaşı da bir “abd komplosu” muydu…”

    çünkü kurtulmuşunun hali buysa, merak etmeyin bundan öte ölüm yok… hain kelimesine açıklık getirmek icabederse “insan düşmanı” olarak okunmasında fayda var. aslında birgün biri de çıkıp şu vatan mefhumunu yazsa ne iyi olacak. hani ismet özel’in şiirinde bir mısra geçer:

    “…bize yalnız oğulları asılmış bir kadının memeleri ve boynu itimat telkin eder…” = vatan.
    bunu ismet özel bir tabloya bakarak mısraya dökmüş olmalı. hani şu fransız devriminin meşhur tablosu. halkın önünde bayrağı taşıyan memeleri açık kadının resimi yani halkı besleyen toprak yada lüplendiğimiz kutsal vatan…

    Mert Kayhan beyin yorumu da şahane doğrusu. bir ekleme yapmak istiyorum sadece.

    “…O çocuğu, insan öldürmeye programlayanlar, terhis ederken halkın arasına karışıp, normal yaşantıya adapte olması ve kendi dengesini yeniden bulup iş güç tutmasını sağlayacak hiçbir yeni yükleme yapmamışlardı. Bütün bildikleri ile bir ölüm makinası dolaştı yıllarca etrafımızda ve binlercesi dolaşıyor bugün sokaklarda.

    Benzer bir problem de PKK gerillaları için geçerlidir, Dağdakileri şehire indirip, silah bırakmalarını sağladığınızda, her sorunu halledebilen açılımcılar bilmiyorum o çocukların kin ve öfke ile bilenmiş yüreklerini nasıl yeniden yumuşatacak?…”

    felak suresi. düğümleri bağlayanlar “çözeceğiz” avazıyla yalan üfleyenlerdir. şeçkin kan emiciler olarak varlıklarını düğümlere borçludurlar ve düzenlerinin devamını “hased” e. toplumsal düzenin yada sosyalizasyonun yahut da insanları birbirine örme işleminin kök değerini “hased” olarak belirlemiş bir zihinsel örgü/zihniyet/paradigmadan ölüm makineleri olarak programlanmış hayvandan başkasının çıkmasını beklemek abestir. zaten ötekini yok etmek üzerine programlanmış bir zihne sadece pratik olarak bunu nasıl yapacağını öğretmek kalıyor geriye. tıpkı içinde yaşadığımız cinnet toplumunun yaşadıkları bu vahşet karşısındaki tutumları gibi. duvar filminde kıyma makinesine sürülen, melei mütref/militarist oligarşinin siyasi mahkumları durumundaki çocuklar gibi. beyinleri kanla yıkanmış cocukların kanları damıtılıyor biteviye doğum hızına yetişebilsin ölüm diye…

  6. Yazan:Ali Duman Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Sn. rüştü hacıoğlu bey,

    görüşlerinizin tamamına katılmaktayım.

    zira benim sorum sadece kemalizm dinine sorgusuz sualsiz biat edenler içindi, onların içinde bulundukları her türlü durumdan vazife çıkarma, yalan/dolana kılıf uydurma, ilkesiz siyaset(sizlik)lerini, kendi anlayacakları dilden deşifre etmeye yönelikti. milli mücadele yıllarında Ankara hükümetinin yürüttüğü iki yüzlü dış politikanın incelenmesi yeterlidir. (bu dış politika dost sscb’ye ihanet, düşman ingiltere ile işbirliği temeline oturtulmuş, ingilterenin gözüne girmek için komunist mustafa suphi’lerin katlinden, dost sscb şehri batum’un işgaline kadar bir sürü icraatlar gerçekleştirilmiştir)

    ingiltere’nin sevr’i (ölümü) gösterip lozan’a (sıtmaya) razı etme siyaseti başarılı bir şekilde uygulanmıştır, aksini iddia etmek tarihin çarpıtılmasından başka bir anlam ifade etmez. Lozanı zafer sayanların, hükümlerini uygulamaya gelince ayak diremeleri bunu ispat etmeye fazlasıyla yetmektedir. (gerekli gereksiz bilgilerden oluşturulmuş olan resmi ideolojinin müfredatı her nedense Lozanı teferruatlıca öğretmemektedir, niye acaba?)
    selam ve saygılarımla.

  7. Yazan:KEMALİST Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Bildiğiniz üzere Akp Hükümeti kendi tabirleriyle ‘’demokratik kürt açılımı’’ yapmakta ve buna muhalefet eden kesimleri bu konuda planı ve projesi olmamakla suçlamaktadır. Aslında haklılar, şu ana kadar MHP ve CHP’den konuyla ilgili bir öneri gelmedi. Herkes Akp’nin ne adım atacağını bekliyor.

    Ben de diyorum ki, biz Kemalistler olarak hükümete ve diğer partilere maddeler halinde alternatif bir açılım sunalım ki feyz alsınlar.

    Benim açılımımdaki temel ilke şöyle: Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve sayıları 12 milyon civarında olan kürt nüfusunun tamamı vatandaşlıktan çıkarılsın, tüm mal ve mülklerine, bankadaki mevduatlarına, k.rt iş adamlarının şirketlerine kadar her şeye el konulsun. Burdan toplanacak olan yüz milyarlarca dolarlık fon ile boş kalacak olan ev arsalar, Türk milletine eşit ve adaletli bir şekilde dağıtılsın.

    Bu ilkenin uygulanması için değerli hukukçularımızın, Anayasada gerekli değişiklikleri yapması gerekmektedir.

    Bu açılımın Türkiye’ye sağlayacağı yararlar

    Ekonomik getiriler: Kürtlerin Türkiye’den kovulmasıyla birlikte işsizlik sorunu tamamen ortadan kalkacaktır. Şu anda hem kamuda hem de özel sektörde çalışan kürtlerin pozisyonlarının boşalmasıyla, yerlerine Türk soylular geçecek ve işsizlik tamamen yok olacaktır.

    Kişi başına düşen milli gelir iki misli artacaktır. Kürtlerin kovulmasıyla birlikte nüfus 60 milyona düşecek ve sahip oldukları paraların Türklere geçmesiyle birlikte istatistik kabaracaktır.

    Doğudaki boşalan illere, başta İstanbul olmak üzere nüfus yoğunluğu yaşanan batı illerinden soydaşlarımız yerleştirilerek yeni nüfus planlaması yapılmalıdır.

    Bu illerde boş olan sektörlerde soydaşlarımız çalışabilir böylece yeni istihdam yaratılmış olur.

    Eğitim sorunu: Ülkemizin en önemli sorunlarından biri çok sayıda öğrenci olmasına karşın okul ve öğretmen sayısının yetersiz olmasıdır. Bunun en önemli nedeni, bize hiçbir faydası olmayan kürtlerin okullarda boşu boşuna yer işgal etmesidir.
    Bu açılımla birlikte Türk öğrenciler diledikleri okullara kayıt yaptırabileceklerdir.

    Asayiş sorunu: Kürtlerin ülkeyi terketmesiyle birlikte Batı illerindeki cinayet, tecavüz, gaspçılık, hırsızlık, fuhuş, uyuşturucu ticareti tamamen bitecektir.
    Artık akşam 9’dan sonra ıssız sokaklarda hızlı adımlarla yürümek zorunda kalmayacaksınız.

    Anadilde eğitim, yer adları: Türkiye’de kürt kalmamasıyla birlikte okullarda kürtçe eğitim veya köylerin, sokakların kürt dilinde olması gibi gereklilikler ortadan kalkacaktır. Türkiye’de atılan her adımda Türkçe isimler göreceğiz.

    Trafik sorunu: Bugün İstanbul ve Ankara başta olmak üzere şehirlerimizin en önemli sorunlarından biri aşırı araç yoğunluğudur. Kürtlerin göç ettirilmesiyle birlikte İstanbul’un nüfusu 1,5 milyon azalacaktır. Böylece boğaza 3. köprü yapılması gibi gereksiz projeler rafa kalkacaktır. Orta sınıf Türklerin bedava ev, iş bulma fırsatıyla boş kalan Doğu illerine göç etmesiyle İstanbul’un nüfusu 8 milyona kadar düşecektir. Bu durum diğer bütün iller için de geçerlidir. Nüfus dengeli bir şekilde tüm Türkiye’ye dağılacak

    Estetik Güzellik: Bugün sokağa çıktığımızda her tarafta kapkara suratlı, kemik yapısı bozuk, tipi kayık kürtleri görüyoruz. Bu durum turizmi olumsuz etkiliyor.

    Bu açılımla birlikte dışarı çıktığımızda saf, temiz, güler yüzlü Türk insanını daha fazla göreceğiz. Turistin gözü önündeki Türk profili güzelleşecek.

    Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Herkes maddeler ilave etsin, en sonunda paket haline getirip gerekli yerlere göndeririz. Bu da bizim çözüm önerimiz olsun.

  8. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    @KEMALİST,

    bir de size faşist diyenlere kızıyorsunuz:)
    ama yakında yasaklayacaz sizi

  9. Yazan:eg Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    kemalist…

    ya tahrik etmek üzere yazıyorsunuz, ya da hakikaten faşistin dik-alasısınız. yaptığınız da ayrıca suç oluşturuyor bilmem fakında mısınız? o herkese kusup durduğunuz “halkı kin ve nefretle ayrıma tabi tutmak” vesaire suçlar var ya en çok da size yakışıyor aslında…siz bundan sonra kendinize en-büyük-faşist nicki takın. cidden çok yakışır

  10. Yazan:Ali Duman Tarih: Ağu 29, 2009 | Reply

    Bay Kemalist,

    Hitler’in, yahudileri yakmak için ulu atanız baş ittihatçı Enver paşa’dan esinlendiğini biliyor muydunuz? hatta yahudileri yakmazdan önce “türkler 1.5 milyon ermeniye katletti, bugün bunu hatırlayan var mı” diye yandaşlarına cesaret verdiğini biliyor muydunuz?

    milliyetçi hırsı yüzünden Osmanlının mafhına sebep olan faşist atanız Enver paşa vatan topraklarını kuşa çevirmiş olduğundan kürtleri, ermeniler gibi tehcire tabi tutabilecek uzak bir vatan köşesi bulamadığınız için, kürtleri tehcire tabi tutamadınız, ancak ne varki yine yandaşınız olan bir başka ittihatçı bozuntusu mümtaz sosyal ağzındaki baklayı çıkardı ve kürtleri kerkük/erbil’deki türkmenlerle değiştirmeyi teklif etti, eminim ki bu teklif sizi oldukça memnun etmiştir.

    bu saatten ve bu denli iflas etmişlikten sonra faşistliğinizi açık etmekte beis görmemekle, hiç olmazsan ikiyüzlülükten istifade etmiş olmanız memnuniyet vericidir. faşistliğinizin bir tedavisinin olmaması üzüntü verici olsada, soğuk savaşın sona erdiği bir konjektörde bir kıymeti harbiyesi kalmamıştır, bu saatten sonra türkiye halkları size (yani faşizme) geçit vermeyecektir.

    ırkçı/milliyetçi beyaz türklerin atatürk’ten sonra icat ettiği kemalizm; tek parti diktatörlüğünü göklere çıkaran ve “TC, tek parti cumhuriyeti’dir” diyen recep peker’e, kürtler için “uslanmazlarsa önce ekinlerini yakın, sonra hayvanlarını telef edin, yine uslanmazlarsa evlerini yakın, olmazsa canlarını alın” diyen içişleri bakanı şükrü kaya’ya, kürt isyanlarını bastırmak için görevlendirilen ve acımazlığı ile tanınan “zo diyenleri hallettik, şimdi sıra lo diyenlerde” sözüyle ünlü sakallı nurettin paşa’ya ve en nihayet ırkçı/milliyetçi ittihatçılığa dayanmaktadır.

    “yurtta sulh, dünyada sulh” diyen, yaptığı 5.5 saatlik izmit basın toplantısında (bu toplantı halen sansürlenmektedir) “Türkiye livalarla (eyaletlerle) yönetilecek, o livada hangi halk çoğunlukta ise, o halkı temsil eden tarafından yönetilecektir” diyen, kürt ıslahat planlarının tertipcisi inönü’ye, “ben ıslahat yap dedim, imha et demedim” dediği rivayet edilen Atatürk’e atfedilen bir kemalizm değildir. en azından Atatürk, barışın ve uzlaşmanın kıymetini bilen bir asker ve liderdi.

  11. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 30, 2009 | Reply

    Yazık,böyle müstesna bir siteye ırkı faşistlerin kin kusarak ortalığı kirletmelerine nasıl izin veriliyor anlamış değilim.Kemalist rumuzlu yaratık sanki faşist nazi almanyasından hortlamış da gelmiş.Bereket ki türünün son örneği,ya bu zombilerden fazlası olsaydı bu memleketin hali ne olurdu acaba.

  12. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 5, 2009 | Reply

    Kemalist rumuzlu Zat in yazisi Ilk etapta gercekten Asiri kiskirtici ..

    AMA Kürt sorununa yapilan Acilim önerilerindeki Abukluklari (yazan zaten göremez görse yazmaz ,izafihi bir kavram nihayetinde )okuyunca Tüm Olaylari Kürt penceresinden görüp cözmeye calisanlara karsi mizahi bir taslama olarak görüyorum ..yaniliyormuyum yoksa?

    Sahsen Kürt sorununa cözümüm ;Tek dilde birlesemedikten sonra geriye masaya oturup ,referandum sinirlarin cizilmesi ve nüfus mubadelesi..kaliyor ..Muhatap bulabilirsek her iki tarafa da!.

    .Sizden(Sn.Ali Duman)veya baskasi olabilir son yedi yillik Türksolu.org cizgisini yorumlamanizi rica etsem,kabalik mi olurdu?

  13. Yazan:Ali Duman Tarih: Eyl 5, 2009 | Reply

    Sn. Ali Yazar,

    doyamadınız tehcirlere, mübadelelere , nede kolay dimi, tehcirden, mübadeleden söz etmek, bu acıyı yaşayanları hiç anlamadan, anlamak istemeden, ancak şunu iyi bilin ki acı, gözyaşı, kan, sürgün, mübadele demek aynı zamanda faşizm demektir.

    ittihat terakinin sürdürücüsü olan kemalizm ne yazıkki kana, gözyaşına, sürgünlere, yerinden yurdundan etmele doyamadı gitti.

    mademki nüfus mübadelesini uygun görüyordunuz o halde ne diye bunca insanın şehit olmasına, ölmesine, faili meçhullere neden oldunuz. en başında yapardınız bunu olur biterdi. yoksa içi boş siyasetiniz iflas mı etti, herkesi türk yapma paradigmanız iflas mı etti.

    iflas eden paradigmanız; düşmanlık üzerine kuruludur. işte bu yüzden kürtçe yasaklanmış, diyarbakır cezaevi dünyanın en vahşi işkencehanesine dönüştürülmüştür. anadilinde konuşanlar hapislere atılmış, daha da kötüsü kör kurşunlara, faili meçhullere uğratılmıştır, işte tüm bunları yapanlar kürtlerin düşmanlığına ihtiyaç duydukları için yapmışlardır, dedik yaa, işi boş siyasetiniz için düşmanlıklar, isyanlar, baş kaldırmalar gerekmektedir. içi kof paradigmanız kandan, şiddetten, gözyaşından beslenir, işkencehanelerinizde, anadile yasaklarda bu yüzden uygulanmıştır. boşuna değildir iki faşist muhalif partinin barışa, kardeşliğe olan düşmanlığı.

    85 yıldır türkiye halklarına kan kusturan, darbeler, katliamlar, faili meçhullerle ayakta tutulan paradigmanız resmen yıkılmak üzre…

    zira daha dün ülkenin başbaşbakanı itiraf etti, statükonun her yerde nasıl ülkenin gelişmesine engel olduğunu, nasıl halk için hiç bir iyi şeyin yapılmasına engel teşkil ettiğini ve bu gerici, baskıcı, halk düşmanı statükoya en sonunda sağ/muhafazakar başbakan bile baş kaldırdı.

    bu paradigma, küçük olsun benim olsunun paradigmasıdır. bir avuç tuzu kuru beyaz türkün çıkarları üzerine kurulmuş paradigmadır. “türkiye türklerindir” faşizmini oluşturanların paradigmasıdır. ancak ne varki bu paradigma onların başına geçirilecektir. türkiye halklarının mutlu, mesut, özgür ve bahtiyar bir yaşamı kurmaları bu faşist paradigma yıkıldığı gün başlayacaktır.

    siz değil nüfus mübadelesini, yıkılacak olan paradigmanın altında kalmamaya dikkat edin, tuzu kuru beyaz türklerin değirmenine su taşımak size bir kazanç getirmez. zira bu halkın bir parçasısınız.

    kusura bakmayın 85 yıldır türkiye halklarına kan kusturan zihniyet için kibar olamayacağım. türkiye halkları bölünebilseydi, bugüne kadar çoktan bölünürdü. dünyada en son bölünecek halk, türkiye halklarıdır.

    bu ülke kurulduğu günden beri “bölünmez bütünlükten” söz edenler, bu yalan üzerine siyaset inşa etmişlerdir, yine başbakanın dün dediği gibi her dakika bölünmekten bahseden zihniyet ÖZGÜVEN sorunu olan zihniyettir. Türkler binlerce yıl her daim BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR devlet(ler) olarak yaşadılar. Bağımsızlığımız Atatürkle başlamadı, TC den önceki türk devleti 600 yıl yaşadı ve büyük bir imparatorluktu. Kurulan bu devlet imparatorluk mirasını kabul edemeyecek kadar ÖZGÜVENDEN yoksundur. Bu özgüven yoksunluğu tesadüfi veya zorunluluk değildir, hakim sınıfın siyasi tercihidir, çıkarına uyan tercihidir. Ancak yitirilen o özgüven yeniden kazanılacaktır, yeni bölgesel/ortadoğunun gücü haline gelinecektir, üstelik bu küçük olsun benim olsuncu beyaz türk faşizmine rağmen.

    Not: kendini türksolu diye nitelendiren, hocaları Doğu Perinçek türü ajan-pravaktörlerden oluşan türk solu, nazizme örnek olabilecek bir faşizmin temsilciliğini yapmaktadır. nazizmin yahudi katliamı, ırkçı/faşist ittihat terakinin gerçekleştirdiği ermeni felaketinden esinlendiği bir gerçektir. tehcirler, savaş ve göz yaşından başka bir şey ifade etmeyen ittihat terakki, hitler faşizminin bir nevi ön provası görevini görmüştür. işte bu türksolu’da sol adı altında ittihat terakki siyasetini sürdürmekte ve paradigmanın değirmenine sol maskesiyle su taşımaktadır.

    maalesef ki bu faşist 12 mart ve 12 eylül cumhuriyeti, 12 mart 1971 den bu yana yani kapattığı Türkiye İşçi Partisinden bu yana gerçek ve evrensel bir sola asla izin vermemiştir, meydana salınan ve sol diye yutturulanlar müesses nizamın koruyuculuğuna soyunmuş sahte solculardır, ancak gerçek bir sol partinin de kurulma zamanı gelmiştir, iflas etmiş paradigmanın yıkılmasıyla mümkün olabilecektir (yakında).

  14. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Sn.Ali Duman ,

    Kim 70 yildir TC nin iyi idare edildigini iddia edebilir ki..(suc sadece siyasilerde degil Bilim ,teknoloji üretemeyen Aydin!kesimin üzerinede yüklenmeli fatura )

    Belli ki satirlar yetersiz kaliyor ifadeleri tamamlamaya..

    Beyaz Türk Vurgulari yerine ;isbirlikci, isgüzarlar guruhu desek ayni noktada oldugumuzun ispati olacaktir.
    ATatürk e “Az olsun benim olsuncu” tanimlamalari Osmanlidan kalan topraklari 3 e katlayan(halklariyla birlikte!) biri icin nankörlükten öte bir manasi olmali..

    Konu icin son sözüm alinti olacaktir..

    Her kimki kendi menfaatini gözetmeyen bir yasam tarzi benimser O yanlis yasiyor demektir..
    Bu söz Alman solunun lideri Oskar Lafontaine e ait.

    Yabanci iscilere karsi önce kendi ulusuna Ait unsurlari destekleyen ve irkcilikla suclanan birinin(ki en solcusu ülkesinin!)savunma ifadesidir..

    Bu noktadan, derin düsüncelere dalip polemikler yaratmak cok kolay olsa da

    Realite Odur ki yasanasi Anadolu topraklari en az M.Kemal kadar toparlayici bir lidere Ihtiyac duymaktadir..
    Yasasin Halklarin kardesligi diyorsaniz..Ayri Ülke talebine,self determinasyona giden bu yolu iyi analiz edip, Kendi (kendi cocuklarimiz icin Güzel yarinlar)menfaatimizi en iyi sekilde gözetmek Onurumuz olacaktir tarih sayfalarinda…

    Sonsöz,Kim istemez tüm dünyada barisi ,dayanismayi, silahsiz bir dünyayi..
    Tabiki kötüler..

    Öyleyse dünyada 2 millet vardir aslinda Iyiler ve kötüler…
    Ama Birbirimizi tanimamiz icin ortak Dil e muhtaciz..Bunu Engelleyenler Iyiler grubunun saflari da olabilirler.ki kötülerden daha tehlikelidirler…

    tesekkürler okumaya zaman ayiranlara..

  15. Yazan:arif Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Bu başlıkta uygun olur kanaatiyle, Hükümetin ve AKP nin ısrarla demokratik açılım dediği projenin, Kürt açılımı olarak adlandırılıp; aşırı Kürtçü ırkçı talep ve söylemlerle, DTP sözcülerinden bazılarının dahada ileri giderek; bu proje Öcalanın projesidir söylemi ile, adeta; MHP ve kimi Türk ırkçıları ile Ergenekon zihniyetinin ihanet söylemi dayanışması sergilenmiş olmuyor mu? Demokratik açılım, bir daha geri dönüşü imkansız kılacak bir şekilde Ergenekon zihniyetini tasviyeyi amaçlıyor. mehmet Yılmaz bey Türk bölücübaçı adlı yazıya eklediği yorumunda; PKK nın gladyo uzantısı bir örgüt olabileceği tezini dile getirmiş. Evet PKK ve hatta DTP ve kimi kürtçü unsurlar, Demokratik açılımı sabote edercesine, bunun Kürt projesi olduğunu ısrarla vurgularsa, bu baştan bu demokratik açılımın engellenmesi anlamına gelmiş olmaz mı? Cesaretli olalım Kürt açılımı diyelim kadar basit değil kanımca bu husus. Evet Kürt kökenli vatandaşlarımızın demokratik ve insani haklarının tanınması daha öncelikli bir konu. Ancak rehin alınan yetmiş milyonun iradesi. Vesayetçi rejimin vurucu gücü, çelik çekirdeği Ergenekon etkisiz hale getirilerek, demokratik açılımın önü açılmış oldu. Bu iki süreç tam bir ayniyet gösteriyor. Ergenekon ve çelik çekirdek mahkum olursa, demokratik açılım başarıyla gerçekleşir. Ancak Ergenekon zihniyetinin kavgacı ve kutuplaştırıcı, zıtlar üzerinden ayrıştırıcı bir anlayış olduğunu unutmayalım. Her kimki kutuplaştırıcı yada çatıştırıcı bir dil kullanıyorsa, Kürtçümü, Türkçümü, İslamcımı, söylemindeki kamuflaj hiç önemli değildir. Bilinçli yada cahilce çatıştırıcı zihniyete hizmet etmiş olur. Evet demokratik açılım yetmiş milyon Türkiye vatandaşının vesayetten kurtarılması projesidir. Çok farklı çıkarların ortaklaştırılması projesidir. Türkçü ırkçılar mı, yoksa Kürtçü ırkçılar mı bu projeye daha karşı denirse, Kürtçü ırkçılar daha sistematik, Türkçü olanlar ise daha duygusal denebilir. Kürtçü ırkçılar adeta Türk kamuoyunu ajite ederek, açılıma tepki derleme gayretindeler sanki. Buradan ilginç bir soruda çıkmıyor değil, Ergenekon Türk ırkçılarının mı, yoksa kürt ırkçılarının mı örgütü. Yoksa bu her iki güruhuda payanda yapan, çok daha dışarılardan bir güçmü Ergenekonun odağındaki güç. Nevzat Tarhan Ergenekonun anayasası için Talmut diyor mesela. Yabana atılamaz bir gerçekliği işaret ediyor olamaz mı? Yoksa başbakan siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz derken, basit bir kızgınlıktan öte bir şeymi söylüyordu? Demokratik açılım deyimi, Kürt açılımı söyleminden kapsam olarak çok daha fazlasını, bir milletin rehin alınmış iradesinin kurtarılmasını içermektedir kanaatimce.

  16. Yazan:Ali Duman Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Sn. Arif bey,

    evet dikkate değer bir konuya parmak basmıssınız. Katiyetle Öcalan, kürt açılımına karıştırılmamalıdır. Zira Öcalan salt pkk lideri değil aynı zamanda derin devletin de, yani ergenekonun da adamıdır. işte bu yüzden muhatap değildir ve paşa paşa içeride yatmalıdır, hatta diğer paşalarlar birlikte yatmasında, silivriye alınmasında birçok faydalar vardır.

    DTP, ise ya halkın partisi olmalı, ya da öcalan partisi olacaksa, kitle partisi olarak siyasi yaşamını sürdüremeyeceğini er geç anlayacaktır.(yol yakınken yüzünü tabanına dönmelidir)

    bir şahsı adresi gösteren bir parti olabilir mi? sana sen necisin diye sormazlar mı? DTP, imralıyı adres gösteren bir adres gösterici midir? yoksa kürt halkının parlemantodaki meşru temsilcisi midir? DTP, bindiği dalı kesmektedir, “kürt halkının partisi” olduğunu hatırlamalı ve imralıdan kumanda edilmekten kurtulmalıdır. uzaktan kumanda edilenlerin ömürleri içindeki pil kadar olabilir ancak.

    öcalan, derin devletin ve en nihayet kürt-ergenekontranın bir parçası olmamış olsaydı
    muhatap alınmasına bir muhalefetim olmazdı, zira binlerce yıllık insanlık tarihi göstermektedir ki kiminle savaşıyorsan onunla barışırsın, ancak bu mesele bu formata uyan bir mesele değildir.

    kısaca DTP, imralıyı adres gösterdiği sürece muhatap alınabilecek ciddi bir yapılanma olamayacaktır, peki bu durumda muhatap kimdir? elbetteki kürt halkının bizatihi kendisidir, kürt halkının STÖ’leri, en başta kürt illerindeki BAROLAR olmak üzere. Sorun varsa illaki muhatapta vardır ve muhatap doğru seçilmelidir.

    (imralıyı adres gösterme bir parti amaç ve vizyonu olamaz, imralıyı adres gösterme niyetinin altında kürt halkının çıkarı değil, bir tek kişinin çıkarı (af edilmesi) yatmaktadır, bir partinin görevi adres göstermek değil, çözüm sunmak/muhatap olmaktır)

  17. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Bugünün 20 milyon kürdü ile 50 milyon arta kalan! i ortak bir konsessüste anlastilar varsayalim..
    Peki bunun yarina garantisi nedir?

    Bence kocaman sifir..

    Kimse kendi cocugunun bile fikirlerine ipotek koyamaz…nitekim 200 yildir devam eden bir isyan ve özgürlük istekleri son bulmamaktadir..

    Anlayin artik. Bu sorun Ya asimilasyon(ki tren 70 yil önce kacmistir..) ya bölünmeye gitmistir…(kati sonuc isteyenler icin)
    ama böyle iyi ,Kürdistan garanti, diger kalan Türkiye ortak vatan diyecek kadar pervasiz bir Kürt güruhuna karsi hala tepki vermeden habire Beyaz Türk!(kimlerse)leri baski altinda tutmaya calisanlari Anlayisla karsilayacak kadar ahmak Anadolu insanlari olabilir ama onlardan olmayanlarin sayisinin is son haddeye geldiginde 50 milyon olacagindan eminim.
    Ayrica Kürt davasi artik ajan provokatör tertiplerine hic ihtiyac duymayacak kadar kolay yöntemlerle halk kavgasina dönüstürülebilir hal almistir..

    sorunlarin cözüm yeri TBMM dir diyen Meclis baskanina da burdan kocaman pes ..

    Artik Halk insiyatifi denen modern demokratik kavramlari da ögrenin ..Zaten Bu konuda da TBMM ye henüz laf düsmedi..yapacagi da birkac rutin ziyaret zaten. Kapatilmasi vaciptir.. bosuna masraf..!
    Bugün rahat uyu Türk , Yarina isin cok cünkü!

    Demokratik acilim ile Huzur bulacagini snanlar sunu bilmeli ki Bunun icin Kürtcü ve Türkcülerin kökünü kazimalari sart..Bu da Demokratik acilimla nasil saglanir..? Derin derin düsünmek sart!

  18. Yazan:MY Tarih: Eyl 7, 2009 | Reply

    Sayin Ali Yazar,

    “Evet, Türkiye’nin bölünmesine karşıyım. Ama bir Türk olarak karşı durmadan önce bir insan olarak karşıyım. İnsanların etnik kimlikleriyle uğraşılmasına, bu kimlikler yüzünden öldürülmesine, göç ettirilmesine karşıyım. Yaşadığımız toprakların bir pasta dilimi gibi kesip biçilmesine, ayaklarımızın altındaki zenginliklerin silah ve petrol tüccarlarına peşkeş çekilmesine karşıyım.

    Bir cep telefonunun veya buzdolabının nasıl dini, milliyeti olmuyorsa devlet dediğimiz aygıtın da böyle bir tercihi olmamalı. Devlet her türlü etnik ve dinî aidiyete eşit mesafede durmalı. Sınırları koruması gereken bir ordunun komutanı işini gücünü bırakıp düşman tarif etmeye kalkarsa o devlet zayıflar.

    Başörtülü kızları, “ne mutlu Türküm” demeyenleri, “post modernist” felsefeyi suçlu/düşman ilan eden bir genelkurmay başkanı Fransa’da yaşasaydı hastahaneye muayeneye gönderilirdi. Sizce Türkiye ile Fransa arasında hangisi daha büyük bir bölünme tehdidi altında? Neden?

    Güçlü devlet her şeyden önce vatandaşları tarafından sevilen devletlerdir. Alevîlere zorla Sünnî İslâm dersi vererek, Ateist internet sitelerini yasaklayarak, Kürtlere zorla “Türküm” dedirterek devlet ancak kendinden nefret ettirebilir.

    Türkiye’nin kurulduğundan bu yana yaptığı yanlışlardan ders alarak daha güzel bir geleceğe gidebileceğimizi düşünüyorum.

    (Vatanın bütünlüğü silahla mı korunur? isimli makaleden alinti)

    Kürtleri ve Türkleri tenis topu gibi birbirine karismasi mümkün olmayan kati cisimler gibi görüyorsunuz ve burada yollarimiz ayriliyor. Tanidigim bütün Kürtlerin yollari Türklerle kesisiyor ve bütün Türklerin de hayatlarinin ayrilmaz parçasi olmus Kürtler. Patronu, kocasi, karisi, komsusu, doktoru, müsterisi… “öteki” olan o kadar çok insan var ki. Bu baglamda Türkiye MELEZ bir ülkedir. Daha bu sabah karisi Türk olan bir Kürt ile yazisiyordum. ALLAH korusun, Türkiye bölünmüs olsa bu insanin çocuklari nerede yasayacak? Mesele Kürt-Türk meselesi degildir. MEsele milliyetçilik denen HASTALIKTIR. IRKçILIK denen SAPIKLIK ve bunun üzerine insa edilmis olan ULUS DEVLETtir.

  19. Yazan:Sozer Tarih: Eyl 9, 2009 | Reply

    ya tahrik etmek üzere yazıyorsunuz, ya da hakikaten faşistin dik-alasısınız

    .

    Kemalistler.net diye abuk bir site vardı. Bir zaman oraya dadanmış bir üye iki de bir asacaz sizi kesecez sizi seviyesinde yazılarla ortamı gererdi. Forum yoneticileri uzun süre yazdırdılar bu tuhaf tipe. Tip kendine “müslüman genç” rumuzunu seçmişti.

    KEMALIST rumuzlu şahsı sitenizde gorunce aklima geldi.

  20. Yazan:Ali yazar Tarih: Eyl 9, 2009 | Reply

    Milliyetcilik SADECE kendi irkini üstün tutmak veya sevmekse Ben Miliyetci degilim..

    Demokrat ,Liberal,sosyalist ya da Hümanist olmak antimilliyetci(kendi ulusunun sorunlarina kör)olmaksa ben Demokratta degilim hicbiride..!

    Maalesef günümüzde ATATÜRK Milliyetciliginden öte Irkci bir milliyetciligin Dünyada bir realite oldugunu görmek icin Bir cok entel! TC vatandasinin kafasini kitap sayfalarindan cikarip dünyaya hatta pkk ve diger kürt medyasini takip etmesi yeterli iken Hala
    Türklerin milliyetci yaklasimlarina karsi savasmasi manidardir..!

    Tüm insanlik icin sömürüsüz sinirsiz savassiz tek dünya Ülkümüz!(idealimiz)e ” 2 kocaman engel dünya var oldukca var olacaktir..Dil ve din..
    Öyleyse realite bizi “Herkes kendi kapisinin önünü temizlerse Dünya temiz olur” a getirir..

    ki keske hersey bu kadar basit olsaydi..

    son krizde ortaya cikti ki Hemen Tüm devletler borc bataginda ABD si de Almanyasi da TC. si de Rusyasi da ..peki herkes borcluysa Alacakli kim di..?
    Ülkelerle ,uluslarla ,aydinlarla alay eden bir sömürü düzeni dünyaya hakim..

    Gücümüz varsa bununla mücadelede ayni saflarda yer alalim..Kendi sinirlarimiz icinde Birbirimizle anlasamasak da anlayarak(ayni dille mümkün) karsilikli saygiyla emperyalizme (disborc)hayir diyerek Ürettigimizle kendimize yeterek cözmek icin enerjimizi harcayalim..

    Not Birkac asimetrik yazi bile aslinda nekadar ayni safta oldugumuzu ispat a yetiyor..Sn.Ali Duman…!

  21. Yazan:pervez Tarih: Eyl 9, 2009 | Reply

    Ahmet Nesin

    Türkiye’de açılım moda olur da ben durur muyum, ben de hemen dünkü yazıma bir açılım yapacağım bugün. Açılım yapmamın iki nedeni var, yazılarımı okuyan bir arkadaş beni anti-demokrat bulmuş. Gerekçesi de Yargıtay Başkanı’nın konuşmasından aldığım bölüm… Doğal olarak 12 Eylül faşist Anayasası’nı da savunuyor oluyorum, Kemalist de oluyorum, doğal olarak darbe sever de oluyorum… Ve daha da önemlisi Avrupa Birliği karşıtı oluyorum…

    Önce sonuncusundan başlayayım, Avrupa Birliği’ne karşıyım. O kadar çok nedeni var ki AB’ye karşı olmamın, ama en önemlisi Avrupa Birliği’ne alınmayacağımızı bilmem yetiyor bana… Herkesin bildiği bir gerekçeden dolayı AB’ye alınmayacağız, Müslüman bir ülke olduğumuz için alınmayacağız, bütün Müslüman ülkeler gibi hem sanayi, hem de eğitim anlamında gelişmediğimizden dolayı AB’ye alınmayacağız… Alınmayacağımızı benim gibi AKP’de biliyor, AKP’yi savunanlar da çok iyi biliyor…

    Çok yakın tanıdığım insanların bile “AKP hükümeti çok demokratik kararlar aldı…” dediklerinde deli oluyorum. AKP’nin çok demokratik kararlar aldığını söyleyenlerden 5 kişinin AKP parti programını okuduğunu sanmıyorum. AKP hükümetinin programında demokrasi olması olanaksız, Milli Görüş ve Necmettin Erbakan eğitiminden geçen bir partinin demokratik açılımlar yapmasını nasıl savunuyorlar anlamıyorum. Yıllardır Türkiye Kur’an’daki bir ayetin T.C. Anayasası’na girip girmeyeceğini tartışıyor. Bu parti bu yüzden kapatılmanın eşiğine geldi. Şu anda Türban açılımı üzerine yüzlerce yazı yazılıyor, Kürt açılımının adı değiştirildi ve aynı dinden olduğumuz hem Erdoğan, hem de yandaşları tarafından yazılmaya ve söylenmeye başlandı. “Kim ölürse ölsün, anneler aynı duaları ediyorlar, aynı kıbleye dönüyorlar…” diyerek demokratik bir açılım olması olanaksızdır… Türkiye’deki yasalar AKP istediği için değiştirilmiyor, AB istediği için değiştiriliyor. Bunun Türkçesi şudur: “Türkiye’de yasalar demokrasi savaşımıyla değişmiyor, birileri istedi diye değişiyor…”

    Bu neyi değiştirir dediğinizde, o zaman dünkü yazımı bir daha okumanız gerekecek. Yasayı taban demokrasi savaşımıyla değiştirmediği zaman, insanların kafaları değişmemiş oluyor, o zaman da bir davada 17 yaşında bir çocuğu öldüresiye döven polisi yargılarken, o polisi protesto eden kişiyi de yargılayabiliyorsunuz. İşte Türkiye’deki hazırlop geldiği sanılan demokrasi böyle bişey…

    Daha önce de yazdım, bir hükümet demokrasi açılımı yapacaksa, bu açılımı meclisteki diğer muhalefet partilerine danışmaz, tabanın isteği vardır ve yasa tasarısını meclise getirir ve açıklar, sonra da oylamaya sunar. Demokrasi açılımının nasıl yapılacağını danışan bir hükümet dünyanın neresinde görülmüştür… Türkiye’de danışır, çünkü kendisinin demokrasiyle uzaktan yakından bir bağlantısı yoktur…

    İnandığım tek şey var, o da demokrasi… Benim görüşüm çok açık, demokrasi savaşımı demokratlarla birlikte yapılır, dincilerle beraber, hatta sağcılarla beraber bile demokrasi savaşımı yapamazsınız… Sağcılığı, kapitalizmi, yeni adıyla globalizmi, globalizmin bir parçası olan AB’yi, Obama’yı demokrat zannetmekle ABD’yi, dünyanın en tehlikeli spekülatörlerinden biri olan Soros’u, yani hepsinin toplamı diyebileceğim büyük sermayeyi destekleyerek demokrasi savaşımı vermek doğaya aykırı bişeydir… Adı ister kapitalizm, ister emperyalizm, ister globalizm olsun, liberaller hangisini istiyorlarsa kullansınlar, bunları savunmak demek emeğe karşı gelmek demektir. Türkiye’de son yıllarda yapılmak istenen de bu, emeğe karşı gelerek dinci bir partiyle Soros’un paralarıyla demokrasi getirilecek…

    Başından beri her türlü darbeye karşıyım, ama bildiğim bişey var, o da darbelerin sadece askeri olmadığıdır… AKP hükümeti sivil darbenin en son noktasına gelmiş bulunuyor… Bunu görmemek demek, demokrasiyi görmemek demektir… Hem 12 Mart, hem de 12 Eylül darbelerinde yargılanan, hapis yatan kimi aydınımsı yazarların Ergenekon davasını çok ciddiye aldıklarını hep beraber okuyoruz… Ergenekon davasını ben de çok ciddiye alıyorum ve o arkadaşlara soruyorum, 2 darbede de sizi hapse atan, işkence ettiren, astıran, öldürten darbecilerin adlarını neden yazmıyorsunuz. Ergenekon davasına Tansu Çiller’i niye katmıyorsunuz, Çiller – Erbakan koalisyonunu neden dahil etmek için yazı yazmıyorsunuz? Tansu Çiller’in aylar önce yaktırttığı gizli belgelerin neler olduğunu neden araştırmadınız? Bu belgelerde faili meçhul cinayetler olabilir mi, onlar açıklandığında Erbakan ortaklığından bitakım kimselerin adının deşifre olması mı korkutuyor aydınımsı arkadaşları. O hükümetlerde bulunan Abdullah Gül bu olayların neresinde duruyor?… Mehmet Ağar adı Ergenekon dosyasında olmalı mı, olmamalı mı? Yapılamamış bir darbeyle darbe karşıtlığı yapmak çok kolay geliyor insanlara.

    ÖDP’nin 12 Eylül için yaptırttığı afiş Ankara Valiliği tarafından yasaklandı. Afişte Kenan Evren, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan var. O valiyi atayan AKP hükümeti. Darbe karşıtları Turgut Özal hayranı, peki Turgut Özal darbenin bakanı ve başbakan yardımcısı değil mi? Darbe anayasasıyla ve seçim yasasıyla parti kurup seçim kazanmadı mı? Recep Tayyip Erdoğan aynı darbe yasalarıyla iktidara gelmedi mi? Darbe anayasasıyla konulan yüzde 10 barajını kaldırdığınız zaman, AKP tek başına iktidar olabiliyor mu?

    Kürt açılımının adını 3-4 kez değiştiren bir hükümet var karşımızda. Ne diyorlar, “Demokrasi açılımı yapacağız, ama anayasayı değiştirmeyeceğiz…” Çocuk mu kandırıyorsunuz, derler adama, 12 Eylül faşist anayasasını koruyarak demokrasi açılımı nerede görülmüş bişey?.. İşte o zaman ben de AKP açılımını destekleyen aydınımsılara sorarım, “Kardeşim siz demokrasiden ne anlıyorsunuz ve neyi destekliyorsunuz?” Kimi arkadaşlarım çok sert yazılar yazdığımı söylüyorlar, ben de tersine hafif yazdığıma inanıyorum… Demokrasinin oyuna gelecek bişey olmadığına inanıyorum.

    Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in söylediği tümce çok önemli benim için: “Diğer bazı Avrupa devletlerinde’ parlamentonun yüksek kurula üye seçme yetkisi bulunduğundan bahsedilmektedir. Ancak söz konusu ülkelerde demokratik parlamenter sistem bütün kural, kurum ve kuruluşlarıyla benimsenmiş ve uygulanmaktadır.” Burada bir gerçek var, Avrupa’daki bir meclisi ele alın, Fransız, Alman, İngiliz meclislerini, bir de Türkiye’yle karşılaştırın bakalım. AKP, MHP, CHP’nin bir kısım ve hatta meclisin yüzde 80’ine yakını sizce demokrasinin ne olduğunu biliyor mu? Türkiye Büyük Millet Meclisi ne zaman demokratik kararlar aldı da şimdi birden demokratik oldu?

    Türkiye’de şöyle bir seçim yapılsa; Seçimlere hiçbir parti katılmayacak, bütün Türkiye’de bağımsız adaylar seçime katılacaklar, parti başkanlarının doğal olarak en ufak bir dahli olmayacak… Daha doğrusu onlar bağımsız adaylara da karışırlar, ama sıralama olmayacağından oy sonuçlarına etkili olamazlar… Seçim konuşmalarında din, ırkçılık ve faşizm yasaklanacak… Seçilenler sonra istedikleri partiye girsinler, isterse tek partili bir meclis çıksın, ama ben bugünkü çoğu emir kulu meclisten daha demokrat bir meclis olacağına inanıyorum. O zaman, Erdoğan, Baykal yada Bahçeli milletvekillerine böyle efelenebilecek mi bakalım!..
    AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Kürt açılımını kamuoyuna duyuyor ve ertesi gün verdiği demeçle partisindeki Kürt milletvekillerini susturuyor. Sevgili eleştirmen arkadaşım, sen de bana “AKP’nin her dediğine karşı çıkmakla demokrat olunmaz…” diyorsun… İyi güzel de, ben de sana “Demokrat olmayan bir adamın demokrasisini savunmakla hiç demokrat olunmaz…” diyorum…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin