California Yüksek Mahkeme Reisi
By Sevan Nisanyan on Ağu 8, 2009 in Başörtüsü Yasağı, Kemalizm, Laiklik, Özgürlükler, Psikolojik harp, Yobaz Laikler
Geçen senenin Mayıs’ı olmalı. Asaf Savaş gelmiş, bizim otelin lokantasında başbaşa yemek yiyoruz, bir yandan harıl harıl siyaset konuşuyoruz. Yan masadan bir Amerikalı kalktı, geldi. “Hararetli bir konuya benziyor, ben de katılabilir miyim?” dedi. Efendiden bir zat , belli. Buyurun dedik.
İlk kez Türkiye’ye gelmiş. Ama gelmeden bir sürü kitap okumuş, haberleri izlemiş. En çok Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı ilgisini çekmiş. “Belli ki siyasi bir zorunluk yüzünden hukuku esnetmek zorunda kaldılar,” dedi. Erdoğan hükümeti hakkında olumlu yazılar okumuş, liberal İslami parti fikrini prensipte ilginç buluyormuş. Ama kabul edemeyeceği şey tesettür imiş. Kendisi Yahudiymiş ama dindar değilmiş. Spinoza’ya hayranmış. “Ahlakın temeli özgürlüktür” dedi, acaba anlar mıyız diye çekinerek. “Tesettürle özgürlüğü nasıl bağdaştırabilirsin? “
Asaf sosyolojik argümanla girdi. Eskiden kamusal alandan dışlanan muhafazakâr aile kızlarının, türban sayesinde modern hayata adım atma imkânı bulduklarını, bunun bir tür korunma mekanizması olduğunu anlattı, Nilüfer’in kitaplarına da değinerek. Amerikalı duraladı. İşin bu yönünü hiç düşünmemiş.
Ben özgürlük konusunu deştim, maksat muhabbet olsun. “Türban mı özgürlüğü daha çok kısıtlar, bikini mi?” sorusunu ortaya attım. İlk isyanlar geçtikten sonra, kadının cinselliğini ilgi odağı yapan bir giysinin ne anlamda özgürleştirici olduğunu konuşmaya başladık. Spinoza ne derdi acaba? Bikini ile türban arasında seçim yapmaya zorlansa hangisini seçerdi? Biraz daha debelendi, sonra hak verdi. Tuş. Sonra 17. yüzyılın Holanda kadın giyimlerinden, Vermeer ve Rembrandt’ın resimlerinden sohbet açıldı. Evet, bütün kadınlar başörtülüymüş. Madem burada erkek erkeğeyiz hadi itiraf edelim dedik, kadehleri bikiniye kaldırdık.
Hukukçu olduğunu baştan söylemişti. Tam ne iş yaparsın dedik. Yargıçmış. Çıkardı kartını verdi: Kaliforniya Eyalet Yüksek Mahkemesi Başkanı filanca. Bizdeki Yargıtayla Anayasa Mahkemesinin toplamı gibi bir şey.
Ertesi sabah kahvaltıda karısını gördüm. “Kocama ne yaptınız, sabahın ikisinde geldi bana bir saat başörtüsü anlattı,” dedi gülerek.
Daha sonra Kaliforniya yüksek yargı çevrelerinden iki-üç konuğumuz daha oldu. Hepsini bizimki göndermiş, anlata anlata bitirememiş.
… Bu makale ilginizi çektiyse…
Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”
Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor.
Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.
2 Yorum
Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ağu 9, 2009 | Reply
Valla Kaliforniya Yüksek Mahkeme yargıcını düşünmeye sevketmek ya da ikna etmek yerine,bence bu iknaya,bizim Anayasa Mahkemesi üyelerinden başlansa çok daha makbule geçecek gibi geliyor bana:)
Yazan:Katre Tarih: Ağu 10, 2009 | Reply
Aziz Bey’e katılıyorum, madem ikna kabiliyetleri güzel bir el atsalar Türkiye’ye:)
Ama arada şu fark var ikna ettikleri şahıs bizimkiler gibi at gözlüğü takmamış anlaşılan. Bizimkiler sadece kendi düşüncelerine uygun konuştuğun zaman onaylarlar, farklı düşünceleri -doğru bile olsa- algılayabilecek kapasite olduğundan şüpheliyim.