RSS Feed for This Post

Kıbrıs Türklüğü ve Türklük

Ekopolitik olarak Yakın Doğu Üniversitesi ile ortak olarak gerçekleştirdiğimiz “Gizli Kuşatılmışlık: Kuzey Kıbrıs” workshop ve panelleri sırasında Kıbrıs ile ilgili bol bol gözlem yapma fırsatı bulduk. Bu yazıda sizlere gözlem ve fikirlerimi paylaşmaya çalışacağım. 

(Hem basına kapalı hem açık toplantılara katılanların tam listesini yazının sonunda bulabilirsiniz) 

Kıbrıs Türk toplumunun farklı kesimlerinden insanların biraraya gelmesi, onların deyimiyle, tarihi bir gelişmeydi. Görüşlerini açıklayan katılımcılar büyük bir olgunluk içinde birbirini dinledi ve bunu yaparken dengeli olmak adına bile olsa radikal fikirlerini açıklamaktan çekinmedi.  

Aşağıda toplumsal ve siyasal olarak iki bölümde açıklamaya çalıştığım fikir ve gözlemler kaynaksız olup tamamen kişiseldir. Okuyucuların benimseyip benimsememesi kendi tasarrufundadır. 

Toplumsal Açıdan KKTC 

1974 elbette büyük bir kırılma. Bu tarihe gelene kadar adadaki Türk ve Rumlar kültürel açıdan birbirlerine yaklaşmış ve ortak pek çok payda oluşturmuş. Kıbrıs Türkçesi Rumcadan, Kıbrıs Rumcası da Türkçeden etkilenmiş.  

1974’ten sonra ise Rumlarla Türkler arasında ayrışma olmuş ancak Türkiye’den gelen yoğun göç Kıbrıs Türk kültürünü radikal bir biçimde etkilemiş. Kıbrıslı Türklerle Türkiyeli Türkler arasında belirgin bir gerginlik var. Kıbrıslı Türkler kendilerini adanın sahibi olarak görüyor, Türkiye’den gelenlere “kara sakallı” diyor, garsonluk vb. gibi aşağı(!) meslekleri tercih etmiyor ve geleceğini İngiltere başta olmak üzere yurtdışında görüyor.  

Kıbrıs Türkleri genel olarak iki ana eğilime sahip. Birincisi Türkiye yanlısı, kendisini Türk olarak tanımlayan ve Rumlarla anlaşma konusunda daha az istekli kesim. İkincisi ise Türkiye’yi KKTC üzerinde bir yük hatta işgalci olarak gören, kendisini Kıbrıslı olarak tanımlayan ve Rumlarla anlaşma ve hatta bir arada yaşamak isteyen diğer kesim. 1974 sonrası göçmenlerin çoğu birinci kesimi, “öz Kıbrıslılar” ise çoğunlukla ikinci kesimi oluşturuyor. 

Türkiyeli göçü öylesine adaya sinmiş ki Hataylılar Derneği’ne rastlamak bile mümkün. Bu da çoğu kırsal kökenli Türkiyeliler ile Anglo-Sakson adabı almış Kıbrıslı Türkler arasında kültürel gerginliğe neden oluyor. Sonuçta Kuzey Kıbrıs’ın nüfusu 250.000 iken bir o kadar Kıbrıslı Türk de yurtdışına “göçmüş”. Böyle giderse KKTC’de öz Kıbrıslı kalmayacağı halk arasında konuşulan konular arasında.  

Türkiye’den her yıl yaklaşık 700 milyon TL KKTC’ye gidiyor. Bu da adada şişmiş bir refahın oluşmasını sağlıyor. Zira çalışanların çoğu memur. Ortalama refah Türkiye’nin çok çok üzerinde. Hemen hemen her hanenin arabası var ve Türkiye’den gelen benzin Türkiye’deki gibi vergilendirilmediği için çok ucuz. Memurluk dışındaki çalışanlar da Türkiye şartlarına göre çok iyi maaş alıyor. Kıbrıs’taki pahalılık ise kapıların açılmasıyla son bulmuş ve fiyatlar kesinlikle Türkiye ortalamasının üzerinde değil. 

Kıbrıs’taki refah ile Kıbrıs sorununun getirdikleri birbirine karışınca ilginç görüntüler ortaya çıkıyor. Örneğin Kıbrıs’ta büyük bir su sorunu var. Musluk suyu ağıza alınmayacak kadar kötü bir tada sahip zira deniz suyunun yalnızca tuzdan arındırılmış olmasından kaynaklanıyor. Tarım ve özellikle de su sıkıntısından dolayı narenciye çok zor durumda. Su kesintilerine çözüm herkesin kendi evine su deposu yaptırması olurken elektrik kesintilerinin çözümü ise her evin kendisine jenaratör alması olmuş. 

Her gün 10.000 Kıbrıslı Türk adanın güneyine çalışmak için geçiyor. Ancak Türkiye kökenlilerin Rum kesimine geçmesi çok zor. Bu da Türkiyelilerin daha çok KKTC’ye tutunmasına, öz Kıbrıslıların ise KKTC ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyor. 

Üniversitelere yapılan yatırım ise tutmuş ve sonuçları alınmaya başlanıyor. KKTC’de 6 üniversite bulunuyor. Yaklaşık 30.000 öğrenci Kuzey Kıbrıs’ta okuyor ve bunların 11.000’ı Kıbrıs Türkü iken geri kalanın büyük çoğunluğu Türkiye’den gelmiş. Üniversitelere yapılan yatırım hem insan kaynağı hem de ekonomiye katkı açısından çok verimli. Eğer bu çizgide giderse kampüsler adanın simgelerinden birisi olabilir. 

Göçmenlerin sosyal entegrasyonu sosyal bilimler açısından önemli bir araştırma konusudur ancak bu konuda bugüne kadar çoğunlukla yabancı göçmenler incelenegelmiştir. Kuzey Kıbrıs belki aynı etnik kökenden gelenlerin entegrasyonunun incelenmesi açısından ilginç bir örnek olabilir. 

KKTC ve Kıbrıs Sorunu 

2004 yılında Annan Planı referandumunda Türk tarafının “Evet”ine rağmen Rumların hayır demesi Türkiye’nin o zamana kadarki uluslararası pozisyonunu biraz olsun iyileştirdi. Bu sayede Türkiye topraklarını “işgal” ettiği bir birlik ile üyelik müzakerelerine devam edebiliyor.  

Sınır kapılarının açılması ise iki toplum arasındaki ilişkileri daha da yoğunlaştırdı. Rum tezini savunan pek çok gözlemci bunun iki toplumun birarada yaşayabileceğinin bir kanıtı olduğunu belirtiyor.  

Çözüm yolunda en önemli iki sorun mülkiyet ve Türkiye göçmenleri.  

Rum tarafı Türklerin el koyduğu malların Rumlara geri verilmesi ve Türkiye göçmenlerinin vatandaşlıklarının geri alınması gerektiğini söylüyor. 1974 sonrası kuzeyde toplaşan Türkler ganimet mantığıyla hareket ederek bugün bile açıkça kimsenin konuşmaya cesaret edemediği hareketler gerçekleştirmiş. El konulan mülkiyetlerin tazminatı Türk tarafının önündeki en büyük sorunlardan birisi.  

Türkiye göçmenlerinin geleceği ise meçhul. Her ne kadar Annan Planı’na göre 50.000 göçmen Türkiyeliye vatandaşlık verilecekse de geri kalanının ne olacağı ve olası çözümde bu rakamın ne kadar oynayacağı belli değil. Kuzey Kıbrıs’ta 100.000’e yakın Türkiye göçmeni bulunuyor. 1949 Cenevre Konvansiyonu’na göre toplu göç bir suç ve Rumlar Türkiye’yi “kolonicilik” yapmakla suçluyorlar.   

Türk Müesses Düzeni Açısından Kıbrıs 

1974’te Kuzey Kıbrıs’ta oluşan yeni durum yarı hukuki/hukuksuz bir yapının burada hüküm sürmesine yol açtı. Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığı da buna eklenince Kuzey Kıbrıs Türkiye’nin bir nevi çöplüğü haline geldi. Bu boşluktan faydalananlar ve bu çözümsüzlükten çıkar elde edenler bu tavırlarını bugün de sürdürüyor. 

Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimlerinin ana gerekçelerinden birinin AKP’nin Kıbrıs’ı “satması” olduğunu anımsarsak Türkiye “establishment”ının Kıbrıs’a verdiği önemi daha iyi anlarız. 30.000 askerin bulunduğu ve uluslararası arenada tanınmayan böylesi bir boşluğu değerlendirecek asker-sivil “yetkililer” bilindiği üzere ülkemizde bolca mevcut.  

Türk Mukavemet Teşkilatı gibi yeraltı örgütlerinin karanlık pek çok yönünün bulunması kaçınılmaz. Artık Türkiye’de pek çok insan derin devlet örgütlenmesinin Kıbrıs üzerinden gerçekleştiğini ve Kıbrıs’ın derin devlet açısından kritik bir öneme sahip olduğunu biliyor. Türkiye’deki Ergenekon soruşturmasının, eğer kararlılıkla üzerine giderse, Kıbrıs’a sıçraması önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olacaktır. 

Sakin, rahat ve açık fikirli Kıbrıs Türkünün mizacı ile geçmişte yaşanan olayların nasıl biraraya geldiği ise bir başka tartışma konusu. Acaba dışarıdan gelenler bu adaya kin ve nefret taşıyor gibi bir düşünceye kapılmamak elde değil. Umulur ki önümüzdeki dönemde siyasal ve sosyal sorunlar çözülür ve bu cennet ada barış ve huzura kavuşur.

Prof. Dr. Vamık Volkan (Virginia Üniversitesi) 
Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş (Yakın Doğu Üniversitesi Rektör Yardımcısı) 
Işılay Arkan (Yakın Doğu Kolej Müdürü) 
Doç. Dr. Zeliha Khashman (Yakın Doğu Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm   Bşk.)  
Taner Erginel (KKTC Eski Yüksek Mahkeme Başkanı)  
Kenan Atakol (KKTC Eski Dışişleri Bakanı)  
İsmail Bozkurt (Eski Kültür Bakanı) 
Dr. Sibel Siber (CTP-BG Lefkoşa Milletvekili)  
İzzet İzcan (Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Sekreteri)  
Dr. Yusuf Suiçmez (Din İşleri Başkanı) 
Hüseyin Gürsan (Cumhurbaşkan Danışmanı)  
Emine Sütçü (Gazeteci) 
Emine Sömek (Lefke Kadın Konseyi Başkanı) 
Fevzi Tanpınar (Dış Basın Birliği Başkanı- Gazeteci) 
Hasan Hastürer (Gazeteci)  
Hasan Kahvecioğlu (Gazeteci) 
 
Gözlemciler:  
 
A.Tarık Çelenk (Ekopolitik Koordinatörü) 
Avni Özgürel (Yazar-Radikal Gazetesi)  
Bülent Evre (Öğretim Görevlisi-Yakın Doğu Üniversitesi)  
Erdoğan Günal (Hukukçu-Yazar) 
Erten Aydın (Polmark Araştırma Merkezi)  
Hakan Çopur (Ekopolitik- Araştırmacı) 
Mete Yarar (Ekopolitik Danışmanı)  
Murat Sofuoğlu (Ekopolitik & Gözlemci)  
Mustafa Lakadamyalı (Kuzey Kıbrıs Dışişleri Bakanlığı)  
Osman Bostan (Siyaset Bilimci)  
Özler Aykan (AP, Yazar) 
Sema Sezer (ASAM Kıbrıs-Yunanistan Uzmanı)  
Dr. Savaş Barkçin (Başbakan Baş Müşaviri) 
Senem Çevik (Psikolog)  
Taha Özhan (SETA- Ekonomi Direktörü) 
Yusuf Ergen (Ekopolitik)

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:cemilebayraktar Tarih: Haz 11, 2009 | Reply

    Benim kardeşim Kıbrıs üniversitelerinden birinde öğrenci,yaklaşık 4 yıldır orada bana naklettikleri ile yazarın anlattıkları tümden uyuşuyor.Sadece bir konuyu açmak isterim.Kıbrıslı Türklerin,Türkiyeli Türklere olan öfke ve nefreti.74 sonrası siyaseti olarak adaya özellikle Karadenizlilerin bilinçli bir şekilde göç ettirilmesi politikası adada ırkçlığın yükselmesine sebep vermiş.Huzuru bozan Tr’den gelen göç gibi algılamış ada halkı,çok haksız da sayılmazlar.Mesela adada Kürt nüfus da var,Tr’den göç ettirilenler ise Kürt nefretinin oluşmasında rol oynuyor.

    Kıbrıs’taki pahalılık ise kapıların açılmasıyla son bulmuş ve fiyatlar kesinlikle Türkiye ortalamasının üzerinde değil.

    Bu kısma katılmıyorum,ucuz benzine rağmen taksi ücretleri dahi normalin çok üstünde tabii bunun çoğunluğun araç sahibi olmasıyla alakası var.Kiralar,yemek vs. gibi konularda Kıbrıs pahalılığın olduğu bir yer.Tr’nin yaklaşık iki katı.

    Tarım ve özellikle de su sıkıntısından dolayı narenciye çok zor durumda.

    Hangi narenciye,dallarında çürümeye bırakılmış,yüzüne bakılmayan narenciye mi?

    Tr’nin bilinçli göçüne tepki veren Kıbrıs’ın tepkisini haklı,Tr’den hiçbir şeymize karışmayıp bize oturduğumuz yerden 700 milyon TL bekliyoruz demelerini saçma buluyorum.

  3. Yazan:çuvaldız Tarih: Haz 11, 2009 | Reply

    Şöyle arabayla bir Kıbrıs turu yaptığınızda gözünüzün alabildiğince tek bir ağaç bile dikilmemiş yüzlerce dönüm düz ve boş arazi görüyorsunuz.Uzun seneler önce orada bulunduğumda tepelerde tek bir dikili fidanlık ,ağaçlandırma çalışması görmemiştim..

    Etrafı denizle kuşatılmış bir adada hiç olmazsa balıkçılıkla ilgili yapılan bir şey vardır diyorsunuz o da yok.

    Geriye sadece yıldızlı oteller ve kumarhaneler,üniversiteler üzerinden gerçekleştirilen turizm geliri kalıyor.

    Sokaklarında dolaştığınızda sıcak nedeniyle çoğu kapalı dükkanlar görüyorsunuz.Neredeyse günün sadece 3 saati çalışmaya geri kalanı ise siesta yapmaya ayrılıyor.

    Evet hemen hemen her evin bir arabası var fakat çoğu özel taxi olarak çalıştırılan araçların sahipleri zamanlarının büyük bir bölümünü müşteri bekleyerek geçiriyorlar.

    İnsanların tarihi belirsi bir randevuya göre ayarlanmış ve o vakte kadar da rölantiye alınmış bir şekilde yaşam sürmelerinin tek nedeni susuzluk yada sıcak olamaz diyorsunuz.Refah!

    Kıbrıs’taki refah ile Kıbrıs sorununun getirdikleri birbirine karışınca ilginç görüntüler ortaya çıkıyor. Örneğin Kıbrıs’ta büyük bir su sorunu var. Musluk suyu ağıza alınmayacak kadar kötü bir tada sahip zira deniz suyunun yalnızca tuzdan arındırılmış olmasından kaynaklanıyor. Tarım ve özellikle de su sıkıntısından dolayı narenciye çok zor durumda. Su kesintilerine çözüm herkesin kendi evine su deposu yaptırması olurken elektrik kesintilerinin çözümü ise her evin kendisine jenaratör alması olmuş.

    Sorunları kendi çözen ve ilk fırsatta göçmeyi düşünen insanların tarım yapmak için çok da hevesli olduğunu söyleyebilmek zor. Sakin, rahat ve açık fikirli Kıbrıs Türkünün iştirak ve girişim konusunda neden bu kadar gönülsüz olduğu konusunu iki kez düşünmek gerekir.

    Umulur ki önümüzdeki dönemde siyasal ve sosyal sorunlar çözülür ve bu cennet ada barış ve huzura kavuşur.

    Ekonomik ve sosyal sorunlarla ilgili beklentilerin gerçekleşeceği süreç siyasal çözümlerin sonrasına ertelendiği sürece bir kısır döngüye,dolayısıyla da bir umutsuzluğa kapılmamak mümkün değil gibi görünüyor.

    Acaba dışarıdan gelenler bu adaya kin ve nefret taşıyor gibi bir düşünceye kapılmamak elde değil.

    Umutsuzluğa kapılan insanlara kin ve nefret ihraç edilmesine gerek kalmaz ki!

    Sonuç olarak bu konularla ilgili Kıbrıslılarla sohbet ettiğinizde , “kara sakallı faillerin” gerçekleştirdiği olaylar nedeniyle hissedilenlerin de etkisiyle Türkiye’nin bu konularda hiçbir şey yapmadığı serzenişinde bulunuyorlar.Kıt olan iş imkanlarının sebep olduğu sorunların, göç eden Türkler nedeniyle daha da arttığını söyleyerek imkan bulur bulmaz İngiltere’ye gitmeyi istediklerinden kendileri gidemeseler bile üniversite eğitimi almış/almamış çocuklarını mutlaka İng.deki bir akrabalarının aracılığı ile oraya göndermeyi planladıklarından bahsediyorlar.

    Türkiye’den her yıl yaklaşık 700 milyon TL KKTC’ye gidiyor. Bu da adada şişmiş bir refahın oluşmasını sağlıyor. Zira çalışanların çoğu memur. Ortalama refah Türkiye’nin çok çok üzerinde. Hemen hemen her hanenin arabası var ve Türkiye’den gelen benzin Türkiye’deki gibi vergilendirilmediği için çok ucuz. Memurluk dışındaki çalışanlar da Türkiye şartlarına göre çok iyi maaş alıyor.

  4. Yazan:Tarik Tarih: Haz 11, 2009 | Reply

    Ahmet bey, yazı için teşekkürler. Kıbrıs konusunda bizim medyada ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum. Özellikle Kıbrıs’lı seçmenin önce AB yanlısı şimdi de AB’ye mesafeli milliyetçileri iktidara getirmesi, buradaki tarafların Kıbrıs halkına yaklaşımını etkiliyor.

    Şöyle yazmışsınız:

    Kuzey Kıbrıs’ın nüfusu250.000 iken

    her gün 10.000 Kıbrıslı Türk adanın güneyine çalışmak için geçiyor. Ancak Türkiye kökenlilerin Rum kesimine geçmesi çok zor. Bu da Türkiyelilerin daha çok KKTC’ye tutunmasına, öz Kıbrıslıların ise KKTC ile olan bağlarının zayıflamasına neden oluyor.

    Kuzey Kıbrıs’ta 100.000′e yakın Türkiye göçmeni bulunuyor. 1949 Cenevre Konvansiyonu’na göre toplu göç bir suç ve Rumlar Türkiye’yi “kolonicilik” yapmakla suçluyorlar.

    Bu durumda aşağı yukarı 150 bin kişilik bir topluluk (250-100 bin) Güneyde günü birlik işlerde çalışma şansına sahip oluyor. Çalışabilir nüfus (çocuklar ve yaşlılar hariç, 18-65 yaş arası) bir toplumda aşağı yukarı yüzde 60’a tekabül eder. Dolayısıyla bu şekilde hizmetçilik, çocuk bakıcılığı, garsonluk gibi gündelik işlerde çalışabilecek nüfus yaklaşık 60 bin civarı olmalı.

    Öyleyse, neredeyse, buna yasal imkanı olan her 6 Kıbrıslı’dan biri güneyde gündelik işlerde çalışmak için sınırda kuyruğa mı giriyor?

    Türkiye’den her yıl yaklaşık 700 milyon TL KKTC’ye gidiyor. Bu da adada şişmiş bir refahın oluşmasını sağlıyor. Zira çalışanların çoğu memur. Ortalama refah Türkiye’nin çok çok üzerinde. Hemen hemen her hanenin arabası var ve Türkiye’den gelen benzin Türkiye’deki gibi vergilendirilmediği için çok ucuz. Memurluk dışındaki çalışanlar da Türkiye şartlarına göre çok iyi maaş alıyor. Kıbrıs’taki pahalılık ise kapıların açılmasıyla son bulmuş ve fiyatlar kesinlikle Türkiye ortalamasının üzerinde değil.

    Kıbrıs’ta CTP iktidarı sonrası, Kıbrıs halkının güneye nazaran ekonomik olarak çok zor durumda olduğunu, Türkiye işgalinin bölgeyi 50 yıl geriye götürdüğü ile ilgili yazılar okumuştum. Milliyetçilerin tekrar iş başına gelmesiyle Kıbrıs’ın Türkiye’ye büyük yük olduğu, Kıbrıslıların buradan yollanan paralarla çalışmadan Türkiye’den iyi şartlarda yaşadıkları yazılmaya başlandı.

    Siz de Türkiye’ye nazaran ekonomik refahın çok yüksek olduğunu yazmışsınız. Ama diğer yandan sizin verdiğiniz istatistik ülkede ciddi bir işsizlik sorunu olduğunu düşündürüyor.

    Rakamları biraz daha açar mısınız?

  5. Yazan:Tarik Tarih: Haz 11, 2009 | Reply

    Edit: Doğru hesapla, 60 değil, 90 bin civarı olması lazım, yazdıktan sonra farkettim. Yine de 10 bin gündelikçi yüksek bir istatistik gibi sanki..

  6. Yazan:Onur Cobanoglu Tarih: Haz 11, 2009 | Reply

    Sakin, rahat ve açık fikirli Kıbrıs Türkünün mizacı ile geçmişte yaşanan olayların nasıl biraraya geldiği ise bir başka tartışma konusu. Acaba dışarıdan gelenler bu adaya kin ve nefret taşıyor gibi bir düşünceye kapılmamak elde değil. Umulur ki önümüzdeki dönemde siyasal ve sosyal sorunlar çözülür ve bu cennet ada barış ve huzura kavuşur.

    1974’ten once de agir bir Turkiye mudahalesi vardi (agir bir Yunanistan mudahalesiyle beraber), ama “disaridan” gelen cok fazla insan oldugunu sanmiyorum. Ne yapildiysa, cok buyuk oranda adanin yerli halki yapti.

    Bir seyi acikca koyalim: 1974’e kadar cok sayida insan topluca veya tek tek olduruldu, pek cok insan goc etmek zorunda kaldi (adadaki Kibris Turk toplumunun 6’da biri gibi bir rakam hatirliyorum). Isgalle beraber olaylar bicakla kesilmis gibi kesildi. Simdi bunu isgale bir mesruiyet gerekcesi olarak one surecek degilim, ama hakikaten yarin Turk ordusu son ferdine kadar pilisini pirtisini toplayip cekilse ayni olaylarin tekrarlamamasi icin hicbir sebep goremiyorum. TMTciler ve EOKAcilar isledikleri suclardan oturu yargilandilar, etnik temizlikcilerle hesaplasildi da ben mi bilmiyorum?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin