RSS Feed for This Post

Sarmaş dolaş çocuklardan korkmak

7-8 yaşlarında 3 küçük çocuk kollarını birbirlerinin omuzlarına atmışlar yürüyorlar. Hararetle, heyecanla konuşuyorlar, gülüşüyorlar. Kolları birbirlerinin omuzlarında… Birbirilerinin omuzlarına doladıkları kolları, konuştuklarını da sarmalıyor. Yürüme, konuşma ve omuzlara atılmış kollar birbirini tamamlıyor. Hepsinin anlattığı bir şeyler var… Anlattıkları herşey sarmaş dolaş… Konuştukları her şey ağız ve kulaklarının yanısıra kollarından da birbirlerine ulaşıyor…

Ağır kurallar, medeniyet-modernlik-toplum kuralları, erkeklik kodları, büyümüşlük kodları onların bedenlerine henüz yazılmamış…

30 Kürt ve Türk genç sivil insan (14 Şubat’ta sahne alan Yurttan Kürtçe Sesler Korosu) beraber ve solo yurttan Kürtçe ve Türkçe şarkılar söylüyorlar. Bedenleri birbirlerinden bütün koparma çabalarına rağmen, onlar, “büyüklükleri” kendinden menkul olan efendilere rağmen, kol kola şarkı söylüyorlar. Onların şarkıları da çocukların birbirlerinin omuzlarına kollarını atmalarına benziyor. İçlerindeki kiri boşaltıp, yeniden çocukluğun o güzelim masumiyetine dönüyorlar…

Ama birileri doğrudan çocukları hedefliyorlar. Bugüne kadar, mafyacılıktan, insan kaçakçılığına, faili meçhullere; devlet kapısında rant peşinde koşturmaktan, etiketleri sayesinde şirket kapılarında ikbal sağlamaya kadar her türlü kirli işi yapıp, pervasızlıklarını “mahkemelerin önünden tesadüfen (!) geçerken” içeri girip, Hrant’a bozuk para atmaya vardıranlar, bunları “milliyetçilik” kılıflarına sokanlar, tehdit ve şantajla bu memlekette ne hukuk ne kanun bırakanlar, kendi adamlarını vurduran, cinayetlerini utanmazca “teröristlerin” üzerine yıkanlar, aktif çetecilik hayatlarında kahramanlık konusunda mangalda kül bırakmazken, riske girdiklerinde, bir anda narinleşip, o hastane senin bu hastane benim her türlü “Gata-kulli”ye başvuranlar, her şeyden önce ve her şeyden daha da önemlisi çocukları hedef alıyorlar… Dünü zehirlediler, bugünümüzü karartmaya ve geleceğimizi esir etmeye inatla devam ediyorlar.

Bu zihniyet sahipleri, yalanlar üzerine kurulu kendi düzenleri yürüsün diye, en çok ihtiyaç duydukları düşmanlık bu memlekette bitmesin diye, adını “Sarı Gelin” koydukları “sözde” belgeseller hazırlayıp, doğrudan hedefe vurmak, çocuk masumiyetini yok edip, “ağaç yaşken eğilir” misali, travmalı küçük ırkçılar yaratmak için, bu toprakların en eski sahiplerinden olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları Ermenileri “emanet”, “sığınmacı” ya da “hain” olarak belletip, Ermeni ve Türk çocukların kolları birbirlerinin omuzlarından düşsün diye DVD’ler hazırlayıp okullara gönderiyorlar; sonra da iyice izlenmiş mi, iyice ezberlenmiş mi diye rapor istiyorlar….

Güneydoğu’daki sokak gösterilerinde polise taş atan çocukları, ellerinde taş izi, ceplerinde misket arayıp, 10’ar, 20’şer toplayıp içeri tıkıyorlar. Sayıyı 100’lere, 500’lere vardırıyorlar… Bu çocuklar “AĞIR” ceza mahkemelerinde yargılanıyorlar. İşkencede adam öldürenler, insanları evlerinden toplayıp dağbaşında ensesine kurşun sıkanlar, sağa sola bomba atanlar ellerindeki barut izine, bellerine asılı duran cinayet araçlarına rağmen, “kahraman” ve “iyi çocuk” ilan edilip, ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşırken, ya da en iyi ihtimalle tecil edilen cezalarla vaziyeti kurtarırken, bu çocuklara yaşlarının iki katı cezalar veriyorlar… Kürt ve Türk çocuklarının kolları birbirlerinin omuzlarından iyice düşsün diye, o düşen kollar büyüyünce daha çok taş atsın ve en idealinden silah sıksın diye onları hapislerde tutuyorlar. Hem de büyüklerle birlikte! Yani garantili sonuç: cezaevinde itinayla büyüyecek ve istikbale uzanacak çelik disiplinli gerillalar!

Nasıl bir çaresizliktir bu!

Nedir bu çocuklarla alıp veremediğiniz? Bu kadar mı çok korkuyorsunuz bu çocuklardan? Farkında mısınız, ne kadar çok kin tohumları ektiğinizin? O kirli kininizi o masum bedenlere boşalttığınızın?

O çocuklar için canını dişine takan ailelerinin, avukatlarının, sosyal hizmet uzmanlarının, “Çocuklar için adalet istiyoruz inisiyatifi”nin tanıklıklarından esinlenerek anlamaya çalışalım. Bu çocukların nasıl bir dünyada büyüdüklerinin farkında değil misiniz? Acıyla büyüyen; kardeşini, ağabeyini, amcasını kaybetmiş, babaları, ağabeyleri, başka akrabaları işkenceden geçmiş çocuklar onlar…

Bu çocuklardan biri, çıkan bir arbede sonrası, ortalığı temizlemek için çalıştığı dükkanın önündeki taşları toplayan çocuktu… Diğeri, korucu babası ölmüş, ailesinin geçimini tek başına sağlayan bir çocuktu; kepenk kapatma eylemi olduğu gün dükkanını açarken yakalandı… Panzerin ezdiği çocuğun cenazesine gidenler, parmaklarıyla “V” işareti yapanlar 14 aydır cezaevinde..

Çocuklar bütün bu şiddet ortamını nasıl yaşıyor? Kafalarından neler geçiyor, kimsenin tam olarak bilmesine imkan yok… Çünkü onlar çocuk… Onların koskoca dünyalarını henüz kelimeler ele geçirmedi; bizim gibi kategorilere esir değiller… Onlar özgür: Türk, Kürt, medeni olmak, savaş gibi kelimeler onları henüz denetleyebilmiş değil..

Ama eğitimleri dahil her yönüyle hayatları kararan, karartılan çocuklar polis görünce kırmızı görmüş boğalara dönüşüyorlar…

Onları kimileri terörist, kimileri komutan kimileri de kandırılmış çocuklar olarak görüyorlar… Bunların hiçbiri kesin değil; ama onlar için istenen “ibretlik” cezalardan belli ki, yetişkin egemenler aslında çocukları şantaj aracı olarak kullanıyorlar; büyükleri zaptedebilmek, pes ettirmek için… Bu kadar basit ve kalleşçe…

Belki onları en çok anlayanlar aileleri… Onların çocuklarını tanımlamaya ihtiyaçları yok. Onlar sadece çocuklarını seviyorlar ve acı çekiyorlar. Mesela, bu çocuklardan birisinin babasının sorduğu gibi soralım: Siz akşamları evde ne konuşursunuz? Mesela televizyon seyrederken, yemekte? Peki Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Cizre’de, Silvan’da, Van’da ne konuşulur mesela?

Oralardaki evlerde, aileler içinde 30 yıldır savaş konuşuluyor.

İşte hayat ve acıları bu çocuklarda muhtemelen “oyun”laşıyor… “Polise taş atmaca” oyunu icad olunuyor… Western fimleriyle büyümüş, kızılderililerle haşır neşir olmuş bizler küçükken osuruk ağacından ok ve yay yapardık. Ama Güneydoğu’da 30 yıldır atmosfer şiddetin atmosferi… Birileri o şiddetin rantını yesin diye, güçlerini korusun diye süren bir savaşın atmosferi… Bu atmosferde çocuklar nasıl oynarlar? Ancak çevreleri şiddetle donanmış bu atmosferin oyunlarını oynarlar; ancak bu atmosferin verilerini oyuna çevirebilirler…

27 yıl ceza alan bir çocuk büyüyünce savcı olmak istiyor. Belki sadece gücü taklit ediyorlar, “güçlü olmaca” oyunu oynuyorlar. Savcı olmayı beklerken, taş atarak belki…

Cezaevindeki ağabeyini özleyen çocuğun, ağabeyini görebilmek için bulduğu dahiyane fikirde kendini gösteren, “Ben de gideyim bir taş atayım, ağabeyimin yanına gideyim” diyen çocuğunki gibi bir oyun belki… Kendilerini engellemeye çalışan yaşlı kadınları takmayan, provokatör polis ağabeyleriyle ya da örgütten ağabeyleriyle birlikte taş atan çocuklar onlar…

Filistin Gazze’de çocuklar nasıl “sosyalleşiyorlarsa” bizim çocuklarınki de çok farklı değil… Filistinli çocuklarınki kullanılmaksa, bizimkilerinki de kullanılmak; onlarınki oyunsa bizimkilerinki de oyun…

Belki, onların yaşadıkları sadece bir “isyan oyunu”… Irkçılığın, hakir görülmenin, ekonomik sorunların, işsizliğin kol gezdiği bir dünyada, polisin nezdinde hayata atılan bir taştır belki de onların attıkları…

Ama onlar üzerine boca edilen yargı şiddetinin paradoksu şu: bu çocuklar hapiste onları “komutan” olarak gören ağabeyleri ile birlikte “mücadele”, “devrim” vb. ruhla bileniyorlar ve sağlam yeni gerillalar olarak yetişiyorlar… Soru da şu: devletin bir kanadından akan ve yargıda tecelli eden bu ibretlik cezaların yanısıra, çocuklara yönelik saldırı özellikle mi yapılıyor? İki ayrı kategoride cevap var. Birinci kategori: “hayır”, inanılmaz bir aymazlık içinde ve kötücül bir ruh haliyle yapıyorlar. İkincisi “evet” kategorisi ve burada da iki ayrı cevap var. Birincisi, evet, bilerek yapıyorlar, ayakta durmak için düşmanlara ihtiyaçları var… İkincisi, evet, bilerek yapıyorlar; çünkü bölmek istiyorlar… Bıkıp usanmadan başvurdukları paranoya eşliğinde ve dış güçler tarafından tezgahlandığını söyledikleri “bölücülüğün” bizzat bilinçli bir parçası olarak görevlerini yerine getiriyorlar…

Onların niyetlerine dair bütün bu cevapların belki de hepsi doğru… Ama biz “büyüdükçe” ve büyüklüğün raconuna uygun olarak, hazır giyim kalıplara, kelimelere teslim oldukça, bedenlerimizin birbirine değmesinden utanıp, kollarımız birbirimizin omuzlarından düşüyor. “Yeter artık bu kadar büyümek!” diye bağırmak geliyor içimden…

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:özlem Tarih: Nis 30, 2009 | Reply

    Hakkari’den Rojbin’in mektubunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
    Bugün Bu Ülke İçin Ağladım

    Bugun sabah alti bucukta acil bir telefon ile uyandim…

    “Sabaha karsi iki cocugum Terorle Mucadele Polislerince gozaltina alindi, ne olur yardim edin, ne yapabiliriz, cocuk daha onlar” diyordu karsimdaki ses…

    Bir suredir ayrı kaldigim Hakkaride oldugumu hatirlatti, kaygi ve endise dolu ses…

    Hakkarideyim. Daha bir hafta gecmedi kafasi ozel tim dipcigi ile kafasi parcalanan cocugun goruntulerini izledigimizden, hele bir de sizlerin goremedigi, evinin onunde tekmelenip tokatlanan hamile kadinin, evi darmadagin edilerek dovulenlerin, basina silah dayanan buradaki insanlarin bizzat yasadigi ozel tim siddetinin travmasini atlatamamisken…

    Hazirlandim ve bir baska avukat arkadasimi alarak Emniyet Mudurlugune gittik, orada ikisi onbes yasinda biri kiz digeri erkek iki cocuk ve biri de on yedi yasinda bir cocuk, olmak uzere toplam yedi kisi Terorle Mucadele Subesi elemanlarinca sabaha karsi evlerinden alinmislar.

    Onsekiz yasini gecmis olan dort genc insanla gorustuk, gozlerindeki korku ve kaygiyi net bir bicimde okuyabiliyorduk, kendilerine haklarindaki suclamalarini soyledik. Bolgede basta gencler ve cocuklar olmak uzere her insanin oldukca tanidik oldugu suclamalar.! Teror Orgutu Uyesi Olmak ve Teror Orgutu Propagandasi Yapmak’tı suclamalar. Bolgenin en kolay ve asla izi silinmeyen suclamasindan nasiplenmek inanamiyacaginiz kadar basit.

    Nitekim yoldan geciyorken cekilen bir fotografiniz, hele bir de agzinin da tesadufen acik ise sizi kimse kurtaramaz orgut lehine slogan atmak suclamasindan, burada fotograflarin sesi bile var, burada kalabaliklarda da sizin sesinizi savcilar ve polisler duyarlar, tek tek sizin resminizden ne slogan attiginizi Resmi olarak inanamiyacaginiz kolaylıkta tespit ederler…ama kimse buradakilerin sesini duymaz, kimse insanlarin hak etmedikleri, adil olmayan, sadece Kurt olmaktan dolayi maruz kaldiklari vahsetin otesine gecen siddetin bogdugu cigiliklari duymaz…

    Of yazamiyorum… onbes yasindaki kizi gordugum anda darmadagin oldum ve hala toparlayamadim kendimi, ya diger akrani cocuklar ve gencler…

    “Ne olacak bize abla” diyen korkulu sorulari ve caresizliklarini unutmayacagim cocuklara sarilmak, uzulmeyin, duzelecek, birsey olmayacak diyecek oldum, sesim bogazimda kisildi.

    Bu ulke gelecegini basit bir kagit gibi burusturup atti bugun yine, bir parca daha yandi geleceginden bugun bu ulkenin, o cocuklarin korkulari ve kaygilari, endiseleri ile tanistiklari karakol ve adliyeler…Cocuk Haklarindan bi haber, hukuktan, delilden ve adaletten yoksun bir duzmece sorgu ile cocuklar tutuklanma tehdidi ile aksam saat altiya kadar adliyedeydiler. En son oradan ayrildigimda genclerin tumu tutuklanma talebi ile sorgu yargicina sevk edildiler, ikisi tutuklandi, digerlerinin sorgusu devam ediyordu.

    Bugun bu ulkeye acidim, bugun bu ulkenin masum insanlarina, gerceklerden habersiz insanlarina cok uzuldum, cunku o cocuklar ve gencler ile onlarin gelecegi dinamitlendi.

    Dusunsenize daha gozaltina alindiklarinda tutuklanmalarina karar verilen, tum evraklari tutuklanmak uzere tanzim edilmis olan cocuklardan bahsediyorum, sabaha karsi yataklarindan uyandirilan, ve Terorle Mucadele Subelerine sevk edilen cocuklardan bahsediyorum…

    Ey ulkem daha ne kadar susacaksin bu cocuklarin cocukluklarinin ve gencliklerinin diri diri yakilmasina, daha gecen hafta kafasi kameralarin onunde dipcikle parcalanan bu sehirdeki vahsete daha ne kadar seyirci kalacaksin ey ulkem…

    Acıyor bugun icim, ulkem icin aciyor, gelecegi siddete ipotek edilen ulkeme aciyor icim.

    Dilim varmiyor demeye ama yoksa bu cocuklarin kimliklerinde yazan memeleketlerine yazdiginiz pesin hukumler mi sizi susturuyor…Artik konus be ulkem, artik konus ve cocuklarina, genclerine yapilan bu zulme suskunlugunu boz artik.

    Bu cocuklar ve buradaki insanlar bu ulkenin sesini duymak istiyor, hicbirsey diyemiyorsan bile “uzgunum de, acinizi hissediyorum, ama caresizim de” ama yeterki beni ve buradakilerin acilarini duydugunu goster sevgili ulkem.

    Vicdanin ve merhametin sagirsa sana diyecegim baska birsey var sevgili ulkem.
    Kork artik, hergun sorgulara cekilerek korkusunu yenen, gelecekleri ve umutlari ellerinden alinmis, sokaklarda olduresiye dovulerek korkudan korkmamayi ogrenen buradaki cocuklardan kork.

    Bugun gorduklariminden bes tanesi parasizliktan okulunu terk etmek zorunda kalmis, okuyamamis cocuklardi, simdi gonderilecekleri yer cezaevi olacak, bu sabahtan beri o cocuklar bir cok korkuyu iliklerinde hissederek o korkulara alistilar, son kalan cezaevi olacak…

    Bes tanesi koyunden zorla goc ettirilmis olanlardi…

    Bu ulkenin yanlislarinin cezasini hayatlari heba olarak odeyen bu cocuklarin gelecekleri yok, bir yarinlari ve yarina dair bir umutlari yok…Devlet ise sadece aci ve sefil hayatlarinin fotografinda var… Bu ulkenin aciyan ve acitan yuzunu gordu bu cocuklar…

    Ey ulkem birsey bekleme, korkudan ve acidan baska verdigin birsey olmayan, merhametinden ve vicdanindan, adaletinden nasiplenmeyen bu cocuklardan birsey bekleme, onlari kaybediyorsun.

    Yarin cok gec olacak diyordum ama yarina kalmadan bugunden gec kaldin ey ulkem

    Karakoldan, adliyeye dek sahipsiz kalan cocuklara agladim, Otekilerin cocuklari olduklari her dakika kendilerine hissettirilen o cocuklara agladim, hem de cok agladim bugun.

    Bu ulkeye ve simdiden yitik ve yenik gelecegine agladim.

    Nasil saracaksin bu kadar kanattigin yarayi bilmiyorum???

    Cok icim acidi, yuregim agladi bugun, sizlere duyurmak istedim yuregimdeki sesi duyulmayan cigiligi.

    Hakkariden Rojbin

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin