RSS Feed for This Post

Yar Bana Bir Komutan!

Mehmet Şarman

Yaşamdaki birçok hatanın, kabalığın, kofluğun, zarafet ve saygıdan uzak düşmüşlüğün ve bunların yol açtığı ahlaki erozyonun nedenlerinin başında Dil‘e karşı takınılan sorumsuzluk ve umursamazlıktır. Burada dil olarak kavramlaştırmaya çalıştığımız şeyden, herkesin her konuda söz söyleme hakkına sahip olamama durumunu kastediyoruz. Resmi söylemde liyâkate, entelektüel camiada ve bilim dünyasında “otoriteye” dar anlamda karşılık gelebilecek dil ve hakikat ilişkisi, geniş anlamda ise hakikati taşıma ve onun sözcülüğünü üstlenebilme yeterliliğine denk gelir. Tüm hayatı boyunca adaletsizliğin mimarı olmuş birinin, adalet adına, bazı şeyleri söylemeye soyunup da, dürüst bir sorgulamayla kendini, hesaba çekmeden, pişkince sunmasına hakkı olduğuna inanmıyorum. Bu sebepledir ki kullandığımız birçok kelime ve kavramın bir bedeli olduğu, adil bir Dil‘in ise ancak ağır sorumlulukları, vaktinde omuzlanmasından sonra ulaşabileceğini söyleyebiliriz. Dile yapılan saygısızlık gündelik hayatımızda çok şahit olduğumuz bir durum. Davos’ta kükreyen başbakan, kendi ülkesindeki birçok problemi görmezden gelmesi ya da soykırım suçlusu M.El Beşir’i bağrına basmasının iğretiliği bahsettiğimiz çelişkilerden kaynaklanıyor. ABD siyasetinin dilinde “dünya barışı”, Deniz Baykal’da sosyal devlet ve laiklik, Ergenekoncularda özgürlük, tam bağımsızlık kavramları nasıl iğreti duruyorsa, Mahsun Kırmızıgül’ün ağzında ve son filmi Güneşi Gördüm‘de “Kürt Sorunu” öylece iğreti duruyor. Bunun da ötesine geçip, hakaret ve haksızlığın sınırına pişkince dalıyor.      

Magazin ödüllerinin dağıtıldığı gecede, konforları, haftalık uzatmalı aşkları elden gider korkusunu vatanperverliklerine destek yapıp, sahneye fırlayan, “alnımızda korkulardan bir çelenk” diyerek, kibar maskelerini yırtıp, Ahmet Kaya’ya çatallanan gecede Kırmızıgül,  mahsun mahsun oturuyordu sandalyesinde. Muhtemelen “Hepimiz kardeşsek bu kavga ne diye? Bu bir kavgaysa, kardeşlik nerede? Bir kardeş bir kardeşi çatalla kovalıyorsa; sevgilim nerede? Dağlara gel dağlara…” Sorularının eşliğinde, çok bilinmeyenli kardeşlik formülünü genişletmekle uğraşıyordu. Yoksa onun da çatal tutacak elleri vardı. İşte güneşi ilkin orada bir kıvılcım olarak, görüp, bugün ise onu zapt ettiği filmini, o anki suskunluğuna, yoğun sorgulamalarına borçluyuz.  Kırık kolumuza, mayınlı kesik bacaklarımıza üç kuruşluk yara bandı “Kardeşlik” şarksıyla sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünen Kırmızıgül, Esmer dergisinin kendisiyle yaptığı bir söyleşide Kürt değil, Zaza olduğunu da ekleyerek, devlet babaya göz kırpmıştı zamanında. Resmi ırkçı söylemin tüm doğrularını(!) “Devlet Baba’ya”,  pardon “Devlet Ana’ya” olan derin itaatle kabullenmiş, boynu bükük, erkek çocuk hasretiyle kavrulmuş Kırmızgül’ün filmi merakla beklenildi günlerce. Kör karanlık gözlerimize güneş doğsun diye doldurduğumuz sinema salonlardan gözleri ıslak ıslak çıkan eleştirmenler, bakanlar, Unakıtanlar da pek beğendi filmi! Askerlerine neden ölmediler diye kızan Adalet bakanı Şahin’in Kırmızıgül’e uyumu, tencere-kapak uyumundan çok öte bir şey. Siyasetçilerin beğenisi de yanına alan, bunun üzerine, Mesaj yerine ulaşmıştır. Diye buyuran Mahsun’un bükük boynu düzelir mi, yoksa; gerçeklere öyle yan yan bakmaya devam mı eder bilinmez.      

Ölüm kuyularının açılıp, hakikatin en iskelet haliyle ortaya çıktığı, sevgili paşalarımız ve komutanlarımızın yıldızlarının bir bir kaydığı, şu günlerde Kırmızgül’ün sevimli, anlayışlı, pek insani komutanlarını, bu yıldızı kayanlarla çarpsak geriye ne kalır? Her köy baskınında tüm köylülerin işkencelerden geçirildiği, kayıpların, yok etmelerin had safhada olduğu, hayvanların dahi kurşuna dizildiği gerçeğini tavuk bohçasına koysa, o kadar rahat kaçabilir mi, ölüm kusan helikopterlerden?            

Adorno’nun, “Şahane mazlumların yüceltilmesi, sonuçta onlar mazlumlaştıran şahane sistemin yüceltilmesinden başka bir şey değildir.” sözü Mahsun’un müthiş “Devlet Ana” buluşuyla tekrar hayat buluyor. Asmayalım da besleyelim mi, Söz konusu vatansa gerisi teferruattır, Esir alınan askerlere ölselerdi keşke gibi sözlerinin cehenneminde kül olup, toz gibi dağılır, Mahsun ve filmi.      

Tüm bu gerçekleri göz ardı edenlerin, hayatımızda açtıkları gedikten yiyoruz, onca şiddetti. Onlar ki, vicdanlarını sınırlara operasyon için nöbete gönderip, hem ölmediler diye kızıp aynı zamanda bol gözyaşı döküp çıktılar filmden.       

Filmin teknik sorunlarına, acıyı arabeskleştirmesine, yavaş çekimler, bol acılı müzikler eşliğinde seyircinin seyrine müdahalesine herkesi kapmak adına, Çingene misali bohçasına değinmek bile gereksiz. Bohçasında iki tutam “Kürt Sorunu”, birkaç metre göç travması, kilolarca erkek çocuk hasreti koyup, duygusal dünyamıza pornografik saldırlar yaptığı, bir filmin sinema tarihinde kaplayacağı yer ne olacak ki?      

Devlet Baba, Devlet Anaya tecavüz ederse, geriye çok iyi yetiştirme yurtlarında Nurseli İdiz hanımefendinin şefkatli kucağına bırakılmış, köksüz, dilsiz, bir, haydi kızlar okula kampanyası kalır.      

Toparlarsak, Mahsun Kırmızıgül’ün, bu konuda söz söyleme hakkı zaman aşımına uğradı. Bu yüzden bu film, ahlaki bir karşı çıkıştan çok, onca güneşe rağmen tüm gerçekleri görmezden gelip, acılarımızı sömürmesinden dolayı, ahlakın çok uzağına düşmüş bir tavır ve film olarak algılanabilir ancak.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

 

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:azad Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    kaleminize sağlık.Çok güzel bir yazı olmuş.Bir de sinema elşetirmenleri bu filmi beğniyor ya onu anlamkta güçlük çekiyorum.
    Doğrusu türkiyede insanlar yaşananlardan o kadar habersiz ki güneşi gördüm filmi dahi bu haliyle onlara abartılı geliyor.İşte Kürt sorunun handşkapıda burada yatıyor

  3. Yazan:ebru Tarih: Eki 24, 2009 | Reply

    kasıtlı olarak filmi izlemedim. zira mahsundan ne çıkabileceği ayan beyan ortada bir gerçektir bence. yazınız da, bana hiç yanılmadığımı gösterdi. teşekkür ediyorum. ellerinize sağlık.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin