RSS Feed for This Post

NPQ Tartışıyor Programı

2004 yılında (galiba ATV’de), Ali Saydam’ın yönettiği ‘NPQ Tartışıyor’ isimli entelektüel  sohbet programı çok dikkatimi çekmişti. İlk birkaç bölümde farklı isimler yeralmışsa da sonrasında  Dücane Cündioğlu, Emre Aköz, M. Ali Kılıçbay ve Ali Saydam dörtlüsü ile 12 bölüm sürmüştü program. Ali Saydam’ın deyişi ile “Türkiye’nin kimlik meselesini ele almış, doğu-batı sorunsalından, tarihsel sürekliliğe, kırılma noktalarından ‘peki ama biz kimiz?’e kadar uzanan pek çok tema”yı saatler boyu işlemişlerdi. Çok zevkli sohbetlerin olduğu,  düşüncenin tarihini de kapsayan felsefî konuları çok derinlikli bir biçimde işleyen hoş ve öğretici bir programdı.

Ali Saydam bölümlerden birinde, programın tamamının bölüm bölüm cd’lerinin çıkacağını söylemişti. Üç yıl kadar önce, tadı damağımda kalan program için “cd’lerini nereden bulabilirim?” diye Ali Saydam’a mail atmış, bir cevap alamamıştım. Bir daha ilgilenmek de aklıma  gelmedi.

Geçenlerde bir başka vesile ile yine bu program aklıma gelince, Ali Saydam’a bu cd’leri nereden tedarik edebileceğim konusunda yardımcı olması için bir mail daha attım. 10 gün kadar bir cevap gelmeyince dün sabah tam anlamıyla zehir zemberek bir mail daha attım ve nihayet cevap geldi.

Cd’lere sahip olmak isteyen başkaları da olabilir düşüncesiyle tedarik yolunu paylaşma iznini de aldım.

Şöyle ki;  ‘NPQ Tartışıyor’un 12 bölümü 12 DVD şeklindeymiş. DVD’ler 2004 yılından bu yana çok talep edildiği için şu anda arşivlerinde sadece bir takım halinde bulunuyormuş. Eğer, 12 DVD’nin ücreti olarak 120 TL Akbank – Esentepe Şubesi (420) – 101818 numaralı Bersay İletişim Enstitüsü A.Ş. hesabına yatırılır ve dekontuyla beraber, adres de bildirilirse, bir hafta içerisinde hazırlanıp, bildirilen adrese ulaştırılabilirmiş. Bir nevî kişiye özel üretim yani.

Bence bu konuları önemseyen herkesin arşivinde olması gereken bir yapım.

İlgilenenler için Bersay İletişim Grubu bilgileri şunlar:

Direkt: 0 212 337 51 50
Ofis: 0212 337 51 00
Faks: 0 212 216 28 85
GSM: 0533 711 66 98

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:eg Tarih: Mar 21, 2009 | Reply

    vallahi suat hocam,
    bir soruya mesela bir nobelli yazar ya da bilim adamından hemen cevap alabilirken, bizim “yazar -çizer” takımından hiç cevap alınamaması bizlere birşeyler anlatmalı. o ekipteki kişilerden ali saydam’ı tanımam ama diğer şahıslardan alınacak ne vardır çok emin değilim açıkçası.

  3. Yazan:TSD Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    Hocam valla bu ‘mail cevaplama’ konusunda çok haklısın. Birçok kez buna şahit oldum maalesef.

    Dücane Cündioğlu’na sempatim var. Kılıçbay’da materyalist felsefeyi iyi özümsemiş birisi. Yani “bu kısım ne düşünüyor?” sorusuna cevap almak için dinlenebilir. Aköz de analitik düşünce açısından dikkatimi çekmişti o zamanlar. Belki şimdi izlesem farklı olabilir görüşlerim.

  4. Yazan:eg Tarih: Mar 25, 2009 | Reply

    bizim “ünlü-popüler” yazar-çizer takımının çoğunda böyle bir özellik var maalesef. özellikle zamanları çok dar ve ülkeyi kurtarmakla meşgul oldukları için fildişi kulelerden aşağı inip “biz zavallı sıradan vatandaşlarla” temas kurmayı zul addediyorlar besbelli:))

    3-5 yıl öncesine kadar arada bir en azından yazdıkları çizdikleri konusunda fikirlerimi söylemek için temas kurmaya çalıştığım insanlar olmuştu. o insanlardan şu anda temas kurmaya değer ve ciddi anlamda “insan” olduklarına karar verdiğim çok azı kaldı maalesef. leyla ipekçi, etyen mahçupyan, ferhat kentel, yusuf kaplan, sadık yalsızuçanlar, nihal bengisu karaca vs…hepsi de tevazu sahibi insanlar herşeyden önce…bence zaten asıl sorun bu tevazuda. yoksa kendisini fildişi kulede gören insanlarla iki yazışmadan sonra ne tip insan olduklarını anlıyor ve bir daha temas kurmak bile istemiyor insan..

    dücane cündioğlu’nun fikirlerini kendime çok yakın hissederim. ama tevazu konusunda aynı fikirde değilim. hatta aşırı bir kibre sahip olduğunu düşünüyorum (ahmet yüksel özemre hoca izutsu’nun o efsanevi kitabını 30 küsür yılda çevirmişti de , o çeviri üzerine yazdığı bana kalırsa oldukça saygısız bir yazı bende dücane cündioğlu ismini bitiren şey olmuştur maalesef…ahmet yüksel özemre herşeye rağmen oldukça yumuşak ve kendisinin alim olma özelliğine yakışır bir güzellikte cevap yazmıştı da anlamıştım hangisi alim hangisi ehli-kibir!) o zamandan beri kendisinin seminer konferans vesaire türü konuşmalarına gitmem (daha önceden gitmişliğim vardır) umarım değişme kaydetmiştir ne denebilir ki başka!

  5. Yazan:ahmet Tarih: Tem 30, 2009 | Reply

    Keşke bu DVD’leri edinen biri onları sanal ortama aktarsa. Bu işe uygun yüzlerce paylaşım sitesi de var.

  6. Yazan:cb Tarih: Tem 30, 2009 | Reply

    Suat bey,

    paylaşımınız için çok teşekkür ederim.

    Konu Enver beyin dikkat çekmesi ve sizin üstünüzde durduğunuz konuya kayacak olursa ülke de maalesef entelektüel tozu yutmuş bir çok isim bu doğrultuda ilerliyor.Egosu tavan yapmış bu adamların maalesef böyle handikapları var.Bahsi geçen isimler açısından Ferhat Hocanın bambaşka bir isim olduğuna çok kez şahit oldum.Bu kadar mı mütevazı olunur,o nedenle ben de yeri çok ama çok farklıdır.Yazar-çizer camiası dışından üniversite kadrolarına geçecek olursam bu konuda kibrine yenilmiş bir çok armut gördüm.Katıldığım bir kaç sempozyumda bu adamların tartışmalar sırasında soru soran dinleyici ile sohbet geliştirmek yerine lafı koyup oturtayım kompleksleri nedeniyle bir kaçını da terk etmişliğim vardır.Yani konu şudur bu işi kendin için yapıyorsan,bireye açık toplantılar,söyleşiler,proglamlar,yazmak niye?Yok bu iş içinden taşıyor ve o işin iş olabilmesi için bana muhtaç isen bil ki tahterevallinin öbür ucunda oturan benim yani düzenek tek taraflı işlemez.Yok kendindeki problemi çözmek için beni kullanıyorsan sendeki entelektüel vicdan nerede?Otur evinde iş benim içindir de kendin yaz kendin oku.Sanırım yine Suat beyin ‘Değişim Ya Da Okudukça Sapıtmak’ başlıklı ‘ anlamlı ‘ makalesi konu için kısmen örnek teşkil edebilir.Uzun süreli okumaların kişinin öz beniliğindeki alt eksikliler nedeni ile maalesef böyle sonuçları olabiliyor.

    Ahmet bey,

    emeğe saygı duysak bu insanların emeklerini ‘lutfedip’ kişiye özel yaptıkları çalışmaları emek hırsızlığı yaparak netten indirmesek daha ahlaklı olmaz mı?Şimdi bir kitap yazın korsanı net üzerinden okunsun ister misiniz?İnsan bu tarz emeklere sandığınızdan daha çok önem eriyor.Şahsen ben eğri büğrü yazılarımın çoğunu beğenmem ama onlara evladımmış gibi sahip çıkarım.O nedenle emeğin katili Lime Wire gibi programların ahlaki bir sorun olduğunu ve düpedüz emek hırsızlığı olduğunu düşünüyorum.Yani zahmet olmazsa bankaya gidip 120 lira yatırsanız nasıl olur?Sonra adamlara mail atıp arkalarından teneke çalacak yüzümüz kalmayacak 🙂

  7. Yazan:cb Tarih: Tem 30, 2009 | Reply

    Dücane Hocaya da az biraz dokunayım…

    Öncelikle bir çok eserini başarılı bulduğum bir isimdir.Vicdanlı çıkışları da var,sağolsun.Sanırım kendi karakterinden kaynaklı sürekli tepesi atmaya hazır bir hali var.Ben onun bu halini nazicane akademik kariyer eksikliğinden kaynaklı statü endişhesine bağlamıştım,kendimce.Tabii kendisi lise mezunu biri olarak bir çok akademik kariyerli merkebe bir çok konuyu tersten okutacak kadar da donanımlı bir isimdir.

    Ben kendisnin Philo-Sophia-Loren kitabının bazı kısımlarını beğenmiş olsam dahi bir kadın okur olarak bu denli erkek gözüyle,erkek kayıran eser az görmüşümdür.Oldukça asab bozacak cinsten tesbitleri vardı.Daha doğrusu tesbitler doğruydu ama fail yek başına kadın olarak seçilmiş ve öyle bırakılmıştı bence o kitabın ikinci bir bölümü olması gerekiyordu.İkinci bölüm ise erkeğin tedavisini ele almalıydı.Erkeği vitrinin tepesine oturtup kadına vurun kahpeye yapan bu tarz eleştirileri oldum olası riyakar bulmuşumdur.Şu an yazarken dahi oldukça sinirlendim.Bunu İslam tarihinde bir çok ‘ vicdansız’ fıkıçıda yapmıştır zaten.Kadını gömen,erkeği ortalığa salan İslam mantalitesi yoktur bunu yapanlar daha çok erkek erkek konuşmayı beceri sanan sapkın fıkıhçılardır.Ben de yakaladıkça hepsine tükürürüm.Sanırım Dücane hoca da ‘ modenizm ‘ eleştirisini o erkek erkek pozlar ile kadın üzerinden geliştirmeye çalışmış,yazık olmuş.Özetle kadının sokağa çıkıp erkekleşmesi eleştirisinin diyetini kadına ödetmişti.Bu yine iki taraflı bir problemdir.Kadının sokakta olması bir metefor olarak eleştirilirken başka bir konu.Kadının sokakta olmasının sebepleri başka bir konu.Kadının sokaktaki rolünün eleştirisinin yapılması başka bir konu.Bu sokakata olma eleştirisinin salt kadın üzerinden incelenmesi ise külliyen fiyasko ve tarafgirliktir.Kınıyorum.

    Oh rahatladım!

  8. Yazan:TSD Tarih: Ağu 1, 2009 | Reply

    Cemile hanim,

    Cundioglu’nun kibri konusunda tamamen hemfikiriz. Ancak kadin ile alakali hususta biraz ayriliyoruz sanirim. Ben o kitabindaki tespitleri erkegi kayıran olarak değil de erkek-kadın dogasina atiflar seklinde okumustum.

    Sizin degindiginiz yondeki hassasiyet ve adil bakis acisi eminim Cundioglu’nda da vardir diye dusunuyorum. Neye dayanarak diye sormayin, his diyelim:)

    Ote yandan, herhangi bir muhatabinizin elestirinizin dayananagini tam olarak anlayabilmesi icin de aslinda kadin dogasi konusunda ne dusundugunuzu az-cok bilmesi gerekir bana gore. Yani burada (bakis acisi bakimindan) bir uyusma olmadan modernizm ve kadin (Islam ve kadin) noktasinda cok ortak nokta bulmak mumkun olmayabilir.

    Ben malum hucumlar nedeniyle kadin konusundaki gorusumu kolayca aciklayabilen birisi degilim. Ama mesela surada yaptigim iktibas belki dusuncelerim konusunda cok az da olsa bir fikir verebilir:

    http://iktibas.dusunceler.org/?p=113

    Yani bu ‘kadin dogasi’ konusu her turlu kadin ve modernizm elestirisinde basat konulardan birisi. Bakilan yer farkli olunca gorulen sorun da degisik oluyor haliyle.

    Sevgiler.

  9. Yazan:cb Tarih: Ağu 1, 2009 | Reply

    Suat bey selamlar,

    kadın konusu hatta kadın-erkek ilişkileri noktasında ben de karşı cinsten biri olmama rağmen ‘hücum’ korkusu nedeni ile içimdekileri rahat rahat dökebilen birisi değilim.Bu korku daha çok muhatabın sefilleşip sizi kendi zihin çukuruna çekmesinden kaynaklanıyor yoksa birey ağzını açtıktan sonra her cümlesinin yanlış ya da doğru fark etmeden arkasında durmalıdır,diye düşünüyorum.

    Dücane hocanın bahsi geçen eseri için sanırım,erkek gözüyle okuma ve kadın gözüyle okuma farkından kaynaklı sonuçlar elde etmişiz :)Mehmet Yılmaz beyin cümlesidir,bana demişti ki modernizme karşı sürekliliği olan bir koruma geliştirmeliyiz.Kelime kelime böyle olmasa dahi antimodenist haplara ihtiyacımız olduğu konusunda kısaca konuşmuştuk.

    Meseleye hani şu malum meselelere bakış açısı adına yapılan bilmem kaç şapkalı düşünme tekniğini hatırladım birden :)Olaya yaklaşırken taktığınız şapkanın ifade ettiği bakış açısına göre olayları yorumlama diyelim.Bu tezi biraz değiştirip meselelere modern kadın olarak bakma ve Müslüman kadın olarak bakma farklılığı var öncelikle.Dürüst olmak gerekirse;Antimodernist,müslüman kadın kimliğimle baktığımda ve konuştuğumda sizin verdiğiniz link,Dücane hocanın görüşleri,İslam’ın kadın algısı bana dokunan ya da beni gocunduran bir duruma dönüşmüyor.Tabii bu tarz konuşmalar ayna ve insan arasında geçmediği için kadının tam karşısına düşen varlık erkek olarak kendini gösteriyor.Bu durumda erkeğin samimiyetten fırsatçılığa kaydığı noktada hemen kirpileşebiliyor kadın,doğal ve haklı olarak.Yine aklıma kabaca,Hobbes’in Leviathan’ı geldi ( benim zihnim tuhaf benzetemeler yapabiliyor 🙂 ).Özetle Hobbes için Leviathan,mutlak güce sahip devletin simgesidir.Birey için ise buna teslimiyeti öngörür.Erkek eğer Leviathan Erkek olacaksa buna İslam desteğini katarak seve seve anahtarı,erkek Leviathan’a vermek oldukça doğru bir hareket olur.Zaten kadınlığın anlamı ve onuru burada kendini ortaya çıkartır.(sıkı durun koca bir ama geliyor)AMA erkek,Leviathan erkek olmadıkça bu anahtarı ne eline vermek ne de teslim olmak pek akıllıca görünmüyor bana.Örnekleyecek olursak ;Rasulullah ve Hatice örneği müslüman kadının mutmain olması açısından incelenebilir tabii burada Hatice’nin Hatice olmasının nedeni,erkeğinin Muhammed (sas) olmasıdır.Benim zihnim Muhammed’siz(sas) bir Hatice potansiyelinin çıkacağına inanmıyor çıksa dahi Hatice’ye yazık olmuş olacağı konusunda kararlı 🙂

    Yine dürüst olmak gerekirse her ne kadar modernizme karşı dursam ve eleştiri getirsem dahi bir düzende yaşayan insanlar olarak mutlaka ucundan bucağından önce beyinlerimiz sonra ruhlarımız karşısında durduğumuz bu akımdan etkilenebiliyor.Yaşadığımız çağa bakacak olursak erkek ve kadın fark etmiyor boğazımıza kadar modernizme gömülmüşken sanki öyle değilmişiz gibi davranmayı da çok dürüst ve ahlaklı bulmuyorum.Başka bir şekilde ise modernize olmuş erkeğin,bu modernizmi kendine helal,kadına haram görmesi meselesi diyebiliriz.Verdiğiniz link ve genel konuşursak moderniteye teslim olmamış erkek ve kadının bahsi geçen şekilde bir bütün oluşturması,kadının erkek içerisinde anlamlanması görüşünü pekala anlayabilirm.Lakin erkek modernleşmişse ve kadından kendi keyfiyeti nedeni ile anti-modern bir yaklaşım bekliyorsa üzgünüm daha çok dizini döver :)Erkeğin başat ve öncül olduğunu önkabul olarak alırsak duruma hakim bu varlığın olayların birincil faili olduğuna da inanırsak,kadının kendi içinde değil onun içerisinde anlam bulması doğrusuna inanıyorsak,bu düzenekte zemin ve ortamın mimarı erkek olmalıdır.Yok bu erkek ortamı hazırlayamamışsa ve zaten kaygan olan zemin,erkek eli ile muz kabukları ile donatılıyorsa o zaman hem elini taşın altına koymamak hem de emeksiz beklenti içerisinde olmak oldukça anlamsız,bence.Özetle erkeğin uygun ortam tespiti ve teşhiri olması gerekirken,bir model olarak burnu havada göz ucuyla ima eder,umarsız bir tondan olaya bakar ve müdahil olmaz durumuyla karşılaşıyorz sık sık.Haliyle ;Memedali beyy biraz yardımcı olsanız,diyesi geliyor insanın 🙂

    Kaldı ki bu tarz sorunlar siz,ben belki bir kaç kişinin sorunu ve sanırım anlatıp anlaşılabileceği konular bizler dışındaki insanlar için;modernize olmuş erkek ve kadının bizim anladığımız şekilde bir sorunu yok ki.Kadın zaten erkekleşmek istiyor,erkeğinde bundan muzdarip olduğuna pek şahit olmadım.İkiside sokakta.(sokakta olmaktan kastım düz anlamda sokakta olmak değil elbet).

    Geçtiğimiz yıllarda erkek-kadın konusunda bir makale okumuştum sanırım Aktüel’deydi.Kadınlar için birlikte olduğu erkeğin zevklerine ilgi duyma konusu eleştirilmişti.Özetle futbol sever erkekle birlikte olan kadının futbol sevdalısı olması,onunla ilişkisi bitip futboldan nefret eden bir erkekle birlikte olduktan sonra futboldan nefret etmesi durumu örneklenmişti.Yani kendi zevklerini bir nevi benliğini hiçe sayma meselesi,eleştirilmişti.Şimdi ben sizin ne anlatmak istediğinizi çok iyi anlıyorum,Aktüel’de geçen konu kadar basit ve düz olmayan birşeyden bahsediyorsunuz ama emin olun bu konuyla ilgili olarak ağzınızı açtığınızda bu basit ve avam örneklerden bahsediyormuşsunuz hissine kapılıp öyle anlayacak muhatablar,yanılıyor muyum?Dolayısı ile insan susup,dağınık bırakmak istiyor.

    Sonuç olarak,(bu işin sonu gelmez ya neyse 🙂 ) bu durum tekli değil ikili yol alabilecek bir durum,bahsi geçen ortam için kadından önce erkeğin bunu hak ediyor bir kıvamda olması gerekir.Fıtraten erkek zaten böyledir,ek çabaya gerek yok demeyin,külliyen red ediyorum 🙂

    sevgiler

  10. Yazan:TSD Tarih: Ağu 1, 2009 | Reply

    Cemile hanim,

    Size tamamen katildigima gore anlastik demektir!:)

    Yaptigim iktibastaki soylesinin devaminda kadin-erkek ayirmadan ‘insan’in savrulusuna da deginen kisimlar mevcut.

    Kesinlikle haklisiniz. O ‘buyuk kadinlar’i haketmek her erkegin harci degildir ki esasen o ‘buyuk kadinlar’, ‘buyuk erkekler’le birlikte dogmus oluyor. Aksi halde dediginiz gibi kadina yazik oluyor.

    Zamanimin oldugu bir vakit dilimi olsaydi daha uzun yazmak isterdim.

    Sevgiler.

  11. Yazan:cb Tarih: Ağu 1, 2009 | Reply

    Suat bey,

    topluca vaktimiz olduğu zamanlarda üstüne konuşabilmek dileği ile,diyeyim 🙂

    Hem fikir olmak güzel şey elbet ama olmasak dahi tadında tartışabilmek de o denli keyifli,o zaman da şimdi de canımız sağolsun 🙂

    sevgi ve saygılarımla

  12. Yazan:muharrar Tarih: Şub 3, 2010 | Reply

    sayın eg,
    dücane cündioğlu’nun, ahmet yüksel özemre hocayla münakaşasından bahsetmişsiniz.
    al bi de burdan yak kardeş:
    http://yenisafak.com.tr/yazarlar/default.aspx?i=11651&y=DucaneCundioglu

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin