RSS Feed for This Post

Darwin Sansürü mü, Darwinci Sansür mü?

Bilim ve Teknik dergisinin son sayısındaki kapak ile ilgili sansür haberi gündemi meşgul ederken, bu konuda çeşitli fikirler öne sürüldü. Kimi, bunu “dinin bilime müdahelesi” olarak, kimisi hükümetin kurumlara müdahelesi olarak gördü.

Olayın detaylarının ne olduğunu birkaç gün içinde daha net anlayabiliriz. Ancak beni bu olayda asıl ilgilendiren şey, bu olayın kendisinden ziyade algılanış biçimidir. Bu algılanış biçimi, Batı’daki tartışma ve çatışmaların sorgusuz sualsiz ve bağlamıyla ilgisi olmadan buraya taşınmasının taşeronluğunu yapan zihniyetin de ifşası demek aynı zamanda.

Öncelikle böyle bir sansür olduysa, demokrat bir insan olarak bu sansüre karşı olduğumu söylemekle başlayayım. Ancak bu, sansürün yorumlanmasındaki sorunların görmezden gelinmesini de gerektirmemeli!

Sansürü “dinin bilime müdahelesi” olarak gören paradigmanın problemi, Darwinciliğe itirazların her türlüsünün din ile ilgili olduğunu düşünmesidir. Bu da zımnî olarak Darwinci evrimciliğin, yaşamın kökeni konusunda tek yetkili açıklayış biçimi olarak görülmesi demektir. Eğer bu konuda bir itiraz ya da müdahele olursa, bu mutlaka “gerici ve dinci” bir müdaheledir! Dolayısıyla bu algılayış iki cehalet türünü aynı cümle içinde taşıyan bir algılayıştır. Cehaletlerden ilki Darwinciliğin asla eleştirilmeyen, tam olarak kabul görmüş bir paradigma olduğunun iddia edilmesi iken (ki bilimin mantığına terstir), ikincisi bu teoriye itiraz edildiği andan itibaren bilimden çıkıldığı (dinden çıkma tabirini meşru hâle getiren engizisyonun bilimsel versiyonu) tezidir.

Bu tezleri kısaca açıklamadan önce, Bilim ve Teknik dergisi ile Tübitak konusunda bazı bilgileri ele almak konunun açıklığa kavuşması için elzemdir. Bilim ve Teknik dergisini takip eden insanlar bilirler ki, bu dergi biyoloji konusunda (hatta birçok başka alanda dahi) açıkça Darwinist evrimci bir noktada durur. Tübitak ise adeta evrimci bilim adamlarının resmi yayın organı gibi işlev gören, onların her kitabının Türkçeye çevrildiği bir kurumdur. Yaklaşık 40 yıldır bu işlevi gören ve açıkça tek taraflı bir yayın yapan bu derginin yayın politikasına gelmeyen eleştiriler, aslında bir zihniyet durumunun da ifşası demektir. Kimsenin, Bilim ve Teknik dergisinin yayın ekibine, bu teoriye alternatif teorileri ya da eleştirileri neden yayımlamıyorsunuz demediği, böyle bir itirazın fiilen demokles kılıcı haline döndürülüp aforoz sebebi olduğu  bir bilimsel dikta ortamında, asıl sorunun gözlerden saklandığı net olarak görülebilmektedir. Halbuki 40 yıldır tek taraflı yayın yapmış devletin çıkardığı bir derginin, Darwin kapağına yapmış olma ihtimali olan bir sansür kıyametleri koparabilmektedir. Olması gereken, Darwinist evrimcilikle birlikte ona alternatif tezleri ya da eleştirileri birlikte yayımlamak ve insanların doğruyu ancak bu şekilde bulabileceklerini düşünmek iken, tersi bir tek yanlılık, bilimsellik kılıfı altında faşizan bir tutumu saklamak demektir.

Çağdaş toplumsal teorilerin, toplumun her alanını birbirinden bağımsız ayrı alanlar olarak görüp, bu alanların kısımlarını kamusal, özel, dinsel, bilimsel, ekonomik vesaire olarak görüp her biri için ayrı kuralların varlığını kabul etmesi sorunun kaynağıdır bana kalırsa. Böyle bir anlayış bu alanların çoğunu demokratik eleştiriden muaf tuttuğu gibi, bu alanların oluşturduğu karmaşık iktidar ağının görülmesini de engeller. Böyle olunca mesela bilimin, toplumsal iktidardaki yerini ve oluşturduğu faşizan denebilecek tek tipçi alanı görmeyebiliyoruz.

Bilimsel kurumlar ve üniversitelerin yaptığı “bilim”, işte bu iktidar alanları görülemediği için demokratik eleştiriden muaf hale getirilip kutsallaştırılıyor. Bilim adamları kendi uzmanlık alanlarında tek iktidar sahibi olarak kutsanıyor ve onların alanına gelmesi muhtemel demokratik eleştirilerin tümü engelleniyor. Paradigmaların birbirinin yerine geçmesiyle “ilerleyen” bilim, hakim paradigmanın “mucit ya kâşif”lerinden çok daha fazla “imânlılarını” oluşturuyor. Bu imân ise ellerinde olan iktidarın büyüklüğünün farkında olan bilim adamlarının asla terk etmediği, bunun için her türlü faşizan muameleyi dahi yapabilecekleri bir durum oluşturuyor. Mevcut paradigmaya itiraz ettiği için üniversitelerden atılan, bilimsel camialardan atılan bilim adamlarının varlığı bu konudaki en önemli delillerdendir. Darwinist tezlere itiraz ettiği, eleştirdiği için üniversitelerden atılan ya da kovuşturmaya uğrayan bilim adamları sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada olan bir cadı avını da ifşâ ediyor aslında. Görene!

Bu imân alanının elde tutulabilmesi, bu alana gelmesi muhtemel eleştirileri bertaraf etmek için bir yöntemin bulunabilmesi gerekliliğini imâ eder. Darwinci evrim paradigmasının imânlıları da kendi iktidar alanlarına gelebilecek eleştirileri, “buna itiraz eden yobaz dincidir” diye bir iddiada bulunarak bertaraf etme yolunu seçerler. Çünkü böyle bir karşılık, otomatikman o eleştirinin, itirazın sesini kesmekte ve onu sonsuz bir gayya kutusuna atıp aforoz etmekte oldukça başarılı olabilecek bir karşılıktır. Bilim tarihi bunun örnekleriyle doludur. Son tartışmada verilen tepkiler, bir taraftan konunun “imânlılarının” iktidar alanlarını kaybetmemek için verdiği canhıraş savaşı; öte taraftan toplumu ilişkisiz iktidar alanlarına böldüğü için bilimsel alana “itaat”, “hayranlık” ve “eleştirilemezlik” yoluyla bağlı olanların verdiği “cahilce” desteği göstermektdir.

Bugün Darwinci evrimciliğe bilim camiasından çok büyük eleştiriler gelmektedir. Bu eleştirileri de tam demokratik bir ortamda yayımlaması gereken bir derginin, tam tersi bir tek yanlılığa mahkûm edilmesi, bu ülkenin demokratlarının da “iç hastalıklarıyla” ilgilidir bana kalırsa.

 

… Bu makale ilginizi çektiyse …

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz. 

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 29 Yorum

  2. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    Elbetteki Bilim ve Teknik dergisi Darwin’den bahsedecek ve Evrimci bir yaklaşım gösterecek.
    Halen Bilimsel açıdan en mantıklı görünen teori Evrim Teorisidir.

    İsmi Bilim ile başlayan bir derginin Dini ve Felsefi konularda yayın yapması ise beklenemez.

    Öte yandan Bilim ve Teknik dergisinde, Evrim Teorisine uymayan bazı keşifler yapıldıysa bunlar da mutlaka yer alır. Yoksa uydurma ve saptırılmış sözde varsayımlar Bilim ve Teknik dergisinde yer alamaz.

    Doğmatikliğin bilimde yeri yoktur. Bilimsel konuları öğrenmek isteyenleri, doğmatik inançlar ile doldurmaya çalışmak nasıl bir kafanın ürünü olabilir ?

    Dinini öğrenmek isteyenler için dini kitaplar mı bitti ?

  3. Yazan:Kerem Cantekin Tarih: Mar 14, 2009 | Reply

    Bilim Dünyasından eleştirileri açıkçası ben hiç görmedim bugüne kadar. Gördüğüm tüm Darwin karşıtı yazılar, “hiç mantıklı geliyor mu” ile başlıyor, sonra da Darwin zaten Türk düşmanı idi türü laflarla bitiyordu. Ek olarak sadece fosillerden bahseden yazılar vardı ki arkadaşlar özür dilerim. Darwin’in Evrim Teorisinin artık fosillerden daha fazla kanıtları var…

    Arkadaşlar birçok teori mantıklı gelmeyebilir. Einstein in görecelilik kuramını da birisine anlatsanız ilk başta eminim mantıksız bulacaktır. Ancak bilim bazen doğanın bizim hayal edemediğimiz garip bulduğumuz şekilde işlediğini de kanıtlayabilir. Eh Evrim de bunu yapıyor.

    Siz bunu yanlış bulur ve eğer bir gün teorinin yanlış olduğunun ispatlanacağına inanabilirsiniz. Ki buna saygı duyarım. Nitekim nice teori vardır ki yanlışlığı ispatlanmıştır.

    Ancak bilimsel olarak teorinin doğru olmadığı kanıtlanana kadar teorinin en azından bilimsel olarak en önde gelen teori olduğunu kabul etmek durumundasınız eğer bilim adamıysanız.

    Bugün Darwin’in teorisi dışında ben yeni canlı teorilerinin nasıl oluştuğunu açıklayan bir teori bilmiyorum. Hakkaten yeni canlı türleri nasıl oluşuyor sizce… Mesela Hepatit B ve Hepatit C mikropları bildiğim kadarı ile yüz yıl önce yoktu. Bunlar nasıl ortaya çıktı? Bu mikropların ortaya çıkışını açıklayan evrim dışında bildiğiniz bir teori var mı?

  4. Yazan:Leman Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Evet Bilim ve Teknik dergisi evrime alternetif görüşleri hiç yayınlamaz. Fakat bildiğim bir istisna var. Bilim ve Teknik’in Kasım 2001 sayısında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ve Adana Milletvekili Prof. Dr. Ali Gören’in “Yaşamın Kökeni Hakkında Yeni Bir Yaklaşım: Bilinçli Tasarım” adlı makalesi yayınlanmıştı. Akıllı Tasarım kuramından söz ediyordu. Tabi aynı sayıda söz konusu yazıya cevapen yazılanlar da vardı. Ondan beri hiç alternatif görüşlere yer veren makaleler yayınlanmadı. Prof. Ali Gören’in makalesinin dergiye girebilmesine de bayağı şaşırmıştım.
    Sansürü desteklemiyorum. Fakat alternatif görüşlere hiç yer vermemenin de yer bundan bir farkı olmadığını düşünüyorum.

  5. Yazan:kacakkova Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    sevgili enver,

    paradigma eger kuhnunki gibi alinirsa, yani bilim-icinde olagan dönemde bir teorinin genel kabulu olarak anlasilirsa, evrim kuraminin gecerli bir paradigma olarak islev gördügünü kabul etmek gerekiyor…yani “tam kabul görmüslük”, “her tür elestiriden muaf olma” gibi bir ölcütü yok paradigmanin…aksi halde paradigma mutlaklasir ve bilimin tarihi dururdu….bu nedenle evrim teorisinin elestirileri ve itirazlari, kuhncu anlamda bir “devrim durumu” yaratabilmis olmadigindan kuramin paradigmatik gecerliligi sürüyor….öteyandan “evrim teorisine itiraz edildigi anda bilimden cikildigi tezi”nin, kimi algilamalarda bir sorun oldugu dogruysa da, sözkonusu evrim karsiti itirazlarin büyük bölümünün “bilim disi”ndan geldigini gözardi etmemek gerek….bir bilim adami dahi disaridan konusabilir, teoloji, metafizik, din ve felsefe sürekli bu alana sizarlar….saf ve kendinden mukellef bir bilim alanini düsünmek sacma olacaktir….evrim kurami araciligiyla yaradilis düsüncesinin dogrulandigini düsünmekte, yaradilis düsüncesinden dolayi evrim kuraminin yanlisligini ileri sürmekte bu saf olmama durumdan ileri gelir….yine de bu önermelerdeki ögelerin hangisinin ne sekilde bilime ya da bilim disina ait oldugunu anlamak imkansiz degildir….evrim teorisine bilimden cok büyük elestiriler geliyor olabilir,ki bunlarin büyük bir bölümü de sürekli olarak teolojiyle yada metafizikle hemhaldirler, ancak yine de bu elestiriler, bir paradigma degisikligini gündeme getirecek “bilimsel bir devrim durumu” yaratamiyorlar….son olarak “darwinizm” denilen seyle “evrim kuramini”da ayirmak gerektigini söylecegim…einsteinizm diye birsey yoktur mesela benzer sekilde….bu nedenle darvinizmi sorun etmek baska bir sey olmalidir…tübitak’ta olan sey bu yüzden agnostik blogunda denildigi gibi “ideolojin bilime el koymasi” ve mutlaktoz’da tartistigimiz gibi “evrime tübitak sansürü” olarak degerlendirilmelidir….

  6. Yazan:özlem Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Mehmet Bey Darwin konusundaki tartışmaları kapatmış. Ben bu tartışmaları hiç okuyamadım.
    Yukarıdaki yazıyı da hernüz okuma fırsatı bulmuş değilim. Evrim teorisi hakkında doğru ya da yanlış şeklinde bir görüş beyan edebilecek yetkinlikte de değilim. Ancak ben Adem’in ilk insan olmadığına evrim olsun olmasın ademden önce de yeryüzünde insanlar olduğuna inananlardanım. Dolayısı ile evrim bu gün doğru çıksa ve gerçekliği kanıtlansa benim inancım değil belki klasik hristiyan teolojisi çöker.
    İki açıdan bu düşüncedeyim.

    1. Adem’in ilk insan olduğuna inanmak doğal olarak çocuklarının birbiri ile evlendiklerine dair israiliyat olan hikayeye inanmayı getiriyor. yani her türlü ahlaki sisteme göre iğrenç olan bir eylemi o dönem için onaylamış oluyoruz.
    2. Kur’an da yaratılış kıssası anlatılırken Bakara suresinde

    Hani Rabbin, meleklere *Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım* demişti.

    Melekler *Ya Rabbi sen yeryüzünde kargaşalık çıkaracak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor, takdis ediyoruz* dediler. Allah meleklere *Ben sizin bilmediklerinizi bilirim dedi. (Bakara, 2/30)

    der. Kıssadan edinilen izlenim melekler bir tecrubenin içerisinden konuşmaktadır. Yani daha önce yeryüzünde yaratılmış bozgunculuk yapan ve kan dökmeye meyilli bir insan soyu hakkında bilgi sahibidirler ve bu bilgilerine dayanarak itiraz etmektedirler. Yoksa melekler kendilerine öğretilmeyen bir konuyu bilemezler ve bu yönleri ile insandan farklıdırlar.

    Tabi doğrusunu Allah bilir.

  7. Yazan:eg Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    @kacakkova,
    öncelikle eleştirilerin büyük çoğunluğuna katılıyorum. ancak darwinci evrim teorsine gelen eleştirilerin bilim dışı olduğu tezleri artık çok eskide kaldı. belki 20 yıl öncesi için böyle şeyler söylenebilirdi, ama artık değil…en basiti, evrimin açıklayamadığı (ve hiçbir şekilde açıklamayayı becerme olasılığı olmayan) yapıların açığa çıkarılmasıdır. indirgenemez komplekslik çok aşınan bir sözcük olduğu için onun yerine kompleks feedback sistemleri diyorum. yani biyokimyasal süreçlerin çoğu çok kompleks feedback sistemleridir. bu sistemler ise o sistemi oluşturan tüm birimlerle birlikte aynı anda aynı yerde ve aynı amaca hizmet edecek şekilde tasarlanmış olarak bulunmak zorundadırlar. şimdi özellikle biyokimya, biyoinformatik ve kimya araştırmalarında bu konuda çok araştırma var. adam kendisi evrime makro düzeyde bir yorum yapmadan, mesela incelediği biyokimyasal sürecin yapısını en derinine kadar ortaya koyuyor. bazen sonucunun yorumunu bile yapmayıp kişiye bırakabiliyor. daha önce sözünü etmiştim, mesela fotosentez ile ilgili süreçler. açıkçası bu süreçlerin darwinci evrim ile açıklanması sadece spekülasyon ve 10üzeri binleri geçen olasılıklar demek.

    sonuçta evrime gelen eleştiriler evrimcilerin çoğunun (mesela dawkins’in kitapları ve yazıları düpedüz materyalist bir metafiziktir bence)bilimsellik iddialarından daha bilimseldirler kanımca. ama tabii tartışmaya açık şeyler bunlar. her iki taraf birbirine saygı duyduğu ve karşı tarafı “yenmek” üzere tatışma yapmadığı sürece tartışılabilir şeyler.

    evet evrim bir paradigmadır ve henüz yerine gelip onu yıkabilecek bir paradigma olmaması onun imanlılarının kendi imanlarına daha sıkı tutunmalarını sağlamaktadır maalesef.

    bence çok önemli bir noktaya değinmişsin. burada evrimi tümüyle reddeden kimse olmadı. özellikle benim gördüğüm şey şudur: mikroevrimden makroevrimsel süreçlerin açıklanması (yani neodarwinizm diyelim) spekülasyondan öteye gidemediği için eleştiriliyor. yoksa canlılardaki değişimin evrmisel süreçleri inkar edilmiyor. açıkçası darwinci evrimcilik eleştiriliyor. darwinci evrimcilik ile yaratılışçılık aslında materyalizm idealizm felsefi tartışmasıdır. ancak bu konunun bir tarafı kendisine bilimsellik atfedince felsefi tartışma yanlı bir döğüşe dönüyor. halbuki bulgular eşliğinde herşeyi revize edebileceğim bir görüşüm var benim. şimdlik geldiğim nokta darwinci evrimin hayatın ortaya çıkışını, sonraki süreçlerde hücreye kadarki birimlerin oluşumunu, kompleks feedback yapılarının oluşumunu, makroevrimsel süreçlerin mikroevrimsel düzeydeki detay açıklamalarını yapamıyor. ancak yanlışlanması ya da doğrulanması mümkün olmadığı için bir felsefi düşünce olması gereken şey bilimsel bir dikta olarak kafamıza çakılıyor.

    tubitak’a gelince…yapılan şey eğer doğruysa bir sansürdür ama tübitak ve bilim teknik bu sansürü evrim eleştirisi litatüre (arif sarsılmazın evrim eleştirisi kitabını alın okuyun. oradaki eleştiriler bir biyologun eleştirileridir. böyle eleştirileri bile gizlemek ne derece doğrudur) zaten 40 yıldır yapıyor. üniversiteler ise bu konuda birer linç mekanizması olarak işliyor. ben bunların hepsine itiraz ediyorum. mesela okullara gelince evrimle birlikte ona getirilen eleştirileri de anlatmak ancak doğru bir öğretim tarzı olur. mesela bu konuda evrimcilerin demokrat bir tutum izleyip, evet öyle olmalıdır dediklerine hiç şahit olmadım. argümanları ise “eleştiriler bilim değil”dir. o zaman ben de evrim teorisi de bilim değil bir inançtır derim ve bu konu sonlanmaz ve çözüme kavuşmaz. herkes gücü yettiğine vurur o zaman!

  8. Yazan:özlem Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Enver Bey yazınızı şimdi okudum. Çok doğru ve haklı bir yazı. Ben eğitim hayatında evrim ile ilgili hiçbir karşı tez ya da şüphe içeren bilginin bize verildiğini hatırlamıyorum. Tartışmasız kayıtsız şartsız iman etmemiz istenirdi. Yıllar önce kanser “endüstrisi”
    husunuda da böyle Etyen Mahçupyan’ın tıp çevreleri ile yaptığı tartışmaları hatırlıyorum. Oradaki alternatif araştırma ve düşüncelere uygulanan sansür ve yasaklar biraz çıkar alanlarını kaybetmemekle ilgili idi. Bu ise daha farklı bir iktidar alanını ve daha çok da “imani” bir bağnazlığı ima ediyor. Sonuçta aslında bilimsel gelişme ve özgür düşüncenin yolu da tıkanmış oluyor.

    Evrime inanmak inanmamamak, bunun ne kadar benim inancımla çelişen bir konu olduğu bir yana ama gerçekten bugün sansür diye bağıranlara çok veciz birşey söylemek isterim. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu:)

  9. Yazan:özlem Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Umarım bu yazıyı Ahmet Altan’a da yollarsınız. Kötü çocuk!Hem dersini çalışmamış hem şişman herkesten, zaten bütün okullardan atılmış:)))

  10. Yazan:eg Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    özlem hanım,
    kesinlikle yazdıklarınıza katılıyorum. geçenlerde dücane cündioğlu “maymundan mı ensestten mi” diye bir yazı yazmıştı. sizin söylediğinize benzer bir şey söylemişti. doğrusu o konu dini literatür açısından dahi çok tartışmalıdır. zaten sorun bence müslümanların inançlarıyla ilgili bir sorun değildir. aynen benim için de söylediğiniz geçerlidir. diyelim ki darwinist evrim şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlandı. benim için inancım açısından zerre değişen şey yoktur. ancak sorun, darwinci materyalistlerin bu tezi bilimsel bir demokles kılıcı olarak birilerinin kafalarına koyması ve bu teoriye gelen eleştirileri tamamen kapatmasıdır. burada yaptığımız eleştirilerin hiçbirisi islam literatürünü ele alarak eleştiri yapmıyordu. tam tersi evrime getirilen bilimsel eleştirileri ele alıyordu. ancak müslümanların evrimle ilgili bu düşünceleri, materyalistlerin evrimi böyle gördükleri anlamına gelmiyor. darwinist evrim materyalizmin dayandığı yegane kale işlevi görüyor ve sırf bu yüzden tüm dünyada akademik lincin, sansürün, zorbalığın aracı olarak kullanılıyor. tübitak’taki son olaya, 40 yıldır alâsı “karşı tarafa” yapılırken ses çıkarmayanların itiraz etmesi de demokratik ahlaktan yoksunluğun işaretidir. ben kendi şahsıma her türlü sansüre karşıyım…

  11. Yazan:eg Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    dün de murat belge benzer br yazı yazdı. ahmet altan, murat belge vesaire…doğrusu ben onların duruşlarına entellektüel cehalet diyorum…yazıyı taraf’a gönderdim ama yayımlanır mı bilmiyorum:))

  12. Yazan:fuatogl Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Alternatif görüşler bilimsel verilerle ve araştırmalarla desteklenmezse sırf çeşni olsun diye verilmez. Enver beyin akla ziyan görüşleri ülkemizdeki eğitim sisteminin bilim konusunda yıllarca sistemli erozyonunun sonucudur. Bunun zararlarını hepimiz gördük ve ağırlaşmış bir şekilde görmeye devam edeceğiz. Bildiğimiz klasik dinsel bağnazlık ile karşı karşıyayız.

  13. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Darwin elbetteki eleştirilebilir. Sonuçta Evrim Teorisini ortaya attığı tarih, birçok keşfin ve araştırma imkanının olmadığı bir tarihe dayanıyor.

    Daha sonradan yapılan araştırma ve keşifler ile Evrim Teorisi yeni bir bakış açısı ile düzenlenebilir. Ancak “Yaratılış Teorisini” desteklemek amacıyla Evrimi tamamen inkar etmek için, Darwin’in eksik teorisini kullanmak, dinin kendisi ile bile çelişen bir uygulama olup, gereksiz tartışmalara sebebiyet verir.

    Daha önce de dediğim gibi, Bilim ve Teknik dergisi Darwin’in Evrim Teorisine aykırı bazı kanıtlar veya bilimsel araştırma sonuçları bulunduysa, bunları yazmış ve yazacaktır.

    Buradaki Evrim karşıtı arkadaşlardan, “Evrim Teorisi Çöküyor”, “Darwin Yanıldı” tarzı yazılar yerine “Yapılan Araştırma Sonuçları”, “Elde edilen deliller” tarzı yazılar yazmalarını bekliyorum.

  14. Yazan:Olcayto Tan Haskol Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Evrim vardır,yoktur mesele değil.
    tübitak’taki son olaya, 40 yıldır alâsı “karşı tarafa” yapılırken ses çıkarmayanların itiraz etmesi de demokratik ahlaktan yoksunluğun işaretidir. ben kendi şahsıma her türlü sansüre karşıyım…
    Esas mesela bu işte,
    Böyle yaklaşmak ve konuyu bu şekilde gündeme taşımak varken, biriken bir öfkeyle bu sürecin rövanşını almaya çalışmak aynı şey değil.

    Hükümetin bu meseleyi gündeme taşıyacak, bunun tartışılmasını sağlayacak araçları varken böyle incelikten yoksun tepeden inme bir müdahale demokrat duruşa yakışmaz.

    Bunun karşısında susmak da bize yakışmaz.

    Evrim tartışmasına gelince, akıllı tasarımda evrimde birer teoridir.Her çeşit karşıt görüş bilim literatüründe yer almalıdır.Ancak evrimden bağımsız bir akıllı tasarım teorisinin bilimsel kıymeti oldukça düşündürücüdür.
    İnanan biri olarak konuşuyorum, burada tartışılan ya da çürütülmeye çalışan kavramların çoğu Darwin’in bilimsel yöntemle bilimsel literatüre kazandırdığı kavramlar , bunun karşısına halen “bilimsel yöntem açısından” aynı tutarlılıkla tam bir alternatif sistem oluşturulmuş değil.
    Eğer bu bir bilimsel tartışmaysa akıllı tasarımdan bahsederken “tasarımcının ayak izleri” vb gibi somut kanıtlara ihtiyacımız var çünkü bu yöntemde bir teori diğerine dayandırılarak oluşturulamaz.Aynı şekilde nasıl evrim teorisini irdelerken somut veriler evrimin olamayacağını gösteriyorsa alternatif teoride bir olamama durumu üzerine kurulmamalıdır.Evrim yoktur o halde akıllı tasarım vardır bir iddia olamaz.Evrim yoksa başka bir şey vardır ve her bilim adamı gibi bunu objektif bir süreçten damıtarak ortaya koymak bunu bilimsel açıdan saygın elle tutulur bir teori yapar.Aksi halde her birimiz evrime alternatif bir teori yazarız her şeyden önce piyango vardı ve biz piyangodan çıktık derim mesela.Sonrada akademisyenler beni linç ediyor diye üzülürüm onları baskıcı ve demokrat olmamakla suçlarım.
    Bu sebeple pozitif bilim ile metafiziği ayırmak ve somut olgulardan metafizik konulara dayanak almamak gerekir.Metafiziği aynı mantıkla tümüyle red etmekte felsefenin yöntemine aykırı olacaktır.Yani evrim materyalist bir dayanak olamaz akıllı tasarımda vardır evrimde.

  15. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    Olay bilim düsmanligidir.Jakobenlikte AKP Fasist Kemalistlerin önüne gecmete gibi gelliyor bana.

  16. Yazan:yalçın yamaç Tarih: Mar 15, 2009 | Reply

    “Akıllı tasarımın çöküşü” adlı belgesel izlenmelidir. akilcagi.com da bulunabilir.
    Prof.Dr.Kenneth Miller hazırlamıştır(kendisi bir katoliktir, ateist değildir) Evrim teorisi konusunda düşünenlere önemli veriler sağlayabilir.

  17. Yazan:Dilaver Demirağ Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Tam Enver gülşenin yazacağı cinsten ters köşe bir yazı, benim epeyi teorize ederek aynı konuda benzer eksende yazdığım bir yazıdan çok daha kısa, işin asıl ruhunu verecek bir yazı olmuş. Konuya sansür sansür değil, evrim doğru evrim yanlış kutuplaşmasınn dışında demokrasi olgusunun nerelere kadar yayılması gerektiğini ele alan bu bakımdan sıradışı tanımını hak edecek bir eksinden bakan bir yazı. Ellerine sağlk enver gülşen. Bu ülke yayık olduğu düşünürlerini yetiştirmeye başladı bu sayede ekonomik sermaye gibi kültürel sermaye de el değiştiriyor. Çok da iyi oyuyor, Yeni kuşak düşünürlerin otantik örneğini selalıyorum.

  18. Yazan:eg Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    sevgili dilaver,
    yahu özlemiştik:) nerdesin diyeceğim…biz de senin yazılarını özledik…

    çok teşekkürler. iltifat etmişsin ama senden gelince bu iltifat insan ister istemez seviniyor.

    sevgiyle

  19. Yazan:özlem Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Gokhan Ozgun’un yazisi da bugun konuya bambaska bir yerden bakan bir yazi olmus. Oldukça ilginç. İnsan düşünmeden edemiyor bu yazıyı Gokhan Özgün değilde ‘bir dindar’ yazsa idi neler olurdu:)
    http://www.taraf.com.tr/makale/4516.htm

    Maymunlar cehenneminde Muhammed…
    Gökhan Özgün – 16.03.2009

    Darwin acaba kestirebilir miydi?.. Gün gelecek bir Türk büyüğü olacak, ismi Mustafa Kemal’in bir altına yazılacak. Hatta onunla yarışacak.

    Bu noktada belirtmem gerekiyor ki, Darwin’e son derece ikna olmuş biriyim ben. Son derece. ‘Taşlanmamak’ için, mezhebimi önden haykırmakta büyük fayda var.

    Bir kere Darwin, müthiş bir tasavvurun arkasındaki adam. Böyle bir hakikati görseniz de, bulsanız da, o tasavvura sıçramak, o basit cümleyi kurmak pek kolay değil.

    Çünkü Akinalı Tomas çok bozulur böyle bir şeye. Papa da öyle. Hıristiyan ‘teolojisinde’ hiçbir üstün varlık, bir ‘aşağı’ varlıktan evrilmez. Öyle buyurmuşlar Darwin’den yüzyıllar önce.

    Marx ve Darwin olmasaydı dinsizlik nasıl bir hakikat haline gelebilirdi benim aklım almıyor. Nasıl hakiki bir ‘alan’ bulabilirdi kendine. Bu iki adam binlerce düşünüre karşı. Onlardan başkası olmadı mı? Oldu. Ama hiçbiri onların ‘siyasi iletişim’ gücüyle yarışamadı. Mesela anarşistler oldu. Ama onlar, kendilerine, isimlerine aşklarından ‘siyasi iletişim’ kuramadılar. Halbuki Marx ve Darwin bütün bir kıta Avrupası’nın tasavvuruna, zihnine, hayatına nüfuz etti.

    Amerika olmasaydı, Amerikalı Protestanlar olmasaydı, her şey tıkırındaydı. Ama bu adamlar, Darwin’i ve onun ‘siyasi iletişim’ gücünü dert ettiler. Bu derde paralar döktüler. Ve ‘Intelligent Design’ (Akıllı Tasarım) diye bir teoriyi ‘akademiye’ sokmayı ‘başardılar’. Darwin karşıtlığını resmen ‘bilim’e olmasa bile, ‘akademi’ye yerleştirdiler. Dikkatinizi çekerim Nobel ödüllü ‘bilim adamları’ var ‘akıllı tasarım teorisini’ destekleyen. Ünlü matematikçiler var.

    Burada üzerinde durulması gereken ‘hakikat’, bunun ‘akademiye’ kapağı atmayı başarmasıdır. Bu akım 1980’lerde başladı. (Biz Evren’in nutuklarına ağlayacağımıza gülüyorduk.) Şu anda Britanya’da, ‘akıllı tasarım teorisi’nin Darwin’le birlikte okutulması tartışılıyor.

    Bir kere şu çok önemli. Darwin’i ‘bilimsel’ taşlamak bir Müslüman icadı değildir. Tam tersine çok çok ‘modern bir Hıristiyan icadı’dır. Bizim Müslümanlar da bu modern Hıristiyan icadına şehvetle sahip çıktı. Hatta bizimkiler de bu işe para döktü, tıpkı Amerikalılar gibi.

    Bakın nasıl yanaşıyor gittikçe İbrahimî dinler birbirine. Medeniyetler çatışmasıymış. Palavra. Aynı medeniyet. Müslümanın suçu, tarih boyunca Hıristiyanın periferisi olmak, taşrası olmak. İçinde olduğu tarihin dışında anılmak.

    Ayrıca ‘yaradılış’, Hıristiyanlık için Müslümanlık için olduğundan çok daha önemli bir tasavvurdur. Çok daha şaşaalı bir hikâyedir. Ve folklorik olarak Batı’da, çok daha derine nüfuz etmiştir.

    Bizde, ‘akademiyi’, üniversiteyi, Radikal gazetesi gibi bir Hyde Park demokrasisi olarak algılamak çok işimize geliyor. Cuntacıyla, sosyalist, demokrat, yan yana yazıyor. Ne ‘özgür’ bir ortam değil mi? Radikal’in verdiği ‘poza’ bakınca insan, şöyle düşünüyor. ‘Ufak tefek’ eksikleri var tabii, ama ne medeni bir ülke Türkiye.

    Ama muasır dünyada tablo bu değil. Akademi denen yerde herkes birbirinin boğazında. Eblehçe, sosyopatça saygılı bir teşrifat içinde değil herkes birbirine.

    Yıllarca Heisenberg’ci ve Einstein’cı fizikçiler bile birbirlerine aynı üniversitelerde tahammül edemediler. Sosyal bilimlerde, ekonomide böyle bir tahammül zaten hiç olmadı. İngiliz filozofları Fransız filozoflarını şaklabanlıkla suçladı. Bildiri yayınladı. Ünlü bir Fransız filozofunun Wittgenstein’ın mezarına tükürmediği kaldı.

    Yani muasır medeniyette bilimin, ilimin sosyolojisi, ‘demokrasi pozu’ vermeyi değil, ‘hakiki siyaseti’, ‘hakiki demokrasiyi’ andırıyor. Bizim Taraf’ta olduğu gibi, aynı şeyleri düşünenler biraraya toplanıyorlar. Benzerlerinden ilham alıyorlar. Karşı tarafı anayasa mahkemesiyle, darbeyle yok etmiyorlar. Ama bilimi, ilimi, tıpkı siyaset gibi ‘benzerleriyle’ yapmayı tercih ediyorlar. Bilimin de bir sosyolojisi var yani. Çünkü bilim, insanlar ve cemaatler tarafından üretiliyor. Bir vahiy türü değil.

    Bilimin ‘üretimini’ mutlak bir metodoloji’ olmaktan çıkarıp bir sosyoloji mevzuu haline getiren bilim felsefecileri de, 1980’lerde ortaya çıktı. Ve dindar da değillerdi. Adamın biri, üstelik Popper’in öğrencisi, kendi deyimiyle ‘anarşist’ bir bilim kuramı geliştirdi. Bu görüşe göre bilimin ilerleyişinin hiçbir rasyoneli yoktu. Akılla takip edilecek bir yanı yoktu yani. Bilimin gelişimi din dahil her şeyden faydalanabilirdi. Dinin devletten ayrılması yetmezdi. Bu filozofa göre, hakiki laiklik için modern devletin ‘dini’ haline gelmiş ‘bilimin’ ‘de devletten ayrılması gerekiyordu.

    Bu yazıyı uzatmak isterdim ama vuruşlar tükeniyor. Hülasa, evet sansür kötü bir şeydir. Ama yaradılış teorisiyle, Darwin’i aynı çatı altında ‘zorla’ barındıramazsınız. Oraya zorla ‘demokrasi pozu’ verdirtemezsiniz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. İkisinin iki ayrı cemaatte, iki ayrı dergide yaşaması gerekir. Ama bilim ve tekniğin tek dergisi YÖK marifetiyle hem devlete hem hükümete bağlı olursa, ayıkla Türkiye’nin taşını.

    Bizim Müslümanlar ‘akıllı tasarım teorisine’ yatırım yaparak çağlarını yakaladılar. Al sana bir nevi ‘modern mahrem’ daha. Ama laiklerimiz için metodoloji ve bilim felsefesi, yüzyıl öncesinde ebediyen dondu kaldı.

    Ve son olarak, mesela Amerika’da Darwinistler anti-Darwinizme karşı ‘sivil’ mücadeleye giriştiler .Vakıflar kurdular. Büyük konferanslar düzenlediler. Onlar da bu işe büyük para ve emek akıtmaya başladılar.

    TÜBİTAK’ı ‘yaradılışçılar’ ele geçirdiyse, atın kardeşim laik zenginler ellişer yüzer milyon ortaya. Forbes listesine girmeyi biliyorsunuz. Kurun bir Darwin cemaati, bir Darwin vakfı. Araştırmalar yaptırın. Broşürler, kitapçıklar dağıtın. Dergiler çıkarın. Her sayıyı Darwin sayısı yapın. Oradan genetik araştırmalara geçerseniz, kârlı ve çağdaş bir yatırım bile olabilir bu.

    Ama sen jipinden yatından hiç inme. Sonra, şu Darwin büyük adam abi… Maymundan geldiğimi biliyorum ya, kendimi affediyorum, demek gibi bir şey bu. Evrimden anladığı da, yatının boyunun her sene ne kadar uzadığı. Yatının evrimi durduğunda da, aç ellerini Darwin babaya, beni kurtar, diye dua et.

    Maymunlar cehenneminde Darwin gelmiş olmuş sanki bir Muhammed.

  20. Yazan:Tarik Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Enver Bey yazınızı şimdi okudum. Çok doğru ve haklı bir yazı. Ben eğitim hayatında evrim ile ilgili hiçbir karşı tez ya da şüphe içeren bilginin bize verildiğini hatırlamıyorum. Tartışmasız kayıtsız şartsız iman etmemiz istenirdi.

    Özlem hanım;

    1980’lerde ilköğretim kurumlarımızın tezgahından geçmiş bir öğrenciyim. Ne yalan söyleyeyim ben hiç okulda bize “evrim kuramı” anlatıldığını hatırlamıyorum, değil “iman etmemizin” beklenmesi. Kötü bir fen öğrencisiydim. Kendi deneyimlerim üzerinden iddia edemem. Netten şöyle bir baktım şu sonuçlar çıktı:

    Birincisi, Milli Eğitim Bakanlığı, 1980 askeri darbesi sonrası evrim kuramı konusunda açıkça olumsuz bir tavır geliştirmiş ve bu tavrı günümüze kadar büyük ölçüde korumuştur. Ders kitaplarına yaratılış görüşünün eklenmesinin yanısıra (bkz. Kutu), 1980-90 döneminde MEB’ce evrim kuramı karşıtı yayınlar yapılmış ve ücretsiz dağıtılmıştır. Geçtiğimiz iki yılda yaşanan iki gelişme, Ankara’da bir ilköğretim okulu öğretmeninin evrim kuramını anlattığı gerekçesi ile soruşturmaya tabi tutulması ve Mersin’de bir grup öğretmenin soruşturma sebepleri arasında evrim konusu olduğu iddası, günümüzde de MEB’in evrim eğitimine yaklaşımını göstermektedir..

    Türkiye’de evrim kuramı eğitimine kısa bakış: Evrim kuramı bugün ilköğretimde 8. sınıf fen bilgisi dersinin, ortaöğretimde (lisede) ise sadece fen dalı öğrencilerinin takip ettiği son sınıf biyoloji dersinin bir konusudur. 2005-2006 öğretim yılının fen bilgisi kitabı, evrim kuramını anlatmak için gerekli temel bilgilerden hiçbirini içermemektedir3. Lise biyoloji kitabı ise bunların yarısını içermektedir; öte yandan bu kitapta evrim kuramından önce yaratılış görüşü yer almaktadır. (Yaratılış görüşü lise biyoloji müfredatına 1985 yılında girmiştir ve bilgimiz dahilinde bu Türkiye’ye has bir durumdur). Asıl önemlisi, 1990’da evrim lise son sınıfın son konusu haline getirilmiştir. Bu dönemde öğrencilerin çoğunluğu okula devam etmemektedir.

    http://www.eva.mpg.de/genetics/staff/somel/pdf/cbt.doc

    Bir de yorum yazısı:

    Ders kitaplarından evrim teorisi ya çıkarıldı, ya da çok anlamsız bir iki paragrafa indirgendi. Evrim teorisini okutan eğitimcilere verilen sürgünler ve açılan soruşturmalar hala devam etmekte. Halihazırdaki Milli Eğitim Bakanı ise sığ ve dar bir “isteyen istediğini seçer, evrim teorisine karşı biz de yaratılış teorisini koyuyoruz” mantığıyla yerini çoktan belli etmiştir.

    http://birgun.net/forum_index.php?news_code=1235734097&year=2009&month=02&day=27&action=read

    Bilmiyorum sizle biz başka bir ülkede mi okuduk? Siz acaba, “Kayıtsız şartsız iman etmeniz istenen” başka birşeyle mi karıştırıyorsunuz? Yoksa özür dilerim ama düpedüz uydurduğunuzu düşüneceğim.

    Bu konuyu tartışan diğer arkadaşlara da küçük bir not:

    Bu incelemeye göre şu an liselerimizde yaratılış yaklaşımı da evrim kuramuyla birlikte anlatılıyor görünüyor. Zaten Amerika’daki AK’cilerin talebi kendi görüşlerinin de evrim kuramıyla birlikte eşit olarak okul müfredadına girebilmesi değil miydi?

    Öyleyse neyin kavgası veriliyor anlamakta güçlük çekiyorum.

    Bakın hiç sürgün, soruşturma, görevden alma meselelerine gelmedik. Sadece biraz daha samimiyet lütfen..

  21. Yazan:pikaçu Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Gökhan Özgün şöyle birşey demiş:

    Amerika olmasaydı, Amerikalı Protestanlar olmasaydı, her şey tıkırındaydı. Ama bu adamlar, Darwin’i ve onun ‘siyasi iletişim’ gücünü dert ettiler. Bu derde paralar döktüler. Ve ‘Intelligent Design’ (Akıllı Tasarım) diye bir teoriyi ‘akademiye’ sokmayı ‘başardılar’. Darwin karşıtlığını resmen ‘bilim’e olmasa bile, ‘akademi’ye yerleştirdiler. Dikkatinizi çekerim Nobel ödüllü ‘bilim adamları’ var ‘akıllı tasarım teorisini’ destekleyen. Ünlü matematikçiler var.

    Akıllı tasarım teorisi diye birşey gerçekten var mı? Cevabı akıllı tasarımın hareketinin içindeki hatta en tepesindeki isimlerden alabiliriz. Özellikle akıllı tasarım hareketinin kurucu babası Philip Johnson sözleri özellikle dikkate değer:

    Philip Johnson: “I also don’t think that there is really a theory of intelligent design at the present time to propose as a comparable alternative to the Darwinian theory, which is, whatever errors it might contain, a fully worked out scheme. There is no intelligent design theory that’s comparable. Working out a positive theory is the job of the scientific people that we have affiliated with the movement. Some of them are quite convinced that it’s doable, but that’s for them to prove…No product is ready for competition in the educational world.” (Michelangelo D’Agostino, In the matter of Berkeley v. Berkeley, 10, 2006 p31 Berkeley Science Review)

    Paul Nelson: “Easily the biggest challenge facing the ID community is to develop a full-fledged theory of biological design. We don’t have such a theory right now, and that’s a problem. Without a theory, it’s very hard to know where to direct your research focus. Right now, we’ve got a bag of powerful intuitions, and a handful of notions such as ‘irreducible complexity’ and ‘specified complexity’-but, as yet, no general theory of biological design.” (Paul Nelson, The Measure of DesignTouchstone Magazine 7/8 (2004): pp 64 – 65.)

    Bruce Gordon: “Design theory has had considerable difficulty gaining a hearing in academic contexts, as evidenced most recently by the the Polanyi Center affair at Baylor University. One of the principle reasons for this resistance and controversy is not far to seek: design-theoretic research has been hijacked as part of a larger cultural and political movement. In particular, the theory has been prematurely drawn into discussions of public science education where it has no business making an appearance without broad recognition from the scientific community that it is making a worthwhile contribution to our understanding of the natural world.” (Bruce Gordon, Intelligent Design Movement Struggles with Identity Crisis Research News & Opportunities in Science and Theology. January 2001, p. 9)

    Yani ortada akademik arenada elle tutulur bir akıllı tasarım teorisi yok. Bunu ben de değil akıllı tasarımı savunanlar ve bu hareketin içindekiler söylüyor.

  22. Yazan:özlem Tarih: Mar 16, 2009 | Reply

    Tarik Bey tebrik ederim benim gerçekten de evrim teorisini okumadigimi bana çok guzel ispat etmişsiniz:))) Hay Allah ben de okudum zannediyordum. Neyse biraz ferahladım. Siz nerede okudunuz bilmiyorum ama ben 86 yılında Çankaya lisesini bitirdim. Biyoloji öğretmenim ki çok da severdim kendisini evrim teorisine inanmış bir insandı. biz bu teoriyi derste okuduk ve öğretmenimiz bize kendisinin de inançlı bir insan olduğunu bu teoriye inanmakla dinden çıkmayacağımızı söyleyerek yüreklerimize su serpti. Hiçbir itiraz karşı görüş, teori hakkında şüphe de işitmedik bu derste. Ayrıca ben iyi bir fen öğrencisiydim hava atmak gibi olmasın biyolojiden en düşük notum 9 du.:))
    12 eylül sonrası dönemde ilk ve orta öğretimini Ankara gibi bir yerde bitirmiş bir insan olarak sizi rahatlatmak babından söyleyeyim 12 eylülcülerin irtica ortamı hiç bize uğramadı. Biz genelde durmadan kemalizm ve pozitivizm hıfz etmekle meşguldük. Ama bilmem belki Kenan Evren sizi hafızlık kursuna yazdırmış olabilir çok mürteci adamdı netekim. Benim de dedem hocaydı derdi de başka şey demezdi. Ah ah biraz daha geç emekli olsaydı böyle mi olurdu bu dünyanın işleri. Sallandırırdık darwini falan taksim’de kurardık Türk islam cumhuriyetimizi siz sağ ben selamet partili.
    Pardon ben farkında olmadan başka şeyler de yapmamışsam lütfen bana yazın olur mu maksat samimiyet olsun:)

  23. Yazan:Zeynel Tarih: Mar 17, 2009 | Reply

    Sansürü “dinin bilime müdahelesi” olarak gören paradigmanın problemi, Darwinciliğe itirazların her türlüsünün din ile ilgili olduğunu düşünmesidir

    Bu görüşe katılıyorum. Ayrıca bu olayda “bilim”e sansür yok; Bilim ve Teknik bir haber dergisi; yazı da Darwin’in hayatı hakkında. Üstelik Google’da “Darwin” araması 10 milyondan fazla sayfa çıkartıyor. Sansürlenecek bir bilgi değil Darwin’in hayatı.

  24. Yazan:ç-z Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Özlem hanım’ın link verdiği Gökhan Özgün’ün yazısı ile beraber D.Cündioğlu’nun da yazısını okumakta fayda olabilir.

    G.Ö Darwin acaba kestirebilir miydi?.. Gün gelecek bir Türk büyüğü olacak, ismi Mustafa Kemal’in bir altına yazılacak. Hatta onunla yarışacak.

    D.C Kenarda köşede bazı yazılar yayımlanıyor. Kimileri Darwin övgüleriyle dolu, kimileri de Darwin yergileriyle…
    Bilimsel yorumlar, gerçekte, bilimsellik kazanma iddiasındaki önesürümler olmaktan çıkıp birer ‘dogma’ değeri kazandığında, tartışmanın yerini ister istemez övgüler ve yergiler alacaktır. Alıyor da nitekim.

    G.Ö Bu noktada belirtmem gerekiyor ki, Darwin’e son derece ikna olmuş biriyim ben. Son derece. ‘Taşlanmamak’ için, mezhebimi önden haykırmakta büyük fayda var.

    D.C Düşünecek olanlar düşünsün, ben kendi yorumumu bildiriyorum:
    Dinî metinleri bilimselleştirmek ne kadar yanlışsa, bilimsel yorumları dinselleştirmek de o denli yanlıştır.

    G.Ö Bir kere Darwin, müthiş bir tasavvurun arkasındaki adam. Böyle bir hakikati görseniz de, bulsanız da, o tasavvura sıçramak, o basit cümleyi kurmak pek kolay değil.

    D.C Bir bilimsel yorum, ne zaman kibirle hâlelenir?
    Hiç kuşkusuz ki hesaba çekilemez bir yetkinlik iddiasında bulunduğu zaman.
    Ve/veya
    Varlık karşısısındaki tevazûunu kaybettiği zaman.
    Bu yüzdendir ki Darwin sözkonusu olduğunda, bizler, kendimizi bir bilim adamı ve yorumlarıyla karşı karşıya bulmayız. Karşımızda bütün heybetiyle duran Darwinciliktir.
    Varlık karşısındaki tevazûunu kaybetmiş Darwincilik.
    Lâkin bu yanlışa/yanlışlara insanın ihtiyacı var. Çünkü sorun, insanın insanı aldatma isteğinde değil, bizâtihi insanın aldanma isteğinde.

    G.Ö Çünkü Akinalı Tomas çok bozulur böyle bir şeye. Papa da öyle. Hıristiyan ‘teolojisinde’ hiçbir üstün varlık, bir ‘aşağı’ varlıktan evrilmez. Öyle buyurmuşlar Darwin’den yüzyıllar önce.

    D.C İnanan zekâların, maymundan türetmek ile erkek ve kız kardeşlerin izdivacından türetmek arasında ne denli soylu bir fark olduğunu göstermeleri gerekir. Değilse, susmalıdırlar.
    Sonra soru:
    “İnsan soyunun türemesi için ensest ilişki zorunluydu. Zaruret hâlinde haramlar mübah olur” diyecek olan ilâhiyât ulemasına soruyorum:
    Zaruretler kullar içindir. Haramlar da, mübahlar da. Cenab-ı Hak için zaruret mi vardı, ki insanın soyunu sonradan haram edeceği bir yolla türetmeyi dileyip Adem ile Havva’nın çocuklarının, yani erkek-kız kardeşlerin izdivacına izin verdi?!?

    G.Ö Marx ve Darwin olmasaydı dinsizlik nasıl bir hakikat haline gelebilirdi benim aklım almıyor. Nasıl hakiki bir ‘alan’ bulabilirdi kendine. Bu iki adam binlerce düşünüre karşı.

    D.C Ve hiç mübalağa etmeden işaret etmek zorundayım ki Darwinciler Darwincilikte Darwin’i geçmişlerdir. Bilhassa başlangıçta ‘bilimsel’ olmak iddiasıyla öne sürülmüş yorumları, ‘dinsel’ hâle getirmek açısından.

    Kuram, sözde din karşıtlığıyla bir ideolojik araca dönüştüğü/dönüştürüldüğü için, dinsel bir mahiyet almıştır. Çünkü Darwin’in kuramı, Darwincilerin elinde ve tabii ki zaman içerisinde, insanın kökenini Adem-Havva kıssasıyla açıklamak kadar ‘dinsel’ sayılabilecek bir öğreti hâline dönüşmüştür.

    Artık insanlığın inanç tarihinde iki yorumun takipçileri tartışmaktadır: İnsanın Adem’le Havva’dan türediğine inanan müminler ile insanın maymundan türediğine inanan müminler.

    Bu bakımdan evrim kuramı, popüler kültürde, bir inanç, bir itikad meselesidir. Çünkü müminleri ve kâfirleri vardır.

    G.Ö Onlardan başkası olmadı mı? Oldu. Ama hiçbiri onların ‘siyasi iletişim’ gücüyle yarışamadı. Mesela anarşistler oldu. Ama onlar, kendilerine, isimlerine aşklarından ‘siyasi iletişim’ kuramadılar. Halbuki Marx ve Darwin bütün bir kıta Avrupası’nın tasavvuruna, zihnine, hayatına nüfuz etti.

    D.C Adem-Havva kıssasından hareketle insanın kökenini açıklama teşebbüslerine gelince, tartışmalara kılavuzluk etmesi gereken ilk ilke şu olmalıdır:
    — Dinî metinler bilimsel yargılar ortaya koymayı amaçlamazlar!
    Meselâ Kur’an tarihten söz eder, tarihî malzemeler kullanır, ama kendisi bir tarih metni değildir. Güneşten, aydan, yıldızlardan söz eder, insanın dikkatini gökyüzüne çeker ve fakat kendisi bir astronomi metni değildir.
    O hâlde ikinci ilkeyi de ilân edebiliriz:
    — Bilimsel metinler dinsel yargılar ortaya koymayı amaçlamazlar!
    Demek oluyor ki bilimsel yorumların dogma hâline gelmesi, inancın konusu yapılması, yanlılarının mümin, karşıtlarını münkir ilân edilmesi abestir.

    G.Ö Amerika olmasaydı, Amerikalı Protestanlar olmasaydı, her şey tıkırındaydı. Ama bu adamlar, Darwin’i ve onun ‘siyasi iletişim’ gücünü dert ettiler. Bu derde paralar döktüler. Ve ‘Intelligent Design’ (Akıllı Tasarım) diye bir teoriyi ‘akademiye’ sokmayı ‘başardılar’. Darwin karşıtlığını resmen ‘bilim’e olmasa bile, ‘akademi’ye yerleştirdiler. Dikkatinizi çekerim Nobel ödüllü ‘bilim adamları’ var ‘akıllı tasarım teorisini’ destekleyen. Ünlü matematikçiler var.

    D.C Bilimsel bilginin koşulları ile dinî bilginin koşulları birbirinden farklıdır. İlki isbat gerektirir, ikincisi gerektirmez. Argümanlarının ‘burhanî’ değil, ‘iknaî’ olması yeterlidir.

    İslâm Düşünce Tarihi, din ile bilim arasındaki yorum farklılıklarını uzlaştırmanın tarihidir aslında. Bu nedenle bilimsel (burhanî) olmak iddiasıyla öne sürülen yorumlara sözde dinî temeller bulmaya çalışan bilimadamları nasıl şiddetli eleştirilere maruz kalmışlarsa, kesinliği (hiç değilse kendi döneminde) isbat edilmiş açıklamalara din’in zahiri yorumları adına karşı çıkan dinadamları da benzer eleştirilerin konusu olmuştur.

    Gazalî’nin kendi döneminde Aristocu bilimin yanlılarına yönelttiği eleştiriler, dinî düşüncenin koşullarını tayin etmek bakımından değil sadece, aynı zamanda bilimsel düşüncenin koşullarını tayin etmek bakımından da fevkalâde önemlidir. Çünkü o devrin Aristocu düşünürleri doğabilimlerinde ancak ‘inanç’ sayılabilecek yorumların ‘burhanî’ (bilimsel) olduklarını iddia ediyorlardı. Ya da din hakkında, Tanrı hakkında bilimsel (kesin ve müsbet/pozitif) yargılar öne sürebileceklerini iddia ediyorlardı.

    Gazâlî’nin tüm söylediği, “Kadim Yunan’ın inançlarını biz bugün ‘bilim’ olarak kabul etmek zorunda değiliz. İnsanların kıyamet günü bedenen mi, ruhen mi dirilecekleri (haşr-ı cismanî) meselesi dinin konusudur, bilimin değil” demekten ibarettir.

    “Mantık ve Matematik bilmeyenler bizi anlayamazlar, bizle tartışacak olanların Mantık ve Matematik bilmesi gerekir” diyerek o devrin müslümanlarını küçümseyenlere Gazalî’nin cevabı gayet ibret-âmizdir: “Ben Mantık da, Matematik de biliyorum. Hadi buyurun, şu tartışmayı baştan alalım!”

    G.Ö Burada üzerinde durulması gereken ‘hakikat’, bunun ‘akademiye’ kapağı atmayı başarmasıdır. Bu akım 1980’lerde başladı. (Biz Evren’in nutuklarına ağlayacağımıza gülüyorduk.) Şu anda Britanya’da, ‘akıllı tasarım teorisi’nin Darwin’le birlikte okutulması tartışılıyor.

    Bir kere şu çok önemli. Darwin’i ‘bilimsel’ taşlamak bir Müslüman icadı değildir. Tam tersine çok çok ‘modern bir Hıristiyan icadı’dır. Bizim Müslümanlar da bu modern Hıristiyan icadına şehvetle sahip çıktı. Hatta bizimkiler de bu işe para döktü, tıpkı Amerikalılar gibi.

    Bakın nasıl yanaşıyor gittikçe İbrahimî dinler birbirine. Medeniyetler çatışmasıymış. Palavra. Aynı medeniyet. Müslümanın suçu, tarih boyunca Hıristiyanın periferisi olmak, taşrası olmak. İçinde olduğu tarihin dışında anılmak.

    Ayrıca ‘yaradılış’, Hıristiyanlık için Müslümanlık için olduğundan çok daha önemli bir tasavvurdur. Çok daha şaşaalı bir hikâyedir. Ve folklorik olarak Batı’da, çok daha derine nüfuz etmiştir.

    D.C Önce tesbit:

    İnsanın kökenini açıklamak bakımından, Adem-Havva kıssası zahirî yorumuyla öne sürülmeye aslâ elverişli değildir. Çünkü bu zahirî yorum, ilksel bir ensest ilişkiyi varsaymadan insanın soyunu türetmeye imkân vermez.

    Cenab-ı Hak, ensest aracılığıyla, yani erkek kardeşle kız kardeşi aynı yatağa sokmak suretiyle insan soyunu türetmekten münezzehtir.

    G.Ö Bizde, ‘akademiyi’, üniversiteyi, Radikal gazetesi gibi bir Hyde Park demokrasisi olarak algılamak çok işimize geliyor. Cuntacıyla, sosyalist, demokrat, yan yana yazıyor. Ne ‘özgür’ bir ortam değil mi? Radikal’in verdiği ‘poza’ bakınca insan, şöyle düşünüyor. ‘Ufak tefek’ eksikleri var tabii, ama ne medeni bir ülke Türkiye.

    Ama muasır dünyada tablo bu değil. Akademi denen yerde herkes birbirinin boğazında. Eblehçe, sosyopatça saygılı bir teşrifat içinde değil herkes birbirine.

    Yıllarca Heisenberg’ci ve Einstein’cı fizikçiler bile birbirlerine aynı üniversitelerde tahammül edemediler. Sosyal bilimlerde, ekonomide böyle bir tahammül zaten hiç olmadı. İngiliz filozofları Fransız filozoflarını şaklabanlıkla suçladı. Bildiri yayınladı. Ünlü bir Fransız filozofunun Wittgenstein’ın mezarına tükürmediği kaldı.

    D.C Karşıtlarının bilimdışına itilmekle tehdit edildiği bir “örgütlenmiş yorumlar kadrosu”yla başa çıkmak, bir bilim adamının yorumlarını hesaba çekmekle mukayese edilemez elbette. İşin içine ‘inanç’ girdi mi tartışmadan uzak durmalı. Çünkü düşüncenin değil, duyguların alanına girilmiş olmaktadır. Sadece duyguların mı? Bilimadamı kılığında dolanan inanç bodyguardlarının alanına da…

    G.Ö Yani muasır medeniyette bilimin, ilimin sosyolojisi, ‘demokrasi pozu’ vermeyi değil, ‘hakiki siyaseti’, ‘hakiki demokrasiyi’ andırıyor. Bizim Taraf’ta olduğu gibi, aynı şeyleri düşünenler biraraya toplanıyorlar. Benzerlerinden ilham alıyorlar. Karşı tarafı anayasa mahkemesiyle, darbeyle yok etmiyorlar. Ama bilimi, ilimi, tıpkı siyaset gibi ‘benzerleriyle’ yapmayı tercih ediyorlar. Bilimin de bir sosyolojisi var yani. Çünkü bilim, insanlar ve cemaatler tarafından üretiliyor. Bir vahiy türü değil.

    Bilimin ‘üretimini’ mutlak bir metodoloji’ olmaktan çıkarıp bir sosyoloji mevzuu haline getiren bilim felsefecileri de, 1980’lerde ortaya çıktı. Ve dindar da değillerdi. Adamın biri, üstelik Popper’in öğrencisi, kendi deyimiyle ‘anarşist’ bir bilim kuramı geliştirdi. Bu görüşe göre bilimin ilerleyişinin hiçbir rasyoneli yoktu. Akılla takip edilecek bir yanı yoktu yani. Bilimin gelişimi din dahil her şeyden faydalanabilirdi. Dinin devletten ayrılması yetmezdi. Bu filozofa göre, hakiki laiklik için modern devletin ‘dini’ haline gelmiş ‘bilimin’ ‘de devletten ayrılması gerekiyordu.

    D.C Taraftarlarının duygularını canlı tutmakla (yani istismar etmekle) görevli inanç-adamlarının her hâlukârda korumak zorunda oldukları bir piyasanın varlığı kaçınılmazdır.

    Thomas Kuhn’un tabirini ödünç alarak söylemek istersem, paradigma-içi düşünmekte ısrar eden akidecilerle doludur tarihin sînesi.

    Bütün işleri, ideolojileri adına pazarda teneke çalmak olan bu inanç adamları, gürültü çıkarmanın binbir yolunu bilirler. Bu yüzdendir ki düşüncenin ve sağduyunun sesi pazarda ya duyulamaz ya da çok geç duyulur. İnanç pazarında. İdeoloji pazarında. Bilim pazarında.

    Bu yüzden Darwincileri iknâ etmek Darwin’i iknâ etmekten daha zordur; tıpkı Marxçıları iknâ etmenin Marx’ı iknâ etmekten daha zor olduğu gibi.

    G.Ö Bu yazıyı uzatmak isterdim ama vuruşlar tükeniyor. Hülasa, evet sansür kötü bir şeydir. Ama yaradılış teorisiyle, Darwin’i aynı çatı altında ‘zorla’ barındıramazsınız. Oraya zorla ‘demokrasi pozu’ verdirtemezsiniz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. İkisinin iki ayrı cemaatte, iki ayrı dergide yaşaması gerekir. Ama bilim ve tekniğin tek dergisi YÖK marifetiyle hem devlete hem hükümete bağlı olursa, ayıkla Türkiye’nin taşını.

    Bizim Müslümanlar ‘akıllı tasarım teorisine’ yatırım yaparak çağlarını yakaladılar. Al sana bir nevi ‘modern mahrem’ daha. Ama laiklerimiz için metodoloji ve bilim felsefesi, yüzyıl öncesinde ebediyen dondu kaldı.

    Ve son olarak, mesela Amerika’da Darwinistler anti-Darwinizme karşı ‘sivil’ mücadeleye giriştiler .Vakıflar kurdular. Büyük konferanslar düzenlediler. Onlar da bu işe büyük para ve emek akıtmaya başladılar.

    TÜBİTAK’ı ‘yaradılışçılar’ ele geçirdiyse, atın kardeşim laik zenginler ellişer yüzer milyon ortaya. Forbes listesine girmeyi biliyorsunuz. Kurun bir Darwin cemaati, bir Darwin vakfı. Araştırmalar yaptırın. Broşürler, kitapçıklar dağıtın. Dergiler çıkarın. Her sayıyı Darwin sayısı yapın. Oradan genetik araştırmalara geçerseniz, kârlı ve çağdaş bir yatırım bile olabilir bu.

    Ama sen jipinden yatından hiç inme. Sonra, şu Darwin büyük adam abi… Maymundan geldiğimi biliyorum ya, kendimi affediyorum, demek gibi bir şey bu. Evrimden anladığı da, yatının boyunun her sene ne kadar uzadığı. Yatının evrimi durduğunda da, aç ellerini Darwin babaya, beni kurtar, diye dua et.

    D.C Söyleyin bakalım, aranızda aldanmak istemeyen bir yalancı var mı?

    Maymunlar cehenneminde Darwin gelmiş, olmuş sanki bir Muhammed.

    Dücane Cündioğlunun 22 Şubat 2009 Pazar 2009 tarihli ve “Ya maymundan, ya ensest ilişkiden (mi?)” başlıklı yazısını okumak için;

    http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=15440&y=DucaneCundioglu

  25. Yazan:ç-z Tarih: Mar 20, 2009 | Reply

    Gökhan Özgünün link verilen yazısında dikkat çekici birkaç husus olduğuna inanıyorum;

    1-Burada üzerinde durulması gereken ‘hakikat’, bunun ‘akademiye’ kapağı atmayı başarmasıdır.

    2-Bir kere şu çok önemli. Darwin’i ‘bilimsel’ taşlamak bir Müslüman icadı değildir. Tam tersine çok çok ‘modern bir Hıristiyan icadı’dır…Bu akım 1980’lerde başladı. (Biz Evren’in nutuklarına ağlayacağımıza gülüyorduk.) Şu anda Britanya’da, ‘akıllı tasarım teorisi’nin Darwin’le birlikte okutulması tartışılıyor.

    3-Müslümanın suçu, tarih boyunca Hıristiyanın periferisi olmak, taşrası olmak.

    D.Cündioğlu’nun işaret ettiği gibi “yaratılış/evrim” konusundaki tartışmaların temel meselesinin “bilimsel düşüncenin koşulları” olduğu çok açık.

    Her ne kadar G.Özgün bu bilimsel taşlamayı “Müslüman icadı değildir” diyerek kotarmaya(?)/açıklamaya çalışmış olsa da Cündioğlu’nun yazmış olduğu şu satırlar bunun yüzyıllar önce Gazali tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu ifade etmekte; Gazalî’nin kendi döneminde Aristocu bilimin yanlılarına yönelttiği eleştiriler, dinî düşüncenin koşullarını tayin etmek bakımından değil sadece, aynı zamanda bilimsel düşüncenin koşullarını tayin etmek bakımından da fevkalâde önemlidir.

    Yaratılış konusunun “akıllı tasarım” adı altında “akademiye kapağı atmış olması”, yüzyıllar önce Gazalinin işaret ettiği “bilimsel düşünce koşullarının” ancak yüzyılımızda yavaş yavaş gerçekleşmeye başladığı şeklinde yorumlanabilirdi de elbette!

    Bu noktada fark edilerek üzerinde durulması gereken hakikat(!), “Müslüman’ın suçu,tarih boyunca Hıristiyan’ın periferisi,taşrası olmak ” iddiası değildir. Özgün’ün cümleleri ile bazılarımızın şehvetle sahip çıktığı “Hıristiyan icadı”, “Müslüman’ın suçu” cümlesinde yer alan “suç” tanımına karşılık olarak görülen yaklaşımdır,sakat anlayıştır.

    Bu anlayışın kaynağı da yine Özgün’ün yazdığı şu önkabul cümlesinde ifadelendirilmiş; “bilim, insanlar ve cemaatler tarafından üretiliyor. Bir vahiy türü değil.Bilimi, ilimi, tıpkı siyaset gibi ‘benzerleriyle’ yapmayı tercih ediyorlar. Bilimin de bir sosyolojisi var yani. “

    Bu tespitten sonra “Müslüman’ın suçu” tanımı bu vahiy olmadığı iddia edilen üretilmiş ve ancak benzerleri ile var olabilen bir anlayışın eseri olmaktan ne kadar uzak bir tespit olarak kabul edilebilir?

    Gazâlî’nin tüm söylediği, “Kadim Yunan’ın inançlarını biz bugün ‘bilim’ olarak kabul etmek zorunda değiliz.(D.C)

  26. Yazan:NMD AMPHETAMIN Tarih: Şub 23, 2010 | Reply

    1/10 üzeri 700 🙂

    En küçük proteinin oluşma olasılığı,
    Prof. Dr. Ali DEMİRSOY,
    Kalıtım ve Evrim kitabında bu konuyu şu şekilde açıklamıştı,

    Matematiksel olarak
    1/10 üzeri 53 sıfır kabul edilir,

    10 üzeri 53 ve 700 (az matematik bilgisi olan biri bu iki sayı arasındaki korkunç farkı anlar)

    Hocamız önümüzde iki olasılık var
    ya evrimi kabul ederiz,
    ya tanrıyı,
    2. si bilime aykırı olduğundan birincisi olmak zorunda 🙂

    Alın size bir doğma 🙂

    bilim eğer bir şeye koşullanırsa olacağı bu,
    bilimin konusu tanrı değildir,
    zaten tanrı maddenın dışında tanımlanmıştır,

    var yada yok,
    iki ihtimalde bilimden uzak durmalı

    Albert Einstein,
    denklemine sabit ekleme olayınıda başka bir zaman paylaşırız 🙂

    sonuç doğmatizim koşullanmaktır aslında

    modern bilim bunu aşmalı …

    not:
    tanrıya inanırım,
    ama tanrının dunyaya mudahale edip etmemesiyle ilgilenmem,
    bu konu hakkında konuşursam
    evrim varsa etmemiştir, yoksa etmiştir 🙂

  27. Yazan:Bora Tarih: Ağu 23, 2010 | Reply

    Bilimde gidebileceğinizin daha ötesinde bir bilim olma ihtimalini niye kabul edemiyorsunuz Sayın evrimci arkadaşım. Ve bu bilimle bir yaratma olursa sizin bunu açığa çıkar ma imkanınız olabilir mi? Bilim sizin gidebildiğiniz yer değildir henüz gitmediğiniz ve gidemiyeceğiniz her yeri kapsar.

  28. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Ağu 23, 2010 | Reply

    Darwin bir maske olarak kullanıldığı sürece ister istemez ‘indirilecek’.

    Halen resmi nitelikli olan bir dergide bu türden maskeli şarlatanlıklara yer olmamalı.

    Herkes neyin ne olduğunun farkında.

    Düşünce özgürlüğü, aldatma özgürlüğü değildir.

  29. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Ağu 23, 2010 | Reply

    Amphetamin’in yorumuna daha önce dikkat etmemişim. Bu defa dikkatimi çekti, kısa bir araştırma yapıp ilginç bir sayfaya ulaştım. İngilizce yazılmış malesef, ama sayılarla oynayarak evrim teorisini çürütmek istiyorsanız dikkat etmeniz gereken noktalar çok güzel özetlenmiş.

    Yazı kısaca sayısal hesapların evrim teorisini desteklediğini göstermeye çalışıyor, bence gayet de başarılı bir şekilde bu amacına ulaşıyor. Ben de kendimce birkaç hesap yaptığımda şunu gördüm: 10 üzeri -53’ü sıfır kabul edemeyeceğiniz yerler var. Yapabileceğiniz deneme sayısı 10 üzeri 53 ise, 10 üzeri -53 ihtimal hiç de küçük olmuyor.

    Dogmayı bu durumda yeniden tanımlamak gerekiyor galiba: Elinize kağıt-kalem almadan peşinen hüküm veriyorsanız, verdiğiniz hüküm ne olursa olsun bir dogmaya saplanmışsınızdır, benim düşüncem bu.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  30. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Ağu 24, 2010 | Reply

    @Atılım Ateş

    …evrim teorisini çürütmek istiyorsanız…

    Bir teoriyi çürütmek istemek?

    Sözkonusu bir doğa bilimi teorisi ise, bu herşeyden önce bilimsel bir tutum değil.

    Felsefede -ve felsefeyle içli-dışlı sosyal bilim teorilerinde- pekala yeri olan bu tutumun doğa bilimlerinde bir anlamı yok.

    Evrim Teorisi de bir doğa bilimi teorisi olduğuna göre bunun konuşulmasına istekler karışmamalı.

    Ancak bu teori mecrasından saptırılıp “naturizm” dininin hizmetine sokulduğu anda iş değişir.

    Burada teori resmen bir ‘maske’dir artık.

    Ve öncelikli işimiz “maskeleri indirmek” olmalı.

    Açıksözlü ve dürüst olmaktan daha çok ihtiyacımız olan hiçbir şey yok.

    Ne “zorunluluk” ne de “rastlantı” bilimsel kavramlardır.

    Bunlar aynen “irade” gibi felsefi ve dini içerik taşırlar.

    Bunu görelim ki, çarpık şekilde kurulmuş olan din-bilim ikileminin çarpıklığını görelim.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin