RSS Feed for This Post

‘Erkeklik Belası’nın rafine örnekleri

Medyada geleneksel erkeklere söylenecek laf esirgenmez de “çağdaş erkek” kontenjanından konumlanmış erkek figürlerine söylenecek sözler nedense ideolojik oto-kontrol noktalarında elenir. Bu iktidar sahiplerinin medya yoneticisi olduklarından veya onlara bulaşırlarsa işlerinden olacakları korkusundan mı, yoksa onlari takip eden kitleye kötü gözükmek istenmemesinden mi bu figürlerin yaptıkları hoş karşılanmasa da medyada varlıkları devam etmektedir…

Bu figürlerden sadece ikisinden bu yazıda bahsedeceğim: Okan Bayülgen ve Hıncal Uluç.. Bu figürler kadın düşmanlığına varan kadınlara karşı kırdıkları potlarla yani sadece yaptıkları özcülükle değil erkek özneler olarak erkekliklerinin altını haddinden fazla çizmek suretiyle de sadece kadınlık araştırmalarının değil erkeklik araştırmalarının da inceleme nesnesi olmaya adaylar.

Peki neden böyleler? Neden erkekliğin vaz ettiği şeyleri eksiksiz yerine getirmeye çalışarak “insanlıkları pahasına”, “erkek” olmaya, takipçileri gözünde üstün erkeklik mertebesine ermeye çalışıyorlar? Kimlerin takdirini kazanmaya çalışıyorlar? Peki erkeklerin insanlıklarını eksilten, kişiliklerini ezen, un-ufak eden, erkek olmak uğruna insanlıktan eden erkeklik denen şey de nedir? Erkeklik söylemleri sıradan vatandaşı etkilemekle kalmaz, bunun çok üzerinde etkileri vardır: Örneğin ülkedeki şiddete dair ilk etapta aklımıza gelenler PKK, darbe geleneği, yeraltı örgütlenmeleri gibi olgularda yapılan aktivitelerin bazılarının bir noktadan sonra grubun ideolojisi ile pek bağlantısı kalmaz “erkeklik belasına” yapılmaya başlanır.“Erkeklik belasına” kızkardeşini vurmaktan pek de farkı kalmaz. Bu tür gruplar içinde şiddete karışanların tekrar normal hayata dönemeyişleri dahil olmak üzere ülkemizdeki pek çok meselede erkekliğin izlerini görürüz. Bu yüzden erkekliği konuşmaya ve tartışmaya başlamamız gerekiyor.

Erkeklik, erkek olmayanlar üzerinden kendini tanımlayan bir söylemdir. Erkeklik, erkek cinsiyet kimliklerini “ne olmadıkları” üzerine, yani erkek olmayan diğerleri; yani kadınlar ve eşcinseller üzerinden kurar. İkinci aşamada ise kendi içinde başka hiyerarşiler ile örneğin rafine-şehirli erkekliğe karşı varoş erkekliği veya köylü erkekliği, etnik gruplara ait erkeklikler gibi hiyerarşiler yaratır ve bunları kendi içinde yarıştırır. Ülkedeki erkekliklerin şiddet dolu tezahürlerini başka yazıların konusu yaparak, günümüz merkez medyasında çok bariz bir şekilde üstelik gururla sergilenen erkekliklerden bahisle konuya girmek istiyorum.

Örneğin Okan Bayülgen “çağdaş erkek” statüsünün verdiği öz güvenle, aptal bulduğu ve aptal yerine koyduğu kadın “ünlü”leri senelerce bir “popüler kültür ürünü” olan programında ağırlamış, onların öz güvenlerini dağıtmak ve rezil etmek için rating bahanesiyle elinden geleni esirgememiştir. Böylece ne kadar zeki, ne kadar akıllı ve ne kadar rafine bir erkek olduğu ortaya çıkmış olmalıdır. Bu programdaki üstün erkekliği belirleyen stüdyoda konuk olan ve telefonla bağlanan kadınlardır. Ancak aynı muameleyi erkek konuklarına yapmamıştır ya da yapamamıştır. Yani kendisinin ait “olmadığı” (aptal) kadınlar ile dalga geçerek, “olmadıklarını” programına davet ederek ve onları aşağılayarak zeki-yaratıcı-kültürlü-“fırlama” Beyaz Türk erkeği kimliğini bir nevi teyit etmektedir.

Bir başka erkeklik özelliği örneğin kavgacılık bir erkeklik vecibesidir ve erkek olarak başarılı görünmenin şartlarından biridir. “Horozlanmak” kelimesini yaratmış bu coğrafyada, Gandhi gibi erkekler “adam yerine konulmaz”, erkekliği eksik bulunur. İktidarını sergilemek, şiddet göstermek ise erkeklik tarafından son derece olumlanan bir şeydir. Alt sınıfların “kaba kuvvetle” yaptığını “ilkel” bulan üst sınıflara mensup erkekler daha rafine şiddetlerle iktidarlarını sergilerler. Örneğin Bayülgen’in programında sadece kadın konukları değil, seyirciyi de terslemek, sözünü kesmek, azarlamak, suratına telefon kapatmak da bir iktidar işaretidir ve erkekliğin bir emaresidir.

O yüzden Bayülgen’in uzun yıllardır yaptığı formatın dışında “ciddi” formattaki programının ki bu programda da kadınları sadece “görüntü olsun” diye çağırdığını açıkca söylemiştir- ilk dönemlerinde yaşanan küçük çaplı bir ekran skandalı onun sadece showmenlik kariyerini zedelemekle kalmamış erkek kimliğini de “çizmiştir.” Bayülgen’in kadınlara karşı yılların vermiş olduğu bir alışkanlıkla uyguladığı alaycı tavıra karşılık, programa konuk olan kadın milletvekilinden hiç beklemediği bir reaksiyon alınca, bu meydan okuma Bayülgen’i büyük bir şaşkınlığa düşürmüş ve program kadını düşürmek istediği pozisyona kendisinin düşmesi ile son bulmuştur. Bayülgen’in düştüğü bu travmatik şaşkınlık ve kriz sadece kariyer telaşı ile açıklanamaz. Çünkü nihayetinde kendisi de farkındaydı ki bir erkek milletvekiline bu şekilde davranamayacaktı.

Her an başarılması ve her an ispat edilmesi beklenen bir şeydir erkeklik. Cevresinden ne kadar az yardım talebinde bulunursa örneğin trafikte yol sormanın bile erkekliğe halel getirdiği bir erkeklik anlayışı içinde erkek yaşamını her an kanıtlaması gereken bir kurgunun içinde yaşar. Erkeklik sosyalizasyon süreçleri ile üretilir ve homososyal topluluklar bu üretimde önemli bir rol oynar. Ülkemizde erkekliğin üretilmesi ve yeni kuşaklara aktarılmasında en önemli homososyal mekanlar kahvehanelerdir. Ayrıca stadyumlar, halı sahalar, ganyan bayileri, iddiaa dükkanları, internetcafe ve oyun salonları ve birahaneler de bu işlevi görür. Ebeveyn olarak, erkeklik söyleminden ne yapsaniz da kurtulamazsınız. Bu alanlarda, erkekler rahat rahat erkekliklerini yarıştırıp, “normal” olan erkekliği meşrulaştırır ve bir kez daha kendilerini teyit ederler. Medya plazalarında da erkekler diğer erkeklerin tasdiki ve el vermesi ile yükseleceklerini bilirler ve bu yüzden erkeklik söyleminin dışına çıkmayı istemezler. Kadınların olmadığı ve tam da bu yüzden konforlu olan hiyerarşik erkek meclislerinde kadınlarla dalga geçildiği zaman oyunbozanlık yapıp kadınları korumanın bir alemi yoktur, kadınlarla ilgili her espriye gülünür. Erkek kardeşliği ruhu içerisinde espriyi yapan erkeğin raconu çizilmez.

Homososyal mekanlara benzer bir havada geçen Hıncal Uluç’un “esas oğlanı” oynadığı haftasonu sabah programında da bu erkek meclisinin seyirci önünde bir versiyonu kurulmaktadır. Bir kadın bulunması halinde bambaşka diyaloglar olacağı çok aşikar olan programda (elbetteki seyirci faktörü unutulmadan) sınırlı ve kontrollü de olsa bir erkeklik yarışması ve müzakeresi alttan alta hissedilmektedir ve elbetteki iktidar “Hıncal Ağbi”dedir. Çoğunlukla herkes “yerini bilir”, “haddini aşmaz”. Kim kimin sözünü kesmeyecek kim kimin lafını ağzına tıkamayacak…Çatışmalar olsa bile sonuçta bu çatışmalar sonucu karşılıklı saygı pekişir. Soluğunu tutmuş pek çok erkek seyirci gözlerini kısarak program boyunca konuşulanlardan çok işte bu erkeklik müzakeresini izlemektedir. Kuyruğu dik tutmak, bazen suskunlaşmak, çatallanmış bir ses, bazen de boyun eğiş şeklinde tezahür eden erkeklik derslerine dikkat kesilmektedir. Çünkü bu program konularının çok dışında bir alt metin içermektedir: erkeklere iktidarı ve hiyerarşiyi bir kez daha hatırlatmakta, “normal” ve “çağdaş” bir erkeğin nasıl olması ve nasıl bir yaşam  sürmesi gerektiğinin ipuçlarını vermekte, normları öğretmektedir. Futboldan kadınlara birçok konunun “otoritesi” olduğu için tüm (erkek) gözler programda tabiatıyla son sözü söylemesi için “Hıncal Ağbi”ye çevrilmektedir.”Yaşı önemli değil”, ”dışı güzel” ve “içini kendi ayarlayacağı”  kadınları beğenen üstat “Hıncal Ağbi” başkanlığında aynı sektörde var olma mücadelesi veren program katılımcısı bu erkekler, “her şeye rağmen” sergiledikleri bu (zorunlu) erkek kardeşliği ile erkek dayanışmasının timsali gibidirler.

Uluç’un son zamanlarda gazetesindeki yazarlarla girdiği polemiklerde de fikire fikirle cevap verme boyutundan çıkmış, sözlü şiddet boyutuna ulaşmış aynı erkeklik gösterilerini izlemekteyiz. Bu polemiklerdeki erkeklik gösterileri, lise çağlarındaki ergen erkek “oymaklarında” yoğun bir şekilde gözlemlenen cinsel terimlerle saldırma boyutuna geçmiştir, ki küfürleşme de erkekliğin ifade edildiği alanlardan bir tanesidir, bu şekilde erkeklik kamu önünde “kurtarılır” ve yapılan herşey meşrulaştırılır. Bütün bu erkeklik gösterileri bunları sergileyenlerin erkeksi tavırlarının toplumda (özellikle de bu figürlerin hayranları/takipçileri arasında) sorgulanamaz “normal” bir gerçeklik halinde kabülüne yol açmaktadır ve buna dayanamayıp eleştirenleri de kamu önünde mahkum eden bir işlev görmektedir.

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin