RSS Feed for This Post

İslam’ı İdeolojik Yorumlamanın Dayanılmaz Hafifliği

İslam dini ile ideolojilerin ilişkisinde kurulacak illiyet bağının yönü çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü din ile ideolojinin ilişkisi doğal olarak bu illiyet bağından kaynaklanan bir yoruma da yol açacaktır.

Modern dünyanın iki önemli ideolojisi, sol (Marxist) ideoloji ile liberalizm yanlıları hayat görüşlerini halkın anlam dünyasına aktarabilmek için mecburen dini motifler kullanır, bu motiflerden çıkardıkları yorumlarla o ideolojiyle din arasında tek taraflı bir ilişki kurmaya çalışırlar. Bu tek taraflı ilişki ideolojiden dine akan, ama dinin hakîkatinin o ideolojiye akmasına asla izin vermeyen bir ilişki demektir aynı zamanda.

Türkiye’de son zamanlarda liberaller ile sol eğilimli dünya görüşüne sahip olanlar arasında adetâ bir yarış görünmektedir. Herkes kendi yaptığı din analiziyle “öteki tarafın” yorumlarının “yanlış” olduğunu ve kendi yaptıkları yorumun tek özgürlükçü yorum olarak öne çıkarılması gerektiğini ifade ediyor.

24.02.2009 tarihli HerTaraf’ta yayımlanan Esat Arslan’ın ‘Aydınlanmacı Siyaset, İslam ve Sol’ yazısı da bu minvalde değerlendirilmelidir.

Söyleyeceğim, bugün İslam adına siyasal mücadele verecek bir bireyin, İslam’ın ‘en haklı’ okunuşunda, kendini tamamen Sol’da konumlandırması gerektiğidir.” diye yazan Arslan yukarıda anlatmaya çalıştığım bakışın bir örneğini veriyor. Önce kendisine ideolojik bir pozisyon seçiyor; sonra o pozisyondan hareketle bir mücadele etiği geliştirmeye çalışıyor ve bu etiği, İslam adına mücadele edecek olanlara “satıyor”. 

Bu tür politik İslam kavrayışlarında sıkça oluşturulan dikatomi, Arslan’ın yazısında da kendisini belli ediyor: İbn Rüşd, Gazali dikatomisi. Bütün İslam anlayışı bu mücadeleden ibaretmiş ve bu mücadelenin “kazananı” Müslümanların geleceğini belirleyecekmiş gibi bir tutum, son derece yavan bir akılcı cehaletin dışavurumu aslında.

“Dinin hakikat ve adalet talebinin kendini geçerli kılacağı zemin konusundaki tartışmada, Irak geleneğinden İmam Gazali, hakikati aramada seküler aklı tamamen hükümsüz kılarak, Vahy’in sunduğu akla tam ve sorgulanamaz bir imanda temellenmişti. Buna karşılık, İslam’ın Endülüs geleneği, seküler akla referansta bulunmayan ve kendini orada temellendirmeyen bir hakikat ve adalet iddiasının, mantık biçimi olarak ‘kendine dönüşlü’ olmaktan kurtulamayacağı, yani böylesi bir temellenmenin hiçbir evrensel geçerliliği olamayacağı için; Kelam’ı ve Fıkh’ı ilgilendiren, yani inancın ve yaşamın temellerini koyutlayan tüm ilkelerin seküler akılda geçerli olması gerektiğini öne sürdüler ve İbn Rüşd ve İbn Hazm’ın ellerinde bu Kelam’ın ve bu Fıkh’ın temellerini attılar. Ne var ki, Kuran okumada kendine has bir usulü olan Endülüs tecrübesi meyve veremeden katledildi, İslam’ın daha sonraki egemen söylemiyse İmam Gazali’nin düşünceleri üzerinden inşa edildi. “ diye yazan Arslan, Müslüman dünyasının neden “geri kaldığını” bulmuş oluyor. İbn Rüşd ve Endülüs ekolü değil de, Gazali ekolü galip geldiği için! Endülüs Ekolünü İbn Rüşd ve İbn Hazm’a indirgemek Mevlana’nın söylediği gibi “bir medeniyeti tek kanatlı bir kuş hâline getirmek” demektir.

İbn Rüşd İslam felsefesinin Aristo’nun izinden giden büyük isimlerinden birisidir. Ancak Endülüs’ü İbn Rüşd’den ibaret sanmak, Endülüs’e en büyük hakaret demektir aynı zamanda. Osmanlı’yı da Gazali ve onun izinden gittiğini söylediği Eş’arî kelâmından ibaret sanmak! “Akletme/anlama yetisi ve fıtrat ilkeleri temel değişmezlerse, buradan İslam adına iki sonuç doğar: (1) İslam’ın çağdaş otantik siyaseti bu iki ilkeye dayanmak zorundadır -ki Batı Aydınlanmacılığı bunun meşru bir versiyonudur. (2) Kuran’ın, akletme/anlama yetisine ve fıtrata aykırı görünen söylemleri, lafzı incitilmeden ıskartaya çıkarılmak zorundadır. “ diye yazmak bir “kurucu akla” iman etmek demektir. Bu yüzden kurucu akla imanın sonucunda tüm İslam tarihini o kurucu aklın referansında iki dikatomik araziye bölmek de pek manasız görünmüyor.

Bu anlayış çok kuru bir aklî düzlemi, hayatın kendisi sanmak gibi bir hataya düşmeye zemin hazırlıyor: Modernizmin(ve Aydınlanmanın) kurucu aklıyla İslam’ı anlamlandırarak onu özünden soyup kuru bir kabuğa döndürmek! Hâlbuki İslam düşünce tarihine sadece İslam felsefesi ve fıkıh düzleminden bakmak yerine koskoca bir tasavvufî geleneği görüyor olsaydı, ne Gazalî’yi bu derece basitleştirebilir, ne Endülüs’ü İbn Rüşd’den ibaret zannedebilir, ne de Osmanlı’yı Eş’arilik ve – kendi kafasındaki – Gazali’den ibaret sayarak Batı modernizminin kendisine verdiği araçlarla bu derece aşağılamaya kalkardı. Bu anlayış bir görüşü kutsallaştırırken diğer tüm görüşleri aynı sepete atıp aşağılamak demektir ki ne Endülüs böyledir, ne Osmanlı ne de büyük İslam medeniyetlerinin herhangi birisi! Ancak Batının tektipleştirici aklını, İslam’ı anlamak için tek referans olarak kutsarsanız gelinecek noktanın da böyle bir nokta olması kaçınılmaz olur.

Tek kanatlı hiçbir kuşun uçamayacağı gibi, sadece Aristo’cu İslam felsefecilerinin anlayışlarıyla bir medeniyet kurulamaz. Yazar, Batı medeniyetinin geldiği noktayı en doğru referans kabul ettiği için o referanstan hareketle tüm İslam tarihini yargılıyor. Hâlbuki İslam medeniyetinin, diğer kadîm medeniyetlerle ortak olan ve onları da aşan yanı, ezelî hikmete ve bu ezelî hikmetten kaynaklanan adalete en yakın medeniyet olmasıdır. “Vahdette kesret, kesrette Vahdet” görebilmek, çeşitliliğin ve dinsel, ırksal zenginliğin de ayırıcı ve ontolojik noktasıdır bu medeniyette (ki yazarın kutsadığı medeniyet bunun yakınından bile geçebilecek bir düzlem oluşturamamıştır). Eğer Endülüs’te ya da Osmanlı’da illa bir şey arayacaksanız işte bu anlayışı bulma olasılığınız İbn Rüşd’ün Aristo aklından fazladır. Endülüs’te, İbn Rüşd’ün, “bir söz söylesin de doğru mu yanlış mı düşünüyorum bileyim” diye gözünün içine baktığı ve o sırada daha 16-17 yaşında olan İbn Arabî’ler de vardı çünkü. Osmanlı’da, sadece Arslan’ın da çok yakın olduğunun anlaşıldığı akıl-perest ve bu akılperestliği Allah’a, kurucu akıllarıyla yol göstermeye kadar götüren Mûtezîle’nin karşıtı Eş’arî kelâmı değil, Maturidi kelâmı da vardı çünkü. Ama Osmanlı büyük oranda tasavvuf ve İbn Arabî yorumudur demek Eş’arî demekten daha “doğru” bir şeydir kanımca.

İdeolojik İslam anlayışları İslam’ı, bir ideoloji ve o ideolojinin yaslandığı kurucu akla dayanarak yorumlar. Bu yüzden bilginin, ahlâkın da sadece bir yönüyle ilgilenir, birçok diğer yönünü görmezden gelirler. Üstelik bunu yaparken, “karşıt” gördükleri İslam yorumlarını da “çağdaş olmamakla” “akılcı olmamakla” itham ederler. Hâlbuki yaptıkları, İslam’ın “insan-ı kâmil” hedefini, seçtikleri ideolojinin birey ve toplum anlayışları içinde eritmek ve bu yolla İslam dinini sadece o ideolojinin koşum ipi yapmaktır. Ancak bilmezler ki öyle İslam anlayışları vardır ki, bu tip ideolojik yorumların çok ötesinde içselleştirilen bir ahlâk, vicdan ve insanlık amaçlar. Bu anlayışlarla ideolojiler arasındaki ilişki de Arslan’ın yaptığı gibi tek kanatlı kuş olma sonucunu doğuran tek taraflı değil, çift yönlü bir ilişkidir. Kur’an’ı ve Allah’ı bu tip bir kurucu aklın oyuncağı yapmak yerine, Leyla İpekçi’nin çok güzel söylediği gibi, önce aklı, sahibine (Allah’a) teslim edip sonra ondan ödünç olarak geri aldığında, onu, çok daha iyi kullanabileceğini bilmektir bu anlayışın farkı.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin