RSS Feed for This Post

Albert Einstein de İsrail devletine “one minute!” demişti!

Kenan Korkmaz

Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos forumunda yaptığı çıkış bütün dünyada etki yarattı. Türkiye’de en muhalif kesimlerin bile övgüsüyle karşılanan bu çıkış, özellikle İran ve Filistin’de çok daha farklı yorumlandı. İranlılar Erdoğan’ı hemşehri ilan ederken, Hamas yanlıları adına şarkı bile besteledi. Buna karşılık İsrail basınında ve lobilerinde durum değişikti. Amerikan Yahudi Komitesi Başbakan Erdoğan’ı yolladığı mektupla kınadı. Pek çok İsrailli basın kuruluşu Türkiye’yi kınadı. Hatta Türkiye’ye turizm için gelinmemesine yönelik kampanya bile başlatıldı.

Peki bu Yahudiler İsrail devletine ilk “one minute” diyenlerin kimler olduğunu biliyor mu? Siyonizmin, Yahudilik inancından değil Avrupa

milliyetçiliğinden doğduğunu biliyor mu?

Recep Tayyip Erdoğan’a kınayan Amerikalı Yahudiler “one minute” çıkışının tarihini iyi okumalı.

İşte Yahudi one-minute’çiler..

“Bizler bir Yahudi devleti kurulmasına ilişkin her türlü girişimi temelden reddediyoruz. Böylesi girişimler, Yahudi peygamberlerinin ilk önce ilan ettikleri.. İsrail misyonunun saptırılmış bir anlayışını apaçık sergilemektedir.. Bizler Yahudiliğin hedefinin siyasi ve milli olmayıp, manevi olduğunu beyan ediyoruz.. Bu inancımız, Allah’ın Kırallığı’nın yeryüzünde kurulması için bütün insanların tek bir büyük cemaate katılmayı kabul edecekleri Meshi bir dönemi hedeflemektedir. ”

Kaynak: Amerikan Hahamlarınn merkezi konferansı, Yearbook VII, 1897, s. 12

Sadece Amerikalı Hahamlar değil.. Almanya Hahamlar Birliği’nden, Fransa Evrensel İsrail İttifakı’na, Avusturya’daki Yahudi Alyansına ve hatta Londra Yahudi Birliklerine varıncaya değin Musevi cemaatlerinin ilk çıktığına İsrail devleti fikrine karşı aldığı tavır buydu. Hatta Siyonizmin kurucusu kabul edilen Theodor Herzl sonunda “Yahudi devletini kurdum.” dediği Konferansı’nı ilk başta Münih’te yapmak istemesine rağmen Bazel’de yapmak zorunda kalmasının nedeni Münih’teki Yahudilerin verdiği sert tepkiydi.

Peki bu hahamlar ve yahudi birlikleri neden İsrail devletine karşıydı?

Haham Hirş, 3 Ekim 1978 yılında Washington Post gazetesine verdiği demeçte şöyle diyordu: ” Siyonizm Yahudi halkını milli bir kimlik olarak tarif etmek istiyor.. Bu bir sapkınlıktır..”

Dünyadaki önemli Yahudi aydınlarından olan ve bütün ömrünü dini siyonizmin milli siyonizme çevrilip yozlaştırılmasına karşı olmaya adayan Martin Buber de “one minute” der İsrail devletine:

Altmış sene önce siyonist harekete girdiğimde hissettiğim duygu, esas itibariyle bugün de hissetmekte olduğum duygudur.. Bu milliyetçiliğin diğerlerinin
yolundan gitmeyeceğini umuyordum. Diğer milliyetçilikler büyük bir umutla başladılar ve sonunda kutsallaştırılmış bir bencillik haline geldiler. Hatta Mussolini gibiler, kolektif bencillik bireysel bencillikten daha kutsal olabilirmiş gibi, kendilerini sacro egoismo ilan ettiler. Bizler Filistin’e döndüğümüzde kesin ve asıl soru şu oldu: Sizler buraya bir dost, kardeş Ortadoğu halkları topluluğunun bir üyesi olarak mı geliyorsunuz, yoksa sömürgeciliğin ve emperyalizmin temsilcileri olarak mı?

Yahudilerin çoğu bizden değil de Hitler’den ders almayı tercih etti. Hitler, tarihin aklın yolunu değil de kudretin yolunu izlediğini ve bir halk yeterince güçlü olduğu zaman pervasızca başkalarını öldürebildiğini gösterdi. İşte bizim karşı koymak durumunda olduğumuz durum budur. ”

Bitmedi.

Tel Aviv Üniversitesi’nden Profösör Benjamin Cohen, 8 Haziran 1982’de İsrailliler’in kanlı Lübnan işgali sırasında P. Vidal Naquet’ye şu mektubu gönderir:

“Size bu mektubu bizlerin Lübnan’da hedefimize ulaşmak üzere olduğumuzu, bu hedefin de Galile’ye barış getirmek olduğunu az önce haber veren transistorlu radyoyu dinlerken yazıyorum. Goebbels üslunu yalanlar beni deli ediyor. Bütün öncekilerden çok daha barbar olan bu vahşi savaşın Londra saldırısı ile de Galile’nin güvenliği ile de hiçbir alakasının olmadığı ortadadır. Yahudiler, İbrahim’in oğulları.. Kendileri onca gaddarlığın kurbanı olmuş olan Yahudiler böylesine gaddar olabilirler mi? ”

Yahudi akademisyen Benjamin Cohen bu mektunu 19 Haziran 1982’de Le Monde’a göndermişti.

Başka bir Yahudi profösör Leibowitz ise son derece net konuşuyordu:

” .. İsrail’in Lübnan’daki siyasetini Yahudi-Nazi politikası olarak adlandırıyorum.”

(Kaynak: Yediot Aharonoth, 2 Temmuz 1982)

İsrail’in 80’lerde uyguladığı bu politika bugünkü Gazze politikasına da birebir benzemektedir. Aynı zamanda İsrail solu Gazze saldırısına son derece sert tepki göstermiştir. İsrail Komünist Partisi  Başbakan Ehud Olmert, Savunma Bakanı Ehud Barak ve Dışişleri Bakanı Tzipi Livni’nin savaş suçu işledikleri için yargılanması gerektiğini de kaydetti.

İsrail yönetiminin Bush’un son anlarından faydalanarak Gazze halkının siyasi iradesini kırmaya çalışmakla suçlayan İKP Tel Aviv, Hayfa ve Nazareth kentlerinde eylemler düzenledi. Cuma günü Tel Avivde binlerce kişilik bir eylem gerçekleştiren HADAŞ, İKP ve Gazze Kuşatmasına Karşı Koalisyon, İsrail’in füze saldırıları bahanesinin arkasına saklanmakla suçladı. Grubun İsrail basınında genişçe yer bulan eylemlerinde Hamas’ın elinde esir bulunan er Gilad Şalit’in akıbetinden de hükümeti sorumlu tutuyor..

İsrailli Komünistler, iki devletli çözümden yana. (1)

Siyonizm karşıtı Hahamlar birliği de şunları demiş:

Aziz Nasrallah Hazretleri,
Allah’in inayeti sizin, ailenizin ve Lübnan’daki kardeşlerimizin üzerine olsun.
Biz size gerçek Yahudiliğin elçileri, Tevrat’ın gerçek inananları olarak, dünyanın her yerinde bizim gibi düşünenlerin sözcüsü olarak sesleniyoruz.
Sizinle Lübnan hakkında aynı duyguları paylaşıyoruz. Sizin geçenlerde İmad Muğniye’nin cenazesinde ve daha öncesinde yaptığınız konuşmaları işittik. Bu yüzden sizin ve hareketinizin yahudilik ve siyonizmin aynı şey olmadığını, dünyanın pek çok yerinde ve işgal edilmiş Filistin’de pek çok yahudinin İsrail karşıtı olduğunu bildiğinizin farkındayız. Ayrıca bizim hahamlardan bir grubun oluşturduğu delegasyon da sizin muhteşem ülkenizin konuğu olarak Hizbullah tarafından ağırlanmıştı. Topluluğumuza gösterilen saygı ve ilgi tüm tariflerin ötesindeydi. Yüce Allah’a da Filistinlilerin ve diğer müslümanarın siyonistlerin ellerinden çektikleri onca şeye rağmen hala şeytanın iğvalarına kapılmamış olmalarını bire bir görme lütfuna eriştiğimizden dolayı da şükrediyoruz. Yüzümüzü çevirdiğimiz her yerde dostluk ve arkadaşlıktan başka bir şey görmedik. Lübnan’da ziyaret ettiğimiz her yerde rahatımızı sağlamak başlıca endişeleri oldu hep. Hatta siyonistlerin saldırıları sonucu uğradıkları yıkımları bile gösterirken bizlere yahudi milletini ve haham arkadaşlarımızı suçlayıcı bir söylemle karşılaşmadık hiç.
Tüm Müslüman ve Arap halkları şunu çok iyi bilmekteler ki bizim müslümanlarla yüzlerce yıldır dini bir mesele yüzünden hiç çatışmamız olmadı. Hep uyum içinde yaşadık. Pek çok kişi siyonizm ile yahudilik arasındaki ayrımın farkında. Sadece şuna işaret edebiliriz ki Lübnan ziyaretimiz kalplerimizde silinmeyecek izler bıraktı. Bizleri Khiam adlı polis merkezine götürdüler. Orada Lübnanlıların maruz kaldıkları ve tüm dünyanın görmezden geldiği o korkunç işkenceleri anlattılar bize. Sabra ve Şatilla kamplarını ziyaret ettik, şehidler meydanında ruhları için mum yaktık. Ki bu meydanda ünlü olmayan başka bir katliama uğramıştı Filistinliler. Burada hala süre giden bu trajik acılar için bu akıl dışı ve bizim aynı zamanda ilahi haklar addettiğimiz insan haklarına da aykırı olan bu eziyetler için gözyaşı döktük. Burada Lübnan ile siyonist işgal rejimi arasındaki sınır bölgesini Fatıma kapısında da siyonizm ve İsrail aleyhine bir gösteri düzenleme şansına nail olduk.
Şimdi bizler alçak gönüllülükle size döndürüyoruz yüzümüzü. Sizden bu sözlerimizi kabul etmenizi ve mesajımızı Lübnan ve Filistin halkına iletmenizi diliyoruz. Her ne kadar düşüncelerimizi ve duygularımızı ifadede kelimeler kifayetsiz kalsa da sizden Filistin ve Lübnan halkına desteğimizi derin üzüntülerimizi ve size duyduğumuz kalpten sempatiyi de ulaştırmanızı diliyoruz.
Dünyanın dört bir yanındaki ve Filistin’deki gerçek yahudiler Allah’ın izniyle siyonizm ideolojisini ve siyonizmin şeytani planlarını kabul etmeyeceklerdir. Bizim yegane bağlılığımız Allah’a ve Tevrat’adır ve bir bilgemizin de dediği gibi “Allah rahm olduğu için bizler de şefkatli olmalıyız”.
Yaklaşık 100 yıl önce siyonistler bir din olan yahudiliği bir milliyetçi ideolojiye dönüştürme rüyalarını gerçekleştirmek için Filistin’e göçe başladılar. Ve böylece Allah’a isyan yolunu açmış oldular. Bu İsrail devletinin kurulmasıyla birlikte Filistinliler, sonra da Lübnanlılar çok acı çektiler. Ezildiler, dövüldüler, aşağılandılar ve yurtlarından çıkarıldılar.
Bu ateist ve günahkar Theodor Herzl ve avanelerinin siyonizmi icat etmekle büyük bir sapkınlığa imza atmakla kalmadıklarını, ayrıca pek çok yahudinin çektiği maddi ve manevi sıkıntının da müsebbibi olduklarını bu yüzden rahatlılıkla söyleyebiliyoruz. Herkes şunu da bilmeli ki bizim gerçek liderlerimiz olan Filistin’deki, Ortadoğu’daki ve Avrupa’daki hahamlarımız siyonizm karşısında muhalefetlerini İsrail devletinin kuruluşundan bu güne izhat etmekten geri durmamışlardır.
Her ne kadar bu şeytani İsrail devletinin masum insanlara karşı işlediği suçları sürdüreceğine inansak da Lübnan’daki ve Filistin’deki kardeşlerimiz unutmamalılar ki evrenin bir Rabbi var ve evren O’nun kontrolündedir; Tevrat’a göre de bu şeytani devlet eninde sonunda ortadan kalkacaktır. Hep birlikte Allah’a dua edelim de bu devletin sonunu yakında bizim günlerimizde bize göstersin.
Lütfen bu mesajı siyonizmin pençesinde eziyet gören herkese, özellikle de şehid yakınlarına ve zindanlardaki esir kardeşlerimize ulaştırın.
Esselamu aleykum.
Haham Mose Dov Beck, AMERİKA
Haham Meir Hirsh, FİLİSTİN Haham Ahron Cohen, İNGİLTERE (2)

Albert Einstein: Olmaz, one minute, olmaz!

Almanya’da doğan Einstein Yahudi kökenli büyük bir fizikçiydi. Kendisine İsrail Cumhurbaşkanı olması bile teklif edilmişti. Ancak bu büyük adam Yahudi devletine karşı olan tavrını daha 1938 yılında ortaya koymuştu:

” Bence, Araplarla müşterek barışçı bir hayat esası üzerinde bir anlaşmaya varmak, bir Yahudi devlei kurmaktan daha mantıklı olacaktır. Yahudiliğin temel karakteri hakkında edindiğim şuur, ne kadar mütevazı olursa olsun, sınırları, ordusu ve dünyevi bir iktidar projesi olan bir Yahudi devleti fikrini kabullenmiyor. Saflarımızda, dar bir milliyetçiliğin gelişmesiyle Yahudiliğin uğrayacağı zararlan endişe ediyorum. Bizler artık Makabeliler dönemi Yahudileri değiliz. Kelimenin siyasi anlamıyla yeniden millet olamk, cemaatimizin peygamberlerinin dehasına borçlu olduğumuz ruhanileşmesinden yüzçevirmek demek olacaktır. ”

Einstein’ın zekası milliyetçi siyasetin en çok kendi ulusuna zarar verdiğini görecek kadar ileriydi. Bu yüzden ne Siyonizme destek vermeyi ne de İsrail Cumhurbaşkanı olmayı kabul etti.

Amerika’daki Yahudi Konseyi de 1960 yılında İsrail’in tüm Yahudileri temsil edemeyeceğini, Yahudiliğin bir milliyet değil bir din meselesi olduğunu belirtmişti.

İşte ilk ortaya çıktığı dönemlerde Yahudilerin Siyonizme karşı aldığı tavırın nedeni buydu. Yahudilik inancından değil, Avrupa’daki milliyetçilik hareketlerinden doğan Siyonizmi benimsememişlerdi. Çünkü onlara göre Siyonizm Yahudiliğe aykırı bir durumdu. Zaten Theodor Herzl de Hatıralarında aynen şöyle diyordu: “Hiçbir dinin etkisinde değilim.”

Siyonizmin Yahudilikten beslendiği aşikardır. Ancak kaynağı Yahudilik inancı değildir. Peki siyonizm Yahudilik inancının hangi yönlerini neden kullanmıştır?

Vaad edilen topraklar

General Moşe Dayan The Jerusalem Post gazetesine 10 Ağustos 1967’de şu demeci verir:

“Bizler Tevrat’a sahipsek, bziler kendimizi Tevrat’ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat’ta vaad edilen bütün topraklara sahip olmak zorundayız.”

Theodor Herzl, Yahudi Devleti isimli kitabında Filistin ülkesinin isminin bile tek başına bütün bir İsrail ulusunu bir arada tutmak için yeterli olduğunu yazıyordu. Efsanenin gücüne o da inanmıştı. Allah’a inanmamasına rağmen, Allah’ın onlara bir toprak verdiğine inanıyordu. Ancak aslında derdi ille de Filistin değildi. Onun seçenekleri arasında Kongo, Uganda, Trablusgarp ve Kıbrıs da vardı. Hatta Herzl Yahudi Devleti isimli kitabında bunu şöyle belirtir:

” Filistin’i mi, yoksa Arjantin’i mi seçmeliyiz? Biz, bize verileni ve Yahudi halkının seçtiğini seçmeliyiz.. Arjantin geniş arazileri olan, seyrek nüfusun yaşadığı, ılıman iklime sahip, yaşamak için en elverişli ülke. Arjantin Cumhuriyeti arazisinin bir kısmını bize bırakırsa saygın bir kazanç elde eder.

Filistin bizim her zaman hatırlayacağımız tarihi evimiz. Filistin isimi halkımıza olağanüstü bir kuvvetle çekici görünebilir. (..) Sultan Hazretleri ( II. Abdülhamit) bize Filistin’i verseydi, biz Osmanlı’nın maliyesini yeni baştan düzenleme görevini üstelenebilirdik..  ”

Theodor Herzl’in planı, Yahudi lobisinin desteğiyle alınacak bir toprağa kurulacak olan Yahudi Şirketi’nin aracılığıyla zamanla bütün Yahudileri getirmekti. Bunu, Rockefeller’lara gönderdiği iki bölümlük Yahudi Devleti isimli kitabında ayrıntılarıyla anlattı. Klasik bir milliyetçi dil kullanan, dünyayı milletler arası savaş arenası gören Herzl dinden değil milliyetçilikten beslendiğini şu cümleleriyle açıklıyordu: “Benim için Yahudi meselesi ne dini, ne de sosyal bir meseledir. Sadece milli bir meseledir.”

Herzl, Abdülhamit’ten istediğini alamadı. Belki de bunun öcünü almak için Enver Paşa’yı çalıştığı Neu Frei Presse isimli gazetede Genç Bonaparte, Achilles ve Genç Siegfried gibi ünvanlarla andı. Enver Paşa’nın Abdülhamit ile olan ilişkilerindeki limonilik o dönemde de biliniyordu. ( Buna bir de “üç avanağın” diğer ismi olan Cemal Paşa’nın eşinin Yahudi olmasını eklersek puzzle biraz daha tamamlanmış olabilir mi? Osmanlı’yı Birinci Dünya Harbi’ne sürükleyen isimlerin arkasında bu Yahudi bağlantılarının anlamı nedir? Elbette ki bu bambaşka bir konu. )

Ancak vatan olarak Filistin’in seçilmesinin tek nedeni bu durum değildi. Bu zahiri nedendi. İsrail toplumunu yönetmek için kullanılan efsaneydi. Peki ikinci ve asıl neden neydi? Bunu, Lord Balfour cevaplasın:

“Kullanılan sistem pek önemli değil, yeter ki Ortadoğu’nun petrollerini elimizde tutalım.”

İsrail boşuna kurulmamıştı. Bakın, NATO eski genel sekreteri Joseph Lins ne diyor: ” İsrail modern çağımızın en az masraflı paralı askerleri olmuştur.”

Filistin’in seçilmesinin nedeni ortadadır: Filistin isminin ve efsanesinin milli bilinç üzerindeki etkisi ve emperyalizmin amaçlarının arasındaki ittifak. Bu ittifak yalnızca İsraillileri oraya getirmekle kalmadı. ABD, 1972-1996 yılları arasında İsrail’in BM’de her dava edilişinde harekete geçti. İsrail aleyhine alınan kararları tam otuz kez veto etmişti! Bugün BM halen Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıyor. Ama yardımcısının deyimiyle “oy verenlerimizin arasında kendini Siyonizmin başarısına adamış pek çok kişi var” denilen Barack Obama’nın en önemli vaadlerinden biri buydu.

Emperyalizm her zaman, her yerde olduğu gibi milliyetçiliği kullanmıştı. Milliyetçilik de her zaman her yerde olduğu gibi halkın manevi önem atfettiği kavramları dilediğinde sömürmüştü.

Peki, Filistin’de yaşayan Araplar ne olacaktı?

Elbette ki sürülecek, gitmek zorunda bırakılacaklardı. Nitekim öyle de oldu, Filistinli Araplar köylerinden göç etmek zorunda bırakıldılar. Büyük kısmı da öldürüldü.

Hatta 25 Şubat 1994 tariginde Doktor Baruch Goldstein atalarının mezarında dua etmekte olan Arapları makinalı tüfekle tarayarak öldürür. Doktor Baruch Goldstein’in örnek alan, hatta evinde resimlerini saklayan Yigal Amir de “İsrail Savaşçıları” örgütünün “vaad edilmiş toprakları Araplara bırakacak her kişiyi katletme kararı ve Allah’ın emri üzerine” Araplara karşı barışçıl bir politika izleyen İzak Rabin’i katleder.

Bu münferit bir suikast değildir. 7 Kasım 1955 tarihli El Pais gazetesi haberine göre İzak Rabin’in katledildiği gün Kiryat Arba ve Halil yerleşim birimlerinin insanları sevinçten dansediyorlar ve (atalarının mezarında dua eden Arapları makinalı tüfekle tarayarak öldüren) Doktor Goldstein’nin anısına dikilmiş anıt mezarın önünde Hz. Davud’un mezmurlarını okuyorlardı.

Milliyetçilik vahşeti en karanlık yüzünü İsrail’de gösteriyordu.

Bugün İsrail resmi devletinin resmi görüşü orada Arapların hiç yaşamadığıdır. Onlara göre “topraksız ulusa, ulussuz toprak” verilmiştir. Oysa gerçek böyle değildir. İsrailli Sosyalist Öğrenciler Birliği bir bildirisinde şöyle diyordu: ” En büyük otellerinizin eski Arap mezarlıkları üzerinde yükseldiğini öğrendiğinizde neden tepki vermediniz?”

Herzl’in planı gerçekleşmişti. 1940’lı yıllarda bir İsrail bayrağına sarılı tabutu İsrail’e gömüldüğünde; Rockefeller’lara gönderdiği Judenstaat ismindeki kitabındakiler harfiyen gerçekleşmişti.

O yıllardan bu yana Kenan ilinde kan dinmiyor.. Son saldırıda binin üzerinde insan öldü. İsrail her zaman olduğu gibi terörü bahane etti.. Asıl neden bu değildi, ama dünya kamuoyu bilinçli olarak buna inandı. Peki neden? Bakın, geçtiğimiz yıl bir yönetmen yalnızca sinema eleştirisi amacı taşıyan sözünde şöyle dedi: ” Artık holokost filmi çekmenin modası geçti.” Bunu diyen Amerikalı yönetmen siyasi lince uğradı. Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan ve üzerine pek çok film çekilen holokost bugünün Batı dünyasında psikolojik sınır görevini görmektedir. İsrail’in yaptığı bütün katliamlar; holokost’ta maruz kaldıkları acı nedeniyle eleştirilemez kalmaktadır. Dünya bunda sürekli haklı bir yan arıyor.. Bunun sonu nereye varacak?

Biz bilemiyoruz. Ama Doğu-Batı Orkestrasını kuran Daniel Barenboim olanlar hakkında şöyle sitem ediyor: “Biz faşistlerle, kazandığımızda faşistlik yapmak için mi savaştık?”

İsrailli vicdani retçi grup Shiministler ve bazı sol gruplar Gazze saldırısı boyunca sokaklarda eylem yaptı. Ama bu hiçbir basın organında çıkmadı. Lobi etkinliğini burada da gösterdi.

Şimdi Erdoğan’ı yolladığı mektupta kınayan ve “şimdi düşünmek lazım: aklın bitip nefretin başladığı yer neresidir?” diyen Amerikan Yahudi Komite’sine sormak lazım:

One minute: Akıl nerede biter, nefret nerede başlar?

Özet Kaynakça:

(1)   http://haber.sol.org.tr/dunyadan/8254.html
(2)   http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=05.04.2008&y=HakanAlbayrak
(3)   Roger Garaudy; İsrail Mitler ve Terör
(4)   Theodor Herzl, Judenstaat ( Yahudi Devleti)

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Hasan Rua Tarih: Şub 24, 2009 | Reply

    http://www.derindusunce.org/2009/01/08/siyonizm-karsiti-yahudiler/

    Bu linkten de “İsrail karşıtı Yahudiler” ile ilgili bilgiler bulabilirsiniz.

    http://www.jewishvoiceforpeace.org/ da da yeterli bilgi var..

    Bu bilgiler yüzeysel genellemelere kapılıp bir ulusu tümüyle suçlamamak adına faydalı olacaktır.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Şub 23, 2009: Albert Einstein de “one minute” demiþti ! - Hackturk hack forum

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin