RSS Feed for This Post

İsrail’e nasıl muhtaç olunmaz?

Başbakan’ın Şimon Peres’e olan çıkışını ilk duyduğumda hafta içi her gün olduğu gibi Kanal T Anahaber bülteninde canlı yayındaydım. Bizim gazetenin yazarlarından Hıdır Geviş de bize konuktu… O an Peres’in tavrından da moderatörün adaletsizliğinden de haberim yoktu… Peres ile papaz olan Tayyip Erdoğan görüntüsü beynimde hemen Türkiye’nin iç politikasına ilişkin derin bir endişe yarattı…

İsrail, bu ülkenin sadece dış politikasıyla bağlantılı bir olgu değil maalesef. İsrail, ülkemizin bitmeyen iç savaşının her zaman tarafı olmuş bir devlet… O sebeple İsrail devleti, Türk devletinin zinde güçlerinin her zaman iç konsolidasyon için istifade ettiği bir unsur… Bir devlet olarak İsrail ve bir halk olarak Yahudiler, Türk devlet zihniyeti tarafından dışarıda her zaman bir yandaş, içeride ise her zaman bir manipülasyon aracı olarak görülmüştür… Bu devlet zihniyetinin zinde güçleri bu toprakların halkında Yahudi-düşmanlığının kontrollü biçimde artmasından her zaman memnun olmuştur… Türk devlet zihniyeti için bu toprakların dindarlarının hak ve özgürlük taleplerini yok saymak ve yeri geldiğinde de şiddetle bastırmak için Batı dünyasına sunulacak bir bahane gerekmektedir… O sebeple Türkiye dindarlarının çoğunluğunun antisemitik, İsrail-karşıtı ve Batı-karşıtı olduğu İsrailli ve Batılı elitlerle olan temaslarda sürekli vurgulanır… İçerideki askerî vesayete dayalı otoriter-laikçi sistemin sürdürülebilmesini meşrulaştırma amaçlı bir propagandadır bu…

Türkiye’nin bir başka temel meselesi olan Kürt meselesinde de Türk zinde güçleri, İsrail devlet mantığının örneklerini hep meşrulaştırıcı gerekçeler olarak kullanmıştır. Bu toprakların Kürtlerinin taleplerinin sürekli budanması, bunun sonucunda Kürt taleplerinin şiddeti meşru gören bir dil ve yöntemle siyasallaşması ve buna karşı da devletin bir karşı-terör uygulama hakkını kendinde görmesine en büyük dış destek hep İsrail olmuştur. Çünkü İsrail de kendi coğrafyasının Araplarına aynı sakat mantıkla davranmaktadır… Öyle ki çoğu zaman bir İsrail askerini kurtarmak için binlerce insanı yokedebilen İsrail askerî politikaları bizim generallerimiz tarafından hep olumlu örnek olarak zikredilmiştir… “Bakın adamlar bir askerleri için neler yapabiliyor. Güçlü devlet tavrı budur” gibilerden İsrail övgülerine standart bir Türk generalinde çok sık rastlarsınız… Dolayısıyla Türkiye’nin postmodern iç savaşının Kürt meselesi ayağında da İsrail önemli bir unsurdur…

Türkiye’nin en temel dış meselesi Ermeni soykırımı meselesinde de İsrail ve genel olarak Yahudi lobisi Türk devletinin en büyük destekçisidir… Her sene 24 Nisan yaklaşınca “genocide” denmemesi için Türk devletinin en büyük yandaşı, resmî İsrail çizgisine çok bağlı olan Yahudi kurumlarıdır… Bu noktada da Türk zinde güçleri göbeğinden İsrail’e bağlıdır… İsrail devlet mantığının da aynı şekilde bu anlamıyla askerî vesayete dayalı otoriter bir Türkiye’ye ihtiyacı vardır…

Başbakan’ın Peres’e olan çıkışını çok yerinde buluyorum… Erdoğan, İslam dünyasının tüm sokaklarının kalbini fethettiği gibi genel dünya kamuoyunda da çoğunluğun kalbi kendisinden yana şu an… Fakat bu çıkışın fos kalmaması için Başbakan’ın şu yukarıda anlattığım “göbekten bağlı olma” zeminini yokedebilecek iç politikaları ısrarla hayata geçirmesi gerekmektedir…

Hamas’ın bir siyasi varlık olarak İsrail tarafından tanınmasını, tarafların el sıkışmasını talep etmemiz çok isabetli. Fakat DTP’ye bir türlü randevu vermeyen “PKK’yı kına, öyle gel!” deyip duran, DTP’lilerle el sıkışmayan aynı Başbakan değil mi? Başbakan’ın bu tavrı İsrail’in ve kendini devirmek isteyen zinde güçlerin işine gelen bir tavırdır… diyen İsrail lobilerini işlevsizleştirmek ancak Türkiye’nin Ermeni meselesini çözmesiyle mümkün olur… Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişkileri başlatmasıyla, sınırı açmasıyla ve 1915 olayları noktasında İttihatçı Talat Paşa zihniyetine resmî bir dille bir nebze mesafe alınmasıyla bu İsrail lobileri tamamen işlevsizleşir… Tayyip Erdoğan ve tüm AKP’liler o İttihatçı Talat mantığının fırsatını bulduğunda kendilerinin ve bu ülkenin dindarlarının da gözünün yaşına bakmayacağını bilmelidir…

“İsrail’e muhalefet etmeyin, biz de Ermeni soykırımı dedirtmeyelim”

Son bir not… Tayyip Erdoğan’a bir yandan “Batı emperyalizmine ve İsrail’in yörüngesine ülkeyi teslim etti” diyen, bir yandan da “Antisemitik davranıyor, Türkiye’yi Batı rotasından uzaklaştırıyor” diyerek muhalefet eden kesimler aynı kesimler bu ülkede…

Yeri geldiğinde milliyetçiliğin galeyanına hemen geleceği düşünülen Türk sokaklarını Erdoğan’a karşı kışkırtmak için ilk söylem… Yeri geldiğinde de Erdoğan’ı dış dünyada yalnızlaştırmak ve izole edilmesini sağlamak için ikinci söylem…

Trackback URL

  1. 14 Yorum

  2. Yazan:Tarik Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Sonunda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Türkiye Cumhuriyeti Kürt problemi konusunda İsrail’e muhtaçtır. Bu tankla, casus uçakla alakalı bir durum değil. Bizzat bölgesel kürt yönetimiyle ilişkilerle ilgilidir. Barzani üzerindeki İsrail nüfuzunu bilenler bilir. Türkiye kısa vadede iç istikrarını, uzun vadede toprak bütünlüğünü riske etmek pahasına HAMAS’a angaje olma yolunu seçmiştir. Zannediyorum sayın Başbakan kürt illerinde “islami” söylem üzerinden kurabileceği etkinin, Erbil doğrultusundaki “milliyetçi” etkiden daha güçlü çıkacağını düşünüyor. İslami bir Türkiye’nin PKK’yla mücadelede en doğru çözüm olduğu zaten eski bir milli görüş ezberidir. Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin “merkezinin” islami doğrultuda yeniden şekillenmesi gerçekten kısa vadede ayrılıkçı eğilimlere karşı bir sübap olabilir ama şişeden çıkmış cini tekrar yerine sokmak imkansız olacaktır.

    Demokrasi sadece, dil-kültür meselesinden ibaret değildir, aynı zamanda “kendi kaderini tayin hakkı”nın teslimini de içerir. Sayın Başbakan’ın “tek bayrak, tek ülke, tek millet” söylemi başarısız olmaya mahkumdur. Türklük olmadı, biraz daha fazla islam verelim demek için çok geç bir çağdayız. Kürtler uluslaşma sürecine girmiştir.

    Bütün bunlar 19’ncu yüzyıl sonunda yaşandı, korkarım sonuç yine farklı olmayacak. Hz. Süleyman’ın da dediği gibi “Ne var idi ise, olacak odur ve ne yapıldı ise yapılacak odur. Güneş altında yeni bir şey yok.”

    Hayırlısı olsun.

  3. Yazan:Yağmur Alka Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Yazınızın filistin PKK (DTP) benzetmesini hiç beğenmedim doğrusu, birbirinden çok farklı konular. tek ortak noktası her ikisinde de kan üzerinden hesap kitap var. Örnekler yanlış anlaşılmasın dikkat edelim lütfen..

  4. Yazan:eg Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    yağmur hanım,
    bu benzetme bugünlerde “moda” olan benzetmelerden. aslında nasıl ermenilerden özür dileme kampanyasında “o zaman türklerden de özür dilensin” diyenler olayı sulandırıyorlarsa, aslında bu tür benzetmeler de yeni tip bir filistin davasına bakış sulandırması demektir benim nezdimde. benzer sulandırmayı, başörtüsü ile ilgili anayasa değişikliği olduğunda da görmüştük. o zaman ” neden bütün herkesin hakkı teslim edilmeden böyle bir şey yapıyorsunuz. şimdi zmaanı mı? böyle birşey sizin sadece müslüman duyarlılığını dile getirdiğiniz manasına gelmez mi?” vesaire vesaire…bu aslında liberal bir sulandırmadır ve esas özünü ahmet altan’dan alır. halbuki aynı insanlar mesela kürt sorununda atılan müspet adımlarda, mesela 301 ile ilgili atılan müspet adımlarda “neden başörtülülerin ve diğer herkesin hakkını teslim etmeden böyle birşey yapıyorsunuz…yapılacaksa hepsi birden lsun ” dememişlerdir. aslında bu bir anlamda ahmet altan’ın sıkça yaptığı gibi “karşı tarafta” çifte standart ararken fena halde kendi çifte standardını ifşa etmek demektir. bence rasim bu yazıda doğru bir perspektif kuramamış.

  5. Yazan:mehmet ali Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Ozan Bey, fena fotoğraf çekmemiş..Bu fluu ortamda bu resim iyidir..Yüzyılı aşkındır politika üretilmemiş olan bu coğrafyada, hem aydınların hem siyasetciledin yapabileceklerin en iyisi, budur.Atlamayalım ve daha da bu konuya fazlaca eğilelim:’Türkiyedeki iç kavgaların, İsrail’le ilişkiler bazında değerlendirilmesi’ önemli, bence de..Bunlar çözümlenmeden ne desek boş..

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Sayın Kütahyalı bu makalesinde de her zaman olduğu gibi büyük resmi kaçırmadan ve dürüstlük ilkesinden ödün vermeden gerçekleri dile getirmiştir.

    “O başka bu başka” diyerek gerçeklerin üstü örtülemez.Aynı meclis çatısı altında yaşadığı insanlara anlaşılmaz bir kaprisle mesafesini koruyup Hamas’a sempati duymasının anlaşılır bir yanı yoktur.

    Ayrıca Aktütün baskınının ardındaki gerçekleri belgeleriyle sunan Taraf Gazetesine tavır alıp ordu safına geçen de sanırım Erdoğandan başkası değildi.O Taraf gazetesi ki,tüm yazar kadrosu AKP yi destekliyorlar diye ulusalcı,milliyetçi kesimler tarafından liboş,entel vb.yakışıksız sıfatlarla itham edildiler.(Sn.Kütahyalı bu bu sitede yazdığı yazılar nedeniyle az hakaretlere uğramadı).

    Dolayıyla bizi kuşatmış olan derin devlet zihniyetinin toplum arasında yarattığı karmaşayı ıskalamamak gerekir.Evet AKP bu anlamda önceki iktidarlara göre her türlü sorunun çözümüne daha açık bir görünüm sergiliyor.Kısmi demokratik adımları ve yeni açılımları görmezden gelmek elbette haksızlık.Ancak,şu da bir gerçek ki AKP demokratikleşme konusunda yeterli iradeye sahip değildir.Karşılaştığı engelleri,maalesef politik hesapları uğruna denge siyasetiyle aşma yoluna gidiyor.Rasim bey de bu gerçeğe işaret ederek yapılması gereken eleştiriyi yapmıştır.

    Sonuç olarak Erdoğan’ın Davos’taki tavrı ne kadar doğru ve yerindeyse,iç siyasette izlediği yol da bir o kadar tartışmaya açıktır diye düşünüyorum.

  7. Yazan:eg Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    erdoğan’ın iç siyasette yaptıklarının tamamen doğru olduğunu iddia eden yok. burada dikkat çekmeye çalıştığım, konu “bazı kesimlerin” hakkı olunca otomatik devreye giren sulandırma girişimleridir. bu girişimler de ilgisiz konuları birbiriyle ilişkilendirmekle oluyor çoğunluk. rasim’in bu ilişkiyi bilerek kurduğunu düşünmüyorum; am daha çok dünya görüşünün ortaya koyduğu bir refleks gibi. yoksa rasim’in dürüst ve namuslu bir insan olduğuna şahidim ben de. ama bu demek değil ki kurulan analojiler doğrudur. bu kurulan analoji tam anlamıyla bir sulandırmadır, aynen ermenilerden özür dileme konusundaki sulandırmalar gibi bir sulandırma…üstelik o sulandırmalara karşı çıkanların farkında olmadan (rasimin) ya da farkında olarak (ahmet altanın) benzer sulandırmalara girmesi geçrekten içler acısı bir entellektüel kekemelik yaratıyor…

  8. Yazan:jadederail Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    DTP, nin de pkk(asala)nın da ardında ,yargınında ,chp ninde Medyanında ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜNDE ardında hiç şüphesiz ki İSRAİL ve onun içimizdeki uzantıları vardır…. unutulmasın ki bu millet işbirlikçi hainlere rağmen gerekirse BEDEL ödemekten geri durmaz ve bu mi,llet 80 sene sopnra devletine sahip çıkmış bunun için ŞEHADET BİZE SAADETTİR..

  9. Yazan:orhan Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    Yazınızdaki Hamas ve PKK benzetmesi bir zihin bulanıklığına sebep olmaktadır. Yalnızca yüzeye bakılarak yapılmış bir değerlendirme. İsrail ile Türkiye’yi ve Hamas ile PKK’yı nasıl benzetebiliyorsunuz anlamış değilim… En basitinden Filistin İsrail’den ayrı bir devlet ve Hamas ülkesini savunuyor. Oysa PKK’nın mensubu olduğu bir ülke yok bildiğim kadarıyla. Yoksa siz Filistin’in karşılığı olarak da Kürdistan diye bir yerden mi söz edilmesini istiyorsunuz. Ya da söz edilmese bile zihinlerde en azından öyle algılansın değil mi (!)

  10. Yazan:Tarik Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    Orhan bey, Bundan sözediliyor zaten. Şu an Irak’ın Kuzey’inde yeralan özerk siyasi birime bizden başka “Kuzey Irak Yönetimi” diyen yok. Oranın adı dünyanın heryerinde Kürdistan. Taraf gazetesi (Rasim bey de dahil olmak üzere)olaya her zamanli gibi tutarlı yaklaşıyor. Ancak ben bu gazetenin ve kimi yazarlarının pompaladıkları iyimserliğe katılmıyorum. Geçmişte, 90’lı yılların başlarında, Ahmet Altan ve Murat Belge Türkiye’nin güneydoğuyu kaybetmesinin tartışılabileceğini yazmışlardı. Orada denetim kurmak için yapılan askeri harcamaların, o bölgeye “değmeyeceğini” ileri sürmüşlerdi. Fikir değiştirmedilerse sanırım yine aynı çizgi üzerinde yakın gelecekte olacakları görüyor olmalılar. Kuzey Irak’ta Türkiye’nin ve Irak yönetiminin dışında bir kurulacak “Kürdistan”, bölge için kaçınılmaz bir cazibe merkezidir. Bu doğrultuda gen.kurmayın 90’ların sonunda ilan ettiği, “kırmızı çizgi” politikasında artık ısrar etmenin anlamı yok. Kürtlerin de tıpkı araplar, iranlılar ya da türkler gibi devlet kurma hakkı bugün realitedir. Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan kürtlerinin eğilimleri ise kendi bilecekleri iştir.

  11. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    Sayın eg,

    Yukarıdaki bir yorumunuzda kısmen görüşlerime atıfta bulunduğunuzu düşünerek size bir açıklama borçlu olduğumu düşünüyorum.

    Öncelikle Erdoğan’ın iç siyasette yaptıklarının tamamen doğru bulduğunuzu iddia etmiyorum,edemem.Makale ve yorumlarınızı ilgiyle takip eden biri olarak böyle bir iddiada bulunmam sözkonusu olamaz,zira yeri geldiğinde Erdoğan’ı eleştirmekten kaçınmadığınızı yakinen bilen biriyim.Ben sadece olayların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmeye çalıştım.

    Bir başka husus,her olay arasında birtakım bağlar bulunur.Bu bağları kurarken olayları kasıtlı olarak çarpıtmak,-sizin de deyindiğiniz üzere -sulandırıp kafa bulandırmak ile,böyle bir gaye gütmeden olayları bir bütün içinde irdelemek farklı şeylerdir.Bu bağlamda, evet enerjisini kafakarışıklığı yaratmaya tüketen hatırı sayılır bir kesim olduğu doğru.Ancak bu her görüşünü belirtenin böyle bir amaç içinde olduğu manasına gelmez.Kütahyalı’nın da,Altan’ın da yazılarını kaçırmam.Elbette her fikirleri,yazdıkları herşey mutlak doğru ve tartışılmaz değil.Fakat izninizle sorayım,bu iki yazarın hangi yazılarında sizin vurgulamak istediğiniz yanlılık,çifte standart ya da sulandırma var?Türban konusunda duyarsız ya da kayıtsız kalarak yanlı bir tutum mu sergilediler…AKP’nin kapatılma davasındaki yargı darbesine mi sessiz kaldılar…Solun içine düştüğü hazin durumu mu eleştirmediler…Yoksa Kürt meselesinde tek taraflı bir duruş mu sergilediler?Sizce bu konuların hangisini sulandırdılar,eğer varsa sağlam kanıtınız teknoloji çok gelişmiş,alıntılayın,kopyalayın ve neresine itiraz ettiğinizi açıklayın.Ha,bunu yapmak zorunda değilsiniz elbet.Ama lütfen biraz adil olun,elinizi vicdanınıza koyun!Elinizde bu isnatları doğrulayacak verileriniz yokken”başkalarının sorunları olunca…”şeklindeki yargısız infaz doğru bir yargı değil.Kim bu “başkaları”?Neden “başkaları”olarak addeliyor,bu doğru mu sizce?

    Bakın bir yazınızı eleştirdim diye olayları bu noktaya getirdiğinizin farkındayım.Eleştirilen tek yazar siz değilsiniz.Eleştirilere elbette sizde eleştiriyle karşılık verme hakkına sahipsiniz.Fakat lütfen bunu kişiselleştirmeden yapın.Açın bakın Kürt meselesiyle ilgili her hangi bir makaleyi,orada nasıl bir tutum içinde olduğumu görün,yazdıklarımı okuyun.Allah rızası için Kürt meselesini Türbandan,sünni müslümanların karşılaştıkları fiili baskılardan önceleyen yanlı bir tutum varsa samimi söylüyorum bir daha bu sitede tek satır yorum yazmayacağım…Yine Türban sorunuyla,AKP’nin kapatılma davasıyla,367 yargı darbesiyle,insanlarımızın inançlarından ötürü karşılaştıkları ayrımcılıkla ilgili yayımlanan makalelere sulandırıcı bir tek görüşüme rastlarsanız sizden ve tüm DD ailesinden özür dileyerek konuyu kapatmaya hazırım.

    Ve son olarak ideolojik bağımlılıklardan,farklı dünya görüşlerinden kaynaklanabileceğini düşündüğünüz bazı tutumlara atıfta bulunmuşsunuz.Size katılıyorum.Bugün solun içine düştüğü hazin durum ortada.Fakat lütfen bunun için de “sol”üzerine yapılan eleştiri ve değerlendirmelere bakın.Eminim sandığınız gibi ideolojik bir bağnazlık göremeyeceksiniz.Evet,üslubum konusunda size hak veriyorum.Ve inanın bunu da yerinde bir uyarı olarak görüyorum.Şahsınıza yönelik incitici bir davranışım olduysa sizden tekrar tekrar özür diliyorum.Ama lütfen üslubumun yarattığı rahatsızlıktan dolayı bana ait olmayan düşüncelerle beni yargılamaya da son verin.

    Sevgi ve dostlukla…

  12. Yazan:eg Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    aziz bey,
    rasim daha yeni yazmaya basladi. kendisi arada bir yazistigim dostumdur da. rasim icin boyle birsey soyleyemem. ama ahmet altan icin cok ama cok net soyleyebilirim. o yuzden ahmet altan knousunda bu kadar net cevap verebiliyor ve sordugunuz her – başörtüsü ve filistin ile ilgili sorulara- kesinlikle evet o konularda ahlaki ve vicdani bir tutum gösterememiştir diyorum.

  13. Yazan:eg Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    rasim’in kasıtlı bir “görmeme” içinde oladuğunu düşünmesem de liberal ideolojinin “buglarına” sonuna kadar sahip olduğunu düşünüyorum. aylar önce taraf’ta rasim alevifobia diye bir yazı yazmış ben de cevaben bir yazı yazmıştım taraf’ta. o yazıyı mehmet’e göndereceğim. yayımlarsa o yazı üzerinden tartışırız…temel olarak neyi eleştirdiğimin de göstergesi bir yazı bu. liberallerin dinle ilgili konualrda nasreddin hocanın komşunun eşeğini ıslık çalarak araması gibi br tutum içinde olduğunu düşünüyorum. ahmet altan bunun en simgesel örneği bence…

  14. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 3, 2009 | Reply

    Enver bey,

    İdeolojiler konusuna bir şey diyemem.Her bir fikri akımın,inanç ve felsefenin kendine has kural ve özellikleri vardır.Dolayısıyla fikri altyapılarından,dayandıkları teorik temellerden ötürü, yaşama uyarlama yönteminde farklı yansımalara yolaçmaları kaçınılmaz oluyor.Zira her ideoloji bir şekilde düşünsel bir kaynaktan besleniyor ve doğal olarak da pratiğe “özgün kodlarını”koruyarak yansıyor.Bu,sadece liberal ideoloji için geçerli karekteristik bir özellik değil ayrıca…sol ana akımdan solun farklı fraksiyonlarına,Kemalizmden muhafazakâr kesimlere kadar ana hatlarıyla durum bir benzerik arzetmektedir.Kuşkusuz bu gerçekliğin artı ve eksileri,açmazları da olacaktır,olmaktadır.Dolayısıyla Rasim bey için düşündüklerinize kısmen katılıyorum.Ahmet Altan’ın geldiği siyasi gelenek de elbette eleştirinize haklılık zemini yaratıyor olabilir.Bunlar kuşkusuz çok daha geniş bir tartışmanın konusudur.Batı Aydınlanmacılığı,seküler anlayış,pozitivizm vb.akımlar tabiatiyle toplumsal zihin ve algımızın şekillenmesinde önemli bir yer tutuyor.Bunu elbette konuşacağız,tartışacağız.Ancak bunu yaparken bu zihin yapılarının nasıl dönüştüğünü de dikkate almak durumundayız.Yani (her hangi bir ideolojinin izlerini taşısalar bile) fikir ve düşüncelerin ne getirdiğine ne götürdüğüne bakmak gerekir.Rasim bey bugün neleri konuşuyor?Söylemleri Türkiye’nin gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor,ne kadar tutarlı veya değil ona bakmak lazım.Tabii bu sizin için de,benim içim de geçerli.Sizinle dünya görüşlerimiz farklı diye kendimce doğru bulduğum görüşlerinizi sırf kendinizi tanımladığınız dünya görüşü nedeniyle reddetmem ne kadar doğru olabilir?Aynı şekilde ben de,siyasi veya inanç tercim üzerinden değil görüşlerimin doğruluğu veya yanlışlığı üzerinden değerlendirilmeyi talep ederim.

  15. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Şub 4, 2009 | Reply

    İsrail’e nasıl muhtaç olunmaz?ya da -soruyu değiştirecek olursak-Filistin için ne yapılabilir?

    İlk sorunun zihnimde yarattığı çağrışım,İsrail’le-kabul edelim,etmeyelim-devletler arası ilişkiler içinde olduğumuz.Hem de dünyanın pek çok devletinden daha ileri düzeyde ve daha kombine “sıkı”ilişkiler!

    Tabii burda amacım varolan ilişkilerin ülkemiz,dünya barışı ve özelinde Filistin halkına ne kazandırıp ne kaybettirdiğini,yani meşruiyetini sorgulamak değil(ki aslında ilk elden yapılması gereken bu görünüyor)Ancak geldiğimiz nokta itibariyle buradan başlanması bizi doğru teşhise götürmeyebilir.Zira yukarıda da değindiğim İsrail devleti ile varolan ilişkiler ve bunun yarattığı bağlayıcılık bugünden başlamış bir durum değil.Dolayısıyla gerek bu devletle,gerekse NATO,IMF,AB ve diğer uluslararası bağlayıcı ilişkilerimizi “haydi hepsini bir anda donduralım/durduralım”şeklinde kestirip atmak gibi bir lüksümüz yok.Velev ki bugün yaşadığımız pek çok sorunu yanlış uygulanan bu ilişkilere bağlasak bile,bu gerçek önümüzde duruyor.

    İşte tam da bu içiçe geçmiş ilişkilerin yarattığı sorunlar yumağı toplumuza bu şekilde yansıyor ve doğal olarak bir tartışma zemini doğuyor.

    Peki bu tartışmayı ne kadar “doğru”yerinden alıyoruz.Benim asıl vurgulamak istediğim konunun bu boyutu.Zira ne zaman Filistin halkının uğradığı benzer bir felaket yaşansa maalesef kestirme çözümlerden(!)medet umarak bunu iç politkamıza bir malzeme haline getiriyoruz.Özellikle de liberal veya muhafazakar partilerin iktarda olduğu dönemlerde sanki yolunda gitmeyen bütün diplomatik ilişkilerden bu partiler sorumluymuş gibi bir kanı doğuyor.Yani NATO’da yeralmamız,ABD ile olan ilşkilerimiz sanki bir devlet politikası değil de sözünü ettiğim partilerin bir marifetiymiş gibi algılanıyor.Politik düzlemde de emperyalizm,neoliberalizm,işbirlikçilik,BOP vb.söylem ve argümanlarla destelenerek servis ediliyor.Bu elbette yanlış bir tutumdur,ucuz ve çarpıtma maksatlıdır.İçine hapsolduğumuz partizan duyguların ve kısır tarafcılık anlayışının bir sonucudur.Birincisi bu gerçeği görmek durumundayız.

    Madalyonun bir diğer-ve yanıltıcı-yüzü ise,yukarıda kısaca vurgulamaya çalıştığım ideolojik bakışa,bu sağlıksız ve sığ değerlendirme üzerinden alternatif(aslında altenatifsizlik)geliştiriliyor olması.Zira daha geniş bir tartışma,meseleyi daha derinlerde arama yerine maalesef bu kafakarıştıcıların yarattığı “düşünce” yönteminin tuzaklarına düşülüyor ve doğal olarak yerimizde sayıyoruz.

    Başa dönecek olursak,yani “İsrail’e nasıl muhtaç olunmaz?” sorusuna gelirsek:elbette daha güçlü,daha demokratik ve uluslararası arenada söz sahibi olan bir Türkiye kısmen “muhtaç”olmaktan kurtulacaktır.Ve dolayısıyla Filistin için de birşeyler yapmanın yolu da buradan geçecektir.Kendi iç problemlerini çözmüş,toplumsal barışını sağlamış bir Türkiye kuşkusuz ki dış dünyadaki sorunlara müdahil olma ve dönüştürmede çok daha etkili olacaktır.

    Sonuç itibari ile;
    Çıkış noktamız bu olmalıdır.Nasıl olsa bizim yaptırım gücümüz bu kadar o halde olaylara seyirci kalalım,Filistin halkının uğradığı zulme sessiz kalalım demiyorum.Ama daha etkili olabilmenin yollarını arayalım.Evet Erdoğan,devlet adamı sıfatı bir yana,insan olarak elbet doğru olanı yapmıştır.Bu güne kadar kabul gören standart diplomatik dilin dışına çıkarak dünyaya önemli bir mesaj vermiştir.Ancak bunun daha da anlmlı olabilmesi için Erdoğan’ın vatandaşının oylarıyla seçilmiş insanlarla da diyalog kurması gerekir.Bu insanlar evet hatalı olabilirlir,yanlışları da vardır muhtemelen,ama böyle çocukça küs kalarak,garip tavırlar sergileyerek olmaz bu işler.İnandırıcı olmaz,her platformda karşısına çıkar ve toplumsal barışa da hizmet etmez bu tutum.Ben bir vatandaş olarak bunu talep ediyorum.Güçlü bir Türkiye istiyorum,birbiriyle barışık insanların yaşadığı bir ülke istiyorum,akan kanın durmasını istiyorum.Ve inanıyorum ki bütün bunlar diyalogla gerçekleşebilir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin