RSS Feed for This Post

Müslümanın afyonu: Yahudi nefreti – Bölüm I

Sunuş: Ordu-devlet İsrail sınırlarını insan kanıyla çiziyor. Dünyanın en büyük açıkhava hapishanesinde Müslüman mahkûmlar Yahudi gardiyanlarından duvarlarla ayrılıyor. Ordu-devlet İsrail’i yönetenler, tıpkı sözde rakipleri Hamas ve Hizbullah gibi siyasî rantlarını muhafaza etmek için korku ve nefretten örülü bir “sanal bir gerçeklik” inşa etmişler. Bu korku atmosferi  Onun adı asker, canı neler ister? adlı makaledeki gibi Türkiye’deki darbeci zihniyete ne kadar da benziyor.

 Ergenekon ile PKK’nın sahte rekabetini andıran bu dumanlı havada gerçek kavganın taraflarını seçmek kolay değil: Müslüman-Yahudi kavgasından mı bahsediyoruz yoksa şahinler ile güvercinlerden mi?

 Sorumluluğu (suçu değil) ABD’ye, İsrail’e yükleyen Müslümanların doğru yaptığından emin değiliz. Sorumluluğu redderek, “dışarıya” ihraç ederek çözümü de “ötekilerin” insafına, merhametine, hukukuna transfer ediyorlar çünkü.

 Yahudi nefreti bu açıdan çözüme giden yolda bir durak değil ancak çaresizlerin ve üşengeçlerin sığınacağı bir siper, bir çukur. Filistin’de olanlara üzülmemek imkânsız. Ama biz kuyuya düşmüş bir insanı kurtarmak için onun peşinden kuyuya atlamanın bir işe yarayacağını sanmıyoruz. Kanaatimizce bu zulümü durdurmak için duygularını bastırıp düşüncelerini ön plana çıkarabilecek, çözüm arayabilecek insanlara ihtiyaç var.

 Mezar taşının üzerinde adım yazıyordu

 “Benim ailemde sadece ölü çocukları severler. Eğer sevilmek istiyorsam kendimi öldürmem gerekiyor. […] Yaşamak için ailemden sevgi beklemeyi unutmalıyım.” Böyle diyor Van Gogh kardeşine yazdığı bir mektupta. (Mektuplar, Van Gogh, N° 443) Kendisinden bir yıl önce ölen kardeşinin adını taşımak belli ki genç Vincent’a ağır gelmiş. “Mezarlığa gittik. Mezar taşının üzerinde adım yazıyordu. Kardeşimin bir fotoğrafı konmuştu. Benden kat kat güzel bir fotoğraf.”

 Bu satırları okurken aklıma lisedeki tarih öğretmenimin sözleri geldi: “Fatih İstanbul’u aldığında sizin yaşınızdaydı, bir de kendi hâlinize bakın”. Aramızda hiç kimsenin meselâ Gazze’yi geri alabilecek hâli yoktu. Utanmış, aşağılanmıştık. Zaten bu sözle beklenen, istenen de buydu. Kendimizi suçlu hissetmemiz, hırslanmamız. Viyana kapılarına dayanmış yeniçeri dedelerimiz bulutlardan eğilmiş yüzlerimize tükürüyordu!

 Ölmüş kardeşleriyle rekabet etmek zorunda kalan çocukların dramıdır bu. Ebeveyn ölenin adını sonradan doğana yeniden koyarak ona bir görev veriyordur aslında: “Kardeşin öldü, ızdırabımı dindirmek senin görevin!” Yeni doğan çocuk ebeveyne düşkırıklığından başka hiç bir şey veremez. Çünkü hiç kimse ölü bir bebek kadar güzel, terbiyeli, çalışkan olamaz. “Ahh şimdi rahmetli ağabeyin olacaktı burada, senin gibi yapmazdı!”

 Osmanlı bütün heybetiyle mezara girmişti ama biz küçük Osmanlar o ölüler ile, Fatih, Kanunî, Mimar Sinan ile rekabet etmek durumundaydık. “Şehitlerimizin asil kanıyla sulanan bu kutsal topraklarda” kız tavlamaktan başka bir işe yaramayan bizler elbette adam olmazdık. Eğer kıymetli bir yere gelmek istiyorsak şehit olabilirdik sadece. Yani sevilmek ya da yaşamak arasında bir seçim yapmak gerekliydi. İkisini birden elde etmek imkânsız görünüyordu.

 Neden böyle bir ölüm sevgisi geliştirdi bu toplum?

 Ölüme âşık olacak kadar cinnet geçiren, yaşamayı sev(e)meyen halklar hayatı koruyamazlar. Yeni Gine’li Şimbüs halkının anneleri için ilk doğan erkek çocuğu öldürüp yerine bir köpek ya da domuz yavrusu emzirmek adettendir. Bir annenin kendi çocuğunu öldürmeyi reddetmesi ise bir suç. (J. Poirier, Histore des Moeurs – Gelenekler Tarihi 1990)

 Ama çocuk katli için bu kadar uzaklara gitmeye gerek yok. Napoleon 12 yaşındaki çocuk askerleri(!)  kullanmadı mı kutsal(!) vatan toprakları uğruna? Ya Nazi Almanyası Berlin’i savunurken Rus tanklarını patlatmak için çocukları göndermedi mi üstün(!) Alman milletini temsilen?

 Burada bireysel psikolojik bozukluklar değil söz konusu olan. Toplumun ahlâkî ve vicdanî “doğruları” çocuk kurban etmeyi destekliyor. Eğer bir çılgınlıktan bahsedilecekse kollektif olabilir ancak. Toplum bir bütün olarak çocuk öldürmeyi meşrulaştırmıştır.

 Sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’nun bir çok yerinde ve tabi İsrail’de ölmek, öldürmek, yaşamdan daha yüce(!) değerler uğruna kendini feda etmek öylesine derin biçimde işleniyor ki kafalara, bireyler yaşayan birer ölüye dönüşüyorlar.

 Ortadoğu’da yaşamın dışına çıkmak için ölmek gerekmiyor. Kimilerinde Yahudi nefreti, ötekinde Müslüman korkusu bir afyon, bir uyuşturucu rolü oynuyor!

Gelecek bölümler

  1. EL MÜZİL – Zelil, hor ve hakir kılan
  2. Düşünme korkusunun yeni adı: “Hepimiz Filistinliyiz, Her yer Filistin !”
  3. Hamas eleştirilebilir mi?
  4. Çanakkale bir zafer miydi?
  5. Müslümanın boynundaki ip
  6. Müslüman neden düşmanına itaat eder?

 Takviye Okuma

Müslümanların iç hastalıkları

Cihadizm ve Cihad aynı şey değildir

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Trackback URL

  1. 53 Yorum

  2. Yazan:emre er Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Bu yazı cesaretle söylenmeyeni söylemeye çalışıyor.

    Filistin-İsrail sorununda garip bir çelişki var. İsrail’e olan nefret her fırsatta dile getiriliyor. Aynı insanlara çözümü sorduğunuzda nefret ettikleri, güvenmedikleri İsrail’in yapması gerekenlerden bahsediyorlar. Yani imkansız olandan.

    Kurban tecavüzcüsünden yardım istemeyi artık bırakmalı, kurtuluşu kendinde aramalıdır.

  3. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    tespitin temel olarak doğru bir tespit olduğunu düşünüyorum. ancak bu “doğru”nun neye dayandığının tespitini de iyi yapmalıyız.
    islam tarihine bakınca yahudi düşmanlığının öyle çok da sık olan birşey olduğunu görmüyoruz. islam dünyasındaki “yahudi düşmanlığı” neredeyse israil devletinin kurulması ve yaptığı terör ile ilgilidir. ondan sonraki yorumlara (tefsirlere mesela) baktığımızda evet bir israil düşmanlığı kozasında yetişen yahudi düşmanlığı vardır. en azından bazı kesimlerde. eski tefsirlere bir bakın. bir de mesela çok yeni arap dünyası kökenli tefsirlere bakınca aradaki fark net olarak anlaşılır.
    hristiyanların yahudi düşmanlığı ontolojik iken, müslümanların yahudi düşmanlığı daha çok israil sonrası döneme tekabül eden tarihsel bir vakadır bence.
    kaldı ki etrafımda bu gazze kıyımlarında dahi, direkt yahudi ırkı ve dinini tahkir eden ve buradan hareketle yahudi ırkının bu kıyımlarda toptan suçlanması gerekliliğini savunan bir müslüman görmedim. tam tersi en fanatik bildiğim islamcılar bile israil’e büyük bir kin duyarken, türkiye’deki yahudilerden söz açılınca hiçbir şekilde onları suçlayıcı bir tutum sergilemiyorlardı. ben en azında türkiye’de “yahudi düşmanlığının” çok geniş bir anlamı bulunduğunu düşünmüyorum. “kürt düşmanı”, “türk düşmanı”, “islam düşmanı” tabirleri kaç kişiye tekabül ediyorsa muhtemelen yahudi düşmanı tabiri de yaklaşık olarak benzer bir sayıya tekabül ediyordur.

  4. Yazan:ender güçlü Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Allah aşkına yeter artık. Gazzede öldürülen çocuklardan konuya girip oradan iç siyasete yumuşak bir geçişle çocukları kullanıp antimilitarist mesajı ver sonra çık kenara gençler konuyu tartışsın.Ne güzel değilmi.Ama konumuz bu değil ve ben bunu tartışmam.Hocam ;istila işgal sürdüğü müddetçe Ülkemizin de içinde bulunduğu ortadoğu topraklarından kan eksik olmaz.İnsanlık tarihinin en başından beri önceleri uzak asyadan sonra batıdan sürekli onlarca, yüzlerce sefer düzenlenmiştir.Siz tarihi eminim benden daha iyi bilirsiniz.Bölgenin huzurla yaşadığı ender dönemler osmanlının askeri anlamda dünyaya meydan okuduğu, en güçlü olduğu ve petrolünhenüz tarihteki yerini almadığı ve suyun herkese yettiği dönemlerdir.
    Sonuç;Bölgedeki kan ancak ve ancak abd-israil güçbirliğinin karşı dengesinin oluştuğu ve bu unsurun Sovyetlerin aksine tüm Müslüman halklarla doğru ilişkiler kurabildiği gün biter.Zaten içinde bulunduğumuz bu günler bu dengenin kimin önderliğinde ve kimlerin desteğiyle kurulacağının pazarlığının en sert şekilde yapıldığı günlerdir.Ha bir yol daha var Birileride çıkar ”İsrailden özür dileme kampanyası”başlatır, onlarda insafa gelir, tarih unutulur herşey biter :))

  5. Yazan:Onur Yılmazkale Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    yazının devamını merakla bekliyorum. iyi bir sunuş olmuş.

  6. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Mehmet Bey,

    Çağımızın,toplumları kemiren ideolojik/psikolojik açmazları üzerine çok verimli bir çalışma olmuş.Ne mutlu size ki çağın vebası haline gelmiş bu psikolojik açmazlara düşmeden olayları tarafsız bir bakış açısıyla değerlendirebiliyorsunuz.

    Yazılarınızı her okuduğumda bana Hrant Dink’i hatırlatıyorsunuz.O da ömrünü dünya barışına adamıştı.Bir barış elçisiydi O.Ve hiç bir ideolojik tesir altında kalmaksızın inandığı doğruları cesurca savundu.

    Ne var ki rüzgar dünyanın hakim güçleri şahinlerden yana estiği için harcanıp gitti.Ne parçası olduğu Ermeni halkının ne de canı gibi sevdiği ülkesinin şahinlerince anlaşılamadı;Ermeniler’e göre bir işbirlikçi,bize göre ise “vatan haini”olarak algılandı,bilindi.Anlaşılamazdı,zira şahinlerin kullandığı dil ve ısrar ettiği yöntem her yerde aynıydı.

    Şimdi de tarih tekerrür ediyor.Bir oyun oynanıyor ve yeryüzündeki bütün insanların,kadınların,erkeklerin,çocukların ve yaşlıların bu oyunun birer parçaları olmaları isteniyor.Her yerde ölümcül kimliklerin getirdiği bir yıkım,ve senaryoyu yazanlar hep şahinler!Bizlere ise sadece rolümüzü oynamak düşüyor.

    Bugün bu oyun Filistin topraklarında yahudi-müslüman kavgasına dönüşmüşe benziyor.Dünyanın arkaplanında varolan gerçeklere ne kadar da uzağız.İçimizde biriken öfke,gerçekleri görmemize,hakikatı bulmamaza engel bir duvar gibi duruyor.Ve bu duvar her geçen gün barışa olan umutları biraz daha erişilmez kılıyor,bir bir söndürüyor.

    Sevgili Mehmet Kardeşim,

    Umutsuzluğa,karamsırlığa düşmek doğru değil biliyorum.Fakat ne yalan söyleyeyim son Filistin katliamının ruhumuzda yarattığı tahribat ve bunun karşısında insanlık olarak verdiğimiz sınav artık sözün anlamını tükettiği noktaya getirmiş bizi…Barış rüzgarları esmiyor artık.Ve ne acıdır ki gömdüğümüz barışa kendi ellerimizle bir kürek daha beton atarak bulmaya çalışıyoruz.Savaş baronları böyle buyuruyor ve bizler farkında olmayarak onların bu kirli emellerine alet oluyoruz.Maalesef gerçeğimiz bu.

    Sebgi ve dostlukla.

  7. Yazan:MY Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Degerli Aziz Kardesim,

    Öncelikle yazimi okudugunuz için tesekkür ederim. Okunup anlasilmak her yazan insanin ihtiyaci. Aksi takdirde tokalasmak için uzattiginiz el havada kalmis gibi oluyor.

    Hrant Dink’e benzetilmek son zamanlarda bana yapilan en güzel iltifat oldu. Kendisi gerçekten Ermeni kimligini asip iNSAN kimligini bulabilmis bir aydin idi. Öldügü gün gerçekten büyük üzüntü duydum çünkü çözümün bir parçasiydi.

    Yaptigi analizler nadir bir berrakliktaydi ama onun yazdiklarini okuyup anlamak için gerekli olan asgarî Türkçe bilgisine sahip olmayanlar kendisine hiç alakasiz konulardan dolayi saldirdilar.

    Biraz ben de dertleseyim sizinle… Bir süre önce Yahudi bir dostum evimizdeydi. Elimizin açikligini, konukseverligimizi övmek için “Hz Musa bereketi var bu evde” dedi. Sonra birden yanlis bir sey söylemis gibi karisina ve benim yüzüme bakti, geç kalmis bir izin istedi. Hz Musa’nin ve Hz Ibrahim’in bizim için ne kadar kiymetli oldugunu açiklamam ve söyediklerinin bir Müslüman için de büyük iltifat sayilacagini söylemem gerekti.

    Görüyorsunuz dünya ne hale gelmis, peygamberler sanki ayni mesaji vermiyormus gibi bir anlayis olusmus.

    Yorumunuzun karamsar olan son kismina geleyim. “verdiğimiz sınav artık sözün anlamını tükettiği noktaya getirmiş bizi” diyorsunuz.

    “Kalem kiliçtan güçlüdür, âlimin mürekkebi sehidin kanindan yegdir” mealindeki hadisleri ilk duydugumda silahlarin teknolojik üstünlügünü düsünmüstüm. Sanirim yanilmisim. Sözle, düsünceyle, konusmayla, anlayisla, diplomasi ve pazarlikla problem çözmek silahla çözmekten çok daha üstündür biçiminde yorumluyorum simdi. Hadis âlimlerini bilmem ama benim kalbime dogan bu.

    Kanaatimce biz baris isteyen insanlar “sözün bittigi yer” gibi deyimleri kendimize yasaklamaliyiz. Sözün bittigi yer insanligin da bittigi yer olacak korkarim. Ya “ötekine” ya da kendimize yönelik siddet gelecek sözün bittigi yerden sonra. ALLAH korusun, söz hiç bitmesin.

    On milyonlarca insanin öldügü birinci ve ikinci dünya savaslarindan sonra akillanan Avrupa SÖZ ile, ANLASMA, PAZARLIK ile “bir daha savas yapilamaz” bir cografya kurdu. Karsilikli çikarlari barisi savasin önüne geçrdi.

    Filistin’e gelince, sözün bitmesi degil tersine daha da gerekli olmasi söz konusu kanaatimce.

    Tabi her zaman “orada bebekler ölüyor, ne sözü, ne konusmasi” diyecek insanlar çikacak karsimiza. Ama baris gelecekse Ortadogu’ya SÖZ ile gelecek.

    Bu sebeple siz ve ben gibi barisçi insanlarin hiç susmadan, hatta daha yüksek sesle ve daha çok konusarak savasa direnmemiz gerekiyor.

    Bakin sahinler takimindan bir haham Kassam füzelerinden dolayi bütün gazzelilerin suçlu oldugu ve öldürülmelerinde dinen bir sakinca olmadigi yönünde fetva vermis!

    ingilizce haberi burada: http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1180527966693&pagename=JPost%2FJPArticle%2FShowFull

    Fanatik Haham

    Sahinler sadece öldürmekle mesgul degiller. Ayni zamanda konusuyorlar, yaziyorlar. Ordu-devlet israil ve sözde müslüman özde sahin takim arkadaslari bugünleri çoook aratacak ihtirasa ve silaha ve söze sahipler sahipler.

    Bu sebeple bizim daha çok, daha iyi, daha çok dilde, daha barisçi argümanlarla, daha zekice ve daha yüksek sesle ve daha çok insana konusmamiz gerekiyor.

    “Kalem kiliçtan güçlüdür, âlimin mürekkebi sehidin kanindan yegdir”

    Selam, Saygi ve Muhabbetle

  8. Yazan:suzannur Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Müslümanın afyonunun kesinlikle yahudi düşmanlığı olduğuna inanmıyorum, hele ki kutsal kitabına ve peygamberine hak gözle bakarken. Eğer bir afyon kullanımı varsa bunu Nazi Almanya’sının yaşattığı dönemde Nazi Almanyasında aramak gerekir ki, bu da dinden öte, ırk fikrinin birincil sorumluluğuna giren bir alandır. Tarihte müslüman-hristiyan savaşlarına denk geliriz de her nedense müslüman-yahudi savaşlarına (büyük ölçekte bahsediyorum, kabile tarzı savaşlar değil) nadir rastlanır.
    Bu, nefretten öte etki-tepki mevzuu ve ötesinde de siyonizm denen inancın/ideanın sadece Filistin’le sınırlı kalmayıp daha da genişleyeceğine yönelik belirsizliğe karşı tepki. 100 yılda toprak varlığını arttırarak bu ideale devam eden anlayışa duyulan tepki ile(savaş bile meşru kabul edilebilirdi bu anlamda, ancak sivillerin katledilmesiyle arttırılan toprak kazanımı söz konusu burada); yahudiliğe duyulduğu varsayılan nefretin aynı şeyler olmadığı, özellikle vurgulanması gereken bir fark.Bu farkı da görmezden gelip, Gazze’de öldürülen insanlar için tepki gösterilmesine yahudi nefreti gözüyle bakmak ise genellemedir. Ha, yok mudur nefret eden, elbette vardır, iyi de biz bu ülke de bizim gibi olmayan herkesten! nefret ediyor ve onu zaten başka başka ülkelere göndermiyor muyuz?!
    İsrail vazgeçecek mi, hayır; katliam duracak mı, hayır. Devam edecek, ülkeler geçici çözümler üretirken oradaki insanlar ölmeye devam edecek, sonra orası bittiğinde başka bir ülkenin, adı Müslümanın Afyonu:yahudi nefreti olan başka bir yazıda,öldürülen insanlarını konuşuyor olacağız. Ha, öldürülenler büyük ihtimalle müslüman olacağı için, büyük ihtimalle yine aynı şeyleri yazıyor olacağız.
    İsrail’in vadedilen toprakları ele geçirmeden duracağına inanıyorsanız, genişleme hızına ve toprak varlığının nasıl arttığına haritadan bakabilirsiniz. Bakın dikkat edin, İsrail devleti diyorum, yahudi halkı değil, hele ülkemizde yaşayan yahudi vatandaşlarımız hiç değil.Çünkü bu katliama karşı durup mesleğinden, kariyerinden vazgeçmek zorunda kalan yahudiler var. Ve herkes onlar kadar da dik bir duruş sergileyemezler, bunun farkındayım. Bu, çoğumuzun yapamayacağı bir fedakarlık çünkü.

  9. Yazan:MY Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Sevgili Emre,

    çok haklisin, artik figüranligi birakip basrol oyuncu olmamiz gerekiyor. Gelecek yazilarda bu boyutu biraz daha açacagim. Cesaret konusunda da haklisin, biraz “korkarak” yazdim bazi seyleri ama bilerek NET ve DIREKT bir dil kullandim. Dogru olduguna inandigim seyi yaziyorum. Allayip pullamak istemedim.

    Dostlukla

  10. Yazan:MY Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Sevgili Enver,

    Yahudi düsmanliginin Israil saldirganligi ile baslamasi konusunda haklisin. Bundan önce münferit yerlerde olaylar olmus olabilir.

    Ama eger 1100’lerde TV icad edilmis olsaydi Kudüs’te Frank haçlilarinca katledilen Müslümanlarin bir kan gölü içinde yattigini görebilirdik.

    Yine Mogollar tarafindan katledilen araplarin ölülerinin küçük tepeler olusturdugunu izlerdik TV’den.

    Acaba böyle rezil ve asagilik bir duruma düsmemize zebep olanlari yani mogollari, haçlilari ve yahudileri lanetlemek mi gerekiyor yoksa :
    1) “biz neden bu haldeyiz?” diye sormak,
    2) “su andan itibaren ne yapabiliriz?” demek mi?

    Neyin Antisemitizm, neyin hakli tepki oldugu ve bunlarin Islam’a uygun olup olmadigi ayrica tartisiliyor sayfalarimizda biliyorsun.

    Ben ise sunu savunuyorum: HAKLI TEPKiLER DE DAHiL olmak üzere içinde bulundugumuz KORKU VE NEFRET bizi çözüm aramaktan alikoyuyor.

    Ibn Haldun’un dedigi gibi: “Yine de herseyin en dogrusunu ALLAH bilir” 🙂

    Muhabbetlerimle

  11. Yazan:özlem Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    “On milyonlarca insanin öldügü birinci ve ikinci dünya savaslarindan sonra akillanan Avrupa SÖZ ile, ANLASMA, PAZARLIK ile “bir daha savas yapilamaz” bir cografya kurdu. Karsilikli çikarlari barisi savasin önüne geçirdi.”

    Boyle bir dengeden ve karsilikli cikarlarin getirdigi adaletten emin miyiz gercekten.

    Pardon Avrupa’nin gobegindeki bosna ve srebrenitza ne oluyordu?

    Maalesef sizinle bu konuda farkli dusunuyorum. Bu farklilik meseleyi yahudi irkciligina kadar vardiran gerek bilincli gerekse bilincsiz soylemlere karsi olmaktan ileri gelmiyor, elbette karsiyim ama meseleye salt israil ve amerikaya baglamayi birakalim kendi hastaliklarimiza bakalim soylemine getirmenize karsiyim. Bu soylemi mesela iyi kotu isleyen demokrasisi ile Turkiye gibi bir yerde kabul edebilir oturalim konusalim mantigini savunabilirdim. Ama milyonlarcasi surulmus bir bucuk milyonu da en berbat kosullarda hapsedilmis katledilmis bir halka bakarak hic de bu soylemi tutmuyorum.Allah askina Filistinliler olume asik olduklari icin mi 60 yil oncesinde katliamlarla topraklarindan kovuldular surekli katledildiler, milyonlarca yahudi dunyanin dort bir yanindan toplanip her sene topraklarina yerlestirildi. Elbetteki meseleyi once bati koloniyalizmine baglayacagim. Sonra da donup belki filistinlilere ya su da yanlis diyecegim. Ki son katliamlarda boyle bir durum bile yoktu. Oy coklugu ile hukumete gelmis bir hamas, alti ayda “goya ateskes” altinda 100 kere bombalanmis, yirmi kisinin oldugu, abluka altinda bir gazze vardi. Konuyu tarihsel baglamindan kopardiginiz zaman manzara yukariki resimlere doner.olumu kutsayan yahudi cocuk olumu kutsayan filistinli cocuk hadi konusup barisin.Ama o resimlerin bir adim otesini koyakmayiz bu tabloya. Minicik nokta adaciklar olarak kalmis istila altindaki topraklar, diaspora da yasayan milyonlarca filistinli, malum gazze de olanlar ve 100 lerce cocugun cesedi. Hangi konusma ortamindan bahsediyoruz. Hangi tabloyu yanyana koyuyoruz.
    Bir de eger referansimiz din olacaksa alimlerin kalemi hadisinin yaninda su ayetleri de gormeliyiz
    ” Size ne oluyor ki Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli gönder, bize katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 75)
    Kendileriyle savaşanlara, zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaşmaları için) izin verildi. Şüphe yok ki Allah onlara yardım etmeye kâdirdir. Onlar haksız yere, sırf ‘Rabbimiz Allah’dır’ inancında oldukları için yurtlarından çıkartılmış kimselerdir. Eğer Allah bir kısım insanları diğer bir kısmıyla [kafirleri mü’minler eliyle] defetmeseydi, içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılır giderdi. Kendisine yardım edene Allah mutlak surette yardım edicidir. Elbette Allah güçlüdür, yücedir.” (22/Hac, 39-40)

    ha bunun anlami hadi kiliclari alip savasalim midir.Hayir. Ama “islam” referansli konusacaksak islam hicbir sart altinda siddet ve savasa izin vermeyen bir dindir diyemeyiz.

    Ben acamadim. Buraya yildiray Ogur’un dayan muin dayan gazze yazisini kopyalamak istemistim.
    tavsiye ederim bir de ‘oradan’ manzarayi bize gosterebilir.

  12. Yazan:özlem Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Bir kucuk ek televizyonda dinledim bir hamas sozcusu soyle diyordu. Bizler olmek istemiyoruz. Bizler yasamak istiyoruz. Ama bize sunulan yegane secenek bu ise direnerek sehit oluruz. Ki burada hamas ive hizbullahi siyasi cikarlari icin siddeti kullanmak noktasinda israilli politikacilarla benzestiren bir cumlede kullanilmis. Hangi cikarlar? Evinde bir suru cocugu ile beraber bombalanarak ailesinden 20 kisi ile beraber oldurulen Hadis prof. nun cikarindan mi bahsediyoruz yoksa yine ailesi ile beraber evinde fuze ile oldurulen ic isleri bakininin kazancindan mi? Gidip de onlari bir livni nin siyasi cikarlari ile ayni cumlede kullanmak ne buyuk haksizlik.
    cumleyi buldum:
    Ordu-devlet İsrail’i yönetenler, tıpkı sözde rakipleri Hamas ve Hizbullah gibi siyasî rantlarını muhafaza etmek için korku ve nefretten örülü bir “sanal bir gerçeklik” inşa etmişler

  13. Yazan:Aslihan Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Ozlem Hanim her uykunun bir uyanisi vardir.muslumanlarin artik bu uykudan uyanmasi gerek.sizde acin gozlerinizi.iceri giren isik gozlerinizi acitacaktir belki.ama sonra gercekleri goreceksiniz.sevgiler

  14. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Yazının temel temalarından olan Müslümanların olayların çözümünde sorumluğu başkalarına transfer etmesi düşüncesi Filistin meselesi öznelinde İslam dünyasının ene temel sorunlarından biridir. Çözüm için öncelikle Müslümanların kendi nefsinde olanı değiştirmesi gerekir. Öfkeden çoğunlukla Müslümanların zararlı çıktıkları da başka bir gerçek. Bu mesajı ile yazı çok uyarıcı olmuş.

    İslam dünyasında şu ana İsrail’e duyulan öfke kesinlikle siyasi bir öfkedir teolojik temeli değildir; haliyle Gazze katliamı için İsrail’ karşı gösterilen tepkiler Yahudi nefretine bağlanamaz..
    Katliamlar nedeniyle işgalci İsrail’e karşı yükselen nefret ve öfke ise “afyon” olamaz. Ve işgalcilere karşı öfke elzemdir. Ülkesinin %90 işgal edilmiş bir ülkedeki insanlardan ne beklenir ki?.. işgalcisine hoşgörü göstermesini mi?

    Biz istediğimiz kadar kızmayalım, bağırmayalım, İsrail bildiğini okuyacak. DİRENİŞ dalgası zayıfladıkça İsrail yeni fetihlere çıkacak. İsrail devlet olamadan önce bile Filistin’in taksim planlarını ret etti, ihanet olarak niteledi. Çünkü taksim ile Yahudi yurdu! Filistinlilere verilecekti. Ve artık İsrail bölgenin en büyük askeri gücü…

    SUZAN HANIM’IN BAHSETTİĞİ GİBİ İSRAİL’İN YAYILIŞ HIZINA BAKTIĞIMIZDA 20-30 YIL SON BELKİ FİLİSTİN VAR OLMAYACAK.
    Hamas ve Hizbullah bölge halkının bağrından çıkmış direniş hareketleridir. Hizbullah’ın direnişi olamasaydı bugün Lübnan halledilmiş ve Suriye’nin fetih hazırlıkları yapılacaktı.

    ŞU AN SORUN UZUN ZAMANDIR BİR SAVAŞIN ÇIKMAMASI VE İSRALİN TOPRAKALRINI GENİŞLETEMEMESİDİR.
    HARİTALAR SAVAŞIN BİZE SAVAŞIN FİLİSTİNİ NASIL YUTTUĞUNU VE İSRAİL’İ NASIL BESLEDİĞİNİ GÖSTERİYOR.

    Filistinlilere yaşamak için ölmekten başka seçenek bırakılmıyor. Ailesinin bir anda yok olan adama hangi yaşamdan/değerlerden bahsedeceğiz.

    Filistinde kalem kılıca, alimin mürekkebi şehidin kanına eşlik etmeli.

  15. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Bu savaşta ne Hamas’ın ne de Hizbullah için rant söz konusu olamaz. Bırakın Hamas’ın lideri olmayı üyesi olmak bile “yaşayan ölüler” defterine kaydolmaktır.
    Hizbullah Lideri Nasrallah’ın oğlunun savaşta kaybetti. Ortadoğu da evladını savaşa kurban vermiş başka lider var mı bilmiyorum?..

  16. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    aslihan hanım,
    özlem hanım için söylediğiniz şeyleri özlem hanımı ve yaptıklarını pek bilmiyor olmanıza veriyorum. fantastik bir benzetme yapmaya kalkışmışsınız ama bence manasız bir benzetme olmuş. gerçeği görecek mişiz, gerçek neymiş? yoksa israil filistin’de zulm yapmadı mı? bir sümuladyon mu gördük orada. çocuklar ölmedi mi?filistin’de yapılan onca zulme karşı bir öfke hakkımız bile olmaması mıdır gözlerimize girmesine izin vermediğimiz ışık. yapmayın Allah aşkına. birincisi israil zulmü ile direnenleri aynı kefeye koymayı asla doğru bir tavır olarak görmüyorum. politik doğruculuk ve soyut barışçılık filistin’le ilgili zulümlerde bir ışık veremedi bize üzgünüz. kaldı ki soyut barışçılığın her şekilde zulmedenin ekmeğine yağ sürdüğünü ve zulümlerine süreklilik kazandırdığını görebiliyoruz. barış güzel birşeydir elbette, sevginin güzel birşey olduğu gibi. ama zulm edene zen zalimsin demek de en önde gelen görev ve hakkıdır insanların. mehmet’in yazısında kast ettiği şeyin müslümanların kendi sorumluluğunu başkalarına atmasına karşı çıkmak olduğunu düşünüyorum. ama bu karşı çıkış israil zulmüne karşı soyut bir barışçılıkla olmaz bence. israil zulmediyor, buna müslüman tavrı ne olmalı derseniz, en azından suskun kalmamak, zulm edenle direneni aynı kefeye koymamak olduğunu net olarak söyleyebilirim. söz işte bu aşamada devreye girmelidir. söz kılıçtan keskindir elbette, ama hamas ve hizbullahla israil zulmünü aynı cümlede kullanmak benim için de doğru bir karışım oluşturmamış ve sözün keskinliğini zulmedenle zulme uğraynı aynileştiren bir noktaya getirerek yok etmiş. ayrıca hizbullah’ın şimdiye kadar direnişinde bir kere dahi sivil hedefleri seçmediğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı? tamam sevgili mehmet sorumluluklarımızı hatırlyalım bu konuda haklısın. ama bu sorumluluklar orada 60 yıldır direnen ve bu direnişlerine hiçbir yerden doğru düzgün destek gelmeyen insanların direnişini küçük görerek olmaz bence. sevgili mehmet üzgünüm çoğunlukla yazılarına katılsam da bu yazının – müslümanlar sorumluluklarını almalıdırlar – ana fikri hariç çoğu yerine katılamıyorum.

    sevgilerimle
    enver

  17. Yazan:Nun Tarih: Oca 20, 2009 | Reply

    Enver bey, Suzannur hanım, Özlem hanım ve Sever beye katılıyor, Mehmet’e katılmıyorum.

    Yazının başlığı herhangi bir karşılığı olmayan argüman gibi. Sadece iddialı bir başlık, o kadar. Kök sebeplere inilmeden, tarihsel sorgulama yapılmadan, siyasi vechesi olan olaylar, bir medeniyetin bir kültürün topyekün değerlendirmesinde dinamik olarak görülemezler. Müslümanların elbetteki ataletinde ciddi sebepler var ama bunun yahudi düşmanlığı(?) gibi muğlak ve karşılığı olmayan bir şeyle tanımlanıyor olması çok ilginç.

    Ayrıca kimse kusura bakmasın, gözlerimizin önünde apaçık zulm varken, yaşanmış bir işgal tarihi varken, tüm dünyanın ikiyüzlülüğü varken, daha orada ölen çocukların cesetleri soğumamışken bu gibi ‘soğukkanlı’ olduğu iddia edilen değerlendirmelere katılmak vicdanen de mümkün değil. Kaldı ki bir bütünü sadece bir ucundan ve kıyısından tutup koca bir genelleme hatası yapmak da cabası.

    Kimse kendisini durduk yere ölüme atmaz. Kimse durduk yere beline bomba bağlayıp patlatmaz. Kimse kana aşık değil. Bir parmağınızı kopartmaya çalışın bakalım, canın ne kadar tatlı olduğunu görün.

    Ben de dahil, hayatında Gazze’ye Batı Şeria’ya gitmeyenlerin, işgal görmeyen çocuklarını kadınlarını bombaların altında kaybetmeyenlerin, evleri ocakları başlarına yıkılmayanların, analarıyla babalarıyla vatanlarından sürülüp ömrü hayatı boyunca ve daha kaç nesil süreceği belirsiz perişanlığa gebe olmayanların sıcak ve konforlu odalarda ‘özeleştiri’ adına klayve şakırdatması bana konformizmin dibine vurarak ütopya tasarlama sevdası olarak geliyor.

    İsrail-Filistin meselesinin tarihinden birazcık haberdar olanlar müslüman coğrafyadaki İsrail nefretinin (yahudi değil) sebeplerini çok iyi bilirler. Bu haklı bir nefrettir. İsrail tarihin son 50 yıllık döneminde ortaya çıkmış en vahşi ve en terörist devlettir. Müslümanların bu nefreti sebepsiz olmadığı gibi İsrail’in bu pervasızlığına karşın birşey yapamayacak acziyette olmanın sebebi(ya da afyonu) olarak “yahudi düşmanlığı”nı göstermek çok ilginç bir fasid daireye işaret ediyor. Karıştırmayalım; bu nefret bir sonuçtur, sebep değil. Müslümanların acziyeti ise bambaşka sebepler alakalı dinamiklerle şekilleniyor. (Yine bu sitede yayınlanan “İslamsız Bir dünya” makalesi bu konuda güzel bir değerlendirme.) İsrail hiç mevcut olmasa müslümanlar yine farklı bir durumda olmayacaktı. O halde bu durumdan yahudi düşmanlığını sorumlu tutma ya da afyon olarak görmek nasıl mümkün olabilir? Sebeplerin daha derinde ve pekçok yönü olduğu sadece bu akıl yürütmeden bile belli değil mi?

  18. Yazan:Mehmet Bahadır Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Yaziniz, tespitleriniz ve yorumlariniz muhtesem…Devamini sabirsizlikla bekliyorum.

    Mehmet Beyin dedigi gibi; cozum islamin ongordugu, bariscil hamlelerde…
    Cozum; sozle, dialogla, pazarlikla ve anlasmakla saglanmalidir.

    Sahinler takimindan hahamin verdigi fetva sunu gosteriyor ki;

    Islam aleminin dinine ve Kuran”a bagliligi, Israilin dinine ve tevratina bagliligini gecmedikce bu is cozulmeyecek gibi geliyor bana. Basimizdaki musibetler ancak bu sekilde kalkacak gibi…

    “Biz neden bu haldeyiz?”,ve
    “su andan itibaren ne yapabiliriz?” sorularinin cevabi da burda gizli sanirim.

    derin saygi ve sevgilerimle

  19. Yazan:MY Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    @Nun,

    “Yazının başlığı herhangi bir karşılığı olmayan argüman gibi. Sadece iddialı bir başlık, o kadar. Kök sebeplere inilmeden, tarihsel sorgulama yapılmadan, siyasi vechesi olan olaylar, bir medeniyetin bir kültürün topyekün değerlendirmesinde dinamik olarak görülemezler. Müslümanların elbetteki ataletinde ciddi sebepler var ama bunun yahudi düşmanlığı(?) gibi muğlak ve karşılığı olmayan bir şeyle tanımlanıyor olması çok ilginç.”

    Müslümanin afyonu çok, Yahudi Nefreti TEK afyonumuz degil, su anki moda olan, yeni afyonumuz bu.

    Afyona kizmak yerine ayik gezsek? Ve.. Senin çözüm önerin var midir?

    bir soru daha, hamas ve hizbullah neden stratejik hedefleri vurmuyorlar? ABD ya da Israil’deki enerji nakil hatlari meselâ? Iran’in yardimiyla bunlari pekâla yapabilirler. ABD’de elektrik dagitim sisteminin çok zayif oldugu bölgeler var. Bir çok sehri haftalarca elektriksiz birakabilirlerdi ama onlar lokantalari ve belediye otobüslerini vuruyorlar. Neden?

    El Kaide gökdelenler yerine Panama kanalini kilitleyecek bir eylem yapabilirdi. Ama bu ABD’ye gerçekten zarar verirdi degil mi? O halde Irak’i isgal etme bahanesi üreten bir “terör” örgütü kimin taseronlugunu yapiyor diye sormak gerekmez mi?

    Ama Bush’un saman dolu kuklasini yakmak ve KAHROLSUN ABD diye bagirmak daha kolay geliyor onlara.

    “ölen çocukların cesetleri soğumamışken bu gibi ’soğukkanlı’ olduğu iddia edilen değerlendirmelere katılmak vicdanen de mümkün değil”

    2006’dan sonra da konusamadik sogukkanli biçimde, o bebeklerin cesetleri sogudu ama yerlerini yeni bebek ölüleri aldi. Zaten sahinlerin istedigi de senin gibi düsünen müslümanlari düsünmekten alikoymak. Sen duygulandikça, “düsünmek/özelestiri yapmak için erken” dedikçe sahinler yeni bebekler öldürecekler.

    “Kimse kendisini durduk yere ölüme atmaz. Kimse durduk yere beline bomba bağlayıp patlatmaz. Kimse kana aşık değil. Bir parmağınızı kopartmaya çalışın bakalım, canın ne kadar tatlı olduğunu görün. “

    Cinnet halinden bahsediyoruz Nun kardesim, delirmekten, topluca çildirmaktan. Yazida linkini verdigim Ölüm Sevgisi de bunu anlatiyor. Filistin davasini kutsuyorsun, TARTISILMAZ KONULAR kaidesine oturtuyorsun. insanlar sevdikleri kadin için(!) önce çocuklarini sonra da kendilerini öldürebiliyorlar. Ne oldu bu insanin kafasinin içinde? ne oldu ki hem kendi hayatini hem de baskalarininkini degersiz görüyor?

    hayatında Gazze’ye Batı Şeria’ya gitmeyenlerin [..] “sıcak ve konforlu odalarda ‘özeleştiri’ adına klayve şakırdatması “

    Basörtüsü yasagindan konusmayayim, bir erkegim, ne oldugunu bilemem. Kürtçe yasagindan bana ne? Kürt degilim, anlayamam ki?

    Bu kisim, kusura bakma ama geyik koktu biraz, bu lafin üzerine ben sana ne diyebilirim? “sen su anda internette ne vakit kaybediyorsun? beline bir bomba baglayip kendini patlatsana” gibi bir sey mi demeliyim?

    İsrail hiç mevcut olmasa müslümanlar yine farklı bir durumda olmayacaktı. O halde bu durumdan yahudi düşmanlığını sorumlu tutma ya da afyon olarak görmek nasıl mümkün olabilir? Sebeplerin daha derinde ve pekçok yönü olduğu sadece bu akıl yürütmeden bile belli değil mi?

    Bütün öfkene ragmen yazinin anafikrinin altini çizdigin için tesekkür ederim.

  20. Yazan:suzannur Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Şunu ıskalamamak lazım, İsrail’in ilk kuruluşu aşamasında İsrailli gruplar İngiliz askerlerine saldırarak, öldürerek bölgede kaosa neden olmuşlardı. İngilizler devreden çıkınca geriye bölgede yaşayan diğerlerine sıra geldi. Bu olay kesinlikle müslüman-yahudi ya da yahudi-hristiyan kavgası değil. Acaba Batı, İsrail devletinin karşısına kim çıkarsa çıksın vazgeçmeyeceği gerçeğini ne zaman anlayacak diye düşünüyorum, hakikaten. Yoksa farkındalar da olayların gelişimini mi takip ediyorlar bilmiyorum. Şuna inanıyorum ki bir gün zarar kendi kapılarına da ulaşacak.
    Oradaki halk müslüman olMAsaydı da aynı şey yaşanacaktı, bu müslümanlığa yönelik saldırı değil yani. Ve bunu müslüman-yahudi karşıtlığı olarak göstermek isteyenlerin de, hangi tarafta olursa olsun, olayları farklı bir açıya çekerek insanları yanlış yönlendirmelerine engel olunmalı. Yahudi düşmanlığı bu noktada işi daha da kaosa sürükleyeceği gibi, hele de fanatik grupların bazılarının ekmeğine yağ sürmesi işten bile değil(Bu noktada Mehmet Bey’in kalem mi kılıç mı cümleleri fazlasıyla doğru yargı içeriyor), İsrail politikalarına yanlış stratejiyle cevap vermek de aynı derecede yanlış olacaktır. Çünkü uluslararası siyaset bireysel duygularımızın ötesinde gerçekçilik hatta aşırı duygusuz davranmayı gerektiriyor. Gücünüz yoksa, sözünüz de yok (ama bu duygusuz olmanız anlamına gelmiyor).
    Mallara boykot, eğer güç paranınsa bu aslında gayet caydırıcı bir tedbir, yeter ki doğru argümanlarla derdimizi diğer uluslara da anlatalım. Para yoksa bomba da yok!
    Mailere protesto mu, iletişim çağındayız, mutlaka tepkilerimizi dünyaya ulaştırmalıyız. Olayları istedikleri tarzda insanlara anlatmalarına engel olmalıyız, çoğu insan Gazzede mücadele eden insanları terörist zannediyor! çünkü.
    Parasal yardım mı, bunu yapmalı ve o yardımların Gazze halkına ulaştığından mutlaka emin olmalıyız.
    Yazı ve yorumlarla ve özellikle iletişim dili olan İngilizceyle daha çok insana ulaşmalıyız. Kanada ve Kuzey Avrupa ülkeleri kadar olamıyacak mıyız?
    Sorun din değil. O topraklarda yaşayan kim olursa olsun aynı akıbeti yaşayacaktı, bunu anlatmalıyız ve İnsan Hakları diye dama çıkan bu devletlere İNSAN tanımını yeniden hatırlatmalı ve iki yüzlü politikalarına engel olmalıyız.
    Yalnızlaşan ve yaptığının meşruiyeti (savunma ve güvenlik amacıyla yaptıklarını iddia ediyorlar) sorgulanan, meşruluğunu kaybetmiş bir politika ile israil devleti hükümetinin eli kolu bağlanacaktır. Ama bu Gazzelilerin kuzu kuzu ölüme gitmeleri anlamını kesinlikle kabul etmek değildir. Nefsi müdafa ile terörizm aynı şeyler değildir çünkü.
    Ve tüm bunlar yapılırken, dikkat edilmesi gereken şey, yahudilerin genellenerek nefret odağına getirilmeleri olur. Biz, genellemeleri çok seven bir toplumuz çünkü. Bunu da gözden kaçırmamamız lazım. İsrail hükümeti kendi politikalarına karşı olan yahudileri de doğduğuna pişman ediyor çünkü.

  21. Yazan:Nun Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Mehmet,

    Bütün öfkene ragmen yazinin anafikrinin altini çizdigin için tesekkür ederim.

    Öfkeli değilim, yaralıyım. Yazının ana fikri o olsa çocuğunu öldürüp köpek ve domuz emziren anneler ile “öyle de böyle de öleceğiz, toprağımız işgal altına ve bizi öldürecekler” diyerek son çare vücüdunu patlatan insanları aynı kefeye koymazdın. Ve yazıda şöyle bir cümle geçmezdi: “Ortadoğu’da yaşamın dışına çıkmak için ölmek gerekmiyor. Kimilerinde Yahudi nefreti, …….. bir afyon, bir uyuşturucu rolü oynuyor!

    Birinci argüman doğru. Ama birinciye sebep ya da afyon olarak bir nefreti koymak yanlış. Çünkü hem birincisi hem de ikincisi bambaşka dinamikerin birer sonucu. Birbirleri arasında zerre kadar ilinti yok. Dolayısı ile altını çizdiğim ana fikir yazının değil benim konu hakkındaki ana fikrim- bence.

    Ne Hamas’ın ne Hizbullah’ın statejik hedefleri vurmaya gücü yok. . Bunu kısa vadede İran’ın yardımıyla da yapamaz, çünkü tüm sınırlar çok sıkı denetim altında. Hamas daha Telavive ulaşamıyor borudan bozma bombalarla mı stratejik hedef vuracak? (Burada şu yazının okunmasını tavsiye ederim) Ayrıca hatırlatayım Hamas’ın füzeleri ancak bir insanın kafasına düştüğü zaman ölümcül oluyor. Herhalde bir otoyola düştüğünde de küçük, 10 cmlik bir zedelenme yapacaktır. El Kaide konusunun ise bu yazıyla ne alakası var anlayamadım. Özellikle de yazının başlığı ile. (Hala sebep sonuç karmaşası var.)

    Çözüm önerisi mi? Senin çözüm önerin nedir, öfkelenmeyin, afyon almayın demekten başka? Ben bu yazıda çözüm önerisi göremedim, bilakis sebep-sonuç ilişkisi bakımından alakasız bir sav gördüm ve buna itiraz ettim.

    Ama benim önerim -mesela- Mustafa Akyol’un yazdıklarıyla yakın:

    http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2009/01/filistinin_kurtulusu.php

    Akyol’a katılıyor ama senin yazına itiraz ediyorsam arada bariz fark gördüğümdendir.

    Klavye şakırdatmayla alakalı tepkim haksız genellemelere ve orada neler olup bittiği ile alaka kuramadığım argüman ve önerilere insani bir tepkidir. Hangi ırktan dinden olursa olsun bir tek çocuğun ölmesine gönlüm razı gelmez. Orada 50 yıldır yaşanan işgal tarihi bir vahşet ve apaçık bir haksızlıklarle bezeli. Bu tarihi ve insanların en uç tepkilerini böylesine basit argümanlarla değerlendirmek bana göre konformist bir yansımadır. Orada işgal altına alınmış topraklar var. Sürülmüş milyonlar öldürülmüş onbinler var. Bu tür yazılar Filistini haklı davasının içini boşaltmaya yarıyor ve “ama onlar da…..” dedirtmekte oldukça profesyonel olan İsrail propagandistlerinin eklemeğine yağ sürüyor. Eğer durduk yere kök sebeplere falan bakmadan “İsrail/Yahudi nefreti afyonu” diye birşey çıkartır da mevcut durumun sorumluluğunu bunun üzerine atarsanız bu hiçbir açıdan doğru ve insaflı olmaz. Yanıltıcı bir bakış bu.

    “Müslümanlar İsrail’e/ABD’ye karşı neden bu kadar güçsüz/çaresiz” başlığı altında konuşulabilecek bir konu burada değinilen şey.. Muhtemelen yazının bir yerinde “bu nefretin çözüme, bu durumdan kurtulmaya faydası yok” altbaşlığı da işlenecektir ve çok doğru bir yaklaşımdır. Ama “yahudi/İsrail nefreti nedeniyle bu haldesiniz, bu yüzden çaresizsiniz” gibi bir argüman yanlıştır ve yazı başlığından içeriğine kadar bunu ima ediyor. Bu yanlış, çünkü yukarıda da söylediğim gibi bu bir sonuçtur sebep değil.

    Başa dönüp “İsrail hiç olmasaydı, buradaki din de islam olmasaydı yine bu coğrafya/insanlar çok farklı olmayacaktı” diyebildiğimize göre daha derin sebeplere eğilmemiz ve basitleştirmeden haksızlık yapmadan ve sebep-sonuç ilşkisi gözeterek değerlendirme yapmamız gerekir. Benim değindiğim bu. Senin de genel anlamıyla böyle düşündüğünü biliyorum; belki ifade zorluğu çekiyoruzdur.

  22. Yazan:özlem Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    “bir soru daha, hamas ve hizbullah neden stratejik hedefleri vurmuyorlar? ABD ya da Israil’deki enerji nakil hatlari meselâ?”
    Bu roketleri atan HAMAS olduguna gore bu sorunun muhatabi da o olmali. Nasil yapacaklardi bunu sizce Mehmet bey ev yapimi hicbir yon ayari olmayan kassam fuzeleri ile mi. Siz onlarin elindeki fisekleri israilin akilli roketleri ile karistiriyorsunuz sanirim.
    Sozde israil HAMAS ile bir yıllık ateşkes imzalamıştı değil mi? Bu son saldırıdan once. Ambargo altında tuttugu, yiyecek ,ilaç ve su geçirmediği bir bölgedeki insanlara ateşkes sırasında ne yaptı dersiniz. Tam 20 tanesini roketlerle oldurdu. Bu ateşkes sırasında ben geçen sene kahvaltı sofrasında roketle ölen bir anne vedort çocuğu için yazı yazdığımı gayet iyi biliyorum. Ne olmuştu da israil o roketi fırlatmıştı? HİÇ! HAMAS ın fırlattığı roket tahrip gücü olan akıllı israil füzeleri gibi birşey değil.Bir yardım çağrısı belki yeter artık mesajı. Ha stratejik açıdan doğru mu onu bilemem. Ama size şunu sorabilirim. Ateşkes altında dahi sürekli bombalanırken tüm giriş çıkışlarınız kesilmişken ve hiçbir yardım alamayan ufacık mekana tıkıştırılmış bir buçuk milyonluk bir halk iken hangi rasyonel çözümü önerirdiniz HAMAS a. ABD nin enerji nakil hatlarını bombalamasını mı? Hizbullah ve İran’a önermişsiniz tabi arkasından bir üçüncü dünya savaşı da önerebiliriz bu durumda.

    Meselem şu. Bence yazınız doğru mesajlar ama yanlış bir mantık içeriyor.İsrail saldırganlığını batı koloniyalizminden ayrı ve siyonizmin mantığını gözardı ederek yorumlayamayız. İsrail Amerikan vahşetinin ortadoğudaki karakoludur. Tıpkı Amerikan’nın Irak’a saldırıp birbuçuk milyon insanı öldürmesinde Amerikan nefretinin rolu ne kadar ise İsrail saldırganlığında da o kadardır. yani hiç. Ama bir de sonuç var tabi. Bu kadar kan dökülmüşken bu coğrafyada hiçbir şekilde böyle bir nefret oluşmamıştır insanlar ırkçı refleksler kazanmamıştır demek de komik olur. Milliyetçilik ve ırkçılık zaten bu çağın insanının hastalığı.Yahudileri bir ırk olarak zan altında bırakan söylemlere karşı çıkalım, bu konuda birbirimizi uyaralım ama sebepleri doğru teşhis edelim. Bir de bu uyarıları yaparken sapla samanı birbirine karıştırmamak lazım. Benim israil saldırganlığına duyduğum öfke yahudi nefreti midir? Hayır. Bence bu öfkeyi yitirmek bizim en büyük hatamız olur. Ama antisemitizm bildirisini yazanlara göre “rabbin sana bunu emretmiş olamaz “diye başlık yazan taraf bile yahudi düşmanlığı yapıyor. Peki alıntıladığınız linkteki rabbin sana bunu emrediyor diyen haham ı ne yapacağız o halde. Üstelik bu haham mahallenin delisi falan değil. İsrail in kuruluşundan beri bu zulmun dayandırıldığı mantık.

    Ben bazı çevrelerde çokça tartışılan antisemitizm bildirisini hazırlayan bazı arkadaşlara bu bildiri ile ilgili eleştirilerimi yönelttikten sonra aynı şekilde ırkçı refleksleri kınayan ama israil ile HAMAS ı sorunun iki eşit tarafı gibi eşitlemeyi red eden bir mantıkla yeni bir bildiri taslağı önerdim. Hiçbiri itibar etmedi. Eğer mesele Türkiye’de yükselen ırkçı reflekslere tepki göstermek ise bence onların bildirisinden daha detaylı idi.Eskisine göre epeyce düzeltilmiş ama yine de konunun ruhuna dokunmaktan uzak yeni bir bildiri yazdılar. (Bu da ufak bi dip not:))

  23. Yazan:özlem Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Bu da bu konu ile ilgili yazılmış bir arkadaşımın yazısı. Paylaşmak isterim.

    http://www.sesonline.net/php/genel_sayfa_yazar.php?Yazar=Neslihan%20Akbulut&KartNo=52858

  24. Yazan:snowqueen Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Bence gayet isabetli bir yazı, Mehmet Bey’in sağduyulu bir bakışı var.

    Gazze’de yaşananlar kadar, yükselen anti-semitizmden de rahatsız olmak gerekir.
    Kafamı nereye çevirsem ucu “Hitler az bile yapmış”larla başlayan konuşmalara şahit oluyorum.
    Bu hastalıklı bir ruh hali ve Türkiye’de de insanları etkisi altına almış durumda.
    Devletlerin politikasını eleştirmekle, milletleri toptan yargılamak arasındaki farkı kestiremiyoruz.

  25. Yazan:MY Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    @Nun,

    duygulari ve dualari ayni olan bizlerin (mesela Mehmet’i, Emre’yi Özlem ve Suzannur Hanimi da dahil ediyorum) düsüncelerinin farkli olmasi dogal ve gerekli.

    Senin fikirlerine çok kiymet veriyorum, biliyorsun. Afyon konusunda bir kez daha düsündüm, acaba “abarttim mi, saptirdim mi?” diye.

    Ben karsilasitigim Müslümanlara çok sik olarak sorarim, Türkler, Fransa’da yasayan Araplar, diger Müslüman milletlerin çocuklari…

    “Neden Islam alemi güçsüz” diye. Aldigim cevap belki %60 “yahudilerin ve/veya ABD’nin suçu” oluyor. Bunu için ben bu suçlamayi/nefreti AFYON olarak görüyorum.

    Kendini uyutan, gerçekleri görmekten hatta sorgulamaktan kaçan bir toplum görüyorum ben. Sen de bir test yap, etrafina sor, temel sebepler nelerdir, bir iyilesme baslayacaksa nereden baslamali?

    Belki senin çevrende daha “bilge” insanlar vardir. Bize de faydasi olur.

    Filistin bana göre Cezayir’den, Balkanlardan ve Kafkaslardan ayri degil. çöküsün sebepleri ve muhtemel bir kurtulusun yöntemleri bu çerçevede aranmali, Hamas ya da Hizbullah çerçevesinde degil.

    Bundan iki yil kadar önce Israil Lübnan’a saldirmisti iki askeri kaçirildi(!) diye. O zaman da bu konusmalari yapmistik. O zaman da “fazla sogukkanli olmak” ile suçlanmistim hatta MOSSAD ajani filan olmakla 🙂

    Israil Lübnan’dan çekilince bunu askeri bir zafer olarak gördü bir çok insan. Zafer dedigin nihaî olur. Düsmanin savasma kapasitesini/azmini nihaî olarak kirarsa buna zafer denir. Osmanli’nin Filistin cephesindeki geçici basarilarina zafer diyebilir miyiz?

    insanlarin aci çektigini anlamak baska sey, acilari paylasmak baska. Acilari paylasirken o acilari aynen hissetmek çok insanca ama ayni zamanda “tehlikeli”.

    Parçalanmis bir bebegi elinde tutan bir babaya baktigimiz zaman “o babanin yerinde ben olabilirdim” diyoruz.

    Kendi çocuklarimizi kosarken, oynarken görünce Filistinli çocuklarin böyle yasamaya hakki yok mu diye düsünüyoruz.

    Gözlerimiz doluyor, kalbimiz hizla atmaya basliyor, avuçlarimiz terliyor.

    Evlat acisini, saniyenin binde biri kadar bir zaman için de olsa sadece TV’ye bakarak hissedebilmemiz ALLAH’in bir mucizesi. Tabi katlanilmasi çok zor. Peki o aciyi gerçekten tadan ve hayat boyu tadacak o zavalli Filstinli?

    insan olarak kahroluyoruz. Bir seyler yapmak istiyoruz ama çaresizlik hissi ve öfkeden baska bir sey yok elde.

    iste bu “ruh hali” yüzünden Filistin için hiç bir sey yapabilme ihtimalimiz yok. çok çok zor da olsa acilari ve duygulari bir kenara birakmak, gözyaslarini silip bir masanin etrafina oturmak gerekiyor.

    Bu yaziyi yazarken gerek baslik gerekse örnekler yüzünden insanlarin Israil’e duyduklari öfkenin birazini üzerime bosaltacaklarini tahmin ediyordum zaten.

    “Sen ne biliyorsun, Paris’ten ahkam kesiyorsun, vs vs” diyenler oluyor her zaman.

    Israil’e karsi kendini çaresiz hissedenler Hamas ve Hizbullah’i elestirenlere hücum ediyorlar sözel olarak da olsa.

    Sen bile gelecek bölümleri beklemeden tepkini verdin. Canin sagolsun. Kalbimdekini, zihnimdekini ALLAH biliyor, bu da bana yeter.

    Muhabbetl

  26. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    özlem hanım,
    “Ben bazı çevrelerde çokça tartışılan antisemitizm bildirisini hazırlayan bazı arkadaşlara bu bildiri ile ilgili eleştirilerimi yönelttikten sonra aynı şekilde ırkçı refleksleri kınayan ama israil ile HAMAS ı sorunun iki eşit tarafı gibi eşitlemeyi red eden bir mantıkla yeni bir bildiri taslağı önerdim. Hiçbiri itibar etmedi. ”
    demişsiniz. ben şu sıralar o bildiri yazarları ile tarafın sayfalarına da taşan bir tartışma yaşıyorum. açıkçası şunu düşünüyorum(son ayşe günaysu’nun benim bildiriyi eleştiren yazıma verdiği cevabı içeren taraf yazısına bir cevap da yazdım)o bildiriyi yazanlar sizin önerinize sıcak bakmazlardı. çünkü onların derdi antisemitizm falan değil. onların derdi anti-siyonistleri susturmak. bundan o son yazıdan sonra artık tamamen eminim.

  27. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    bir haber, işte antisemitizm sopasının girebileceği şekiller

    http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=21.01.2009&ArticleID=917948

  28. Yazan:özlem Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    O metin bana da biraz maksatli geldi. Bayagi zorlama ithamlar iceriyordu. Bir arkadasin metin konusundaki yorumu ise su: mesele antisemitizm degil mesele antisemitizm uzerinden muhafazakarlara destek olan entelektuellere gol atmak. Bilemiyorum.
    Tabi herkesin baska turlu bir bakis acisi olabiliyor bunu da kaldirabilmek gogusleyebilmek lazim. Ozellikle Karsinizdakinin iyi niyetinden eminseniz. Mesela Etyen hocanin bugunku yazisinin aslinda geneli cok guzel olmakla beraber son kismi cok kestirmeden bir sonuc cikarmis. yadirgadim ama onun bu konudaki dusuncesine katilmasam da niyetinin iyi oldugunu ve kismen hakli yonlerinin de oldugunu biliyorum.

  29. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    etyen mahçupyan’ın yazısıyla ilgili bugün kendisine bir email attım ve
    “sevgili etyen mahçupyan,
    bugün yazdığınız yazıda, demokrat zihniyetten nasibini almamış iki taraftan bahsediyorsunuz. elbette doğru bir tespit; ancak, demokrat zihniyetten nasibini aldığını düşündüğümüz ülke veya kurumların da tutumunu görünce, acaba demokratlık denen şey soyut bir kavram olarak mı kalacak diye düşünmeden edemiyorum. AB, Avrupa Konseyi, BM vesairenin zulümlere gösterdiği tutumlar, Avrupa’nın demokrat bildiğimiz kurumlarının zulmün yanında yer alması, aslında konunun demokratlık çerçevesinden farklı bir çerçeveye oturtulması gereğini ima ediyor.
    o zaman şöyle düşünmeden edemiyorum: eğer sözünü ettiğimiz ülkeler demokratlarsa bu demokrasi evrensel bir barışı ve hakkaniyeti sağlayacak birşey değil; eğer demokrat değillerse farazi bir demokrasiden mi bahsediyoruz acaba? demokratlık konusunda sizinle hemen hemen aynı şeyleri düşünüyorum, ama filistin sorununun “öteki”ne tahammül edememek konusuna (en azından filistinliler bazında)indirgenmesini çok naif bulduğumu söylemeliyim.”
    dedim. kendisi de
    “Merhaba, bu yazıda derdim filistin sorunu değil, israilin bu tutumu nasıl sürdürebildiğini anlamaya çalışmak ve mağdur olmakla zihniyet arasında otomatik bir geçiş olmadığını göstermek. Bence modern dünyanın kurumları demokrat zihniyette değiller ama bu demokratlığı soyut bir kavram yapmıyor çünkü somutlaştığı zaman hemen fark ediyoruz… örneğin Gandi’de, örneğin güney afrika hakikat komisyonlarında… ” diye bir cevap yazdı. elbette etyen beyin niyeti konusunda hiçbir zaman şüphem olmadı. ancak sanırım politik doğruculuk ve soyut barışçılık bazen manalı bir tutum olmuyor. mesela dün akşam(ve bugünkü star yazısı)bir tv programında mehmet altan’ın söyledikleri midemi bulandırdı. kuru kuruya AB ve batı yandaşlığı yapılacak diye düşülen vicdansızlık kuyusu açıkçası beni artık çok rahatsız ediyor. mehmet altan’ın yazıdkları, ahmet altan’ın aynen 2006 lübnan bombalamalarında olduğu gibi bugün de tamamen sessiz kalması, bizim aydınlarımızın bir kısmının konu AB ve batının iki yüzlülüklerine gelince nasıl dut yemiş bülbül olduklarını gösterir mahiyette. tabii etyen bey’i bu kişilerden birisi olarak görmem mümkün değil. çok değerli bir “insan”dır etyen bey. ama piyasada arzı endam eden çoğu “aydının” bir politika analizöründen insanlığa geçiş yapabildiklerini düşünmüyorum.

  30. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Müslümanlar arasinda azan Yahudi düsmanligi cok anlamsiz ve Islama yakismayan bir davranis. Yahudi düsmanligi 1800 yillarinda Ruslar tarafindan Rus Milliyetciligini insa etmek icin yaratilmis sinsi bir hareketdir. Ruslardan sonra Almanlarda bir Millet duygusu yaratmak icin Yahudi düsmanligini kullanmislardir.Cogu Müslüman ülkede Yahudiler baris icinde yasamaktadirlar. Batidan gelen Yahudi düsmanligina sarilmak Müslümanlarin basarisizliginin hafif bir göstergesi. Sonucta cogu Müslüman bilmez bile Dünyada topu toplam 16 milyom Yahudi inancli Insanin yasadigini.

  31. Yazan:ç-z Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    (Yine bu sitede yayınlanan “İslamsız Bir dünya” makalesi bu konuda güzel bir değerlendirme.) İsrail hiç mevcut olmasa müslümanlar yine farklı bir durumda olmayacaktı. O halde bu durumdan yahudi düşmanlığını sorumlu tutma ya da afyon olarak görmek nasıl mümkün olabilir? Sebeplerin daha derinde ve pekçok yönü olduğu sadece bu akıl yürütmeden bile belli değil mi?(Nun)

    Sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’nun bir çok yerinde ve tabi İsrail’de ölmek, öldürmek, yaşamdan daha yüce(!) değerler uğruna kendini feda etmek öylesine derin biçimde işleniyor ki kafalara, bireyler yaşayan birer ölüye dönüşüyorlar.(MY)

    Ölüme âşık olacak kadar cinnet geçiren, yaşamayı sev(e)meyen halklar hayatı koruyamazlar. Yeni Gine’li Şimbüs halkının anneleri için ilk doğan erkek çocuğu öldürüp yerine bir köpek ya da domuz yavrusu emzirmek adettendir. Bir annenin kendi çocuğunu öldürmeyi reddetmesi ise bir suç. (J. Poirier, Histore des Moeurs – Gelenekler Tarihi 1990)

    istila işgal sürdüğü müddetçe Ülkemizin de içinde bulunduğu ortadoğu topraklarından kan eksik olmaz(Ender Güçlü)

    Neden?

    Soğuk savaş denen dönemde SICAK savaşlardaki kadar kan akmış mıdır?

    Batının,Sovyetler birliğine karşı yıpratma savaşı durmamış ve düsturu “akıllardan önce gönülleri çelmek” olmuştu!Bunun nasıl yapıldığı hakkında biraz hatırlama yapmak mümkün kalem ve kılıç mukayesesi açısından faydalı olabilir.

    Sonuç:Güç dengesinin arandığı uzun bir dönemin ardından Berlin Duvarı’nın yıkılarak kazananın belli olduğu son noktanın koyulması “sıcak savaş” sayesinde olmamıştı.
    Her iki tarafın silah gücü “dengede” olmasına rağmen “kazanan” bir taraf oldu;fikri istila/işgal, “kanlı”3.dünya savaşının patlak vermesine fırsat vermedi.
    Ülke insanlarının damarlarındaki kan(hayat!) dengesi değişmeden “güç” dengesi değişti.

    Bölgedeki kan ancak ve ancak abd-israil güçbirliğinin karşı dengesinin oluştuğu ve bu unsurun Sovyetlerin aksine tüm Müslüman halklarla doğru ilişkiler kurabildiği gün biter. (Ender Güçlü)

    Ender bey’in sonuç olarak yazdığı cümleye bakılırsa “neden?” sorusunun cevabı doğru ilişki olarak kabul edilen “güç denge”sinde gibi görünüyor;Müslüman’lar ancak ve ancak kendilerinin, kefenin diğer gözünde,”rakibine” eş değer ağırlıkta bir “güce” sahip olduklarına “ikna olana kadar” bu “denge”nin temin edilebilmiş olduğuna inanmayacaklar.

    Müslümanların bulunduğu kefe sessiz sedasız,(savaşsız)istila/işgal edilemediğine göre bu denge halihazırda mevcut demek değil midir?

    Kan ile istila/işgal etmek “fikri” istilanın mukavemetle karşılanıp etkisiz kılınması demek değil midir?Bu karşı durabilme gücünün kaynağı da kalemdeki mürekkebin kağıda bıraktığı iz değil midir?

    Filistinde yaşanan zulumün boyutlarını ve yaşattığı acıları orada olup birebir yaşamadan klavye başına yorum yazan bizlere ulaştıran,bir nebze dahi olsa anlayabilmemiz için bir şeyler söyleyen de mürekebin kağıtta bıraktığı izler sayılan fotoğraf kareleri değil mi?

    Müslümanların aradığı “denge yada doğru ilişki” bir çeşit rakibi alaşağı edip yerine geçebilme gücü değil de muhtemel istila ve işgalleri arzu eden “düşmanı yok etmeye yetecek bir güç temin edebilme arzusu ise Ender bey’in dediği gibi bu coğrafyada “kan” eksik olmaz!Ve bu yok etme gücünün temin edilebileceği en zengin kaynak olarak da“Yahudi,Hıristiyan düşmanlığı”na başvurulabilir.

    Sadece Müslüman olduğu için Hıristiyan yada Yahudi hakların istilalarına ve işgallerine maruz kaldığına inan(dırıl)mış insanların varlığı,”İslamsız bir Dünya” yazısında işaret edilen gerçeklerin üzerinin örtülüp,amaçlananların kolaylıkla gerçekleşmesine yardımcı olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

    Çocuklarına,“kutsal” yada sevdikleri uğruna ölmekten ve savaşmaktan başka çareleri olmayan zayıf insanlar olduklarını ,yaşamlarının ancak “ölümle” değer bulacağını öğretenler silah tüccarlarına potansiyel müşteriler yetiştirip,onları daha zengin ve güçlü kılmaktan başka bir amaca hizmet etmiş olmayacaklar.

    Geçmişte kurdukları doğru ilişkilerle “güçlü oldukları” için bugün istila/işgal uygulay(abilen)ıp zulüm yaşata(bile)n bir Yahudi devleti olarak İsrail var ve onu da sadece savaşıp,kan dökerek kurmadılar!

    Kitabın 373. sayfasında Balfour’a yazılan bir mektuptan şu satırlar: “Rusya’daki hemen her Yahudi bir Siyonist ve eğer Siyonist emellerin başarıya ulaşmasının Müttefikleri desteklemeye ve Türkleri Filistin’den kovmaya dayandığına ikna edilirlerse, kendi lehimize çok önemli bir unsuru kazanmış olacağız.” Bu ‘misyon’u gerçekleştirmek için öne atılan, bugün Sharon’un mensup bulunduğu Likud’un ‘pir’i olan Vladimir Jabotinsky idi…

    http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2002/nisan/05/ccandar.html

    http://www.mustafaakyol.org/archives/2005/12/araplar_osmanliya_ihanet_etti_mi.php

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Sykes-Picot_Anla%C5%9Fmas%C4%B1

  32. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Yazıda amaçlanan anafikrin hatalı mesaj algılamalarına yol açtığını düşünüyorum.

    En başta Filistin sorunuyla ilgili her farklı ses ve görüşün bir vicdan sınanmasına dönüşmesi doğru değil.Kimin vicdanen ne kadar yaralandığını ölçen özel bir terazi mi var yoksa.Hem konunun kimin ne kadar üzüldüğüyle alakalı olduğunu ayrıca düşünmüyorum.Gerçekçi olmak gerekirse bizler bu acı dramı tıpkı bir sinema filminde iyi ve kötü karekterlere duyulan doğal tepkiyi veriyoruz ve sadece birer seyirci konumundayız.Bu bakımdan konformizm suçlaması eleştiri sınırlarını aşan yakışıksız bir itham.İşi bu tür yargılara vardıranlar cephede göğüs göğüse çarpışıyorda suçladıkları kesimler konforlu ortamlarda keyif mi çatıyor.Bu anlam çıkmıyorsa bu tutum nedendir?

    İkinci bir husus,antismitizm suçlamalarına karşılık farklı formlarda verilen tepkinin burada ziyadesiyle farklı düşünenlere yöneltildiğidir.Özeleştiri yeni bir tabuya dönüşürken,bunun karşılığı olan her ifade biçimi tepelerde sallanan en keskininden bir demokles kılıcıyla karşılanmakta…Her yerde ifade özgürlüğünü sabote eden kırmızı çizgiler devrede.Neredeyse bu “nizama”uyma adına dilimizdeki gramer yapısına ve takılara allerji duyar hale geldik.Oldu olacak bir kaç tanesini kaldıralım olsun bitsin.

    Oysa düşmanlıkları derinleştiren asıl neden işte bu reflekslerde yatar.Snowqueen’in de değindiği gibi”Hitler az bile yapmış”diye konuşmalara başlayanların sayısı hiç de az değil.”Ermeniler ve Yahudiler giremez ama köpekler girebilir”diye pankart açanların bulunduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.Peki bunu insan duyarlılığıyla(!) gerçekleştirdiğini sananlar acaba hangi din,inanç ya da felsefe adına yapıyorlar diye sorgulamak gerekmez mi?Yoksa tepki islam adına yapıldığında limitsiz mi oluyor?Değilse islam inanç ve felsefesine en büyük kötülüğü yapan bu hastalıklı yapının sorgulanmasından başlanması öncelikli görev ve sorumluluğumuz değilmidir?

    Sonuç itibariyle bir paranoyaya dönüşen aşırı tepkiler,kimden ve nereden gelirse gelsin hiç bir ideolojik tesir altında kalınmadan cesurca tartışmaya açılmalıdır.
    Mehmet beyi bu onurlu ve cesur özelştirisi ve insanca duruşundan ötürü bir kez daha yürekten kutluyorum.

  33. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    snowqueen’in bulunduğu çevrede belki “hitler az bile yapmış “diyenler vardır bilemiyorum ama benim çevremde (üstelik çevremde azımsanmayacak kadar çok ‘müslüman’insan vardır) hiç böyle bir söz duymadım. dolayısıyla birilerinin faraziyesi üzerinden doğruluk tespiti yapamayacağım. benim gördüğüm şey daha çok, israil’e büyük kin duyarken bile bunu yahudilere genelleştirmekten korkan ve bu yönde diline hakim olan bir tavırdı. aziz bey ya da sqowqueen bu ülkede yahudi düşmanlığı olduğunu düşünebilir. belki kendi çevrelerinde vardır ama benim çevremde hiç(HİÇ) denk gelmedim.
    fikir özgürlüğüne gelince, hiçkimse burada fikir susturma yoluna gimiyor. bir fikri eleştirmek ne kadar serbestse o fikri eleştireni eleştirmek de o kadar serbest olmalı.
    burada hiçkimse suçlanmıyor eleştiriliyor sadece.suçlama ile eleştirinin farkını bilmem anlatmaya gerek var mı? sözü edilen bildiri içerisinde suçlama ve yargı sopası ile tehdit de dahil bir sürü abukluk içeriyordu. burada bu tür suçlamayı kim yapıyor Allah aşkına! kim bir başkasını “yargılanması gerektiğiyle” tehdit ediyor. aziz bey, en baştan beri yorum üslubunuzu beğenmiyorum ama bunu da sizin seçiminize veriyorum. siz de benim üslubumu beğenmiyorsunuz. eh iki tarafın da birbirinin üslubunu beğenmeme hakkı olmalı değil mi? ama o hakkı sadece kendimize tanırsak o zaman orada bir tartışma falan olmaz. tam tersi bir takım insanlar bir takım insanlara üslup dersi vermeye devam edip dururlar….

  34. Yazan:ç-z Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Aziz bey ve Mehmet bey yazdıklarınızın her satırına katılıyorum.

    Bir seyler yapmak istiyoruz ama çaresizlik hissi ve öfkeden baska bir sey yok elde.
    iste bu “ruh hali” yüzünden Filistin için hiç bir sey yapabilme ihtimalimiz yok.
    (MY)

    Bir şeyler yapmaya başlayabilmek için elzem olan ilk adımın “çaresizlik hissini ve öfkeyi” yok etmekle atılmış olacağını,insani bir çözüm ihtimali olarak görüp,salık veren bir yazı,Mehmet bey’in verdiği Yeni gineli bir annenin çocuğunu öldürmeyi reddetiyormuş gibi algılanıp neredeyse “suç” gibi eleştiriliyor.

    Aziz bey,dediğiniz gibi kolektif algı ve değerlendirmelerden “farklı bir fikir”,zincirin mukavemetini azaltan zayıf halka gibi değerlendirilebiliyor.”Özeleştiri tabusu” ile şekillenip,benzerlerine zamklanarak sağlamlaştırılmış zihniyetimizle maalesef farklı fikre ve onu ifade edene olabildiğince sert eleştiriler yönelterek ya en az zincir kadar sağlam bir halka olduğunu ispat etmesine yahut da parçalanıp,zincirden kopup giderek yok olmasına gayret ediyoruz.

    Sonra da muhteviyatın demir olduğunu unutup ortamda pasa neden olan nem olmasa diyoruz.

  35. Yazan:Nun Tarih: Oca 21, 2009 | Reply

    Mehmet,

    Birçok konuda düşüncelerimiz örtüşüyor. Bu konuda da çok farklı düşünmüyoruz. Ama dile getiriliş biçimi, yapılan kıyaslar, anolojiler ve sebep-sonuç ilişkileri gibi unsurlarda ayrılıyoruz.

    Lübnan savaşında da seninle ayrı düşmüştük ve hatırladığım kadarı ile buna sebep de, savaşın Hizbullah’ın 2 askeri kaçırmasıyla başladığını bunun anlamsız tepkiler olduğunu belirtmendi. Yine yargının ikinci kısmı doğruydu ama ilk kısmı yanlıştı. Çünkü Hizbullah o iki askeri durduk yere değil, İsrail’in bir hafta önce, piknik yapan ve hizbullahla alakası olmayan bir aileden 7 -sivil- kişiyi öldürmesine misilleme idi. Olayları değil de olaylara bakıştaki metodoloji arasındaki farka dikkat edersek her iki vakada da niçin ayrıldığımız açığa çıkar.

    Masanın etrafına oturmayalım sadece öfkelenelim demiyorum. Sadece masanın etrafına oturmak için masanın niçin bu derece kanlı olduğunu iyi çözümleyelim ve durumu tarif edip özetlerken, sebep-sonuç ilşkisi kurarken hakkaniyetli davranalım diyorum. Bunu yapmazsak masanın etrafında oturmak anlamsız olur. Yanlış teşhis tedaviye engeldir. Müslümanların bu durumu yahudi düşmanlığı yüzündendir demek yanlış bir teşhistir çünkü İsrail nefreti bir sonuçtur. Dolayısı ile bu teşhisle yola çıkmak müslümanların sorunlarını çözmeye herhangi katkı sağlamaz. Yukarıda buna ayrıntıları ile değindim.

    Yazının devamını bekliyorum. Hemfikir olacağımız hususlar daha çok olacaktır, eminim.

    Aziz bey,

    Açıkcası bu uslubunuzdan ben de rahatsız olmaya başladım. Hayatım boyunca “ortacı” olmadım doğru bildiğim/inandığım ne varsa onu söyledim. Çok fazla düşünerek yazmam, kalemim de sivridir biraz ama vicdani muhakemem sağlamdır. Yorumunuzu okuyunca kendi yazdıklarımdan şüphelendim ve tekrar okudum. Ve gördüm ki yazmadığım şeylerle beni isnat ediyorsunuz. Konformizm suçlamasını yaparken en başta kendimi de kasdetmişken (ben de dahil diyerek) nasıl olur da kendimi ayırdığımı vehmederek sanki kendileri cephede göğüs göğüse çarpışıyor diyebiliyorsunuz?

    Lüften; ya yazılanları iyi okuyun ya da anlamadığınız, kapalı olduğunuzu düşündüğünüz hususlar var ise yaftalamadan önce bir sorun.

    ***

    Yazının neresine hangi vecihten itiraz ettiğimi yazdım. Bir kişi de çıksın da şurasından dolayı yanlıştır desin. Bu denmediği gibi benim yazdığımla alakasız ve zaten benim eleştirdiğim husus tekrar biraz farklı cümlelerle ama tamamen aynı mantıkla dile getiriliyor, bırakılıyor. (Hamas-hizbullah eleştirilmesin mi demişim? Nerede? Hitler haklıydı diyen tek kişi var mı burada? Ben neden göremiyorum? “Müslümanlar pirupak, ah şu dış güçler olmasa” ahmaklığı sergileyen mi olmuş? Yine bana gözükmüyor? Tam tersine sorun çok daha derinde diyen Nun rumuzlu kişi kimdi sahi? ) Açıkcası şaşırmaya başladım. Anlaşılmaz mı yazıyorum, yoksa çok fazla mı beklentiye giriyorum bilmiyorum. En iyisi üstelememek sanırım.

  36. Yazan:MY Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Nun Kardesim,

    “Kim baslatti?” sorusuyla mecburen Osmanli’nin yikilisina kadar gitmek gerekir. Hamas degil ama o topragin insanlari yani Filistinliler hakli çikacaktir neticede. Ama hakli olmak yetmiyor biliyorsun.

    ister FKÖ ister Hamas ister Hizbullah, bunlarin yaptiklari neticede gerilla savasidir, bunu da PKK-TSK bazinda ASiMETRiK SAVAS konusunda isledik çok detayli olarak.

    Düzenli ordu karsisinda gerilla taktigi uygulamak ise sadece askerî olamaz. ölme-öldürme bütün savasin %20si olmalidir, gerisi:
    1) Propaganda,
    2) Ekonomik savas,
    3) Politik savas,
    4) Diplomatik baski

    biçiminde yapilmalidir.

    Filistin ne Vietnam gibi ormanlarla kapli ne de bizim Güney Dogu gibi daglarla. Bu sebeple klasik vur-kaç gerilla taktigi uygulamak için uygun degil.

    4 tane Israil askerini kaçirsan ne olur? Öldürsen ne olur? Bütün finans dünyasi ve silah endüstrisi Israil’in arkasinda. Sömürge Valisi Hüsnü Mübarek’i kinasan ne yazar?

    Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerin en büyük hedefi Yahudileri bölmek olmali. Baristan yana Yahudileri (Israilli olsun veya olmasin) kendi yanlarina çekmeleri gerekir.

    Ama onlar ne yapiyor?

    1) Israil’i haritadan silecegiz,
    2) Naziler hakliymis,
    3) Bizim çocuklarimiz öldü, biz de sizinkileri öldürebiliriz artik,
    4) …

    Bu durus bütün Yahudileri birlestirdigi gibi onlarin Batidan ittifak bulmasini da kolaylastiriyor.

    Sizler Türkiye’den, benim gibiler de dünyanin baska ülkelerinden gördüklerimizi, hissettiklerimizi birlestirebilirsek BÜYÜK RESiM gerçekten çikar ortaya. Ben de bunu yapmaya çalisiyorum.

    Bir çok batilinin kafasinda artik Müslüman demek bir karikatür için adam öldürebilen TEHLiKELi DELi demek.

    Türkiye’de çok az Yahudi var ve zannetmiyorum ki okurlarimizin önemli bir kismi bir Yahudi ile oturup bu konulari konusmus olsun.

    Benim oturdum mahallede, çalistigim yerde bir sürü Yahudi var. Öglen yemeginde, surda burda konusuyoruz bu konulari.

    Senin de tahmin edebilecegin gibi Türkiyeli, Sefarad, Askenaz kökenli olmasina göre çok farkli zihin yapilari olabiliyor onlarin da. Türkiye’deki bir kemalist nasil bütün Türkleri temsil etmiyorsa bu da ayni sey.

    Bir kere Yahudiler kimliklerini Nazilere endekslemis bir halk. Nasil Türk mutfagi ya da baglama ile çalinan bir türkü sana vatanini hatirlatirsa bir Yahudi için toplama kamplari, insanlarin yakildigi firinlar ayni sey.

    Özetle Yahudiler YOK EDiLME korkusu üzerine “ulusal” kimlik insa etmis insanlar. Bizdeki SEVR gibi ama KAT KAT KUVVETLi. Bunu Türkiye’de kimse anlamiyor meselâ.

    Fransa’dan (ve baska ülkelerden) Gazze nasil görünüyor? Bunu da düsünmek lazim ASiMETRiK SAVAS yaparken.

    istanbullu gibi düsünüp bildiri vb kaleme alan, sonra bunu avrupa dillerine çevirip dagitan gruplar var. Sanmiyorum ki kisitli bir etkinin disina çikabilsin.

    Ama Türkiye’deki bir çok kisinin görmedigi, anlamadigi seyler var.

    Kelimelerin Türkiye’deki anlamlari ile Türkiye disindaki anlamalari çok farkli olabiliyor.

    Ermeni meselesini Türkiye’de çok az insan bu açidan degerlendirebildi. Islam’in, Gazze’nin ya da Israil’in disaridan görünüsü çok zengin ve karmasik.

    “Herseyi ben bilirim” iddiasinda degilim. Ama karanlik bir odada el yordamiyla birseylere dokunuyoruz, odanin seklini anlamak için birbirimizi kirmadan, suçlamadan konusmaliyiz.(sözüm sana degil)

    Gelecek bölümlerde de sorunun tarifine katkida bulunmaya çalisacagim. Sonra ALLAH nasib ederse bir baska dizide çÖZÜM ÖNERMEK istiyorum. Ama kolay degil.

    Muhabbetle

  37. Yazan:eg Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    konunun tartışılmasında birbirimizi anlamamızı zorlaştıran şey belki de mizaç farkları olsa gerek. ben de suat bey gibi “orta” yolu asla tercih etmedim. vicdanım neresini hakkaniyetli gösteriyorsa orasını canım pahasına savundum. sanırım suat bey ve ben duygusal insanlarız ve canı acıyan, binlercesi öldürülen 60 yıldır zulme uğrayan insanlar sözkonusuyken ve acılar daha tazeyken daha kan kurumamışken politik analizlere giremeyecek kadar farklı bakıyoruz konuya. mehmet, aziz bey konuya – bana kalırsa – daha soğuk bir perspektiften bakıyorlar. akli ve politik analizlerle birşeyler yapmaya çalışıyorlar. tabii bana bebeği öldürülmüş bir insana ” sen israile beddua etme, yahudileri ikiye bölmeye bak ancak öyle uluslararası destek alırsın” önerisini kendimi onun yerine koyarak doğru bir öneri olarak görmüyorum. kaldı ki uluslararası camianın filistin sorununa bu gün baktığından farklı bir tutum göstereceğine de asla inanmıyorum. olabilir belki bu duygusal bir tutumdur ama daha aksini gösteren bir emare almadım. açıkçası bu tartışma körlerle sağırlar diyalogu gibi oluyor. sebebi de bu mizaç farkları bence.

  38. Yazan:MY Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Sevgili EG,

    Mizaç konusunda haklisin. Bir noktaya dikkatini çekeyim:

    Bir dostun seni ariyor, bunalimda oldugunu, intihar edecegini söylüyor. Sen kendisini ziyarete gidiyorsun. Adam anlatiyor, issiz, karisi çocuklari alip gitmis, ailesinden, dostlarindan destek yok. Saatler geçiyor. Hayatin bos olduguna, karisi geri gelse bile bu dünyada yasamaya deger fazla birsey olmadigina ikna oluyorsun yavas yavas.

    Yardimci olmak için dinliyorsun ama sen empati yaparken onun duygulari sana bulasiyor. Dünyaya onun gözleri ile baktigin için bir zaman sonra sen de intihar etmek istiyorsun.

    Senden o adama hayir gelir mi? Artik senin de yardima ihtiyacin var!

    anlatmak istedigim iste böyle bir sey.

    Muhabbetlerimle

  39. Yazan:Nun Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Mehmet,

    Son yazidıklarinda katilmadigim bir nokta yok. Bu apayri bir boyutu meselenin. Ve benim yukaridan beri degindigim seylere aykiri degil. Yazı sadece bu fikrin etrafinda olsaydi hic itiraz etmezdim. Ama yazı ‘sadece’ bunun etrafinda degil.

    Yazıda nereye takıldığımı neresine itiraz ettigimi ayrintilari ile yazdim: birincisi haksiz ve diger dinamikleri gormezden gelen genellemeler, ikincisi -ve daha onemlisi- sebep-sonuc ilskisinin olmayisi. (yani israilden nefret etmenin bu durumun sebebi olmadigi, mevcut durumun cok baska sebeplerle sekillendigi, israil nefretinin sonuc oldugu vb gibi.) Bunlar disinda sogukkanli olmak, akilli strateji uretmek, anlamsiz tepkiler gostererk daha fazla zarar gorecek sonuclara yolacmaktan kacinmak, (Akyol’un yazilarini hatirlayalim) konusmak, diyolog kurmak, İsrail’i yoketme tepkiselligini birakip 1967 sinirlarina cekilmis bir İsrail’in varligini tanimak gibi seyleri hep savundum, en duygusal animda bile.

    Enver bey,

    Dogru, duygusal bir insanim. Ama, cocuklari oldurulen ve canli bomba olmaya karar verip Telavive kalabalik bir carsida kendini patlatmaya giden bir babaya yapma, İslamda sivil oldurmek yoktur, buyuk bir zulmdur (demenin zor olduguna inansam da bunu) derim. Benim buradaki itirazim duygusalliktan ziyade hakkaniyete dair hassasiyetimden kaynaklaniyor. Yani bu olaylar yasanmadan da boyle bir yazi olsa, konu uzerine gayet reelpolitik degerlendirmeler de yapiyor olsaydik yine ayni noktalara itiraz ederdim. Cunku bu İsrail-Filistin meselesi kan savasinin yaninda cok yogun bir propaganda savasini da beraberinde getiriyor. Dolayisi ile hakkaniyet olcutleri cok onemli ve orada olacak kucuk bir sapma, bir haksiz yargi, olaylarin temelini gozden kaciran bir degerlendirme, yanlis bir sebep-sonuc kurgusu hem propaganda alaninda hem de bu alanin gerceklige izdusumu haline donusen politik arenada cok yanlis sureclerle sonuclanabilir.

    Bakin suna da raziyim, Aliya ne demisti Dayton’da “Barışı adalete tercih ettim” Ben de tercih ederim, bu yonde cabalanmasini savunurum. Kan dursun Filistinliler insan gibi yasama kavussunlar, ne kadari mumkunse o kadari evlerine ocaklarina donsunler 1948’den vazgecilsin haksizlik da olsa 1967 deki durum kabullenilsin. N’apalim, yeter ki artik cocuklar olmesin, insanlar perisan olmasin.. Bunu derim, diyorum. Ama bunu hakkaniyet olcutlerini koruyarak, Aliya gibi demek/davranmak baska, bu durumdan (dikkat spesifik olarak bu hadiseyi kasdediyorum genel islam alemi sorunlarini degil) muslumanlari sorumlu tutarak ozelestiri yapacagim derken tarihi gercekligi, olaylarin bu noktaya gelmesindeki dinamikleri gozardi etmek baska. Tum bu gozardilarin uzerine bir de İsrail nefreti gibi -ozunde hakli ama cozume katkisiz- bir sonucu tum bu meselelerin halline engel, daha kotusu bizzat sorunun kendisine bir sebep olarak gorulurse artik orada gayet sogukkanli ve reelpolitik gerekcelerle itiraz ederim. (Politik dememin sebebi masada da bu hakkaniyetin, cozumu konusurken eli kuvvetlendirecegine ve hem ahlaken hem de entelektuel acidan hakliligin sonuca direk tesir edecegine olan inancimdandir. Vicdani durusun onemine ise hic girmiyorum bile.)

    Yani duygusalligim sadece itiraz ettigim noktalari ifade ederken kelimelerime yansiyor. Daha duz ifade de edebilirim sonucta gerekcelerim akli ve politik menfaatlerle paralel.

    ***

    Bir baska yorumcu da deginmis, su yanilgi da var. Zannediliyor ki caresizlik ve ofke yuzunden boyle oluyor cozum engelleniyor. Bakın Mustafa bey (bile) ne diyor: “Aslında buradaki asıl mesele Hamas da değildir. Mesele, İsrail’in “barış yapılabilir” bir ülke olup olmadığıdır. Eğer Yahudi Devleti, 1967’de işgal ettiği topraklardan asla çekilmeyecek, burada bir Filistin devletine hiç bir zaman razı olmayacak ise, gerçekten de “sonuna kadar silahlı mücadele” tek yol olabilir.”

    Allah askina bana İsrail’den “Sayet Filistinden roket benzeri mancinik taslari(!) gelmesin ben baris yapacak ve isgal ettigim topraklardan cekilecek, yurtlarindan surdugum insanlarin donmelerine izin verecek, 1967 sinirlarina geri cekilecegim” seklinde bir tek sadece bir tek, acik bir soylemi birakin bir tek ima duydunuz mu simdiye kadar? Duyduysaniz soyleyin, paylasim bilelim.. Arap Birliği 1967 sinirlarina cekilmis İsrail’i taniyacagini ilan edeli kac on yil gecti?

    Arafat “lanet olsun, tamam” deyip olumu gosterip sitmaya razi eden Oslo surecini kabul etmisti. O boktan andlasmayi bile kim pacavraya cevirdi ihlal etti, yururluge koymadi biliyor musunuz? İsrail. Ve bunu sadece ve sadece Arafat’i Filistinliler nezdinde haksiz bir andlasmaya imza atan adam konumuna dusurmek ve Filistinleri bolmek amaci ile yapti. Ve basarili da oldu Hamas serpildi.

    Oslo ilan edildiginde İsrail cesitli propaganda yontemleri ile ne yapiyordu biliyor musunuz? Araplarin andlasmayi kabul etmemeleri, bunun olumle esdeger oldugu, Filistin davasinin artik bitecegini yonunde kamuoyu olusturmaya calisiyordu Filistinde ve arap dunyasinda. Buna ragmen araplar kabul etti, İsrail uygulamaya gecirmeyerek sureci kendi cikari icin kullandi. Dolayisi ile, İsrail’in, en naif ve kendi cikarlarina en uygun bir andlasmayi bile kabul etmedigi ortada iken sanki karisada baris isteyen bir taraf varmis da gerizekali Filistinlilerin tepkileri buna engel oluyormus seklinde bir dusunce tepesinden tirnagina yanlistir, hem bana hem de realiteye gore. (Son ateskesi asil kimin ihlal ettigi de buradan okunabilir. Ayrica Filistin’de barışın zorluğu ile alakalı olarak ben de süreci özetleyen bir şeyler yazmıştım.)

  40. Yazan:blue Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Sorunun kaynağına ilişkin tespitler doğru olabilir ama bu, çözüm için bir şey ifade ediyorsa anlamlı olur.
    Çözümün ne İsrail’i yok etmek için Arap dünyasının ordularını toparlayıp saldırması; ne Coca Cola içmemek, Starbucks’a gitmemekte; ne de Hamas’a hayırlı dualarda bulunmakta olmadığı açık. Çözüm, İsrail’in cici annesi Amerika’da. Yeni ve farklı bir başkan seçilmesi büyük bir avantaj. Sorun şu ki, bu başkan Filistin’i, siyonist dostlarının anlattıklarından biliyor. Ne biliyor:
    – Hamas’a karşı ülkemizi savunmamız en temel hakkımızdır, bunu yapıyoruz.
    Diyorlar. Bunun böyle olmadığını anlatmak lazım. Halid Meşal’in makalesi bu konuda atılmış çok olumlu bir adımdı. Ama bunu fiilen de anlatmak lazım. Hamas, terörist bir organizasyon olmadığını göstermeli. Her durumda barıştan yana durduğunu, işlerin diplomasi ve barışçıl yöntemlerle çözülmesine taraftar olduğunu söylemeli, bunu hissettirecek şeyler yapmalı. El Fetih’le post kavgasını bırakmalı. Ortaklık kurmalı. Ev yapımı füzelerle İsrail’i yok edemeyecekleri muhakkak. Gönderdikleri füzeler sadece İsrail’e işgali haklı çıkartacak gerekçeler sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. 1200 Filistin’li ölür, bu istatistik olur; 2 İsrail’li olur, trajedi haline getirirler.
    İsrail halkının militarist zihniyetten kurtulması, ezberlerinin bozulması lazım. Kuruldukları günden beri sürekli savaş içindeler. Mehmet’in ifade ettiği gibi bizim Sevr paranoyasından çok daha şiddetli paranoik haller yaşıyorlar. Bu yüzden, bir zamanlar Türk halkının Doğuda olup biten vahşete göz yumması gibi, haklı bulması gibi, onlar da İsrail’in Gazze’de yaptıklarını doğal buluyorlar; halkın Hamas’ı desteklediği için başlarına gelenleri hakettiklerini düşünüyorlar. Bu zinciri kırmak için halkın ezberlerini bozacak şeyler yapmak lazım; insanları şaşırtmak, afallatmak lazım. Füzeler, buna hiçbir katkı sağlamıyor.
    Bize düşen nedir diye sorarsak bunun tek bir cevabı var: Güçlü bir ümmet olmak için çabalamak. Kısa vadede üzülmekten ve para, giyecek yardımından başka yapabilecek hiçbir şeyimiz yok.

  41. Yazan:snowqueen Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    @Enver Gülşen
    nowqueen bu ülkede yahudi düşmanlığı olduğunu düşünebilir. belki kendi çevrelerinde vardır ama benim çevremde hiç(HİÇ) denk gelmedim.

    Düşünmekten öte görüyorum, belki de “kendi çevremde” en yakınımda duran insan bir Musevi olduğu için birebir gözlemlemiş olabilrmiyim sizce?
    “çevrenin” içinde bir Musevi olunca “bütün yahudileri genellemekten korkan” tavır nedense kayboluyor.

  42. Yazan:eg Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    suat bey,
    “1948′den vazgecilsin haksizlik da olsa 1967 deki durum kabullenilsin. N’apalim, yeter ki artik cocuklar olmesin, insanlar perisan olmasin.. Bunu derim, diyorum”demişsiniz
    elbette buna bizim evet dememiz bir yana, hamas da evet diyor zaten. ama israil’in orada barış yapmak gibi bir niyeti yok bunu da görmek lazım bence.

  43. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Sayın ç-z,

    Öncelikle beni anladığınız için teşekkür ediyorum.Malumunuz anlamayı ve anlaşılmayı güçleştiren kritik zamanlar vardır.Bizler toplum olarak tam da böyle bir süreci yaşıyoruz.Maalesef incinen ruhumuzu,bir başkasını yaralayarak teselli ediyoruz.

    Sanırım katıldığınız görüşlerime rağmen ben de ziyadesiyle bu hataya düştüm.Çok değer verdiğim,düşüncelerine saygı duyduğum insanları üzdüğümün farkındayım.Çünkü iyi niyet ve samimiyetle yazılsalar bile, yazılanlar her zaman düşünüldüğü gibi durmuyor.

    Ve sanırım böyle durumlarda yapılması gereken tek şey kalıyor:susma hakkını kullanmak,tıpkı”söz gümüş ise sükut altındır”özdeyişinde olduğu gibi.

    Saygılarımla.

  44. Yazan:Nun Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Enver bey,

    elbette buna bizim evet dememiz bir yana, hamas da evet diyor zaten. ama israil’in orada barış yapmak gibi bir niyeti yok bunu da görmek lazım bence.

    Çok haklısınız. Yorumumun son bölümünde tam da bundan sözettim zaten.

  45. Yazan:çuvaldız Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Aziz bey,
    Bazen çok nadir de olsa İstanbul’un diğer yakasına vapur ile geçiyorum.Bu kısa seyahatte elimdeki ekmek parçalarını vapuru takip eden martılara atıyorum.Bir canlıyı beslenirken izlemek,insana pek çok şey çağrıştırıyor,anlamasını kolaylaştırarak pek çok şeyi de öğretmiş oluyor.

    Havadaki ekmek parçasını kapmak için kanat çırpan martılardan biri kendisine atılan parçayı yakalayamamışsa kanat çırpmaya devam edip ikinci,üçüncü şanslarını denemek için vapurun yanı sıra uçmakta olan martı kafilesinin ardına takılıyor.Ekmek parçasını kapma esnasında martılar daire çizen bir rota izliyorlar ve rota kesinlikle tek yönlü!Hiçbir martı bu daireye tersten yada yarısından girmediği gibi bir martının ağzındaki ekmek parçasına da saldırılmıyor.Denize düşen bir ekmek parçası varsa ona en yakın olan yada ekmeğin düşüşünü takip etmekte olan martı dışında “fırsatı kaçırmış” olanların hiçbirisi hamle yapmıyor.Kısaca havada kanat çırpanların kendilerine atılan bir parça ekmek için kavgaya tutuştuklarını ve eforlarını bunun için ziyan ettiklerine şahit olmuyorsunuz.

    Bir martı geçen senelerde karşımızdaki binanın çatısında,bacanın dibine, çalılardan yaptığı yuva içinde yumurtlamıştı.Anne martı yumurtaların üzerinde oturduğu müddetçe baba martı olduğunu tahmin ettiğimiz martı da çatının o kısmına bir başka martının yaklaşmasına izin vermedi.O çatıya konmak isteyen diğer martılar da baba martının uyarı uçuşundan sonra anne martının olduğu çatı kısmına konmakta hiç ısrarcı olmadılar.Zaman zaman martıların sesleri çığlık şeklinde yükselse de hiç kanatan gaga darbeli kavga çıkmadı.Çatı neredeyse ikiye bölünmüş gibiydi.

    Baba martı yumurtaların üzerinden kalkamayan anne martıya yiyecek getirmek üzere uzaklaştığında ise o çatıya gelen martılar önceki uyarıları hatırlıyor gibi anne martının yakınına hiç konmadılar.(martıların bu tavrını görünce baba martının korumacılığının içgüdüsel bir abartı olduğunu düşünmedim değil)

    Sukut kararınız, yumurtaların üzerinde oturan anne martının uzağına konan martıları çağrıştırdı bana .

    Sessiz kalmayıp,ortaya atılmış ekmek parçacıkları gibi duran olaylar,duygular kavramlar için kanat çırpma gayreti gösterenler daha fazla alternatifli düşünce kırıntılarının ortaya çıkmasına vesile oluyorlar.Böylelikle ortaya saçılanlardan beslenerek başka martılar da belki anne olabilecekler .

    Bilgilerini,düşüncelerini,kararlarını anne martı korumacılığı ile saklayıp,büyütmeye çalışanlar,baba martı gibi belki de vapurun yan tarafında oluşturulan tek yönlü dairede ekmek parçası yakalamak için pek çok kez kanat çırpmak ve çatıyı bekçisiz bırakmak zorunda kalan martılara benzer tavır sergileyenlerimiz de olacaktır elbet.

    Kargalardan biri yumurtadan çıkan martı yavrularından birini kendi dairesinin bir noktasında kullanmak üzere alıp götürdü. Evimizin karşısındaki çatıda yumurtadan çıkan bu üç martıdan ikisi anne ve babanın bu gayretleri sonucunda aylar sonra kanat çırparak o çatıdan ayrıldılar.Anne martının,hareketlenen ama henüz uçamayan yavru martıları kendisinden uzak çatı kenarlarına gitmekten alıkoyan tavrını,yavruları besleme işinin onları koruma işi ile nöbetleşe değişimle yapıldığını izlemek oldukça ilginçti.

    “her şeyi maddede arayanların akılları gözlerine inmiştir; göz ise manâya karşı kördür.”

    Duygu ve düşüncelerimizin kelimeler aracılığı ile görülüyor olmasını,dokunulabilir bir maddeciliğe dönüştüğünü sandığımızdan olsa gerek bazen manâ’ya karşı körleşebiliyoruz.

  46. Yazan:ç-z Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    People Israel

    Population:
    7,112,359
    note: includes about 187,000 Israeli settlers in the West Bank, about 20,000 in the Israeli-occupied Golan Heights, and fewer than 177,000 in East Jerusalem (July 2008 est.)
    Age structure:
    0-14 years: 28% (male 1,018,229/female 971,083)
    15-64 years: 62.2% (male 2,242,928/female 2,183,688)
    65 years and over: 9.8% (male 303,289/female 393,142) (2008 est.)
    Median age:
    total: 28.9 years
    male: 28.2 years
    female: 29.7 years (2008 est.)
    Population growth rate:
    **1.713% (2008 est.)
    Birth rate:
    **20.02 births/1,000 population (2008 est.)
    Death rate:
    **5.41 deaths/1,000 population (2008 est.)
    Net migration rate:
    **2.52 migrant(s)/1,000 population (2008 est.)
    Sex ratio:
    at birth: 1.05 male(s)/female
    under 15 years: 1.05 male(s)/female
    15-64 years: 1.03 male(s)/female
    65 years and over: 0.77 male(s)/female
    total population: 1 male(s)/female (2008 est.)
    Infant mortality rate:
    total: 4.28 deaths/1,000 live births
    male: 4.43 deaths/1,000 live births
    female: 4.12 deaths/1,000 live births (2008 est.)
    Life expectancy at birth:
    total population: 80.61 years
    male: 78.54 years
    female: 82.79 years (2008 est.)
    Total fertility rate:
    2.77 children born/woman (2008 est.)
    HIV/AIDS – adult prevalence rate:
    0.1% (2001 est.)
    HIV/AIDS – people living with HIV/AIDS:
    3,000 (1999 est.)
    HIV/AIDS – deaths:
    100 (2001 est.)
    Nationality:
    noun: Israeli(s)
    adjective: Israeli
    Ethnic groups:
    Jewish 76.4% (of which Israel-born 67.1%, Europe/America-born 22.6%, Africa-born 5.9%, Asia-born 4.2%), non-Jewish 23.6% (mostly Arab) (2004)
    Religions:
    Jewish 76.4%, **Muslim 16%, Arab Christians 1.7%, other Christian 0.4%, Druze 1.6%, unspecified 3.9% (2004)
    Languages:
    Hebrew (official), Arabic used officially for Arab minority, English most commonly used foreign language
    Literacy:
    definition: age 15 and over can read and write
    total population: 97.1%
    male: 98.5%
    female: 95.9% (2004 est.)
    School life expectancy (primary to tertiary education):
    total: 15 years
    male: 15 years
    female: 16 years (2006)
    Education expenditures:
    6.9% of GDP (2004)

    People Gaza Strip

    Population:
    1,500,202 (July 2008 est.)
    Age structure:
    0-14 years: 44.7% (male 343,988/female 325,856)
    15-64 years: 52.7% (male 403,855/female 386,681)
    65 years and over: 2.7% (male 16,196/female 23,626) (2008 est.)
    Median age:
    total: 17.2 years
    male: 17 years
    female: 17.4 years (2008 est.)
    Population growth rate:
    **3.422% (2008 est.)
    Birth rate:
    **37.75
    births/1,000 population (2008 est.)
    Death rate:
    3.53
    deaths/1,000 population (2008 est.)
    Net migration rate:
    **0 migrant(s)/1,000 population (2008 est.)
    Sex ratio:
    at birth: 1.05 male(s)/female
    under 15 years: 1.06 male(s)/female
    15-64 years: 1.04 male(s)/female
    65 years and over: 0.69 male(s)/female
    total population: 1.04 male(s)/female (2008 est.)
    Infant mortality rate:
    total: 19 deaths/1,000 live births
    male: 20.22 deaths/1,000 live births
    female: 17.72 deaths/1,000 live births (2008 est.)
    Life expectancy at birth:
    total population: 73.16 years
    male: 71.6 years
    female: 74.83 years (2008 est.)
    Total fertility rate:
    **5.19 children born/woman (2008 est.)
    HIV/AIDS – adult prevalence rate:
    NA
    HIV/AIDS – people living with HIV/AIDS:
    NA
    HIV/AIDS – deaths:
    NA
    Nationality:
    noun: NA
    adjective: NA
    Ethnic groups:
    **Palestinian Arab
    Religions:
    Muslim (predominantly Sunni) 99.3%, **Christian 0.7%
    Languages:
    Arabic, Hebrew (spoken by many Palestinians), English (widely understood)
    Literacy:
    definition: age 15 and over can read and write
    total population: 92.4%
    male: 96.7%
    female: 88% (2004 est.)
    School life expectancy (primary to tertiary education):
    total: 14 years
    male: 13 years
    female: 14 years (2006)
    Education expenditures:
    NA

    Göç almadan İsrail’i kat ve kat geçen bir nüfus artışı!1968 tılında 2.5 milyon İsrail nüfusuna karşı 200bin Filistinli kaldığı da göz önünde bulundurulduğunda bu oranlar İsrail açısından paranoya yaratacak kadar endişe veren bir durum olarak görülebilir.48 ve 67 sonrası göç eden 4-6 milyon(!) Filistinlinin barış ve huzur olan bir ülkeye kutsal vatanım(!)diyerek döndüğü ve barış şartları gereğince,israil’in el koyarak Yahudilere verdiği Filistinlilere ait olanları geri verdiği yerlere bu vatana dönenlerin yerleşme ihtimalinin olduğu da düşünüldüğünde!

    Not:Bu veriler için başvurduğum kaynaktaki sayılar elbette yanlış olabilir;
    https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/is.html

  47. Yazan:ç-z Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Suat bey,
    Sizi yazı ve yorumlarınızdan tanıdığım kadarı ile,bütününde söyleneni bozacak şekilde kısa bir metni alıp üzerine fikir inşa etmek,bile diyerek dayanaklaştırmak sizin hiç tasvip etmediğiniz ve çoğu zaman eleştirdiğiniz bir yaklaşımdır.

    İzninizle şimdi anlaşılır bulduğum sebeplerden dolayı aynı şeyi sizin de yapmış olduğunuzu söylemem gerek.

    Mustafa Akyol’un link verdiğiniz yazısındaki anlam bütünlüğünü bozmamak için ben de aşağıya kısa bir alıntı yaptım.Bir önceki yorumumda verdiğim “istatistiki oranlar” doğrultusunda okunmasının anlamlı olacağını umut ediyorum.

    İsrail’in yaptıklarını tel’in etmekle birlikte, “bu durum karşısında Müslümanlar ne yapmalı” diye sorgulamak ve Hamas’ın izlemekte olduğu çizgiden farklı bir yolu önermek ise, ne Filistin halkına ihanet ne de “İsrail’in dümen suyuna girmek”tir.

    Oysa İsrail, aslında yanı başında bir Filistin devletinin kurulmasını kabule mecbur. Bunu da giderek daha fazla fark ediyor.

    Ama, bakın, 2005’te enteresan bir şey oldu. İsrail, Gazze’den çekildi ve buradaki tüm yerleşim birimlerini de söktü. Hem de bu işi bu ülkenin en koyu milliyetçilerinden Ariel Şaron yaptı. Peki neden?

    Cevap, İsraillerin kafasına 2000’lerin başında dank eden “demografi sorunu”ydu: Tarihi Filistin topraklarındaki Arap nüfusu, Yahudi nüfusundan çok daha hızlı artıyordu. Eğer böyle giderse yakında İsrail sınırları içinde Yahudiler azınlığa düşecek, ülkenin “Yahudi karakteri” tehlikeye girecekti.

    İşte bu nedenle bundan böyle İsrail’in stratejisi, Batı Şeria ve Gazze’yi elde tutmak değil, kendine tehdit oluşturmayacak bir şekilde Filistinlilere devretmektir. “Büyük İsrail”, Yahudi nüfusu buna yetmediği için, ölmüş bir projedir.

    Bizim Hamas’a yapacağımız telkin, bu ateşkesi mutlaka korumak ve “iki devletli çözüm”e dayalı bir barışı hedeflemek yönünde mi olmalı? Yoksa, “sonuna kadar silahlı mücadele” mi? Ve Filistin’in çocuklarını sizce bunlardan hangisi kurtarır?

    Evet İsrail kendisine kaygı veren pekçok sebepten dolayı barış istemeyen bir tavır ergiliyor fakat bu savaşı körükleyip,büyütecek ve çapının tüm ortadoğuyu kapsayacak şekilde toptan,genellemeci bir nefrete(Yahudi-Müslüman,Doğu-Batı) dönüştürecek,nefret ateşinin üzerine benzin dökecek şiddeti dolaylı olsa da makul ve elde kalmış tek çözüm yolu gibi algılatacak yaklaşımlardan uzak kalmaya gayret emek ütopik,fazlası ile duygusal bir yaklaşım olmasa gerek,ne dersiniz?

    sevgi ve selamlarımla 🙂

  48. Yazan:ç-z Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Son olarak ekleyeceğim;Blue bey’in yazdıkları çok doğru tespitlere dayalı çözüm için izlenmesi gereken yolu gösterir nitelikte.

    Çözüm, İsrail’in cici annesi Amerika’da. Yeni ve farklı bir başkan seçilmesi büyük bir avantaj. Sorun şu ki, bu başkan Filistin’i, siyonist dostlarının anlattıklarından biliyor. Ne biliyor:

    Hamas’a karşı ülkemizi savunmamız en temel hakkımızdır, bunu yapıyoruz.
    Diyorlar. Bunun böyle olmadığını anlatmak lazım Halid Meşal’in makalesi bu konuda atılmış çok olumlu bir adımdı. Ama bunu fiilen de anlatmak lazım.Hamas, terörist bir organizasyon olmadığını göstermeli. Her durumda barıştan yana durduğunu, işlerin diplomasi ve barışçıl yöntemlerle çözülmesine taraftar olduğunu söylemeli, bunu hissettirecek şeyler yapmalı. El Fetih’le post kavgasını bırakmalı. Ortaklık kurmalı…
    Ev yapımı füzelerle İsrail’i yok edemeyecekleri muhakkak. Gönderdikleri füzeler sadece İsrail’e işgali haklı çıkartacak gerekçeler sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. 1200 Filistin’li ölür, bu istatistik olur; 2 İsrail’li olur, trajedi haline getirirler.
    İsrail halkının militarist zihniyetten kurtulması, ezberlerinin bozulması lazım.

    Tüm bu yazılanların ardında M.Akyol’un sitesinde iyi niyetinden hiç şüphe etmediğim oldukça saygıdeğer bir bey ise çözüm için çoğunluğun fikri de o doğrultuda olduğu için kabul gören bir başka yolun izlenmesi ve hatta nerdeyse bunun elzem olduğunu savunmakta;

    Benim çözümüm:
    Intifada’ ya devam. Onları devamli rahatsız etymek, hiç bir zaman sahip olmadıkları “güven” duygusunu kazanmalarına imkan vermemek, yazının bu cümlesinden sonra ise Blue beyden farklı şeyler söylemiyor oysa ki!) dünyaya davayı daha fazla haykırarak düğnya kamuoyunun da Islam ülkeleri halklarıonın da mobilize ederek şeytanın etyrafındaki çemberi darltmak. Firavunun anlayacağı tek dilin bu olduğunu tarif söylüyor bize konjunktrel siyasi doğrucular “aha demedik mi” demişler önemli değil. (B.L.Y)

    Firavun ya da şeytan olarak görülenin anlayacağı ve kendisi ile konuşulurken kullanılırken memnun olacağı dil elbette kendisine ait olan “şiddet ve korku” dilidir.

    Suat bey de İsrail’in yaptığı(aynı zamanda Blue bey’in barış sürecinde yapılması gerekenler olarak gördükleri) ama bir türlü Filistinin(Arap dünyasının) yap(a)madıklarını çok güzel açıklamış;

    Oslo ilan edildiginde İsrail cesitli propaganda yontemleri ile ne yapiyordu biliyor musunuz?

    1)Araplarin andlasmayi kabul etmemeleri, bunun olumle esdeger oldugu, Filistin davasinin artik bitecegini yonunde kamuoyu olusturmaya calisiyordu Filistinde ve arap dunyasinda.

    2)Buna ragmen araplar kabul etti, İsrail uygulamaya gecirmeyerek sureci kendi cikari icin kullandi.

    Dolayisi ile, İsrail’in, en naif ve kendi cikarlarina en uygun bir andlasmayi bile kabul etmedigi ortada iken sanki karisada baris isteyen bir taraf varmis da gerizekali Filistinlilerin tepkileri buna engel oluyormus seklinde bir dusunce tepesinden tirnagina yanlistir, hem bana hem de realiteye gore.

    Ateşkesi “ihlal etmeye zorlamak” (ve bunu başkaldırı pozisyonunu korumak olarak görmek)bir yöntem ise İsrail kendi izlediği ve sonrasında propagandasını yaptığı bu yöntemi uygulamakta oldukça başarılı demektir.Saygıdeğer yorumcu B.L.Y nin çözüm için tavsiye ettiği başlakdırı(!)içinde şiddeti/bombalı canlı cansız saldırıları barındırdığı sürece,İsrail’in “kışkırtmasına gelinmiş “ olunmayacak mı?Bu da sürekli saldırılara karşı kendini savunan propogandası yapan İsrail’in “başarı” hanesine yazılmış olmayacak mıdır?

    Bu realiteye göre yanlışolan nedir?

  49. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Çuvaldız hanım,

    Kullandığınız martı metaforuyla beşeri ilişkilerin adeta resmini çizmişsiniz.Yüreğinize ve zihninize sağlık diyorum.

    Fikirlerin paylaşılması gerektiğine verdiğiniz önem ve bu yöndeki temennileriniz ise benim için ayrı bir değerdir.Ve ayrıca katılmamak da elde değil.

    Sükût kararıma gelince;bunu bir alınganlıktan öte sonuçları önceden kestirilen sezgisel bir eylem olarak görmenizi istiyorum.Düşünün,siz bir şekilde karşınızdakiyle ortak bir paydada buluşmanın yolunu ararken,bununla hem karşı tarafı üzüyor hem de haketmediğiniz isnatlara maruz kalıyorsunuz.Peki sizce de böyle bir iletişim yönteminde ısrar etmek yerine susmak yeğ değilmidir?

    Dolayısıyla benimkisi geçici bir karar.Bazan, ortalığın yatışmasını beklemek,karşınızdaki insanın da kendisiyle başbaşa kalarak yeniden düşünmesini sağlamak çok daha isabetli olabiliyor.

    Elbette yanılıyor da olabilirim.Fakat ne yalan söyleyeyeim bu yolun dışında bir iletişim ve diyalog yolunu henüz keşfetmiş değilim.Kırılan bir kalbi onarmak gerçekten zor zanaat.Kimbilir zaman belki de en iyi çaredir.

    Son olarak şunu bilmenizi isterim ki,en kırılgan,en hassas ve en kararsız anımda değerli öğütleriniz benim için birer rehber olacak ve dostane tavsiyelerinizi hep hatırlayacağım.

    Saygı ve selamlar.

  50. Yazan:Nun Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Ç-z hanım,

    Evet İsrail kendisine kaygı veren pekçok sebepten dolayı barış istemeyen bir tavır sergiliyor fakat

    Bu fakat nedir sizce? Sebep-sonuç ilişkisi var mı? İşte burada tıkanıyoruz sanırım. Devamında yazılanlar da doğru, çözüme faydası da yok. Ancak bu sonucu, “başa gelen felaketin” müsebbibi olarak görme gafleti de nedir? (siz yapıyorsunuz demiyorum baştan beri yaptığım temel itirazı söylüyorum.)

    Bu gayret ütopik de değil, duygusal da.Aksine son derece akılcı. Hemfikiriz. ben de aynı gayreti savunuyorum. Sadece “ne yapacağız/yapmalıyız”ı tartışırken “bu durumdayız, çünkü israil nefretimiz var” şablonuna itiraz ediyorum. Çok detay görünebilir ama bu tüm sorunu nasıl algıladığınızla alakalı.

    Mustafa beyin yazını ilk okuduğumda kendisine de söyledim, oldukça iyimser bir beklentisi var. Söyledikleri demografik açıdan çok doğru ama İsrail bunun farkında değilmiş gibi davranmaya devam ediyor. — ya da farkıda değil.

    Yok, farkında diyorsanız yukarıdaki soruma cevap alabilirim belki sizden: “Allah askina bana İsrail’den “Sayet Filistinden roket benzeri mancinik taslari(!) gelmesin ben baris yapacak ve isgal ettigim topraklardan cekilecek, yurtlarindan surdugum insanlarin donmelerine izin verecek, 1967 sinirlarina geri cekilecegim” seklinde bir tek sadece bir tek, acik bir soylemi birakin bir tek ima duydunuz mu simdiye kadar? Duyduysaniz soyleyin, paylasim bilelim.. ”

    İsrailin -ortadoğuya ilişkin- paranoyası mı var? Kusura bakmasınlar ama bu paranoyayı yaratanlar kendileri. Müslümanların yahudilerle hiçbir sorunu yoktu İsrail kurulana kadar. Bu Batının genel bir hastalığı idi. Ayrıca hiçbir paranoya suçsuz günahsız insanların öldürülmesine, topraklarından sürülmelerine gerekçe olamaz ki? Böyle bir anlayışı kabul etmek nasıl mümkün olabilir? İsrail, 50 yıllık zulm tarihinde kendi işgali ve zalimliğiyle kendi elleriyle yarattığı “İsrailden nefret eden öteki”nden dolayı bir paranoya besliyor ise bunun sorumluluğu kimdedir, müslümanlarda mı İsrailde mi? Fasid daireye bakar mısınız? Adam gelecek BM yi ardına alıp başkasına ait toprakları iç edecek, yetmeyecek kalanını da işgal etmeye çalışacak, bunu yaparken çoluk çocuk demeden acımadan öldürecek sürgün edecek, toprakları ellerinden alınanlar da buna eyvallah deyip sinirlenmeyecek düşmanından nefret etmeyecek? Üstüne bir de İsrail efesi için “ya adamlardan nefret edenler var, paranoyak oldular, haksız sayılamzlar” diye haklılık vehmedilecek. İşgal et öldür, nefret kazan sonra nefret ediyorlar diye agresifliğin zalimliğin anlayışla karşılansın? Var mı böyle bir kısır döngüye saplanmış adaletsizlik?

    İsrail’in demografik açıdan giderek köşeye sıkışacağına üzülecek değilim. İsrail’in varlığını ve varolma hakkını tanıyorum. Buna inanıyor olmam İsrail’in aslında tarihle bir savaş içinde olduğu gerçeğini ise değiştirmiyor.

    Richard Cohen Temmuz 2006′da şöyle demiş: “İsrail’in yapabileceği en büyük hata, kendisinin bir hata (mistake) olduğunu unutmaktır. İsrail kuzeyde Hizbullahla, güneyde Hamas’la savaşıyor olabilir ama en amansız düşmanının ‘tarih’ olduğunu unutmamalıdır.” Cohen’in sözettiği hata, etrafı Müslüman ülkeler ve halklarla çevrili bir coğrafyaya Avrupalı Yahudilerin göç ettirilerek bir millet ve devletin kurulabileceğine inanılmış olması.

    İsrail vahşeti sürdürerek yenilgisini hızlandırıyor bana göre. Barışa en çok kendisinin ihtiyacı var ama bunun en az farkında olan, barış sözünü ağzına bile almayan yine kendisi.

    Evet, nefret müslümanlara birşey kazandırmıyor, çok doğru. Ama bunun doğruluğu “neden bu nefret” sorunun cevabını vermeye ve sorunu tanımlamaya engel değil. Hele nefret bu çaresizliğin sorumlusu hiç değil.

    Sevgiler benden efendim.. 🙂

  51. Yazan:Nun Tarih: Oca 22, 2009 | Reply

    Ç-z hanım,

    Son yorumunuzu görmemiştim.

    Bir noktaya dikkat çekmem gerek. İsrail’in Oslo’yu sabota etmesi Filstinlileri kışkırtarak olmadı. Bizzat kendisi sebepsiz (ya da sudan sebeplerle) ihlal etti–yürürlüğe koymadı. Yani orada değindiğim “arap kamuoyunu etkileme” propagandaları, bir saldırıya yolaçarak ateşkesi Filisintin tarafının ihlal etmesi sonucunu vermiş değil. Bu propaganda tamamen arap kamuoyunu ikiye bölme ve Arafat’ı gözden düşürme çabası olarak şekillendi ve başarılı da olundu. Oslo’daki durum böyle.

    Son saldırılarda da 2 yıl önceki Lübnan saldırılarında da ateşkes/tahadiye ihlali hep müslümanlar tarafından yapılmış gibi bir kanı oluşturuldu. (israil propaganda makinelerinin en büyük hüneri de bu zaten.) Oysa 2 yıl önce Hizbullah 2 askeri durduk yere değil, piknik yaparken öldürülen 7 sivil ve yargılanmadan cezaevlerinde tutulan 10.000 e yakın tutsak için kaçırmıştı. Doğru yanlış demiyorum sadece Hizbullah şunu yaptı israil de mecburen saldırmak zorunda kaldı şeklindeki abuk sabuk değerlendirmelerin saçmalığını belirtmek için söylüyorum. Bu tutumu -Akyol’un güzel örneklediği gibi- bir kabadayıya sataşmak şeklinde değerlendirmek başka İsrail’e meşru mudafaa yapıyor diye haklılık kesbetmek çok başka. Bunu yapan çok var.)

    Aynı şekilde son Gazze saldırılarında da Hamas ateşkesi ihlal eden taraf olarak lanse edilmişti. Mustafa bey bile bu hataya düşmüş ama sonra hatasını tahsis etmişti:

    http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2009/01/hamasa_kulak_verelim.php

    Son tahlilde değerlendirmeniz doğru, öyle ya da böyle İsrail zalim, asıl ihlalleri tecavüzleri kendisi yapar, ateşkesi kendisi ihlal ederken, “meşru müdafa yapmak zorunda kalıyorum” şeklinde bir propagandayla dünyayı boyayabiliyor. Ve başarılı da oluyor. İntifada bu yüzden -kısa vadede- çözüm değil. Ve yine bu yüzden barışı adalete tercih etmek ve kanı durdurmak gerekiyor.

    Uzun vadede ise İsrail -eğer böyle devam ederse- kendi sonunu kendisi getirecek. Çünkü tarihle savaşanlar hep kaybetmişlerdir.

  52. Yazan:ç-z Tarih: Oca 23, 2009 | Reply

    Aziz bey,

    Sükût kararıma gelince;bunu bir alınganlıktan öte sonuçları önceden kestirilen sezgisel bir eylem olarak görmenizi istiyorum.

    Bu kadar süredir okuduğum yorumlarınızdan edindiğim izlenimle alınganlık ettiğinizi hiç düşünmemiştim.

    Düşünün,siz bir şekilde karşınızdakiyle ortak bir paydada buluşmanın yolunu ararken,bununla hem karşı tarafı üzüyor hem de haketmediğiniz isnatlara maruz kalıyorsunuz.

    Maalesef işaret tabelası olmayan “yol ararken“ oluyor bazen böyle şeyler :-)ama bu o yolun bulunamayacağı anlamına gelmiyor tabi ki.

    Peki sizce de böyle bir iletişim yönteminde ısrar etmek yerine susmak yeğ değilmidir?

    Annem zaman zaman bu tip durumlara çok uyan bir laf eder “denizler dalgalanmadan durulmaz”Aramak dalgalanmak ise,bulmak durulmak olmalı.Hayal etmek zor;herkesin orta yol aramaktan vazgeçerek sustuğu bir dünya..! 🙁

    Kırılan bir kalbi onarmak gerçekten zor zanaat.Kimbilir zaman belki de en iyi çaredir.

    Bilmiyorum keşke bilebilseydim.

    Son olarak şunu bilmenizi isterim ki,en kırılgan,en hassas ve en kararsız anımda değerli öğütleriniz benim için birer rehber olacak ve dostane tavsiyelerinizi hep hatırlayacağım.

    Est.Amacım öğüt vermek değildi ki sadece hissettiğinizi düşündüğüm sıkıntınızı paylaşmak martılarla da konuyu biraz havalandırmak istedim. 🙂 Sanırım ben ne gümüşleri olan söz sahiplerinden ne de altın sahibi sukut edebilenlerden olabileceğim.Zira anlayacağınız üzere ben, gümüşü altına çevirmeyi becerebilen simyacılardan biri olmak isteyen geveze hayalcilerden biriyim.

    Umarım kısa bir süre sonra yine o değerli yorumlarınızı okuma imkanı bulurum.

  53. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Oca 23, 2009 | Reply

    ç-z hanım,
    Amacım öğüt vermek değildi ki sadece hissettiğinizi düşündüğüm sıkıntınızı paylaşmak martılarla da konuyu biraz havalandırmak istedim. 🙂

    Biliyorum.Desteğeniz,ruhumu ele geçirmeye çalışan gurur gibi bencil duygulardan uzaklaşmamı sağladı.Anlayacağınız martılar işe yaradı:)

    Sanırım ben ne gümüşleri olan söz sahiplerinden ne de altın sahibi sukut edebilenlerden olabileceğim.Zira anlayacağınız üzere ben, gümüşü altına çevirmeyi becerebilen simyacılardan biri olmak isteyen geveze hayalcilerden biriyim.

    Est.Bence kendinize haksızlık etmeyin.Yorumlarınızdan ne kadar mütevazı olduğunuzun farkındayım.Ancak yaptığınız şey bana göre hayalcilik değil,gıpta edilmesi gereken bir erdemlilik,bir bilgelik.

    Siz,benim için örnek alınacak ender bir kişiliksiniz.Bana gösteridiğiniz doğru yol ve insanî desteğiniz için müteşekkirim.

  54. Yazan:melekut Tarih: Oca 29, 2009 | Reply

    Başlangıç itibari ile benzetmelerinizden rahatsızlığımı ifade etmeliyim Sn.Mehmet Yılmaz.

    Bir oluşum ki erozyana uğramamış veya tahrif edilmemiş, netlik ve anlaşılmak adına teşekküre muhtaçtır. Bu netlik diğer insanların fikir sahibi olmalarına, olumlu-olumsuz eleştirilerine veya katkılarına olanak sağlar, belkide yaşadığımız dünyada insan neslinin tekamülüne imkan vermiş olur.

    Aynı oluşumun zaman içerisinde üzerine artniyetlilerce çıkarlar doğrultusunda farklılık inşa edilmesi veya çalışılması,o oluşumun netliğini irdeleyenlerin gözünde bir perde olmamalıdır. Bu farklılık çalışması gerek içerden gerekse dışardan olabilir ki sonuç itibari ile aynı kapıya çıkar.Siyonizmin SÖZDE karşıtlığı diye nitelendirdiğiniz Hamas veya Hizbullah’ın sizce bu şekilde algılanmasının nedenlerini iyi analiz etmek gerekir.
    Bir müslümanın varoluş süreci olan hayat kavramının anlamı,inancının temel esası olan kur’an a dayanıyorsa eğer (zira müslümanım deyipte inancında beşeri kelamları esas alanlarda var) düşünsel yapısının kaynağıda bellidir.

    ”Hayat,İman ve cihattır”

    Burada yoruma açık olan zaman ve mekan içerisinde bu ilahi hükmün uygulanışındaki esneklikler veya uygulamalardır. Anlatmak istediğiniz anafikirdeki haklılıklar arasında şunuda görmenizide dilerdim;

    ”Küfür tek millettir”

    İnsani değerlerin fikri arsasına baktığınızda göreceğiniz şey dinden başka birşey değildir. Bizler kişilerin şahıslarına değil Tevhid inancının dışındaki ameli fiillerine buğz ederiz. O insanı künhüyle silmek, nefret etmek zaten dinimizce yasaklanmıştır.
    Hiçbir haklı gerekçesi olmadan, sadece inancı gereği bir ülkenin bütünlüğünü bozarak işgal eden, bir milleti katliamlardan geçiren siyonist terörizm hala devam ederken (1947’den beri), oradaki müslüman halkın barış diye bir şeyi düşünmesi söz konusu olabilirmi?
    Birisi gelmiş sizin dairenizi gasbetmiş ve sizinle aynı yerde yaşıyor.. Siz bu aynı dairede yaşadığınız insanla aradan zaman geçtiği için yıllar sonra dost olabilirmisiniz? Ya da o evinizden çıkmadan mücadelenizi durdurup bu haksızlığı sineye çekermisiniz? Çoluk çocuğunuza bu insanın yaptığı haksızlığı nefretle aşılamazmısınız? Onu bu şahsın tehlikelerinden korkutmazmısınız? Ona düşman yetiştirmezmisiniz?
    Buradaki yorum yazan katılımcı arkadaşlardan ve sizden özür dileyerek belirtmek istiyorum, gayem ukalalık yapmak değildir. Olayın temelinin belirtilmesi için basit bir örneklendirmedir bu.
    Bu korkutmanın kullanılması, var olduğu gerçeğini değiştirmez.. Kaldı ki bunu unutmaya kalkan insanların direncini arttırması için, geçmişin unutulmaması için kullanılmasıda gereklidir.

    ”Ölüme âşık olacak kadar cinnet geçiren, yaşamayı sev(e)meyen halklar hayatı koruyamazlar”

    Bunu başarabilen mükemmel bir tarihimiz var.

    Zira:

    ”Dünya mü’minin zindanı, kafirin cennetidir.”

    saygılarımla

  1. 6 Trackback(s)

  2. Şub 14, 2009: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce
  3. Şub 19, 2009: Liberaller neden başarısız? : Derin Düşünce
  4. Tem 10, 2009: MOSSAD için çalışmak ister misiniz? : Derin Düşünce
  5. Ara 11, 2010: Diriliş Neslinin Amentüsü (Sezai Karakoç) : Derin Düşünce
  6. Oca 8, 2012: Varlık ve Hiç - Jean-Paul Sartre (Bölüm 4: Mahalle Baskısı) : Derin Düşünce
  7. Oca 10, 2013: Diriliş Neslinin Amentüsü | Sezai Karakoç

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin