RSS Feed for This Post

Kurbanın Metafiziği

Her kurban bayramı Türkiye’de kurban tartışmaları başlar. Hemen her kesimden, insan tartışmada taraf olur. Öyleleri vardır ki, hiç inanmadıkları bir dinin bir ibadetine yönelik ahkâmlar kesmekte hiç sıkıntı duymazlar.

Dindarlar arasında da çeşitli şekillerde tartışılan kurban ibadeti üzerine bir yazı yazma niyetine girdiğimde, aklıma Leyla İpekçi’nin “Başkası Olduğun Yer” adlı romanında kurbanla ilgili bölüm geldi. O kadar güzel anlatıyordu ki kurban ibadetini, o bölümü tekrar okuma gereği duydum. Kitaplıktan kitabı elime alıp neresiydi acaba diye arama niyetindeydim. Ancak kitabı elime alıp açtığım an açılan sayfanın o sayfa olduğunu görünce gerçekten ürperdim. Hayatta bu şekil olaylar çok fazla başımıza gelir; ama çoğunluk bunlara tesadüf der geçeriz. Hâlbuki tesadüf yok, tevafuk vardır.

“Kendini bana bırakışındaki o sorgusuzluk…Benim için kendini feda etmeye hazırlanışı…Artık bu koyunun yüksek gâyesi bizzat ben olmuştum, böylesi bir kıymet biçiliyordu bana. Kurbanım bana güveniyordu…”

Kurban kesme ibadetinin, inanan insanda yarattığı derin değişikliği şöyle anlatır romanda Leyla İpekçi :”Kalpte Yaratan’dan başka hiçbir şey olmadığını, varoluşun, varolan her şeyin O’ndan olduğunu ansızın görebilir insan. Ölüm korkusu dahil, geride kalan her şeyin hakikati zayıflamaya başlar, sahte ilahların irtifa kaybeder gözünde iyice. Seni bağlayanlardan, takıntı hâline getirdiğin suçluluklarından, etine yapıştırdığın korku ve acılardan uzaklaşır, gitgide arınırsın. Başkalarıyla aradaki mesafe daralır. Katillerinle bile. Ve o mesafesizlikte hepsiyle, her insanla eşitlenirsin yeniden. Tersten perspektif gibi. İnsan gözüyle bakanlar resimde perspektif kullanmak zorunda hissederler kendilerini, ama Yaratan’ın her şeyi gören ve kâinatı kalbe sığdıran ‘gözü’yle eşyayı anlamaya çalışanlar için perspektifin bir anlamı var mıdır? Bir kurban kesimi süresince ikincil nedenler; türeyiş, dünya, başkalarının onayı, edinilmiş mallarla mülkler…tüm bunlar arasında mesafe kalmaz, perspektif kaybolur giderek…Kurbanlık koyununla resmin yavaş yavaş minyatüre dönüşür. Aldığın onca tedbir dağılır. Nefsinin itaat ettiği herşey de…Bir yargı mercii olmadığını sezersin. Haklı olmakla övünemez hâle gelirsin giderek. Çünkü bir başkasını yargılamaya ancak ‘haklı’ olduğunda başlıyor insan. Perspektif gereği mesafe yeniden açılıyor aranızda ve bozuluyor eşitliğiniz. “

Dinlerin çoğunda olan kurban ibadetinin, metafiziğine, ancak Leyla İpekçi’nin romanda söylediği gibi bu ibadeti deneyimleyenler vakıf olur. Kurban, İslam dini için, insanın en değerli şeylerinden vazgeçebilmesi demektir aslında. Konuyu salt bir kan akıtma, ya da hayvan kesip etini yeme gibi düşünenlerin hiçbirisinin kurban ibadetinin derûnî manasına sirayet etmesi mümkün olmaz.

Kurban ibadeti, Yusuf Kaplan’ın dediği gibi insanı aynı anda üç şeye yaklaştırır. Ölüme, hayata ve Rabb’ine…bu yakınlaştığı üç şey aracılığıyla da “öteki”ne yakınlaşır ve mesafeleri ortadan kaldırır insan. Artık daha merhametli, daha iyiliksever, daha tevazu sahibi, kısacası daha insandır. Bir cins arınma yaşayan kişi, yan eylem olarak da etini fakirlere dağıtınca ve onları görmeye başlayınca ötekini anlamaya başlar. Allah’ın rızasını öne alan bu tür insan için nefsinin istekleriyle mücadele etmek çok daha kolay hâle gelir. Artık insan kurban ettiği hayvan nezdinde, bir ruhsal yücelme, bir nefs arınması yaşıyordur. Kurbandan sonra amaçlanan işte bu arınmadır.

Dinsel ritüeller, o ritüellerin arkasında gizli olan amaçları da içkin halde içlerinde taşırlar. Dolayısıyla hiçbir dinsel ibadet veya ritüel, o ibadeti veya ritüeli deneyimlemeden, onu salt aklî terazilere koyarak anlaşılamaz. Yaratıcı tarafından amaçlananı da ibadetin kendisinden ayırmaya kalkarsanız, o zaman işte o amacın kendisinden uzaklaşmaya başlarsınız.

Rene Girard “Şiddet ve Kutsal” adlı eserinde kurban ibadetinin, insanda olan şiddet eğilimin kurbana yönlendirdiğinden bahseder. Böylece eskiden yoğun olan insan kurban etme ritüelleri yerine hayvan kurban etme geçmiştir. “Temiz olan hiçbir şiddet türü yok; kurban edimi en iyi durumlarda bile ancak arındırıcı bir şiddet olarak tanımlanmak zorunda. Kurban kesenlerin de bu kesme işinden sonra arınma işleminden geçmeleri zorunluluğu buradan kaynaklanıyor. Kurban süreci, atom tesislerinin arındırılması işlemine benzetilebilir; uzman işini bitirdikten sonra kendi kendisini de arındırmak zorundadır. Ve her zaman kaza olasılığı vardır…Demek ki dinsel demek ‘yararsız’ demek değildir. Dinsel inanç, şiddeti insani olmaktan çıkarmakta, insanı kendi şiddetinden korumak için elinden şiddetini almakta ve bu şiddeti aşkın ve sürekli bir tehdit durumuna getirmektedir: Ancak uygun ayin gelenekleri ya da alçakgönüllü, sakınımlı hal ve tavırlarla yatıştırılabilen bir tehdit. Dinsel inanç gerçekten de kurtarmaktadır insanları, çünkü bunalımı gerçekte yaşandığı biçimiyle anımsamaları durumunda zehirli olabilecek kuşkulardan kurtarmaktadır onları.”

Girard’ın kurban ibadeti için getirdiği psikolojik, antropolojik veya sosyolojik analizleri elbette bilimsel çalışmalar için değerlidir. Ancak eninde sonunda dinsel bir ibadet ancak o ibadeti “yaşayanlar” tarafından anlaşılabilir. Yoksa her tanımlama, aşkına uzanan yolları kesmekte ve daraltmaktadır hakîkati. Normal zamanlarda her türlü et ürününü hiç sıkıntı duymadan yemekte bir sakınca görmeyenlerin, kurban ibadetine karşı tutturdukları dilin bir manası olmadığını düşünüyorum. Kaldı ki et sektörü dünyada bu kadar yaygınken (McDonalds, Kentucky Fried Chicken vesaire…) ve kurban kesmenin en temel manada et yemekle doğrudan bir ilgisi de yokken, bu tür tezlerin bir haklılığı da yoktur bence. Ama müslüman kişi de kurbanın et yeme bayramı olmadığını, tam tersi ilk kurban etmesi gerekenin de kendi nefsi olduğunu bilmesi gerek. Ardından arınma gelmeyen, nefse yönelik bir kurban gelmeyen, mesafeleri yok edip, herkes eşit gözle bakmamızı sağlamayan her türlü kurban etme eylemi gerçekten de et bayramıdır. Aynen Mâ’un Sûresi’nde, namazı kılan ama zekatı ve diğer hayır işlerini yapmayan, yetimi gözetmeyen müslümanların namazlarının kendilerine bir fayda getirmeyeceği söylendiği gibi, bu şekil et bayramı hâline gelen kurban da bir fayda getirmez.

Son tahlilde kurban ibadeti, kurban edilen canlı ile özdeşleşme ve bu yolla kendi nefsini kurban edebilme eylemidir. Kendinde “verilecek” şeyler olduğunun farkına varan ve önce Yaratan için ve bu yolla da (Yaratan’a kurbanın etki, kanı gitmez, gidecek olan sadece takvalarımızdır) “öteki” için bir şeyler verebilme ibadetidir kurban ibadeti. Bu manada metafiziğinden ayrılan her ibadet gibi, metafiziğinden ayrılıp kurulaştırılırsa anlamından çok şey kaybeder. Gerçi ritüel ile metafizik anlam çift taraflıdır; ritüelden metafizik anlama yolculuk da mümkündür, tersinin mümkün olduğu gibi.

Trackback URL

  1. 14 Yorum

  2. Yazan:suzannur Tarih: Ara 10, 2008 | Reply

    Sadece yapılması istendiği için yapmak, başka anlam yüklemeden, salt yap emri için yapmak. Üstüne metafizik nazariyeler ekleyebiliriz, ritüellerden ve neyin nasıl yapılması, yapılmadığında ibadetten naasıl uzaklaşıldığı gibi konularda da tartışabiliriz, ama her nedense, ben, ona ekstra hiçbir anlam yüklemeden, sadece yap denildiği için yapanlardanım. Bu, benim bu noktada hissettiğim anlam dünyamın yüzeyselliğine bağlanabilir, ama hissettiğim şey bu. Yap denmeseydi yapmazdım, o hayvanın benim adıma ama benim yapılması istendiği için yapmam adına kesilmesini istemezdim. Merhamet mi? Hayır, insan merhametinin aslında vahşete uzanan çizgide farklı zikzaklar çizebileceğini biliyorum. Yeri geldiğinde öfkemin beni merhamet duygusundan uzaklaştırdığını da biliyorum. Teslimiyet mi? Değil. Nefsim hala çok güçlü.
    Kimi kurban ederiz, kimi kurban ediliriz ve hepsi, tüm bunlar dünyaya ait isteklerimiz içindir. Tek başına, tek bir ağaç, karanlık bir alan, ümitsizlik, yıkım… Kurban filminde olduğu gibi. Benim adıma ama benim dünyam için değil. Sadece böyle istendiği için. Farklı anlam yüklemeden, hayvanla herhangi bir bağ kurmadan hatta tüm bağları kopartarak. Ölümü ve yaşamı sadece olması gerektiği gibi kabullenerek. Tek bir emirle. O kadar, ötesi yok.Bunun adı teslimiyet de değil. Bunun adı itaat, ama teslimiyet değil, henüz. Teslimiyet o koyunun yerine geçmek, kendin için başkasını değil kendini kurban etmek olabilir. Yani bence bu, tabii şu an için böyle hissediyorum, yarın tersini de söyleyebilirim, bu itaat.

  3. Yazan:saksagan Tarih: Ara 10, 2008 | Reply

    Ayni toplumda yasayan insanlara “bu benim kutsalim, buna dokundurtmam” demek acaba nasil bir “derin dusunce”?

    Bu yazinin camideki bir vaazdan farki ne? Su cumleye bakin: “Öyleleri vardır ki, hiç inanmadıkları bir dinin bir ibadetine yönelik ahkâmlar kesmekte hiç sıkıntı duymazlar.”

    Bu ibadet insanlar kendi ozel hayat sinirlarinin icinde kalsa, buna kimsenin diyecegi birsey olmaz. Ama ayni toplumda yasiyorsaniz, bu tur elestirileri kabullenmek zorundasinizdir.

    Bir satanist ciksin “Ben kedi kesiyorum kardesim, bana ahkam kesmeyin.” desin. Boyle sacma birsey olur mu? Insanlar kutsal degerleri bir zirh olarak kullanmaktan artik vazgecmeli.

  4. Yazan:ayse Tarih: Ara 10, 2008 | Reply

    Saksagan’a katilmamak imkansiz. Hangi cagda yasiyoruz, gosteri icin eziyet ede ede hayvan kesmeyi inanc diyeerek elestiriden ve denetimden muaf tutabilir misin? O zaman ben de bir din uyduruyim, koleligi emretsin, kolelerim olsun, hic kimse de elestirmesin.
    voltaire 500 sene once “If we believe absurdities, we shall commit atrocities”, demisti. tekrardan dusunmeye deger diyorum.

  5. Yazan:Levent Cetin Tarih: Ara 10, 2008 | Reply

    “Öyleleri vardır ki, hiç inanmadıkları bir dinin bir ibadetine yönelik ahkâmlar kesmekte hiç sıkıntı duymazlar.”

    “Benim dinime kufreden bari musluman olsa” cingili cok calindigi icin herhalde boyle yazayim diye dusunmis yazarimiz. Bir musluman sizin ibadetiniz hakkinda ahkam kesse hos mu karsilayacaksiniz yani?

    Inanciniz, yaparsiniz, ister guzel anlamlar yuklersiniz, ister oyle soylendigi icin sorgulamadan yaparsiniz. Saygi duymaliyiz bu kadarina. Ama elestirme hakkini kimsenin elinden kurnazca almaniz gerekmez. Unutmayin ayni elestirme hakkini soz konusu ateizm olunca sonuna kadar kullaniyor bir cok dindar.

  6. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 10, 2008 | Reply

    sevgili kardeşim,
    orada söylediğimin ne manaya geldiği çok açıktı sanıyordum, ama yanlış anladığınız için tekrar açıklayayım. eleştirdiğim şey o dinin emrettiği şey konusunda o dine inanmadığınız halde “islamda böyle birşey yoktur” ya da “aslında kast edilen şudur” diyenlerdi. orada kast ettiğim de oydu. bilirsiniz aynı şey, ezanın türkçe okunması konusunda da vardır. hayatında hiç namaz kılmamış, namazla ilgisi olmayan insanlar ezanın türkçe okunması, namazın türkçe kıldırılmasıyla ilgili “islami” ahkamlar kesebiliyorlar. ahkam dediğim şey budur. yoksa dinin nasslarının dışında kalarak eleştiri getirebilirsiniz. o eleştirilere de aynı alandan cevaplar verilir elbette. ama ben müslüman olmayan birisinin islamın nasslarıyla ilgili yaptığı yorumu ciddiye almam. bu inanç meselesidir.

  7. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    suzannur hanım,
    yazdığınız yorumlar çok değerli. kurban filmini örnek vermişsiniz. bu gece kurban’ı tekrar izlemek gibi bir istek doğurdu yorumunuz. çok teşekkür ederim.

  8. Yazan:saksagan Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    Hayir yanlis anladigim yok. Bir din hakkinda fikir yurutmek, yorum yapmak icin o dine inanmaniza gerek yoktur. Islam bilimleri calisan yahudi bir profesor, ezani Arapca disinda bir dilde okumak hakkinda sizden daha bilgili olabilir. Soylemek istedigini soyler, tabii sizin de dinlememe ozgurlugunuz vardir. Yalniz “ahkam kesmeyin” diye kestirip atmak, kutsal degerleri zirh olarak kullanmaktir. Hatta “mahalle baskisi”dir.

  9. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    Saksagan,

    Din ve imani karistiriyorsunuz. Mesela Hz Isa sünnetliydi ve hiç bir zaman domuz yemedi. Hristiyanlik kelimiesini hiç duymadi. Hristiyan incilinin ikinci yarisini (Yeni Ahit) eline alsaydi okuyamazdi zira ne yunanca ne de latince biliyordu.

    Hz Isa’nin ölümünden 3OO yil sonra yapilan toplantilarda onun mesajlari oy birligi ile degistirildi.

    Simdi Katolik imani olan birisi için bu söylediklerimin hiç bir önemi yok. O Hz Isa’nin Tanri’nin oglu hatta Tanri’nin bizzat kendisi olduguna iman edebilir.

    “Bilinen” din baska sey, iman edilen sey baska.

    Islam’a inanmayanlarin elbette bizim imanimiz hakkinda ahkâm kesmesi yersiz.

  10. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    Sanırım tartışma “ahkâm kesme” üzerine biraz yoğunlaşır oldu.Bana göre yazarın da,karşı görüşte olan yorumcuların da kendilerine göre haklı nedenleri var.Zira üzüm yemek yerine amaç bağcıyı dövmek olunca iş biraz ahkâm kesmek gibi oluyor.Sn.yazarın haklı olduğu taraf şu:et yemeyi doğal bir beslenme kültürü olarak gören birinin “a bakın ortalığı mezbahaya dönüştürdüler!”şekindeki bir serzenişi bana göre ahkâm kesmek olur yani fikir turarsız olduğunda bu durum ahkâm kesmeye dönüşür.Örneğin kasaba gidip özenle bonfilesini,bifteğini,pirzolalığını alacağım;pikniklerde afiyetle mideye indireceğim,ama inançlı insanların bu ritueline gelince bir şeylere itiraz edeceğim.E,peki o etler her halde sanayi mamülü değildir;sürüyle hayvan kesiliyor.

    Ancak şu da var,ben şahsen yazar ve kendisi gibi inanan insanların bu ritüelden duydukları veya duymak istedikleri manevi haz ve huzuru(anlamasam da)saygı duyarım.Ama bu insanların da benim fikirlerimi belirtirken kendileri gibi hissetmediğim veya o inanç hakkında ille de bir fikri altyapıya sahip olmadan da fikirlerime saygı duymalarını beklerim.Kendi mantığıma göre yürüteceğim bir fikir neden ahkâm kesme şeklinde algılansın?

    Dolayısıyla herkes inancında hür olsun.Kurban kesenler de hür olmalı elbet.Kendi fikir ve inanç tasarruflarıdır.Ortalığı kan,sakatat vs.bulaşmayacak şekilde bir mahzur görmüyorum.Ama bana kalsa mesela bir lösemi veya eğitim vakfına yapılan bir bağış çok deha anlamlı ve yerini bulmuş olacaktır.Kısacası benim inançsız olmam ya da dini konularda yeterli bilgiye sahip olmamam bunu düşünmeme engel olmamalı.Ha,doğru mu düşünürüm yanlış mı düşünürüm elbet tartışılabilir,ama bu benim hakkım ve kimse bunu ahkâm kesmeye yormamalı.

  11. Yazan:suzannur Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    HÜKÜM VERMEKLE ELEŞTİRMEYİ KARIŞTIRANLARA…
    1. “Bu yazinin camideki bir vaazdan farki ne? Su cumleye bakin: “Öyleleri vardır ki, hiç inanmadıkları bir dinin bir ibadetine yönelik ahkâmlar kesmekte hiç sıkıntı duymazlar.””
    Bu yazı camideki bir vaazsa, sanırım okuyanlar da camiye bu vaazı dinlemeye gelmiş insanlardan biri olur, yoksa hoparlörün sesi açık kalmış da yanlışlıkla mı bunları duydunuz?

    2. vaaz mı? Dine yönelik her yazı vaaz olma niteliği mi taşır? İpekçi ve Girard da zaten vaaz için hazırlamışlardır söylediklerini eminim :)Ah konu din olunca ona yönelik yazılar bile illa damgalanmak zorundadır, unutmuşum, illa vaaz olmalıdır. Din öyle tukaka bir şeydir ki, ev ve cami arasında kalmazsa onu hatırlatan her şey, yazı, görüntü… birilerinde sadece bu şeylerin de cami ve ev arasına hapsedilmesi fikrini doğurur ve tahammül edemezler. Akıllarına da vaaz kötü şeydir göndermesinden yola çıkarak(niyeyse?), bakın vaaz veriyor… öyleyse bu … kötüdür çünkü dinden bahsetmektedir önermesi fışkırıverir.

    3. Dine ait bilgi adı üstünde “bilgi” farklı şey, dine “inanç” apayrı şeydir. Bir dine ait bilgi için o dine inanmanıza gerek yoktur bu da zaten sizi o dinin mensubu yapmaz. Dinler tarihi felsefesi mistisizmi okuyabilirsiniz, bu sizi ancak bilgili bir insan yapar, inançlı bir insan değil. Bilginiz doğrultusunda bilgiye yönelik yorumlarda bulunabilirsiniz ama insanların inançlarına bu bilgiden yola çıkarak ahkam kesemezsiniz(hüküm veremezsiniz), eleştirebilirsiniz ama ahkam kesemezsiniz.Hüküm vermek için sadece bilmek yeterli değildir, onun için din adına hüküm verecek düzeyde bilgi, iman, uygulama… göstermeniz, insanlar tarafından güvenilir ve sözü dinlenir olmanız lazım… Camiye gelip kurbanla ilgili vaazı dinlemek ya da hoparlörden duymak yeterli değildir yani.
    Bu sizce aptallık olarak bile gelebilir hatta ne satanizmi, pagan dönemdeki insan kurbanlarına yönelik uygulamaları da hatırlatabilirsiniz (Apocalypto filmini hatırlayınız)sizin bakış açınızdan doğrudur, ama başka bakış açıları da vardır. Örneğin benimkisi… Benimkisinden de bu doğrudur. Şimdi verdiğiniz hüküm, satanistler kedi kesiyor, müslümanlar koyun, inek kesiyor… öyleyse satanistlerin yaptığı da doğrudur mantığı, ya da müslümanların yaptığı da yanlıştır mantığı, ki düz mantık artık saçaklı mantığı da öğrendik (fuzzy mantık) söylediklerinizin illa da aynı önerme doğrultusunda doğru olabileceği fikrinin uzağına düşürdü bizi. Sizin mantığınız sadece kurbana yönelik de değildir eminim, aynı mantıkla dine ait her uygulama hüküm verebileceğiniz bir alanda karşımıza çıkabilir. Ama inancımızı sizin hükümleriniz doğrultusunda yaşamamız için biraz geç kaldınız, dinler tarihi hakkında bilginiz vardır, ne kadar geç kaldığınızı size hatırlatmam bilginize hakaret olacaktır.

    4. Eleştirmek mi istiyorsunuz, dilediğiniz kadar eleştirin, ama ahkam kesmeyin lütfen, ya da önce ahkam kesmenin kelime anlamını öğrenin, hüküm verme adına yeterli donanıma sahip iseniz, inanıyor, biliyor, eksiksiz uyguluyorsanız… elbette hüküm de verebilirsiniz, neden olmasın?

    5. Son olarak, kimse eleştirmeyin demedi ki, yazarın dediği çok açık, hüküm vermeyin diyor. Olmazz, biz hüküm vermeyi eleştirmek olarak anlarız ve illa da cevap yetiştiririz, çünkü yazının ne dediği değil, bizi ne dediğimiz ve diyeceğimiz, hazır fırsat bulmuşken iki çizittirivereyim mi diyorsunuz, atış serbest ey ahali. Ey ahali mi dedim, ne yapıyorum ben, vaaz girişi gibi oldu, tüh!

    5. Hangi çağda yaşadığımızı sormuş biri de, o kadar modern bir çağda yaşıyoruz ki, iki dünya savaşı ve siyasi iktidar olmak için en fazla kanın döküldüğü, insanların yakıldığı, modern bombalarla unufak edildiği, iktidar olmak için milyonların kafataslarının kesildiği bir çağda yaşıyoruz… Ah ne vahşet, bunları kim yapabilir, milyonlarca suçsuzu öldürebilir hem de hiçbir eleştiriye ve denetime muaf tutulmadan!!!! Hangi çağda mı yaşıyoruz, yaşadığımız çağ teknolojik açıdan çok ilerde olabilir önceki çağlardan ama bu daha insan olduğumuz anlamına kesinlikle gelmez. vahşet mi arıyorsunuz, öldürülen insanlara bakın, ama sahte ay vahşet nidalarıyla lütfen insanın vahşiliğini, dinin bir ritüeline yamamaya çalışmayın. Önce boğula boğula et yemekten vazgeçin, kurban ritüelini vahşet olarak görmek için ki, ben de et yiyen herkesi yamyam olarak görmekten vazgeçeyim aynı önerme doğrultusunda. Et yemiyor musunuz, işte o zaman deyin ki, zavallı hayvanları öldürüyorsunuz, bu vahşettir. İşte o zaman söyleminiz inndırıcılık kazansın.

  12. Yazan:enver gülşen Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    saksağan takma isimli arkadaşım,
    hala sapla samanı karıştırıyorsunuz. islamla ilgili araştırmalar yapan diyelim bir yahudi profesör, mesela ezanla ilgili belirli bazı yorumlar yapabilir. buna kimsenin itirazı olmaz. ama o yorumların ne derece ciddiye alınacağı ayrı konudur. ama bu yahudi profesör çıkıp da islama inanan insanlara, ezanın ve namazın türkçe kıldırılması gerektiği ile ilgili “ahkam” keserse işte bu insanların dinine üstelik o dine hiç inanmadığı halde müdahele etmektir. bilgi alanıyla eylem alanını birbirine karıştırıyorsunuz. bilgi alanı herkes açıktır. herkes her türlü konuda yorum yapma, bildiğini, düşündüğünü söyleme hakkına sahiptir. ama bir ibadetle ilgili, dini bir ritüelle ilgili bilgi veya düşünce iletmek farklıdır, o ibadeti yapanları, dindışı alandan “yanlış” yapıyorlar diye yargılamak farklıdır. benim kast ettiğim son derece açık şekilde ikincisidir. o dine inanmayan bir insanın o dinin imanlılarına “yanlış yapıyorsunuz” deme hakkı yoktur,çünkü zaten doğrusuyla ilgili bir imani deneyime sahip değildir bu insan, söylediğim budur. ibadet sonuçta deneyime dayanan birşeydir ve bilgi alanının dışında konumlanır. bunu hayatını akla teslim etmiş bir teolog dahi anlamaz kolay kolay.

  13. Yazan:saksagan Tarih: Ara 12, 2008 | Reply

    Enver bey, dusunce yapiniz bana yabanci degil. Benzer konularda konustugumuzda, yakinlarim da ayni sizin gibi cevap vereceklerdir. O yuzden her yorumunuzda, konuyu anlamadigima dair tespitler yapmaniz gereksiz. Belirtmek istedigim noktayi son bir kez daha ortaya koymak istiyorum. Aktutun olayindan sonra, komutanlar ozetle sunu dedi:

    “Hic askeri egitim almamis insanlar stratejilerimizin yanlis olduguna dair ahkam kesiyorlar.”

    Acaba sizin dusuncenizin bundan ne kadar farki var? Turkiye’de kutsal olan bir tek din degil! Size gore din kutsaldir, bir baskasina gore milliyet, bir baskasina gore devlet, vs… Diyelim bir Ermeni vatandas, asiri “Turkcu” gruplari elestirdi. Bir Turk’un cikip bu elsetiriye cevaben “Bana nasil Turk olunur diye ahkam kesme!” deme hakki var mi?

    Sonuc olarak bir doktor, halkin sagligi icin kesim sartlarina mudahele edebilir. Hayvansever biri, hayvanlara iskence edilmesine dur diyebilir. Bir belediye baskani, sehrini temiz ve duzenli tutmak isteyebilir. Bu insanlarin islama inanip, inanmamasinin konuyla hicbir alakasi yoktur. Laiklik zaten bu noktada baslar.

  14. Yazan:enver gülşen Tarih: Ara 12, 2008 | Reply

    vallahi verdiğiniz örneklere dayanarak tartışmayı kesmeyi daha uygun görüyorum. çünkü ısrarla konuyu olmadık yerlere ve manasız analojilerle hiç kast edilmeyen yerlere çekiyorsunuz. düşünce yapımı da çok güzel bilip genelleyebildiğinize göre herşeyi zaten çözmüşsünüz siz. bu yüzden konuyu uzatmayı, ısrarla anlamamayı sürdüreceğiniz için gereksiz görüyorum.

  15. Yazan:Levent Cetin Tarih: Ara 14, 2008 | Reply

    Aciklamaniz icin tesekkur ederim Enver bey, kastettiginiz seyi anliyorum.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin