RSS Feed for This Post

Kötülük Ölümden Hızlı Koşar

  Başlıktaki cümlenin sahibi olan Sokrates, M.Ö 470-399 lu yıllarda Atinalılarca 500 kişilik bir jüri tarafından yargılanmıştı. Suçu gençlerin kafasını karıştırmak ve Atina’nın tanrılarına dolayısı ile o tanrıların temsil ettiği inançlara karşı koymaktı. O sürekli olarak içinde tanrısal bir sesin ona seslendiğini ve vicdanının O’na doğru yolu gösterdiğini söylüyordu. Yargılanırken kendisine yönelik suçlamalar karşısında hatasını kabul etseydi ve bağışlanmayı talep etseydi sonrasında huzurlu sakin bir ömür geçirme şansı vardı. Oysa o kendisini yargılayan mahkemeye meşhur savunmasında şu sözlerle seslenerek böyle bir hayatı red ederken baldıran zehirine giden yolu tercih etti. 

   “Şuna iyice inanın yargıçlarım, asıl sorun ölümden sakınmak değil haksızlıktan sakınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar” 

  Filistin coğrafyası uzun yıllardır işgalci bir gücün elinde yakılıyor, yıkılıyor. Yurtlarından sürgün edilen insanlar Lübnan’daki mülteci kamplarında dünyanın en beter koşullarında yaşarken bile tekrar tekrar bombalanıyor. Dünyanın dördüncü büyük ordusu ve arkasında İngiltere ve Amerika’sıyla dev güçlerin desteğine karşı ellerinde taşlar, sapanlarla direnen gencecik bir nesil. Ve direnişin git gide sahip oldukları tek şeyi; ‘kendilerini’ yok etmeleri ile intihar saldırılarına dönüşen çıldırtıcı hikayesi.  

       İsrail’in altmış yıldır Filistin’i işgaline göz yuman, o topraklarda bahçelerinin, evlerinin ve hayatlarının tek tek elinden alınıp tarumar edildiğini, yok edildiğini gördüğü halde sesini çıkarmayan dünya bugünkü Irak’ın da, küreselleşmenin acılarının da ve bundan sonra gelecek her türlü neocon çılgınlıkların da önünü açtı bir anlamda.  

      Aynı gerçek Kur’anda da Enfal suresi 25. ayette şöyle ifade edilir: 

      Öyle bir fitneden, musibetten korkun, sakının ki, o, içinizden yalnız zulmedenlere isabet etmez. ‘  

      Çünkü ses çıkarmadan zulme göz yuman insanlar yayılan o kötülüğün bir gün kendisine de ulaşmasına sebep olan yolu açmış demektir. Ve açılan o yolda gözü dönmüş bir zulüm bu gün hızla koşmakta. 

      Kendini Müslüman olarak tanımlayan hayata inancının perspektifinden bakan insan için Filistin meselesini değerlendirmek, bu işgale tepki duymak için çok sebep var. Birincisi Müslüman olmakla sorumluluğu zaten kabul etmiştir kişi. Bu dünyada yapıp ettiklerinden ya da yapmadıklarından ahirette bir hesabı olduğunu bilir. Yine Müslüman olması sebebi ile Filistin’in özel bir anlamı, yeri vardır kalbinde ve çoğumuz bu duyarlılıklarla dolu bir çevrede yaşarken doğal olarak olan bitenden de haberdarızdır. Enformatik cehalet henüz zihinlerimizi o kadar kirletmemiştir ve yaşayan giden gören pek çok insanın getirdiği haberlerle bilgi sahibiyizdir. Yine de içimizden çok az insan bütün bu ‘bilmenin avantajlarına’ rağmen İslam coğrafyasının dışındaki başka bir dünyadan gelen bazı onurlu insanların yaptığı fedakarlığı gösterebilir. 

      Bizler için çok şaşırtıcı bir öyküdür mesela Pippa Bacca gibi insanların ülkesindeki rahatından, konforundan ve bir yığın bilgi kirliliğinden sıyrılarak gerçektende insana yakışır bir hassasiyetle Ortadoğu’nun tüm o huzurdan ve insanlıktan uzak coğrafyasına koşup kendisini sorumluluk altında hissetmesi. Ne yazık ki Pippa Bacca gibi acı ve utanç verici bir sonla bittiğinde, hayatları yer alır anca gündemimizde. 

      Yine ölümü ile haberdar olduğumuz, Filistin davası ile efsaneleşen isimlerden bir diğeri ise bir başka genç kadın Rachel Corriedir. Mazlum-Der’in hazırladığı Filistin ile ilgili kitapçıkta bir masaldan yeryüzüne düşen kız ismi verilmiş O’na. Hayatına bakılınca gerçekten de bir masalda yer alabilecek kadar olağandışı bir hayatın kahramanı. Ama çok hüzünlü bir masal bu. 

      Rachel Corrie 1979 yılında ABD’nin Washington eyaletine bağlı Olympia kentinde doğmuş. Evergreen devlet kolejindeki eğitimini tamamladıktan sonra mezun olmasının ardından Olympia Adalet ve Barış hareketinde ve pek çok sivil toplum kuruluşunda insan hakları aktivisti ve yardım gönüllüsü olarak çalışmaya başlamış. Hayallerinde yazar ve aktirist olmak varmış aslında.

Ancak İsrail’in yarattığı acılara direnmenin en iyi yolunun orada varlığı ile bir kalkan olmak olduğunu düşünerek Gazze’ye, Refah mülteci kampına yerleşmiş. Ve 16 mart 2003 günü bu kampta Filistinli mülteci bir doktorun evinin yıkılmasını engellemeye çalışırken İsrailli bir buldozer şöförü tarafından herkesin gözü önünde ezilerek öldürülmüş. Buldozer bir ileri bir geri üzerinden geçmiş. Hastaneye ulaştırıldığında ise çoktan ölmüş 23 yaşındaki Rachel. 

      Rachel’in her bir satırı derin anlam yüklü uzun mektupları var annesine ve babasına yazdığı. Filistin’de yaşananlar hakkında detaylı bilgiler veriyor, kendi şahit olduğu bazı olayları yazıyor. Ve rüyalarını, korkularını, düş kırıklıklarını anlatıyor o mektuplarda. Kendi ailesinin şahsında sanki insanlığını kaybetmiş bir dünyaya insanların sesini ulaştırmak için adeta çırpınıyor. Bunlardan sadece duygu ve düşüncelerine ait bir iki kısa bölümü paylaşmak istiyorum. 60 yıldır üç maymunu oynayan bir dünyanın, en vahşi işgal ve zulümleri gerçekleştiren süper güçlü ‘medeni’ ülkesinden çıkan vicdanlı bir ses,  artık ismi hep Filistinle beraber anılacak bir masal kızı konuşsun insanlığın taş kalbine. Onun yüreğinin acıları da geçtiğimiz aylarda dört çocuğu ile bombalanarak kahvaltı sofrasında öldürülen Filistinli annenin acıları gibi çoktan son buldu. Belki aşağıdaki satırları görse, Rachel’in kendini feda etme pahasına çırpınışına bigane kalmasa idi insanlık bu gün Gazze’ de o kadın ve dört küçük çocuğu hala yaşıyor olacaktı. Ve belki bu satırları görse idi insanlığın taş kalbi bugün bizler abluka altına alınmış ,açlığa, susuzluğa mahkum bir Gazze halkını tükenmiş yiyecek stokları ile nasıl bir felaketin beklediğini değil ekonomik krizin bu coğrafyadaki etkilerini tartışan yazılar yazacaktık. Kimbilir. 

      “…Hiçbir okuma, konferanslara katılma, belgesel izleme ve kulaktan dolma bilginin beni buradaki durumun gerçekliğine hazırlayamayacağı düşüncesindeyim. Görmeden bunu hayal edemiyorsun ve gördükten sonra bile, bu deneyiminin hiç de o gerçekliği bütünüyle yansıtmadığının farkındasın…. 

      Benim ailemden hiç kimse, memleketimde, bir ana caddenin sonundaki bir kuleden bir roket atar tarafından, arabamızla giderken vurulmadı… Bir evim var. Gidip okyanusu görme hakkım var. 

      Eğer evinizin duvarlarının aniden içeriye yıkılmasıyla uyanma korkusu içinde bir gece geçirseniz,

      Eğer hiç kimsesini kaybetmemiş insanlarla karşılaşamasanız,

      Eğer ölüm saçan kuleler, tanklar, silahlı “yerleşimler” ve bu şimdiki dev metal duvar ile  çevrelenmiş bir dünyanın gerçekliğini yaşasanız, 

      Dünyanın süper gücü tarafından desteklenen, dördüncü büyük ordusunun, sizi vatanınızdan silmek için yaptığı baskıya karşı direniş içinde, sağ kalma mücadelesi ile geçen tüm çocukluk yıllarınız için dünyayı affedebilir miydiniz? Merak ediyorum? ”  

      “Hepimizin her şeyi bir yana bırakıp, hayatımızı bunun sona ermesi için çabalamaya adamanın iyi bir fikir olduğuna inanıyorum. Bu bence aşırılık olmaktan çıktı. Hala Pat Benetar dinleyip dans etmek, arkadaşlar edinmek ve iş arkadaşlarıma karikatürler çizmek istiyorum. Güvensizlik ve dehşet içindeyim. Düş kırıklığı. Dünyamızın rezil gerçekliğinin bu olması ve bizim de bunda payımızın olmasının verdiği düş kırıklığı… 

      Filistin’den döndüğümde muhtemelen kabuslar görüp burada olmadığım için suçluluk duygusu hissedeceğim. Ama bu duygu bana dahasını yapma gücü verebilir. Buraya gelmek hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biriydi. Dolayısıyla ola ki saçmalıyorsam ya da İsrail ordusu beyazlara zarar vermemek gibi ırkçı temayüllerini kaybederse, ne olur hiç çekinmeden bunun nedeninin dolaysız olarak desteklediğim ve devletimin büyük oranda sorumlu olduğu bir jenosidin ortasında olmamla açıklayın…” 

      “Anneciğim,

      Bu sabahtan sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum. Oturup uzun uzun, ne kadar büyük kötülüklere muktedir olduğumuzu ilk elden keşfedişimin verdiği düş kırıklığı üstüne yazdım. Oysa en ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmiş olduğumu da yazmalıydım, ki önceden bunu bilemezdim. Galiba aslolan onur.”    

      Evet galiba aslolan onur!

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Ara 7, 2008 | Reply

    Rachel Corrie, kocaman bir yürek. Hunharca öldürüldükten sonra, geride kalanlara, şu dünyada ses çıkarmadan, haksızlık karşısında tepki göstermeden yaşayan bizlere kocaman bir utanç bırakıyor. Artık başkası için can vermeyi göze alamayan hiçbir direnişi sahici olarak değerlendiremiyorum. Rachel Corrie işte bu büyük kırılımı yaşatan kişilerden. Bu yüzden utancım, bu yüzden şu dünyada olmaktan duyduğum sıkıntı ve iğrenme duygusu. Gerçi bir de utanma duygusunu unutmuş olanlar var ki (bunlar dünyada ezici bir çoğunluğu oluşturuyorlar) artık onları kimse paklayamıyor. Rachel Corrie tertemiz bir vicdan. Allah mekanını cennet etsin.

  3. Yazan:Talha Can Tarih: Ara 7, 2008 | Reply

    Utancımızı bir nebze olsun dindirsek şu mübarek günlerde…
    “Dua, dua eller karıncalanmış;
    Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
    Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
    Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
    İplik ki incecik, örer boşluğu”

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin