RSS Feed for This Post

Ellerimizi Sevgiyle Uzatmak

Yazar: Fatma Çiftçi

Sevgili Markar, sevgili Natali, yokluğunu Türk varlığına armağan eden sevgili Arat, karanlıklar bebeklerimizi caniye çevirmesin diye anne duyarlılığı ile kalabalıklara haykıran sevgili Rachel , “Hrazdan da umuttan sarhoş” olan sevgili Delal ve bu toprakların asli unsurları oldukları yok sayılan diğerleri;    

Muhafazakar çevrede yetişmiş bir kadın olarak kültürel arka planımız bir yığın hikaye ile tıka basa doldurulmuşken vicdan muhasebesini zorla da olsa çalıştırmayı başarabilmiş, anlatılan her hikayenin söylenen her sözün sorgulamasını yapmıştım.   

Yapmıştım yapmasına da; yıllar önce istanbul’un kalabalığında tek başıma kaybolmak istediğim o gün,  yolum Agos gazetesinin önüne düşmüştü, O kapının önünden geçerken gördüğüm tabela beni neden tedirgin etmişti hala anlamış değilim. Bu kadar mı işlemişti genlerime, bir yerlerden hortlar mıydı ” kahraman milliyetci” duygularım.    

Agosun adını o güzel adamın adıyla bir arada görmeye başladım sonra. Televizyonlarda gazetelerde. Nasılda sevgiyle heyecanla anlatıyordu. Kardeşliği,  insan olmayı, bu topraklara olan sevdasını. Anlatıyor anlatıyordu…    

Onunla birlikte Doğu Konferanslarının Erivan ayağına katılan Yildiz Ramazanoğlu’ndan dinledim bir kere daha, nasıl güzel bir insan olduğunu. Bir arkadaşım da kendi ağzından  Racheline olan sevdasını dinlemişti, hayran hayran anlatıp dururdu. Kadınlar günü için sevgili eşine yazdığı o mektup mail guruplarında dolaştı durdu.  

Sonra o gün geldi. Haberlere Agos’un adı bir kez daha düştü o’nun adıyla birlikte , ve o resim.

Ben iki kere utandım. Yıllar önce Agos’un ününden geçerken duyduğum o anlamsız tedirginlikten ve ” Güvercin tedirginliği” ile aramızda dolaşan birini katleden bir topluma mensup olmaktan.

Oysa ben de kendimi buralara ait hissetmiyordum ki hiç. Bu topraklarda bir kadın olmak, üstelik baş örtülü bir kadın olmak, üstelik bir Kürt adamın karısı olmak, üstelik kimliği hakkında söz söylemeye çalışan bir kadın olmak, insana ciddi aidiyet sorunları yaşatıyordu ama. Güvercin tedirginliği olmadı hiç, olsa olsa benzerini bulamamanın yalnızlığı idi benim ki. O gün anladım bunu.  

Sonra güvenlik kameralarından o resim düştü haberlere.  

Aman allahım gencecik bir çocuk, o başındaki berenin siyahından benim oğlumda da var, çenesi nasılda benziyor. Yoğun kederimin içine nasıl büyük bir korku düştü .Ya dedim kendi kendime, hayır sadece kendime değil, konuştuğum herkese. Ya dedim birileri gözbebeği çocuklarımızı kandırırsa, “Aslansın oğlum, şöyle kaplansın, Sakarya yüz üstünde çok süründü hadi tut sen kaldır. En büyük Fenerbahçe,  Avrupa Avrupa duysun sesini” diyerek kandırırsa eline bir silah verirse, bir güzel insanı katlettirirse. Ağlama krizlerimin arasında bunları anlatıyordum herkese.  

Aradan bunca zaman geçti. Utancımızı silecek, korkularımızı hafifletecek hiçbir girişimde bulunmayan ,  iktidarın  bu lakayt tutumunu bir türlü anlayamazken, ” yetkili ağızlarının” yaptıkları konuşmalar düştü bu kez gündeme.

İktidara gelmelerinde oyum ile katkıda bulunmasam da, ettikleri sözlerin kimlerin canını, nasıl yaktığını bilmek bile can yakıcı benim için.

Markar beyin Taraf’ta ki yazısının son paragrafını okuyunca sevgiyle elimi uzatmak istedim sizlere.

Ben evinde oturan, bu toplumun vasat kadınlarından biri olarak size gitmeyin diyemiyorum, diyemiyorum çünkü: bebeleri canilere dönüştüren birileri hep olacak buralarda, aslında her yerde.

Gitmeyin diyemiyorum çünkü ” ne iyi olmuşta yapmışız” diyen kocaman yetkili ağızlar hep olacak.

Ama bizler de  buradayız.. Onlardan utanıyoruz ve size ellerimizi sevgiyle uzatıyoruz.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:ALİ Tarih: Kas 21, 2008 | Reply

    yüreğinizin en güzel yerinden gelen bu duygulara karşlık yüreğimden gelen sesle çok teşekür ederim bu güzel yazınızdan dolayı

  3. Yazan:Eylem Tarih: Kas 21, 2008 | Reply

    Umarim bu ülke bir gün gercek bir cumhuriyet kimligine kavusur ve orada yasayan insanlarin “terörist, bölücü, ülke icin büyük tehlike” olmadigini,tam aksine kendi kültürü icinde ne kadar büyük bir zenginlik oldugunu görür. Elbette ben inaniyorum ki bir gün herseye ragmen kardesce, insanca bir arada yasayacagimiz günlerde gelecektir..

    Sevgiyle.. Umutla..

  4. Yazan:suzannur Tarih: Kas 21, 2008 | Reply

    Hakikaten bu ülke için tehdit mi Kürt vatandaşlar, Aleviler, Rumlar, Ermeniler, dindarlar, feminist kadınlar, homoseksüeller…
    Her bulunan yerde yapıştırılmalılar mı yere, büyük iş başardığını farz eden insanlar tarafından?
    Ne zaman birbirimize benzemek zorunda olmadığımızı, birimize verilmeyen hakkın diğerine de aynı mantıkla(mantıksızla) yasaklanacağını, öteki olmak normalken, ötekine bakış açısının anormalleştirilerek düşmanca tavırların pompalanmasının aslında sadece ve sadece bizlere zarar verdiğini?
    Vatan sadece ırk mı, vatan sadece din mi, vatan sadece takım tutar gibi siyasi parti tutmak mı…
    Vatan bizi ait kılan ve kültürümüzü, kişiliğimizi şekillendiren, bizi farklılıklarla birleştiren, bireyi topluma bağlayan şeylerin bütünü değil mi, o toprağın üzerinde olalım ya da olmayalım?
    Hrant Dink’ten daha mı çok seviyordu onu öldüren vatanını? Bu vatanın kime ait olduğunun sertifikası mı var da başta andığım insan çeşitlerini, yani bizleri, ya sev ya terk et, bölücüsün, siyasi sebeplerle şöylesin aslında amacın…. şu, bu tarzı saçma sorulara hedef gösteriyorlar?
    Kim bize bunu yapıyor ve bizler hala neden buna izin veriyoruz, onların istediği kalıp davranışları sergileyerek ve birbirimizi dinlemek ve anlamak zahmetine girmeden sadece yargılayarak?
    Bugün dinlememek ve sırtını dönmek…
    Yarın dinlenmemek ve yüzüne bakan sırtlar değil midir?
    İlla da bana verilsin diye mi haksızlığın karşısında olmak peki? Hayır, buna da hayır, sadece insan olduğumuz için, kabul etmesek de başkasının görüşünü, hayatını, kabullerini, sadece insan olduğumuz için, çeşit çeşit olduğumuz için ve o çeşitlerden biri de biz olduğumuz için haksızlığın karşısında durmalıyız. Hak denilen kavramı sadece kavram olarak görmeyip yaşama biçimimizi belirleyen bir dünya algısına döndüğü için özellikle korumalıyız. Haksızlığa uğramak sadece kavram değil çünkü ya da bugüne has bir durum. Bu varlığımızı kabulle ilgili ve kim olduğumuza saygıyla ilgili.
    Ve bunu sadece beklemeyelim birilerinden, önce biz saygı duyalım, itiraz ettiğimiz her hakkın -özellikle de yaşam hakkı- varlığımıza ait olduğunun bilincinde olarak. Ben, beni bütünleyen özelliklerimle ben olamıyorsam kim olurum? Bir başkasının hayatını yaşayarak, dilini, din anlayışını, doğrularını… ben kalmak mümkün müdür? Peki neden başkalarına illa da ben olacaksın’ı, benim gibi olacaksın’ı dikte ediyoruz?!
    Şu bir gerçek ki, kendi ben’ine saygı duymayanın tepkisidir başka ben’lere saygı duymamak.

  5. Yazan:burak Tarih: Kas 22, 2008 | Reply

    Fatma hanım, “Ama bizler de buradayız.. Onlardan utanıyoruz ve size ellerimizi sevgiyle uzatıyoruz.” demiş çok güzel yazdığı yazısının sonunda. Maalesef o biz “denilen”, barış ve kardeşliğin dini diye anılan islam dinininden olanların ülkenin yüzde 90’ını oluşturduğu söylenen ülkede galiba bir avuç insan.

    sevgiler

  6. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Kas 22, 2008 | Reply

    Fatma Hanimin olaylara duygusal yaklasmasi yerinde degil.Karsindakini sevmekten önce kabul edebilmen lazim. Maalesef kabul edebilme duygusu kesinlikle yok Türkiyeli toplumlarda.
    Etnik ve dini kesimler birbirine ön yargili bakiyor cogu zaman da ölücü kin besliyor onun icin Anadolu topraklari bir baris ve sevgi ülkesi olmaya cok uzaktir.

  7. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Kas 23, 2008 | Reply

    Fatma Hanimin olaylara duygusal yaklasmasi yerinde degil(Mustafa Akbaş)

    Peki sizce yerinde olmayan ne?Fatma Hanım’ın hümanist yaklaşımı mı,yoksa varolduğuna inandığınız(ki bana göre haklı nedenleriniz var)toplumsal hoşgörüsüzlük mü?

    Bunu bir polemik başlatmak amacıyla sormuyorum Mustafa Bey,samimice soruyorum sadece.

    Hayır,tesbitinize katılmıyorum.Fatma Hanım gibi yüreğinin ve vicdanının sesini dinleyen insanların,her koşulda barış ve kardeşliği talep edebilen insanların çoğalmasına ihtiyacımız var.Bu talep,bu ses,bu haykırış yerindedir,olması gerekendir.Ve elbette bu insanî duygularla olacak,başka bir şeyle değil.

    Siteminizi anlayabiliyorum.Elbette bu topraklarda her farklılığın özgürce ifade edilebilmesinin anayasal zemini oluşturulabilmeli…İnsan hak ve hürriyetlerine,yaşama hakkına saygı gösterilmeli.

    Henüz böyle bir toplumsal barış iklimi ne yazıkki kurulmuş değil.İnsanların birada kardeşçe yaşayabileceği bir demokratikleşmeden sözedilemez.Fakat inanın bunun sorumlusu sizin katılmadığınız Fatma Hanım ve onun gibilerinin “yerinde olmayan duygusal yaklaşım”ları değil.Tersine belki de sahip olduğumuz tüm insanî duygularımızı unuttuğumuz ve yitirdiğimizdendir.

    Tepkinizi doğru yerde ve doğru zamanda vermenizi ve umudunuzu asla yitirmemenizi öneririm.

    Saygıyla.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin