RSS Feed for This Post

Buğday Ekmeği Kokan Memleketim

 Yazar: Zühre Meryem Kaya

Dedemin dedesi ve onun dedesinin dedeleri için emek ayrı bir kelimedir zihinlerinde. Emekle, sebatla girişmişler her işe… Yorulmuşlar, didinmişler, ter dökmüşler… Sırtları rahat bir yatak yüzü görmemiş, bolluk içinde sunulan bir masadan yemek yeme lüksleri olmamış… Alınlarından akan ter helal rızk diye isimlendirilmiş ve anaların ak sütü ile aynı güzellikte görülmüş. Elleri nasırlı, yürekleri gül yaprağı olan bu insanların isteği ise, gelecek nesilleri daha rahat ettirmekmiş. Her nesil, bir sonraki nesli daha rahat ettirmek için didinmiş durmuş. Ama başkaları varmış, başka coğrafyanın insanları. Onlar emek kelimesini, verim kelimesini, tebessüm kelimesini, aile kelimesini, gelecek kelimesini, huzur kelimesini, lügatlerinden silip yerine sömürü, savaş, kan ve gözyaşı kelimelerini hayatlarında kullanmaya başlamışlar. 

Bereketli toprakların çalışkan adamlarının emek kokan hayatlarını anlamayacak kadar körelmiş yürekleri. Önce bu çalışkan adamların içlerinde ki güneşli bahçeleri karartmak gerektiğini düşünmüşler, başarmışlar da! İnce hesaplı planlarla önce içimizi yakıp, dışarıdan da bu ateşi körüklemişler. Alevler büyüdüğünde yeraltı ve yerüstü tüm topraklarımızı kendi aralarında parsellemişler. İyi yürekli adamlar ise bir olup karşı koymuşlar bu haksız işgallere. Direnmişler ve kazanmışlar…  

Ve geldik, emek kokan tarlalardan kazanılan paralarla okutulan, elleri kalem tutan ve her biri şimdilerde iş sahibi olmuş torunların çağına. Elleri nasırlı dedeler ve onların oğulları cehaletin bedelini çok ağır ödedikleri için kendi yaşamlarını yaşayamama pahasına da olsa didindiler ve ülkede eğitimli insan sayısını arttırmayı başardılar. Çünkü iyi bir gelecek, iyi bir eğitimle elde edilir fikrini benimsemişti analar, babalar… Eğitimli insanlar tarafından yüzlerine vurulan cehaletleri çocuklarının da yüzlerine vurulmasın istediler. Oysa en kolay yoldu bir toplumu cahil diye isimlendirmek. Üstelik bu cahilliğe “aptal” deyip yüzde oranına vuracak kadar cesaretle yapabilmek. Emeksizce… 

Şimdilerde ise İletişim aletlerinin hayatımızda kapladığı alan her geçen gün artıyor. Kumandanın yerini cep telefonu, televizyonun yerini internet aldı. Medya kanallarında ki renklilik ve herkesin fikrini yazılı ya da sözlü ulaştırabilme hali tek seslilikten çok sesli bir koro olma haline taşıdı ülke insanını. Bu hızlı gelişme bilgiye daha kolay ulaşabilme halini doğurdu. İnsanlar artık duyduklarına değil farklı gazete, dergi, internet ve televizyon kanallarını takip ettikten sonra kendi doğrularına inanıyorlar. Yani tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de siması yavaş yavaş değişti, tek kalıp akıldan uzaklaştı, renklendi… Bu yenilikler özgürlükleri, özellikle bireysel özgürlükleri beraberinde getirdi. İnsanlar artık kaliteli bir hayat sürme isteklerini, çocukları kadar kendileri içinde ister oldular. Bütün mesele buydu aslında; kişinin ne istediğini bilme noktasına gelmiş olması. Ayrıcalıklı olduğunun farkında olma hali… İsteklerinin ise iyi gelirler karşılığında olacağını, bununsa ülke ekonomisinin iyileşmesiyle sağlanacağının farkındalar.  

Halen ince hesaplarla parsellenmek istenen bir memleketin çocukları olduğumuzu unutmamalıyız. Bunun üstesinden gelebilmek için, öncelikle kendi içimizdeki çatışmaları konuşmaya, konuşmaları ise icraata dönüştürmeye başlama zamanı. Çünkü ülke insanı iyi bir eğitim, iyi bir sağlık sistemi, iyi bir sosyal hayat, dış güçlerin üzerimizdeki baskısının kökten kaldırılmasını, sanat hayatında gerçek gelişmeleri, dış ve iç ticarette atılımları, turizmin canlanmasını, yeraltı kaynaklarını ve jeopolitik durumumuzu tüm imkânları ile kullanılmasını, ahlak ve kültür yozlaşmasına engel olunmasını, çocuklarına çikolata alabilecek ve yazları tatile gidebilecek kadar para kazanabilmeyi istiyor… 

Artık halk aptal değil! Kaliteli hayat sürmek gibi bir istekleri var. Bunun da bir raya oturtulmuş ve ilerleyen bir ekonomi ile sağlanacağının -hiç olmadıkları kadar- bilincindeler. Emekle yoğrulan bu coğrafyanın insanları olarak her anlamda “aşağılanmadan” çok daha iyi bir hayatı hak etmiyor muyuz?

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin