RSS Feed for This Post

“Saf” Türkiye’nin Mahalle duvarları

20081008_derin_dusunce_org_mahalle_duvari.jpg

İhsan Eliaçık

TDK sözlüğünde “saf” sözcüğünün karşısında şunlar yazıyor:

  • 1- Katıksız, arı, katışıksız, halis, has: “Saf tereyağı.”
  • 2- (mecaz) İyi niyetli, art niyetsiz: “Senin bu kadar çocukça saf olduğunu bilmezdim.”- P. Safa
  • 3- (mecaz) Kurnazlığa aklı ermeyen, kolaylıkla aldatılabilen, bön, safdil: “Yenge, açık sözlü, saf bir kadıncağızdır.”- R. N. Güntekin

“Saf Türkiye” derkenki “saf” sözcüğünü ilk iki manada kullanmaktayım.
Yani aradığım katıksız, arı, katışıksız, halis niyetli, has, saf bir Türkiye…
Ben buna “Saf Türkiye” dedim. Siz başka bir şey diyebilirsiniz.
Acaba böyle bir Türkiye var mı? Olabilir mi?
Herkes kendi “mahalle duvarının” arkasında “Saf Türkiye” hayalleri kurabilir tabi…
Ama ben “Saf Türkiye”nin “mahalle duvarları yıkılmadan” ortaya çıkmayacağını söylemekteyim.
Çünkü saf duygularla yola çıkıp, “mahalle duvarlarının” arkasına gömülüp kalmaktan bir müddet sonra safiyetini kaybedetmiş, ne yaman Bizans entrikalarının ve uluslararası planların uzantısı ve hatta acentası haline gelmiş niceleri var.
Bugün acaba, “kırk odasının her birinde kırk entrikanın çevrildiği” Bizans sarayı gibi, kaptığı bir odada öteki hakkında entrika çevirmeden edemeyen, hatta bununla da yetinmeyip amaçlarına “uluslararası güçlerin” yardımı ve desteği olmadan ulaşamayacağına inanarak, “dış güçlerle” ilişki içinde olmayan “Saf Türkiyeci” bir gurup kaldı mı dersiniz?
Köklerini ağaçlar gibi kendi toprağından alan, suyunu kendi pınarlarından içen ve kendi gök kubbesinde boy atan bir ekip/grup/hizip kaldı mı, bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var: Bu tür erdemli ve namuslu “kişilerin” olduğundan adım gibi eminim. Ancak onlar birbirine düşman gibi görünen değişik gurupların içinde kum taneleri gibi saçılmış vaziyetteler. “Mahalle duvarlarının” arkasında kalmışlar ve seslerini birbirine dahi ulaştıramıyorlar.
Şahsen benim umudum bunlarda…
“Saf Türkiye” belki buralardan çıkabilir.
***
Mesela şu “küreselci” veya “ulusalcı” denilenler…
Bu yeni “mahalle duvarını” da yıkmak lazım.
Baktığımızda, her iki “mahalle duvarının” arkasındakiler de Türkiye’yi “çağdaş uygarlık düzeyine” çıkarmak istemiyor mu?
Çağdaş uygarlık nerede? Avrupa’da, Amerika’da, İngiliz’de yani Batı’da…
İster küreselciler yoluyla, ister ulusalcılar yoluyla ulaşın, sonunda “uygarlık düzeyi” diye ulaşmak istediğiniz yer aynı kapıya çıkmıyor mu?
Parti kapatma davası açtıranlar da, “Kapatılırsa bizim düzeyimize ulaşma çabanız akamete uğrar” diyenler de aynı mihraklar olmasın?
“Sen Türkoğlu Türksün” diyenler de, “Bak, o ne diyor; sen de Kürtoğlu Kürt değil misin?” diyenler de aynı odaklar olmasın?
Şu hale bakın;
Ulusalcı küreselciye soruyor: AB fonlarından besleniyorsun, ajansın!
Küreselci ulusalcıya cevap veriyor: Geçenlerde sen de AB fonlarından 12.6 milyon Euro almışsın, ne iş!
Ee, asıl ikinizinki de ne iş!
Bir yazımda “AB süreci Türkiye’nin değişim sürecini hızlandırmıyor, bilakis köstekliyor” diye yazmıştım.
En son kapatma davasında bunu açıkça görmüş olmalısınız.
Türkiye ne zaman kendi “iç dinamikleri” ile değişim sürecine girse bir el devreye girerek bunu baltalıyor. “Böyle bir ev ödevi yoktu, bu da nereden çıktı?” diyorlar. “Ama bu yıllardır yaşadığımız bir sorun; gerçek, sahici bir sorun, kendimizin çözmesi lazım” diyorsunuz, “Hayır, ev ödevinde bu yok” diyorlar. Ve bir yolunu bulup akamete uğratıyorlar.
Kapatma davasından sonra AB tartışmalarının tekrar hız kazanması tesadüf olabilir mi?
Boyuna “AB süreci ihmal ediliyor, kurtuluş orada” diyen küreselciler de, “AB’den güç alarak askere saldırılıyor, kurtuluş burada” diyen ulusalcılar da, “AB sayesinde değişeceğiz, asker sopasından ancak böyle kurtuluruz” diyen dindarlar da yanılıyor!
Hiçbir şey olacağı yok.
Külliyen aynı değirmene su taşıyorsunuz!
Biriniz tavşan diğeriniz tazı olmuş ne fark eder?
Burada “Saf Türkiye” yok!
Çünkü Saf Türkiye’de “mahalle duvarları” olmaz.
“Mahalle duvarlarını” yıkmadan Saf Türkiye’ye ulaşamazsanız. O duvarların arkasında, bir şeyler yaptığınızı sanarak sadece karanlık mihrakların oyuncağı haline gelirsiniz.
Bakın, “mahalle duvarları”, bizzat mahalle sakinlerince yıkılmış “Saf Türkiye”nin olmazsa olmazları ve temel değerleri nelerdir. Bunlar bana göre aynı zaman da cumhuriyetin de temel nitelikleridir:
***

1- Hakimiyet-i Milliye: Yani egemenlik sultanın, padişahın, hanedanın, ulemanın, ordunun, sermayenin, Ali’nin, Veli’nin, Selami’nin değil; milletindir! Millet egemenlik hakkını 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda (mad:2) ve 1924 anayasasında (mad.4) geçtiği gibi “Millet Meclisi eliyle” kullanır, 1961 anayasasında (mad.4) ve 1982 anayasasında (mad.6) geçtiği gibi “yetkili kurumlar” (örn. TSK) eliyle değil… (En önce bunu değiştirin).
2- İstiklâl-i Tam: Bağımsızlık ve özgürlük “Saf Türkiye”nin olmazsa olmazıdır. Türkiye bunun için kurulmuştur. “Tek dişi kalmış canavar” ile bağımsızlığımız ve özgürlüğümüz için masaya oturulamaz. Bunlar tartışılamaz bile. Söz konusu olan karşılıklı bağımlılık değil; karşılıklı ilişkidir. Tam bağımsız ve özgür olun da kiminle ilişki kurarsanız kurun…
3- Misak-ı Milli: Türkiye’nin doğal coğrafyası kendi dil, din, tarih ve kültür evrenidir. Birinci dünya savaşının zorunlu sonuçları gereği “millet” doğal coğrafyasından “iç kalesine” çekilmiştir. Edirne-Kars arası içte bu iç kaledir. Misak-ı Milli, Türkiye’nin iç kalesi ve doğal coğrafyası ile bölünmez bir bütün olduğunu ilan eder. Bu büyük bütün M. Akif’in dediği gibi “Şu karşıdaki mahşer kudursa, çıldırsa” dahi ortak bir “sine” ve tek bir “cephe”dir. Türkü, Kürdü, Arabı, Arnavutu, Çerkezi, Müslümanı, gayr-ı Müslümi, Şii’si, Sunni’si bu sinenin efrad-ı milletidir (milletin unsurları). İşte buna “millet” denir. “Misak” da bunun bölünüp parçalamayacağına dair tarihi yemindir. İstiklal savaşında kurtarılan, efradın bir bölümüdür. Tamamı ise milletin hafızasında ve Misak’ın uhdesinde mündemiç olarak yaşıyor.
4- Müdafa-ı Hukuk: Yani hak, hukuk ve adalet savunması esastır. Dünya ölçeğinde kendi haklarını savunması ve yaşatması milleti millet yapan en önemli özelliktir. Sınır haklarını başta olmak üzere dil, din, tarih, coğrafya ve kültür evreninden doğan haklarını savunması milletin en tabi hakkıdır. İçeride ise hak ve adalet en vazgeçilmez görevdir. Eğer devlet hak ve adalet çizgisinden saparsa meşruiyetini kaybeder. Bu nedenle devletin felsefi temeli adalete (Müdafa-ı Hukuk’a) dayanmak zorundadır.
5- Muasır Medeniyet: “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” veya “Milli değerlerimizi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak” cümlesini yeniden kuralım: Bir çağdaş uygarlık yaratmak! Aksi halde dışarıda bir yerlerde çağdaş bir uygarlık yaratılmış, o kesin doğru; biz gidip ona ulaşacağız veya kendimizi onun üzerine çıkaracağız gibi oluyor. Oysa başka coğrafyalarda yaratılmış uygarlıklar bizim için “mihenk taşı” olamaz. Olsa olsa inceleme konusu olabilir; illa o doğru diye bir şey yok.
Benim “Saf Türkiye”den anladığım budur.
Cumhuriyetin temel nitelikleri hiçbir “mahalle duvarının” arkasında böyle anlatılmaz. Çünkü bu yorumu ancak kendi duvarlarını kendi elleriyle yıkanlar yapabilir.
Demek ki bunlar Türkiye’nin ideolojisini değil ontolojisini ifade eder. Ontoloji, başta “Kemalist ideoloji” olmak üzere her tür ideolojinin üzerindedir. İdeolojiler bu ontolojiyi gerçekleştirmek için vardır. Bunun için de devletin “resmi ideolojisi” olmaz, ontolojisi olur. Cumhuriyetin temel nitelikleri bu anlamda yukarıda saydığımız beş temel ilkeden ibarettir. Diğerleri CHP’nin altı oku olup tek parti döneminden kalmadır.
“Böyle bir Türkiye yok, hayal kuruyorsun” diyebilirsiniz.
Bence var.
Bu Türkiye, ne küreselcilerden ne de ulusalcılardan çıkmaz.
Belki, yıkılan o “mahalle duvarlarının” enkazından çıkar!
Bunun için yeni bir bakış, başka bir perspektif lazım.
İşe “mahalle duvarlarını” yıkarak başlamak lazım.

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? 

 Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok.  Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin