RSS Feed for This Post

Ayıp fikirlerinizi örtünüz

20080727_derin_dusunce_org_gungoren.jpg Bu akşam Güngören’de meydana gelen iki patlamada ilk haberlere göre 14 insan öldü 140’tan fazla insan yaralandı. Siyaset dışı güçlerin yönetime müdahele edebilmek için her yola başvurdukları, köşeye sıkıştıkça saldırganlaştıkları, savunmasız masum insanları hedef aldıkları acılı bir gün bugün.

Bu siyaset dışı güçlerin üzerine giden savcılar ve gazeteciler ile dalga geçenleri, mafya ile mücadeleye “siyasi hesaplaşma” diyerek ülkemizin kanseri ile laubali olanları, kalemini satanları edebe davet ediyorum. “Ergenekon Masalı” diye başlık atan insanları bir parça hicab duymaya çağırıyorum. Ayıp yerlerinizi örttüğünüz gibi ayıp fikirlerinizi de örtünüz bir kaç günlüğüne.

Yokluğunda diğer hak ve özgürlüklerin anlamını yitirdiği yaşama hakkı elinen alınan 14 insan toprağa verilene kadar susun. İnsanlık adına, kutsal kabul ettiğiniz bütün değerler aşkına susun. Lütfen.

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 20 Yorum

  2. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    Yazınıza katılmıyorum.
    Yaşama hakkı ne kadar önemliyse, ifade özgürlüğü de o kadar önemlidir.
    Örtülecek “ayıp yerler” insan zihni dahilinde olduğu için ayıp fikirlerin örtülmesi de “kime ayıp?” sorusunu getiriyor?

    Bir aklımız var ve akıl süzgecimiz, verilenleri olduğu gibi kabul etmeyip
    analiz etme isteğini susturma çabası ancak totaliter bir tavır olabilir.
    “14 kişiyi Ergenekon öldürdü hep beraber AKP DEVLETİ’nin kayıtsız şartsız itaatkar vatandaşı olalım” bunu duymak istiyorsanız, hayır bu olmayacak.

    En değerli hakkın yaşama hakkı olduğunu erkek çocuklarımızı askere gönderirken ya da tersanede işçi ölümlerine göz yumarken da hatırlasak keşke. Ne yazıkkı hala olan bitenin hala devlet üzerinde egemen güçlerin İKTİDAR SAVAŞI olduğunu düşünüyorum ve bunun için hiç biryerimi örtmeyeceğim, olan ise, filler tepişirken çimenlerin ezilmesi.

    Kutsal kabul edilen değerler adına susulur evet, tabular buradan başlar.

  3. Yazan:selami Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    “Yaşama hakkı ne kadar önemliyse, ifade özgürlüğü de o kadar önemlidir.”

    hayir. oluler konusmaz

    “beraber AKP DEVLETİ’nin kayıtsız şartsız itaatkar vatandaşı olalım”

    ne akpsi yahu? devletin silahli memurlari silahlarini vatandasa çevirmis, katliam yapiyor siz hala akp diyorsunuz. ne akpsi?

    akpli zannedilme korkunuz sizi ne kadar da omurgasiz yapiyor. gerçekten yazik.

  4. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    İfade özgürlüğünün önüne “ölüleri” koymak tam da Güneydoğu sorununda yaptığımız yaklaşımdı, ne kadar tanıdık.
    Ya sev ya terket de diyecekmisiniz?

    “devletin silahlı memurları silahını vatandaşa çevirmiş”
    hmm, 1 mayıstaki gibi mi yani!
    Hala AKP diyorum evet, dememeliydim oysa öyle değil mi,
    siz öyle istiyorsunuz diye devlet üzerinde iktidar savaşları denmemeli. Ordu ve AKP’nin anlaşmasından bahsedilmemeli.
    Polis devletine dönmemiz unutulmalı.

    Çok mu omurgalısınız Selami bey,
    Devletin içindeki derin devlet tasfiye edilip yerine YENİ derin devlet kuruluyor. Eski derin devlet tasfiye ediliyor sadece yenisi için.
    Omurgalarınız sizi taraf olmaya mı çağırıyor?
    Üçüncü bir yol fikrini hiç düşünmediniz mi?

    “ayıp olacak” ama gene de yazayım:
    http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/108626/sol-ucuncu-yola-yoneliyor

  5. Yazan:Cüneyt Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    “Madimak’ta yananlari Ergenekon mu yakti?” diye banner acmak da bu ayip fikirler dahilinde mi?

  6. Yazan:Recai Yahyaoğlu Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    SUSMAK…

    Şu sıralar solcuyum diye geçinenlerin en sık yapmaları gereken davranış haline gelmiş bulunuyor…

  7. Yazan:kapistonai Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    sayın yılmaz olayın sıcaklığı ile biraz histerik bir yazı olmuş. roland barthesin faşizm tanımını hatrıma getirdiniz.hani sanki faşizmin sinsiliğine işaret ederek, demişya
    -fasizm konusma yasagi degil soyleme mecburiyetidir-!
    yani siz 70 milyon uygun adım demokrasiye gittiğinizi düşünebilirsiniz ama bu yürüyüş postal seslerini ancak düdük sesleriyle kapatıyor. ayıp şeyler tespiti yapmaya başlayınca geriside bu ayıpları cezalandırma sürecini beraberinde getirir düşüncesindeyim.

  8. Yazan:şenşakrak Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    Olan bitenler sol geçinen faşistlere çok güzel turnusol oldu. Ortacılar sizi..

    Murat Belge, E. Mahçupyan, Ahmet Altan günlerdir bu konuyu işliyor, entelektuel bir surklase ortamı izliyoruz, hiç bu kadar maskara olmamıştı ortacılar. Çok iyi oldu çok. Yaldızları nasıl da döküldü..

    ALi Bayramoğlu aynı konuda muhteşem yazmıştı cuma günü. Kapak niyetine:

    Kriz, tarafsızlar, siyaset ve ahlak

    Yer yerinden oynuyor, ülke en keskin, en belirleyici çatışmalarından birisini yaşıyor…

    Bir yanda darbeciler etrafa saçılıyor, paşalar tutuklanıyor, çeteler ortaya dökülüyor… Diğer yanda 27 Nisan muhtırası ve 367 darbesiyle hız kazanan vesayetçi düzen girişimleri kapatma davasıyla doruğa ulaşmış durumda…

    Kimileri hâlâ “arada durmak”tan, “tarafsız olmak”tan sözedebiliyorlar…

    Farklı meşreplerden gelseler de ortak bir noktaları var:

    Kimliklerini, politik tutumlarını, hemen her konudaki tavırlarını AK Parti’ye, daha doğrusu bu siyasi partinin temsil ettiği kesim, değer ve anlayışa karşı durmak üzerinden kuruyorlar.

    Hiç bir konuyu, örneğin askeri vesayet halini, darbe risklerini, sivilleşmeyi ya da sivilleşme-demokratikleşme ilişkisini, Ergenekon soruşturmasındaki kimi uygulamaları, tutuklamaları AK Parti’yi düşünmeden ele alamıyorlar.

    Bir siyasi partinin, örneğin AK Parti’nin “politikaları”yla “varlığı” arasındaki “farkı”, daha doğrusu “bir partinin politikalarını eleştirmekle varlığını hedeflemek arasındaki farkı” göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar…

    Böyle olunca Ergenekon davasını siyasi iktidarın muhaliflerini tasfiye etme hamlesi sanıyor ya da böyle olduğundan şüphelenerek hafifsiyorlar.

    Kapatma davasını, güvenmedikleri AK Parti söz konusu olduğu için demokratik açıdan önemsemiyorlar…

    Ergenekon’u, AK Parti’yi, kapatma davasını ayrı ayrı ele alamayınca ya da bunlar arasındakidaki ilişkilerin farklı katmanlarını göremeyince, asıl meselenin açık toplum istikametinde değişim ile buna gösterilen direnç arasındaki çatışmadan kaynaklandığını farkedemiyorlar.

    “Tarafsızlıkları” burada durmuyor…

    Bir adım ötede AK Parti’ye işaret ederek, AK Parti’ye güvenmediklerini söyleyerek çeşitli gerekçe ve bahanelerle “siyasi alanı AK Parti üzerinden daraltamaya yönelen otoriter cenah”ı meşrulaştırıyorlar.

    Demokrasi ihlalleri ile demokratik halleri ve beklentileri “eşit” ya da “eşit taraf” ilan ederek otoriter mantığı sıradanlaştırıyorlar…

    27 Nisan muhtırasında, 367 krizinde, çete suçları ve çete meselesini sulandırma konusunda gazetesini “tarafların tarafı” haline getirmiş Ertuğrul Özkök, Ergenekon’dan temizlik bekleyenlere, kapatılma davasına anti demokratik olduğu için yüksek sesle karşı çıkanlara, lafın suretinin ‘akis’i olduğunu unutup “faşist” bile diyebiliyor…

    Osman Ulagay, koşulsuz demokrasi yanlılarını “entelektüel birikimlerini yanan bir ampulün çekici gücüne kapılan pervaneler gibi harcayanlar”, kendisi gibileri ise “ilkeli ve akıllı güvercinler” olarak tanımlarken, aslında (Hasan Cemal’ın deyişiyle) “kriz zamanları ortadan toz olan, ne kokan ne bulaşan tatlı su demokratları”nın serencamını resmediyor…

    Beteri de var…

    Hırsı aklının önüne geçen, kendi kavramsal oyuncaklarını gerçek sananlar da var…

    Türkiye’de yaşanan krizin sorumlularını 1. Ergekoncular, 2. AK Parti politikaları, 3. “Demokrat olma ile hükümet yanlısı olmayı birbirine karıştıran, en iyi demokrat benim derken kendinden farklı düşünen demokratları eksiklikle ve Kemalistlikle suçlayanlar…” diye sıralayan Fuat Keyman gibiler var…

    Sadece düşüncede sakillik değil, aynı zamanda kötü bir pusu…

    Değil mi ki Keyman demokratları suçladığı cümlenin sonuna, feministlerle sert bir tartışma yürüten Etyen Mahçupyan’ı kastederek, “demokrat zihniyetlerinin mutlaklığını korumak adına kadına karşı şiddeti meşrulaştıran aydınlar da toplumsal uzlaşmanın zayıflamasına katkıda bulundular” cümlesini ekleyebilmiş…

    Anlamak zor değil…

    Bu, o kokmaz bulaşmaz kesimin ruhunu resmetmektedir….

    Sık söylüyoruz sorun sadece siyasi değil, aynı zamanda ahlaki…

  9. Yazan:Hanife Türkseven Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    Mehmet Bey, “siyaset dışı güçler” dedi ya, ben orda koptum. Siyaset dışı içi, öyle kadro verilmiş memur gibi bir şey değildir. Siyasetin envai çeşit aktörü vardır. Siyaset öyle görünen yüzü kadar az kişinin dahilinde olduğu bir kavram değil, ne yazık ki!
    Ordu da siyasetin bir aktörüdür, vatandaş Ali de, derin devlet dedikleri de. Sanırım editörün kastettiği “siyaset dışı güçler”,siyaseti kirli ve gizli emellerine alet eden “gladio” tarzı örgütlenmeler. Haklı belki ama gladio bizde çok bilinmeyenli, çok deşifre edilmiş bir denklemsi şey oldu. O yüzden kimse susmasın. Herkes konuşsun ve eteğindeki taşı döksün ki, düşük bir olasılıkla da olsa, her şey gün yüzüne çıksın.
    Kimse ölüme sevinmez. Kalanların onların ölümlerini sorgulamaları en doğalıdır. Yaşama içgüdüsüdür bu. Aynı sonla karşılaşmak istemez kimse. Sorgular, çözüm arar. Aynı zaman da hem matem tutup hem sorgulayabilir insan soyu.

  10. Yazan:Selin Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    @Kapistonai,

    fasizmi tarif etmek zeytinyagli dolma tarifi vermeye benzemez. guce tapan, iyi, dogru ve guzeli kenara iten, surekli devletten yana duran, italyanlarin kara gomleklileri, almanlarin kahverengi gomleklileri, bizim ulkuculer gibi milis kuvvet kuran, irkla, askeri simgelerle, resmi tarih ile yeni bir inanc kuranlara fasist denir.

    bu baglamda turk solu artik tamamen fasist olmustur. (belki de hep oyleydi?)

    saygilar

  11. Yazan:Gazi'li Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    cuneyt: “Madimak’ta yananlari Ergenekon mu yakti?” diye banner acmak da bu ayip fikirler dahilinde mi?

    bakin bakalim kurt isyani diye yutturulan Gazi mahallesi olaylarinda kim ates acmis alevilerin uzerine? bakin bakalim havaya ates acan polisler kac kisiyi vurmus? aleviler ucuyormuymus yoksa? alevileri Gazi’de katledenleri madimak’ta aramak neden ayip olsun? tersine gec bile kalindi.

    gazi olaylarini pkk isyani diye veren ergenekoncu basini tarayin, sasirip kalacaksiniz. gelin gazi’ye, insanlarla konusun. olmadi, bu zahmete katlanan nese duzel’i okuyun.

    Gazi’li

  12. Yazan:TT Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    Alper Görmüş “büyük idealleri olanlardan korkarım.. çünkü onlar büyük idealleri uğruna küçük-büyük her türlü kabahati önemsememe eğilimindedirler..” mealinde bir şeyler söylemişti…

    Görmüş’ün tarif ettiği türden bazı beyinsizler 15 kişinin öldüğü 154 kişinin yaralandığı bir olayı da bu tür büyüklüğü kendilerinden menkul ideal ve fikirleri uğruna küçük görme…mesela tıpkı ergenekonda olduğu gibi güngören masalı..deme eğilimine bile rahatlıkla girebilirler.Bu zihniyetten herşey beklenir.
    Kahrolası fikir ve egoları her şeyin üzerindedir. Ha bir insanı ha tüm insanlığı öldürmüşler onlar için farketmez…

    Ülkede kaos çıkararak masum insanları öldürerek halkı AKP’den kurtarma masalına bizim de inanmamızı bekliyorlar

    Yıkmanın kolaycılığı ile bir şey yaptıklarını zannetsinler bakalım.Gün gelir masumların da mazlumların da hesapları görülür…

  13. Yazan:MY Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    Hanife Hanim,

    “siyaset dışı güçler” ile kastim oy kullanmak gibi yasal yollar disinda kalan güçlerdir.
    Askerler, çobanlar, fahiseler, rektörler, gazeteciler ve ben birer oy sahibiyiz. Herkes oyunu kullanir, örgütlenir, konusur, yazar, çizer. Ama bu orada biter.

    Ordu siyasetin bir aktörü degildir. OLAMAZ.
    Ordunun görevi sinirlari korumaktir. içeri terörist girmesine mani olmaktir. Ki kara kuvvetleri komutaniyken Büyükanit’in bizzat itiraf ettigi gibi bu isi çok da iyi yapamadilar.

    Türkiye’de yasayan bir çok insan gibi 12 Eylül’ün KALICI DARBE konseptine alismis oldugunuz anlasiliyor.

    Nasil itfaye siyasetin bir aktörü degilse ordu da degildir. Nasil itfaye kürtçe konusanlara veya basörtülü kizlara su sikma hakkina sahip degilse ordu da KEMALIZMI KORUMA gibi uyduruk bahanelerle insanlari tutuklayamaz, iskence yapamaz, basbakani tehdit edemez, milletvekillerini hapse atamaz, …

    12 Eylül’den bugüne kadar (bkz 27 nisan muhtirasi) bu saçmaliklarin hepsi oldu, insanlar 7-8 yil tutuklu (suçlarini bilmeden) hapiste beklediler, diyarbakir 5 nolu askeri hapishanesinde siviller iskence gördü, …

    Ama bu saçmaliklarin tek sorumlusu ordu degildi. subaylar hapsirsa ORDU RAHATSIZ diye geyik yapan köse yazarlari, AB konusunda Genel Kurmay Baskani’nin düsüncelerini manset yapanlar, ORDU GÖREVE diye pankartlarla yürüyüs yapan rektörler bu ESKIYA DAVRANISLARINA görünürde de olsa MESRU BIR ZEMiN sagladilar. Sizin gibi iyi niyetli
    insanlari KALICI ESKIYALIKLARINA ALISTIRDILAR.

    Ergenekon’un tasfiyesi bu Yargi-Polis-Basin-üniversite-Ordu-istihbarat gibi hayati kurumlarimiza bulasmis bir KANSER’in temizlenmesidir.

    Demokratik ülkelerde yasayanlar genel kurmay baskanlarinin isimlerini bilmezler. çünkü bunlar neticede devlet memurudur, savunma bakaninin emrindedir. Ama Türkiye’de yasayan insanlar BÜYÜKANIT’i neredeyse Recep Ivedik veya Banu Alkan kadar çok görüyorlar televizyonda.

    Siz de bana “ordu siyasi aktördür” diyorsunuz. içinde yasadiginiz çarpik düzene alismissiniz, normal. Sizi kinamiyorum. ama bu degisecek. Bundan 5-10 yil sonra bu günlere bakip sasacaksiniz.

    Ben de dahil hiç birimiz AKP’yi begenmeyecegiz. Bugünlerin AKP’si 2020’lerde yasayabilecek bir parti degildir. Ya kendini yeniler ya da dinazorlar (veya türk solu) gibi ortadan kaybolur ki bence hiç bir sakincasi yok.

    Dostlukla

  14. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    fasizmi tarif etmek zeytinyagli dolma tarifi vermeye benzemez.

    Hadi ya

    surekli devletten yana duran,(AKP devleti gibi mi?)
    askeri simgelerle (Büyükanıtla kanka olmak gibi mi?)
    resmi tarih ile yeni bir inanc kuranlara (Türk-İslam sentezi gibi mi?)

    Gericiliği de karşı duramayanlara zeytinyağlı dolma değil b.k yemek düşer. Afiyet olsun.

  15. Yazan:Hanife Türkseven Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    MY Bey,
    Ordu siyasetin aktörü olmamalıdır diyebiliriz ki ideali odur. Ben varolan yapılanmayı analiz ediyorum, aslında analizler yapılmıştır tekrarlıyorum diyelim. Öyle biz istiyoruz veya ideali öyledir diye sizin siyaset dışı dediğiniz güçler ortalıktan kaybolmuyor. Onlar siyaseti belirliyorlar.

    12 Eylül’ün getiri ve götürülerini irdelersek anlarız ordunun siyaseti ne derece yönlendirebildiğini. AKP, 12 Eylül’ün yavrusudur. Ordu Türk-İslam sentezini yücelten ve dayatan öyle bir kampanyaya girişti ki 12 Eylül sonrasında adı AKP olan bir Frankenstein yarattı. Soldan öyle bir öcü yarattı ki, karşısına ancak bir ucube koyabilirdi. Koydu da, ne zaman kendi değerlerini sarsmaya başladı o ucube, o zaman ortalığı toz duman aldı.

    Demem o ki, ey aklıselim insanlar kızıp köpürmek yerine oturup bir düşünelim. Ortada yapılan güç savaşlarını nasıl çok yara almadan savabiliriz diye.

  16. Yazan:MY Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    İtalyan Gladiosu’nun yarım yüzyıllık korku egemenliği
    Taraf/SEZİN ÖNEY-SİNAN GÖKÇEN –

    Gladio Dersleri 2 • Paramiliter grupların siyasi yükselişi

    İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD’li diplomatların, İtalya’da Mussolini’nin faşist yönetimine karşı beraber savaştıkları komünist direnişçilere karşı ciddi bir tavır değişikliği oldu. Bu değişikliğin ardında Washington-Moskova ekseninde Hitler’e karşı kurulan ittifakın yavaş yavaş kırılması yatıyordu. Başkentlerde ‘büyük adamlar’ tarafından alınan kararların, uzaklardaki merkezlerde uygulamaya konması büyük travmalar yarattı. Öncelikle, İtalya’da sol, dünya genelinde faşizme adını veren Mussolini yönetimiyle çok sert biçimde çatıştığı için önemli bir tabana sahipti. İkincisi, İtalya’daki Amerikalı resmî görevliler, daha birkaç ay önce savaşmakta oldukları aşırı sağ ve faşist kökenli oluşumlarla işbirliğine gitmek zorunda kalırken, komünist ve sol görüşteki İtalyanlar da yaşanan değişimi anlamlandırmaya çalışıyordu.
    Esasen bu beklemeyen bir şey değildi. Çünkü daha savaş sürerken solcu kanattakilerin hiç de hoşuna gitmeyecek gelişmeler yaşanmaya başlamıştı. ABD’nin İtalya’daki gizli servisi olan Stratejik Hizmetler Bürosu OSS’nin (Office of the Strategic Services) Başkanı Earl Brennan, ABD Adalet Bakanlığı’na, İtalyan kökenli Amerikalı ‘Lucky’ Luciano’nun 50 yıllık hapis cezasının indirilmesi teklifini götürmüştü. Bu teklifin ardında, Luciano’nun ABD ordusuna Sicilya’da işbirliği yapabilecekleri mafya patronlarının isimlerini ve bağlantılarını vermesi pazarlığı yatıyordu. Britanya medyasında 1990’larda çıkan bazı haberlere göre, 1943’te Sicilya’daki mafya patronlarının desteğiyle önemli bir çıkartma yapan ABD ordusu, savaş sonrasında da Ada‘yı onların (mafyanın) dilediği gibi yönetmesine izin verecek bir düzen oluşmasına destek oldu.

    GLADIO’NUN FİLİZLENMESİ • Savaş sonrasında, direnişçi geçmişi solu güçlendirdi. 1948’de İtalya Komünist Partisi PCI (Partito Comunista d’Italia) yaklaşık 27 yıl önce ayrıldığı İtalyan Sosyalist Partisi PSI (Partito Socialista Italiano) ile birleşerek, Halkçı Demokratik Cephe FDP’yi (Fronte Democratico Popolare) kurdular. Bu birleşme sol açısından bir seçim başarısı getirebilirdi. Ancak seçimlerde Amerika’nın desteklediği Hıristiyan Demokratlar olan DC (Democrazia Cristiana), oyların çoğunluğunu aldı. Yıllar sonra, İtalya’nın Gladio yapılanması ortaya çıktığında, cumhurbaşkanlığı da yapan Hıristiyan Demokrat Parti kurucularından Francesco Cossiga, seçimleri kendilerinin değil de, Halkçı Demokratik Cephe FDP’nin kazanması halinde duruma müdahale etmek üzere, parti içinden paramiliter bir grup olarak ‘tepeden tırnağa silahlanmış olarak beklediklerini’ anlatmıştı. Vietnam Savaşı’na muhalefet eden İhanet adlı kitabın da yazarı ve son derece ilginç bir yaşam öyküsü olan Amerikalı subay William R. Corson, 1978’de kaleme aldığı Cehalet Orduları kitabında, CIA’in Hıristiyan Demokratlar olan DC’ye bu seçimler öncesinde milyonlarca dolar aktardığını anlatır. Bu kitapta, FDP adaylarına karşı yerel olarak birebir karalama kampanyaları yürütüldüğü ve bundan başarılı sonuç alındığı da öne sürülür.
    1953-1958 yılları arasında İtalya’da komünist ve sol gruplara karşı sandıkta kaybetmelerini sağlayacak karalama kampanyaları yürütüldüğünü sonradan CIA Başkanlığı’na yükselecek William Colby de dile getiriyordu. Colby, gerek İtalyan gerekse Amerikan yasaları önünde başka bir devletin içişlerine bu şekilde karışılmasının ‘yasadışı’ olduğunu ‘Onurlu Adamlar’ adlı kitabında ifade etmişti. Ancak yaşananların, Soğuk Savaş gibi bir ortam söz konusu olduğu için “ahlâklı” kabul edilebileceğini de öne sürmüştü.
    1949’da NATO’nun kurulması ve İtalya’nın kurucu üyeler arasında yer almasıyla beraber, DC bünyesinde filizlenmeye başlayan Gladio yapılanması, giderek resmiyet kazandı. NATO’nun kurulmasına paralel olarak faaliyete geçen ve İtalyan Savunma Bakanlığı’na bağlı olan Silahlı Kuvvetler İstihbarat Servisi SIFAR (Servizio Informazioni Forze Armate) General Giovanni Carlo yönetiminde, Gladio’yu teşkilatlandırmaya başladı.

    GİZLİ EĞİTİM MERKEZİ • Bu noktada önemli bir hususa dikkat çekmek gerekiyor. Gladio, ABD başta olmak üzere NATO şemsiyesi altında gelişen bir operasyon olmakla beraber, sonuçta yerel güçlerin biçimlendirmeleri ve operasyonu sahiplenmeleri Gladio’nun yapısı ve işleyişi üzerinde hayatî bir rol oynuyordu. Yani, askerlerin ve siyaseten önemli konumlarda olanların belirleyici kararlar alması, hatta ABD’ye karşı ufak ‘dolandırıcılıklar’ gerçekleştirebilmeleri mümkündü. Örneğin, 1951’de SIFAR Başkanı olan Umberto Broccoli, Savunma Bakanı Efisio Marras ile Gladio ekibinin ABD’de mi Britanya’da mı eğitim göreceğini tartışmıştı. Tartışmanın temelinde, eğitim karşılığı ABD’nin bedelsiz silah tedarik etmesine karşılık Britanya’nın daha iyi eğitim verdiği savı yatıyordu. Buna karşılık Broccoli’nin böyle hesaplar içine girdiği kısa süre sonra fark edildi ve yerine daha güvenilir bir isim olarak nitelenen General Giovanni De Lorenzo getirildi.

    DE LORENZO’NUN PIANO SOLO’ DARBE GİRİŞİMİ • De Lorenzo’nun en önemli adımlarından biri, İtalyan toprakları dahilinde Gladio askerlerinin eğitileceği bir kampın kurulması oldu. Sardunya Adası’nda yüksek duvarlarla çevrelenen, kendine ait ufak bir limanı olan, denizaltı eğitim verilen, uçak ile helikopter pistleri ve yeraltı sığınakları bulunan bu okula, Centro Adestramento Guastatori (Sabotajcılar Eğitim Merkezi) adı verildi. Burada, ‘gladyatörlere’ askerî ve ideolojik eğitim verilmesinin yanısıra özellikle patlayıcıların kullanımı öğretiliyordu. İtalya’da 1990’larda Gladyo’yu ortaya çıkaran soruşturmalar sırasında sorgulanan bir Gladio eğitmeni, ‘öğrencilerin’ Ada’ya uçaklarla gizlice getirilip, kıyıya da gizlice indirildiklerini anlattı. Öğrencilerin kendileri de nereye getirildiklerini bilmiyor, camları karartılmış uçaklarda seyahat ediyorlardı.
    General De Lorenzo, 1963 DC-PSI hükümetinde Savunma Bakanı Giulio Andreotti tarafından İtalyan Emniyeti’nin başına geçirilmişti. De Lorenzo, askeri istihbarat örgütü başkanı Renzo Rocca tarafından kumanda edilen Gladio birimlerinin gerçekleştirdiği eylemlerle ‘tansiyonu’ yükseltti. Gladio hücreleri, Hıristiyan Demokratlar’ın parti merkezlerini ve bazı yerel gazeteleri bombalamaya başladı. Bombalamaları, komünist ve sosyalist sempatizanlarının gerçekleştirdiği iddia edildi.
    Ancak bu bombalamalar, hükümetin istifa etmesine neden olacak denli yankı getirmedi. Bunun üzerine, İtalya’da 1995’te yayınlanan Senato Raporu’nda belirtildiği üzere, De Lorenzo, 1964’te “Gladyatörlerin, kendi işareti üzerine radyo ve televizyon kaynaklarının da arasında bulunduğu tüm önemli haberleşme merkezlerini, sol partilerin merkezlerini, solcu gazetelerin bürolarını işgal etmesine yönelik” bir plan yaptı. Gladio’nun gizli askerlerini acımasız ve kararlı davranmaları yolunda da uyaran De Lorenzo, darbe ertesinde Sardunya’daki gizli Gladio merkezinde hapsedilecek bini aşkın sol görüşlü insaların listesini de hazırladı. Bunun yanısıra, İtalya’nın önde gelen yüzbinlerce insan hakkında dosyalar tutulmaya başlandı. Hemen her siyasetçi, işadamı ve medyatik tüm şahsiyetler izleniyordu. Başbakanlık ise sürekli dinleniyordu. Dosyalar şantaj amacıyla özellikle evlilik dışı veya skandal yaratacak ilişkiler üzerinde duruyordu.
    Aynı yılın Haziran ayında, De Lorenzo, İtalyan polis güçleri Carabieneri’nin 150.’nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle, Roma’da tanklarla gövde gösterisi yaptı. DC’den olan Cumhurbaşkanı Antonio Segni de, güvenlik güçlerini heyecanla selamladı ve tanklar, Roma sokaklarına park edilmiş vaziyette bırakıldı.
    Kendisi de Gladio’nun kurucularından olan Başbakan Aldo Moro, bu manevraların ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Kendisini alaşağı etmeye çalışan De Lorenzo ile gizlice buluştu. Bu buluşmada Moro, tansiyonun düşürülmesi karşılığında kabinesindeki sivri sosyalistleri daha ılımlı isimlerle değiştirmeye razı oldu. Bu sayede, Gladyatörler sessiz sedasız tekrar yeraltına çekildi. 1967 yılında İtalyan gazeteci Raffaele Jannuzzi, Espresso dergisinde, “Complotto al Quirinale” (Quirinale’de Komplo) başlığıyla Piano Solo ‘post-modern’ darbesini duyurdu. İtalya’da siyasetin darbe darboğazına düşmesinden ürken siviller de bir araştırma süreci başlattı. 1968 yılına gelindiğinde Gladio kumandanı asker Rocca da, ifade vermeye hazırlanırken öldürüldü. Konuyu araştıran savcı, başka bir soruşturmayla görevlendirildi.

    TORA TORA DARBE GİRİŞİMİ • 1968’de sol siyasi gruplar yeniden seçim zaferine yürüdü. Bu sefer de, 1970’te Tora Tora adıyla yeni bir darbe planı yürürlüğe kondu. Bu plana göre, siyasetçilerin önemli bir kısmı bir anda tutuklanacak ve Savunma Bakanlığı işgal edilecekti. İşçi sınıfının güçlü olduğu yerlerde olası isyanları bastırmak için büyük hazırlıklar yapıldı. Ancak, darbe gerçekleceği 8 Aralık 1970’te son anda durduruldu. Öyle ki, ellerinden kelepçelerle radyo-televizyon merkezlerine yürütülen askeri mangalara zor ulaşıldı ve ‘dur’ emri verildi. 1990’larda ifadesi alınan İtalyan mafya patronlarından bazıları, darbeden son anda vazgeçilmesinin nedenini Sovyetler’in plandan haberdar olması olarak açıkladılar. CIA’den Colby, İtalyan faşist Junio Valerio Borghese’nin liderliğinde olmasından dolayı, “Golpe Borghese” adıyla anılan bu darbeyi bizzat dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’ın durduğunu anlatır.
    1963-1970 arası iki kez darbe diktası altına girmekten kılpayı kurtulan İtalya, 1970’li yılları ise sürekli suikastler, bombalamalar dolayısıyla “Anni di Piombo” (Kurşun Yılları) olarak adlandırılan biçimde diken üzerinde geçirecektir.

    KENNEDY’NİN SİYASİ DEĞİŞİMİ • John F. Kennedy’nin 1961’de ABD Başkanı olmasıyla birlikte, İtalya’ya karşı güdülen dış siyasette büyük bir değişim dönemi başladı. Colby’nin ‘Onurlu Adamlar’ kitabında yer alan CIA tarafından yapılmış bir analize göre, esasen İtalyan sosyalistleri demokratik bir düzen arzulamaktaydılar. Kennedy de bu görüşü paylaşıyordu. Yine de, Kennedy’nin liberal bakışı CIA ve ABD Savunma Bakanlığı’nda fazla sempatiyle karşılanmıyordu. Gladio’yu yöneten birimler de, İtalyan seçimlerine müdahale edilmemesi fikrine soğuk bakıyordu. 1963’teki seçimlerde gerçekten de DC’nin oyları % 38’e düştü ve Sosyalist PSI, % 14’lük bir başarı kaydetti.
    Hıristiyan Demokrat Aldo Moro liderliğinde kurulacak koalisyon kabinesinde sosyalistler de bulunacaktı. Başkan Kennedy, İtalyan seçimlerinde ortaya çıkan tablodan memnuniyetini dile getirmek için Roma’yı ziyaret etti. Sosyalistlerle sıcak yakınlaşmalar sergileyen Kennedy, birkaç yıl sonra öldürüldü. Bu arada, İtalya’da Komünist Parti’nin oyları da % 25 seviyesinde olduğundan, onlar da kabinede yer almayı talep ediyorlardı. Aynı dönemde, inşaat işçileri sendikası Roma’da büyük bir gösteri düzenledi. 1980’lerdeki bir siyasi soruşturma çerçevesinde sorgulanan üst düzey bir İtalyan istihbaratçı, Gladio’nun bu gösterilerde 200 kişinin yaralanmasına neden olan olayları başlattığını itiraf etmişti. Bu dönemden itibaren, İtalya’da Gladio’nun rengi değişmeye başladı. Daha önceleri, özellikle Amerikan ajanlarıyla işbirliği halinde karalama kampanyaları ve sempati duydukları partilere finansman sağlanması ile uğraşan Gladio ekipleri, enerjilerini “tansiyon stratejisi” yaratmaya yöneltti. Bu stratejinin ilk adımı olarak da, “Piano Solo” adlı proje çerçevesinde, General Giovanni De Lorenzo tarafından planlanıp uygulamaya konan darbe 1964’te gerçekleştirildi.

    TÜRKİYE İTALYA’YA NE KADAR DA BENZİYOR • Türkiye’nin kendisini karşılaştırmaktan hoşlandığı ülkelerin başında İtalya gelir. İtalya’nın bir Akdeniz ülkesi olması, coğrafi bölgeleri arasında büyük sosyal, ekonomik uçurum bulunması, fakirlik ve faşizm geçmişinden Avrupa’nın en güçlü ve ‘karizmatik’ ülkelerinden biri olmaya uzanan tarihi yolculuğu bu kıyaslamaya sebeplerden bazılarıdır. Birçok konuda İtalya ile Türkiye arasında benzerlikler tartışılır olsa da, söz konusu Gladio yapılanmaları olunca gerçekten de arada önemli bir benzerlik göze çarpıyor.

    NEDEN TANSİYON STRATEJİSİ? • İtalya’daki Gladio yapılanmasına girmeden önce, bu konuda önemli akademik araştırmalar yapan İsviçreli tarihçi Daniele Ganser’in dikkat çektiği noktayı yeniden hatırlatmakta yarar var. Ganser’e göre, Gladio, Soğuk Savaş döneminde bütün NATO ülkeleri ve tarafsız Batı ve Orta Avrupa ülkelerinde faaliyet gösterdi. Bazı ülkelerde kendi köşesinde sahneye çıkmayı beklerken, bazı ülkelerde de, o ülkelerin tarihini sarsan ölçüde güçlü ve yıkıcı etkileri olmuştur. İtalya, bu ikinci grupta yer alan ülkelerden biridir.
    İtalya’nın kaos yıllarına (1960’lı yıllar) damgasını vuran, “tansiyon stratejisi” (strategia della tensione) oldu. Bu stratejiye göre, ülke genelinde (ve mümkünse ülke dışında), kamuoyunu etkilemek için gerçek olmayan bilgiler yayıldı ve terör eylemleri gerçekleştirildi. Bu ortamın yarattığı korku/nefret hisleri ortamında yapılacak sürekli propaganda ile kamuoyunu etkilemek ve hükmetmek kolay olacaktı. Ganser bu konuda, “Bu taktik, bombalama eylemleri ve bu eylemlerin başkalarının üzerine atılmasının öngörür” der. Yine Ganser, “‘Tansiyon’ kavramıyla, ‘duygusal tansiyon’ ve ‘korkular yaratılması’ kastedilmektedir. ‘Strateji’ sözcüğüyle kastedilense, kitlelerin belli bir gruba karşı korku beslenmesidir” diyerek bu stratejiyi açıklıyor.
    Ülkede ‘kaos ortamı yaratılması’ hedefine Türkiye yabancı değil. Ergenekon soruşturması sırasında elde edilen belgelerde bu hedefi sıkça gördük. Üstelik bunu sadece son dönemde değil, 1960’tan beri zaman zaman gördük. Ek olarak, İtalya’daki Gladio yapılanması da tıpkı Türkiye’deki muadili gibi, ‘dış düşmanlara’ karşı savaşmak için, yani olası bir komünist saldırıda direniş başlatmak üzere kurulduysa da, hemen tüm vaktini ‘iç düşmanların’ yıpratılması ve yok edilmesi için harcadı. Şunu da eklemek gerekiyor ki, İtalya’nın Gladio’su mafya ile sıkı bir işbirliği yürüttü.

    HEDEF KAOS ORTAMI YARATMAK • Burada bir parantez açarsak, İtalya’da, Türkiye’den farklı olarak, komünist ve gerçek ‘sol’ siyaset, güçlü bir geleneğe sahiptir. Diğer bir değişle, Türkiye’de yıllarca yasadışı varsayılıp siyasetin dışına itilen sol grupların benzerleri, İtalya‘da her zaman siyasal alanın içinde kendini temsil etme imkânı buldu. Bu yüzden İtalyan Gladio’su sürekli olarak sağ siyasetle daha yakın oldu. Hedefi ise hep sol siyaset oldu. Türkiye’deyse, gerek Gladio yapılanmasının Soğuk Savaş’ın bittiği 1990’larda tasfiye edilmemesi, gerekse de sağ-sol ayrımının ancak günümüzde anlaşılabildiği üzere kaygan bir zemine sahip olması nedeniyle, durum ideolojik açıdan çok daha karışık. Buna karşın, İtalya ve Türkiye’nin Gladio yapılanmalarının ortak bir diğer özelliği de, kendi bünyelerinde görev yapan isimleri, ne kadar üst düzey olurlarsa olsunlar, hedeflenen “kaos ortamını yaratmak için” kurban seçebilmeleri.

  17. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    Katliamın sorumlusu kim?
    Mümtaz’er Türköne

    17 insan, 17 can. Sorumlusu kim? Sadece bomba düzeneğini kuranlar, o bombaları düzeneği kuranların eline, talimatla birlikte verenler mi? Terörün bir iklim, bir zemin ve müşteri meselesi olduğunu hatırlayalım.

    Bir de Epikür’den Dostoyevski’ye çok tekrarlanan bir düsturu: “İnsanî olan her şeyden sorumluyuz.” O bomba düzeneğini kuranların ve planı yapan canilerin beyin kıvrımlarındaki pespaye sebeplerde; dolayısıyla o gün o saatte orada bulunmaktan başka suçu olmayan insanların katledilmesinde hepimizin payı var. Terörün, “acaba başarabilir miyim?” ihtimalini kuvvetlendirecek her belirsizlikte, kaos ve kargaşada payı olanlara sözümüz.

    Ali Akkuş, dünkü Zaman’a üzerinde kılı kırk yararak düşünmemiz gereken bir hükmü başlık olarak koymuş: “Gündem ayarlı bomba.” O bombadan beklenen, o bombayla umut edilen sonuçlara kafa yormalı ve hepsini boşa çıkartarak insanî sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmeliyiz. Nasıl? 17 insanın kanıyla kurgulanan hesabı çözerek.

    Ergenekon iddianamesi, terörün çarpık, sado-mazoşist beyninin nasıl işlediğine dair bizlere zengin bir kılavuz sunuyor. Bu kılavuz, sadece Ergenekon’a değil, Türkiye’yi kana bulayarak hesap yürüten bütün terör örgütlerine ait. Bu kılavuza müracaat ederek, Güngören’de patlayan bombaların sebebini sorgulayabiliriz.

    Öncelikle bombaların PKK’ya mal edileceği, Türk ordusunun bölgede yürüttüğü operasyonların da gerekçe olarak gösterileceğine dair işaretler var. Biz de, kılavuzumuza müracaat ederek akıl yürütelim. PKK bugüne kadar sivil hedeflere yönelik eylemler konusunda çok dikkatli davrandı. Birkaç yıl önce Kuşadası’nda patlayan bombanın bir deneme olduğu, sonuçları istendiği şekilde gelişmediği için PKK’nın bu eylemi TAK isimli bir örgüte malederek işin içinden sıyrıldığını hatırlayalım. Dün patlayan bombalar ise, sivil bir hedef gözetmenin ötesinde, kalleşçe bir planın eseri olarak, ikinci bombayla bir katliamı amaçlamış. Sivil hedeflere yönelmenin ötesinde, toplumun büyük bir paniğe kapılması hedeflenmiş.

    Bugünün gündemi içine PKK’nın veya PKK’ya yakın bir başka örgütün, böylesine zalim bir katliam ile sağlayabileceği hiçbir fayda yok. PKK’nın ilan ettiği strateji içinde bu eylemin anlamı da yok. Akla en yakın ihtimal bu eylemin Ergenekon gündemi ile yakından alâkalı olduğu. Peki nasıl bir alâka?

    Ergenekon’un, illegal yöntemlerle, yani kanun dışına çıkarak, cinayet işleyerek, bomba patlatarak vatanı ve devleti korumak gibi bir gerekçe üzerinde hayat bulduğunu biliyoruz. Bu tür bir vatanseverliği meşrulaştırmak için, karşısına alıp mücadele ettiği terörü de kendisinin yarattığını öğrenmiş bulunuyoruz. İddianame, Ergenekon’un sağ ve sol terör örgütleri ile kurduğu organik ilişkileri, her an tehlike içinde ve sadece kanundışı yöntemlerle kurtarılabilecek bir vatan coğrafyası oluşturmak için kullandığını da göstermiyor mu?

    Benzer katliamların önünü almak için üzerinde durmamız gereken güçlü bir ihtimal var: Ergenekon davası, her yerine kan bulaşmış canavarı öldürmedi, sadece yaraladı. Şimdi canı yanmış canavar, etrafa dehşet saçıyor.

    Söz konusu terör olunca, tetiği çekenlerden, bombayı patlatanlardan önce stratejiyi çizenlere bakmalı. Kaos ve kargaşadan kim medet umuyor? 2455 sayfalık kılavuzumuzda, defalarca tekrarlanan cevaplar var. 7 Şubat 2008’de İlhan Selçuk’un yaptığı telefon görüşmesinde söyledikleri gibi: “Şimdi yalnız iki tane şey var, eğer kapatma davası açılırsa, bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa belki bir umutlar doğabilir, yani.” Umut ne? Darbe ile iktidara el koyma ihtimali. Bize düşen ise şu soruyu sormak. İktidar partisinin kapatılması ve ekonominin bütünüyle çökmesi ile doğacak karışıklıktan medet uman kafa ile, dün Güngören’de bombayı patlatan kafa arasında bir suç hiyerarşisi kursak, acaba hangisi daha yukarıdadır?

    O zaman dönüp bakacağız. Bombanın ayarladığı gündemi kimler takip ediyor?

    Hepimiz her şeyden sorumluyuz. En çok da önemli kararları verenler

  18. Yazan:kapistonai Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    @selin
    fasizmi tarif etmek zeytinyagli dolma tarifi vermeye benzemez.
    tamam
    guce tapan, iyi, dogru ve guzeli kenara iten, surekli devletten yana duran, italyanlarin kara gomleklileri, almanlarin kahverengi gomleklileri, bizim ulkuculer gibi milis kuvvet kuran, irkla, askeri simgelerle, resmi tarih ile yeni bir inanc kuranlara fasist denir.

    roland barthesin zeytin yağlısı gözünüze pek doyurucu gelmedi sanırım ki malzemesi bol sucuklu kuru fasülye tarifi vermişsiniz. iyi bunuda faşizm yemek tarifleri arasına alalım.
    afiyet olsun.

  19. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    Öncelikle bu hunharca saldırıyı gerçekleştiren gözü dönmüş canileri şiddetle kınıyorum.Ayrıca farklı görüş ve inançlara sahip olsakda,zamam zaman eleştiri dozunu biraz kaçırsakda bu kalleşçe saldırının hepimizi derinden sarstığına inanıyorum.Bu vesileyle tüm değerli katılımcıların birbirlerine karşı suçlayıcı imalardan kaçınmalarını istirham ediyorum.Evet belki üzerimize düşen sorumlulukları hakkıyla yerine getirmediğimiz,sessiz ve suskun kaldığımız için hepimizin bu üzücü olaylarda sorumluluğu olabilir.Ancak bunu kişiselleştirerek birbirimizi suçlamamız doğru olmaz.

    Biliyorum,böylesi zamanlarda klişe “birlik ve beraberlik”çağrıları yapmak;yaşamını yitiren vatandaşlarımızı geri getirmeyecek,acımızı dindirmeyecek.Ancak yüreğimize düşen acıyı,matem ve yasımızı daha büyük kamplaşmalara,düşmanlıklara dönüştürerek,sonu gelmez kavgalardan kaçınmamız gerekir.Bu bizi daha büyük felaketlere sürüklemekten başka bir işe yaramayacaktır.Burdan başlayarak birbirimize cevap yetiştirmeye,birbirimize kin ve öfkeyle bilenmeye kalkışmakla olsa olsa bencil egolarımızı tatmin etmiş oluruz.Ki bu,yaşamını yitirmiş olan vatandaşlarımızın hakkettiği bir saygı olmasa gerek.Onlara bir parça olsun saygımız varsa ve eğer üzerimizde bir hakları olduğunu düşünüyorsak giden canlarımızın anısına barışı,kardeşliği ve hoşgürüyü tesis edelim;birbirimizle didişmeyi değil.Onlar,bunun kurbanı oldular çünkü.Hepimizin başı sağolsun…

  20. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 29, 2008 | Reply

    Yorumum teknik bir hata(m)nedeniyle iki kere göründü.Düzeltir,tüm katılımcılardan özür dilerim.

  21. Yazan:Ayse Özkan Tarih: Haz 18, 2012 | Reply

    Orada o gün 18 kisi öldürüldü , biri dogumuna 15 kalan anne karninda bir bebek , bes tanesi cocuktu .12 yasinda m evinin balkonunda hayatini kaybeden Seyma Özkan ablamin kiziydi, canimiz evimizin nesesi , sevinci.öyle cabuk unutuldu ,unutturulduki bu olay, icimizdeki yangini herkes görmezlikten geldi.Tasatan cocuklara, daga cikip bombalarla geri dönenlere methiyeler düzüldü, öldürebilme hakklari oldugunu savunur hale geldi en tepedekinden en asagidakilere kadar.Aydinlar(kendini öyle sananlar)bu onsekiz kisiyi , ama en cok da o alti cocugu yok saydilar.Onlarin canlarini , asiri kürt milliyetcisi fasist PKK´nin amaclarina, hedeflerine bedel saydilar.Onayladilar.Buradan yazmak, fikir beyan etmek kolay.Biz yaklasik dört yildir , her mahkemede karsimiza dizilen saniklarin yüzünde ve onlarin yakinlarinin agzindan dökülen kelimelerde itiraflar okuyoruz.Bu isi yapan PKK dir.Bu 18 kisi Ergenekoncularin ve kürtlerin ortak amaci icin hayatlarini kaybetmistir.Kürtleri PKK dan ayri tutmak komik bir hikayedir, onlari savunmayan, bu ölümleri alkislamayan kürt sayisi gittikce azalmakta.Ergenekon bu isin icinde var midir yok mudur emin degilim, ama hic bu olayi onlara maledip fasist Pkk´yi aklamaya calismasin.Bunu yapan herkes icin tek dilegim, canimin yandigi kadar caninin yanmasidir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin