RSS Feed for This Post

Normalleşiyor muyuz? (1)

20080717_normallesen_turkiye.jpg      Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz bir hususla başlayalım yazımıza; bundan yıllar sonra torunlarımızın okuyacağı siyasi tarihimizde modernleşme süreci içerisinde ayrıca yer alacak normalleşme hikâyemizde yaşadığımız şu günler belki de en belirgin kırılma noktasını teşkil ediyor. Bu hikâye içtimai içerikte, bir o kadar da toplumla siyasetin adımlarını uydurma sürecinden ibaret… Yani milletimizle devletimizin barışma, siyasetin normal eksene esneme süreci… Tanımdan da anlaşılacağı üzere toplumun muhtevasındaki bu süreç günlük hayatımızla bire bir ilişkili kurum, kuruluş ve organlardan muaf tutulamaz. İlerleme adeta herkesin kendi evinin önünü süpürmesiyle gerçekleşiyor…

      Bir yıldır yazılarımızın hemen hemen hepsinde Türkiye’nin gizli iktidarından, derin güçlerinden, bunların gulyabanilerinden ve ayyuka çıkan planlarından bahsettik… Gidişatı beğendik, hukukun hakkıyla işlediğini görmek vatandaşlık hislerimizi kuvvetlendirdi, normalleşmeye başladığımız üzerine kanaat getirdik ve en önemlisi ümidimizi tazeledik… Gündemdeki somut olaylara gelirsek; Ergenekon soruşturmasının ilerlemesi, bu yoldaki kararlılık ve cesur adımlar, kırılma noktası yaşayacağımıza ve milletçe kendimize dair hayallerimizin gerçekleşeceği konusunda bizlere umut ışığı oldu. Tabi bu süreçte kırılma noktasını yakalamış kurum ve organların etkisini unutmamak gerek… İşte iki bölümden oluşacak bu yazının konusu Türkiye’de normalleşme sürecinde temel rolleri üslenen konjonktürler… Bahsedeceklerimizden birisi emniyet hizmetleri diğeri de medya…

      Emniyet hizmetlerinin yaşamış olduğu kırılma noktasını bahsederken öncelikle bu kolluğun halk, devlet ve derin devlet nazarındaki mahiyetinden bahsetmek gerek… Halkın gözünde polis statükocu muhtevası dolayısıyla dengine göre daha halkın içinden olduğu söylenir. Marjinal bir duruşu yoktur… Fakat, her ne kadar son yıllardaki toplum polisliğindeki ilerleyişine rağmen “aynasız” beyanında bir kırgınlığın sebebidir de. Tabi bunun en büyük sebebi geçmişteki acı hatıralar olsa da günümüzde bu eski imajını sürdürmesini temenni eden kartel medyasının çabalarını da göz ardı etmemek gerek. Devletin nazarında emniyetin imajına gelince, polis devletin birinci dereceden vitrinidir… Güven, özgürlüğün vazgeçilmez şartıdır… Eğer bir devlet varlık meşrutiyetini özgürlükler üzerine temellendirebilmişse emniyetin mahiyetinden haberdardır. Emniyet Teşkilatının bu günkü durumunu analiz edecek olursak Türkiye’de asayişin kısmen berkemal olduğu ve gelecekte de olacağı konusunda bunun da özgürlükler üzerinden normalleşmeye katkı sağlayacağı şüphesizdir. Son yıllarda emniyetin halkla, halkında siyasetle ne kadar paralel gittiği gözlerden kaçmamaktadır…

      Üzerinde asıl durmak istediğim mevzu gizli iktidar nazarında emniyetin durumu ve bu halin normalleşme ile olan alakası… Uzun yıllar bu ülkede polis hukuk mefhumundan uzak, meslek bilinci olmayan, insan hakları ve özgürlüklerden bihaber görüntüsü çizdi. Bu haliyle polis gizli iktidarın uzun vadeli planları için uygun bir maşa konumunda ve hukukun uygulayıcısı halinden uzak olma haliyle de önemsiz bir kolluktan ibaretti… Tabi hal böyle olunca başka organlarda gösterilen itina(!) polis için abartı görülmüş, saplandığı çamurda kendi haline bırakılmış, önemsizliğinden olsa gerek adeta unutulmuştu da… Nefesini hukuksuzluktan alan bir yapılanma için hukukun uygulayıcısı olan fakat bu görevinden bihaber polis tabi ki bir tehlike unsuru olmayacaktır. Peki ya işler hukukunda gitmeye başlarsa? Ya polis hukukun üstünlüğü, insan hakları, temel hak ve özgürlükler, etik değerler konularında zihinsel modernizasyonunu gerçekleştirirse? Bu bir kırılma noktası değil midir? Sözüm o ki gizli iktidarın polisi unutmuşluğu başına dert oldu… Kartel medyasının polisin eski günlerini hatırlatmak isteyen çabasını, bu çizgide yaptığı karalama kampanyalarını ve pire için yorgan yakmasını… Hepsini bir kenara koyun! Bugün hukuk işliyor… Kim olduğuna, makamına bakılmaksızın hukuk eşitlik yüzünü gösteriyor; yani işler normal eksenine yaklaşıyor. Niye; çünkü yıllarca gizli iktidar tarafından unutulan polis, bugün zihinsel modernizasyonunu gerçekleştirerek çıkıyor sahneye… Kimse adını koymak istemiyor belki de ama bugün Türkiye’de hukukun uygulayıcısının elinden bir hukuk devrimi yaşanıyor. Bir normalleşme evrimi yaşanıyor, artık Türkiye meçhul cinayetler mezarlığı olmaktan çıkıyor, artık Türkiye çeteler çöplüğü olmaktan çıkıyor, artık Türkiye toplumu kutuplaştırmak için yapılan planları bertaraf ediyor… Durumu yalnızca organize işlerle sınırlamamak gerek; uyuşturucu ile mücadeledeki başarılar, asayişteki gelişmeler, toplumda huzursuzluğa sebep olacak adi suçlarla mücadeleler hatta trafikteki gelişmeler birlerinin mutlaka canını sıkıyor…

     Normalleşme sürecimizi denizin kendini temizlemesi misaline uydurursak, başta da söylediğimiz gibi kurum ve organlarımızın öncelikle kendi evinin önünü temizlemesi gerek… Emniyet Teşkilatının son yıllarda gizli iktidarın sayısız oyununu bozması, milletimize zül getirecek facialara engel teşkil etmesi şüphesiz kendisinde gerçekleştirdiği normalleşmenin bir sonucudur… İkinci yazıda normalleşme sürecimizde medyanın rolünü işleyip polisin son yıllarda yaptığı başarılı operasyonların tabada yankı bulabilmesi görevini üslenmesinden bahsedeceğiz.

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:Cân Araf Tarih: Tem 18, 2008 | Reply

    İyi günler …

    Emniyet Teşkilatıda işsizlik oranının artması ile talep gören bir kurum olmuş ve her geçen gün eleman alımında kaliteyi yükseltmiştir.Günümüzde Tıp Fakültelerini,Hukuk Fakültelerini kazanıp veya orada öğrenimine devam eder iken bırakıp Polis Akademisini seçen ve oradan mezun olan polis amirleri;dört fakülteleri bitirip POMEM’lere başvuran,iki yıllık bir eğitim gören polis memurları yetişmektedir.

    Talha Bey,
    Söylediğiniz gibi Emniyet Teşkilatı yıllarca göz ardı edildi,es geçildi,kendi haline bırakıldı.Bu göz ardı edilen teşkilat şahlandı ve bugün belkide yüzyılın operasyonu denilen Ergenekon’a damgasını vurdu.Sadece Ergenekon Operasyonu değildi Emniyet’in başarısı.Danıştay saldırısında eğer failler o kadar kısa sürede bulunmasaydı belkide hükümet istifa etmek zorunda bırakılacaktı.

    İlhan Selçuk Beylerinde söylediği gibi artık Emniyet Teşkilatı’nde saçı uzun,küpeli,gündemi yakından takip eden ve yorumlayıp analiz edebilen bir entelektüel kitle var.İnanıyoruz ki bu kitle ülke daha bir çok bölücü,yıkıcı,anti-demokratik eylemlerin ipini çekicek ve insanlarımıza rahat nefesler aldırcaklar.

    Ellerinize,yüreğinize sağlık …

    Muhabbetle …

  3. Yazan:Cân Araf Tarih: Tem 18, 2008 | Reply

    İyi günler pakvizyon müdavimleri …

    Emniyet Teşkilatıda işsizlik oranının artması ile talep gören bir kurum olmuş ve her geçen gün eleman alımında kaliteyi yükseltmiştir.Günümüzde Tıp Fakültelerini,Hukuk Fakültelerini kazanıp veya orada öğrenimine devam eder iken bırakıp Polis Akademisini seçen ve oradan mezun olan polis amirleri;dört fakülteleri bitirip POMEM’lere başvuran,iki yıllık bir eğitim gören polis memurları yetişmektedir.

    Talha Bey,
    Söylediğiniz gibi Emniyet Teşkilatı yıllarca göz ardı edildi,es geçildi,kendi haline bırakıldı.Bu göz ardı edilen teşkilat şahlandı ve bugün belkide yüzyılın operasyonu denilen Ergenekon’a damgasını vurdu.Sadece Ergenekon Operasyonu değildi Emniyet’in başarısı.Danıştay saldırısında eğer failler o kadar kısa sürede bulunmasaydı belkide hükümet istifa etmek zorunda bırakılacaktı.

    İlhan Selçuk Beylerinde söylediği gibi artık Emniyet Teşkilatı’nde saçı uzun,küpeli,gündemi yakından takip eden ve yorumlayıp analiz edebilen bir entelektüel kitle var.İnanıyoruz ki bu kitle ülke daha bir çok bölücü,yıkıcı,anti-demokratik eylemlerin ipini çekicek ve insanlarımıza rahat nefesler aldırcaklar.

    Ellerinize,yüreğinize sağlık …

    Muhabbetle …

  4. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 19, 2008 | Reply

    Tam bir normalleşmeden sözetmek zor.Ancak yine de eskiye kıyasla daha iyi diyebiliriz.Darbe aralıklarından da bu anlaşılyor zaten.Zira hâlâ yeni darbeler için çırpınan kesimler olmasına karşın artık buna karşı daha bir kararlılıkla direnen toplumsal bir muhalefet var.Dahası sayın yazarın da değindiği gibi darbe teşebbüsleri devlet kurumlarınca da ciddi bir dirençle karşılaşıyor.85 yıldır üzerine ölü toprağı serilen halk kesimlerinin sesi daha bir gür çıkıyor.Dolayısıyla bütün bunlar dikkate alındığında artık eski çürümüş yapının çatırdamakta olduğu,ciddi kırılmalar yaşandığı söylenebilir.

    Ne var ki yılların birikimiyle yerleşen siyasi gelenek bu değişme yeterince ayak uyduramıyor.İktidar partisi de dahil genelde siyaset kurumunun hâlâ çekimser olduğu,siyasi çıkar hesap ve dengelerin daha baskın çıktığı bir durumla karşı karşıyayız.Özellikle iktidar dengelerinin her türlü değerin üstünde görüldüğü bu geçiştirme,örtbas etme anlayışı artık terkedilmelidir.Sanırım Türkiye’de varolan siyaset anlayışı henüz radikal dönüşümler için yeterince hazır değil.Bu nedenle de toplumsal değişim ve dönüşüm biraz ağır aksak seyrediyor.

  5. Yazan:çağatay aktürk Tarih: Tem 20, 2008 | Reply

    Tam da bu konu ve ‘yazı’ ile alakalı olması nedeniyle;

    Türk polisi normalleşebilir mi?

    not: trackback uygulaması başarılı olamadığı için bu şekilde url yazmak zorunda kaldım… Kusura bakmayın…

  6. Yazan:snowqueen Tarih: Tem 21, 2008 | Reply

    Emek Örgütlerinden Polise Tepki, Belediye İşçilerine Destek

    Toplu sözleşme görüşmelerindeki anlaşmazlık üzerine İBB’ye grev kararını asmaya giden belediye işçilerine polisin şiddet uygulamasını emek örgütlerinin tepkisini çekti. DİSK, KESK ve TÜRK, hükümeti ve polisi eleştirdi; saldırıyı kınadı.
    http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/108427/emek-orgutlerinden-polise-tepki-belediye-iscilerine-destek

    Polis çok normalleşmiş gerçekten.
    Bu polis övgüsü de nereden çıktı?
    Polis devleti olmaya gidiyoruz derken şaka gibi.
    Ergenekon operasyonunda kapısı kırılarak gözatına alınanlar ve bir de Kuddusi Okkır olayı varken.

    Kendini temizlemeye gelince, bence eski derin devlet artık tedavülden kaldırılıyor, temizlenme böyle birşey ama yerine yenisi oluşturuluyor

  7. Yazan:Cân Araf Tarih: Tem 21, 2008 | Reply

    Biraz daha objektiflik lütfen.
    Lütfen bana zaman mefhumu olmayan,insanlar daha rahat uyusun,demokrasi rayından çıkmasın diyerek gecesini-gündüzüne katan ve bu işten ek ücret almayan başka bir kurum gösterin.
    Ergenekon Operasyonunda ve Danıştay saldırısında polisin payını es geçmek ayıp olur.
    Unutmadan bahsettiğiniz polis-halk ilişkilerinde birazda suçu kendimizde aramamız gerekmez mi??İnsan yürüyüş yaparken,yürümesinin sebebi hükümet ile olan sıkıntısı iken gidip polise ana-avrat küfretmesi,taş atması,polisi araya alıp dövmesi,sapanla demir bilye atması,(abartmıyorum)araya alıp yakmaya çalışması nasıl hoşgörülebilir.Yıkıma giden belediye ekiplerine takviye olarak giden polise taş atanlara ne demeli!?Örnekleri çoğaltabiliriz.”normalleşmeyi” görmemek veya görmek istememek ayıp olur.
    Muhabbetle …

  8. Yazan:kapistonai Tarih: Tem 22, 2008 | Reply

    hani kirpi yavrsunu pamuğum diye severmiş ya. tamam nasıl seviyorsa sevsinsinde tutup bunu, bak benim pamuğuma diye bizim yüzümüze gözümüze sürtmesin.
    diğer taraftan birbirlerine karşıtmış gibi gösterdiğiniz cartel medyanın polisin imajını düzeltmek, makyajlamak için nasıl canla başla çalıştığını unutuyorsunuz.tvlerde ki polis dizilerinde canlandırılan küpeli, uzun saçlı, sevecen, ama bir o kadarda şahin polisleri atlamayalım. yorumlardan gördüğüm kadarıyla bu makyajda bayağı tutmuş. küpeli, uzun saçlı entellektüel polis tipi. burdan bir şey daha çıkarıyoruz ki yıllarca sırf bu uzun saçlı küpeli oldukları için hakarete uğrayan, dayak yiyen insanlar meğer için için kıskanılırlarmış.bir de örnek vermek isterim polis cartel medya ‘dayanışmasına’. muhakak hatırlayanlar olacaktır bir kaç ay önce festus okey isimli bir nijeryalı polis merkezinde ‘kaza’ sonucu vurularak öldürüldü. bunu takip eden haftalarda bu polis dizilerinden bir sahne. afrikalı bir göçmen polis tarafından kurtarılır, bu uzun saçlı entellektüel polisimiz kendisini hastanede ziyaret eder ve şefkatle başını okşar.
    işte böylesine bir iki yüzlülük,böylesine bir pislik temizleme.
    şu sıralarda konu yokki zaten ergnokona bulaşmış olmasın,
    Emniyet Teşkilatının son yıllarda gizli iktidarın sayısız oyununu bozması, milletimize zül getirecek facialara engel teşkil etmesi şüphesiz kendisinde gerçekleştirdiği normalleşmenin bir sonucudur
    yani bunu okuyanda ülkeye bir göktaşı düşüyordu bunu da polis engelledi:)zaneder. faciadan kurtarmışlar bizi.polis kendi yarattığı ve yaratmaya devam ettiği faciaları onarsında öbürleri teferruat kalır inanın.ergenekon konusunda daha ne mahkeme var ortada ne kanıtlanmış bir suç.ama şu betimlemelere bakınca bunun altından bir şey çıkmaması durumunda, susurluk gibi foslaması halinde, şimdiden kendi yazdıkları senaryolarla hakimliğe soyunanlar ne diyecekler merak ediyorum. batman kıyafetli amcaları kim cezalandıracak diye bağıranlar şimdi hukuğumuz ne güzel işliyor diye normalleşiyoruz diye seviniyolar. anlaşılanoki türk hukuku bozuk saat misali iki kere doğruyu gösteriyor, ve kendi doğrusunu gören aha bu saat doğru diye methiyeler diziyor.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ara 15, 2008: Türk Polisi Normalleşebilir mi? | Çağatayca

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin