RSS Feed for This Post

SÖYLENTİ dokuz; EYLEM sıfır

20080715_vatan_kurtarmak2.jpg     Haftalardan beri “Çok şükür bu günü de atlattık. Ya darbe olur da yine her şey eskisi gibi olursa…” diye düşünürken bir gün tiyatroya gitmek hasıl oldu. Rasyonel mantığıma itibar ederek Arnavutköy Kültür Merkezine gittim ve biletimi alıp koltuğuma oturdum, sahne yavaş yavaş hareketlenmeye başladı. Bu durum bana, sonradan görme zenginin özel şoförüyle şehirlerarası yolculuk yapmasını hatırlattı. Zira kendimi o kadar boş, aciz ve de kendini bilmişlik havasında hissediyordum ki. Birden perde açıldı tiyatronun zevkini çıkarmaya başladım. Oyunun adı, Türkiye’nin Yönetimi!

      Senaryo şu şekilde cereyan ediyor:

     Yıl 2039,kızım 18, ben 51 yaşındayım…

     Babacığım elime geçen gün bir kitap geçti, senin gençliğinden kalan. Biz Ankara’ya taşınmadan önce memleketimizin ismi Gaziantep’miş ve 6317 şehit vererek “Gazi’lik” unvanını kazanmış. Neden şimdi oraya Kürdistan diyorlar baba.

 Baba hani sizlere Kürtlerle Türkler kardeştir demişler, peki kardeşlerim neden bizi öldürüp ülkemizde ayrı devlet kurdular.

     Baba o kitapta Atatürk diye birinden de bahsetmişti. O kimse 1933’te Bursa’da bir nutuk vermiş, ben şimdi bile ne kastettiğini anlayabiliyorken, sizin gençliğiniz bu kadar mı cahildi de o uyarıları dikkate almadınız.

     Şimdiki Kürdistan toprağında yer alan Süleymaniye’de askerimizin başına çuval geçirmişler ve sen o dönemde gençtin, hiç mi kanın donmadı baba. Neden hesap sormadınız bunları görmezden gelen yöneticilerinize?

     O az önce bahsettiğim Atatürk size bir hitabe yazmış ve sizi hain yöneticilere ve uşaklara karşı uyarmış ve hitabenin sonunda da “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” demiş. Baba kanınız o kadar bozuk mu ki ülkemizi bu hale getirenlerin yakasına yapışmadınız.

     Baba sizin yıllarınızda 16 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat Darbeleri;  27 Nisan Muhtırası ve Gladio tipi Ergenekon yapılanması, Atabeyler, Sauna ve Ümraniye çeteleri; Sarıkız, Ay ışığı ve Eldiven Darbeleri girişimleri tertiplendiğinde siz neredeydiniz? Hiç mi darbe karşıtı gösteriye katılmadınız hiç mi HAYIR demediniz.

     Baba Türkiyeli ne demek, biz Türk çocuğu değil miyiz, soyumuz belli değil mi bizim, o kitapta okumuştum “Ne mutlu Türküm diyene” yazıyordu. Peki, baba ben neden mutlu değilim. Türküm demek suçsa ve kötü bir şeyse siz eskiden neden söylerdiniz.

     Baba biz Kurtuluş Savası denen bir şey yaşamışız, kitaba göre dünyanın gördüğü en şanlı savaşmış ve o savaşta 4 milyon şehit vermişiz. Madem bu vatandan bu kadar kolay vazgeçecektiniz de neden o kadar şehit verdiniz?

      Hiç mi kitap, gazete okumadınız, hiç mi sizi uyaran olmadı, hiç mi göremediniz ülkemizde darbe yapılabileceğini, eğer farkında olduysanız ve duygusuzca evinizde oturduysanız sizin o hainlerden ne farkınız kaldı. Allah’ın huzuruna hangi yüzle çıkacaksınız baba. “Vatan sevgisi imandandır” diye bir hadis varken hadi diyelim ki Türklüğünüzden vazgeçtiniz bari İslam’ın emrine uysaydınız.

     Senin eski CD’lerden dinledim baba, bizim de bir İstiklal Marşımız varmış, o marşı yalnızca körü körüne ezberlediniz mi? Atalarımız sizi her fırsatta uyarmış, demiş ki “Ey Türk titre ve kendine dön.” Baba ne zaman titreyeceksiniz, Ankara’yı da kaybettikten sonra mı? Bundan 31 yıl önce(2008’de) titremediyseniz eğer; artık hiç bir şey titretemez sizi.

     Baba sen son bağımsız olan Türkiye Cumhuriyetini gördün.”Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” diyebilecek bir Hasan Tahsin, bir şehit şahin, bir Sütçü İmam yok muydu aranızda? Yazıklar olsun baba sizin gençliğinize!

      Bu günleri göreceğime hiç doğmasaydım baba. Türklüğünüzden utanmadınız hiç olmazsa insanlığınızdan utansaydınız baba. Bu vatan göz göre göre altınızdan kayarken hiç olmazsa, ŞEREFİNİZLE ÖLEMEDİNİZ Mİ?”* 

     Türkiye devasa bir tiyatro binasına benzetiliyor; bizler bu tiyatronun seyircileriyiz; oyunun artık bıktıracak derecede uzamasına rağmen dinlenmeye çıkıp dışarıdaki zamanı yaşama hakkımız yok. Sahnede ne zaman başladığı hakkında doğru dürüst bilgi sahibi bile olamadığımız bir oyun sürüp gidiyor; oyunun adı, Türkiye’nin Yönetimi!

Sahnedeki aktörler işin başında oyunu bir metne(siz isterseniz bu metni anayasa ve yürürlükteki kanunlar olarak düşünebilirsiniz) bağlı kalarak sürdürmelerine rağmen perdeyi idare eden mekanizmanın feci şekilde arızalanmasından ötürü tuluat yapmaya mecbur kalıyorlar; bir yerden sonra “Şu perde tamir edilse de kulise dönsek.” Yolundaki sabırsızlıklarını unutuyor ve rollerini gerçekle karıştırmaya başlıyorlar; Tekstteki replikleri çoktan tükenmiş olduğu için tuluatı devam ettirirken kaçınılmaz bir şekilde saçmalıyorlar. Artık oyun, hayatın kendisinin yerine geçmiştir. Seyirciler oyun bir bitmediği için sahne yanılsamalardan bir türlü kurtulamıyor ve dünyanın hiçbir yerinde seyircinin sahnedeki oyuna müdahale etmesi adetten olmadığı için “seyirci” pozisyonuna rıza gösteriyor.

     Benim “ecnebi gözlemci” şahsım işte böyle bir ortamda, “içeride neler oluyor?” merakıyla tiyatro salonuna kafasını uzatan birisidir; onun gözlemlerine güvenebiliriz, çünkü henüz sahne yanılmacaya iştirak etmemiştir, saçmalığı bütün ayrıntılarıyla fark edilebilir.

     Eğer hala “oyun” demeye gönlümüz razı oluyorsa Türkiye işte buna benzer tatsız, saçma ve perde zamanını çoktan geçirmiş bir oyunu oybirliği ile sürdürüyor. Oyun her şeye rağmen devam ediyor; aktörler, “Show must go on!” sorumluluğunu çoktan aşmış bir iştiha ile laf kıtlığında asma budamaya devam ediyorlar. Bu kolektif yanılsama ancak oyunu bitiren arızalı perdenin üzerinde cirit atan vatansever affedersiniz sanatsever farelerden birinin perde mekanizmasını kemirmesiyle sona erdi.

     Perde birden inmeye başladı, ışıklar yandı ve seyirciler uyuşan bacakları üzerinde ayağa kalkarak saatlerine bakıp mırıldanırlar:

        – ” ÜFF BE, NE KADAR GECİKMİŞİZ! HEP AYNI SENARYO OYNATILMIŞ AMA FARKINDA OLMAMIŞIZ.  ARTIK UYUMAK YOK MEĞER BU ZAMANA KADAR HEP SEYİRCİ KALMIŞIZ, ARTIK BİZ DE SAHAYA İNİP BU İŞİN AKTÖRÜ OLALIM.”  

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:cem eren canatan Tarih: Tem 13, 2008 | Reply

    evet buna benzer bir tiyatro oyununu bende kafamda canlandirmistim. oglum 20 yasina geldiginde ben 54 olacam ve onu hangi yüzle ülkeme götürüp bak oglum burasi bizim vatanimiz, topragimiz, memleketimiz diye hangi yüzle söyliyecegiz…

    ergenekon hengamesinin icinde kirlenmeyen bir isim sayin sezer kalmisti onuda sanki terör örgütü finansörüymüs gibi yansitiyorlar.ki sayin sezer ilk günden son güne kadar hukuk kurallari cercevesinde kalmayi tercih etti.digerleri gibi cocuklarina devlet mali deniz yemeyen keriz demedi…

    rahmetli kuddusi okkir sucunun ne oldugunu bilmeden göctü bu alemden.sorumlulari hala utanmadan Allah diyebiliyorlar.meclis insan haklari komisyonu baskani uykulari kacmadan,vicdani sizlamadan haklar konusunda ihlal yok diyor.ben daha cok merak ediyorum o nasil bakacak cocuklarinin yüzüne kendi yüzsüzlügüyle…

    basbakan irakà show yapmaya gidiyor, emperyalistlerin masal kitaplarini iyi okuyup ezberlemis olmali ki bir günde bütün ortadoguyu kurtardi geldi.yanindaki bakanlar hos neye baktiklrinida bilmiyorlar ama ülkenin bütün sosyoekonomik problerini cözmüs edasiyla görüntü veriyorlar basina.beyler kimi kandiriyorsunuz irak diye bir ülkemi var ki siz anlasmalar yapyorsunuz…

    yahudu asilli kürt liderler sanki düne kadar hic bir yanlislari olmamis gibi demecler veriyorlar.neymisde pkk bölge icin sorunmus temizlenmelymis.analizi yapana bakin sanki binlerce kürt vatandasimizin katili benim, bebekleri, analari ben öldürdümde simdi bu aciklama karsisinda vicdanimin sizlamasi gerekiyor.talabani efendi sen önce kendin icin sana kimlik verecek bir ülke bul.yok ben amerikadan pasaport aldim onlarin köpekligini yapiyorum diyebiliyorsan mertce o baska.ha biz seni köpek diye kapimiza baglamayiz bilesin…

    bes günde 6 sehit verdik.ücü polis ücü asker.analarin yüreklerine ates düstü.nedenmi analarin yüregine cünkü o ates sadece onlar icin.ne sucu vardi bu gencecik insanlarin,size ne yaptilar neydi onlarla paylasamadiklariniz. aslinda hic bir probleminiz yok,siz onlari tanimazsiniz bile ama yüzyillardir süre gelen hacli davanizin birer masum kurbanlariydi onlar.siz onlari tanimazsiniz ki onlar gencecik birer fidandi ve siz soldurdunuz. neden ? cünkü o kahrolasica bop planlariniz günü gününe devamini saglamak icin…

    evet hep ayni seneryoyu sahneye koydunuz bizde koyun gibi baktik.ama artik sadece bakmayacagiz size ve sizin zihniyetinizde olan herkese dur demesini ve durdurmasinida bilecegiz…

  3. Yazan:Nalmat Tarih: Tem 13, 2008 | Reply

    Cem Bey,

    NEcdet Sezer Türkiye’nin basina gelmis en büyük felaketlerden biridir. Bir çok önemli dosyayi kilitledi, projeleri kilitledi. Ülkemizi milyarlarca dolarlik zarara soktu.

    Bir de NAMUSLU diyorlar adama. herif resmen milletin parasini iç etmis, derneklere peskes çekmis!

    TARAF gazetesinin haberine bakin:
    Sezer 2006’da Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 100 bin YTL bağış yapmasa, Ergenekon tutuklusu Şener Eruygur’un genel başkanı olduğu Atatürkçü Düşünce Derneği’nin topu atacağı ortaya çıktı. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 2006 yılı hesaplarına ilişkin belge, derneğin o yılın giderlerini neredeyse tümüyle dönemin cumhurbaşkanı Sezer’in bağışlarıyla karşıladığını ortaya koydu. Belgeye göre Sezer 2006’ya kadar hep 20 bin YTL’lik yıllık bağışla yetinirken, bağışı birden iki taksitte 100 bin YTL’ye yükseltmiş. 112 bin YTL’lik gider neredeyse bu bağışla karşılanmış. Sezer’in Çankaya bütçesinden yaptığı bu bağışların toplamı 221 bin YTL. İlhan Selçuk’un 2006 bağışı 50, Eruygur’unki ise 35 YTL olmuş

  4. Yazan:Cüneyt Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    Bence 2039’da 51 yasina geldiginiz zaman insallah “20 yasimda amma sacmalamisim ha!” diyeceksiniz.

    20 yasinda böyle “emperyalistler memleketi isgal ediyorlar, kalkin ey ehl-i vatan” edebiyatini yapanlara “hadi neyse” deniyor da (gerci 20 yas bile gec, bunlar 15-16 yasindakilerin agizlarina yakisan laflar), 50 yasinizi gecip hâlâ dünyada islerin nasil döndügünü, Türkiye’yi gercekten muâsir medeniyet seviyesine nasil getireceginizi anlamayacak olursaniz kiziniz bence asil o zaman size kizsin.

    Utanmadan, yüzü kizarmadan “Yahudi asilli Kürt liderler” diye laf ediyor bir de insanlar. Bir de üstüne ekliyorlar “hep ayni senaryoyu sahneye koydunuz” diye.

    Hep ayni senaryoda figuransiniz, uyanin artik!

    Millet aya gitti, siz hâlâ “emperyalistler memleketi isgal edecekler” terânesindesiniz.

    Bazen memleketten cidden ümidini kesesi geliyor insanin.

  5. Yazan:Doğanşah Genç Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    Madem çocuklarımız için Türkiye’yi kurtarmak istiyoruz bundan önce bazı şeyleri okumamız doğru değil mi? Sadece günlük doğan gazeteleri okuyup tiyatro yaparak mı kurtaracaksınız ülkeyi diye sorarlar insanlara? Balbay’a hukuk istiyoruz Yayla’ya gelince iyi olmuş diyoruz.

    Okkır ölünce ortalığı yıkıyoruz -ki doğru olanı yapıyoruz- Ordu 12 şehitimizi kurtarma şansı varken kurtarmayınca susuyoruz suç pkk’nın, kürtlerin diyoruz sonra da hukuktan bahsediyoruz. Bu ülkede herkes Atatürk’ü sevecek, herkes demokrasi isteyecek, herkes anayasa mahkemesinin kararına saygı duyacak-ne olursa olsun- denildikçe biz daha çok hukuksuzluk görürüz.

    Eğer ülkede demokrasiyi korumak için demokrasiyi uygulayamayız halkımız cahil diyen aydın bunu destekleyen parti ve bu partiye oy veren binlerce insan varsa dönüp soralım bu nasıl demokrasi diye? Bu bana daha çok demokrasiyi değil de koltuğu korumak gibi geldi.
    Dogansah/3H Hareketi Üyesi

  6. Yazan:cem eren canatan Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    Bakınız Falih Rıfkı Atay işgal zamanını yaşamış Kuvvacı yazardır.

    Eski Saat isimli bir yazısında şöyle anlatır o zamanları:

    “…Zaferleri, sırmaları ve taçları kızıl çamur içine katıp sürüyen büyük bozgunu görmüş olanlardanım. Ben inkirazı (çöküşü) gördüm genç dostlarım. İnkiraz (çöküş) denen şeyi tarihte masal gibi okumak insana yılgınlık verir… İnkiraz ve kurtuluş …Bu kelimeleri söylemek şimdi ne kolay… Bir milletin bayrağı o milletin başı gibi düşer… İstanbul sokaklarında yedi düşman marsının birbirine karıştığını duymuş olanlardanım. …Dünyanın en karabahtlı insanı ne demek biz biliriz… Size dünyanın en bahtlı insanı ne demek olduğunu sorarlarsa, göğsünüzü kabartarak kendinizi gösteriniz…” Evet dostlarım… Hangi ihanetleri, hangi alçaklıkları yaşadı bu millet ….Rezil emperyalizmin yaptığı Anadolu Katliamları… Bayraklarımızı gönderinden indirdikleri zamanlar… Ve ama sonunda Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele ve Anadolu İhtilali… Ve hür bir Vatan’a ulaşmak…

    nalmat bey o dediginiz gazete bunlarida yazabilirmi ?

  7. Yazan:fizikci Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    Cem Bey, Nalmat Bey’in “o dediği gazete” niye onu yazsın ki? Sebep?

    Kurtuluş Savaşı’mız çok önemlidir elbet ama 100 sene oldu, o geçti çoktan, artık yeni felaketlerle karşı karşıyayız. O gazete de bu yeni felaketlerle mücadele ediyor işte. Falih Rıfkı Atay bugün yaşasaydı muhtemelen o da o gazetenin yazdıklarını yazardı. Şöyle bişey yazardı mesela:

    “Milli iradeyi hiçe sayan, başbakanını idam eden darbeleri görmüş olanlardanım. Kendilerine vatansever diyen, sonra da eline geçirdiği glock marka silahla masum vatandaşları hunharca katleden çeteleri gördüm. Ben demokrasinin inkirazını gördüm genç dostlarım. İnkiraz denen şeyi ulusalcı ve dogmatik bir bakışla okumak insana yılgınlık verir. Zannederler ki vatan elden gidiyor, şeriat geliyor, vatan satılıyor… İstanbul sokaklarında Onuncu Yıl Marşı’nı haykıran onbinlerin kendi milletinin %47’sini düşman belleyip bayrak salladığı günleri görmüş olanlardanım. Karanlık çetelerle bağlantısı olan derneklerin düzenlediği mitinglerle milletin birbirine düşman edilmeye çalışıldığını, bölücülüğün daniskasının yapıldığını görmüş olanlardan… Evet dostlarım… Hangi ihanetleri, hangi alçaklıkları yaşadı bu millet… Rezil kepaze ulusalcı çetelerin yaptığı aydın/yazar/ermeni/hristiyan katliamları… 1 Mayıs mitinginin üzerine rastgele ateş açtıkları zamanlar… Ve ama sonunda Savcı Zekeriya Öz’ün başlattığı Demokrasi Mücadelesi ve Millet Darbesi… Ve hür bir Demokrasi’ye ulaşmak…”

    Zekeriya Öz kısmını abartı mı buluyorsunuz? Eğer milleti bu karanlık çetelerden kurtarabilirse ikinci Atatürk olacak benim gözümde. Daha şimdiden iki cuntacı generali içeri tıkmakla Türkiye’de yeni bir çağ açtı bile.

  8. Yazan:Mert Tarih: Tem 14, 2008 | Reply

    “Baba hani sizlere Kürtlerle Türkler kardeştir demişler, peki kardeşlerim neden bizi öldürüp ülkemizde ayrı devlet kurdular.”

    Yazar sanirim gaipten haber verebilme yetenegine sahip, oyle degilsede bu cumlenin rasyonel bir yonu olmadigi gibi beraber yasadigimiz kurt kardeslerimizede potansiyel katil imaji vermis.

    Ben potansiyel nerde var biliyorum, turk ordusu bir milyon hazir askeriyle, natonun en buyuk ikinci ordusu olma ozelligiyle oyle bir potansiyele sahipki 20 senedir sayisi hicbir zaman 2000’i asmayan burnumuzun dibindeki pkk’yi bitirmedi bitirmiyor, bitse bu sefer kendini ime karsi kahraman ilan edecek bu dikta?

  9. Yazan:denememeler Tarih: Tem 15, 2008 | Reply

    4 milyon şehit biraz abartı kaçmış. birinci dünya savaşı + kurtuluş savaşı bile olsa abartı.

  10. Yazan:s.r. Tarih: Oca 29, 2010 | Reply

    sanki günümüzü anlatmış… kim yazmış bu yazıyı.. bu yazarımız bayagı ileri görüşlüymüş…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin