RSS Feed for This Post

Tartıldın ve ölçüldün. Eksik olduğun anlaşıldı.

20080711_derin_dusunce_org_sovalye2.jpg A Knight’s Tale (Şövalye), Brian Helgeland‘ın yönetmeni olduğu film. William Thatcher’ın öyküsünü anlatır alışık olduğumuz tarzın çok dışında. Eskiyi anlatırken, kıyafet seçimi, makyaj, dans, dil… ironik bir dille karşımıza çıkar ve şövalye filmlerine yeni bir uyarlama ya da yorumlama havası verir.

Eskiyi yeniyle harmanlayarak anlatır, bir nevi günümüze de gönderme yaparak, değişik olanın sadece zaman olduğu ama aynı temanın günümüzde de yaşandığını ifade etme çabasına girerek.

William ne zengindir ne de soylu, ama cesaretiyle soyluluğa özenir ve eline geçen fırsatları sahte bir isimle ve ünvânla değerlendirmeye çalışır, yalancının mumu yatsıya kadar misali gerçek ortaya çıkar. Kendisini ispatlamıştır ve ihtiyacı olan sadece soyluluktur, bu da kişiliğinin ödülü olarak yaptığı bir jestin doğru insana denk gelmesi sayesinde ellerine verilir ve mücadelesine devam eder kör babası, doğduğu kentin halkı, kendisini ünvânsız seven sevgilisi ve kara kıyafetli kötü adamın önünde. Aslında şanslıdır da, bir yazar vardır ona destekçi, onu allayıp pullayan ve imajını cilalı bir şekilde insanlara sunan, şanslıdır çünkü en çok ihtiyacı olanı ellerine sunan kadın bir demircisi ve iki dostu vardır her eksiğini tamamlayan.

Ancak soyluluk için işe soyunduğunda iki kez karşısına kara kıyafetli kötü adam tarafından şu sözler çıkartılır:

“Tartıldın ve ölçüldün. Eksik olduğun anlaşıldı.”

Halk tarafından ünvânsız, sade bir vatandaş olduğu ortaya çıktığında yuhalanırken ve üzerine meyve-sebze atılırken dostları, kendisini korumaya da çalışsa; ancak Prens tarafından soyluluk verilince yuhalanmalar alkışa döner. Yani soylu olmak istese de bunu ne cesaretiyle, ne zekâsıyla, ne sevgisiyle, ne dostlarıyla başarabilecektir; soyluluğu ancak bir başka soylu tarafından kendisine verildiğinde kabul görecek, verilmeden o, ağzıyla kuş da tutsa sıradan olacaktır.

Ha, filmin sonunda kara kıyafetli kötü soyluyu yere serer, sevgilisine kavuşur, dostları mutlu, halk da sevinç çığlıklarıyla pembe bir tablo çizer çizmesine de gelin görün ki filmin gerçekliğe tekabül eden kısmında -film her ne kadar şövalyeliğin asil karakterine ve kaderin değiştirilebileceğine yönelik algıları beslese de- kaçınılmaz sorun bir kez daha yüzünü gösterir.  

Toplumun soylu/elit dediğimiz kısmın içinde dünyaya gelmezseniz, kendinizi de parçalasanız, kaderinizi de zorlasanız, soylular tarafından soylu kabul edilmedikçe ve ettirilmedikçe sonunuz William’ın askerlerce tutuklanıp halka teşhir edildiği tutuklama sahnesinin ötesine geçemeyecektir ve o sahnede, siz yalancı, sahtekar, soylu olmaya çalışmış bir düzenbaz… kabul edileceksinizdir.  

Film bu ya, gelin onu Türkiye gerçekliğine metafor olarak yorumlayalım. Şimdi bir William’a ihtiyacımız var. Halkın içinden gelen ve kaderini değiştirmek isteyerek hayallerini gerçekleştirmeye çalışan. Kara kıyafetli kötü soylu var, William’ın soylu olmadığını ortaya çıkartan ve sevgilisini hedef olarak görüp sadece çıkar odaklı kavuşmayı isteyen. Prens var, soylu ve iyi niyetli, yapılan iyiliği görüp karşılığını vermekten kaçınmayan. Kadın olduğu için küçümsenen ve öteki olmak zorunda bırakılan demirci, halktan iki kişi ve bir yazar, sözleriyle etkilemeyi başaran ve sevgili var, sevgiyi soylulukta ve kazanma hırsında aramayan…

Şimdi bu insanların Türkiye’de kimlere tekabül ettiğini hayal edin, zorlanmaya gerek yok, zaten aşikâr.

Soru şu: Kara kıyafetli kötü soylu filmin sonundaki gibi yenilecek ve William’a iki kez vurgulayarak söylediği cümleler, William tarafından ona söylenebilecek midir?

“Tartıldın ve ölçüldün. Eksik olduğun anlaşıldı.”

Yani happy pink end…

 

Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 11, 2008 | Reply

    Tarihin hemen hemen kesitinde kara giyimli kötü adamların iş başında olduğuna tanık oluyoruz insanlıkça.Bereket dünyanın bu kapkara gözlüklü adamlara göründüğü gibi olmadığını ıspatlayacak şövalyeler de var.Yoksa bu dünya hepten çekilmez olurdu her halde.

    Bugün insanlık adına sahip olduğumuz mirası işte bu bu asil ruhlu insanlara borçluyuz.Bir şeyleri koruyabilmiş ve kuşaklar boyu bu günlere taşıyabilmişsek onların sayesindedir.O sevgiyi kazanma hırsında değil soylulukta arayan,yani halktan kişilerin, kadın oldukları için küçümsenen ve ötekileştirenlerin verdiği onurlu ve cesur mücadeleyle bugünlere geldik.Ve aynı azim ve cesaretle bu mirası çocuklarımıza,torunlarımıza bırakacağız.Kazanan sevgi olacak,adalet olacak,hakikat olacak.Belki acı çekeceğiz,çok bedeller ödeyeceğiz ama başaracağız.

  3. Yazan:suzannur Tarih: Tem 12, 2008 | Reply

    “O sevgiyi kazanma hırsında değil soylulukta arayan”demişsiniz, bu çok nefis bir tespit,ben de bugün bunu düşünmüş ve yazıya eklemek aklıma gelmediği için tüh etmiştim. Filmde şöyle bir sahne vardı:
    Tüm şovalyeler senin için kazanacağım diyorlardı, oysa farkındaydı genç kız, kendi için değil, egoları için kazandıklarının ve William’dan gerçekten zor olanı istedi, kaybetmesini. William önce kabul etmedi ama sonra yenilerek bunu ispat etti ve arkadan genç kızın isteği üzerine tekrar kazanmaya başladı müsabakaları.
    Öyle bir şey ki bu, bazen kaybettiğinizde de kazanırsınız bu neyi tercih ettiğinizle ilgili. Sevgiyi ve soylu davranışı mı; hırsı ve açgözlülüğü mü?
    Bakalım Türkiye’de kazanan hangisi olacak?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin