RSS Feed for This Post

Hepsi Müslüm Gürses’in suçu!

20080303_muslum_gurses.jpgGeçen gün değerli dostlarımızdan Fethi Bey hükümetin Atilla Yayla konusundaki ataletini sert bir dille eleştirmiş:

“Bu işlerin mesulü 2-3 senedir ipe un seren AKP zihniyetidir, utanacak bir yer varsa o da 6 yıllık iktidarları döneminde söz söyleyip yazı yazdıkları için öldürülen, memleketten kaçan, hapse atılan aydınlar ayıbını sürdüren “şiir okuma” gazisi, karikatürcü mücahiti Tayyip Erdoğan, 301 müdafii Cemil Çiçek ve şürekasıdır.”

Doğrudur, AKP adalet ve özgürlükler konusunda eleştirilebilecek bir çok icraat yaptı şimdiye kadar. Bazen de yapmadıkları daha çok sorun oldu. Ancak bu durumun temel sebebi bizce şaibelidir:

AKP’nin adalete uzak/seçici duruşu mu? Yoksa Türkiye’de yaşayan insanların Ömercik kompleksinden muzdarip olmaları mı?

Size baba diyebilir miyim?

Evet, biz Türklerde böyle bir kompleks var, bir baba arayışı içindeyiz. Kendi babalarımızı çok mu yetersiz buluyoruz? Yoksa biricik annelerimize layık olmadıklarını mı düşünüyoruz?

1970’li yıllarda Türk filmlerinde Ömercik omercik2.jpgve Sezercik adında iki “zavallı” çocuk vardı. Bunlar genellikle filmin başında babalarından ayrılırdı. Filmin sonunda ise dilencilik yapan babalarını görünce bilmeden “Amca, size baba diyebilir miyim?” diye sorarlar ve izleyenleri ağlatırlardı “aaa bak kan çekiyor” diye. Dağlar kızı Reyhan adlı bir filmin sonunda Ömerciği babasına (Kartal Tibet) kavuşurken izlemek için buraya bakabilirsiniz : http://youtube.com/watch?v=tCPBXimJsLo

Belki de bu tür filmleri izlemekten oluştu bu takıntı bizde. “Rütbesi” bizden yüksek olan insanlara da baba demek istiyoruz. Örneğin Demirel. Aşağıdaki videodaki zavallı kızın okumak zorunda bırakıldığı şiirin sözleri çok çarpıcı: http://www.youtube.com/watch?v=cB5-A8Mi3-c&feature=related

20080303_demirel_baba.jpg

 Aynı şekilde komutanlar askerlerden “evlatlarımız” diye bahsediyor. “Ne alakası var kardeşim? Görevinizi yapın, maaşınızı alın!” diyen yok. Türkiye’deki firmalarda çalışan insanlar patronların “biz bir aileyiz, ben sizin babanız sayılırım” demesine alışıklar. Açıkçası birisi benim kızlarıma “ben de senin babanım” dese bozulurum. “Hoop hoop biz ne oluyoruz burada?” diye sorarım. Ama Türkiye farklı.

Kendini Ömercik sanmanın zararları

Bu Ömercik kompleksinin doğal sonucu olarak sorumluluklarımızdan kaçıyoruz:

  • Köyümüzün yolu yok. “Devlet baba” uyuyor mu?
  • Kürtçe yasaklanmış.  “Devlet baba” ilgilensin.
  • Alevilere ayrımcılık yapılmış. “Devlet baba” nerede?
  • Hıristiyan vakıfların mallarına el konmuş. “Devlet baba” bir baksın.

Hırant Dink, Elif şafak, Atilla Yayla… “Devlet baba” kurtarsın. Hani neredeyse “ALLAH kurtarsın” gibi. Devlet tapılma mertebesine oturunca insan da kendini kul gibi hissediyor doğal olarak.

Eğer başörtüsü yasağı gibi çarpıklıklar yaşanmasaydı, TSK’nın üst kadrosu namaz kılanlara, ilahî okuyanlara e-muhtıra vermeseydi muhafazakâr Müslümanlar bugün nerede olurdu özgürlükler konusunda? Silahlı kuvvetlerin vesayetine ne kadar eleştirel bakabilirlerdi?  Kürtçe yasağı ile ne kadar ilgilenirlerdi?

Solcu, Kemalist veya “sosyal demokrat” geçinenler hangi mayadan ise “muhafazakâr Müslüman” kesim de aynı mayadan. “Bana dokunmayan baskı bin yaşasın” ilkesiyle ülkemizde özgürlüklerin ilerlemesi mümkün değil.

Tayip Erdoğan bir demokrasi peygamberi değil. Herkes gibi onun da umutları, korkuları, çelişkileri var. Her politikacı gibi bir uzun bir de kısa vade stratejisi var. Zaten AKP bugün var yarın yok. Farz edelim bir veya iki genel seçimi AKP kazanmış olsun. Ya sonra? Baykal-Bahçeli tipi bir koalisyonun Türkiye’sinde özgürlükler ne seviyede olacak? Ergenekon RELOADED çıkmayacak mı karşımıza? Genel Kurmay başkanı AB normlarına uygun biçimde savunma bakanlığının emrinde mi kalacak?

En önemlisi halkın hukuk ve özgürlük kavramlarına bakışıdır. Bu bakış olgunlaşmadığı sürece hükümetler halkın genel eğilimlerini takip edecekleri için hak ettiğimizden daha iyi yönetilme imkânımız yok.

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:TT Tarih: Mar 3, 2008 | Reply

    Tayip Erdoğan bir demokrasi peygamberi değil. …
    Baykal-Bahçeli tipi bir koalisyonun Türkiye’sinde özgürlükler ne seviyede olacak? Ergenekon RELOADED çıkmayacak mı karşımıza?

    Benzetmeniz güzel olmuş Mehmet Bey.
    Gerçektende Erdoğan bir demokrasi peygamberi değil…Yine de şu ana kadar ortaya koyduğu irade takdir edilmeli bence…
    Almanya gibi bir dış aktörün ucunun dokunduğu Ergenekon soruşturmasına “kundaklamayla” karşılık vermesine rağmen…Bizzat vatandaşına destek çıkarak Ergenekon’un reloaded olmaması için “sonuna kadar gidilecek demesi bile ” bu riskli işler içinde bir siyasinin önemli bir duruşu ifade eder…
    Başbakan en azından başından beri olaylar karşısında dik duruşuyla takdir edilmeli..
    İktidarı süresince bende dahil çoğunluğu şaşırtan bir performans ortaya koydu…

    Şahsen hiç bir siyasinin devrinde bu kadar çok karışık olayın yaşandığını hatırlamıyorum…
    Şu sıralarda ülkemiz bir kaderdenk noktasında bana göre…

    Birde bu ülkede olumsuz her şeyin faturasının siyasi iradeye kesilmesi de ilginç bir şey…,

    Ölüm meleği Azrail’e çeşitli sebepler perde olduğu gibi Türkiye’deki perde arkası aktörlere de(özellikle askeriye ye) politikacılar perde oluyor…kötü giden işler deş yangında ilk suçlanacaklar görevini siyasiler görüyorlar…

  3. Yazan:ismail Tarih: May 26, 2009 | Reply

    ne kadar safiz ya kim ne derse kaniyoruz s.demirel gibi bir adam Türkiyede yer mevkii sahibi ve hala savunuyoruz yazik bize bu milleti salak yerine koyan adama biz baba diyoruz.
    RTE ‘ yi Allah-u teala koruyo siz emin olun o bu isin sonunu bulacaktir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin