RSS Feed for This Post

Empatik olamayan kadim refleksler ya da tarih dizileri

20080218_fraktal.jpgAyşegül Genç

Tarihi bir fraktal gibi tanımlamaya çalışmak benim gibi matematik kökenli birinden başkasının aklına gelir miydi acaba? Yoksa bu tamamen benim beynimin sayılara karşı takındığı tavrının su yüzüne çıkmak için kurguladığı bir oyun muydu?Nedir fraktal; herhangi bir parçası büyütüldüğünde bütünü elde edilen, kendi kendini tekrar eden sonsuza kadar küçülen şekillerin oluşturduğu geometrik bütün.

Aynen tarihi de böyle bir bütünden ibaret görüp, bir günden bir yılı, bir yıldan bir asrı tasavvur etmeye çalışabiliriz. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu lafını da fraktalın kendi kendini tekrarlama özelliğine benzetebiliriz. Mesela bir olayın bir parçasını kavrayarak, olayların devamını bu minvalden anlayıp kavrayabiliriz.

Buraya kadar her şey tamam gibi. Lakin yaratıcının fraktalı (mesela ağaç kabuğu ve kar tanesinde olduğu gibi) en muntazam şekilde gözümüzün önüne sunduğu düşünülüp, tarihin ise yazılıp aktarma işini insanın yaptığı düşünülünce burada durup kafa yormaya başlamak gerekir. Olması gereken asıl şey, tarihin bir parçasını büyüterek tarihin tamamına vakıf olunması gerektiği iken, işin içine insan girince tarih bukalemun gibi renkten renge girer.

İşin içinde insan varsa, duygusallık, taraftarlık, inanç ya da çıkarlara uygunluk gibi dürtüler vardır ve bunlar bir tarih bilgisinin güvenilirliğini engelleyecek başlıca unsurlardır. Amma velâkin tarih bilgisine yine ancak yorumlamakla ve anlamakla vakıf olunabilinir. Yani tarihi konuşturmak için yine insan gereklidir.

Tüm bunların tarih dizileri ve filmlerle ne alakası var diyen okuyucu; bir dönemi aktarmak için o dönemi yeniden canlandırmak, kurgulamak fraktalın tümüne bağlı kalınarak bir parçasını incelemeye o parçadan bütüne yol bulmaya benzer.  O parça üzerinde kişisel eğilimlere ve zanlara göre değişiklik yapmak başka insanların o parçadan yola çıkarak bütünü yanlış anlamasına sebebiyet verir ki işte en korkunç olanı budur.

Tarih bana göre yağlı boya ile boyanmış bir resimdir, tarihçi de ressamdır. Ressam resimdeki adamı küçük çizip fondaki nesneleri büyük çizerse adam resimde kaybolur. Fondaki ayrıntıları olduğundan küçük çizerse de adam olduğundan büyükmüş gibi görünür. Yani ressam resme bir bütün olarak bakmalı ve bir nevi adaleti tevdi etmeli, birbirine müsavi her çizgiden kendini sorumlu bilmelidir.

Dizi örneğini verme sebebim tarihi dizilerin tarih kitaplarından daha fazla akılda kalmasıdır. Mesela ben Osmancık(kuruluş) dizisini izlediğim yıllarda küçük bir çocuktum ve filmdeki şeyh Edibali’den o kadar etkilenmiştim ki Osmanlıyı onun kurduğunu sanıyordum, sonra ilk tarih derslerinde kurucunun Osman gazi olduğunu öğrenince büyük bir şok yaşamış ve şeyh Edibali’yi kıt tarih bilgimin neresine koyacağıma uzun süre karar verememiştim…

Mesela Hatırla Sevgili dizisi… Efendim bu diziye devrin sağ cenahından bakarsanız, dönemin sol gençliğinin çok abartıldığını, kahramanlaştırıldığını, sanki ülkede solcu ailelerden başka kimse yokmuş, diğerleri armut toplamaya ya da çokoprens almaya mı gitmişlermiş diye sorgulayabilirsiniz. Ama sol gözle bakarsanız Menderesin asılma sahnesinin çok fazla dramatikleştirildiğini, aynı hassasiyetin solcular ölürken gösterilmediği vs söyleyip evhamınızı pekiştirebilirsiniz. Ya da başka bi şey söyleyebilirsiniz.

Örnekler çoğaltılabiliriz; kurşun yarası, çemberim de gül oya, kınalı kuzular, kırık kanatlar… yeni dönemde çıkan; İstiklal, Elveda Rumeli, Karayılan…

Sanat eserlerinin gerçeği yansıtma zorunluluğu yoktur diyebilirsiniz. Ama bizim gerçeği bulma zorunluluğumuz vardır. Baştaki fraktal örneğinde olduğu gibi tarihin bir parçasına tutunarak tümünü kavramaya ihtiyacımız vardır. Bizim dizilerden ziyade hakkaniyetli tarih kitapları okumaya ihtiyacımız vardır.

Aman canım o kadar kitap okunur mu? Öyleyse tarihini kıytırık filmlerden öğrenmeye devam et. Bir gün çocuğun yumruğunu sıkıp “Abdulhamit haindir” diye bağırırsa, ya da sütçü imamı  maraşta  bir üniversite, C.Meriç’i de Ümraniye’de bir kültür merkezinin adından ibaret sanırsa bil ki şaşırmamış olacaksın, çünkü sen de sana öğretilen abartılmış veya çarptırılmış tarihi çoktan kanıksamış olacaksın.

Demek ki tarih neymiş, özünde bir fraktal gibi görünse de aslında sübjektiflikle derlenen irrasyonaliteymiş. Ne dedim ben yahu. Yani şeymiş. Nasıl hatırlatılırsa insanların öyle sandığı bir bilgi bütünüymüş… Öyleyse film izlerken hatırlatan kişileri seçmek, daha çok objektif olduğu düşünülen tarihçileri okumak boynumuzun borcu! Ancak o zaman engin tarih bilgimize yaslanarak dizileri ciddiye almadan keyifle seyredebiliriz.  

 

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:genco Tarih: Şub 19, 2008 | Reply

    yazının başlığı beni ürkütse de yazıyı genel olarak beğendim. lakin malum medyanın dizilerini ciddiye alıp da izleyen kaç kişi vardır o da ayrı bir sorun.

  3. Yazan:Kamer Yalçın Tarih: Şub 19, 2008 | Reply

    Sayın Genco,

    “lakin malum medyanın dizilerini ciddiye alıp da izleyen kaç kişi vardır o da ayrı bir sorun.”

    Aslında bu bir sorun değil, vakıadır.

    Nitekim, bu dizileri veya filmleri de ciddiyetle izleyen kendine göre bir kitle mevcut. Mesela günümüz siyasetini bazı dizlerden takip eden kişi sayısı az değildir. Sorun, izlenilenin “asıl olayın” yeniden kurgulanmış hali olduğu unutularak yorumlanmasıdır.

    Bir dönem Sayın Cüneyt Arkın’ın filmleri ile öğrenmiştik “kahpe Bizans’ın oyunlarını”. Kara Murat’ın maceraları tarihin kendisinden daha bilinir olmuştu. Aynı şey Kartal Tibet’in meşhur “Tarkan”ı için de söylenebilir. Şimdilerde ise “vadi”‘de olanlar gerçek gibi yorumlanmakta.

  4. Yazan:genco Tarih: Şub 19, 2008 | Reply

    tarihi öğrenmek açısından ciddiye almaktan bahsetmiştim. yoksa herkes içinde geçen aşk hikayesinden başka pek bişeyi ciddiye aldığa yok. yani aman ben bu filmden şunu şunu öğreneyim gibi…

    burda senarist devreye giriyor ve aşk görüntülerinin biryerlerine hayalindeki tarihi sıkıştırıyor.

    hiç unutmam “kırık kanatlar” dizisini. koskoca osmanlı paşasının kızları köyde duruyorduda düğünde kadınlı erkekli oynayıp dans neyin ediyolardı. baştan sona kel alakydı bence….

    daha neler neler…

  5. Yazan:Kamer Yalçın Tarih: Şub 20, 2008 | Reply

    burda senarist devreye giriyor ve aşk görüntülerinin biryerlerine hayalindeki tarihi sıkıştırıyor.


    Filmi ya da diziyi izlenir kılmanın en kolay yolu budur. Yoksa 60-70 dakika süren bir bölümde tıka basa tarih (ki bu hayali bile olsa) pek de ilgi çekmez sanırım. Ki aşk ilgili ilgisiz tüm film ve dizilerin bir yerlerine mutlaka çimento etkisiyle yerleştiriliyor. Sanırım bu, işin olmazsa olmazları arasında. Mesela tüm filmlerde köt bir karakterin mutlaka olması gerektiği gibi… Her neyse.

    Ama teşvik ve ilgi çekici kaliteli örneklere ben karşı değilim. İzleyende de epey sorumluluk mevcut. Alakasız bir örnek olacak ama mesela ben Hacı Arif Bey’i yıllar öncesinde TRT’deki aynı adlı dizide Ahmet Özhan yorumuyla pek sevmiş ve hayran olmuştum. Müziğindeki hissiyatı kavramak bakımından dizi bana ön ayak olmuştu, bunu gibi…

  6. Yazan:muge Tarih: Haz 4, 2009 | Reply

    bunu sizin keşfetmediğinizi biliyorsunuzdur belki de. evet tarih tekerrürden ibaret
    bakınız: Manuel de Landa – Çizgisel olmayan tarih

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin