RSS Feed for This Post

Avrupa ve Batılılaşmak

islam_20080213.jpgViyana’nın, bilinen Türk kökenli siyasetçilerinden biri anlatıyor: Avusturyalı bir arkadaşım var. Kendisi 45 yaşlarında üst düzey bir bürokrat bayan. Aynı partide, birlikte siyaset yapıyoruz. Geçen gün, parti toplantılarından birinde, kahve molası vermiştik. O esnada oğlum aradı, ‘baba, sabah çıkarken hastaydın. Nasıl oldun?’ diye sordu. Ben de iyi olduğumu anlattıktan sonra telefonu kapattık. Bu konuşmaya kısmen şahit olan Avusturyalı arkadaşım, ‘kiminle, ne konuştuğumu’ sordu. Ben de, oğlumla konuştuğumu, sabah hafif hasta olduğumu ve oğlumun da beni merak ettiği için arayıp durumumu sorduğunu söyledim. Arkadaşım, kısmen şaşırmış, kısmen de üzüntüye bürünmüş yüz ifadesiyle, şunları söyledi:

 ‘25 yaşlarında bir kızım var. Bugüne kadar onun için her şeyi yaptık. Her isteğini yerine getirdik. İyi bir eğitim verdik. Kendisiyle hiç kavgamız falan da olmadı. Ancak o, hiçbir sebebi olmadığı halde bırak beni bir gün aramasını, neredeyse benden nefret ediyor. 18’ine girdiğinden beri bizimle irtibatını kopardı diyebilirim. Şuan 50 yaşlarında biriyle yaşıyor. Oğlunun seni araması beni çok şaşırttı. Biz Avrupalılar bir yerde hata yapıyoruz ve galiba ben bu hatanın kaynağını buldum; Müslüman olmalıymışız!’   

Birkaç gün önce dinlediğim bu hadise oldukça düşündürücü. Batının içinde bulunduğu sıkıntının sadece bir yönünü anlatıyor. Şuan yaşadığım ve kişi başına milli gelirin 30 bin Euro’nun üzerinde olduğu Avusturya’da doğan her üç çocuktan biri evlilik dışı, evlenen her iki çiftten biri boşanıyor, evinin içinde ölüme terk edilen yaşlılardan bazıları ölümünden ancak dört-beş yıl sonra fark ediliyor, uyuşturucu kullanımı özellikle gençler arasında inanılmaz boyutlara ulaştı, sekiz milyonluk ülkede 400 bin depresyon hastası yaşıyor…  

Özünü İslam’dan alan kültürümüzün neden korunması gerektiği sorusu, yukarıdaki bilgiler ışığında cevap bulmuş oluyor. Sahip olduğumuz ve ilhamını dinden alan değerlerimizin ne kadar büyük cevherler olduğunun bilincine varmamız gerekiyor artık. Batılılaşmanın, batının “eğlence kültürü”nü ithal etmekten ibaret olduğunu zanneden beyni sulanmışlar, kültürümüzün üstünlüklerinin farkında değil. Batının hukukunu, demokrasisini, bilimini almaya yanaşmayan ortaçağ zihniyeti, modernizmi kadeh kaldırmakla eş tutuyor. Batının kurtuluş olarak sarıldığı aile ve inanç gibi değerleri, bizim aklı evveller modernleşme için bir an önce kurtulunması gereken değerler olarak görüyor. Dünya, bulunduğu ülkede inancını ve kültürünü yaşayan/yaşatan insanımızı hayranlıkla izlerken, Türkiye’deki “bidon” kafalılar, onları “göbeğini kaşıyan adam” diyerek aşağılamakla meşgul.   

İdeal Türkiye, batının hukukunu, demokrasisini ve bilimini, öz kültürümüzle sentezleyen Türkiye’dir. Kültürümüze kaynaklık eden inançlarımız aile kurumunu kutsayan, büyüklere saygı ve küçüklere sevgiyi öğütleyen, uyuşturucu ve içki gibi kötü alışkanlıklardan uzak tutan, güzellikleriyle ruhu besleyen değerlerden oluşur. Bunlar, şuan batının içinde bulunduğu ruhsal bunalımın çözümü ve halkının mutluluğu için aranan değerlerin bütünüdür. Bizler batıyla ilişkilerimizde, bu değerlerimizi yansıtabildiğimiz oranda saygı görürüz. Onlar gibi olmak, bizi sıradanlaştırmaktan öte bir işe yaramaz. Her yönüyle üstün olan farklılıklarımız, batıya model olabilecek kadar güzeldir. Batı, kurtuluşu, kültürümüzün derinliklerinde gizli değerlerde ararken, onların terk etmeye çalıştığı değerlere dört elle sarılmaya çalışmamızın mantığı nedir? Batıyı, bunalımın eşiğine getiren vahşi kültüre hücum etmemizin anlamı nedir? Toplu taşıma araçlarının yatak odası gibi kullanıldığı, yaşlıdan ve çocuktan sevginin esirgendiği, insanların kurallarla robotlaştırıldığı, kimsenin kimseye karşılıksız selam bile vermediği, gençlerinin azımsanmayacak kadarının uyuşturucudan uyuştuğu, insani ilişkilerin zayıflığından dolayı insanların köpeklere sığındığı (8 milyon nüfusluk Avusturya’daki 637 bin 500 köpek için, yılda 687 milyon Euro harcanıyor) ve başta depresyon olmak üzere bir çok psikolojik rahatsızlığın esir aldığı bir kültürün neresi cazip geliyor?   

Hukuk sistemimizi, demokrasimizi işler hale getirdiğimizde, özgürlüklerin önünü açtığımızda, bilim ve teknolojide ilerleme sağladığımızda; işte o zaman batılılaşacağız. Bunları yaparken özümüzü koruyabilirsek, bizler için batılılaşma her yönüyle müsbet olacaktır. Özümüzü koruyamadığımız takdirde ise, batının durumuna düşer, kaş yapalım derken göz çıkartmış oluruz.

 

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 28 Yorum

  2. Yazan:celal altınsoy Tarih: Şub 14, 2008 | Reply

    not.batılı dediğimiz ülkeler, kültürü tarihsel olan türkiyeye işin özü uygarlık dersleri veremezler kanatindeyim.türkiyenin nerede olursa olsun (diğer ülkeler resmen vermek istemezlerde…)bilim ve teknolojik bilgilere ihtiyacı olabileceği ancak söylenebilir düşüncesindeyim. yukardaki yazıyı güzel buldum,emeği geçenlere teşekkür ederim slm.sv.ile c.altınsoy

  3. Yazan:Cüneyt Tarih: Şub 15, 2008 | Reply

    Osman Bey,

    1997’de Istanbul’dan sizin simdi okudugunuz okula geldim, bitirdim, hâlen Viyana’da calisiyorum. Muhtemelen daha yeni gelmis olmaniz nedeniyle biraz saskin, cokca yanli, garip bir yazi olmus.

    Bugüne kadar hayatimda konustugum, is hayatinda birlikte calistigim sayisiz sahis icinde “aile hayati burada cok kötü, keske biz de müslüman olsaydik” diyen bir Avusturyali’ya rastlamadim. Acikcasi samimî söylüyorum, inanmiyorum yazdiginiza. Ya siz, ya da arkadasiniz yalan söylüyor. Kanaatim bu.

    doğan her üç çocuktan biri evlilik dışı, evlenen her iki çiftten biri boşanıyor, evinin içinde ölüme terk edilen yaşlılardan bazıları ölümünden ancak dört-beş yıl sonra fark ediliyor,

    Bunlar Islam ya da Hiristiyanlik ile alâkasi olan seyler degil. Batidaki ahlâksizliklari yayinlayan sofu ve sig Vakit gazeteciliginden farksiz yazdiklariniz.

    Bunlar Emre Aköz’ün Sabah gazetesinde 29 Ocak tarihli yazisinda cok güzel anlattigi gibi sehirlesmenin sonuclari. 30 yasinda evlenene kadar “hotel mama”da kalan cocukla 19 yasinda ayri eve cikan cocugun aileye bakisi ve bunlarin getirdigi hayat felsefesi cok farkli oluyor. Türkiye’den “bireylesme” sahasinda cok daha ileride bir ülke dogal olarak Avusturya. Bunun beraberinde getirdigi pek cok arti var, örnegin ben 19 yasinda liseden sonra buraya geldigimde her isimi kendim görüyordum, Istanbul’da kalan arkadaslarimin kiclarini anneleri topluyordu. 24 yasinda daha ikâmetgâh senedi almamis arkadaslarim vardi. Bunun eksi yani olarak görebileceginiz de biraz “her koyun kendi bacagindan asilir” anlayisinin hâkimiyeti olabilir. Bunun da ne kadar eksi oldugu tartisilir. Fakat bu vicik vicik duygu sömürüsü dolu “batinin degerleri kokusmus, Müslüman Türklerin aile sevgisi, saygisi, cicek, böcek” edebiyatini birakin Allah askina.

    uyuşturucu kullanımı özellikle gençler arasında inanılmaz boyutlara ulaştı, sekiz milyonluk ülkede 400 bin depresyon hastası yaşıyor…

    Bunlarin Türkiye karsiliklari nerede? Iktisat yüksek lisansi yapan biri olarak bu tarz ifâdelerin anlamsizligina vâkif olmaniz gerek. 8 milyonluk Avusturya’da 400 bin kisi nüfusun %5’i eder. Bakin, Radikal gazetesi’nin 2002’de yayinladigi bir habere, daha fazla aramadim, özür dilerim:

    http://www.tumgazeteler.com/?a=93805

    Türkiye’de 1.5-2 milyon depresyonlu varmis. 70 milyon deseniz Türkiye’ye nüfusun %2.5-3’ü eder. %5 daha fazla diyecekseniz size sunu söyleyeyim, Türkiye’de insanlarda psikolog ya da psikiyatra gitme aliskanligi yok, o yüzden depresyondakiler kayda gecmezler. Inaniyorum gercek oran Avusturya’dakinden cok daha yüksektir.

    Gelelim uyusturucuya. Ifâde tarziniz bu konuda bayagi kapsamli bir arastirma yaptiginiz izlenimini vermis. “Inanilmaz boyutlar” nedir ögrenebilir miyiz? Avusturya’da elbette Türkiye’den daha fazla uyusturucu madde kullanildigina eminim. Emin oldugum bir sey de Avusturya’da uyusturucu bagimlisi hastalarin cok daha iyi, medenî ve teknolojik olarak gelismis bir tedavi gördükleri.

    Ha bir de Avusturya’da tüketilen uyusturucunun ne kadarinin Türkiye üzerinden gittigini de arastirirsaniz iyi olur. Ha “kendimiz kullanmiyoruz, satiyoruz, daha iyi” diyorsaniz diyecegim yok.

    Ne zaman Avusturya’ya geldiniz bilmiyorum. Bana ilk 2-3 yil Avusturya milliyetciligimi güclendirme etkisi yapmisti. Türkiye cok daha iyi, Avusturya’da insan iliskileri sifir vb. tarzda, sizin bu makâlenizde dizdiginiz tür argümanlar dizer dururdum. Sonralari aslinda cok daha farkli bir sekilde, Türkiye’nin neden “geri kalmis bir ülke” oldugunu anlamaya basladim, Avusturya’da bulunmak bana Türkiye’ye disaridan bakmayi, yolunda gitmeyen seyleri dogru tahlil etmeyi ögretti. Ne kadar kalacaginizi bilmiyorum ama umarim sizde de ayni sey olur. Böyle son seksen yildir dinlemekten biktigimiz yinelenen “batinin X’ini degil, Y’sini almaliydik, yanlis is yaptik” edebiyatini birakirsiniz. Sanirim Yagmur Atsiz’di söyleyen, “bati bir pakettir, alacaksan hepsini alirsin” diye.

    Yazinizda aslinda kilit bir cümle var. Avusturya’da kisi basi gelir 30,000 euro diyorsunuz. Neden böyle hic düsündünüz mü? Bana “pis kapitalist, her sey para mi?” diye sormadan önce Türkiye’nin geri kalmisligini iyi düsünmenizi rica ederim.

    Dünyanin en zengin 10 ülkesinden birinde, Avusturya’da olmak, Türkiye’ye disaridan bakabilmek ve genel olarak yabanci bir kültürün icinde olmak sizin kisiliginizi gelistirmeniz, ufkunuzu genislemesi, dünyaya bakis acinizin daha saglikli ve tahlil yetenegi yüksek bir seviyeye gelmesi icin büyük sans. Bu sansi “insan iliskileri o kadar kötü ki, yaslilar ölüyor, cesetlerini kedileri yiyor” meâlinde bos yazilar yazarak hebâ etmeyin. Avusturya’da tahlil etmeniz gereken batinin (sizce) kötü yanlari degil, Türkiye’nin geri kalmasinin nedenleridir.

    Bütün bu yazdiklarimdan sonra muhtemelen Türkiye’den gitmis, bati hayrani, öz kültürünü birakmis biri oldugumu da düsünebilirsiniz. Kesinlikle öyle olmadigimi söylersem bilmem inanir misiniz. Avusturya’nin son derece kötü özellikleri de var. Fakat bunlar insan iliskileri degil. 20 yil daha bekleyin, sehirlesmenin getirisi olarak ayni sey Türkiye’de de olacak. Refleksvâri bir sekilde sucu batiya atmanin lüzumu yok.

    Arzu ederseniz sizinle bir kahve de icebilir, bu konuda uzun uzun sohbet edebiliriz, E-mail adresim üzerinden bana ulasabilirsiniz.

    Selamlar,
    Cüneyt

  4. Yazan:osman timurtaş Tarih: Şub 15, 2008 | Reply

    cüneyt bey,

    yorumunuzu tek tek değerlendirmeye kalktım ancak, yorumunuz baştan aşağı hatalarla dolu olduğu için tek tek değerlendirmenin anlamsız olduğunu gördüm. toplu bir cevap verecek olursam:

    öncelikle yazıyı bir kez daha dikkatli okumanızda fayda olduğunu düşünüyorum.
    çünkü, ya sapla samanı birbirine karıştırmışsınız, ya da yazıyı üstün körü okumuşsunuz ve anlayamamışsınız.

    batının karşıtı türkiyedir demiyorum. neden sürekli, verdiğim bilgilerin türkiyedeki karşılıklarını sormuşsunuz anlayamadım? batı kötüdür, türkiye iyidir demiyorum ki. dikkat ederseniz, referansı din olan kültürümüzden bahsediyorum. kaynağı islamiyet olan kültürden bahsediyorum. ama burada da sapla samanı yine karıştırmayın; nüfus cüzdanında müslüman yazanlar üzerinden bu kültürü tanımlamayın. müslümanlığın kaynaklarına bakarak konuşun. ya da en azından islamiyeti iyi yaşayanlara bakarak konuşun. bakın türkiyedeki binbir türlü rezilliklere imza atanlara, sorduğunuzda hepsi elhamdülillah müslümanım der. bu kişilerden bahsetmiyorum elbette.

    siz yukarıda saydığım problemlerin şehirleşme kültürünün sonucu olduğunu söylüyorsunuz. “bireyleşme”ye bağlıyorsunuz. yani benim söylediklerimi teyit ediyorsunuz. adına şehirleşme deyin, ya da bireyleşme deyin. ne derseniz deyin, sonuçta ciddi bir problem bu. bu anlamda şehirleşmenin ve bireyleşmenin yanlışlığından bahsediyorum zaten yazıda.

    yorumunuz maalesef nezaket konusunda sınıfta kalıyor. biton akıl vermişsiniz. yalancılıkla itham etmişsiniz. vizyonsuzlukla suçlamışsınız.

    merak etmeyin, türkiyeye dışarıdan bakabilen biriyim. avusturya bir köyse, benim geldiğim yer bir şehirdi. her ikisini de iyi bilirim. yukarıdaki yazıyı bana yazdıran da buradaki tecrübelerim. ama tabi hangi açıdan olaya yaklaştığınıza bağlı olarak fikirleriniz çok farklı olabilir. buradaki tecrübelerim, sizin şehirleşme ve bireyleşme dediğiniz olayın ne kadar vahim bir şey olduğunu gösteriyor. ben de diyorum ki, bireyleşmeden ve özümüzü koruyarak şehirleşebilirsek (sizin anladığnız anlamda şehirleşme değil bu) ne ala. bunu yapamazsak batının içine düştüğü duruma düşeriz ki, bu durum hakikaten beni ürkütüyor. neden ürküttüğünü de yukarıda açıkladım. avusturya kötü de, türkiye iyi mi? elbette hayır. türkiye buradan daha beter. sebebi de “özünü dinden alan kültürümüzden” uzaklaşmamız. daha net konuşursak; dinsizliği teşvik etmemiz, “dinsiz ve bilimsiz bir batı” peşinden koşmamız.

    bu haberi de yeni gördüm:

    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=652211

  5. Yazan:fuatogl Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    Şehir efsanelerini bırakalım..şu ara biranın ana vatanı eski vikinglerin yaşadığı yerde yaşıyorum, zannedersem tüketimde ya 1 yada 2. sıradalar. (evimin olduğu sokak Tuborgvej, hemen aşağıda ise gençler konteyner araba filan yakıyor)
    Öyle abartılı bir sorun filan da yok verilmeye çalışıldığı gibi, it gibi çalışıp hafta sonlarıda içiyorlar, bin yıllık adetleri, yeni birşey değil. Şu, kokuşmuşluk, uyuşturucu, alkol duygu sömürüsü de bırakalım Osman bey. Yok öyle felaket durumda birşey, hiçde anlatılmak istenildiği boyutlarda bir erozyon-yozlaşma yok. Ortalama demokratik kültür, tolerans, eğitim ve sağlık açısından maalesef bizlerle karşılaştırılamıyacak durumda elin oğlu. Pek narindir bu sözünü ettiğiniz insanlar, kıçı ağrır doktora gider, kızı ile tartışır psikoloğa gider, sokakta ufak bir şeyde tokat yer suç istatistiklerine girer. Her sorunlarını felaket olarak ele alıp didikleyip dururlar.
    Bu yaşıma kadar da o kadar yabancı insan ile samimi olmama rağmen sizin aktardığınıza benzer bir ifade ile karşılaşmadım. Yapacak olsalar bıle dine değil, kendi geçmişlerinde de olan geleneksel yaşama vurgu yapmasını bilirler.
    Tam tersine avrupa islama en uzak yerlerden birisidir, baya baya uzaktır. Herhalde neil armstrong vs. benzeri bir hırsız hikayesi duydunuz biryerden. Sizin bahsettiğiniz sorun ise şehirleşme ve kapitalizmin sonucudur. Bizdeki o bahsettiğini bağlar ise dinsel değil feodal ilişki kökenli bağlardır. toplumun büyük bölümü kırsal kesimde yaşayan yerde başka ne beklenir zaten. Bizde de aynı süreç yavaş yavaş şehirlerde görülüyor ve müslümanlık ile ilgisiz. Müslümanlık ile alakasız başka toplumlardada benzeri feodal bağlar hep var (feodal i burada olumsuz anlamda kullanmıyorum)
    Eskiden avrupada da vardı sıkı fıkı birbirine muhtaç ilişkiler, müslümanlığa gerek duymadan. Sapla samanı karıştırmamak lazım.
    İkincisi, şu aralar şehrin her tarafında dumanlar tütüyor, çöplükler arabalar yanıyor, yoldan geçen bisikletli insanlar uçan tekmelerle yere düşürülüyor bazı yerlerde – muhtemelen haberlerde izliyorsunuzdur, şu hassas müslümanlık alınganlığı yüzünden. Ceza evlerinin 50-60% bizim oralardan insanlar tarafından işgal ediliyor (gardiyanlar bile),
    Hardcore uyuşturucu – karapara piyasası bizimkilerin elinde… ve Türk, Pakistanlı, Arap grupların ortak zemini, buluşma noktası müslümanlık! Şu ara sokaklarda şebeklik yapanlarda onlar. Mekanlarına selamın aleyküm diye girilir şu meşhur nörreport civarı semtlerde. Bunlar için en büyük ahlaksızlık ise kendilerinden birilerine esrar, yasadışı doping ilaçları satmak vs. Yabancıya satmak ise OK, kendilerince bu şekilde günah işlemiyorlar herhalde, meşru oluyor. Yabancı kadınlara karşı her türlü sarkıntılık taşkınlık ok, çünkü onlar zaten domuz yiyen zaten yanacak olan müsvedde insanlar. Ama kendi kızları-kardeşleri gönlünü bir yabancıya kaptırdı mı geçen yıl yaşandığı gibi başına taş vurup limana atmaktan çekinmezler kendi bacılarını, yada evlendikten sonra kaçmaya hazırlanan çifti yine geçen seneki gibi tren garında kurşuna dizmek onlar için şereftir. Bolca müslümanlığa rağmen bunlar oluyorsa müslümanlığı ikidebir bu şekilde ortaya atmak ancak gerçekleri görmemek olur. Eğer illa yapacaksak da, birileri bu şeyleri müslümanlığa yorduğu zamanda ağlayıp sızlanma hakkımız olmaz çünkü temelde aynı mantık üzerine yükseliyor.

    Kendi ülkemizde ise işler içler acısı durumda, linç etmeler, aşırı garip suçlar, sokak ortasından toplu tecavüz girişimleri. Bunları ciddi bir şekilde ele almadan elin oğlunun olmayan müslüman hayranlığından girersek ancak kendimize güldürürüz. Komik çünkü, ve artık birçok insana gına getiren “dinimiz ne güzel, her sorunu çözer el-alem hayran bize” propagandasından başka birşey değil.
    Mesele müslümanlıkta değil, başka yerlerde. Müslümanlık da olsaydı, ahlakı paket bilgi olarak görecek kadar sığ bir anlayışla okullarda din kültürü almış genç insanlar meydan yerinde toplu tecavüzlere kalkmazdı. Bunlardan ürkmeyip “helal olsun, hatunda iyiymiş, biz türküz olm” diyebilecek yığınla genç insanımız olmazdı.
    Önce biz başkaları ile karşılaştırılmayacak kendi devasa sorunlarımızı çözelim, el oğlunun bambaşka koşullardaki sorunlarını daha sonra çözeriz kendileri çözemez ise.

  6. Yazan:osman timurtaş Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    fuatogl bey,

    sanırım aşağıdaki yorumumu okumadan yorumunuzu yazmışsınız.

    batının karşıtı türkiyedir demiyorum. neden sürekli, verdiğim bilgilerin türkiyedeki karşılıklarını sormuşsunuz anlayamadım? batı kötüdür, türkiye iyidir demiyorum ki. dikkat ederseniz, referansı din olan kültürümüzden bahsediyorum. kaynağı islamiyet olan kültürden bahsediyorum. ama burada da sapla samanı yine karıştırmayın; nüfus cüzdanında müslüman yazanlar üzerinden bu kültürü tanımlamayın. müslümanlığın kaynaklarına bakarak konuşun. ya da en azından islamiyeti iyi yaşayanlara bakarak konuşun. bakın türkiyedeki binbir türlü rezilliklere imza atanlara, sorduğunuzda hepsi elhamdülillah müslümanım der. bu kişilerden bahsetmiyorum elbette.

  7. Yazan:çuvaldız Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    @ fuatogl,

    Siz Türk’sünüz sanırım belki de Müslüman’sınız,peki sizi yazmış olduğunuz Müslüman Türklerden ayıran ne?Sizin sahip olduğunuz gözün,Müslüman Türk yada Pakistanlılarla ilgili gördükleri sadece bu yazdıklarınızdan mı ibaret?Aynaya baktığınızda gördüğünüz onlardan biri değil mi?

  8. Yazan:çuvaldız Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    Avusturya’nin son derece kötü özellikleri de var. Fakat bunlar insan iliskileri degil.(cüneyt by)

    Meydanına başörtülü ama çırılçıplak kadın heykeli koyup altına “turkish delight” yazan ve şehir mimamrisine çirkinleştirdiği gerekçesi ile minare ve camii inşaatını yasaklamak için kanun çıkaran,insan ilişkileri iyi olan Avusturya mı yoksa başka bir Avusturya daha var mı ?

  9. Yazan:fuatogl Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    Osman bey, sık sık, her türlü olumsuzluğun önüne müslümanlık koyma gibi bir eğilim var. Sizin yazınızda da o var biraz. Bütün bunların sonucunda, kendi devasa sorunlarımızı görmeyip başkalarının ne kadar yoz ve yoldan sapmış olduğu gibi doğru olmayan bir sanrı ortaya çıkıyor. Çok yaygın birşey sizde biliyorsunuzdur.
    Ve eğer müslümanlık sürekli sizin kullandığınız bağlamda gündeme gelecekse, şunu şunu da açıklamak gerekir diye anlatmaya çalışdım. Bence kendi sorunlarımız o kadar büyük ki, bunlardan çok ciddi bir şekilde söz etmeyip avrupanın bambaşka düzlemde oluşan sorunlarından söz edip bu adamların olmayan müslüman hayranlığından bahsetmek çok garip geliyor.

    @çuvaldız;
    Evet Türk’üm, müslüman ise hiç olmadım. Gördüklerimde elbette sadece bunlardan ibaret değil. Başkasına bulaşmadan kendi halinde düzgünce yaşayan birçok insan var. Bizler ise kendi içinde çok çeşitli insanlarız, Türküm diye gibi alakasız bir gerekçeyle hiçbir şekilde sempati empati kuramadığım tonlarca insan var, hergün beraber olduğum insan da var. Mesela, kadın sığınma evlerini Türk kadınları ile dolduran, zaman zaman öldüren zihniyete yönelik hiçbir doğru düzgün faaliyet yapmayıp-görmeyip, konsolosluk yoluyla habire diyanetin saçma sapan yayınlarını oraya buraya dağıtan, kendi ırkçılıklarına pozitif ayrımcılık uygulayan zihniyetten görmüyorum kendimi.

    Heykele gelince, içinde yaşadığımız dünyayı iyi anlamak gerekir. Bunlara alışmak zorundasınız, beğenmiyorsanız umursamıyacaksınız, aynı şey karikatürler için de geçerli başka şeyler içinde. Ben bunu şöyle görüyorum, sizde öyle göreceksiniz deme hakkımız kaybolup gidiyor, yok artık öyle birşey. Somutlarsam, sizin kutsal saydığınız şeyi başkası istediği şekilde yorumlar ve sizin bunu kendinize yönelik birşey olarak görme gibi bir hakkınız yok. Sizin kutsal görme hakkı varsa, başkasının da başka şekilde görme hakkı var ve buna alışmak dışında başka bir yol görünmüyor. Saygı ancak sizedir, ilişkilendiğiniz şeylere olmak zorunda değil, hele mekan ortak bir mekan ise.
    Sanatın ise anlamı çoktan değişti birçok insan için, sadece güzelliğe vurgu ve hünerden gücünü almıyor artık. Sanatın provoke edici, parçalayıcı bir özelliği var çoktan beri.
    Şu aşırı “bana saygı” şeyini de bir gözden geçirmek lazım, hele şu dünyada. Ve fazlaca üstünüze de alınmayın beğenmiyorsanız. Çok daha cesaretli şeyler başka şeyler için de yapıldı yapılıyor. Alışmak lazım, başka yolu yok.

  10. Yazan:knz Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    insan her yerde insandır.
    berlinde at arabası yerne elektirikli tranwaylar işlemeye başlayaınca püsküllü falan kıyafetlerle dolaşmak zorlaştı, çalışma saatleri dışarıya bağlı olunca hayat akışlı hızlandı.

    ben şimdi yerlere kadar maksi giysem inerken çıkarken eteğime basacam, belki kafamı kıracam.

    netice de biz batının kıyafetini giymiyoruz.
    batı da kendi geleneksel kıyafetini giymiyor.

    onların yaşamın dimağini almış gidiyorlar, komleksi olanlar da, ki bunlar sömürge ülke vatandaşlarıdır ,daha çok, hala atlı tranwaylı devirdeki gibi giyinmeyi bir kimlik sorunu yapıyor.

    insanın iyisi kötüsü her toplumda var. biz de fuzliden beri bahşiş sorunu olan bir toplum olduğumuzu unutmayalım.

  11. Yazan:snowqueen Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    Avusturya’da doğan her üç çocuktan biri evlilik dışı, evlenen her iki çiftten biri boşanıyor, evinin içinde ölüme terk edilen yaşlılardan bazıları ölümünden ancak dört-beş yıl sonra fark ediliyor, uyuşturucu kullanımı özellikle gençler arasında inanılmaz boyutlara ulaştı, sekiz milyonluk ülkede 400 bin depresyon hastası yaşıyor…

    Bizde boşanma oranı çok az, demekki oldukça sağlıklı evlilikler yaşayan bir toplum olmalıyız. O kadar sağlıklı ki baş düstur “gelinlikle girdiğin bu evden kefenle çıkarsın”, “kol kırılır yen içinde kalır” gibi söylemler.

    Uyuşturucu kullanımı içinse, İran’ bakabiliriz mesela.
    onlar “özünü islamdan alan kültür” değil mi?

    Bunu yapmayın bence, çocuğu sağlıksız yetiştiren “evlilik dışı” olması değil ilgisizlik ve sevgisizliktir.

    Kültürümüze kaynaklık eden inançlarımız aile kurumunu kutsayan, büyüklere saygı ve küçüklere sevgiyi öğütleyen, uyuşturucu ve içki gibi kötü alışkanlıklardan uzak tutan, güzellikleriyle ruhu besleyen değerlerden oluşur. Bunlar, şuan batının içinde bulunduğu ruhsal bunalımın çözümü ve halkının mutluluğu için aranan değerlerin bütünüdür.

    içinde demokrasi olmayan aile kurumu işe yarar mı?
    Türk aile yapısı demokrasi dersi verecek durumda mı sizce?

    Batıyı, bunalımın eşiğine getiren vahşi kültüre hücum etmemizin anlamı nedir?

    “vahşi kültür” derken?
    vahşi kapitalizm mi mesela? bu soruyu, muhatabına, iktidara sormalısınız.
    “batının ahlaksızlığı” diyorsanız burakın artık içki, seks, evlilik şudur budur, Tuzla’da kaç tane tersane işçisi ölüyor, batının ahlaksızlığı
    derken bundan bahsedin ki biz onlardan daha “ahlaksızız” bu konuda.

    Toplu taşıma araçlarının yatak odası gibi kullanıldığı,

    Yılmaz Güney’in “yol” filmini izlediniz mi?
    Hertürlü baskı yüzünden bir araya uzun zaman gelememiş çiftimiz,
    trende yakınlaşırlar ve fark edilince de lince uğrarlar.
    Aklıma o geldi birden.

  12. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Şub 16, 2008 | Reply

    Dürüst olalim ve söyle bir soru soralim kendimize :

    Ömrümüzün geri kalan kismini geçirmek üzere bir ülke belirlenecek KUR’A iLE. iki Torba var,
    1) Müslüman ülkelerin isimleri yazili, (Malezya, iran, Fas, Sudan, Cezayir, Maldiv adalari, Pakistan…)
    2) Hiristiyan ülkelerin isimleri yazili. (ABD, AB ülkeleri, Rusya, Costa Rica, Ermenistan…)

    Hangi torbayi seçeriz? Neden?

    ikinci ve RAHATSIZ EDiCi BiR SORU:

    islemediginiz bir cinayetten yargilanacaksiniz. YARGI KALiTESi bakimindan yukaridaki torbalardan hangisi daha ilginç? Neden?

    Hiristiyan torbasini AB ülkeleri ile sinirlayacak olursak seçiminiz degisir mi? Neden?

  13. Yazan:Cüneyt Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    Osman Bey,

    Türkiye II. Mahmud’dan beridir Bati’nin % kacini alip % kacini birakmasi gerektigini tartisiyor. Bu 200 yillik tartismanin son noktalarindan biri gectigimiz ay Tayyip Erdogan’in “Bati’nin ahlâksizliklarini aldik” meâlinde yorumu, akabinde acinasi bir kimligin ötesine gecemeyen Vakit gazetesinin yayinladigi liste idi.

    Söylemek istedigim sudur: Bu 200 yillik sürec icinde sizin makâlenizde söyledikleriniz sayisiz kereler söylendi.

    İdeal Türkiye, batının hukukunu, demokrasisini ve bilimini, öz kültürümüzle sentezleyen Türkiye’dir…..Hukuk sistemimizi, demokrasimizi işler hale getirdiğimizde, özgürlüklerin önünü açtığımızda, bilim ve teknolojide ilerleme sağladığımızda; işte o zaman batılılaşacağız. Bunları yaparken özümüzü koruyabilirsek, bizler için batılılaşma her yönüyle müsbet olacaktır.

    yorumunu artik okumaktan ginâ gelmedi mi size? Bu baglamda söylemek istedigim su: Makâlenizde ne yeni, daha önce söylenmemis bir sey söylüyorsunuz, ne farkli bir düsünce ortaya koyuyorsunuz, ne de bunu etkileyici bir sekilde yapiyorsunuz.

    öncelikle yazıyı bir kez daha dikkatli okumanızda fayda olduğunu düşünüyorum.

    Dolayisiyla gene nezâketsizlikle itham edeceksiniz ama, basmakalip bir teoriyi kaleme aldiginiz yazinizin ne ilk okunusta anlasilmayacak, ne de ikinci, ücüncü… defalar okumaya degecek bir yani var.

    Benim size göstermeye calistigim, yüzbininci defa duydugumuz “batinin %50’sini alalim, kendi öz kültürümüzle sentezleyelim” teorinizi desteklemek icin sundugunuz argümanlarin da elle tutulur yani olmadigi. Bosanma oranlari, depresif hasta sayisi, ahlâksizlik vb. konularda Türkiye’nin Avusturya’dan asagi kalir yani yok.

    merak etmeyin, türkiyeye dışarıdan bakabilen biriyim. avusturya bir köyse, benim geldiğim yer bir şehirdi. her ikisini de iyi bilirim.

    2006 yilinda üniversiteden mezun olmussunuz, en iyi ihtimalle 2007’de Viyana’ya gelmissiniz. Almancaniz kendi ifâdenizle “orta halli”. Tutup da “her ikisini de iyi bilirim” demeyin. Bu tepki, yani “Avusturya köy yahu, Istanbul ‘da bile iki tane Avusturya var” tepkisi, Avusturya’ya ilk gelenlerin ve ne adam gibi mukâyese edip, ne de Türkiye’nin gercek zaaflari ile Avusturya’nin (ya da baska bir bati ülkesinin) artilarini göremeyenlerin ifâdesidir. Size garanti veririm, yurtdisinda en az 3-5 yil kalmadan, ayrica Türklerle degil, Avusturyalilar ile kaynasmadan elle tutulur bir mukâyese yapamazsiniz. Ayni laflari ben de ilk geldigimde ederdim, hepimiz ederdik, oradan biliyorum. Benim en sevdigim lafim „Viyana Bakirköy kadar yer yahu!“ idi.

    Sözün özü sudur: Sizin hukugunu, bilimini vs. alalim dediginiz batinin hukugu da bilimi de sizin “almayalim” dedigimiz kültürel dinamizmi sayesinde bu derece geliskindir. Yukarida da belirttigim gibi, bati bir pakettir, ya hepten alir, ya da hepten birakirsiniz. Aksi Türkiye’deki gibi garabetler yaratir. Türkiye cumhuriyeti kuran kadrolardan beri sizin bu “yapmaliyiz” dediginiz “sentez, potada eritelim” teorisi ile besleniyor. Geldigimiz nokta ortada. Bati ile denk anayasamizda 301 gibi ucubeler var.

    Alin baska örnek, özgürlüklerden dem vuruyoruz, „batida üniversite ögrencilerinin kiyafetlerine karisilmiyor“ diyoruz, fakat sonra cikip cuvaldiz hanim gibi birileri provokatif bir sanat eserine bile katlanamiyor.

    Cuvaldiz Hanim, birincisi o heykeli yapan bir Alman, Avusturyali degil. Ikincisi olumsuz oldugu kadar olumlu tepkiler de aldigi, bu derece tartisma yarattigina bakilirsa o aslinda son derece basarili bir sanat eseri. Size söyleyecegim sudur: Ya turban gibi konulari da icine kapsayacak sekilde gercek ve külliyen bir özgürlük anlayisini kabul eder, o zaman bu tarz sanat eserlerini de hazmetmeyi ögrenir, kisiliginizi o geliskin ve kendine güven duyan raddeye ulastirirsiniz, ya da Türkiye’deki gibi türbana özgürlük, liberal bilmemne diye bagirir, fakat Leman dergisine kapak olunca mahkemeye basvuran basbakanin izinden gidersiniz. Özgürlük “nalinci keseri” gibi kendinize yonttugunuz bir olgu degildir. Ya adam gibi, sanatcisina da özgürlük sunar, “kutsalima hakarer ediyor” gibi sacma sapan yorumlarda bulunmazsiniz, ya da yarim yamalak, kerâmeti kendinden menkul, 10 yilda bir ictimâî kriz yaratan bir özgürlüge razi olursunuz.

    Konudan sapacagim ama: Inanmis, ibâdetinde bir müslüman olarak bu heykele (ayni sekilde Danimarka’da basilan karikatürlere) verilen tepkileri hafsalam almiyor. Ne kadar aciz, ne kadar kendine, dinine, o ulu Islam’a güvenden yoksun, ezik bir hâlet-i rûhiyenin göstergesidir bu tahammülsüzlük? Bu kadar mi zavalli bir din Islâm?

    Cuvaldiz Hanim: Dediginiz camii yasagi benim bildigim sadece asiri sagci Kärnten eyâletinde var, Viyana’da yok. O yüzden ATIB cami insaatinda. Tirol eyâletinde de bu konu cok tartisildir, orada da minare izni cikti. Adam gibi yabanci dil bilmeyen dis muhabirler ve ajans haberlerini copy-paste ile calisan Türk gazetelerini referans almayiniz bu konuda. Ha bir de “minare ve camii inşaatını yasaklamak için kanun çıkaran Avusturya” derken hristiyanlarin koyun gibi girtlaginin kesildigi bir ülkede yasadiginizi, Türkiye’nin azinliklara, hristiyanlara hangi haklari ne sekilde tanidigini akliniza getirin. Ondan sonra isterseniz Avusturya’ya kizarsiniz.

    Osman Bey, bir de Zaman gazetesinden bana kanit göstermeyin rica ederim. Zaman gazetesi Dogan medyasinin karsi cenahtaki muâdilidir, ciddiye alinacak kalemleri vardir, ama gazete haberciligi olarak Dogan’dan hicbir farki yoktur. Sarkozy, ki kesinlikle Zaman gazetesinin “ahlâk” cercevesinde bir yere oturmaz, sagci politikaci olarak model sevgilisi ile asna-fisne halleri yüzünden düsen popülaritesini dengelemek icin tipik sig-sagci bir politikaci yorumu yapmis. Ayni seyleri gecen ay Almanya’nin Hessen eyâletinde hristiyan demokrat partinin lideri Roland Koch da söyledi, yalniz bunlarin yaninda müslüman genclere de küfrettigi icin diger söyledikleri pek farkedilmedi. Bunlar ciddiye alinacak, ya da Zaman gazetesinin yaptigi üzere mal bulmus Magribî seklinde üzerine atlanilacak seyler degil.

    Uzun lafin kisasi, Osman Bey: 10 yil sonra okudugunuzda hic hosunuza gitmeyecek bir yazi yazmissiniz. Nereseinden tutulsa elde kaliyor.

    Esenlikler dilerim.

  14. Yazan:osman timurtaş Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    Söylemek istedigim sudur: Bu 200 yillik sürec icinde sizin makâlenizde söyledikleriniz sayisiz kereler söylendi.

    200 yıldır tartıştığımız halde, hala bile bile lades diyor da (acı olan da bu zaten) batının alınması gerekenleri yerine terketmeye çalıştıklarına sarılıyorsak; demek ki hala adam olamamışız ve hala bu konunun tartışılması gerekiyor.

    Benim size göstermeye calistigim, yüzbininci defa duydugumuz “batinin %50’sini alalim, kendi öz kültürümüzle sentezleyelim” teorinizi desteklemek icin sundugunuz argümanlarin da elle tutulur yani olmadigi. Bosanma oranlari, depresif hasta sayisi, ahlâksizlik vb. konularda Türkiye’nin Avusturya’dan asagi kalir yani yok.

    boşuna demiyorum yazıyı bir kez daha okuyun diye. türkiye iyidir dedim mi ben?

    2006 yilinda üniversiteden mezun olmussunuz, en iyi ihtimalle 2007′de Viyana’ya gelmissiniz. Almancaniz kendi ifâdenizle “orta halli”. Tutup da “her ikisini de iyi bilirim” demeyin. Bu tepki, yani “Avusturya köy yahu, Istanbul ‘da bile iki tane Avusturya var” tepkisi, Avusturya’ya ilk gelenlerin ve ne adam gibi mukâyese edip, ne de Türkiye’nin gercek zaaflari ile Avusturya’nin (ya da baska bir bati ülkesinin) artilarini göremeyenlerin ifâdesidir. Size garanti veririm, yurtdisinda en az 3-5 yil kalmadan, ayrica Türklerle degil, Avusturyalilar ile kaynasmadan elle tutulur bir mukâyese yapamazsiniz. Ayni laflari ben de ilk geldigimde ederdim, hepimiz ederdik, oradan biliyorum. Benim en sevdigim lafim „Viyana Bakirköy kadar yer yahu!“ idi.

    hakikaten yazımı bir kez daha okuyun. farklı şeylerden bahsediyoruz. ben “viyana köy ise geldiğim yer şehirdi” derken yüzölçüm ve nüfustan bahsetmiyorum. vizyondan bahsediyorum. öyle olsaydı avusturyanın nüfusu istanbulun nüfusunun yarısı der, oradan vururdum. ama ben bunlara değinmiyorum bile. ne önemi var ki?

    avusturyanın artılarını göremediğimi kim söyledi? dedik ya hukuk, bilim, demokrasi avrupanın ve avusturyanın güzel tarafları diye (yabancılar söz konusu olduğunda hukuk ve demokrasiden uzaklaşabiliyorlar ancak, yine de iyiler bu konuda). ben genelde avrupanın, özelde avusturyanın yaşadığı ruhi bunalımdan bahsediyorum. avrupanın yaşadığı en büyük problemden bahsediyorum, bu problemin de ruhlarını besleyememelerinden kaynaklandığını ve türkiyenin de gelecekte bu duruma düşmemesi için avrupanın düştüğü hataya düşmemek için ruhunu da beslemesi gerektiğini söylüyorum.

    ben de ilk geldiğimde bu hataları yapardım diyip durmayın bana lütfen. siz buraya geldiğinizde 19 yaşında bir çocukmuşsunuz. kendinizi benimle aynı kefeye koymayın.

    ayrıca, almancam orta halli dediysem körüm demedim. etrafımda olup bitenleri görebiliyorum heralde. merak etmeyin ingilizcem de sağlam. sadece almanca veya türkçe kaynaklara talim etmek zorunda değilim. aynı zamanda gazeteciyim.

    Cuvaldiz Hanim, birincisi o heykeli yapan bir Alman, Avusturyali degil. Ikincisi olumsuz oldugu kadar olumlu tepkiler de aldigi, bu derece tartisma yarattigina bakilirsa o aslinda son derece basarili bir sanat eseri.

    o sanat eseri dediğiniz heykel başarılı olduğu için bu kadar tartışılmadı, “kutsala” ve türklere hakaret ettiği için tartışıldı. onu yapan zat da tartışılacağını bildiği için bunu yaptı zaten. biz de gazete olarak, o zat’ın bunu bildiğini bildiğimiz için haber yapmadık mesela. ama daha sonra çığırından çıkınca küçük bir haber olarak yapıp geçtik.

    ama kutsala saldırıyı neden özgürlük olarak değerlendiriyorsunuz anlamıyorum. özgürlüğün başkalarının özgürlük alanına girene kadar özgürlük olduğunu da belki yüzbinlerce kez duymuşsunuzdur değil mi? merak ediyorum, mesela danimarkada hakaret karikatürlerini yayınlayan gazetenin editörünün az çok ünlü bir karısı olsun ve karısını sanat veya özgürlük adına hiç olmayacak şekilde resmetseniz, o editör onu yayınlar mı acaba! bunun adına özgürlük der mi acaba! bence demez, hooop! kardeşim karıma hakaret ediyorsun, dur bakalım der diye düşünüyorum!

    avusturyadaki heykel de, danimarkadaki karikatür de sanat veya özgürlük meselesi değil emin olun. onların derdi başka.

    Osman Bey, bir de Zaman gazetesinden bana kanit göstermeyin rica ederim. Zaman gazetesi Dogan medyasinin karsi cenahtaki muâdilidir, ciddiye alinacak kalemleri vardir, ama gazete haberciligi olarak Dogan’dan hicbir farki yoktur.

    zaman gazetesini doğan medyasıyla aynı kefeye koydunuz ya hakikaten pes!

    Uzun lafin kisasi, Osman Bey: 10 yil sonra okudugunuzda hic hosunuza gitmeyecek bir yazi yazmissiniz. Nereseinden tutulsa elde kaliyor.

    19’umda buraya gelseydim ve sadece olaya tek taraflı bakabilseydim bu dediğiniz olabilirdi. ama her iki kültürü de gören ve bilen, çocukluk yaşını da geçmiş biri olarak bahsettiğiniz durumun olmayacağını söyleyebilirim. on yıl sonra, artık yanlışla doğruyu karıştırıyor isem belki o zaman bu yazdıklarımı çöpe atabilirim.

    saygıyla..

  15. Yazan:toroslu Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    Cuneyt bey bin kere bravo.

    Kesinlikle katiliyorum net ve acik yorumunuza.

    Iyi ve guzel pazar aksamlaridilerim.

  16. Yazan:toroslu Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    Osman demitas, lutfen yazilariniza ve kiyaslamalariniza olcebilir ornekler veriniz.

    Sizi elestirenlere de nezaket gosteriniz.

    Sozleriniz RTE yi andiriyor basini kizarken.

    Iyi pazarlar.

  17. Yazan:çuvaldız Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    @ Cüneyt,
    Alin baska örnek, özgürlüklerden dem vuruyoruz, „batida üniversite ögrencilerinin kiyafetlerine karisilmiyor“ diyoruz, fakat sonra cikip cuvaldiz hanim gibi birileri PROVOKATİF bir sanat eserine bile katlanamiyor.

    Okuduğunuzdan bu kadar mı anlıyorsunuz?Şunu yazayım ben Güzel Sanatlar mezunuyum,sanata ve sanatçıya nasıl bakılacağını ben size öğretebilirim tabii bilmek isterseniz!
    Siz bilmek istemeseniz de şunu rahatlıkla söyleyebilirim:Toplum mühendisliği en iyi sanatçıların kalemin,fırçası ve nota bilgisi kullanılarak yapılır,bu şekilde halka basit ve kısa yoldan,reddedlmeyecek bir biçimde ideolojinizi anlatabilirsiniz.Bu nedenle değil midir ki politikacının en iyisi de en iyi “hatip” olanıdır.Politikacı iyi bir sahne oyuncusu ve de hatipse kitleleri sanatın bu dalları ile peşlerinden sürükleyebilirler.İdeolojinin “sanatla” süslenmişi halk nazarında “makbuldür.” Siyaset için sanat,mecazdır.

    Sanat,halk için midir sorusunun temelinde bu vardır.

    Bir sanat eseri(!) bu açıdan provakatif de olabilir barışçıl ve uzlaştırıcı da.Temelinde siyaset vardır sanat değil.

    Ikincisi olumsuz oldugu kadar olumlu tepkiler de aldigi, bu derece tartisma yarattigina bakilirsa o aslinda son derece basarili* bir sanat eseri.

    Sanat eseri “estetik bakış açısı ile” tartışılırsa değerlidir.Çok yazık ki her sanat dalında gerçekleştirilen ürün onun bir “eser” olduğu anlamını taşımaz bunun aksini de ancak “sanat” cahili biri iddia edebilir.Bu açıdan bakan biri için lüle taşından yontularak yapılan her pipo da sanat eseri sayılmalıdır.

    ÖRNEK:o zaman bu tarz sanat eserlerini de hazmetmeyi ögrenir….. Leman dergisine kapak olunca mahkemeye basvuran basbakanin izinden gidersiniz.

    Şimdi daha kolay anlaşılmıştır,her karikatürist “çizer” olduğu için sanatçı değildir “sanatın bir dalı üzerinden “siyaset” yapan,görüş bildiren bir “tarafdır”.Siyaset üzerine ise HERKES konuşabilir, TARTIŞABİLİR az önce dediğiniz gibi!Şimdi daha net mi?Önce bunu ayırt etmeyi öğrenmektir kültürlü olmak.

    Size söyleyecegim sudur: Ya turban gibi konulari da icine kapsayacak sekilde gercek ve külliyen bir özgürlük anlayisini kabul eder,

    Bravo, : Dediginiz camii yasagi benim bildigim sadece asiri sagci Kärnten eyâletinde var, Viyana’da yok. O yüzden ATIB cami insaatinda. Tirol eyâletinde de bu konu cok tartisildir
    Bu ayrımcı,bölgesel özgürlük anlayışı bana tavsiye ettiğiniz ölçüde kapsayıcı ve hazmedici mi?Viyana’da yok,Körnten’da var olan bir yasak!Külliyen özgürlük anlayışı ha(!) bir özgürlük anlayışı “siyaset üstü” olmak zorunda değil midir?

    Türkiye’nin azinliklara, hristiyanlara hangi haklari ne sekilde tanidigini akliniza getirin. Ondan sonra isterseniz Avusturya’ya kizarsiniz.
    Siz “bu bir pakettir hepsini birden almalısınız” demediniz mi?Almışız demek zamanında şimdi de aklınca bunu korumaya çalışanımız çok ,aşırı sağcı Körten kentindekiler gibi,ne kadar benzeşiyoruz değil mi?

    Özgürlük “nalinci keseri” gibi kendinize yonttugunuz bir olgu degildir.

    Ya işte böyle,siz ordan Türkiye ye öbjektif bakış yöneltiğinizi iddia ediyorsunuz ama ben de buradan bakarken sizin “kültür” körlüğüne sahip olduğunuzu düşünüyorum.

    Ya adam gibi, sanatcisina da özgürlük sunar, “kutsalima hakarer ediyor” gibi sacma sapan yorumlarda bulunmazsiniz, ya da yarim yamalak, kerâmeti kendinden menkul, 10 yilda bir ictimâî kriz yaratan bir özgürlüge razi olursunuz.

    Siz ve biz dili kullandığınıza göre bunu bir batılı olarak yazdınız her halde!Doğulunun aklı yetmediği için akıl vermeye kalkan batılı!Sizin kutsalınız da batı ve onun kültürü olmuş Osman beyin bir yazısına bile TAHAMMÜL edemediniz.Yapmayın lütfen!

    Konudan sapacagim ama: Inanmis, ibâdetinde bir müslüman olarak bu heykele (ayni sekilde Danimarka’da basilan karikatürlere) verilen tepkileri hafsalam almiyor.

    Hafsalanızı bu insanların neden Hz.İsa,Meryem yada İncil,Klise üzerine karikatür yapmadığı,aşağılama gayretinde bulunmadığı konusunda da zorluyor musunuz?Bulduğunuz cevap ne oluyor?
    Benim hafsalam da haçlı seferlerini asla almıyor,yada tüm Avrupanın bilip de ses etmediği Yahudi soykırımını,yada Filistin sorununu,yada Afganistan…şunları da o hafsalanızla bir anlatırseniz de anlasam.

    Ne kadar aciz, ne kadar kendine, dinine, o ulu Islam’a güvenden yoksun, ezik bir hâlet-i rûhiyenin göstergesidir bu tahammülsüzlük? Bu kadar mi zavalli bir din Islâm?

    Bu zavallı din dediğiniz Haçlı seferi yaptırtmadı dimi!

    Acziyet bence sanat (!)konusu olarak bir başka insanın saygı duyup değer verdiklerini seçmektir.Ben buna kısaca pazarlama,kışkırtma sanatı derim!

    *Sanat eseri değildir başarılı olan “sanatçı”dır.O da kullanılan enstrüman ile kendini en anlaşılır şekilde anlatabilmektedir.

  18. Yazan:osman timurtaş Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    sayın toroslu,

    Osman demitas, lutfen yazilariniza ve kiyaslamalariniza olcebilir ornekler veriniz.

    öncelikle okuma ve yazmayı öğreniniz, sonra beni ve RTE’yi eleştirip sayın Cüneyt’e destek verin ki, yazdıklarınız ciddiye alınsın.

  19. Yazan:Cüneyt Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    Osman Bey,
    Anlasilan o ki anlasamayacagiz. Öyle de bir derdim yok ama “sussam gönül razi degil” kabilinden son bir caba sarfedeyim:
    200 yıldır tartıştığımız halde, hala bile bile lades diyor da (acı olan da bu zaten) batının alınması gerekenleri yerine terketmeye çalıştıklarına sarılıyorsak; demek ki hala adam olamamışız ve hala bu konunun tartışılması gerekiyor.
    Iste siz de 200 yildir uygulanmaya calisan receteyi bir defa daha yaziyorsunuz. Bile bile lades olan sizsiniz burada, yalniz gene 200 yildir bile bile lades olanlarda görüldügü üzere bunun farkinda degilsiniz. Hâlâ “batinin alinmasi gerekenleri” diyorsunuz ya… Nâfile… Size bir kere daha diyorum, anlayacaginizi sanmasam da: „Batinin alinmasi gerekenleri“ diye bir sey yoktur. Bati sizin “alinmamasi gerekenler” ya da “terketmeye calistiklari” ile birlikte bir bütündür. Türkiye zâten bu yüzden, batiyi „kismen“ almaya calistigi icin yalpalayip durmaktadir. Siz de hâlâ cikmis, %50’sini alalim diyorsunuz. II. Mahmud’dan 200 yil sonra cikip hâlâ ayni terâne…
    boşuna demiyorum yazıyı bir kez daha okuyun diye. türkiye iyidir dedim mi ben?
    “Türkiye iyidir” diye acikca söylemeniz gerekmiyor. Batinin kötülügünü ispat icin kullandiginiz argümanlarin dogal olarak bir mukâyese icermesi gerek. “Avusturya’da 400 bin depresyon hastasi var, cok kötü burasi” derseniz bunun arkasinda “Türkiye’de bu kadar yok, daha iyi bir yer orasi” cikarimi yatar. Aksi takdirde batiyi yeren bir makâle almanizin âlemi yok. Madem Türkiye ile batinin bir farki yok, iki tarafta da toplum ayni oranda dejenere demeye getireceksiniz sonunda, neden oturup yazi yaziyorsunuz.
    hakikaten yazımı bir kez daha okuyun. farklı şeylerden bahsediyoruz. ben “viyana köy ise geldiğim yer şehirdi” derken yüzölçüm ve nüfustan bahsetmiyorum. vizyondan bahsediyorum. öyle olsaydı avusturyanın nüfusu istanbulun nüfusunun yarısı der, oradan vururdum. ama ben bunlara değinmiyorum bile. ne önemi var ki?
    Yapmayin yahu? Hakikaten nüfustan bahsetmiyor musunuz? Kusura bakmayin da ne dediginizi anliyorum, merak etmeyin, gülünc olmayin. Ne tarafin vizyonsuz oldugunu bir kere daha düsünün lütfen.
    avusturyanın artılarını göremediğimi kim söyledi? dedik ya hukuk, bilim, demokrasi avrupanın ve avusturyanın güzel tarafları diye (yabancılar söz konusu olduğunda hukuk ve demokrasiden uzaklaşabiliyorlar ancak, yine de iyiler bu konuda). ben genelde avrupanın, özelde avusturyanın yaşadığı ruhi bunalımdan bahsediyorum. avrupanın yaşadığı en büyük problemden bahsediyorum, bu problemin de ruhlarını besleyememelerinden kaynaklandığını ve türkiyenin de gelecekte bu duruma düşmemesi için avrupanın düştüğü hataya düşmemek için ruhunu da beslemesi gerektiğini söylüyorum.
    “Batinin ruhî bunalimi, asiri maddiyattan kaynaklanan manevî bosluk” temasinda bir makâle kaleme almayi deneyin, makâlenizde de “Viyana’da aile hayati berbat, gencler uyusturucuya batmis” türü karsilastirmalar kullanmayin. Hele bir iktisat yüksek lisansi ögrencisi olarak mukâyeseleri daha dikkatli kullanmanizi salik verecegim.
    ben de ilk geldiğimde bu hataları yapardım diyip durmayın bana lütfen. siz buraya geldiğinizde 19 yaşında bir çocukmuşsunuz. kendinizi benimle aynı kefeye koymayın.
    Aci olan 20li yaslarin ortasinda benim 19 yasinda söylediklerimi söylüyor olmaniz.
    ayrıca, almancam orta halli dediysem körüm demedim. etrafımda olup bitenleri görebiliyorum heralde. merak etmeyin ingilizcem de sağlam. sadece almanca veya türkçe kaynaklara talim etmek zorunda değilim. aynı zamanda gazeteciyim.
    Ülkenin anadiline iyi vâkif olmamak Ingilizce ile kapatilacak bir acik degildir. Gazeteci olmaniz da arti bir deger tasimiyor. Size bir önceki mesajimda söyledigimi tekrarlayayim: Türk cevresinden siyrilip mümkün oldugu kadar Avusturyalilar ile kaynasmaya calisin. Ancak bu sayede gercekten “bati” mefhumunu anlayabilirsiniz. Aksi takdirde “Avusturyali bürokrat keske müslüman olsaydik dedi” diye palavra sikan insanlar arasinda “batinin %50’sini alsak” diye hayal kurur durursunuz, batiyi “bati” yapan degerler ve mefhumlar bütününü idrak edemezsiniz. Ha, arada evet, arkadasinizin hâlâ ya yanlis anladigini, ya da bilerek yalan söyledigini düsünüyorum.
    o sanat eseri dediğiniz heykel başarılı olduğu için bu kadar tartışılmadı, “kutsala” ve türklere hakaret ettiği için tartışıldı. onu yapan zat da tartışılacağını bildiği için bunu yaptı zaten. biz de gazete olarak, o zat’ın bunu bildiğini bildiğimiz için haber yapmadık mesela. ama daha sonra çığırından çıkınca küçük bir haber olarak yapıp geçtik.
    Hangi gazette merak ettim. Zaman olmasin? :o)
    ama kutsala saldırıyı neden özgürlük olarak değerlendiriyorsunuz anlamıyorum. özgürlüğün başkalarının özgürlük alanına girene kadar özgürlük olduğunu da belki yüzbinlerce kez duymuşsunuzdur değil mi? merak ediyorum, mesela danimarkada hakaret karikatürlerini yayınlayan gazetenin editörünün az çok ünlü bir karısı olsun ve karısını sanat veya özgürlük adına hiç olmayacak şekilde resmetseniz, o editör onu yayınlar mı acaba! bunun adına özgürlük der mi acaba! bence demez, hooop! kardeşim karıma hakaret ediyorsun, dur bakalım der diye düşünüyorum!
    Cünkü turban vs. söz konusu oldugunda mangalda kül birakilmayan, batinin canina yandigimiz özgürlük kavrami “kutsala hakaret” diye bir olguyu benimsemiyor. Yukarida Fuat Bey’in belirttigi gibi sizing kutsal saydiginiz bir sey baskasina son derece komik, sacma vs. gelebilir, bunu ifâde edebilmesi de özgürlügün birinci sartidir.
    Mukâyeseniz gene komik. Danimarka’daki editörün ne yapacagini bilemem, gazete editörlerinin aile ici meselelerine karismiyorum. Fakat belirli bir sahsin fotograflari ile herhangi bir kisiyi temsil etmeyen soyut bir heykelin bireysel hukuk olarak karsilastirilmayacagini bilecek kadar kafam calisiyor cok sükür. Editör cok cok mahkemeye basvurur, müslümanlar büyükelcilik yakip, koyun gibi adam kesiyorlar.
    Burada sizin ve düsüncenizi paylasanlarin anlamadigi cok acik bir nokta var: Özgürlük istiyorsaniz küllî bir özgürlük olacak. Herkes icin gecerli olacak. Kutsalima hakaret diye bir sey yok!
    zaman gazetesini doğan medyasıyla aynı kefeye koydunuz ya hakikaten pes!
    Valla en son Nesin vakfi haberleri, bir de „sünnetsiz kundakci“ haberi gördügümden beri…
    Osman Bey, size de sahsî görüsme teklifim gecerlidir. Arzu ederseniz tanismaktan memnun olacagimdan emin olabilirsiniz. Sanirim makâlenin yazari olarak e-mail adresimi görebiliyorsunuz.
    Gelelim Cuvaldiz Hanim’a: Size de son cevabim.

    Okuduğunuzdan bu kadar mı anlıyorsunuz?Şunu yazayım ben Güzel Sanatlar mezunuyum,sanata ve sanatçıya nasıl bakılacağını ben size öğretebilirim tabii bilmek isterseniz!
    Müserref oldum.
    Sanat eseri “estetik bakış açısı ile” tartışılırsa değerlidir.Çok yazık ki her sanat dalında gerçekleştirilen ürün onun bir “eser” olduğu anlamını taşımaz bunun aksini de ancak “sanat” cahili biri iddia edebilir.Bu açıdan bakan biri için lüle taşından yontularak yapılan her pipo da sanat eseri sayılmalıdır.
    Hanimefendi, eger Güzel Sanatlar’da hâlâ “sanat estetik bakis acisi ile tartisilir” seklinde ders veriyorlarsa Türkiye’nin beynelmilel sanat âleminde neden son siralarda oldugunu simdi anliyorum. Sanat ile zanaat ile sanat arasindaki farki biliyorum, fakat siz (ya da Güzel Sanatlar) anlasilan sanat teorisinin bugün ulastigi raddeden bîhabersiniz. En basitinden Emre Aköz’ün 9 Aralik tarihli makâlesini okuyun lütfen.
    http://arsiv.sabah.com.tr/2007/12/09/haber,BFFB76B24B7C4782821C54ED3AFAC2C3.html
    Bir de nâcizane bir tavsiye: Türkiye’de oynarsa Yasmina Reza’nin “Sanat” diye bir oyunu var, mutlaka seyredin.
    Bu ayrımcı,bölgesel özgürlük anlayışı bana tavsiye ettiğiniz ölçüde kapsayıcı ve hazmedici mi?Viyana’da yok, Körnten’da var olan bir yasak!Külliyen özgürlük anlayışı ha(!) bir özgürlük anlayışı “siyaset üstü” olmak zorunda değil midir?
    Aynen öyle, o yüzden anayasa mahkemesi üzerinden Kärnten eyâleti ile davali hükümet. Akli basinda kimse burada Kärnten eyâletinde dogru bir is yapildigini savunmuyor zâten. Hukuk yollari ile de önüne gecmeye calisiyorlar.
    Siz “bu bir pakettir hepsini birden almalısınız” demediniz mi?Almışız demek zamanında şimdi de aklınca bunu korumaya çalışanımız çok ,aşırı sağcı Körten kentindekiler gibi,ne kadar benzeşiyoruz değil mi?
    Valla eger sizi tatmin ediyorsa diyecek söz yok. Elâlemin müslüman düsmani, radikal sagcilari ile benzesiyoruz demek.
    Siz ve biz dili kullandığınıza göre bunu bir batılı olarak yazdınız her halde!Doğulunun aklı yetmediği için akıl vermeye kalkan batılı!Sizin kutsalınız da batı ve onun kültürü olmuş Osman beyin bir yazısına bile TAHAMMÜL edemediniz.Yapmayın lütfen!
    Bence birakin bu tarz kisisel satasmalari. Ne kültürümü taniyorsunuz, ne beni. Kutsalimin bati ve onun kültürü oldugu gibi sacma sapan bir ithama karsilik vermeye lüzum görmüyorum.
    Osman Bey’in yazisina neden tahammül edemedim? Yaziyi kaldirin mi diyorum? Osman Bey bir daha yazmasin mi diyorum? Osman Bey’in ellerini kesin mi diyorum? Kuzum siz ne dediginizin farkinda misiniz? Tahammül edemedigimi cidden düsünüyor musunuz? Asil siz yapmayin lütfen. Bu yorumunuz bile ciddiye alinmayacak bir muhatap oldugunuzun kaniti.
    Hanimefendi, tahammül etmek sîneye cekmek degildir. Istedigim kadar elestirir, istedigim kadar argümentasyonunu yerden yere vururum. Fakat hicbir zaman „Osman Bey bu fikirlerini aciklamasin, bu sayfada yazdirmayin bir daha bu adama“ deme hakkim yoktur. Ancak bunu yaparsam tahammül etmemis olurum. Lâ havle…
    Hafsalanızı bu insanların neden Hz.İsa,Meryem yada İncil,Klise üzerine karikatür yapmadığı,aşağılama gayretinde bulunmadığı konusunda da zorluyor musunuz?Bulduğunuz cevap ne oluyor? Benim hafsalam da haçlı seferlerini asla almıyor,yada tüm Avrupanın bilip de ses etmediği Yahudi soykırımını,yada Filistin sorununu,yada Afganistan…şunları da o hafsalanızla bir anlatırseniz de anlasam.
    Hanimefendi, Batida hiristiyanliga, Hz Isâ’ya vs. yönelik o kadar hakâretamiz etkinlikler, kitaplar, eserler cikiyor ki sizin akliniz durur. Fakat kimse burada insanlari kesmiyor, dogramiyor, bu eserleri tahrip etmiyor. Burada da „kutsalimiza hakaret ediyorsunuz“ diyorlar, evet, fakat bunu diyenler bile bunun da kendilerinin de faydasini gördükleri küllî özgürlük anlayisinin bir parcasi oldugunun farkindalar, dolayisiyla „yasaklayalim, asalim, keselim, engelleyelim“ denmiyor hicbir zaman. Dolayisiyla birinci söylediginiz, yani „böyle bir Hz. Isâ, Meryem Ana, Incil, Kilise üzerinden bir asagilama gayreti olmadigi“ tamamen yanlis. Allah askina argümantasyona girmeden önce biraz arastirin, acip bakin, dedigim dogru mu diye, düsünün de yazin.
    Buradan atlayip da hacli seferleri, Yahudi soykirimi vb. konulara sapmaniz da tam „dam üstünde saksagan…“ olmus, tebrik ederim.
    Velhâsil-i kelâm, iki sey söyleyecegim:

    1) Özgürlük istiyorsaniz külliyen özgürlük isteyeceksiniz. „Benim türbanima özgürlük, ama türbani sanatla elestirmeye yasak“ diye özgürlük olmaz. Bunu idrak edemediginiz sürece, Türkiye bunu idrak edemedigi sürece bu kavgalari yasariz.

    2) „Batinin iyi yanlarini alalim, kötü yanlarini birakalim“ diye bir sey olmaz. Bati bir bütündür, sizin „iyi yanlari“ dediginiz kisimlar „kötü yanlari“ ile bir dinamizm icinde olusmuslardir. O „kötü yanlari“ birakarak almaya calistiginiz „iyi yanlar“ eninde sonunda iflas ederler.

    Benden bu kadar, der, hayatta basarilar dilerim.

  20. Yazan:EDiTÖR Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    EDITÖR : LÜTFEN USLUBA DiKKAT EDELiM, KiSiSEL ÇATISMALARA MEYDAN VERMEYELiM.

  21. Yazan:çuvaldız Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    @ cüneyt,
    Hanimefendi, tahammül etmek sîneye cekmek degildir. Istedigim kadar elestirir, istedigim kadar argümentasyonunu yerden yere vururum.

    fakat sonra cikip cuvaldiz hanim gibi birileri provokatif bir sanat eserine bile katlanamiyor.

    Sizin yaptığınızı benim yapmama engel olan nedir?Siz Avusturya’nın “iyi insan ilişkilerine” atıfta bulunuca ben de sizin bile provokatif bulduğunuz heykeli bu iyi niyetin neresine koyuyorsunuz diye sordum.Soramaz mıyım?Ki ağzımdan “kutsal” kelimesi bile çıkmadı.(ayrıca başörtüsü kutsal değildir)Ben heykelden çok arkasından gelişen “iyi ilişkilere” dem vurmuştum..

    Burada da „kutsalimiza hakaret ediyorsunuz“ diyorlar, evet, fakat bunu diyenler bile bunun da kendilerinin de faydasini gördükleri küllî özgürlük anlayisinin bir parcasi oldugunun farkindalar, dolayisiyla „yasaklayalim, asalim, keselim, engelleyelim“ denmiyor hicbir zaman.

    Türkiye’nin beynelmilel sanat âleminde neden son siralarda oldugunu simdi anliyorum.

    Ayıp artık,buyurun size bir iki isim,Türk sanatçılardan en az bir ikisini öğrenmiş olursunuz en azından;
    Jale yılmabaşar,Günseli kato,Nusret Çolpan,Ali Hadi Bara,Zühtü Müridoğlu,İlhan Koman,İbrahim Çallı,Abidin Dino….

    Bu da önemli olmayan ufak bir gazete haberi;
    http://www.gurbetport.com/site/modules.php?name=News&file=articleNew&sid=3008&flag=haberDevam

    Bugünün evrensel sanat teorisini tarifleyebilmek için buralrdan bir gazetecin olan Emre Aköz’ün yazısını referans göstermiş olmanız oldukça garip olmuş.Anlammış olmanız ise şaşırtıcı değil.:-)Bu söz söyleme sanatına da edebiyatta kinaye deniyor.

    İlk bakışta akıl alır gibi değildi: Nasıl oluyor da bir sanayi ürünü olan “pisuar” 100 yılın sanat eseri seçiliyor?
    Cevap: Çünkü artık sanat eseri “güzel” olandan, ” tuhaf “, hatta ” çirkin ” olana doğru kayıyordu.
    Sanatçı ” üstün yetenekli ” bir kişi olmaktan çıkıyor… Ürettiği fikirlerle; ” şaşırtan “, ” kızdıran “, ” üzen “, ” açmaza düşüren “, ” kışkırtan ” bir kişi haline geliyordu.

    Sanatçı tuvalle, boyayla, mermerle, bronzla sınırlamıyor kendini… Bilgisayar, projeksiyon makinesi, TV, bit pazarından toplanmış çeşitli nesneler, kablolar… Aklınıza gelebilecek hemen her şey sanatın hizmetinde!
    Ve modern sanatçı ” Nasıl şaşırtırım ” ya da ” Hayatı nasıl sorgularım ” diye soruyor kendine.
    Valla arkadaşlar… Yukarıda çağdaş sanatın geldiği noktayı anlatmaya çalıştım……………… Ne ” çağdaş uygarlık seviyesine ” ulaşabilirsiniz, ne de Avrupa Birliği’ne girebilirsiniz.

    Bu arada sizin 19 yaşında orada tutunabilmenize temel teşkil eden eğitimi nerden aldınız?

  22. Yazan:çuvaldız Tarih: Şub 17, 2008 | Reply

    @ Cüneyt,
    Sanat ile zanaat ile sanat arasindaki farki biliyorum

    Emre Aköz’ün yazısını okuduktan sonra mı önce mi bu cümleyi kurdunuz?

  23. Yazan:hikmet Tarih: Şub 20, 2008 | Reply

    @fuatogl,

    Heykele gelince, içinde yaşadığımız dünyayı iyi anlamak gerekir. Bunlara alışmak zorundasınız, beğenmiyorsanız umursamıyacaksınız, aynı şey karikatürler için de geçerli başka şeyler içinde. Ben bunu şöyle görüyorum, sizde öyle göreceksiniz deme hakkımız kaybolup gidiyor, yok artık öyle birşey. Somutlarsam, sizin kutsal saydığınız şeyi başkası istediği şekilde yorumlar ve sizin bunu kendinize yönelik birşey olarak görme gibi bir hakkınız yok. Sizin kutsal görme hakkı varsa, başkasının da başka şekilde görme hakkı var ve buna alışmak dışında başka bir yol görünmüyor. Saygı ancak sizedir, ilişkilendiğiniz şeylere olmak zorunda değil, hele mekan ortak bir mekan ise.
    Sanatın ise anlamı çoktan değişti birçok insan için, sadece güzelliğe vurgu ve hünerden gücünü almıyor artık. Sanatın provoke edici, parçalayıcı bir özelliği var çoktan beri.
    Şu aşırı “bana saygı” şeyini de bir gözden geçirmek lazım, hele şu dünyada. Ve fazlaca üstünüze de alınmayın beğenmiyorsanız. Çok daha cesaretli şeyler başka şeyler için de yapıldı yapılıyor. Alışmak lazım, başka yolu yok.

    Sözlerinizden sizin yenilgiyi kabullenmiş ezik bir insan olduğunuz anlaşılıyor. İfade özgürlüğü kapsamında yarın ailenize küfretseler kabullenecek misiniz? Saygının bittiği yerde ifade özgürlüğü de biter. Başkaları için değerleri olan şeylerle alay edersek dünyada kaos oluşur, toplumsal bir çöküşün içine sürükleniriz. Batının bugün katil olarak gördüğü Adolf Hitler’in heykelini taksim meydanına dikseydik kabullenebilirler miydi? Bizim için Hitler iyi bir insandı desek yerler mi bu numarayı?

  24. Yazan:kapistonai Tarih: Şub 26, 2008 | Reply

    osman timurtaş ın kalem aldığı makale bence traji komik bir pozisyona düşmüş. ileri sürdüğü argümanlar itibariyle o kadar havada kalmışki sanki ele aldığı konuyu savunmak için değil, içten içe çürütülmek üzere yazılmış bir makale intiba ı bıraktı bende. makaleye yazılan yorumlardan bir kaçı, makaleden argümanlar bakımından o kadar üstün ki aslında böyle bir konuya böylesine yaklaşımlar olmasına vesile olduğu için minet duyulmalı.

  25. Yazan:Yusuf Tarih: Nis 17, 2008 | Reply

    osman bey gençlik zamanında kürtlerin ayrılıkçı hareketlerine destek veren marksist kominist çevresiyle üniversitede korku salmaua çalışmış bir insan. anormal olan onun kendini şu anda bir gazateci olarak tanımlayıp RTE sempatizanı olması

  26. Yazan:osman timurtaş Tarih: Nis 18, 2008 | Reply

    yusuf bey, bu bahsettiğiniz osman ben miyim?

  27. Yazan:gazobaba Tarih: Ağu 1, 2009 | Reply

    Öncelikle bazı yazılarınızı okudum.İnsanlar yorum yaparken nedense bazı kişilere karsı (osman timurtas)yanlı bir tutum sergilemektedir.Nedeni de gayet acık.Din motifli kelimeler etmesinden kaynaklanıyor.Diger karsı düşünce seklide laik model tarzı.Bunları burdan görmek gayet mümkün.Ben Osman beyin anlattıklarını ve verdigi istatistiklerin dogrulugunun ne kadar vahim bir boyutta oldugunu anladım.Ben avusturyada okumayı düşünüyorum.Kararsızım.Lakin türkiyede her yola girdim.Her ipte oynadım.Orada beni saptıracak bi yol varmıdır.Tereddütüm budur.İnsanlar orada yasayabilir.Her seyleride dogru olabilir.Yasantıları kişilikleri v.s. ama osman beyin anlattıkları gercekten reel bir pencere ve okudugumda yazısını gercekten insanlarla paylasılması gereken bi yazı oldugunu düşündüm.Diger anti lacka yorumları okuyuncada bu tip insanların neden gözlerinin kör oldugunu anlamakta zorluk cekmedim desem yalan olur.Tesekkürler.

  28. Yazan:Resoman Tarih: Ağu 2, 2009 | Reply

    Yazar’ın sözünü ettiği, öz’ünü koruma teorisi hangi öz’ü kapsıyor acaba? Öz’ümüzün tarifi konusunda daha toplum anlaşamamış iken hangi özümüzü koruyacağız, doğrusu ben anlayabilmiş değilim. Türkiye bir mozaiktir, ve öz kavramı, etnik unsurlara, bölgelere, kültürlere göre değişir.

    Ayrıca makalede belirtilen, Avusturya’da rastlanan psikolojik bozukluklar, depresyonlar, aile içi şiddet, uyuşturucu gibi sorunlarda bizim toplumumuzda ve yaygın olarak bulunmaktadır. Bizim ülkemiz gül bahçesi değil ve toplumumuzda sütten çıkmış ak kaşık değil. Bunu unutmamak gerek.

    Türkiye ancak eğitim düzeyini arttırarak kendi sorunlarına çare bulabilir. Ayrıca ülke’de bu kadar yetişmiş insan varken kendi medeni ve kültürel devrimini yapabilir.

    Siyasiler tarafından yönlendirilen toplum, ya batı’yı ya da arapları taklit etme yoluna gidiyor. Ucuz yoldan kültür ithalatı. Neden mutlaka varolan ve dikte ettirilen alternatiflere sarılmak zorundayız.

  29. Yazan:Adem ASLANBOĞA Tarih: Oca 30, 2010 | Reply

    Ben 16 yaşında bir gencim.Sizin bize ne mesaj verdiğinizi bir türlü anlamadım.Diyorsunuz ki Türkiye batı ülkelerine göre ahlak ve aile yaşantısı iyi.Fakat bir diğeriniz bunun yanlış olduğununu ve hatta Avusturyanın bu konuda daha ilerde olduğunu söylüyor.Hepiniz birer yetişkinsiniz.En önemlisi siz müslüman ve Türksünüz.İyi bir milliyetçi celal altınsoy gibi cümleler kullanmaz.Sayın altınsoy size sesleniyorum:Siz nasıl bir Türksünüz nasıl bir müslümansınız?Bu cümleler ağzınızdan çıkarken hiç mi utanmuyorsunuz.O cümleler bir müslüman türke yakışan cümleler mi?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin