RSS Feed for This Post

Nükleer Enerji? Evet ama …

Ülkemizde zaten çok fazla bulunmayan fosil yakıtlar bütün dünyada tükenmekte. Gelişmiş ülkelerin enerji ihtiyacı öyle bir seviyede ki petrol ve silah kartelleri Irak’ı insanlarıyla birlikte haritandan silmekten çekinmediler.

Yenilenebilir enerji kaynakları ise şimdilik çok yüksek olan üretim maliyetleri dolayısıyla ancak sübvansiyonlarla, devlet desteği ile ayakta duruyor çoğu yerde.

Bütün veriler nükleer enerjinin Türkiye için bir seçenek değil mecburiyet olduğunu düşündürüyor. Zira hidroelektrik kapasitemizin büyük kısmını kullandık. Güneş ve rüzgâr gibi kaynaklar ise ancak yerel ihtiyaçlara o da kısmen cevap verebiliyor. Ulusal gelirimizin önemli bir kısmı enerji ithalatına gidiyor. AA’nın verdiği bir haber göre :

Türkiye 2006 yılında, ham petrol ve petrol ürünlerine toplam 16 milyar dolar ödedi. Toplam enerji ithalatının maliyeti ise 29 milyar doları buldu.

Tabi sürekli yükselen petrol fiatlarına, Ortadoğu’daki savaşlara, Güney Amerika’daki seçimlere, Orta Amerika’daki kasırgalara, Rusya ve İran gibi ülkelere göbekten bağımlı olmak da cabası. Taşıma petrolle dönmüyor bu değirmen!

Ama “nükleer” kelimesi çok hoş gelmiyor kulaklara. Çernobil ile Hiroşima karışımı bulanık bir korku var akıllarda. Ya patlarsa? Atıkları ne yapacağız? Hepimiz kanser mi olacağız?

Önce “petrol tüketimi artıyor, petrol bitecek!” diye alarm vermekle yetinmeyelim, ne kadar? Ne zaman? Diye soralım. Zira böyle iddiaların ölçülmesi ve tahminlerde bulunulması da gerekir. Pipeline & Gas Journal’ın Kasım 2007 sayısında yayınlanan “Global Challenges Face Energy Industry” adlı makaleye göre dünya enerji arzı tahminleri şöyle (TEP : milyar ton petrol eşdeğeri)

  1960 1980 2000 2020
Kaynak TEP % TEP % TEP % TEP %
Kömür 1.250 36 1.830 24 2.930 26 4.650 30
Petrol 1.170 33 3.100 41 3.415 31 3.175 21
Doğalgaz 0.411 12 1.301 17 1.885 17 2.570 17
Hidrolik 0.171 5 0.383 5 0.650 6 1.050 7
Nükleer 0.156 2 0.845 8 1.730 11
Tic. Olmayan 0.490 14 0.768 10 1.095 10 1.140 8
Yeni enerji 0.285 2 0.845 6
Toplam 3.500 100 7.538 100 11.105 100 15.115 100

Kim korkar “öcü” nükleerden?

Nükleer enerjiden korkulmayan ama aynı zamanda çevrenin ve halk sağlığının önemsendiği, eleştiri ve diyalog kanallarının açık olduğu demokratik ülkelere bir bakalım:

IAEA’na göre Fransa elektrik enerjisi ihtiyacının %78′ini 59 nükleer santralden sağlıyor. Yeni bir tane de inşa halinde. Aslında bu ülkenin durumu istisna değil. Belçika için nükleer elektrik oranı %54, İsveç %48, İsviçre %38, Almanya %32, Japonya %30, ispanya %20, ABD %19, İngiltere %18, Kanada %16… Bu ülkelerin hemen hepsinde planlanmış ve/veya inşa halinde onlarca yeni nükleer santral de var. Önümüzdeki 20 yıl için planlanmış nükleer santrallerin toplam yatırım maliyeti 100 milyar doları bulacak EDF’e göre. (Fransız elektrik üretim ve dağıtım şirketi)

Dünyada nükleer enerji kullanan 31 ülkede toplam 439 santral var. Haziran 2006′da 222 yeni projeden 96’sı bütçelendirilmiş, 33 yeni santralın inşaatı başlamıştı.

Almanya gibi nükleerden “çıkmaya” karar vermiş ülkeler bile petrolün varili 30 dolar iken alınmış bu kararın 100 dolar seviyesinde halen geçerli olacağından şüpheliler.

İnsanın şunu diyesi geliyor: Dünyanın en gelişmiş ülkelerini yönetenler vatanlarını, çevreyi, halkın sağlığını bizden daha mı az seviyor?

Çevreciler Nükleer enerji yanlısı olacak!

Fosil yakıtların yoğun kullanımı insanlığın karşı karşıya olduğu çevre felaketlerinin en büyüğünü başlattı ve sorun bitecek gibi görünmüyor.

Bu karamsar tablo karşısında nükleer elektrik şampiyonu Fransa’nın OECD ülkeleri arasında en az CO2 kirliliği (enerji üretimi kökenli) üreten ülke olması çevreciler için yeni bir umut teşkil ediyor. Zira küresel ısınma konusundaki suçlamaların düzenli hedefi haline gelen ABD’de kişi başına 5.36 ton CO2 üretilirken Fransa’da bu rakam 1.68. Yani bütün gelişmiş ülkeler nükleer elektrikte Fransa ile aynı seviyede olsalardı belki de kürsel ısınma henüz bu boyutlara erişmemiş olacaktı!

Bunun yanında sık sık meydana gelen kazalarda batan tankerler denize tonlarca ham petrolün akmasına ve bölgede doğal hayatın yıllarca felce uğramasına da sebep oluyorlar.

Bu du deniz kazalarına sahne olan bölgelerde balık avı, çiftlik balıkçılığı, turizm, … bir çok sektör yıllar sürecek gelir kaybına uğruyor. Binlerce insan geçinemez hale geliyor.

Belki de artık çevrecilerin nükleer enerji konusundaki “uzlaşmaz” tutumlarını yeniden gözden geçirmelerinin vakti geldi.

Elbette Çernobil kazası hâlâ hafızalarda. Ancak bu konuda kamuoyuna iyi anlatılamayan çok önemli bir kaç nokta var:

  • 1) Bu santral Avrupa standartlarında inşa edilmemişti. Sadece işçileri soğuktan koruyacak sıradan bir beton binanın içinde faaliyet gösteriyordu.
  • 2) Kaza anında uygulanacak bir acil durum planı yapılmamıştı.
  • 3) Göstergelerdeki anormal bilgileri yanlış yorumlayan nöbetçi mühendisler gerekenin tersi kararlar aldılar ve hem kazayı büyüttüler hem de hızlandırdılar.
  • 4) Bunun yanında kazanın ilk bilgileri gelmeye başladığında Rus yetkililer halkı korumak yerine olayı örtbas etmeye çalıştılar. şehri boşaltmadılar. Ertesi gün insanlar işe, çocuklar okula gönderildi hiç bir şey olmamış gibi. Bütün bu hatalar kayıp sayısının kat kat artmasına sebep oldu.

Oysa Avrupa normlarında nükleer santrallerin kritik bölümlerinin üzerleri bir tür betonarme sığınak ile kapatılıyor. Eğer önlenemeyecek bir yangın veya sızıntı meydana gelirse santral derhal boşaltılarak izole ediliyor. Gene aynı “sığınak” terörist saldırılara karşı da önemli bir rol oynuyor. Tasarımı ve inşası gereği bu koyucu beton katman üzerine bir yolcu uçağı düşse bile çatlamayacak güçte.

Ne yazık ki ülkemizde nükleer santral olmamasına rağmen Çernobil kazasına benzer kazalardan korunmuş değiliz. Zira Ukrayna’da kazaya yol açan tipte başka santraller halen faaliyette. Gene Bulgaristan ve Ermenistan’da batı standartlarında değil Rus standartlarında inşa edilmiş santraller var. Bunlarda meydana gelebilecek bir kazanın Türkiye’ye etkisi tıpkı Çernobil’de olduğu gibi o anki rüzgâr ve yağmur durumuna bağlı olacak.

Gerçek bağımsızlık

Yüzölçümü ve nüfus bakımından Türkiye ile karşılaştırılabilecek büyüklükte olan Fransa enerji bağımsızlığı konusunda da komşularını kıskandırıyor. Rusya’nın veya Arap ülkelerinin petrol ve doğal gazı diplomatik bir koz olarak bu ülkeye dayatmaları oldukça zor. Meselâ 2006′da Fransa’nın nükleer elektriği olmasaydı ithal etmek zorunda kalacağı doğal gazın faturası 13,5 milyar dolar = 30 Boğaziçi köprüsü!

Nükleer enerjinin bir başka avantajı da yatırım ve işletme giderlerinin yurtdışında değil yurt içinde yapılması. Tıpkı otomotiv veya inşaat sektörü gibi nükleer enerji de kendi “yan sanayini” oluşturuyor ve besliyor ki ithal edilen ve dağıtılan petrole bakarak katma değerler ve nitelikli istihdam açısından aralarında ciddi farklar var.

Türkiye Nükleer Teknoloji Platformu’nun 29 Mayıs 2007 tarihli bildirisinde belirttiği gibi :

“Nükleer teknoloji gibi çok geniş kapsamlı ileri teknolojilerin ülkeye kazandıracağı pek çok yarar vardır. Bir nükleer santralde yüksek teknoloji gerektiren yaklaşık 22 bin değişik parçanın bulunduğu göz önüne alınırsa, böyle bir teknolojiye sahip olmaya yönelmekle sanayimiz, bilim ve teknoloji kuruluşlarımız pek çok değişik alanda kullanılabilecek bilgi birikimi ve tecrübe kazanacaktır. Bu kapsamda, teknolojik yaşamın her alanında karşımıza çıkan nitelikli ileri malzemelerin üretimi, yeni yapım ve üretim tekniklerinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi, bilimsel, teknik ve teknolojik kapasitenin arttırılması, kalite kontrolünün ve yüksekliğinin sağlanması, sanayide değişik iş kollarının kurulup çalıştırılması, yeni iş alanlarının açılarak istihdamın arttırılması gibi konular sayılabilir. Ayrıca, nükleer teknoloji Türkiye’nin üst düzeydeki bilimsel ve teknoloji kültürünün gelişmesinde, özellikle teknik eğitimin nicelik ve niteliğinin yükseltilmesinde, dolayısı ile sanayide de itici bir güç olmak ve tetikleyici vazifesi görmek gibi yadsınamaz faydalar da sağlar. Nitekim, Dünya’daki mevcut konjonktürde, nükleer enerji ve teknolojilerinin, teknoloji planlamalarını akılcı bir şekilde başarabilen gelişmiş ülkelerde toplandığı görülmektedir. Bir Avrupa ülkesi olan İsveç elektrik üretiminin % 40′tan fazlasını nükleer enerjiden karşılamaktadır. Nükleer teknoloji transferini çok başarılı bir şekilde gerçekleştiren ülkelerin başında gelen Güney Kore’nin, kısmen de bu kazanımlar sayesinde, diğer teknolojik alanlarda elde ettiği başarılı sonuçlar bu tesbitleri doğrular niteliktedir. 1970′lerde çok zor şartlarda kişi başına 229 dolar GSMH ile nükleer teknoloji deneyimine başlayan Güney Kore, bugün kişi başı 22.500 dolar GSMH ile gelişmiş ülkeler arasında yer almaktadır.”

Evet ama…

Buraya kadar nükleer enerjinin Türkiye’ye getireceği olumlu etkileri aktardık. Gerçekten de ülkemiz bir gün dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girecekse bunun yolu nükleer enerjiden geçiyor hiç şüphesiz. Zira :

“Türkiye’nin tespit edilmiş 10 bin ton uranyum ve 380 bin ton da toryum rezervi vardır. Toryum açısından dünyada ikinci ülkeyiz. Türkiye, yüzeyden ve derinliğine taranırsa bu rezervler daha da artacaktır. Özkaynaklarımızı kullanabileceğimiz “doğal uranyum-ağırsu” temelli teknoloji seçilirse toryum da devreye sokulabilir. Toryum rezervimiz, bize en az 400 yıl elektrik enerjisi sağlanmasına aracı olabilir. … Doğal uranyum-ağırsuya dayalı teknoloji seçilecek olursa doğal uranyumlu nükleer yakıt fabrikası ile ağırsu üretim tesisi de iki yıl içinde kurulabilir. Doğal uranyumdan atom bombası yapmak mümkün olmadığından, uluslararası politika açısından, buna karşı çıkacak kimse de olmaz.” (Nuriye Akman’ın Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre ile yaptığı 19.03.2007 tarihli röportaj Zaman Gazetesi)

Ancak Türkiye’nin bu nükleer sıçramayı kazasız-belasız atlatabilmesi için :

  • 1) Hükümetleri ve siyası akımları aşan, 30 yıllık bir bilim politikasına,
  • 2) Bu politikayı destekleyecek bir bütçeye,
  • 3) Gerçek anlamda bilim adamı yetiştiren üniversitelere,
  • 4) Siyaseti bırakıp bilimle uğraşacak bilimsel proje yöneticilerine,
  • 5) TÜBİTAK, TAEK gibi bilimsel kuruluşlarda ve üniversitelerde bilim ahlâkını yerleştirmeye ihtiyacı var.

Üniversitelerimizin bugün içinde bulunduğu acınacak durumu düzeltmeden nükleer enerjiye geçiş Çernobil gibi olaylara kapı açabilir. Çünkü güzel ahlak ile donanmamış bilim adamları, mühendisler ve bilim teknisyenleri en azılı mafya babalarından bile daha tehlikelidir.

Buna ek olarak nükleer enerjiyi güvenli bir biçimde kullanabilmek için sadece nükleer fizik dalında değil bütün “komşu” disiplinlerde ileri gitmemiz gerekmekte, meselâ:

  • 1) Halk sağlığı,
  • 2) Nükleer güvenlik,
  • 3) Risk yönetimi,
  • 4) Kriz yönetimi,
  • 5) Nükleer santrallerin inşası,
  • 6) Reaktörlerin bakımı, onarımı ve hizmetten çıkarılmaları.

Bu çerçevede hükümetin nükleer enerji için yaptığı girişim gerekli bir adımdır. Ama tek başına yeterli olmaktan çok uzaktır.

Para Yenir mi?

İnsanlık endüstri devriminden bu yana doğayı şekillendirecek güce sahip. Ancak bu şekillendirme gücü yaşamı değil de maddî çıkarları koruyacak biçimde kullanılıyor. Fakir ülkeler, aynı ülke içinde yaşayan fakir insanlar, bitkiler ve hayvanlar “vahşi doğadan” bile daha vahşi bir kirletme özgürlüğünün(!) kurbanı oluyorlar. Gelecek asırda hep beraber keşfedeceğiz paranın yenip yenmeyeceğini. Yok ettiğimiz balıkların yerine Amerikan doları koyup koyamayacağımızı… Buradan indirebilirsiniz.

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 63 Yorum

  2. Yazan:Serdar Kaya Tarih: Ara 12, 2007 | Reply

    Mehmet Bey’e teşekkürler.

    Ne mutlu ki Türkiye’de ‘Nükleer Enerjiye Hayır’ pankartlarıyla yürüyerek duyarlı olduğunu zannedenlerin yanı sıra aklı başında insanlar da var.

  3. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 12, 2007 | Reply

    ‘nükleer enerjiye hayır’ diyerek ‘duyarlı olduğunu zannedenlerden(?)’
    biri de benim…

  4. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    ve mitinglere destek verip diger duyarlı oldugunu zannedenler:

    DİSK, KESK Şubeler platformu, Türk Tabipler Birliği, Çevre İçin Hekimler Derneği, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Metalurji Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İstanbul Tabip Odası, Şehir Plancıları Odası, 78’liler Vakfı, Açık Radyo, Sesonline.net, Bianet, BirGün gazetesi, Allianoi Platformu, EGEÇEP, Amargi, Barışa Pedal, Barışarock, Buğday, ÇGD, ÖDP, EMEP, DSİP, Greenpeace, Dünya Yalnız Bizim Değil (DYBD) Platformu, Genç Siviller, Sinop Bizim Platformu, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Siyasal Ufuk Hareketi, Türkiye Sakatlar Derneği, Munzur Çevre Derneği, Yeşiller …

    “Nükleer enerjiyi dünya terkediyor, biz keşfediyoruz”
    Ufuk Uras

    “30 yıldır Amerikada bir tane nükleer reaktör yapılmadı, Avrupa ülkeleri ellerinden reaktörleri devreden çıkartmaya çalışıyor. Şirketlerse bu teknolojiyi dünyanın kalanına pazarlayarak bir Nükleer Rönesans peşinde. Oysa nükleer enerji temiz değil.”
    Nükleer fizik profesoru Hayrettin Kılıç ve röportajı

    http://www.bianet.org/bianet/kategori/cevre-ekoloji/96223/nukleer-ronesansin-onu-arkasi

  5. Yazan:muharrem yar Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Mehmet beyin yazisini okudum. Icinde degerli bilgiler var.
    Ama gercekten ne demek kendini duyarli zannedenler ve akli basinda insanlar? Nukleere karsi cikanlar salak mi! Bu bir secim ve cevreyle ilgili bir secim. Fransa ve Cin disinda (Cin’e de Fransa satmayi planliyor sanirim) hic bir ulkede kalmayan bir teknoloji konusunda duyarli olmayi akli basinda olmamak olarak tanimlayip kestirip atmak gercekten inanilmaz.
    Ben illa ki nukleer enerji olmasin demiyorum ama AKP’nin sivil toplum kuruluslarinin ve burokratlarin deneyimlerini dikkate alma konusunda hic de temiz bir gecmisi yok. Demokrasiden, profesyonellikten anladiklari ancak bu kadar. Aynen 3.kopru konusunda oldugu gibi. Eminim ki trafik bir sure azalicak ve insanlar aaa ne de guzel akp trafigi bile cozdu diyecekler, halbuki sehir planlamacilar 3.koprunun orta vadede bile ozellikle de tren hatti olmadan bir sey cozmeyecegini, kopru baglantilari yollarinin cevresinin simdiden rantcilarin istahini kabarttigini senelerdir bas bas bagiriyorlar.

  6. Yazan:MY Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    @SnowQueen ve Muharrem Bey,

    Birileri “kahrolsun CO2, KAHROLSUN fosil yakitlar” diye bir pankartla yürüyüs yapsa ne dersiniz?

    “Kardesim, net konus, dogal gaza mi karsisin? petrole mi? yoksa kömüre mi?” demez misiniz?

    Gerçekte nükleer enerji yok, nükleer enerjiLER var. Bunlardan hangilerine karsi olduklarini belirtmeleri gerekmez mi bu yürüyenlerin?

    1950li yillarda yapilan zenginlestirlMEmis uranyum ile isleyen santraller ile 2020lerde devreye girecek ve VIcü kusak adi verilen santraller arasinda atik ve risk bakimindan daglar kadar fark var. (Normal, 70 yillik teknoloji farki)

    ilk bez kanatli uçaklar ile bugünkü bir AIRBUS’in güvenilirligi bir mi?

    Ayrica “dünya terk ediyor biz aliyoruz” gibi dolduruslara gelmeyin, yazida da belirttigim 2008-2009 arasinda 200’den fazla yeni santral insa edilecek.

    Son olarak sunu da söyleyelim :

    1) Dördüncü kusak santraller için ABD, Fransa, Kanada, Brezilya, Japonya, ingiltere, Güney Kore, isviçre, Arjantin ve Güney afrika birleserek bir “forum” olusturdular.
    2) Milyarlarca dolar yatirilan bu ortak proje sayesinde yeni santraller uranyumun TAMAMINI enerjiye çevirerek 50 kat daha fazla elektrik üretecekler. Atik sorununun nerede olacagini siz tahmin edin.
    3) 4cü kusak santraller yayginlastiginda bilinen uranyum rezervleri dünyaya BiR KAç BiN YIL yetecek.

    5ci kusaktan hiç bahsetmeyelim, zira verecegim rakamlara kimsenin inanacagini sanmiyorum.

    gerçi ABD, çin, AB, Japonya, hindistan, Rusya, güney kore inandilar ve 10 milyar dolar yatirdilar bile. ilk prototip ise Fransa’da insa ediliyor.

    Muhabbetle

  7. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    @My,

    Öyle deme Sevgili kardeşim.

    Herkes bizim gibi düşünürse, Snowqueen, M.Yar gibi farklı düşünenler olmasa düşün dünyasının dengesi kaçar. Ne demiş Nasreddin Hoca “herkes neden ayrı yöne gidiyor?” sorusuna cevaben, o hesap.

    Hem arabalara bile geri vites lazım, biliyorsun. 🙂

  8. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    @MY

    ABD, Çin, Japonya, Fransa yapmışsa doğru yapmış demek değil, bahsettiğimiz mitingleri küresel eylem grubu düzenliyor ve dünyanın bir çok bölgesinde(bahsettiğiniz ülkeler dahil) aynı anda katılım oldu. Yani o ülkeler içinde de bu işin karşıtları var.

    Savaş karşıtlığını, (Fethullah Gülen’in o hiç sevmediği tabirle) tabiatperestliği benimsemiş kim var varsa onun tarafındayım, antimilitarist duruş, nükleer silahlara da zemin hazırlayacak
    bu projelere karşı koymadan bir çelişki olmaz mı?

    Ayrıca Türkiye’de ‘denetim’ anlayışına güvenmiyorum.

    @Suat Bey,
    siz de biraz gazdan ayağınızı çekin isterseniz,
    faşizme toslayacaksınız:)

  9. Yazan:MY Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    “Hem arabalara bile geri vites lazım, biliyorsun” TSD

    :-)) dogru söylüyorsun, Dünya yuvarlak desek “hayir düzdür!” diyecekler.

    @SnowQueen,

    Bilimde demokrasi olmaz, bilimsel gerçekler oy kullanmak suretiyle degistirilemez. Bir insan bir seye karsiysa :
    1) Onun ne oldugunu bilmelidir,
    2) Alternetiflerini de bilmelidir,
    3) Alternatif bir projesi olmalidir.

    Akilci çevrecilik ile romantik çevrecilik arasindaki fark budur.

    Avcilik ve toplayicilik ile yasama geri dönemeyecegimize göre bu konular üzerine de biraz düsünmek gerekir.

    Dostlukla

  10. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    @Mehmet Bey,

    Küresel Eylem Grubu’nun ve katılımcıların basın açıklaması ‘başka bir enerji mümkün’ başlıklı, diğer konu ise Türkiye’nin Kyoto Protokolünü imzalaması,

    “2001 yılında, nükleer elektrik, dünya enerji gereksiniminin yüzde 2.3 kadırını karşıladı. Yenilenebilir enerjinin dünya genelindeki ihtiyacın karşılanmasına katkısı halı hazırda daha fazladır. İnsanlık, nükleer enerjinin sahip olduğu küçük paydan rahatlıkla vazgeçebilir. Enerji ihtiyacı, güneş enerjisiyle ışıtma ve elektrik üretme tesislerinden, rüzgar santrallerinden, barajlardan ve organik atıklardan enerji üreten farklı teknolojilerden karşılanabilir. Aynı zamanda enerji ihtiyacındaki artışı sınırlandırmak için enerji kullanımında tasarrufu sağlayan teknolojiler kullanılmalıdır. Üstelik yenilenebilir enerji sektörü gelişirse, yüzbinlerce insana iş imkanı da sağlanabilir. Bilinmelidir ki, nükleer enerjiyle ilgili vaatlerin inanılır yanı yoktur. Nükleer lobilerin değil, halkın sesine kulak verilmelidir. Çocuklarımıza radyasyonlu bir dünya bırakılmamalıdır.”
    alıntıladığım linki okudunuz mu?
    nükleer enerjilerin tamamen politik yaklaşımlar olduğundan bahsediliyordu.

    ‘Avcılık ve toplayıcılkla yaşama geri dönemeyeceğimize göre’ diyorsunuz ama bu çabayla zaten ‘içinde yaşabileceğimiz bir çevre’
    bırakmayacağız.

    Bu konular üzerinde düşünmek gerek elbette, bende nükleer uzmanı değilim ama çevrecilerin kaygıları gözüme daha ‘sahici’ geliyor.
    Çünkü doğa için, bir avuç insan için değil, halklar için mücadele ediyorlar.

    Dünya yuvarlak desek “hayir düzdür!” diyecekler.

    ‘hayır’ denilen konular birbiriyle bağlantılı konular, sözgelimi nükleer enerji yasa tasarısını bir çırpıda geçireveren Abdullah Gül’e, AKP hükümetinin çevre politikalarına karşıyım. İnsan-oğlu(!)’nun ataerkillik algısı kadına ve doğaya hükmetmek olduğu için bunu destekleyen, onaylayan, çıkar sağlayan sağ söylemlere, muhafazakarlığa karşı olduğumdan, bu algının ibrahimi dinlerle
    çok iyi anlaştığı ortada.

    Orduya karşı tavır alıp, dünyayı felakate sürükleyecek nükleer silahlara geçiş imkanı sağlayan nükleer projelere kurtarıcı gözüyle bakmak bence çelişkidir, demekki tavır alınan, ‘öldürmeyeceksin’ gibi
    hümanist prensipler değil, tavır alınan ordunun arzu edilen ideoloji de olmaması.

  11. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Bu enerji serzenişleri gerçekte ne için? Her gün otomobil fabrikalarından binlerce otomobil piyasa piyasaya sürülsün, kişi başına bir otomobil düşsün, her defasında yeni sürümlü cep telefonları, buzdolapları, çamaşır, saç kurutma, ev temizleme makineleri, yeni giysiler üretilsin, devasa reklam panoları ve binalar aydınlatılsın diye mi?

  12. Yazan:blue Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Bu enerji serzenişleri gerçekte ne için? Her gün otomobil fabrikalarından binlerce otomobil piyasa piyasaya sürülsün, kişi başına bir otomobil düşsün, her defasında yeni sürümlü cep telefonları, buzdolapları, çamaşır, saç kurutma, ev temizleme makineleri, yeni giysiler üretilsin, devasa reklam panoları ve binalar aydınlatılsın diye mi?

    Kişi başına bir otomobil düşmesi, yeni sürümlü cep telefonları, yeni giysiler üretilmesi kötü bişiiii midir? Reklam panoları ve binalar neden aydınlatılmamalı, aydınlatabilir misiniz?
    Bir de cep telefonu markanızı lutfeder misiniz?

  13. Yazan:blue Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Orduya karşı tavır alıp, dünyayı felakate sürükleyecek nükleer silahlara geçiş imkanı sağlayan nükleer projelere kurtarıcı gözüyle bakmak bence çelişkidir

    Kim orduya karşı tavır almış? Olsa olsa hala askerine 1950’lerden kalma tanklarla atış yaptıran, G3’leri söküp takmayı öğreten bir orduyu eleştirmişizdir? Yoksa ordu da, asker de elzemdir. En ileri teknolojide teçhiz edilmelidir.
    Tabi “insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, uzansak sonsuzaaaa” emelimizdir, ama işler öyle yürümüyor. Güçlü bir ordu herkese lazım.

    demekki tavır alınan, ‘öldürmeyeceksin’ gibi
    hümanist prensipler değil, tavır alınan ordunun arzu edilen ideoloji de olmaması.

    Tabi ki “öldürmeyeceksin”, “yurtta sulh, cihanda sulh”… “Peace in the country, peace in the world”… Barzani de öyle diyormuş zaten 🙂
    Ben, ordunun arzu edilen ideolojide olmamasına değil, bir ideolojisinin olmasına karşıyım. Ordu kendi meşguliyetine baksın, teknolojiyi takip etsin, kendi teknolojisini geliştirsin (sadece telsiz değil, tank yapsın, uçak yapsın,gemi yapsın!) yurdu düşmanlardan kurtarsın, tatbikat yapsın, manevra yapsın. Kendi vatandaşını kendine düşman görmesin, vatandaşı hizaya getirmek için bomba patlattırmasın, siyasete balans ayarı yapmaya çalışmasın… Çok mu zor bir şey istiyorum?

  14. Yazan:blue Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    İnsan-oğlu(!)’nun ataerkillik algısı kadına ve doğaya hükmetmek olduğu için bunu destekleyen, onaylayan, çıkar sağlayan sağ söylemlere, muhafazakarlığa karşı olduğumdan, bu algının ibrahimi dinlerle
    çok iyi anlaştığı ortada.

    Yanlış mı anlamışım? Ataerkilliği desteklediği için ibrahimi dinlere, ibrahimi dinleri desteklediği için AKP’ye, AKP’yi desteklediği için Derin Düşünce’ye ve dolayısıyla her söylediklerine karşıyım… mı diyorsunuz? Çok adil bir yaklaşım hakkaten 🙂

  15. Yazan:Ç-Z Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    ….2 gazete,tek haber……………

    Prof. Dr. Engin Arık, İsviçre’nin Cenevre kenti yakınlarında kurulu nükleer araştırma merkezi “European Organization for Nuclear Research (CERN)”deki “Atlas Deneyi”nde çalışıyordu.
    CERN’de yürütülen “Atlas” deneyine, Ankara ve Boğaziçi üniversiteleri “gözlemci” statüsünde katılıyor.
    “Türk Hızlandırıcı Merkezi Teknik Tasarım ve Test Laboratuvarı Kuruluşu” başlıklı Devlet Planlama Teşkilatı projesinin 4. çalıştayına katılacaktı.

    * * * *

    “Kurtarıcının üzerinde oturuyorsunuz ama haberiniz yok!” demişti, masanın karşı ucunda oturan mavi gözlü, sarışınca ve topluca bir hanım: Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Arık, Türkiye Fizik Derneği İkinci Başkanı. Sonra eklemişti: “Büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz, küçük bir bilimsel yatırımla toryumu enerjide kullanarak dünya devleri arası girebiliriz.”

    28 TEMMUZ 2002

    Sonra, Engin Arık’ın Boğaziçi Üniversitesi’ndeki laboratuvarına gittim ve kendisiyle bir söyleşi yaptım. Söyleşi “Kurtarıcının Adı Toryum” manşetiyle, 28 Temmuz 2002 tarihli Hürriyet Pazar’da tam sayfa yayınlandı. Ve Türkiye toryumun ne olduğunu, nükleer enerjide nasıl kullanılacağını öğrendi. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/7806830.asp?m=1

    * * * *

    İşte Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Arık’ın katıldığı konferanslarda Nükleer Enerji Santralleri hakkında aktardığı kritik ve önemli bilgiler.

    Toryum madeni ve gerçeği

    Nükleer Enerji Santralleri’nde uranyum yerine kullanılabilecek olan toryumun 21. yüzyılın en stratejik maddesi olacağını ve Türkiye’nin dünya toryum rezervlerinde 2. sırada bulunduğunu belirten Prof. Dr. Arık, “Japonya, elinde hiç toryum bulunmamasına rağmen, toryumla çalışacak nükleer enerji santrallerine yönelik çalışma yapan üç ülkeden biri. Türkiye’de ise bu alandaki bilimsel araştırmalar desteklenmiyor.”

    1 ton toryum = 1 milyon varil petrol

    “Eğer toryum kullanıma sokulabilirse Türkiye elektrik üretmek için petrol ya da doğalgaz satın almak zorunda kalmayacak. Isınma ihtiyacımız için yer altındaki yaklaşık 900 bin tonluk toryum ile ürettiğimiz elektriği kullanabiliriz.”

    “Bugün dünyada savaşlara neden olan petrolün 1 milyon variliyle elde edilebilen enerji, sadece 1 ton toryum kullanılarak üretilebilecek.” http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=619647

  16. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Kişi başına bir otomobil düşmesi, yeni sürümlü cep telefonları, yeni giysiler üretilmesi kötü bişiiii midir? Reklam panoları ve binalar neden aydınlatılmamalı, aydınlatabilir misiniz?
    Bir de cep telefonu markanızı lutfeder misiniz?

    yok, çok süper, trendy böyle nasıl diyim cool “bişiiii”.
    reklamcılar sizinle gurur duyuyor.
    samsung, fotoğraf çekmeyen eski modellerden.

    Ben, ordunun arzu edilen ideolojide olmamasına değil, bir ideolojisinin olmasına karşıyım. Ordu kendi meşguliyetine baksın, teknolojiyi takip etsin, kendi teknolojisini geliştirsin (sadece telsiz değil, tank yapsın, uçak yapsın,gemi yapsın!) yurdu düşmanlardan kurtarsın, tatbikat yapsın, manevra yapsın. Kendi vatandaşını kendine düşman görmesin, vatandaşı hizaya getirmek için bomba patlattırmasın, siyasete balans ayarı yapmaya çalışmasın… Çok mu zor bir şey istiyorum?

    Uçak yapsın, tank yapsın, nükleer silahlar yapsın, AKP hükümetine gölge etmesin ki onlar da ABD’de deki abileri gibi dinler arası hoşgörü zart-zurt desin, sonra silah satsınlar, doğanın ırzına geçsinler, Mercedesler içinde ipek eşarplarla halkçılık ayağına yatılsın, alan razı veren razı kanımızı emsinler.
    Zor değil ama fazla şey istiyorsunuz.

  17. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    İnsan-oğlu(!)’nun ataerkillik algısı kadına ve doğaya hükmetmek olduğu için bunu destekleyen, onaylayan, çıkar sağlayan sağ söylemlere, muhafazakarlığa karşı olduğumdan, bu algının ibrahimi dinlerleçok iyi anlaştığı ortada.

    Yanlış mı anlamışım? Ataerkilliği desteklediği için ibrahimi dinlere, ibrahimi dinleri desteklediği için AKP’ye, AKP’yi desteklediği için Derin Düşünce’ye ve dolayısıyla her söylediklerine karşıyım… mı diyorsunuz? Çok adil bir yaklaşım hakkaten 🙂

    Bir baskı unsuru olarak kullanıldığı için kemalizme, kemalizm ideolojisini desteklediği için orduya, ordunun bu ideolojiyi desteklemesini meşru gösterdiği için cumhuriyet gazetesinde yazılanlara karşı duruyorum deseydim adil bulacak mıydınız?

  18. Yazan:knz Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Bildiğim kadarıyla “Atlas Deneyi” ile nükller enerji santrallerin hiç ilgisi yok. orada Bilinmeyen bir enerji kaynağı falan da aramıyorlar. Atom altı parçacıkların yüksek hızlarda özelliklerini araştırıyorlar.
    onların yaptığı saf bilim merakı yani.

    yine bildiğim kadarıyla, Kaçıncı kuşak olursa olsun, reaktörlerde atık madde depolama sorunu halledilmedi. Bunun mailyeti yıllarca artan bir miktar.
    biz atıkları hangi 3. dünyanın başına atabiliriz ki ? yoksa reaktör şartnamesinde size kredi verelim karşılığında siz bizim atıklarımız da depolayın diye bir madde var mı ?

    çoluğunuz çocuğunuz varsa gidin sorun.
    akp, mkp onlarında gözünden kaçmış olmasın.

    Nükller reaktör çevresinde yaşayan çocuklarda kan kanserine yakalanma riskinin arttığa dair ciddi veriler var.

    siz kan kanseri olmuş çocuk gördünüz mü ?
    korkunç birşeydir.

    çok büüyk paralar. dışa bağımlılık. üstelik riskli. peki avrupa ülkelerinde rüzgar enerjisine yatırılan paralar, diğer enerji kaynakları hakkında bilginiz var mı ?

    nükleer enerji olablir ama teknoloji riski az olan veya risksiz diğer enerji depoları için de gelişiyor.

    lütfen böyle konuları taraftar mantığı ile tartışmasak da, aman haaa diye anlmaya çalışsak.

  19. Yazan:FST Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    DİSK, KESK Şubeler platformu, Türk Tabipler Birliği, Çevre İçin Hekimler Derneği, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Metalurji Mühendisleri Odası, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, İstanbul Tabip Odası, Şehir Plancıları Odası, 78′liler Vakfı, Açık Radyo, Sesonline.net, Bianet, BirGün gazetesi, Allianoi Platformu, EGEÇEP, Amargi, Barışa Pedal, Barışarock, Buğday, ÇGD, ÖDP, EMEP, DSİP, Greenpeace, Dünya Yalnız Bizim Değil (DYBD) Platformu, Genç Siviller, Sinop Bizim Platformu, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Siyasal Ufuk Hareketi, Türkiye Sakatlar Derneği, Munzur Çevre Derneği, Yeşiller …

    Yahu nerdeyse hayırlı cemiyet yok şu listede. Hele hele baş menfaat şebekesi Tabipler odası olduktan sonra. Sakatlar filan da bilir bilmez gelmiştir.

    Bravo Serdar Bey, iyi teşhis etmişsiniz. Solcular çevrecilikte duyarlı olmakla ahmaklık arasındaki farkı anlamadıkça bu iş zor çözülür. Bunları dağa mağaraya gönderip doğayla içiçe yaşatacaksın, temiz hava bol güneş, teknoloji de yok, fıstık gibi.

  20. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 13, 2007 | Reply

    Bunları dağa mağaraya gönderip doğayla içiçe yaşatacaksın, temiz hava bol güneş, teknoloji de yok, fıstık gibi.

    üzülmeyin, sizde bir doğa resmi bulur, bilgisayarınıza wallpaper yaparsınız.

  21. Yazan:Rumuzyok Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Nükleer santrallerin en büyük dezavanjı, atık radyoaktif maddenin muhafazası. Onlarca hatta yüzlerce kuşaklık bir depolamadan bahsediyoruz. En çetrefilli mesele bu.

    Açıkçası ben bir nükleer santralın kurulu olduğu yerde oturmazdım. İçim ürperirdi devamlı. Öte yandan medeniyetin devamı için de enerji gerekli.

    Şu an dünyada enerji üretmek için bir başka metod daha araştırılıyor: Füzyon -birleşme- enerjisi. Hidrojen çekirdekleri güneşteki gibi birleşip enerji açığa çıkarıyorlar. Çok temiz ve bitmez bir enerji kaynağı bu. İnşallah daha geliştirilir. Nükleer fisyonun yerine en uygunu nükleer füzyon enerjisi…

  22. Yazan:fuatogl Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    2 tane ülkeden örnek verelim. Bunlar bu alanda işi savsaklamayan, kendi teknolojilerini kendileri üretebilecek durumdalar. Karşılaştırmak için ideal iki komşu ülke yani. Danimarka ve İsveç. Danimarka 73 deki petrol krisinden sonra ortaya çıkan ve birkaç yıl süren tartışmaların sonucunda halk oylaması ile 80% hayır diyerek nükleer santral olayını kapattı. İsveç ise nükleer enerji dedi ve o yolu tuttu. Her iki ülkede de enerji sıkıntısı yok ve hatta enerji satabilecek durumdalar. Fakat İsveçin özellikle bu yıl kamuoyunu da korkutan güvenlikle ilgili epeyce sıkıntıları oldu. Ve dağlara bayırlara nükleer atık gömüyorlar, büyük masraflarla. Fakat sonuçta enerjileri var ve aynı zamanda bu alanda önemli bir teknolojik tecrübe ve ona bağlı ek bir kazanç/fayda da görüyorlar, isdihdam teknoloji ihracatı vs. Tam rakamlarını bilmiyorum.
    Danimarka da ise korku salacak herhangi bir problem yok (ama komşularından tedirginler tabi herzaman). Sürdürülebilir enerji kaynakları konusunda çok sağlam bir teknolojik üstünlük kazandılar. O küçük ülkede yaklaşık 30bin kişiye iş çıkardı ve bilim teknoloji açısından yeni alanlar açtı üniversiteler için. Yılda da yaklaşık olarak 8-9 milyar dolarlık bir teknoloji satışı var dışarıya. Son bildiğim rakamlara göre enerjilerinin yaklaşık 22-23% ü (TR için yaklaşık 7-8%) rüzgar türbinlerinden geliyor ve 15-20 yıl içersinde 50% gibi bir hedefleri var.

    Yeni nesil rüzgar türbinleri 10MW enerji üretebiliyor. Bunlardan tam kapasite çalışan 100 tanesi ortalama 1 tane nükleer santrale eşit! Örneğin danimarkadaki bu türbinlerin toplam kapasitesi ise yaklaşık olarak 4 tane nükleer santrale eşit. Görece eski teknoloji sayılan 5000 den fazla türbün var. MW ın yıllar geçtikçe artmasındaki potansiyeli anlaşılıyordur sanırım.
    Yani bunlar birkaç metre boyunda eğlenceli pervaneler değil. Ve şunu da hatırlatayım, bu zamanında dalga geçilen “fantazi” bir teknoloji idi ve henüz teknolojik anlamda yavaşlatıcı bir sınıra gelinmiş de değil. Kendi “Moore’s Law”unun sınırına yaklaşmış değil. Bunun en iyi göstergesi türbin sayısının düşmesi ama enerji kapasitelerin artması olarak gösterilebilir.

    Kısaca, 2 ülke var. Birisinde bildik bir teknolojinin artık nerdeyse sınır durumundayız, hem kapasite hemde atıkların muhafazası sorunu açısından. Ama diğer ülkede seçilen yol henüz yolun başında ve büyük imkanları olan bir teknoloji ile devam ediyor. Dünyada gelişmiş ülkelerde enerji teknolojilerine harcanan paranın yaklaşık 70% i nükleer enerjiye, yaklaşık 7%si de sürdürülebilir enerji kaynakları için harcanıyor idi, 2-3 yıl önceki rakamlara göre. 60lardan beri nükleer enerji araştırmalarına 300milyar dolar harcandı, sürdürülebilir enerjiler içinse 20milyar dolar. Demek istediğim, sürdürülebilir enerji alanında hala doldurulmamış müthiş boşluklar var nükleer enerjiye nazaran ve bugünkü durumu da apaçık bir şekilde ortada. Örneğin dalga enerjisi ikinci bir türbin başarısına aday, biogaz, güneş enerjisi kesinlikle ciddiye alınacak şeyler.

    Bu teknolojileri yeni yeni keşfeden ülkeler ise nedense muazzam bir enerji sarfediyor bu alanda. Bunlardan sanırım en önemlisi de İspanya, Almanya, Amerika vs.. Çok kısa sürede 10% lara vardı bazılarının kapasiteleri. Google earth den bile görebilirsiniz powerplant çiftliklerini.
    1-2 yıl önce okuduğum bir rapor Türkiyenin toplam kapasitesini şu andaki teknoloji ile 88.000MW olarak gösteriyordu. Bunun gerçekci versiyonunda 10.000 MW ı birkaç yılda öngörüyordu. Birçok ülkeden kat kat fazla, mevcut enerji oranları açısından da iyice katlanıyor.

    Bazı ülkelerde yapılan şeylere yakından takip etme fırsatım oldu, özellikle İspanya ve Danimarkadakilere. 6ay IEC (International Electrotechnical Commission) nin geliştirdiği yeni bir iletişim standardına(IEC61400) da aktif olarak katıldım türbin ve “substation” kontolü ve yönetimi ile ilgili. Oradan bir anımı aktarmak istiyorum. Şimdi bu uluslararası standartlarda her ülke söz sahibi olmak ister. Kendi alt yapısına gözeterek mümkün olduğunca kolay uyum sağlayacak, işine mümkün olduğunca çok yarayacak önerilerini katmak ister. Hatta birçok ülkeden aktif olarak katılan insanlar olur. Bu bahsettiğim standard daha “proposal” aşamasındayken birçok ülkenin enerji ile ilgili kurumlarına gönderildi görüş ve katkı için. Herkes yer kapmaya çalışıyor, fakat bizim memleketten 1 tane görüş bildiren yer olmamış! Komitenin başkanına sorduğumda Türkiye için “tavs” diye cevap verdi. Suskun demek. Birçok ülkeden çok daha büyük potansiyellerimiz olmasına rağmen bizde daha uzun vadeli sağlam bir plan bile yok, başkaları 2050 deki enerji oranlarını neredeyse kesin hatlarla belirlerken.

    Bir önemli nokta ise teknoloji. Teknolojik bağımlılığın yönetilmesi açısından her iki alan arasında dağlar kadar fark var ve sürdürülebilir enerji konusunda kendi kaynaklarımızı kullanmamız açısından çok daha fazla avataj var.

    Anlatmaya çalışdığım, “bak bu öcü, diğeri cici” değil. “Nükleer e evet deyin, ‘eğlenceli’ çocuklarınız olsun!” düzeyinde ele almam şahsen. Nükleer enerjinin konuşulmasından da rahatsız değilim prensipte. Mesele nasıl konuştuğumuz. Denge meselesi ve bizde maalesef hiçbir denge yok. Teknoloji, temizlik, sürdürülebilirlik ve istihdam açısından artık gözle görülür elle tutulur hale gelen bir alandan doğru düzgün bahsedilmezken nükleer enerjinin bu kadar ön plana çıkması apaçık bir saçmalık bana göre. Ele alış biçimimiz, düşünme biçimimiz yukarıda bahsettiğim iki şey arasındaki farkı/dengeyi kesinlikle yansıtmıyor. Biz sürdürülebilir enerji konusunda el oğlu gibi çalışsak,geliştirsek ve sınırlarımızı yoklasak, ve bunun sonucunda ortaya çıkan manzaraya göre nükleer enerji değerlendirmesi yapsak/yapmak zorunda kalsak sanırım ülkemiz için çok daha sağlıklı birşey yapmış olurduk. Ama onu yapmıyoruz, dolaysıyla şahsen nükleer enerjiye hayır demek zorunda hissediyorum kendimi. Mevcut koşullarda nükleer e evet demeyi ülkemiz açısından faydalı ve hayırlı görmüyorum açıkcası.

    Genelde de soldan yana tavır alırım, ve mağarada yaşamak gibi bir derdim de hiç yok 🙂

    Bir başka görülmeyen sorun daha var. Global anlamda. Şu anda nükleer sektörü sürekli savunma durumunda ve ciddi bir özen gösteriyor. Yani bu küçümsenen, mağara gösterilen protestocu baskı grupları olmasa bu işler kesinlikle bugünkü kadar çok sıkı ele alınmazdı emin olun. Bunuda unutmamakta fayda var diye düşünüyorum. Nükleer reaktörlerin yaygınlaşması beraberinde bir “normalleşme” ve gevşeme getirecektir kaçınılmaz olarak. Yani az-reaktör/paranoya-güvenlik durumundan çok-reaktör/normal-güvenlik gibi bir geçiş şu yada bu oranda çok olası. Bunun nüvelerini İsveç gibi ülkelerde görmek mümkün…

    Hem korkmak, bazen insanın işine yarayabilen doğal bir duygu.

  23. Yazan:blue Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    yok, çok süper, trendy böyle nasıl diyim cool “bişiiii”.
    reklamcılar sizinle gurur duyuyor.
    samsung, fotoğraf çekmeyen eski modellerden.

    Kemalist metod kullanayım: Snowqueen hanım, açık söyleyin siz teknolojiye karşı mısınız?:) (Benim telefonum da Nokia 3310 bu arada)

    Uçak yapsın, tank yapsın, nükleer silahlar yapsın, AKP hükümetine gölge etmesin ki onlar da ABD’de deki abileri gibi dinler arası hoşgörü zart-zurt desin, sonra silah satsınlar, doğanın ırzına geçsinler, Mercedesler içinde ipek eşarplarla halkçılık ayağına yatılsın, alan razı veren razı kanımızı emsinler.

    Valla demokrasilerde gölge eden halktır benim bildiğim… Doğal yaşamı korumak için de sivil toplum kuruluşları var; ordu marifetiyle doğa koruyuculuğu yeni mi çıktı? Ordudan çok şey bekliyorsunuz. Mercedes iyi araba yapar, eşarp zaten ipek olur, amerikan bezinden olmaz; halkçılık yapmak için 70 model tosbağaya binip marketten alışveriş yapmak da bir yoldur. Ama ben, hani diyorlar ya, kömürleri verdi oyu kaptı filan… Belediyelerle sosyal yardımlaşmayı etkin bir duruma getiren bir anlayışın daha halkçı olduğunu düşünüyorum.

    Bir baskı unsuru olarak kullanıldığı için kemalizme, kemalizm ideolojisini desteklediği için orduya, ordunun bu ideolojiyi desteklemesini meşru gösterdiği için cumhuriyet gazetesinde yazılanlara karşı duruyorum deseydim adil bulacak mıydınız?

    Nisbeten 🙂 Ama ideali ve sizin için zor olanı kemalizmin baskı unsuru olmasına, ordunun ideoloji sahibi olmasına ve gazetelerin goygoylarına karşı durmak tabi.

  24. Yazan:knz Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Yeni nesil rüzgar türbinleri 10MW enerji üretebiliyor. Bunlardan tam kapasite çalışan 100 tanesi ortalama 1 tane nükleer santrale eşit! Örneğin danimarkadaki bu türbinlerin toplam kapasitesi ise yaklaşık olarak 4 tane nükleer santrale eşit. Görece eski teknoloji sayılan 5000 den fazla türbün var. MW ın yıllar geçtikçe artmasındaki potansiyeli anlaşılıyordur sanırım.

    lütfen neden , neden ve neden sorunsuz teknolojiye yatırım yapmıyorum.

    fethi bey anlamıyorum, tabipler odasıyla aynı karede yer almak istememk apaçık olan birşey görmeye engel olmasın. ben listede kim var diye bakmam bile.

    bir santarelde de insan hatasından kaza olablir, bir nükleer santral de.

    fark şu; ikincisinde kaza olursa bittik biz. bittik. torunlarımız da bitti., yok bitmedik diyen var mı ?

    atıklar konusunu da yazmadınız fethi bey.
    hNGİ 3. dünya ülkesinde bu değersiz atıkları kredi karşılığı kakalayacağız ?

  25. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Kemalist metod kullanayım: Snowqueen hanım, açık söyleyin siz teknolojiye karşı mısınız?:) (Benim telefonum da Nokia 3310 bu arada)

    Blue Bey, nüktedan gününüzde misiniz?

    Valla demokrasilerde gölge eden halktır benim bildiğim… Doğal yaşamı korumak için de sivil toplum kuruluşları var; ordu marifetiyle doğa koruyuculuğu yeni mi çıktı? Ordudan çok şey bekliyorsunuz. Mercedes iyi araba yapar, eşarp zaten ipek olur, amerikan bezinden olmaz; halkçılık yapmak için 70 model tosbağaya binip marketten alışveriş yapmak da bir yoldur. Ama ben, hani diyorlar ya, kömürleri verdi oyu kaptı filan… Belediyelerle sosyal yardımlaşmayı etkin bir duruma getiren bir anlayışın daha halkçı olduğunu düşünüyorum.

    Ordu marifetiyle doga koruyuculugundan değil, bu küresel silahlanma çilgınlığı ve doğa katliamlarının aynı elden, kafadan çıktığından bahsediyorum.
    İslam’da israf haram değil miydi?

    Ama ideali ve sizin için zor olanı kemalizmin baskı unsuru olmasına, ordunun ideoloji sahibi olmasına ve gazetelerin goygoylarına karşı durmak tabi.

    kemalizm baskı unsuru olarak kullanalıyor niye buna karşı duramayayım?

  26. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Neden Tabipler Odası hedef tahtası oldu?
    “Medikomu vermiyorum” kampanyası, basın açıklaması ve mitingleri için.

  27. Yazan:FST Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Neden Tabipler Odası hedef tahtası oldu?
    “Medikomu vermiyorum” kampanyası, basın açıklaması ve mitingleri için.

    Yanlış cevap. Medyaya çıkıp hastalar müşteriye dönüştürülecek kılıfında “özlük haklarımıza” dokundurtmayız dedikleri için. Yani varsa yoksa maaş+döner sermaye vs. geliri. Kılıf ise hastalar bu sistemden mağdur olacak diye timsah gözyaşı dökmek. Bunların gözünde hastanın köpek kadar değeri yoktur. Özel hastanede birine iyi bakılması bu menfaat şebekesi için tehlike sinyalidir, hemen özel hastaneler devleti nasıl soyuyor yaygarasına başlarlar. Tek dertleri kendi “müşterileri” olan hastaların elden kaçmamasıdır. İsterseniz en yakın devlet hastanesi, sağlık ocağı ile en yakın özel hastanede kısa bir gezi yapın.

    @Knz Hanım,

    Riskler, atık vs. malum ama altenatifler güçlü değil. Mehmet Bey yazıda en azından buna dönük bir politika geliştirilsin diyor. Ben konunun detayından anlamam, çevrecileri de eğer saf değillerse iyi niyetli bulmam bu konularda.

  28. Yazan:Serdar Kaya Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    FST:

    Bravo Serdar Bey, iyi teşhis etmişsiniz. Solcular çevrecilikte duyarlı olmakla ahmaklık arasındaki farkı anlamadıkça bu iş zor çözülür.

    Nükleer enerji çevre için de en temiz çözümdür. Şimdi bu arkadaşlar bana gülecekler ama son gelişmelerden hiç haberleri yok. Radyoaktif atık konusu artık bir mevzu değil. Çünkü yeni teknolojiyle atık maddedeki radyoaktivite de (sonuçta radyoaktif bir yapıya sahip olduğu için) tekrar kullanılabiliyor. Ondan elde edilen ikinci atık da aynı şekilde. Yani tekrar tekrar kullanılmak suretiyle radyoaktivite çok çok önemli ölçüde ortadan kalkıyor.

    Mehmet Yılmaz’ın sözünü ettiği Fransa’daki reaktörlerin atıklarındaki oran %4 civarında. Yani %96 çözülmüş bir konu. Bu konuda ABD’dekilerden de ileri teknolojiye sahip Fransız reaktörleri. (Bu konuda şuralara bakılabilir: Corvallis Gazette Times, Scientific American)

    Günümüz standartlarında nükleer enerji en güvenli ve en verimli enerji kaynağı durumunda. Petrole olan bağımlılığı ortadan kaldıracak olması dolayısıyla da dünya barışı adına önemli bir fırsat sunuyor. İyi niyetle hareket ettiğine inandığım bu arkadaşlar iyilik meleği misali hareket ettiklerini zannetseler de, fikirlerine eksik bilgilerle vardıklarından (ve çeşitli çevrelerce manipüle ediliyor olduklarından) ötürü, “şeytanca” bir işe alet oluyorlar.

  29. Yazan:ali Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Yazılanların çoğunu okudum ama belirtilmeyen bazı şeyler var..öncelikle dünyada şu anda yapımı süren 32 nükleer santral var ki bunların 10 tanesinin yapımı şu anda durmuş vaziyette (tümü orta ve doğu avrupada bunların) yapımı sürenlerinde 17 tanesi asyada. Ayrıca araştırdığım üzere fransanın şu anda nükleer santral falan yaptığı yok(taek in sitesinden bakabilirsiniz). Üstelik fransa 2010 yılı enerji planlarını açıkladı ve nükleer in payı %79 dan %70 e düşmüş görünüyor, yani aklı başında bir devlet olan fransa yenilenebilir enerji için çaba sarfediyor. 3. 4. 5. kuşak santraller için hayal kuracağımıza sadece photovoltaic sistemlerin verimini %1 lerden %80 lere çıkarmayı dener ve de bunu başarırsak (ki bilimsel olarak bu mümkün) o zaman enerji sorunu diye bir şey kalmaz. sadece o da değil tabi rüzgar enerjisinde çok büyük potansiyelimize rağmen hiç bir şey yapmıyoruz. İngiltere de şu anda 80000 müstakil binada rüzgar türbinleri ile elektrik enerjisi üretiliyor. önümüzdeki yıllarda hiç şüphesiz teknolojinin de ilerlemesiyle bu sayı milyonları bulacak.
    eklemem gereken pek çok şey var aslında..mesela henüz atıkların nasıl yok edilebileceğine dair bir lisanslı bir yöntem yok ve nükleerci ülkeler bunu 2010 yılına bıraktılar. dahası nükleer santraller civarındaki araştırmalar gösteriyor ki santrallerin (nükleer santraller sıvı atıklarını civarındaki sulara bırakırlar -tabi çok dikkatli bir şekilde-) yaydığı bu sular insanlar için tehlikeli bir boyuttadır. yapılan araştırmalarda lösemi, kanser gibi vakaların bu civarlardaki insanlarda %400 fazla olduğu görülmüştür.
    ben bu kadar didinip nükleeri savunan insanları gerçekten anlamıyorum çünkü nükleerin türkiyedeki durumu şudur=1 MİLYAR DOLARI BULAN RANT eğer çıkarılan yasayı birazcık okursanız bu işin bilmsellikten çok uzak yapıldığını anlarsınız ve 1 milyar $ dan nasiplenemiyeceğinize göre de bu kadar zamanınızı nükleeri savunmak için harcamazdınız..
    Saygılar…

  30. Yazan:ali Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    bu konuda da şunları söylemem gerek. Nükleer reaktörler çok sık kaza yapar! yani bu güne kadar olmuş tek kaza çernobil değildir. 1999 yılına kadar yaklaşık 500 civarında kaza yayınlanmıştır -ki bu resmi rakamlara göredir. İngiltere de ve japonya da bazı ciddi kazaların 7-8 yıl sonra ortaya çıkması, yani halktan gizlenmesi bu ülkelerde kriz doğurmuştur. hatta japonya 2006 da bitirdiği santralini – ki japonyanın en büyük 2. santralidir bu- japon halkı mahkeme kararı ile kapattırmıştır.

  31. Yazan:ali Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    işin mali boyutu hakkında da birşeyler yazayım..nükleerciler üretilecek elektriğin fiyatını 3-3,5 cent diye öngörüyorlar. peki bu olabilir mi? diğer ülkelerde ne olmuştur? amerika da worldwatch intitute yayınladığı raporda abd de ki nükleer alektriğin fiyatını 10-21 cent aralığında hesaplamıştır (90-95 yılları arasında)
    komanoff (bill clinton ın ekonomi danışmanı) abd de ki nükleer enerjiyi 22 yıl takip etmiş ve 7,2 cent lik bir rakam çıkarmıştır ki bu maliyete atıkların saklanması dahil değildir.
    öte yandan fransa 1997 yılında nükleerden kaynaklı 30 milyar dolar(!) dış borcu neden göstererek nükleer faaliyetlerini 2010 a kadar durdurmuştur (yani yeni planları askıya almıştır)

  32. Yazan:ali Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    son olarak da şunları yazayım..
    isveç (elektrik üretiminin %46 sını nükleerden elde ediyor) 2010 yılında tüm reaktörlerini KAPATMA kararı aldı.
    Almanya yapımını tamamladığı 4 santralini açmadı, 3 tanesini gaz santraline çeviriyor.
    Avusturya, Belçika, Danimarka,İzlanda, Lüksemburg, Norveç, Finlandiya, İspanya, Yunanistan nükleer fikirden vazgeçtiler.
    Avrupa da son 20 yılda teklif edilip yapımı başlatılmış tek reaktör var. Olkiluota3-Finlandiya. Bu reaktörün yapımında fransız Areva şirketi gecikme olduğunu ve bunun 700 milyon$ a mal olduğunu söylüyor. Finlandiya bu parayı sağlam yasalara sahip olduğu için Areva şirketine ödetiyor. Peki aynı sorun Türkiye de olursa ne olur? Söyleyeyim, devletimiz 15 yıllık alım garantisi verdiği için ve devlet ortaklığına izin verdiği için öngörülmemiş tüm maliyetleri, burada nükleeri savunanlarla beraber biz vereceğiz..
    saygılar..

  33. Yazan:Ç-Z Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    @ Knz,
    kaza olursa bittik biz. bittik. torunlarımız da bitti., yok bitmedik diyen var mı ?
    Çernobil olayı sınırlarımız dahilindeki bir nükleer santral sorunu değildi.Temasla geçen bir bulaşıcı hastalık gibi karantina ilan edilip sorun bertaraf edilemiyor yani topraklarınızda var olmaması sizin tehlikeden uzak olduğunuz anlamına gelmiyor.Haklısınız.İnsan cevap için vicdanına danıştığında ilk aldığı tereddütsüz yanıt “hayır”.
    Petrol “üretiminin” ve “tüketiminin” çevreye verdiği zarar(*) muhakkak.Tüm bu zararların nükleer enerjiden tek farkı birinde zararın yavaş yavaş sinsice olması diğerinde bir kaza anında kayıp ve zararın bir anda gerçekleşmesi.
    Nükleer enerjiye karşı çıkanlar çoğunlukla bu “kaza”ihtimaline odaklanıp yavaş ölümü tercih ediyorlar gibi görünüyor yada “petrolden elde edilen enerjinin üretim ve tüketimi” esnasında oluşan zararların alınmış önlemler nedeniyle bertaraf edildiğini düşünüyorlar ve büyük bir muhalefette bulunmuyorlar.Petrol yüzünden çıkan katliam niteliğindeki savaşlar neden bu enerji kaynağının zarar hanesine yazılmıyor,anlamıyorum.Alternatif bir enerji bu “sahip” olma hırsının zararlarını da yok edeceğine göre daha barışçıl olduğu için ,petrol gibi “üretiminde” ve “tüketiminde” koruyucu önlemler alındıktan sonra neden kabul edilebilir olmasın?
    Kaza olma ihtimali nedeniyle petrol ile üretilen ve işleyen arabaya binmekten yada ısınmak için doğalgaz kullanmaktan,arabasına LPG bağlatmaktan vazgeçen var mi?

    Petrol tüketimi dünyada 1982 de 57,8 milyon varil/gün iken,1992 de 65,4 milyon varil/gün olmuş

    Dünya petrol rezervi;
    OESD ülkelerinde 9,6 sene
    OPEC ülkelerinde 81,8 sene
    Toplam Dünyada 43,1 sene
    Kuveyt ve Irak’ın tek başlarına petol rezervleri 100 senenin üzerindeymiş)
    ” KAYNAK: BP, Statistical Review of World Energy London, June 1993 ‘den alınmıştır

    (*)Zararlar konusunda detaylı bilgi için http://www.dpt.gov.tr/dptweb/ekutup96/o504/o504-oku.html

  34. Yazan:ali Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    yaklaşık 2 sayfalık açıklama yazmıştım..neden hayırla ilgili..bunun sadece çernobille alakalı olmadığını anlayacaksın..

  35. Yazan:ali Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Ayrıca şu da önemli nükleerin geleceği de yoktur çünkü rezervler ancak 40-50 yıl yetecek seviyededir..

  36. Yazan:Obur Kedi Tarih: Ara 14, 2007 | Reply

    Petrol ve diger fosil yakitlara alternatiflere dogru kayilmasi gerektigi gorusune katiliyorum. Bunun baslica iki nedeni var. 1; elimizdeki fosil yakit miktari kisa bir sure icerisinde ihtiyaclarimizi karsilayamaz hale gelecek. Suanda belirtilen reserv miktarlarinin ne kadar gercegi yansittigi buyuk bir soru isareti barindiriyor, (1) 2; calismalar sonucu gunumuzde buyuk bir cogunlugu fosil yakitlarin tuketilmesinden kaynaklanan karbondioksit emisyonu ile kuresel isinma arasindaki paralellik artik inkar edilemiyor.(2, 3) Pek cok calisma sicakligin ve deniz seviyesinin daha yavas artmasi (evet artik bunlari durdurmak pek mumkun degil) icin birakin karbondioksit miktarinin sabit bir tutulmasini, bu miktarin azaltilmasi gerektigini gosteriyor. (4) 2002 verilerine gore Turkiye’de de durumun pek farkli degil. Dunya genelinde karbondioksit emisyonu siralamasina gore 24. siradayiz. (5) Tabii ki karbondioksit fosil yakitlarin tek atigi degil, sadece digerlerinden farkli olarak karbondioksit atmosferde kalma egilimini gosteriyor.

    Fosil yakitlara bir cok alternatif sunmak mumkun. Tabii ki hic bir gaz emisyonu salgilamayan ve atiklarinin yok edilmesi gibi sorunlari olmayan gunes enerjisi ve ruzgar enerjisi bunlarin basinda geliyor. Ancak henuz bu enerjilerin depolanmasi asamasinda olusan engeller asilmis degil ve genis olcekte tek baslarina kullanmak bir miktar zor. Ornegin ruzgarin ve gunes enerjisinin gun icinde ve mevsimlere gore dalgalanma gostermesi kucuk olcekte (ornegin bireysel olarak evlerde kullanilmasi) pek sorun yaratmasa da genis capta (ornegin bir sehir icin elektrik ureten santrallerde) tek basina kullanilmasini imkansiz hale getiriyor.

    Hic bir emisyon sorunu olmayan nukleer enerji ise bir diger alternatif. Uzun yillar (benim tarafimdan da olmak uzere) atigi nedeniyle hep kara koyun olarak goruldu nukleer enerji. Sonra aklima bu nukleer enerjinin atiklari da madem radyoaktif, bu radyoaktif madde tekrar kullanilamaz mi sorusu geldi. Bu konuda tek dusunen ben degilmisim neyseki. Serdar bey bunlar ile ilgili kaynaklar belirtmis, ve bunlar sadece ikisi.

    Nukleer santrallerdeki kazalara oranla daha sık gerceklesen tanker kazalari ve bunlarin sonucu olusan ani ve kalici cevre kirlilikleri nedeniyle de petrol uretiminin, ve fosil yakitlarin santrallerde, araclarda, evlerin isitilmasinda,vs kullanilmasini yasaklamak icin girismde bulunmak ne kadar mantikli ise sayin C-Z’nin de belirttigi gibi sadece olasi kaza ihtimaline bakmak, ve buradan yola cikarak nukleer enerjinin kullanilmamasi icin girisimde bulunmak o kadar mantikli maalesef.

  37. Yazan:fuatogl Tarih: Ara 15, 2007 | Reply

    Sayın Oburkedi.
    Rüzgar enerjisi şu andaki hali ile genel “power-grid” e dahildir. Neredeyse Türkiyenin 40% ı kadar enerj tüketen bir ülkenin enerji ihtiyacının 20% sini karşılıyor. Yukarıda anlattım, 10MW lık, yanında sinek gibi kaldığımız dev cihazlar bunlar. 1 tanesi koca bir fabrikaya yetebiliyor, ev bahçe kullanımı için cici şeyler değil yani. 150m den yüksek 70-80m pervanesi olabilen cihazlar.
    İkincisi enerji ağının “akıllı” hale gelmesi için çalışılıyor. Kendi kendi regüle eden, anlık tüketim ve üretimden haberdar, ısrafı minimum a indiren verimliliği artıran ağlar. Kendim bizzat çalıştım bilişim kısmı ile. Bu alternatif kaynakların başarısı, eski sistem, hantal ağlara rağmendir! Anlatmaya çalışdığım gibi boşluk çok bu alanda.

    Biz ise meseleyi çok siyah beyaz tartışıyoruz. Dünyanın nereye gittiği ile ilgilenmeyip önümüze sadece nükleer seçeneğini koyuyoruz ve protesto eden grupların saçmalığından bahsediyoruz. Bilim magazinlerindeki henüz uygulanmayan teknolojilere bakıp dükkanın camına sulanıyoruz. Dünyadaki durum bellidir. Kısa süre içersinde nükleer enerji kalkmayacaktır fakat enerji oranları açısından oranı azalacaktır, azalıyor da. Daha geçtiğimiz yıl isveç 2 tanesini kapattı sürekli güvenlik sorunları nedeniyle. İngiltere söküm hesapları yapmaya başladı gelecek planları açısından 800milyar dolar deniyor 20 santral için. 2 yıl içersinden denize tonlarca rüzgar türbinleri dikecekler.Somut bildiğim projeler bunlar. Almanya aynı şekilde bir takım projelerini durdurdu son birkaç yıldır alternatif enerjiler için büyük enerji sarfediyor. İspanya aynı şekilde, polonya aynı şekilde, amerika aynı şekilde. Bu ortamda bizde sadece nükleer enerjiden bahsedilmesi akla hiç de hoş olmayan şeyler getiriyor. Bu uluslararası nükleer sektörünün ne tür yöntemler kullanabilecekleri de bilinen birşey.
    Bizim bu alternatif alanlara yönelip nükleer i de takip etmemiz bence en sağlıklısı. Hem bu alanda bir bilinç gelişir ve ileride daha sağlıklı kararlar için zemin oluştururuz. Bir sürü aklı evvel, “şan” “şeref” “atom-bombası” gibi pencerelerden bakıyor olaya. Hiç sağlıklı bir yaklaşım sergilemiyoruz

  38. Yazan:Obur Kedi Tarih: Ara 15, 2007 | Reply

    Fuat Bey,

    Ben yorumumda ruzgar enerjisini ureten ruzgar gulleri cici seylerdir ve sadece evlerde ise yarar, ya da illede nukleer santral kuralim ve tum enerjimizi buradan elde edelim demedim. Tekrar ediyorum ama fosil yakitlara bu kadar bagimli olan bir enerji uretiminden kurtulmali ve alternatif enerjilere kaymaliyiz, ancak ruzgar ve gunes enerjisi teknolojileri suanki seviyelerinde tek basina ihtiyaci karsilama konusunda yeterli degil. Keske olsa.

    Sadece ruzgar ve gunes enerjisi degil, (benim de uzerinde calistigim) biofuel, biomass ve fuel-cell teknolojisi de dahil olmak uzere pek cok yenilenebilir (renewable) enerji kaynagi uzerinde arastirmalar devam ediyor. Ancak Amerika gibi teknolojinin besigi olarak gordugumuz (1) ulkede bile bunlarin toplam enerji uretimindeki payi maalesef %9-10’u gecmiyor. (Bu konuda bir numara oldugunu iddia eden Xcel Energy (2) firmasinin verilerine gore firmanin urettigi elektrikteki yenilenebilir enerji kaynaklarinin orani 9%, bu oran eyaletten eyalete degisiklik gosterebiliyor ama herbirinde nukleer enerji oraninin altinda kaliyor (3)) Buradaki verileri Turkiye’ye uyarlarsak, yenilenebilir enerji uretimi Turkiye’deki enerji ihtiyacinin yaklasik %0.5’lik bir kismina denk geliyor. (4)

    Sizin verdiginiz ornekte elde edilen enerji orani %8. En iyi ihtimalle bile toplam enerji ihtiyacinin sadece %10’lik bir kismini karsilayabilen bir yontem maalesef yeterli degildir ve alternatifler sarttir.

    Dediginiz gibi olaylara siyah beyaz bakmak yerine acaba hangi teknolojiyi ne sekilde kullanabiliriz sorusuna odaklanmamiz gerekiyor. Bilim magazinlerindeki teknolojiler suan icin fantezi olarak gorulebilir ama simdi bize siradan gelen pek cok uygulama da ilk ortaya ciktiklari zaman fantezi olarak nitelendiriliyordu. Bu yeni fikirleri, vitrin camina bakip agzimizi sulandiriyoruz diyerek kesip atmak yerine uygulanabilir mi, artilari eksileri nelerdir diye uzerinde dusunsek bence cok daha yerinde olur.

    (1) Bu konuda hicbir okuma yapmadan daha cok kulaktan dolma bilgilerle karsilastirma yapan kisilerin ilk verdigi ornek ulke oldugu icin Amerika ornegini kullandim.
    (2) Xcel Energy Amerika’da 9 eyaletin enerji ihtiyacini karsilayan bir firma. Bu eyaletler Texas, Colarado, New Mexico, Iowa, Kuzey ve Guney Dakota, Minnesota, Wisconsin ve Michigan. Toplamda 5.1 milyon musterisi var (bunlarin 3.3 milyonuna elektrik satiyor)
    (3) Firmanin toplam enerji uretiminin %12’sini nukleer, %9’unu yenilenebilir enerji kaynaklari olusturuyor. 5 eyalletten olusan alt biriminde bu oranlar %29 nukleer, %16 yenilenebilir enerji seklinde.
    (4) Yazidaki verileri Xcel Energy firmasinin CEO’sunun Initiative for Renewable Energy and the Environment(IREE) E3-2007 konferansinda yaptigi konusmasindan aldim. Konusmanin tamamina buradan ulasabilirsiniz. CEO’nun konusmasi 3. dakikada basliyor. 12. dakikasinda da daha onceki yorumumda belirttigim ruzgar enerjisindeki dalgalanmada bahseden kismi basliyor.

    Buradan da konferansdaki tum konusmalarin ozetine ulasabilirsiniz. En azindan Amerika’daki durum hakkinda bir miktar fikir verebilir.

    Bu konuda yorum yaparken kullanilan verilerin kaynaklari (mumkunse linki de vererek) belirtilebilirse daha iyi olacagini dusunuyorum. Sonucta bu konularda arastirmalar devam ediyor ve belki de fikrimizi degistirebilecek bir kaynaga bu sayede ulasabiliriz.

  39. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ara 16, 2007 | Reply

    Nükleer enerji
    Amerika’da yapılmıyor
    Otuz yıldır
    Avrupa’da kaldırılıyor sözüm ona
    Ya ben diyorum bu insanlar
    Budala
    İnanmıyorsunuz bana
    Amerika da kalkmış
    Avrupa da kaldırıyor
    Peki ya dünyada neler oluyor
    Türküye ve geri kalmış ülkelerde yapılan atom santraleri
    Dünyada yüzünde değimli
    Bunların tüm zararları dünyaya da yaşayan canlılara değimli
    Bu nasıl iş
    Onlar şunu düşünüyor
    Bizden ırak, cehenneme direk
    Yo olmadı
    Böylesi aptaldır işte dünyalı
    Bu meret santraller nerede kurulursa kurulsun
    Tüm dünyaya,
    Canlılara vardır zararı
    Ama kime anlatıyorsun
    Anlayan beri dursun
    Ben bilir kişi değilim
    Ama
    Düşünen kişiyim
    Doğruyu yanlız bilenler
    Söylemiyor
    Çünkü
    İşlerine öyle geliyor
    Yanlız kendini ve şimdiyi düşünüyor.

    ,

  40. Yazan:muhsin yemez Tarih: Ara 16, 2007 | Reply

    kalkınmak için,süper güçlere karşı kendimizi koruyabilmemiz,enerjide bağımlı olmamak için,hiç değilse belli bir süre, zararlarını bir tarafa bırakıp,Nükleer enerjiyi üretmeliyiz.16.12.07

  41. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ara 16, 2007 | Reply

    Nükleer enerji
    Amerika’da yapılmıyor
    Otuz yıldır
    Avrupa’da kaldırılıyor sözüm ona
    Ya ben diyorum bu insanlar
    Budala
    İnanmıyorsunuz bana
    Amerika da kalkmış
    Avrupa da kaldırıyor
    Peki ya dünyada neler oluyor
    Türküye ve geri kalmış ülkelerde yapılan atom santralleri
    Dünyada yüzünde değimli
    Bunların tüm zararları dünyaya da yaşayan canlılara değimli
    Ben duyduğuma, okuduğuma değil öncelikle gördüğüme
    Yaşadığıma inanırım
    Çernobil atom santrali felaketinden sonra kaç hemşerimi
    Kaç akrabamı kaybettim
    Fidan gibi insanlarımı kara topraklara verdim
    Ben bunu bilir bunu söylerim
    Birde üstüne üstlük
    Türkiye bir deprem bölgesindeki bir ülke
    İstendiği kadar depreme dayanıklı teknoloji kullanılsın
    Santraları kuran insan ve insanlar her zaman hata yapabiliyor
    Yüzde yüz garantisi yok ya çevreye verdiği yarar çabası
    Derseniz hiçbir şeyin garantisi yoktur olabilir ama bunun olmalı
    Yoksa vaaz geçin kardeşim işte o kadar.
    Bu nasıl iş
    Onlar şunu düşünüyor
    Bizden ırak, cehenneme direk
    Yo olmadı
    Böylesi aptaldır işte dünyalı
    Bu meret santraller nerede kurulursa kurulsun
    Tüm dünyaya, canlılara vardır zararı
    Ama kime anlatıyorsun
    Anlayan beri dursun

    ,

  42. Yazan:metay Tarih: Ara 23, 2007 | Reply

    Nedense hep karşı çıkanların sesi fazla çıkar, diğerlerinin sesi hiç çıkmaz.
    Ve nedense muhalefet etmeyi çok severiz de haklı olduklarını düşündüğümüz durumlarda bile gururumuza yedirip gerçeği söyleyemeyiz, illa muhalefet ederiz.
    Evet 50 yıl önce atık problemi vardı ama şimdi yok,…
    50 yıl önceki teknoloji artık yok, şimdi milenyum teknolojisi, nanoteknoloji var.
    Daha başka örnekler verilebilir.
    Asıl önemli olan dünyada sözsahibi olabilmek, onlardan geride olmadığmızı isbat etmek, İran uranyum zenginleştiriyor, Amerika’ya kafa tutuyor, biz daha kendi öz kaynaklarımızdan yararlanamıyoruz…
    Bor, Toryum, Uranyum gibi çok önemli madenlerimiz var ama kullanamıyoruz. Bunları ne zaman kullanmalıyız, soruyorum, lütfen cevap verin.
    Sağlıcakla kalın…

  43. Yazan:gülcin kacar Tarih: Ara 24, 2007 | Reply

    Siz devam edin böyle hasta düşünmeye
    Bindiğiniz dalı kesmeye
    Dünyaya söz sahibi olabilmek için
    Dünyanın anasını beleyenlere destek vermeye
    Onlarla ortak projelere imza atmaya
    Yakında dünya cehenneme dönünce
    Göreceğiz sizleri de
    Çevreyi kirletmenin hesabını
    Sağlığınızla ödemeye başlayınca
    O ölüm korkularını
    O dayanılmaz acıları
    Bedeninizde hissedince
    O zaman neyi desteklediğinizi anlarsınız
    Dünyada söz sahibi olmanın
    O kadarda önemli olmadığını
    Dünyayı cehenneme çevirmeden
    Yaşanabilir bir yer olduğunu kavrarsınız
    Yenilik teknoloji hepsi tamam
    Ama canlıya zarar vermeden
    Çevreyi kirletmeden
    Suyu, toprağı zehirlemeden
    Yeşili yok etmeden
    Birini yapıp
    Binine zarar verdikten sonra
    Teknoloji ilerlemiş
    Bilim adamları süpermiş
    Geç kardeşim bunları
    Ben basit bir insan olarak
    Bunu düşünüyorsam
    Dünyada söz sahibi olmak için
    Dünyanın içine ediyorsam
    Sağ olun
    Almayayım

  44. Yazan:Nilgun Senyigit Tarih: Ara 24, 2007 | Reply

    Insanoglu dunyada yoktan herseyi var etmeyi basarmistir. Bir gun gelecek nukleer enerji’ye gerek kalmiyacak. Eski den cep telefonu, televizyon v.s gibi seyler yoktu. Bir bakacayik nukleer enerji’siz de hayatimizi devam ettirebilecek yeni icatlar ortaya cikacaktir. Yeni mucizelerle hayat daha guzel olabilir. Insanoglunun hayal edebilecegi hersey gerceklesebilir.Ornegin deniz suyunu aritarak bir colden yesil bir ulke yaratilabilinmisse.Nukleer Enerjisiz de bir hayat yaratilabilir. Yeter ki insanoglu bunu da hayal edebilsin…..

  45. Yazan:snowqueen Tarih: Ara 24, 2007 | Reply

    “Son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda, beyaz adam paranın yenmeyecek birşey olduğunu anlayacak.” (Kızılderili Atasözü)

  46. Yazan:blue Tarih: Ara 25, 2007 | Reply

    “Son petrol tükendiğinde, son kömür tükendiğinde, son doğalgaz bittiğinde beyaz kadın ne dediğimizi anlayacak” (Yeşil derili atasözü)

  47. Yazan:Elifnur Tarih: Ara 28, 2007 | Reply

    Merhaba şuan nükleer sorunlarımıza mı ağlasak başka olan olaylara mı tek bildiğim her geçen gün türkiye yokoluşa gidiyor ve bişeyler yapılması gerekilirken susmak sessiz kalmak en popiler cevap oluyor sanırım herneyse yazılarınız oldukça güzel yayınlanan metinler gençliğe hitap ediyo tebrik ederim acaba ders alınıyor mu tartışılır nükleer enerjiye bir gün gelecek ihtiyaç kalmayacak değil katılmıyorum şuan herşey teknolojik olarak ilerlemekte ve eğer elimizdekilere sahip çıkamazsak son ve çöküş olur saygılarımla…

  48. Yazan:ibrahim Tarih: Ara 28, 2007 | Reply

    İnsanoğlunun mayasında gerçeği kavramama isteği denen bir şey vardır. kavramayı istememesi, başka heveslerindendir. mesela Ortalama olarak insanlarda, “Tasarruf etmek”, “küçüklükten kafalar yıkanmadıkça” heves ile sürüklenemeyecek bir yönelimdir.

    şimdilik çok fazla bile olsalar, kaynakların sınırlılığını düşünmeden, sonsuzmuşlarcasına “ne olursa olsun tüketme, kazanma ve ilerleme” politikası, insan mayasındaki merak ve tutkudan dolayıdır, düşünülüp ibretle değerlendirilmediği takdirde er geç bir nesilde toslama yapacağnı 100 yıl önce anlamak mükün değildi; ama yakında herkesin anlaycağını öngörmek, artık o kadar anlamsız grünmemektedir: Bunu iyi takdir ediniz, araştırınız, neden acaba?… BKNZ: “evladına ve torununa kendi heveslerinden dolayı berbat olanı bırakma vicdansızlığı…”

    Merak ve ilerleme gibi hevesler durmaz, aslında yerilen de bu reddedilemez gerçekler değildir; ama merakı yönlendirme ve gelişme telakkisini doğrultma insanın elindir(irade).

    çözüm:nesilleri doğru hedefelere kanalize edecek bir gayrettir. Sefahate değil, geçmişte ve şimdi hata verip duran “gelişme” telakkisine yönlenmek değil… hataları görecek bir yaşantıya girmek… acıdır ki bazı şeyler kendisini musibetlerin diliyle söylemedikçe tam anlaşılacağa da benzemez. körü körüne gelişmeci ilerlemeci olmak da nedir? hiçbir anlamı yok. onu batı yaşadı. 20-30 yıla kalmaz tevbe edecek… iddia havaya uçtu. isteyen üstünde düşünür.

  49. Yazan:ÖZCAN BİLGİN Tarih: Oca 1, 2008 | Reply

    DÜNYA DEVLETLERİNE BAKIYORSUN GELİŞMİŞ ÜLKELER EKOSİSTEMİ DAHA ÇOK KİRLETMEKTE,BU KİRLETME BİZLERE DOĞAL AFFETLER OLARAK GERİ DÖNMEKTE,FAKAT DÜNYAYI KİRLETEN BÜYÜK ŞİRKETLERE SESLENMEK İSTİYORUM YARINLARINIZ İÇİN ÇOCUKLARINIZA TORUNLARINIZA BÜYÜK VARLIK BIRAKABİLİRSİNİZ AMA O BIRAKTIĞINIZ VARLIKLAR İŞE YARAMAYAN DÜNYADA ÇÖP DEĞERİNDEN BAŞKA DEĞER BIRAKMAZ.YAŞAM KAYNAĞIMIZ SULAR ÇEKİLMEKTE,FOSİL YAKIT VE ARTIKLARI TOPRAĞI SUYU KİRLETMEKTE SONUÇ BÖYLE GİDERSE FELAKET.
    SYN İŞADAMLARI ARTIK PARANIN HERŞEY OLMADIĞI ANLAYIŞINI NE ZAMAN KAVRAYACAKSINIZ?
    BURDA SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDA İŞ DÜŞÜYOR ARTIK BİR BASKI POLİTİKALARI OLŞTURULMALI,BU BASKILAR OLUŞURSA O ZAMAN ÇÖZÜM YOLLARININ BULUNACAĞINA EMİNİM.ŞU ANDA YAŞADIĞIMIZ OLAYLAR ÜST ZÜMREDEKİ BİREYLERİN ALT ZÜMREDEKİ İNSANLARI MADDİ GÜÇLERİ KARŞISINDA EZMEKTE VE BUEZME KAYMAK TABAKAYA DAHA REFAH YARINLAR VE EKOSİSTEME DİYER VARLIKLARA ZÜLÜM EDİLMEKTEDİR.
    FOSİL YAKITLARIN ATIKLARI YA YENİBİR TEKNOLOJİ İLE MİNUMUM DÜZEYE ÇEKİLMELİ YADA SON VERİLMELİ.
    YENİLENEBİLİR ENERJİNİN YOLLARI ARAŞTIRILMALI MAKSUMUM DÜZEYE ÇIKARILMALI ÇÜNKÜ YAŞAYABİLECEĞİMİZ BAŞKA BİR GEZEGEN YOK GEÇ OLMADAN.BU KİRLENME ÜLKELERİN SINIRLARINI AŞMIŞ GOLİBAL BİR DÜZEYE ÇIKMIŞTIR

  50. Yazan:MY Tarih: Oca 16, 2008 | Reply

    “Uranyum zenginleştirme merkezi” Türkiye
    CNN TÜRK

    İran’ın uranyum zenginleştirmesini neredeyse ”savaş ilanı” sayacak olan ABD yönetimi Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. Henüz kendi nükleer santrallerini tartışan Türkiye ise, uranyum zenginleştirme merkezi olmaya aday…
    Son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ABD ziyaretinde gündeme gelen proje gerçekleşirse, Tahran, uranyumu Türkiye’den alabileceğini açıkladı.
    Türkiye, bu adımla Batı dünyası ile İran arasındaki anlaşmazlığı gidermeye aday ülke konumuna geldi.
    Nükleer enerji santrallerinin yakıtı olan zenginleştirilmiş uranyum, aynı üretim aşamasında nükleer silahların da hammaddesini oluşturabiliyor.
    ABD, uranyumu kendisi zenginleştirmek isteyen İran’ın nükleer santral kurmasına, bu nedenle karşı çıkıyor ve “Zenginleştirilmiş uranyumu dışarından al” diyor.
    Bu noktada, zenginleştirilmiş uranyumun üçüncü bir ülkede üretilmesi gündeme geldi. İran da “Türkiye”nin adını telaffuz ederek, bu teklife sıcak bakacağını bildirdi.
    Dünya kamuoyunu meşgul eden İran krizini çözecek bu gelişme, Abdullah Gül’ün son ABD ziyaretinde masaya yatırıldı.
    Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanı Hilmi Güler, ABD’li muhatabı ile bir araya gelerek, ABD’nin “Uranyum Türkiye’de zenginleştirilebilir, biz buna karşı çıkmayız” görüşünü aldı.
    NATO üyesi Türkiye’ye Rusya ve İngiltere’den de gayriresmi olarak benzer görüşler iletildi.

    İstanbul’daki toplantıda gündemde
    Önümüzdeki cuma günü İstanbul önemli bir toplantıya evsahipliği yapacak. Bu toplantıda son gelişmeler resmi olarak tartışmaya açılacak.
    Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA), ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere’den IAEA üst düzey yöneticileri İstanbul’da olacak.
    Bu toplantıda, IAEA bünyesinde denetleyici bir birim oluşturulması ve Türkiye’nin bölgenin uranyum zenginleştiren ülkesi olması tartışılacak.

    Türkiye merkez olursa…
    Proje sonuçlanır ve Türkiye uranyum zenginleştirme merkezi olursa ne olacak?
    – Türkiye kendi santralleri için yakıtı kendisi üretmiş olacak – İran dahil bölge ülkeleri santrallerinde kullanacakları yakıtı Türkiye’den alacak İran, bu projeye “evet” derse, ülkesindeki uranyum zenginleştirme işlemlerini durduracak ve kuracağı santrale yakıtı Türkiye’den temin edecek. İran’ı bölgedeki diğer ülkelerin de takip etmesi bekleniyor.
    Nükleer silah tehdidi ortadan kalkacağı için; ABD’nin Mısır, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Yemen ve Suriye gibi ülkelerin nükleer santral kurmasına “Uranyum Türkiye’de zenginleştirilmeli” şartıyla karşı çıkmayacağı belirtiliyor.

  51. Yazan:mustafa Tarih: Nis 28, 2008 | Reply

    güzel paylasım

  52. Yazan:adnan altunay Tarih: Ağu 27, 2008 | Reply

    nükleer enerji için söylenen her şey bir belirsizligide getiriyor bu kadar karşıt düşüncenin bu kadar haklı oldugu bir başka alan bulmak imkansız sadece üretim maliyetleri konusunda bile o kadar karşıt ve birbirinden farklı rakamlar varki gerçegin ne oldugunu hiç bir zaman bilemiyecegiz

  53. Yazan:fuatogl Tarih: Ağu 28, 2008 | Reply

    Bu başlıkta tarıştığımı hatırlıyorum. Geçen gün karşılaştığım şeye ilişkin ufak birşey eklemek istiyorum. Geçenlerde memlekete gelirken Kopenhag havaalanında 5 kişilik bir grupla karşılaştım, Türkiyeden genç sayılabilecek mühendisler. “Yakınlarda sigara kabini varmı” diye sorarlarken bakın şurası derken ayak üstü sohbet ettik. Bu arkadaşlar Türkiyede yeni faaliyete geçen Vestas adlı danimarka/amerikan sermayeli rüzgar türbinleri şirketinin yeni çalışanları olarak eğitime gelmişler, bazıları 1-2 yıllık “graduate” programlarına katılacakmış o ülkede. Bu ne demektir? Bu arkadaşlar bilim alıp ve üretilmesinde katkıda bulunacaklar. Bilim olduğu yerde yani, asıl parayı kim kazanacak? Tabiiki Vestas. Bize ne kalacak? tabiiki son ürün. Zincirin son halkasında tüketici konumdayız yani. Şahsen 15 yıldır birçok kişi gibi sorar dururdum, neden bizim üniversitelerimizde araştırma programları başlatılmıyor diye? Lobiler bize uygun olmadığı fikrini pompalar dururken, kendi kendimizi kandırırken gidişatı açıkca belli olan bir alanda sıfır bilimle dünyanın en büyük şirketi ile başlıyoruz işe. Halbuki zamanında adam gibi kaynak ayırıp, bugünde yine bu yabancı enstitü ve üniversitelerle işbirliğine gidip teknolojiyi direktman kendi ülkemize transfer etme gayreti gösterseydik şimdi o gençler yerli ve yabancı araştırmacılarla kendi ülkemizin bir üniversitesinde bilim ve teknoloji geliştiriyor olacaktı. Bu işler böyledir işte. 15-20 yıl savunur birileri, bazıları ise bunun ne kadar saçma olduğundan bahseder. Sonra Vestas gelir takır takır anlaşma yapmaya, türbin dikmeye kalkar çünkü memleketteki potansiyeli yerliler görmezken bu adamlar görebiliyor.

  54. Yazan:Rifat Öztürk Tarih: Ağu 29, 2008 | Reply

    Nükleer santrallerden ilk bakışta biraz daha ucuz enerji elde edildiği, (görünüşte) hava kirliliğine neden olmadığı gibi savlar doğrudur. (Örneğin 25 gram urandan elde edilen enerjinin 2.000 kg petrole eş olduğu biliniyor.) Ama bilinmeyen ya da halkın bilmesi istenmeyenler ne olacak?

    Bir tencere suyu ısıtmak için ocağın altına koyduğunuz 1 kg odundan belki 20 gram kül kalır ama reaktöre verdiğimiz ve her beş yılda bir değiştirmek zorunda olduğunuz 1 kg urandan geriye yine 1 kg restartiklar (artık maddeler) kalır ve bunlar,

    1) Reaktörden aldıktan sonra en az 40 yıl su basenlerinde bekletmek zorunda olduğumuz,
    2) Yer sarsıntılarına dayanaklı kayalıklarda en az 500 metre derinlikte deleceğimiz kuyulara, önce çelik kapsüllerle kaplandıktan sonra yeniden bakır ile ve sonra da cement dediğimiz özel bir çimentoyla kaplandıktan sonra depolamak zorunda olduğumuz,
    3) Radyoaktif etkisini 4 milyar ile 16 milyar yıl arasında yitirmeyen bir canavardır

    Gelecek kuşaklara böyle bir canavar bırakmaya hakkımız var mıdır?

  55. Yazan:yucel Tarih: Kas 4, 2008 | Reply

    Ben bir Türk olarak Nükleer enerjiye evet diyorum,Ve dünyadaki en temiz enerji olduğu fikrindeyim ve ülkemizdeki bu enerji karşıtlarının önemli bir sayı olmadığı fikrini taşıyorum.Nükleer karşıtları sinop köylülerini bile ikna edemediler yalnız bu teknolojinin yeni nesil santralarının kurulmasını destekliyorum

  56. Yazan:muhittin yılmaz Tarih: Kas 23, 2008 | Reply

    bence nükleer santral gerekli. Çünküneredeyse gelişmiş ülkekerin hepsinin nükleer santrali var

  57. Yazan:küçük-bilimadamı Tarih: Ara 3, 2008 | Reply

    bütün fikirler doğru fakar arkadaşlar nükleer enerji santralleri ile bir rüzgar gülünün kurulum maliyeti farklıdır ama bir rüzgar gülü sadece 20.000 evin enerji ihtiyacını karşılıyor iken bir nükleer enerji santrali bunum kaç katı eve enerji saplıyor ayrıca olası bir doğalgaz kesintisinde bu santrallerde üretilen ısı enerjisi de kullanılabilir yani kısacası nükleer enerji santralleri çok faydalı ayrıca bu santrallerde kullanılması en faydalı olan toryum madeninin %65 türkiyede bulunmaktadır

  58. Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Oca 7, 2009 | Reply

    Bir kadın
    Elleri taş kırıyordu
    Gözleri dalmış uzaklara
    Sıcak elli derce üstü
    Kalın giysiler içinde taş kırıyordu
    Bir adam yaklaştı yanına
    Ellinde mikrofonla
    Yaptığı programların reytingini artırmak
    Ne bilsin zavallı kadın
    Adam sorularına başladı
    Kadın dertlerime belki çare’dir diye anlatmaya
    He vallah
    Fakiriz
    Kadın eşitliği
    Yok eşit değildir kadınlar
    Bende giyim kuşam süs
    İsterem tabi benimde canım çeker
    Ama evvelinde bir ev
    Kocamda gitmesi Ağrıya çalışmaya
    Taşı kırıyoruz kırk beşe
    Atmış olsa tonu
    Geçinir gideriz
    Kocamda olur başımızda
    Çoluk çocuk yapyalnız
    He çalışıyoruz hepimiz
    Yetmiyor ama
    Taşın tonu almış olsa
    Ben köyümü severim
    İstanbul istemem
    Ben köylümü de severim
    Ben mutluyum buralarda
    Şarkı türkü dinlemem
    Hep ilahi dinlerim
    Evlendikten sonra
    Şakı türkü dinlemez oldum
    Berdele evlendim
    Beni alacak yoktu köyde
    Fakirlikten başlık parası yüzünden
    Bir umutla bakar mikrofonlu adama
    Anlattıkları
    Belki çare bulur mikrofonlu adamdan fakirliğine
    Taşın tonu atmış olur
    O fakirlikten kurtulur
    Kocası geri döner
    Birlikte taştan çıkarırlar ekmeklerini
    İstediği imkansız değil oysa
    Sadece birileri
    Onun, onların sayesinde
    Lüks yaşamaktan vaz geçse
    Dünyanın kaymağını yalnız kendi yemese
    Ne olur sanki
    Atmış oluverse şu kırdıkları taşın tonu.

  59. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Oca 7, 2009 | Reply

    Gülcin hanım amerikada çinde rusyada avrupa da enerjilerinin büyük çoğunluğunu nükleer enerjiden sağladığı gibi hala yapımı süren nükleer santrallerede rastlamak mümkün.Tehlikesi var mıdır evet vardır.Ancak şimdiye kadar oldukça başarılı güvenlik konusunda.Rüzgar gülüyle karşılaştırmak sadece komik o gül dediğin şey ucuz bişi deil 2 tane yapınca anca bi kaç bin evin ihtiyacını karşılarsın üstelik bunların enerjisini yerleşim merkezlerine taşımakda ayrı bi dert, her yerede kurulamaz.Almanya bu konuda baya bi çabaladı ama şu ana kadar büyük bi başarı elde edemedi.Üstelik nükleer enerji fosil yakıtları kullanan santrallere göre çok daha temizdir.Nükleer santral yapılmalı başka yolu yok 20 yıl önceki enerji ihtiyacımıza bakın şimdiye bakın arada dağlar kadar fark var 20 yıl sonra ne olcak.Daha iyisi bulunana kadar en iyisi bu artık süper iletkenlermi bulunur, soğuk füzyonmu bulunur, güneş enerjisinde verim mi arttırılır yoksa yıldırım enerjisi depomu edilir bilemem.Ama enerji basit bişi deil öyle rüzgar gülüne, şu an ki güneş enerjisine hatta hidrolik santrallerle ancak bi yere kadar.Kaldıki nükleer santrallerin sağladığı enerji olmasa şu an ki hayatımızı bu şekilde rahat yaşayabilirmiydik.tartışılır. Bizde manyak deiliz doğayı kirtletelim, insanlar aç kalsın, savaşlar olsun die dolaşmıyoz ama bu şekilde bağırıp çağıranlar şu ana dek ne kadar başarılı oldularki. Süper pirim yapılıyo ona bişi demiorum. Ama çözüm önemli önce.

  60. Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Oca 10, 2009 | Reply

    İzmirde suya gizli zam gelmiş.
    Ya yinemi zam, zam ın gizlisi olur mu?
    Sular hala zehirli ve tam secim arifesi
    Sayın koca oğlunun kafası karıştı galiba
    Başka belediye başkanları seçmenine ne bulursa dağıtıyor bizimki zam yapıyor.
    O koltuğa şans eseri olarak gelmiş yine öyle kalacak zannediyor
    Başkan uyan derin uykudan.

  61. Yazan:gülcin kacar Tarih: Şub 2, 2009 | Reply

    Haydi yine yardım kanpanyaları

    Gazze de bir çocuk ağlıyor
    Bir ananın feryadı
    Bir kızın kine dönüşmüş acısı
    Dünyadaki
    Bazıları ellerini ovuşturuyor
    Fırsat cıktı
    Yardım kampanyaları başlıyor yine
    Yine paralar toplanıp
    Cüzdanlar, banka hesapları, cepler şişirilecek
    İşte dünya çapında krizi böyle atlatacaklarını umuyorlar fırsatçılar
    Bu dünya
    Ne depremler, ne felaketler yaşadı
    Yardım kampanyalarına gelen yardımlar
    Kimlerin cebine aktı
    Biz hepsini biliyoruz unutmadık
    Yardım yapılacaksa
    Aracı gerekmez
    İhtiyaçlı kişiye özel
    Acın banka hesabı
    Yatırın paraları direk
    Gazze yi inşamı edeceksiniz yeniden
    Aracısız olsun bu işler
    Yok, falanca bankmış,
    Yok, filanca bankmış
    Yok, deniz feneriymiş
    Yok, TV miş
    Geçin bunları
    Acın yardım hesaplarını direk
    Yardımı yapacağınız mercilere
    Yapın kontrollerinizi
    Para nerelere gidiyor
    Nerelerde harcanıyor
    Yok öyle
    Hesaplar kendi adınıza açılsın
    Ondan sonra aracı masrafları düşülsün
    Kalan kuş kadar parayla yardımlar yapılsın
    Yardım paralarının toplandığı bankalarda
    O para bir saat bile kalsa al sana bankaya kazanç
    O kazanılan repo paralarını da ekleyin üstüne göreyim sizi
    Ama nerde
    Vaaz geçin bizi kandırmaktan
    İnsan olun insan
    Yalnız söylemekte kalmayın
    Yalandanda ağlamayın
    Rol yapmayı da sahneye çıkınca yapın

  62. Yazan:gülçin kaçar Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    Türkiye yi satmaya çalışanlar
    Siz nerede yaşıyorsunuz
    Türkiye sizin vatanınız değimli
    Siz Osmanlının devamımsısınız
    Onlarda böyle satmıştı Ülkemizi
    Zevk’i sefa
    Gösteriş ve lüks yaşam uğruna
    Türkiye yi satma sırası şimdi size mi geldi
    Türkiye yi satarsanız
    Siz nerede yaşayacaksınız
    Amerika da mı ???????????
    Atatürk’te yok bizi kurtaracak
    Barak Obama
    Neden bize garantörlük yapıyor ?
    Neden Türkiye ye geliyor dersiniz
    Türklere ayılıp bayıldığı
    Ve özlemine dayanamadığı için değil herhalde
    Amerika’yı kurtaracak
    Bor madenlerini satın almak için
    Bor madenlerini çıkarmak için
    Marmara da suni deprem bile yapmaktan kaçınmayıp
    Binlerce insanın ölümüne sebep olan Amerika
    Bor madenlerini tamamını satın almaya geliyor
    Nasıl ki
    Petrol uğruna
    Katil Amerika
    Milyonlarca Iraklıyı
    Gözünü kırpmadan
    Öldürdü
    Ve şimdide bor madenlerinin hepsine sahip olmak istiyor Amerika
    Eti bankta cabası Amerika’ya
    Bazılarının dediği gibi
    Kriz bize vız gelir tırıs geçer
    Neden mi Bor madenlerini satıyoruz
    Eti bankı satıyoruz
    Para geliyor
    Onun için kriz bize deymeden geçer
    Türkiye
    Toprak zengini
    Maden zengini
    Sat, sat gitsin
    Ey millet uyan artık
    Uyanma zamanıdır
    Ağa köyü madeniyle, bankasıyla , marabasıyla birlikte satıyor
    Yeni ağa Amerika
    Eskisi ağadan daha beter
    Köleliğin kitabını yazmış
    Uyanmasan vay haline

    erin düşüneçeğiniz bir konu daha

  63. Yazan:SAİM Tarih: Haz 20, 2011 | Reply

    bazıları kuru sıkı atıyor bu ülkenin gelişmesi siçin mutlaka nükleer enerji olmalı bazı koministler yola köprüye karşı çıktıkları gibi tabiki nükleer enerjiye karşı çıkacaklar şunu anlamaları gerekir dünyanın en gelişmiş ülkeleri o hale gelirken nükleer enerji kullanarak gelmiştir bu ülkenin gelişmesini istemeyen dış ve iç hainler nükleere karşı çıkıyorlar bu hainler bu ülkenin köylerinde hala karalastik ayakkabı giyiyor köylü neden bu fakirliğe gelir adaletsizliğine karşı çıkmıyorlar

  64. Yazan:moruk Tarih: Eki 11, 2012 | Reply

    Nükleer enerjide iki seçenek var
    1- uranyum santralı dışa bağımlı, tehlikeli ve kirli.
    2- toryum santrali, öz kaynağımız, tehlikesiz, güvenli ve temiz.

  1. 4 Trackback(s)

  2. Nis 17, 2008: Küresel ısınma bitti… İkinci dalga geliyor! : Derin Düşünce
  3. Haz 12, 2008: Derin Düşünce’nin Geleceği : Derin Düşünce
  4. Eyl 21, 2008: Yeni Nükleer Enerji Kanunu, Hatalar, Sorunlar : Derin Düşünce
  5. Ara 12, 2008: En çok “sevilen” yazılar… : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin