RSS Feed for This Post

Neo-Liberalizm?

Seda Kılınçarslan (9. Sınıf Öğrencisi)

Ülkemiz bugünlerde gerek siyasi gerek sosyal yönden büyük bir sıkıntı içinde. Buna bir de ABD ve AB eklenince tam oldu. İkisi de düştüğümüz durumdan istifade edip kapitülasyonları geri getirmeye çalışıyor. Bunun için de liberalizmi önümüze dayıyorlar. Yalnız, onların önümüze sunduğu liberalizm, günümüz koşullarına uyarlanmış. Kısacası neoliberalizm. Neoliberalizmin amacı, batı kapitalizmini oluşturmak ve serbest piyasa üzerinden ülkemizi sömürmek.

ABD ve AB bizden her şeyi özelleştirip piyasaya bırakmamızı ve piyasayı dışa açık “küresel” hale getirmemizi istiyor. Ben her şeyi piyasanın belirlediği bir ortamda devletin gösteriş olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu ortamda devlet zayıflaşır. Tabi bu da sömürgecilerin ve bölücülerin işine gelir. Siyasi otoritesi güçsüz olan bir devleti bölmek bölücüler için hiç de zor olmayacak, istedikleri devleti istedikleri yerde kuracaklardır.

Piyasanın dışa açık olması en önemli kurumlarımızın emperyalist kuvvetlerin eline geçmesine neden olur. Bu da yavaş yavaş yok olmak anlamına gelir. Üstelik sömürgeciler bizi kendilerine muhtaç etmeye çalışmaktalar. Bölücülükle mücadelede önümüze engeller koymaktalar. Sözde bize yardım etmekte ama tam tersini yapıp bölücüleri desteklemekteler.

Tüm bunlardan çıkan sonuç : ABD ve AB liberalizmi kullanarak Türkiye’de sorunlar çıkarmakta ve bizi sömürmektedir. Türkiye’ye sahip çıkmazsak ABD ve AB sahip çıkacak ve bizi sömürecektir.

Devletimizin ekonomisini serbest piyasayla zayıflatmalarına, kapitülasyonları yeniden yaratmalarına izin vermeyelim. Bizi batının dilencisi yapmalarına izin vermeyelim. Ve nice emeklerle kazanılmış olan Cumhuriyet’e sahip çıkalım.

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 68 Yorum

  2. Yazan:saldiray Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Seda kardeşin yazısında Türk medyasının ve eğitim sisteminin bir gencin beynini ne kadar yıkayabileceğinin en güzel örneğini görüyoruz.

    Bizi korkutmak için yıllardır yapılan propaganda bakın ne kadar da güzel meyve vermiş. Kapitülasyonlar geri dönecek deniyor, sömürgecilik gelecek deniyor, bölücülük temaları işleniyor. Araya bir de Haçlı seferlerini ve de Sevr Antlaşması’nı katalım, toplumsal buhranlarımıza tercüman olsun Seda kardeş.

    Madem batının amacı bizi sömürmek, daha zengin daha müreffeh bir devlet mi daha güzel sömürülür yoksa fakir bir devlet mi? Hangisi daha fazla para harcar, hangisi daha fazla Avrupa malı alışveriş yapar?

    Ayrıca serbest piyasa ekonomisi bu kadar kötü birşeyken doğru düzgün bir alternatifi neden yoktur?

    Seda kardeş bu yazısını alsın saklasın, 5 – 10 sene kendisi de yazdıklarına gülümseyerek okuyacaktır, eminim.

  3. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Tabii ki seda’nın yazdıklarına katılmıyorum.

    Saldıray’a da tamamen katılıyorum.

    Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim. 9.Sınıfa giden bir öğrencinin yaşıtları erkek/kız öğrenci peşinden koşarlen bu gibi konulara ilgi duyması, memleket meselelerini dert edinmesi başlıbaşına takdire şayan.

    Seda resmi eğitimin endoktrinasyonundan zaman içinde yavaş yavaş çıkacaktır; çünkü sorgulayıcı bir beynin bu kalıp içinde kalması mümkün değil.

    Ve o zaman Saldıray’ın da dediği gibi kendi yazısına kendisi gülecektir.

    Şimdi ne kadar birşeyler anlatmaya çalışılsa da etkili olmayabilir. Ama şu aşamada sadece “neden?” sorusunu sordurmak “acaba” dedirtebilmek bile önemli bizim için. Sanırım bu da oluyor, itiraz ediyor, soruyor. Eminim aynı itirazı kendi fikirlerine de yapacaktır.

    DD olarak bu kumaşta öğrencilerle karşılaşmak çok memnun edici birşey bizim için. Bu yüzden öğrencilerden yazı yayınlamak için gelen talebi ciddiye alıyor konu ve içerik ne olursa olsun seviniyor hemnen yayına koyuyoruz.

    Seda’ya sevgiler ve başarılar.

  4. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Seda Hanim Selamlar,

    Saldiray ve Suat Beyler güzel yazmislar, ögrenmenin sonu yok, zekâniz ve merakiniz asikar ama bilgilerinizi arttirmaniz sart.

    Ekonomiye ilgi duyuyorsaniz mühendislik veya isletme bölümlerinin birinci senesinde okutulan “makro ekonomiye giris” kitabini okuyun. çok sasiracaksiniz, Türkiye’de ekonomi üzerine yazan köse yazarlarinin çogunun hiç bir sey bilmedigini göreceksiniz.

    Liberalizm ve neoliberalizm kelimelerinin tarifleri konusunda ABD ile AB ülkelerinin ekonomistleri hemfikir degil. AB içinde de kita avrupasi farkli terimler kullaniyor. Türkiyede ise herkes okudugu bir iki kitabi Kutsal kitap sandigi için ortalik çorba. Bir kere liberalizm ekonomi ile sinirli bir konu degil. Pascal Salin ile yaptigimiz röportaji tavsiye ederim.

    “AB veya ABD bizi bölecek” gibi sloganlar bizi bir yere götürmüyor. Kürt sorunu kendi kendimize attigimiz bir kaziktir. Disardan birileri bu durumdan faydalanmaya kalksa bile sorunun kaynagi bizde, çözümü de.

    Son olarak sizin gibi akilli bir insan su tür ezberlerden kaçmali :

    kapitalizm=ABD=AB=öcü

    Saygilar

  5. Yazan:FST Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Seda’yı ayıplamayın, bu sözleri zaten büyükler sürekli tekrar ediyor, çocuk ne yapsın, muhalif konuşan ya Soros-pu çocuğu, ya hain ya da vahşi liberal ilan ediliyor. Piyasada gçer akçe merhametli solculuk ve mülkiyet düşmanlığı.

    Aslında şu hale bakınca 9. sınıfa giden ortalama bir öğrenci bile bu ulusalcı sağ ve solculardan daha bilgili ve nezaketli demek mümkün. Bir de, en azından bu arkadaşımızın istikbali için ümit var ama diğerleri tamamen birer kayıptan ibaret.

  6. Yazan:Seda KILINÇARSLAN Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Saldıray Bey,Amerika Irak’a girdi ama İran’a neden giremedi?Çünkü İran azda olsa kendini savunur ama Irak savunamaz.Zayıfı sömürmek daha kolay olduğu için zayıfları tercih ediyorlar.Eminim 5-10 yıl sonra yazımı okuduğumda kendimle iftihar edeceğim…

  7. Yazan:Rumuzyok Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Seda kardeş,
    Siyaseten zayıf olan bir devleti niye bölsünler. Bölmezler, tam tersine o şekilde tutarlar ki, o devlet iç kanamasına devam etsin. Bölünme, o devlete yeni bir başlangıç yapma fırsatı sunar.

  8. Yazan:Mister No Tarih: Ara 5, 2007 | Reply

    Helal sana Seda kardeş!
    Liberallere bakma sen, asıl beyni yıkanmış olanlar onlar.
    Bizim eğitim sistemimiz iddia edildiği gibi
    piyasa düşmanı değil, milliyetçi-ulusalcı-sünni bir eğitim sistemi o ayrı mesele.

  9. Yazan:Bigalıoğlu Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    Seda kardeşimi kutluyorum.Ne güzel bir şey ki gençlerimiz,ülkesine,çevresine,politikaya ilgili ve duyarlı.

    böyle gençler olduğu sürece Türkiye’nin sırtı yere gelmez.yazının içeriği tümüyle doğru olmayabilir,ancak haklı olduğu taraflarda var.

    bu arada bilinç altımıza yerlermis bir konu dikkatimi cekiyor son zamanlarda.

    yahu bu ulkeyi bolecekler,bizi somurecekler gibi ifadeleri kullanmayı amma cok seviyorsunuz.bırakalım arkadaslar artık bunları.

    aklıllı ol bölünme,akıllı ol sömürülme.bu ülkeyi bu kadar güçsüz ve basiretsiz görmeyin artık.zorda olsa,biraz sancı da ceksek bir şeyler değişiyor.şu 301.maddeyi de uzaya gönderdik mi…

  10. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    9. sınıftaki bir öğrencinin çok da farklı şeyler söyleyemeyeceğini Suat abi olsun FST abimiz olsun ifade etmişler zaten. Kaldı ki hakikaten 9. sınıf öğrencisinin böyle apolitik bir gençliğin ortasında bu kadar politik kalabilmesi gerçekten bence de takdire şayandır. 9. sınıfta benim de öyle çok fazla sosyal bilime meraklı olmamamın yanında herhalde konuş kardeşim dediklerinde ağzımdan çok da farklı kelimeler dökülmemiştir muhtemelen. Ancak şu liberal kardeşlerimizin solcuları resmi ideolojiye bağlayanları tercihen eleştirmeleri beni hafif zedelemiyor değil. Hayır ben de solcuyum, komünistim amma velakin resmi ideolojiyi sonuna kadar eleştiririm. Kabul etmem, hatta yine kendisi liberal olan Rasim kardeşimizin buradaki yazısında yapmaya çalıştığı gibi kemalizme yeni kanatlar takmaya da çalışmam. Neticede bu ideolojinin hangi toplumsal sınıfsal değerlere dayandığı bellidir ve tarafımdan tümüyle reddedilmiştir ve radikal bir eleştiriye tabi tutulmuştur. Cumhuriyetin kazanımlarının kimin kazanımları olduğu da besbellidir.

    Eğer gerçekten yiyorsa bu ülkedeki Ahmet İnsel’leri, Fikret Başkaya’ları, Ömer Laçiner’leri, Temel Demirer’leri, Sibel Özbudun’ları, Tolga Ersoy’ları ve daha sayamacağım birçok entelektüeli eleştirmelidirler. Gerisi hakikaten lafı güzaf oluyor o zaman. Bunu yazıyla direkt alakası olmasa bile bir yerlere not etmiş olayım dedim…

  11. Yazan:FST Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    Tansel,

    Ancak şu liberal kardeşlerimizin solcuları resmi ideolojiye bağlayanları tercihen eleştirmeleri beni hafif zedelemiyor değil. Hayır ben de solcuyum, komünistim amma velakin resmi ideolojiyi sonuna kadar eleştiririm.

    Kabahat sende değil, özde sağcı olan Kemalistlerin kendilerini solcu zannetmelerinde. Merak etme benim senden şüphem yok.

    Eğer gerçekten yiyorsa bu ülkedeki Ahmet İnsel’leri, Fikret Başkaya’ları, Ömer Laçiner’leri, Temel Demirer’leri, Sibel Özbudun’ları, Tolga Ersoy’ları ve daha sayamacağım birçok entelektüeli eleştirmelidirler.

    Bu arkadaşlar hakikaten kaliteli insanlar, kendileriyle iktisadi liberalizm karşıtlığı dışında fevkalade uyuşuruz. Ömer Laçiner’e bayılırım ama bir iki defa izlenimlerde kulağını çekmek zorunda kalmıştım. Sağcı katillere veryansın ederken komünist banka soyguncusu ve eşkiyalardan zımnen kahraman olarak söz etmesini konu etmiştim. Ahmet İnsel de korumacılık sebebiyle faciaya dönüşen İrlanda patates kıtlığıyla liberalizm arasında absürt bir ilişki kurarak bir yerde kontak yapmıştı. Yeni Sol diye bir kitabında da piyasa olsun ama ne kadar olsun gibi konularda debeleniyordu, insanların sosyalist bir dünyada bir anda melekleşeceğini filan zannediyordu. Liberaller en azından insanların aslında kötü olduğu varsayımıyla hareket edip ona göre gard alırlar, daha gerçekçidirler. Fikret Hocaya da ilaveten saygı duyarım.

    Yeni solcular, neo Marksistler hoş adamlardır ama Marksist dini inançları bazı islamcı ve kemalistler gibi onların da gözünü kör edebiliyor. Ve zurna da hep özel mülkiyet konusunda zırtlıyor, buna da diyecek birşey yok, çözümsüz birşey. Bir konferansta işitmiştim, Küresel Kapitalizmi Savunmak kitabının yazarı Johan Norberg konuşmasını ünlü birine atfen “Komünizm imkansızdır, zira insanlar mutlaka birşeylere sahip olmayı severler” diye bitirmişti.

    Hasılı insanlarda ister üretim amaçlı ister süs olsun diye mal ve mülke sahip olma isteini yok etmedikçe komünizm ancak ortak mülkiyetin olduğunu tahmin erttiğim cennet ve cehennemde mümkündür. Tabii ona inanmıyorsanız cenneti burada inşa etmeye kalkarsanız ortaya değişik tonlarıyla sosyalist, komünist, devletçi, sosyal demokrat cehennemler çıkar.

    Neyse, bunları sonra görüşürüz, yolum İzmir’e düşerse misafir edersin artık.

  12. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    [Sağcı katillere veryansın ederken komünist banka soyguncusu ve eşkiyalardan zımnen kahraman olarak söz etmesini konu etmiştim.]

    Devrimcidir onlar bence de. Eşkiyalık biraz sağa mahsus. Otoriteye karşı gelmek durumu söz konusu öz olarak. Eylemin kendisinden ziyade neye dönük olduğu da önemli biraz. Ama bu durum biraz karışık, sonraya bırakıyorum.

    [Ahmet İnsel de korumacılık sebebiyle faciaya dönüşen İrlanda patates kıtlığıyla liberalizm arasında absürt bir ilişki kurarak bir yerde kontak yapmıştı.]

    Zannedersem radikaldeki bir yazısı idi hiç de kontaklık söz konusu değildi. Tekrar bakmam lazım ancak o dönemde katıldığımı hatırlıyorum. Liberalizmin gücü bir oranda da hiç uygulanamayacak olmasında yatıyor zaten. Kapitalizmle yaratılan bir söylem ama maddi gerçeklikten fazlasıyla kopuk. Ki zannedildiğinin aksine gücünü de buradan alır.

    [Yeni Sol diye bir kitabında da piyasa olsun ama ne kadar olsun gibi konularda debeleniyordu, insanların sosyalist bir dünyada bir anda melekleşeceğini filan zannediyordu.]

    İşte sizinle anlaşamadığım nokta burası. İnsanların özünde ne olduğuna dair sahte tartışmalar yapar liberaller ama neden insanlar bencildir veya öyle olmaya eğilimlidir “bu çağda” sorusuna yanıt veremezler, tarihsel bakıştan yoksundurlar. Böyle herkesin birbirinin sırtına bastığı rekabetçi fetişizmin heryanı sardığı bir sistemin içerisinde ister istemez bencillik sarmalına ve burjuva rasyonalitesine sıkışır insan. İnsan dolayısı ile bu anlamda hem belirler hem de belirlenir. Komünist bir sistemde pek tabii ki paylaşımcı bir sistem olacaktır olursa (devlet mevlet yok aman ha). İnsan öyle bir yere sıkıştıralamaz indirgenemez. Althusser’in de dediği gibi tarihte öyle belirleyebileceğimiz bir insan özü yoktur. Liberalizm insanı kötü tanımlıyorda noluyor, üretim araçlarında özel mülkiyeti savunup kitlelerin yok pahasına sömürülmesine sesini çıkartmıyor, insan kötü dediğimiz zaman böyle bir sonuca mı varmamız lazım :))

    [Yeni solcular, neo Marksistler hoş adamlardır ama Marksist dini inançları bazı islamcı ve kemalistler gibi onların da gözünü kör edebiliyor.]

    Allah allaah bu liberalizm bu çağın dini tabusu değil midir acaba? :)) Hele hele de postmodern soslu olanı.. 🙂 Evet ortodoks marksizm bence de bir dindir ama ötesi biraz abartı kaçar, sevgili abicim bence kendi imanını da bir sorgula derim 🙂

    [“Komünizm imkansızdır, zira insanlar mutlaka birşeylere sahip olmayı severler”]

    Yukarıda da anlattığım gibi saçma bir cümle. Veri koşullar dışında bir dayanağı yok. Tarih üstü toplum üstü bir totoloji dillendirmiş yazar. Kitabını da okumuştum, pek kıymeti harbiyesi yoktur onun da…

    İzmir’e beklerim. Samsun’a yolun düşerse de arayabilirsin olma ihtimalim olabilir. Seve seve misafir de ederim :))

  13. Yazan:Seda KILINÇARSLAN Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    Rumuz yok,burada amaç başkalarının iç kanamalarını devam ettirmek değil, ondan çıkar sağlamaktır.Bu durumda yeni bir başlangıç bölünen için değil bölenler için olurdu.

  14. Yazan:Rumuzyok Tarih: Ara 6, 2007 | Reply

    Seda kardeş; işte başkalarını çıkarına olan şey de bu “kanama”nın devamı.

  15. Yazan:blue Tarih: Ara 7, 2007 | Reply

    Seda hanım,

    Bizi bölmeye çalışanlar, Sevr’i hortlatmak isteyenler paronayası köksüz değil. Osmanlı’nın son 50-60 yılı çok çalkantılı geçti. Milliyetçilik cereyanlarının kuvvetlenmesi ile ve sömürgeciliğin/ emperyalizmin ortaya çıkmasıyla koskoca bir imparatorluktan olduk. Bu yüzden Cumhuriyetin ilk yıllarında bu korkuyu sürekli yaşamak ve tetikte olmak doğaldı. Fakat artık farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni dünya ekonomi üzerinde duruyor ve birbirine bağımlı olmayı gerektiriyor. Çünkü adam size araba satacak, bilgisayar satacak, cep telefonu satacak; siz güçsüz olursanız, fakir olursanız bunlara müşteri bulamaz. Bu yüzden emperyalist güçler dediğimiz ülkeler, G8 vs. yoksullukla mücadele için cebinden para çıkartıp veriyor. Düşük faizli krediler veriyor. Elbette bütün bunlardan menfaatleri var. Fakat menfaat ülkelerin bölünmesinde, güçsüzleşmesinde değil. Devletlerin birbirine bağımlı olması olumlu bir şey. Artık ülkeler birbirlerine öyle kolay savaş açamıyorlar; çünkü birinin elinde doğalgaz kozu var, diğerinin elinde petrol, diğerinde teknoloji vs. Herkes birbirine muhtaç.
    Ama bir noktada haklılığın var. Silah tüccarları için bölünmek iyi bir şeydir. Çünkü Afrika’da olduğu gibi bölündüğünüz zaman yemek yemeğe vereceğiniz parayı mermiye verirsiniz, tüccarların karnını doyurursunuz. Bunun çaresi de buna alet olmamaktır. Eğer Türk-Kürt kardeşliğini bozmak isteyen varsa buna karşı çıkıp kardeş olduğumuzu göstermektir; laik-müslüman çatışması oluşturmak istiyorlarsa birlikte didişmeden nasıl yaşanılır gözlerinin içine sokarak göstermektir.
    Liberalizm de bu konuda iyi bir araçtır. Özgürlükler insanları ayırmaz, kaynaştırır. İnsanlar, en aykırı fikirlerini dahi ifade etmelidirler. Çünkü sözle ifade edemezse mutlaka başka bir şekilde edecektir. Bu ise hiç istenmeyen bir şey. Tolerans da değil. Çünkü toleransın içinde bir çekememezlik var, katlanma var. Hayır ! Voltaire’in dediği gibi fikirlerine karşı olsan bile, insanların söz söyleme hakkını sonuna kadar savunmalısın. Yoksa çatışma başlar.
    Sence Kürt sorunu, devlet onlara çok liberal bir şekilde yaklaştığı için mi ortaya çıktı, yoksa kendilerini ifade etmelerine izin vermedikleri için mi? Ne dersin?
    Peki hangi tutum bizi bölünmeye daha çok yaklaştırıyor sence?

  16. Yazan:öziç Tarih: Ara 29, 2007 | Reply

    arkadaslar komunistlere atıp tutuyosunuz kafanıza gore bunlar bazılarınız sadece bilmediginiz seyler hakkında yorum yapmak
    sizce cok mu normal ?
    komunizmi araştırırsanız biraz cogunuzun yazdıgı yazıdan utanacagını dusunuyorum

    ORN: birisi komunist soyguncu demiş

    bi defa komunist adam parayı dusunse komunist olamaz kapitalist olur.

    tabi bunları bilemmeeniz cok normal araştırmasız yapılan yorumların cogunda karsılasıyorum turkiyenin en buyuk sorunlarından biriside bu bilmedikleri seyler cok ama soyleyince ayıp oluyo

    faşist faşist dusuncelere sahip olmayın biraz dusunun sonra tasının yada arastırın… benden tavsiye

  17. Yazan:FST Tarih: Ara 29, 2007 | Reply

    Ozic,

    bi defa komunist adam parayı dusunse komunist olamaz kapitalist olur.

    Devrim için banka soyan hırsız komünist gençleri kastetmiş olabilirler, bir daha düşün. Bazıları bunları kahraman zannedebilir tabii ama hırsız hırsızdır, yapacak birşey yok.

    tabi bunları bilemmeeniz cok normal araştırmasız yapılan yorumların cogunda karsılasıyorum turkiyenin en buyuk sorunlarından biriside bu bilmedikleri seyler cok ama soyleyince ayıp oluyo

    Birşeyler tavsiye edin de okuyalım bakalım.

  18. Yazan:fuatogl Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    Hehe, mantığın düzü herşeyi ne kadar da kolaylaştırıyor, “hoşumuza giden” sonuçlara varmamızı sağlıyor FST bey. Adamlarının ölüsü bile gıcık kapmanızı sağlıyor 🙂
    Sizin düz mantığınıza göre ABD ya karşı gelen Iraklılar yasadışı haydut, İtalyan faşizmine karşı yasadışı mücadele edenler düzen bozucu parazit, operasyona katılan TSK mensupları birer cani katil oluyor o zaman…Ne fark var sizin dümdüz mantığınızla?
    Gerçek şu ki, o çocuklar belirli bir toplumsal projeye göre eylem yapıyordu, kişisel menfaatleri için banka soymuyorlardı. Ve canları ile bedel ödemeye razı olmuş gençler idi. Yani yaptıklarına ilişkin samimiyet sorunu yok, bunu kılıf yapıp ceplerini para ile doldurmadılar. Kafalarında tasarladıkları toplumsal projeye karşı çıkabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, hakkınızdır da, ama yavan hırsız demek sadece kendinizi küçültür kanımca.

  19. Yazan:FST Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    Fuatogl,

    Katilin, hırsızın iyisi olmaz. Bunların üstüne vazife mi aklınca vatan kurtaralım diye orayı burayı basıp soygunculuk, eşkiyalık ediyorlar. Serseriden kahraman olmaz kardeşim, bırakın dağınık kalsın saçlar, herkes vatan kurtarıyor. 1 Mayısta park bahçelerdeki çiçeği dahi tekmeleyen insanlıktan çıkmış budalaları bana “toplumsal tasarı” bilmem ne diye satmayın. Vatandaş kurtulmak istiyorsa ona göre amel eder, TKP’ye bilmem neye oy verir. Bilinçsiz de vermiyorsa, köleliğe razıysa zorla güzellik olacak değil ya, defolup gidip başka yerleri kurtarsınlar, üzerlerine vazife mi?

    Gerçi bunların ağababası Lenin, Mao da katildir, hem de bir neslin katili. Büyük sıçrayış yapayım derken Çin’in içine etmiştir Mao. Allahtan Çin kapitalizme yöneldi de sefaletten paçayı yırtma yoluna girdi.

    Hala komünizm lafı ediliyor, ya sevin ya Kuzey Kore’ye gidip mutlu yaşayın, bu ne be. Herhalde vize filan da uygulamıyorlardır ABD gibi. Varsa beğenen kapı açık.

    Entel sol laflardan gına geldi artık.

  20. Yazan:Mr No Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    FST Bey,
    Liberal tarafta da katil çok desem liberalizmden geçer misiniz?
    Şili Diktatörü Agusto Pinochet, Türkiyeden Kenan Evren, Güney Kore diktatörü Park, latin Amerikadaki diğer örnekler..
    Hayek’in istediği gibi bir liberal diktatör olan , Milton Friedman gibi bir liberal iktisatçının destek çıktığı Pinochet e katil demekle başlayalım.

  21. Yazan:Mr No Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    K. Kore komunist değil benim bildiğim kadarıyla. Hiç bir komunist grup tarafından model olarak gösterilmez.
    Kore yerine Küba deseniz olabilir.
    Ben komunist değilim ama fırsat bulsam giderim Küba’ya.

  22. Yazan:Mr No Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    FST Bey,
    “Devrim için banka soyan hırsız komünist gençleri kastetmiş olabilirler, bir daha düşün. Bazıları bunları kahraman zannedebilir tabii ama hırsız hırsızdır, yapacak birşey yok. ”

    Zaten mülkiyetin temelinde hırsızlık var. Mesela oturduğunuz ev bir Ermeniden veya Rumdan zorla alınmıştır. Atalarımız yağmalayarak, zorla çalarak yüzyıllarca ekonomiyi çevirmediler mi?
    İslam ganimet incentive leriyle yayılmadı mı?

  23. Yazan:fuatogl Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    Bende o bir zamanlar haber programlarının generiklerini süsleyen çiçek yolan türbanlı protestocu kızdan başlayıp etrafta kurbanlık koyun gibi insan doğrayanlardan çıkıp benzeri demagojik şeyler üfürebilirim. Gına geldi şu entelimsi muhafazakarlıktan felan diyebilirim. Çok düzeyli bir tartışma olur değil mi?

  24. Yazan:FST Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    Sevgili MisterNo,

    Pinochet ile ilgili yazılarımı okumamış olmanı esefle karşılıyorum, aynen dediğin gibi katilin sağı solu olmaz.

    K. Kore komünistdeğil demişsin, öyle ya “demokratik halk cumhuriyeti” olmalı. Doğu Almanya da komünist değil “Demokratik Almanya”idi. Batı da şu halde antidemokratik Almanya oluyordu.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Kore_Demokratik_Halk_Cumhuriyeti

    Zaten mülkiyetin temelinde hırsızlık var

    İyi geliyorum Eskişehir’e senin pederin dükkanın yarısını alacağım, sonra bozuşmayalım.

    Fuatogl bey,

    Kafanıza göre takılın. Ben komünizmin faziletlerini öğrenmek için kitap okumaya başlıyorum. İlk fazileti görüncesize haber veririm.

  25. Yazan:FST Tarih: Ara 30, 2007 | Reply

    Pinochet yazısı şu linkte:
    http://www.izlenimler.net/2006/12/11/bari-biz-unutmayalim/

  26. Yazan:fuatogl Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    FST bey, kominizmin faziletinden bahsetmiyorum. Demagoji diyorum, anladınız ne demek istediğimi..iyi okumalar.

  27. Yazan:Mr No Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    Peder Eskişehirde değil, ayrıca dükkanı yok. Çobandır kendisi. Silah taşıma ruhsatı var, ve canavar gibi çoban köpekleri var 🙂

  28. Yazan:Mr No Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    FST Beyt,
    “K. Kore komünistdeğil demişsin, öyle ya “demokratik halk cumhuriyeti” olmalı.”

    Türkiye Cumhuriyeti de demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti 🙂

  29. Yazan:FST Tarih: Ara 31, 2007 | Reply

    Mr No,

    Çobandır kendisi. Silah taşıma ruhsatı var, ve canavar gibi çoban köpekleri var 🙂

    Ne güzel, kolaylıklar dilerim kendisine. Merak etme, köpeklerle silaha göz dikmedim.

    Türkiye Cumhuriyeti de demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti 🙂

    Kuzey Kore ne kadar komünist değilse Türkiye de o kadar demokrattır. Beni teyit etmişsin, iyi oldu bu örnek. Yalnız Türkiye laik ve sosyal bir devlettir, sadece hukuk kısmında problem var.

  30. Yazan:tahsin Tarih: Oca 9, 2008 | Reply

    kendine liberal, libertaryen, kapitalist diyen duydum ama neoliberal diyeni daha duymadim. acaba kendisine neo liberal diyen insan var mi(neo liberal ne demekse)?

  31. Yazan:tahsin Tarih: Oca 9, 2008 | Reply

    Milton Friedman in Pinochet ile olan iliskisi bircok solcu ve komplo teorisyeni tarafindan surekli dile getiriliyor. Soylenmeyen sey ise aralarindaki iliskinin boyutlari. Pinochet den evvel Sili Catholic Universitesiyle Chicago Universitesi isbirligi anlasmasi yapiyor, bunun sonucu olarak Silili ogrenciler Chicago Universitesinde egitim alabiliyorlar. Silide bulunan Chicago Universitesi profesoru Arnold Harberger Milton u Siliye 1 hafta boyunca ders vermesi icin davet ediyor.Bu ziyaret sirasinda Milton Pinochet ile karsilasiyor ve bir saat sohbet ediyorlar. Bu sohbet sirasinda Pinochet Milton a Sili icin ne onerebicegini soruyor. Milton ABD ye donunce onerilerini bir mektupla Pinochet e gonderiyor ve hukumet harcamalarini kismasini enflasyonu kontrol altina almasini ve uluslararasi sebest ticarete izin vermesini tavsiye ediyor. Ancak Silide dolara bagli bir kur rejimi var, imtiyazli sirketler var. Ayrica Silinin en onemli ihrac mali bakir fiyatlarinin dunya piyasasinda dusmesi de Silide ki ekonomik krizde etkili oluyor.

    Yani Milton bir diktatore tavsiye verdi diye suclu mu olmasi gerekiyor.

    ilgili baglanti:Reason

  32. Yazan:Rumuzyok Tarih: Oca 9, 2008 | Reply

    Tahsin Bey,

    Milton Friedman-Diktatörlük-Neoliberalizm ilişkisi sizin sandığınızdan karmaşık. Çoğu ülkede neo-liberal politikalar diktatörlükler aracılığıyla yürütülmüştür; daha genel bakmak lazım.

  33. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Şu Fethi abim kendisi kızıyor ama demagoji yapmakta sitesine bol bol konuk ettiği Sülo babamızdan daha ötelerde maşallah :))

    Mülkiyetin kendisi hırsızlık olduktan sonra bikaç para babasının sömürüden elde ettiği zenginlik onun mudur acaba? Ben şimdi bu sisteme hırsızlık der isem bununla mücadeleyi yine bu sistem içerisinde şekillenen hukuksal düzlemde vermek zorunda mıyım diye de sorabilirim… Hukuksal ve şiddetsiz zemini zorlarım hatta 1971 gerilla hareketini gereksiz şiddete başvurduğu için eleştirebilirim de? Ama hırsızlık derseniz onu devrimcilerden değil (Deniz’lerde değil!) gidin sermayeden sorun isterseniz, ne dersiniz? Aynı sistem sizi siyasal düzlemin dışına iterken aynı zamanda şiddet kanallarına yönlendiriyor demektir zaten. Yaşamla ölüm arasında farkın kalmadığı yerde şiddet kullanmaktan da gocunmam. Öyle herşey sizin baktığınız yerden gitmiyor işte, birazcık sıkıyorsa komünist olun bakalım, neoliberal rüzgarla da esmesin arkanızdan da öyle konuşun isterseniz. Hep kendinize hep kendinize…

    Kim kimin parasını çalmış beraberce bir bakalım isterseniz. Babamın dükkanını da alın… Alın da siz alınca özel mülkiyet olmayak mı sanki? Bu kadar sığ mı anlamak zorundayız acaba… Aynı mantıkla islamcıların şiddetine ne diyelim (hem de sistemin ekmeğine yağ sürüverirken alimallah), ya da liberallerimizin diktatörlere verdikleri destekler, Irak Savaşı’nın sebepleri nelerdir acaba, hangi toplumsal ilişkisel zeminden kök alıyor acaba? Peki radikal sistem muhalifleriysek nası siyasey yapıcaz? Ben sistemin yıkılması yönünde çalışıyorsam siyasetin alanını bana bir liberal mi çizecek? Ya da burjuva demokrasisinin sınırlarını mı kabullenmek zorundayım acaba???

  34. Yazan:FST Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Tansel,

    Sen mülkiyet hırsızlıktır, o halde hırsızların elinden zor kullanarak yahut geri (ç)alarak topluma iade edelim diyorsun. Ben de mülkiyet hırsızlık değildir diyorum.

    Bari sen katillleri, hırsızları, serserileri savunma. Deniz Gezmiş ve diğerleri toplumu kurtaracaklarını zannediyorlardı, Hasan Cemal’in hatıralarına bakarsan ipe nasıl gittiklerini görürsün. Doğan Avcıoğlu ekibi ve devrimci komünistlerin işbirliği ülkeyi asker güdümlü bir sosyalist devrime götürecek, herkes mutlu olacaktı sözde. Ancak Doğan Avcıoğlu’nun ölene kadar sorduğu gibi bir yerde hata yapılmıştı. O hata da yöntemde değil Türkiye’de veya başka biryerde sosyalizmin imkansız olduğunun anlaşılamamasındadır. Stalin kabahatli değildi, özel mülkiyeti tamamen yasakladığın takdirde toplumculuğun bundan güzel bir uygulamasına ulaşamazsın. En ufak bir sapma seni özel mülkiyet ve piyasaya imkan veren sosyal demokrasi gibi kapitalizm türlerine götürür.

    Mülkiyet hırsızlık değildir, sermayedar, müteşebbis de hırsız değildir, bugün Türkiye’de topraklar, ormanlar tamamen devletin elinde, bir kabahatli varsa devlettir, devlet elindeki üretim imkanlarını vatandaşa bıraksın, işine baksın. Bu noktada birlikte hareket edebiliriz, tabii silah, soygun, darp olmadan.

    Bir sistemin yıkılmasını istiyorsan o sistemi besleyen damarları tıkayacaksın, problem bürokratik devlet ve devletçi kapitalizmdedir. Çözüm ise devletin aradan çıktığı serbest, özgür piyasa rejimleridir. Lenin gibi gidip yanlış yerde ve kolay şartlarda devrim yaparsan iş gidip devletçi kapitalizme dönüşür ve tüm dünyanın başını belaya sokmuş olursun.

    Keşke komünizm gelse de hiç çalışmamıza gerek kalmasa, yan gelip yatsak, istenen bu ama nerde o günler.

  35. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Bunlar senin görüşlerindir abicim. Ben öyle düşünmüyorum. Problem kapitalist üretim ilişkilerinin ta kendisindedir, Wallerstein’ın çok da güzel belirttiği gibi sermayenin sırf birikmesi için biriktiren her haltı kar için yapan metalaştıran ilişkilerin ta kendisindedir, devlet te bu ilişkilerin orta yerindedir, bürokrasi dediğin nane tam da kapitalizmin ihtiyaç hissettiği bir şeydir. Tonla yazı yazdım sayfamda, zahmet olacak ama okuman gerekiyor bana akıl vermeden önce. Amma demokratmışsın ben anlayamamışım, senin gibi düşünmek zorunda değilim.

    Ben sistem karşıtıyım, ve bu hırsızlık düzeninin tıpkı Denizler gibi, tıpkı o DEVRİMCİLER gibi yıkılmasını istiyorum ve bunun için de burjuva demokrasisinin sınırlarını pek tabii ki kabul etmek zorunda değilim. Hırsızlığın objektif bir tanımı mı var ki? Baktığın ideolojik pencereye göre değişir. 1968 özgürlük hareketleri dünya çapında hareketlerdi ve insanlığı vicdanı savunuyorlardı, devrimi savunuyorlardı, meşrulardı… Ben sistemi yıkmak isterken egemenler gel kardeşim yık demezler adama.. Bu işin zaten kendisi çatışma.. Bir yere kadar gider siyasal mücadele, sınırları vardır… Bana kapitalizm dersi verme, ben onları iyi bilirim.. Senin düşündüğün gibi düşünüp hırsız demem kimseye. Hırsızmış katilmiş, laf… Vietnam kasabının arabasını yakmak mı katillik hırsızlık, savaşlara karşı, faşizme-emperyalizme ve pek tabii ki kapitalizme karşı mücadele örgütlemek mi hırsızlık…

    Şaka yaptığını varsayıyorum sevgili abicim… Denizler (eleştirelim eleştirmeyelim, sevelim sevmeyelim) devrimcidirler ve öyle kalacaklardır.

    Evet bu sömürü düzenine karşıyım, emperyalizme karşıyım, kapitalizme karşıyım. Dünya insanlığının emeğinin hırsızca gasp edilmesine karşıyım, hırsız mı oldum şimdi???

  36. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Ayrıca komünizm olmaz derken gözümüzün önünde parlayan Zapatista deneyimini ve daha birçok deneyimi görmezden gelmek de ayrı aymazlık olsa gerek. Pek işine gelmiyor birilerinin.

    Bir de 1968 Türkiye hareketinin tek kolu Avcıoğlu kolumuydu ki onu referans alalım. Bence darbecidir zaten o. Ayrıca Denizler o grubun içinde de değillerdi, Che’nin Halk Savaşı yolunu benimsemişleri, halkı dikkate almadıkları için Avcıoğlu-Mihri Belli fraksiyonun de tam karşısında yer aldılar. O iş senin dediğin gibi basit değil… Senin basit düz mantıklarına ve indirgemelerine inat daha da açmak gerekiyor. Şurada tartışılmış biraz mesela;

    http://www.ozguruniversite.org/guncel_gun_baskasol.php

  37. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Bir de şuna bakın bakalım;

    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=14829

  38. Yazan:FST Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Tansel,

    Tonla yazmak yerine anlaşılır iki kilo yazsan belki yazdıkların da okunur. Şu haliyle kusura bakma, bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem.

    Sana ve Che’nin halk savaşı yoluna başarılar dilerim. 40 yaşından sonra yeniden görüşmek üzere.

    Eski dostun,

    FST

  39. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    [Tonla yazmak yerine anlaşılır iki kilo yazsan belki yazdıkların da okunur. Şu haliyle kusura bakma, bir dirhem bal için bir çeki odun çiğneyemem.]

    Sen bilirsin abicim. Açık ve netti söylediklerim. Objektif herkes tarafından kabul edilmiş namus veye hırsızlık tanımlarından hareket etmeni eleştirdim, karşı çıktım. Şiddeti bir sebep değil, toplumsal ilişkiler tarafından üretilen bir olgu, bir sonuç olarak gördüm. Bu kadarını anlayacağını zannediyorum. Ha yok ben tartışamam dersen tartışma tabi, yapacak hiçbirşeyim yok. Herkese kendi yolunda, mücadelesinde bir hayat var önümüzde…

    [Sana ve Che’nin halk savaşı yoluna başarılar dilerim. 40 yaşından sonra yeniden görüşmek üzere.]

    Ben şu an böyle bir yolu benimsemediğimi söyledim zaten. Ayrıca görüşmek için 40 yaşıma kadar beklememize de gerek yok. Kapımız her zaman herkese açıktır. Bana kapısını açana da her zaman gitmeye adayımdır, iki sıcak çayla muhabbetin belini kırıveririz hiç yoksa. Ha illa ki 40 yaşından sonraki bir komünist ile de konuşmak istersen Fikret Başkaya hocamızın ve birçok diğerlerinin kapısının açık olduğunu zannediyorum. Beni beklemene gerek yok zira.

  40. Yazan:fuatogl Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Tahsin bey..
    Naomi Klein in son kitabı “Shock Doctrine” i okuyun lütfen, gerçekten bu şekilde savunmanıza gerek hiç yok, ne komplosu. Boşuna kendinizi yormayın. O darbenin, ve orayı canlı test ekonomisi olarak kullanmasının milton üzerindeki etkisi çok açıktır. Birbirimizi aptal yerine koymayalım.

    It was a terrible political regime. The real miracle of Chile is not how well it has done economically; the real miracle of Chile is that a military junta was willing to go against its principles and support a free-market regime designed by principled believers in a free market…
    milton friedman

    Viva Pinochet!

  41. Yazan:FST Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    Rumuzyok,

    Çoğu ülkede neo-liberal politikalar diktatörlükler aracılığıyla yürütülmüştür; daha genel bakmak lazım.

    Mesela hangileri? Türkiye’de 12 Eylül öncesinde liberalizme geçilmişti 24 Ocakla. Darbeciler mevcut durumu değiştirmediler. ABD, İngiltere o zamanlar, bugünlerde Almanya, İsveç (neo) liberalizme hem de sosyal demokrat liderlerce taşınıyor.

    Allahtan Pinochet’ye Friedman bir mektup yazmış, yoksa solcu takımı çiğneyecek sakız bulmakta zorlanırdı.

    Ben size epey despot sosyalist lider sayabilirim arzu ederseniz. Lenin, Stalin, Hitler, Pol Pot, Kim Jong-il, Mao, Kaddafi, Saddam, Hafız Esad, Castro, Enver hoca, Afrikadaki kabile şefleri vs.

    Sosyalizm yürümez, ancak baskıyla, kan dökerek bir parça sürebilir, demokratik sosyalizm diye birşey yoktur, bu yol kapitalizme çıkar.

    Tabii siz bunları sığ değerlendirme olarak görürsünüz, içi boş cafcaflı laflarla iki sayfa yazıp birşey söylememek gerekir sosyalist edebiyat gereği.

  42. Yazan:Ç-Z Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    @ İktisatçıgözüyle,

    Tansel bey,her yazdığınız için herkese cevap vermediğinizin farkındayım ama yine de sormak istedim:Her bir bireyin birbirinden farklı algılar geliştirdiğini normal tanımı bile yapılamasının sakıncalı olduğunu söylüyorsunuz ki aşağıdaki cümleleriniz de bu doğrultuda,o halde yapacağınız “memnuniyet” tanımına herkesin onay vereceğini neye dayanarak iddia ediyorsunuz?Bu tanım,herkesin kabul etmesini beklediğimiz asgari ücret anlamında bir şey mi?

    Bunlar senin görüşlerindir abicim. Ben öyle düşünmüyorum.

    Herkes farklı yeteneğe,kapasiteye sahip bu durumda sınırlarını,tanımı,basamaklarını belirlediğiniz sosyal düzen pramidini siz mi inşa edeceksizniz?

    Objektif herkes tarafından kabul edilmiş namus veye hırsızlık tanımlarından hareket etmeni eleştirdim, karşı çıktım.

    Hırsızlığın objektif bir tanımı mı var ki? Baktığın ideolojik pencereye göre değişir.

    Siz herkes tarafından kabul edilen bir düzen peşinde değil misiniz?Bu düzen ortak tanımlarla idame edilmez mi zaten?

    Şiddeti bir sebep değil, toplumsal ilişkiler tarafından üretilen bir olgu, bir sonuç olarak gördüm.

    Evet bu sömürü düzenine karşıyım, emperyalizme karşıyım, kapitalizme karşıyım.

    Bu mudur sizin başkasının düşüncesine saygınız;soyulduğunu haykırmayan birine “senden çalıyorlar,seni sömürüyorlar farkında değilsin” demek!Bu şiddet için sebep “var etmek” demektir!Onun soyulduğunun “siz” farkındaysanız hırsızı yakalarsınız ve bir başkasını daha soymasına da engel olacak tedbirleri alırsınız.

    1968 özgürlük hareketleri dünya çapında hareketlerdi ve insanlığı vicdanı savunuyorlardı, devrimi savunuyorlardı, meşrulardı…

    Nedense bu cizvit yaklaşımını hatırlattı;”hedefe ulaşmak için her yol mübah”.Karar verin hizmet edilen nedir;insanlık ve vicdanı mı yoksa devrim mi?

    Wallerstein’ın çok da güzel belirttiği gibi sermayenin sırf birikmesi için biriktiren her haltı kar için yapan metalaştıran ilişkilerin ta kendisindedir, devlet te bu ilişkilerin orta yerindedir, bürokrasi dediğin nane tam da kapitalizmin ihtiyaç hissettiği bir şeydir.

    Size sormak istediğim şu; hiçbir “halt” etmeden,günde 20 saat isteyerek metalaşacak kar için çalışsak bize engel olur muydunuz?Nasıl?Bürokratik yolla mı?Halt etmediğimizden nasıl emin olurdunuz da 20 saat çalışanların bir araya gelmesine ikna olurdunuz?Metalaşacak karı elimizden alarak mı?
    Sizi memnun etmeden ben memnun olamayacak mıyım?

    Dünya insanlığının emeğinin hırsızca gasp edilmesine karşıyım, hırsız mı oldum şimdi???

    Fırından ekmek çalan hırsız gibi yazmışsınız ama bir Jaguar hırsızı olmadığınızı nasıl ispat edeceksiniz?

    Hırsız’dan kurtulmanın yolu onları yok etmek değil.Sistemlerde gerçekleştirilecek iyileştirme ve düzenlemeler,devrimci zihniyetle ideolojilere hizmet etmekten daha yararlıdır.

  43. Yazan:Rumuzyok Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    Mesela hangileri? Türkiye’de 12 Eylül öncesinde liberalizme geçilmişti 24 Ocakla. Darbeciler mevcut durumu değiştirmediler. ABD, İngiltere o zamanlar, bugünlerde Almanya, İsveç (neo) liberalizme hem de sosyal demokrat liderlerce taşınıyor.

    Arjantin, Brezilya, Türkiye, Endonezya, Filipinler…vs Batı ülkelerinde de Neo-liberalizme doğru yelken açılırken otoriterleşme temayülleri başgösterdi. Thatcher’a boşuna “Iron Lady” demezler.

    Türkiye’deki 12 Eylül rejimi de 24 Ocak kararlarının tamamlayıcısıdır. 24 Ocak kararlarını peşi sıra “Bu kararlar bu rejimle (1970lerin ortamı kastediliyor) yürütülemez” denmişti.

    Allahtan Pinochet’ye Friedman bir mektup yazmış, yoksa solcu takımı çiğneyecek sakız bulmakta zorlanırdı.

    Solcu takımının çiğneyeği çok fazla kapitalist sakız var. Sakız bitmez sizin kapitalist ambarda: Birinci-İkinci dünya savaşları, atom bombaları, carpet bombing, Auschtwitzler, soykırımlar, katliamlar, doğanın kirlenmesi, ırkçılık.. Var da var.

    Temelde olay şu, neoliberalizm emek ücretleri üzerinde baskı uygulayarak ve devlet sosyal güvenlik harcamalarında kısıntıya giderek kar hadlerini yukarı çekme üzerine kurulu kısmen. Toplumdan bu politikaya tepki geleceği bilindiği için, sert politikalar ile muhalefet yıldırıldı. (Thatcher da işçi sendikalarının içine ajan soktu, grevleri bastırdı, falan filan) Üçüncü dünya ülkelerinde çok daha haşin ve baskıcı modeller devreye girdi.
    Vesselam, olay Pinochet ile Friedman’ın mektuplaşması kadar basit değil.

    Ben size epey despot sosyalist lider sayabilirim arzu ederseniz. Lenin, Stalin, Hitler, Pol Pot, Kim Jong-il, Mao, Kaddafi, Saddam, Hafız Esad, Castro, Enver hoca, Afrikadaki kabile şefleri vs.

    Yani el insaf… Lenin-Stalin-Mao-Castro ve kısmen de Enver Hoca dışındakilerin hangileri sosyalist?? Hele afrikadaki kabile şeflerini saymanız karikatür gibi olmuş. Madem öyle, komşu kabilenin köle taciri şefini de kapitalizmin hesabına yazalım 😉

    Doğrudur, sosyalizm 20. yy’da epey kanlı biçimde hayata geçti. Ama unutmayın kapitalizmin sosyalizmden aşağı kalır yanı yok. Siz sosyalizmin döktüğü kanda kapitalizmi aklamaya çalışıyorsunuz.

    Sosyalizm yürümez, ancak baskıyla, kan dökerek bir parça sürebilir, demokratik sosyalizm diye birşey yoktur, bu yol kapitalizme çıkar.

    Kim bilir.. Daha tarih yazılıyor.
    Merak ettim, acaba bir dünya savaşı daha çıkarırsa kapitalizmin yine bu kadar iştahla savunabilecek misiniz? (ciddiden soruyorum) Yoksa görüşlerinizi gözden geçirir miydiniz?

    Tabii siz bunları sığ değerlendirme olarak görürsünüz, içi boş cafcaflı laflarla iki sayfa yazıp birşey söylememek gerekir sosyalist edebiyat gereği.

    İçi boş değerlendirme olarak görmüyorum.. Sadece biraz kısa yoldan akıl yürütüyorsunuz bence.

  44. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    ÇZ,

    Yorumlarının yazdıklarımla alakası yok. Ben bir “memnuniyet” tanımı yapmıyorum. Tartışılan konu ortada iki farklı paradigmanın olması idi ve birine hırsız demenin o kadar da kolay olmayacağı idi (ki Denizlerden bahsedilirken).

    Fakat kısa kısa cevaplayayım. Öncelikle olay salt memnuniyet meselesi değildir. İndirgersek toplumsal olguları anlamamız zorlaşır. Kişilerin bilinçlerinin kendi özlerinden geldiğini iddia eden birisi için durum sandığınız kadar istek boyutunda değerlendirilebilir ki postmodern görelilik denilen nane aslında tam da sizde ifadesini bulan muhafazakarlıklara yok açar. Zira yine sizin mantığınızdan ilerler isek sisteme yapacağımız yamaların ne yönde olacağına dair de objektif görüşler olamayacaktır, varolanın bağnazca savunusundan uzak, radikal eleştirinin yanından geçmeyen bir durumdur bu. Tam da hakim söylemdir.

    Elbette istediğiniz gibi bir toplumsal düzende yaşamak hakkınızdır. Ancak ben sizin bu isteğinizden hareketle sistem eleştirisi yapmam. Neticede her toplumsal sistem kendisini var eden bir dizi kültürel kalıpla, söylemle ideolojiyle ayakta durur. Hatta bakın kendisi marksist olmayan Karl Polanyi neler yazmış (Büyük Dönüşüm sf. 88-89, İletişim yay. 2007);

    “Son zamanlarda yapılan tarih ve antropoloji çalışmalarının göze çarpan sonucu, insan ekonomisinin, kural olarak, insanın sosyal ilişkilerinin içine yerleşmiş olduğu. İnsan, maddi zenginlik edinmekteki bireysel çıkarlarını korumak gayesiyle hareket etmez; toplumsal konumunu, sosyal haklarını ve sosyal değerlerini korumak üzere hareket eder. Maddi zenginliğe ancak bu amaçlara hizmet ettiği için değer verir. Ne üretim ne de dağıtım süreci, mal sahipliğiyle ilgili özel ekonomik çıkarlara bağlıdır; bu süreç içinde her aşama, gerekli işlemlerin yapılmasını sağlayan bir dizi sosyal çıkara göre ayarlanmıştır. Bu çıkarlar, avcılık ve balıkçılıkla uğraşan küçük bir toplulukta ve büyük bir despotik toplumda önemli farklılıklar göstereceklerdir, ama iki durumda da, ekonomik sistem, ekonomi dışı amaçlara göre işleyecektir.”

    Bundan sonra da Polanyi kapitalizm ve piyasa toplumunu sosyal ilişkilerin ekonominin içine gömüldüğünü ve aslında meta olmayan toprağın ve insanın birer meta olduğunu söyleyerek piyasa toplumun (yıkıcılığına) eleştirisine geçiyor.

    Şimdi bütün bunlar ortada iken ben böle istiyorum, düşünüyorum demenin sosyal olguları açıklayamayacağı ortadadır. Tabii ki sizin isteklerinize kimse karışamaz ancak kapitalizm dediğimiz zaman tahakküm ilişkileri ve sistemin eğilimlerinden bahsetmek zorundayız. İsteklerin ve arzuların kökenlerine dönmek gerekli.

    Ben herkes tarafından kabul edilen bir sistem peşinde falan değilim tabii ki. Sınıfsız iktidarsız bir toplum istiyorum. Ve bu meşru bir istektir. Meta ekonomisinde bir grup insan olarak yaşamak isteyebilirsiniz ancak bu toplumun sistemsel eğilimleri zaten sizin istekleriniz sayesinde yeniden üretiliyor, bir grup insanla aranıza tahakküm ilişkisi giriyor. Bu ilişkilerin kuracağı demokrasi ise 5 yılda bir seçime gitmekten öte bir anlam ifade etmiyor, mecliste kaç tane emekçi var mesela? Demokratik bir düzenden kastımız insanların herşeyden önce yaşadıkları yere müdahale edebilmesidir.

    Savaşlar, sömürü, hergün kafamıza binlerce kez tvlerden kazınan militarizm-ırkçılık, sendikal hakların sermaye tarafından toplu gaspları (YÖRSAN Boykotu vs.), yeni anayasada hiçe sayılmaları şiddet değil midir? Ve bu şiddetin boyutu yaşam ile ölüm arasındaki farkı ortadan kaldırdığı zaman karşı şiddet uygulamak meşru değil midir? Her şeyi geçtim şiddeti toplumsal ilişkiler zemini üretir, eğer bir yerde bir isyan çıkmış ise belli ki bunun politik bir sebebi vardır…

    Ben devrimci ideolojilere hizmet ediyorum peki, iyi de siz de bir “ideolojiye” hizmet etmiyor musunuz acaba? Postmodernizmin nesnellik yalanlarını burada tekrar etmeyeceksiniz umarım.

    1968 hareketi insanlığı vicdanı, yani doğal olarak devrimi savunuyordu…

  45. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    [varolanın bağnazca savunusundan uzak,] değil “varolanın bağnazca savunusundan başka” olacaktı.

  46. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    Mesela bugün milyonlarla ifade edilecek kitleler faşizm istiyor. Almanya’da Hitler burjuva demorasisinin oy sistemi ile iktidara gelmişti, peki buna da istek mi diyelim? Buradan bir yere varılmaz. İnsanlara söz hakkı, hayata müdahale hakkı verilmeli, daha doğrusu bu hak alınmalı. Birileri benim adıma kararlar vermemeli, insanlar önce yaşadıkları yere tartışarak konuşarak müdahalelerde bulunmalı efendim. Buna karışmam ben. Benim karıştığım birilerinin birileri adına karar vermesi, bunu da üretim ilişkileri zemininden hayat bulmasıdır.

  47. Yazan:snowqueen Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    üç kurusluk maasla geçinme mücadelesini epey zor kosullarda veren ya da içtigi suyu, soludugu havasi kirlenen birini ne sekilde sistemin içinde tutabilirsiniz? “düzen böyle, büyük balgi küçük balgi yutar o yüzden sende büyük balik olmalisin” demelisin, gücü elde etmis kariyer sahibi süper seksi, süper eglenceli imajlar, eger bu da kesmiyorsa,
    ölümden sonra refah içinde süregelecek bir “yasam” sunmalisin.

    bir dönem italyan futuristleri savasin çok etkili, degistirici, tetikleyici bir yönü oldugunu, ilerlemenin ve teknolojinin olabilmesi için savaslara ihtiyac duydugumuzu savunuyorlardi, acaba gönüllü olarak gitikleri cephelerde bunun o kadar da fevkalede birsey olmadigini fark edene kadar.

    Peki biz anlayacak miyiz nasil bir saçmaligin içinde oldugumuzu?
    Sloganlar atmak, bir ideolojinin yaka kartimi gögsüme takarak kendimi
    bununla ifade ederek, kimlik olusturmak degil niyetim. Bunu yapanlar da George Orwell’in hayvan çiftligindeki gibi ‘hepimiz esitiz ama bazilarimiz daha esit’ diyebiliyor.

  48. Yazan:FST Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    Rumuzyok,

    Arjantin, Brezilya, Türkiye, Endonezya, Filipinler

    Arjantin ve Brezilya’nın diktatörleri kimdir, Endonezya ve Filipinler neoliberalizm adına ne yapmaktadır? Bu ülkelerdeki ekonomik problemler liberalizmden değil de devlet müdahalesinden kaynaklanıyor olmasın?

    Türkiye’de liberalizme darbeden önce geçilmiştir. Zira teker artık dönmez hale gelmişti. Askerlerin ekonomiyle bir işi olmadı, onlar anlamadıkları sürece karışmadılar o kadar.

    Birinci-İkinci dünya savaşları, atom bombaları, carpet bombing, Auschtwitzler, soykırımlar, katliamlar, doğanın kirlenmesi, ırkçılık..

    Bunların kapitalizmle ilgisi yok. Atom bombasını atan ABD fiilen new deal döneminin yüzde yüz devletçi ABD’sidir. Büyük şirketlerin devletle kolkola gittiği bürokratik kapitalizm. Sosyalizmin adı konmamış bir türü.

    Savaşlar liberalizm karşıtı merkantilist korumacıların ahmakça kavgaları sonucu çıkar, Fransız liberteryen F. Bastiat’nın dediği gibi sınırlardan mallar geçmiyorsa asker geçer. Auschwitz Sosyalist Nazilerin eseridir. Soykırımlar da devletçi, milliyetçi, korporatistlere yahut Stalin türü komünistlere özgü bir durumdur.

    Doğayı en çok Sovyet Rusya ve Çin kirletmişti, dünyanın en pis 10 şehirden biri Azerbaycan’daki Sumgayıt sanayi bölgesidir.

    ABD’de yüzyılın başında kirlenme çok daha fazlaydı, bugün eskiye göre çok iyidir. Kapitalizm menfaati gereği bu kirlenmeyi ortadan kaldıracak çözümü de beraberinde getirir. Sosyalistler ise sadece kirletir ve suçu kapitalistlere atar. Her meselede olduğu gibi.

    Irkçılık insanoğlunun her türünde görülür, en çok da kapitalistleşemediği için geri kalmışlığın hıncını ötekinden çıkarmaya çalışan kapitalizm dışı toplumlarda ortaya çıkar. Kapitlizme ne kadar uyum sağlanırsa ırkçılık, azınlıklara tahmmülsüzlük azalır.

    Yani el insaf… Lenin-Stalin-Mao-Castro ve kısmen de Enver Hoca dışındakilerin hangileri sosyalist

    Saddam’ın ülkesi Sosyalist bir cumhuriyetti. Kaddafi de Libya Sosyalist Arap Cemahiriyesinin başıdır. Hitler de Nasyomal “Sosyalist” idi. Siz bunları neo liberal filan mı zannediyorsunuz? El insaf… Siz sosyaliste çok dar bir anlam yüklüyorsunuz, bu ülkelerde de üretim araçlarına devlet sahipti.

    Doğrudur, sosyalizm 20. yy’da epey kanlı biçimde hayata geçti. Ama unutmayın kapitalizmin sosyalizmden aşağı kalır yanı yok.

    Hayata geçti ama yürümedi. Yani kan boşa gitti. Nasyonal Sosyalist, korporatist, merkantilist Hitler sağa sola saldırıyor, Sosyalist Rusya ile savaşıyor, iki sosyalist dünyayı kana boğuyor siz liberalizmi suçluyorsunuz. Nasyonal Sosyalistlerin şerrinden kaçmak için ABD’li aptallar dünyanın yarısını Komünistlere hediye ettiler, 40 sene dünya inim inim inledi. Kapitalizm, serbest ticaret, serbest mübadele nerede savaşa sebep olmuş? Asıl savaş, insanların birbiriyle ticaret yapmalarının yasakladığı yerde olur. Tabii siz kapitalizm ile Wallerstein türü sosyologların devletçiliğini, daha çok da bir felaket olan kapalı ekonomileri, merkantilizmi anlıyorsunuz ama önce bu anlayışı değiştirmeniz gerekir. Kapitalizm ille de devlet eliyle büyür tezi sosyalistlerde bir dogma haline gelmiş, tersine kapitalizmde devlete biçilen rol yoktur.

    Merak ettim, acaba bir dünya savaşı daha çıkarırsa kapitalizmin yine bu kadar iştahla savunabilecek misiniz?

    Savaşı kapitalizm çıkarmaz, muhtemelen kafasını dünyaya nizamat vermekle bozmuş, tüm insanlara dünya cenneti yaşatmak, herkesi sefillikte eşitlemeye kalkacak sosyalist bir kafa bu iş için biçilmiş kaftan olur. Yahut dünyaya nizam vermek isteyen dinci bir grup da olabilir. İran ve Kuzey Kore, Pakistan, Arap despotlukları dururken kapitalist ülkelerin haddine mi düşmüş savaş çıkarmak.

    İçi boş değerlendirme olarak görmüyorum.. Sadece biraz kısa yoldan akıl yürütüyorsunuz bence.

    Size de tavsiye ederim. Bu işler o kadar karmaşık değil.

    Daha basit bakın, sosyalizm ilk anda kulağa hoş geliyor ama yürümez. Sosyalist düzenler kurulabilir ama gitmez. Sosyalizm insanın yeteneğini inkar eder, sürekli söylediğim gibi mülkiyet ve piyasanın yasaklandığı bir düzende elde edebileceğiniz tek şey Sovyetlerin Stalin dönemidir. Bana göre bu dönem çok başarılıdır, koca dünya savaşı atlatıldı, uzay yarışına çıkıldı vs.

    Ama yürümedi. Yürümez, insanların inisiyatifi alınınca bu iş sopayla, zorla, marş okuyarak maksimum 50-60 sene gider. Yine de deneyebilirsiniz, bana göre hava hoş, zaten dünyanın yarısı sosyal demokrasi adıyla sosyalizm yaşıyor, bence mahzuru yok. Sadece değirmenin suyu bitince yine ister istemez gelip müteşebbise sığınırlari bence yine problem değil.

    İstemesi bedava.

  49. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    Ya Fethi abi yazmim diyorum ama ne felaket şeyler yazdın öyle. Hitler’e bile sosyalist demişsin. Madem sözlerin üzerinde o kadar duruyorsun maddi süreç sni bağlamıyor Kavgam’ı açta biz komünizm düşmanıyız diye kaç yerde geçiriyor sayamadım. Bir kere Faşizm kapitalizmin korporatik ve değişik bir biçimi olmakta birlikte örgütlenişi sıkı bir şekilde yukarıda aşağıdır ve Nazi Almanya’sında muazzam bir tekelleşme ile birlikte savaş sonrasın Krupps gibi firmalar daha da büyüyerek çıkmıştır. Bu Nasyonel Sosyalizm mavalı saçmalığın daniskasıdır. Kapitalizm bir dünya sistemidir ve güçlü korporatist bir devlete ihtiyaç duyar. İhtiyacı yoktur demişsin ama tarih de ironik bir şekilde devletsiz bir kapitalizm deneyimi olmadığı gibi olması da mümkün değildir. Zırva…

    Sosyalizm deneyimleri daha ne kadar denendi ki. 500 yıllık bir vahşet var önümüzde.

    Irkçılık meselesi ise kapitalist ulusal pazarın bütünleştirilmesi sürecinde sermayenin olmazsa olmazı bir zeminden türedi. Bismark Almanyası, İngilere, Fransa bütün merkez kapitalist ülkeler bu süreçten geçti, eğitim kamulaştı ve yaygınlaştı, “millileşti” ve bir ulus ve ırk zihniyeti oluşturuldu. Burada ise 1923’de bu model aynen ortaya kondu ve proje gerçekleştirildi. Irkçılık meselesi buradan kök alır ve kapitalizmin yağmacılığın başka bir adıdır.

    Evet haklı olduğun bir nokta var ki SSCB’nin çevrecilik karnesi pek iyi değil. Ama bunun suçu sosyalizmden çok Sovyet deneyiminin kendi arızalarında ve kitleleri süreç içerisinde dıştalamasına bağlıdır. Tarih daha yazılıyor, her deneyim böyle olacak diye bir kaide yok, ki 500 yıllık kapitalizmin tarihi de ortada… Devletin kapitalizme içselliği hikaye diyorsun ama tarihde devletsiz bir kapitalizm örneği yok. Sermaye sınıfı her zaman güçlü bir devlete ihtiyaç duydu, ABD’nin Irak’a hangi saiklerler girdiğini çoluk çocuk biliyor. Geçelim mavalları…

    Kapitalizmin çevrecilik karnesi ise SSCB gibi sakat bir sosyalist deneyimle kıyaslanamayacak kadar berbat ki bunu John Bellamy Foster sağlam bir biçimde gösterir. Birçok çevre ülkenin merkez kapitalist ülkelerin atık deposu haline geldiği biliniyor, şimdi organik tarıma geçmeye çalışan az sayıdaki ülkeye de batı sermayesi el atmış durumda, ohh suyundan da koyalım mı!

    İyi şeyleri kapitalizme kötüleri “devlete” (sanki birbirlerinden azadeler!) ve daha da ironik olanı sosyalizme etiketliyorsun. Fazla kolaycılık ve indirgemecilik. Malesef bu olgular öyle düz mantıkla içinden çıkılacak gibi değildir, birbirleriyle ilişkisel bir düzlemde ele alındığı zaman anlaşılabilir. Yoksa Nasyonel Sosyalist ten sosyalizme varıverirsiniz adamın açık beyanatlarına ve uygulamalarına rağmen, vallahi pes!

  50. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 11, 2008 | Reply

    Bu arada Fethi abinin daha korporatizm ile sosyalizm arasında farkı iyice bir anlaması gerekiyor. Sosyalizmden kastı hep korporatizm olmuş dikkat çekici şekilde.

  51. Yazan:fuatogl Tarih: Oca 12, 2008 | Reply

    Türkiye’de liberalizme darbeden önce geçilmiştir. Zira teker artık dönmez hale gelmişti. Askerlerin ekonomiyle bir işi olmadı, onlar anlamadıkları sürece karışmadılar o kadar.

    Ne tesadüf yaa, demek karışmadılar üstelik. Bak sen şu işe.
    24 şubat kararları, ve hemen ardından öngörüldüğü biçimde gelen darbe. Kapanan sendikalar, demokratik kitle örgütleri, mutlak bir baskı ortamı…klişeleşen şu “our boys did it”. Bunların ilişkili olduğunu görmemek için gerçekten kör olmak gerekiyor.

    Hitler de Nasyomal “Sosyalist” idi.

    Sizce faşizmin en önemli karakterlerinden birisi olarak neden yalan ve demagoji sayılır? Hitlerin sosyalizm in o dönem kitleler nezdindeki itibarına oynuyor, “sosyalizmin iyi yönünü alıp şöle ediyoruz” şeklinde demagoji yapıyor. Bunu bile göremiyormusunuz? Hiç mi okumadınız şu bizde bestseller olan kavgam ı? Okuyun isterseniz, üslub da tam sizin ayarınızda, beğeneceğinizden eminim.
    Nedir bu herşeyi birbirine karıştırmanızı sağlayan hırçınlığınızın sebebi?

  52. Yazan:İktisatçı Gözüyle... Tarih: Oca 12, 2008 | Reply

    fuatogl,

    Zaten Hitler Sosyalizm sizin ne ifade eder tanımlayın diye sorulan soruya cevap şu minvalde (tam sözler aklımda değil);

    “Alman ulusunun çıkarlarını ve üstünlüğünü savunan herkes sosyalisttir.” Kaynak: William L. Shearer, Nazi İmparatorluğu, İnkılap Yayınevi, cildini ve sayfa numarasını yanımda olmadığı için veremiyorum. Yani bu laiklik adam olmaktır gibi birşey olsa gerek…

  53. Yazan:Rumuzyok Tarih: Oca 12, 2008 | Reply

    FST Bey,

    Arjantin ve Brezilya’nın diktatörleri kimdir, Endonezya ve Filipinler neoliberalizm adına ne yapmaktadır? Bu ülkelerdeki ekonomik problemler liberalizmden değil de devlet müdahalesinden kaynaklanıyor olmasın?

    Türkiye’de liberalizme darbeden önce geçilmiştir. Zira teker artık dönmez hale gelmişti. Askerlerin ekonomiyle bir işi olmadı, onlar anlamadıkları sürece karışmadılar o kadar.

    Askeri rejim vardı bu ülkelerde; diktatörlük yaşayan Şili idi. Arjantin ile Brezilyanın geçmişinde de diktatörlükler var.
    Yahu herşeye devlet müdahalesi diyip geçiyorsunuz. Olur mu öyle şey. Orada devlet neye müdahale etti, piyasaya mı yoksa muhalefete mi? Kime darbe yaptı Pinochet ve Arjantinli darbeciler?
    Oradaki askeri rejimler, piyasayı kısıtlamadılar ve devlet müdahaleci davranmadı; tam tersine piyasa ilişkilerini tüm topluma yaydılar ve ücretleri baskıladılar. Piyasanın serpilip genişletmesi yönünde politika uyguladılar. Hani nerede burada devlet müdahalesi?
    Neden neoliberalizm “demokrasi” içinde gerçekleşemezdi; çünkü ücretleri düşürecektiniz, kamu fonlarının bir kısmı topluma gitmek yerine sermayeye aktarılacaktı, KİT’ler özel girişm lehine tasfiye edilecek ya da özelleştirilecekti.
    Bu tür neo-liberal dönüşümler toplumun hayat standardını düşürdüğü için, insanlar tepkili olacaktı. Eylemler/grevler gelecekti. Toplumun tepkisini susturmak için askeri rejimler devreye sokuldu. Yani bu demek oluyor ki, işçi sendikasına baskı yapılacaktı, grevci işçiler kaybedilecekti, sol muhalefet yürüten gazetecilerin başına belalar açılacaktı. Şilide insanları helikopterle denize attılar..

    Aynısı Türkiye’de oldu 1980’de, sendikalar kapatıldı, sol örgütler tasfiye edildi: Neden? neo-liberal dönüşüm politikaları muhalefet olmadan hayata geçsin diye.

    Aynısı Thatcher İngilteresinde oldu: İşçi grevleri zorla bastırıldı, sendikalar baskılandı, BBC bile baskın yedi, İngiltere gitti savaş bile yaptı Falkland Savaşı. Neden?
    Neoliberal dönüşüm.

    Endonezya yine aynı, Filipinler yine aynı.

    Devlet müdahale etti ama nereye? Siz de neler diyorsunuz.

    Bunların kapitalizmle ilgisi yok. Atom bombasını atan ABD fiilen new deal döneminin yüzde yüz devletçi ABD’sidir. Büyük şirketlerin devletle kolkola gittiği bürokratik kapitalizm. Sosyalizmin adı konmamış bir türü.

    Neyin kapitalizmle ilgisi var? 1. Dünya savaşını sosyalizm mi çıkardı? Sömürgeciliğin bir kısmı?

    Kapitlizme ne kadar uyum sağlanırsa ırkçılık, azınlıklara tahmmülsüzlük azalır.

    Alla alla, kapitalist olmayan Türkiye’de ırkçılık yoktu (20. yy başı). Kapitalist Türkiye’de ise ırkçılık almış başını gidiyor. Nasıl ilgisi yok? Neyse ilgisi var? Herkesin nefret edeceği ötekisi geninde yazılı şekilde mi geliyor?

    Kapitalizm ille de devlet eliyle büyür tezi sosyalistlerde bir dogma haline gelmiş, tersine kapitalizmde devlete biçilen rol yoktur.

    Tabii ki doğru değil, dediğiniz. Kapitalizm piyasadan ibaret değildir. Bu toplumsal bir sistem. Kaldı ki, kapitalizmi piyasadan ibaret kabul etsek bile, devleti kapitalistlerin kendileri bizzat çağırırlar: Keynezyenmi unutmayın.. Keynezyen devlet gayet de Kapitalizm de rol oynar.

    Auschwitz Sosyalist Nazilerin eseridir. Soykırımlar da devletçi, milliyetçi, korporatistlere yahut Stalin türü komünistlere özgü bir durumdur.

    Hindistan’da 6 milyon kişiyi öldüren Liberal İngiltere’yi ne yapacağız peki? Onu kime sayacağız. İngiliz plantasayonlarında çalıştırılan milyonlarca insan? Onlar kimin eseri?

    Kapitalizm, serbest ticaret, serbest mübadele nerede savaşa sebep olmuş?

    İyi de kapitalizm sadece bunlardan ibaret değil: Serbest ticaret ve serbest mübadele. Girişimciler kar yapma peşinde koşuyorlar. Bazen karlarını barışçı yoldan (serbset ticaret) bazen de kanlı yollardan (savaş, işgal, talan) realize ediyorlar. Anahtar kelime: kar yapmak.

    Barışçı yollardan olmayınca bazı şeyler, serbest ticaretçiler, ellerine silahı alıverirler.

    Budur.

  54. Yazan:pelin Tarih: Nis 7, 2008 | Reply

    meraba. ben lise 3 öğrencisiyim. kafamı kurcalayan neoliberalizm hakkında internette bir kaç yazı okumaya çalışırken bu siteyi buldum. fikrimi belirtmekten ziyade bir kaç soru sormak istiyorum. çünkü henüz oluşmuş bir fikrim yok. öncelikle seda arkadaş gibi neoliberalizme bir öcü gibi bakmadığımı söylemek istiyorum. öyle ya da böyle dünyaya ayak uyduruyoruz ve çağımızın gerektirdiği şekilde yaşıyoruz. dolayısıyle neoliberalizme tepkinin yersiz olduğunu düşünüyorum. ancak sormak istediğim birşey war. neoliberalizm iyi hoş da peki bunun etkisiyle oluşan eşitsizliğe karşı bir çözüm bulabilir miyiz ? bence önemli olan oluşan sorunlara çözüm aramaya çalışmaktır. o yüzden çözüm üstünde yoğunlaşabiliriz.

  55. Yazan:halil dinç Tarih: May 27, 2008 | Reply

    Ne geldiyse başımıza zaten bu -izimlerden gelmedi mi.Sen biraz boşluk bırak …izim yaz ben tamamlarım dedikleri kadar var hani. 6 aydır yorum ne güzel hani konuda bırak günceli ölümsüz izim üf be kemalizim kapitalizim faşizim liberalizim ister istemez sistemin bir parçası oluyorsun fazla zorlama. 1. ders kar maximizasyonu kim ezilmiş kime nolmuş önemli değil bölümünü iyi seç pişman olma. Bir zaman sonra hoşunada gitmiyor değil 🙂 maksimum kar rasyonel insan marjinde düşünür kim ne düşünüyor bi dakka nerdeyim diyorsun bir bakmışsın istanbul güzel kapitalizim liberalizm tekelci piyasa derken bir çarkta sen olmuşsun ‘yapcak bişey yok’:):):) tabikide var şaka şaka:):):).)

  56. Yazan:Olcayto Tan Tarih: Tem 20, 2008 | Reply

    Batının çok sesliliğini algılamak gerekir diye düşünüyorum liberalizm yada neo-liberalizm dönemsel hükümetlerin uygulamaları itibariyle topyekün bir kavram olarak iyi yada kötü diye yargılanmamalı , insanları öldüren sömüren doktrin değil uygulayıcılar güç sahipleri ve uygulanış biçimidir.Yoksa liberalizmi öncüleri ilim adamlarınında görmek istediği tablo bu değil di.Tekellerin tröstlerin idaresinde Wall Street’in devlet politikalarını belirlediği bir yapı liberalizmin en temel varsayımlarından biri olan atomisite koşulunu gerçeklemez.”Rekabeti kısıtlayıcı her türlü engel ortadan kaldırılmalıdır.” Liberalizmin özü budur.Bunun gerçekleşmesi ise her sistemde olduğu gibi güç sahibinin ahlaki prensibine ,hukukun üstünlüğüne yani kısacası anlayışa, insanlığa bakar.Aksi taktirde teoride görülebilecek en adil ekonomik sistem olan sosyalizm ve türevleride uygulamada farklı bir vahşete ve sömürüye dönüşebilmiştir.Bu sonucun alınması sistemin yanlış olmasında mıdır ?Pratik sorunlar yok mu?Elbette var batının çok sesliliği derken işaret edilen şey tam olarak bu aslında.Dönem itibariyle Neo-liberalizmin uygulayıcıları kendi dinamiklerini bencilce ve ciddi çifte standartlarla kullanmaktadırlar. Küreselleşme ve ticari canlanma havucuyla dayatılan bölgesel entegrasyonlar Meksika NAFTA’sı Kuzey Amerika GATT’ı vs. gibi son derece samimiyetsiz ve tamamen küresel sermayenin spekülatif hareketlerini kar transferlerini kolaylaştırmaya, bu sermayenin oynak yapısına zemin hazırlamaya yönelik anlaşmalar dahası periferik çembere neo-liberalizmi dayatırken kendi ülkelerinde ulusal güvenliği korumak adına tarihsel süreç itibariyle sorunları bulunan sermaye gruplarına satışların yasaklanması gibi yaptırımlar neo -liberalizmin fikir babalarını bunların kurbanı olmaya başladıklarında farklı politikalara itmesi gibi hatalı davranışlar elbette var, ama bu devletlerin içinde bizim gibi düşünen bu problemlerin farkında olan farklı bir dünya düşleyen insanlarda mevcut, bu iyi niyete güvenmek ve işbirliği bizi farklı bir dünyaya götürür diye düşünüyorum….

  57. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 20, 2008 | Reply

    Seda kardeşimizin yazısına “son yorumları”okurken rastlamış oldum.Fakat ismi bana yabancı gelmedi ve “Nerde Bu Ergenekon?”başlıklı yazıya yazdığı yorumlardan hatırlamış oldum.Tabi yazısında yer verdiği düşüncelerine da,sözkonusu makaleye yazdığı yorumlarına da katılmıyorum.Ancak(yeni öğrendiğim yaşına rağmen)ülke sorunlarına bu denli duyarlı olmasının her türlü takdir ve saygıyı hakettiğini düşünüyorum.Keşki bütün gençler kendisi kadar duyarlı olabilseler.

  58. Yazan:suzannur Tarih: Tem 22, 2008 | Reply

    Sayın Olcayto Tan,
    Biz henüz demokrasiye geçemedik, neoliberalizme nasıl geçeceğiz? Kafama takılan sorulardan birisi de şu, neoliberal uygulamalar demokrasi tarafından gerçekleşirken, bunun tam yaşandığı noktada demokratik haklarda sıkıntı yaşanmayacak mı? Eşitlik ilkesi mesela? Kim ne kadar eşit olacak neoliberalizmde(en eşit kim olacak, birey mi, bu tüm bireyleri nasıl kapsayacak?), ölçütü safi iyi niyetle sınırlandırılacak doğru uygulama ne kadar uygulanabilir? Bunları öğrenmek amacıyla soruyorum. Sağlık sigortası diyelim ya da eğitim. Ne kadar ekmek o kadar köfte anlayışı hakim olursa ekonomik durumu aman aman olmayan ülkemizde sade vatandaş ne yapacak?
    Hukuk mevzusu var bir de…
    Hukuk lazım, demokrasi lazım, ekonomik refah lazım neoliberalizme, bunların olmadığı yerde, neoliberalizmden bahsetmek bana ütopya gibi geliyor. Görüşlerinizi öğrenmek istiyorum. Ama şu şu var şeklinde değil, Paskal Salin’den temellerini okudum ve birkaç yazardan, ülkemiz endeksli düşünerek liberalizmin kapitalizme dönüşme riskinden de bahsederek, bu ülke şartlarında neoliberalizmin olabilirliği ve ne ölçüde gerçekleşebileceği, (Türkiye neoliberal uygulamaları hangi yöntemlerle gerçekleştirebilir?) şeklinde. Hatta bu konu endeksli bir yazı bile yazabilirsiniz.
    Son dönemde yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum ve bu konu hakkındaki fikirlerinizi de merakla bekliyorum.
    Saygıyla.

  59. Yazan:özcan Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    niye katılmadığınıda anlayabilip ifade edebilirsen bizde seni anlıcaz,harika bir tahlil ve gerekli çözüm önerisini dile getirebilmiş kardeşimiz(özelliştermelerin olmadığı neoliberal politikaların uygulanmadığı halkın iktidarının hüküm süreceği bir toplum yaşam biçimi)

  60. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 31, 2008 | Reply

    Genç kardeşimizin küçük yaşına rağmen güncel siyasi konulara ilgi duymasının takdire değer oluğunu önceki yorumumda da belirtmiştim.Fakat sanırım bu,düşüncelerine kayıtsız şartsız katılacağımız anlamına da gelmiyor.Böyle bir zorunluluğumuzun olduğunu da düşünmüyorum.Hani öylesine savcı edasıyla ortaya atılmış bir sorgulayıcı tavır var da bir hatırlatayım dedim.

    Fakat ille de neden katılmadığımızın kanıtlanması isteniyorsa bunun pek çok kanıtı var.Bir kere yazı tamamen resmi ideolojinin bizlere okulda ezberletilen retorikten öteye geçmiyor.Hani bilmeyen bu ülkede sosyal adalet,eşitlik,demokrasi dört başı mamur işliyordu da birileri gelip bu namütenai düzeni yerle bir etti zanneder.Uzayda falan yaşamıyoruz herhalde.85 yıldır çetelerle yönetilen devletin bu ülke halkının başına ördüğü çoraplardan bihaber olduğumuzu falan mı sanıyorsunuz yoksa.Evet tam 85 yıldır iç düşmanlar,dış mihraklar,şeriat ve bölünme hikayeleriyle,hayali korkularla,paranoyalarla insanlara dilleri,kültürleri yasaklandı.Sömürü,talan,yolsuzluk,hortumculuk dizboyu giderken kimsa neoliberalizm teraneleriyle bizi uyutmaya kalkışmasın.Zira mızrak artık çuvala sığmıyor ve kimseler bunu artık yemiyor.Bilmeyenlere duyurulur.

  61. Yazan:Olcayto Tan Tarih: Ağu 11, 2008 | Reply

    Konuyla ilgili daha teferruatlı bir çalışma hazırlıyorum ancak kısaca değineyim.

    Burada bahsi geçen kavramlar üzerinde tam bir uzlaşı yok esasında neo-liberalizm ,kapitalizm , libertarian vs.dediğimiz zaman dünyanın farklı coğrafyalarında farklı şeylere işaret etmiş oluyoruz. Buradan yola çıkarsak şöyle özetleyebiliriz üretimde kamu kesiminin ağırlığının tüm üretimi üstlenmesi değneğin bir ucu ise üretimi tamamen özel teşebbüslerin üstlenmesi değneğin diğer ucudur bu iki unsurdan hareket edelim ve tanıma sıkışmayalım. günümüzdeki uygulanışı itibariyle devletlerin ekonomileri bu iki şeklin bileşimleri biçiminde oluşuyor, liberalizme ek bir isim koyarak ortaya atılan herhangi bir ekonomik yapı ise devletin fonksiyonunu ekonomik hayatta olabildğince kısıtlamak ve bu dengeyi olabildiğince özel teşebbüslerin lehine kaydırması üzerine. İlk bakışta bu belirli bir zümrenin çıkarına hizmet ediyor gibi görünsede fikir itibariyle sistemi verimli kılmayı ve ekonomik refahı hedefliyor.Çünkü özel kesim tarafından idare edilen teşebbüsler her daim kamu kesimi tarafından idare edilen teşebbüslerden daha verimli işletiliyor , bu da aslında verdiğimiz verginin verimsiz kullanılması demek.Kamu kesiminin ağırlığı ekonomide ne kadar fazla olursa bu verimsizlik yeniden halka dönüyor. Pratik örneklerden yola çıkıyorum sağlık sigortası eğitim sigortası gibi alanlarda sosyal güvenlik fonlarının özel girişimler tarafından işletilmesiyle devlet tarafından işletilmesi arasında bir fark yok aslında.Siz çalışırken sosyal sigortalar kurumuna ister istemez tabi oluyorsunuz ve maaşınızdan yapılan zorunlu bir kesintiyle sağlık sigortanız ödeniyor bunun özel olduğunu var sayalım bu durumda sizin maaşınızdan bu kesinti yapılmayacağından bu kesinti kadar daha fazla maaş alacaksınız ve özel bir girişime sağlık sigortası için ödeme yapacaksınız tümüyle aynı şey,hem bu fonlar daha verimli işletileceğinden sisteme daha karlı dönecektir bu da belki şu anda maaşınızdan yapılan kesintiden daha azını ödeyerek sigortaya kavuşmanız anlamına gelebilir ki bu da refahın artması demek. Ancak devletin bu noktalarda her zaman fonksiyonu olacak ve bu özel sosyal güvenlik kurumlarını teşvikle veya zorlayıcı bir kanunla öğrencilerin, emeklilerin veya çalışmadığı halde sigortaya tabi olması gereken kesimlerin yararlanmasını sağlayacaktır. Transfer harcamalarını bu anlamda ilk elden yönetmektense devlet bu etkinlğini kullanarak idare etmelidir. Bu şekilde işin uzmanları işi yapar ve merkezi ağırlıkta azalır.

    Eşitliğe gelince mutlak eşitlik bir ütopya ancak hakkaniyet idare edilebildiği ölçüde mümkün zira tüm sistemler gücü idare edenler tarafından eşitsizliğe baskıya zulme dönüşebilmiştir.Bunun tam karşısına koyabileceğimiz sosyalist sistemin uygulandığı ülkelerde, temel ideolojisi ekonomik eşitliğe dayanan sistem bile idarecileri tarafından sınıflı baskıcı bir topluma dönüştürülmüş milyonların canına kıyılmıştır.Elbette sosyalist sistemi özü bu değildir ancak güç sahibi idarecinin iyi niyetinden bahsederken işaret edilen nokta budur ,bu yüzden aslında tüm sistemlerin ölçütü safi iyi niyettir ve bununla sınırlandırılır ancak iyi niyet ve ortak anlayış için atılacak bu tehlikeli zarı tabana yayarsak, yani iktidarı tabana yayarsak yönetim ve uzlaşı ortak değerleri içermek zorunda kalır bu durumda iktidarda pay sahibi olacak bu kimseler bir toplu delirme yaşamadıkları sürece insanlığın bu ortak değerleri sürdürülebilir olur yada ortak değer artık değişmiştir, demokraside özetle zaten budur.

    Liberalizm kapitalizme dönüşme riskinden benim anladığım tekelleşme sizde bunu kast ediyorsunuz sanırım.Şu anda yaşadığımız ve önünü alamadığımız en ciddi risk bu bence , bu noktada sizinle hemfikirim ama liberalizm şu anda içinde bulunulan dev şirketlerin hükümetleri idare ettiği bir yapıyı işaret etmiyor buna dönüşüyor olması uygulanış biçimindeki hataları, o kadar vahimki monopolist büyüme modelleri enine boyuna tartılarak sisteme adapte edilmeye çalışıyor.Ancak sağlıklı bir piyasa ekonomisinin varlığı rekabete dayalı en önce çözülmesi gerekn sorun bu aslında bununla ilgili belirli çalışmalar mevcut, örneğin en temel yoğunlaşma ölçülerinden biri herfindahl-hirschman endeksidir, bu endekse göre bir endüstride faaliyet gösteren ve pazar payı en büyük olan 4 firmanın pazar paylarının kareleri alınır ve toplanır bu toplam genel olarak 1800 ün üstündeyse o endüstri kolunda yoğunlaşma olduğu varsayılır. Örneğin 4 firmanın pazar payları sırayla %30 %30 %10 %10 olsun karleri toplamı 2000 dir bu durumda endüstri yoğundur ve önlem alınmalıdır.Microsoft’un bölünmesi duruma örnek teşkil ediyor, ülkemizin yapısal koşulları göz önüne alınarak Türk ticaret kanunu ve sermaye piyasası kanunları bu ölçüler referans alınarak düzenlenebilir bununla ilgili kurallar yaptırımlar olmakla birlikte yetersizdir ve asıl problem bu konuda dünyanın ortak bir standartı olmayışıdır.Bu standart geliştirilmezse biz kendi ulusal sermayemizi bu şekilde baskı altında tutarak tekelleşmesini önlerken bir diğer ulusal sermaye tekelleşerek elde ettiği aşırı karla uluslar arası rekabette bizim aleyhimize bir gelişim gösterir, sostal demokrasininde en temel açmazı bu, ancak bu uygulamalar ortak bir anlayışla ve işbirliğiyle gelişirse sistem daha adil ve halkın daha lehine kılınabilir. Aksi taktirde bu uygulamaların bizim gibi ülkelere herhangi bir getirisi olmaz. Bu konuyla ilgili en temel tarihi fırsat Keynesin bancor modelidir.Bretton woods anlaşmasıyla bütün para birimlerinin dolara endeksli olmasıyla bu adaletsizlik tam anlamıyla körüklendi, tüm para birimleri önce dolara ve dolar vasıtasıyla birbirine bağlı olduğundan birleşik devletler konjoktüre göre tek taraflı devalüasyonlarla dünyadan her yıl 250 milyar dolarlık mal ve hizmet satın alıyor ve para birimi de altına endexli olmadığından bu işi para basarak yapıyor.Yani hiç bir güvencesi olmayan bir kağıt parçası karşılığında mal ve hizmet satıyoruz çoğu zaman. Bu işin temel çözümü aslında bu soyguna dur demek bunuda yolunu 1944 yılında tüm para birimleri dolara ve dolar vasıtasıyla altına bağlanmadan önce keynes bulmuştu. Bu gün işlevini yitirmiş dünya bankası ve imf gibi kurumların bancor adı verilen ortak bir para birimiyle çalışmasını her devletin bu banka nezaretinde açılacak bir hesap vasıtasıyla belirli aralıklarda ticari dengesini tutturmasını öngürmüştü, bu ticari dengeyi tutturamayan devletler ise dünya bankasına tutturamadıkları oranda faiz ödeyeceklerdi.Bu durumda ne fon fazlası olan ne mal fazlası olan devlet kalacak bütün dünya devletleri sıfır ticaret dengesini tutturmak için kendi yerel para birimlerini bancora karşı devalüe veya revalüe edecekti.Birleşik devletler finansal gücünü korumak adına bunu redetti bu sistem biraz deşilir ve şartlara göre revize edilirse, bunun dünyada yaratacağı güven ortamı muazzam bir ticari canlanmaya neden olacaktır işte o zaman liberalizm bu ekonomik sistemin desteğiyle felsefi anlamda kendiliğinden tam olarak hayata geçecektir…

    Bu yaştaki düşünen biri için haksızlığı görüp bunu sisteme mal etmek doğal bir tutum ;
    ve bu yaştaki birinden bu yazıyı okumak aynı zamanda cesaret verici umuyorum devamını okuruz, gördüğünüz gibi biz çalşıyoruz neslimizi apolitik yaftalayan 80’lere duyurulur 🙂

    saygılarımla…

  62. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ara 11, 2008 | Reply

    Bu siteyi keşfedeli daha iki hafta olmasına rağmen elimden geldiğince fazla yorum yazıp fazla tartışmaya katılmaya çalıştım.Ancak bu konu diğer tartışma konularından farklı bir yer tutuyor benim için.Seda arkadaşımızın ne kadar güzel saçmaladığına gelmeden önce değinmek istediğim bir kaç konu var.Başlangıç olarak Sedanın görüşlerini kabul etmezken apolitik olmadığı için takdir edenleri eleştirmekle başlamak istiyorum.Siz liseleri ne sanıyorsunuz?Lise gençliğini ne sanıyorsunuz?Bunu her ne kadar açıklamak istemesemde çünkü yazılarım hakkında düşünürken bunuda göz önünde bulundurabilirsiniz ki bunu istemem ben de lisede okuyorum.Çağımızda gençliğin apolitikliğinden yakınıldığına tanık oldum Anadolu liseleri arasında öyle bi apolitiklik yok benim bildiğim.Diğer liseleri gözlemleme fırsatım olmadı.Ancak şunu biliyorum okulumda okuyan herkes az veya çok siyaset hakkında birşeyler bilir.Seda aynı yorumu bizim sınıfta yapsa insanlar güler.Sadece liberaller değil, sosyalistler, ülkücüler, dinciler hepsi güler.Hatta haçlılarda gelecek mi diye dalga geçerler.Liselerimizi bu kadar ümitsiz görmeniz beni çok şaşırttı.Sedanın geleceğinin iyi olacağından da şüpheliyim gözümde bir piyondan pekte farklı değil şu an.Yazısının yanına 9.sınıf öğrencisi yazmasının amacını tam olarak anlamadım.Bu bir mazaret ya da avantaj mıdır?Bence hayır.Benim okulumda siyasetle herkes az çok ilgilendiği gibi das kapitali, kominist manifestoyu, ulusların zenginliğini, kölelik yolunu, yaşamak istiyorumu, Genel Teoriyi, Ekonominin ilkelerini, Anarşi,Devlet,Ütopyayı okumuş rahatlıkla tartışabilen ve kendi fikirleri olan insanları bulmakta mümkündür.Kendi adıma Das kapital ve Ekonominin ilkeri hariç hepsini okudum ve bunları okurken liseli olduğum aklıma bile gelmedi.Hepsini okumasada bir kaçını okumuş çok insan tanıyorum.Peki size soruyorum siz kaçını okudunuz?Liseler sandığınız gibi yerler değil evet kız/erkek ilişkileri yoğundur fakat bu neden siyasetle ilgilenmemize engel olsun anlamadım. Liselerin apolitik olmadığına ikna olduysanız bu bölümde liselerdeki siyasetin bir analizini kendi gözlemlediğim kadarıyla yapmaya çalışıcam.Öncelikle kimler etkin birinciliği sosyalistler ve feytullahçılar paylaşıyo.daha sonra ülkücüler hemen ardından ulusalcılar ve kemalistler, ardından koministler, onun ardından liberaller ve anarşistler geliyo.En azından benim okulumda sıra böyle.Nerdeyse her partinin gençlik kolları var ve bunlar liselerde etkin olarak çalışıyo zaten gençler bu tür görevler almaya baştan hevesli.Her birinin avantajı var derler burası biraz geyik olsada doğruluk payı vardır dincilerin dersleri iyi olur, partnersiz sosyalist olmaz, ülkücüler dayak yemez.Bütün bu gruplar toplantılar düzenler ve tartışırlar.Sürekli bi aktiflik söz konusudur.Ancak asıl cevherler etliye sütlüye karışmadan kendi merakından siyasetle ilgilenen öğrencilerdir.Sıra geldi sisteme seda hanımında yazısından anlaşılacağı gibi bize birşeyler aşılanıyor.Her öğretmen az çok bu konulara girmiştir hatta dershaneler sağolsun ders işlemeyip sırf konuşan hocalarımız bile var.Bize aşılanan şey öncelikle korku totaliterizmin en güçlü silahı eğer öyle yaparsan sömürge oluruz böyle yaparsan kapitilasyonlar gelir.Seda arkadaşımızın yazısındada bu korkunun ne kadar başarılı olduğu açık.İkinci olarak sosyal demokrasiler her öğretmen biraz sosyal demokrattır demiştim önceki yazılarımdan birinde gerçektende felsefecimiz hariç hepsi az da olsa sosyal demokrattır.Bu konuar hakkında konuşurken hiç çekinmezler ve konuya hakim olmayan arkadaşlarımızıda etkilemeyi başarırlar.Özelleştirmeler hakkında iyi bir savunmada size sözlü notuna mal olabilir.Bunlar gerçek.Kendi isteğimce deyinmek istediğim konuda liselerde liberalizm olur heralde.Liberalizm henüz çok yeni piyasada büyük bi kaynak sıkıntısının yanında konuya hakim öğretmenlerde yok gençlik kollarıda diğer gençlik kollarının yarısı kadar etkin değil zaten yunuslar diye gençlik kolumu olur hayvanlar dünyasının en homo hayvanından başka isim mi bulamadınız:D Bütün bunlara rağmen yavaş yavaş filizleniyo.Gelelim seda arkadaşımızın yazısına bu yazı bir başarı olmaktan çok uzak yanlızca artık insanların eskisi gibi liberalizmi umursamadığını görmemek beni memnun etti baya baya korkar olmuşlar daha gölgesi yeni yeni düşüyo kendisi gelse şenlik çıkacak demekki.Neoliberalizm aslında bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler zihniyetini tanımlamak için kullanılıyo çağımıza uyarlama falan yok.Bambaşka bir şey.Liberalizmden tamamıyla ayrı değerlendirilmesi gerek.Hadi yaptın bi çılgınlık aynı kefeye koydun.Kapitilasyonların gelmesiyle yada sömürgeleştirmeyle nasıl bağdaştırdın.Yabancıların ülkede yatırım yapması sömürgeleştirme mi?Paralarını çekerler, şalteri kaparlar fantazi onlar.Deli gibi vergi veriyolar, istihdam sağlıyolar bu iyi bir şey ve vergi gelirlerinin artması devletin gücüyle doğru orantılıdır.Her ne kadar neoliberalizmi savunmasamda liberalizmin amacı devleti zayıflatmaktır evet.Ne var bunda devletin değeri ne ki?Halkın menfaatlerinden fazlamı yokolmadığı sürece onun daha zamanı var, devletin zayıflamasını bende savunuyorum.Beynim falanda yıkanmadı her ideolojiden kitaplar okumaya çalıştım en uygunu liberalizm bence.Senin kafan yıkanmış olabilir mi? Bu öğretmenlere ya hocam siz niye aracı oluyosunuz ki çekilin aradan ben direk birinci elden öğreniyim diye düşündün mü.Yazdıklarında bir tutarlılık yok.Atatürk batıya dönün diyodu farkında mısın batıdan saklanır olmuşsun.Üzüldüm senin için.Eminim bir çok hocan şu anda seni takdir ediyodur.Ancak gelecekte başarılı olacağına pekte inanmıyorum evet bi yerlere gelirsin ama asla birşeyleri değiştiremezsin bence.Pinoçete gelirsek bir dikdatörün liberalizmi uygulamasını nasıl beklersiniz?Buna rağmen rejim değişirken halkın %47si hala pinoçeti desteklemekteydi bunuda göz önünde bulundurmak lazım.Tabi miltonun fikirleri bu emperyalist devletlerin dünyası için fazla optimistti şühesiz.Ancak şili olayı liberalizmin başarısızlığı olarak tanımlanıyorsa bütün batı dünyasıda liberalizmin başarısıdır.Sanırım Olcayto Tan arkadaşımızın bir yorumunda teorik olarak sosyalizmin en eşitlikçi sistem olduğuna değinmesini eleştirmek isterim.Sosyalizmin eşitliği adilmidir?Hakedilene göre değil ihtiyaca göre ücretlendirmek adilmidir?Bu yanlış bir görüş eşitlikle adalet aynı şey değildir.En azından sosyalizmin eşitlik anlayışı.YAzıkki değindiğim her konu en az bu kadar uzun bir yazıyla derinlemesine incelenmeli.Ancak fazla zamanım olmadığından özet geçtim.İrdelenmesini istediğiniz konuyu belirtiseniz zamanım oldukça konuyu açmaya çalışırım.

  63. Yazan:selami Tarih: Nis 11, 2009 | Reply

    Sanirim ulkemizin gercekten yurtsever politikacilara ihtiyaci var, Bolivyali Evo Morales gibi kaynaklarimizi koruyacak. Son 5 yilda ozellestirme adi altinda Bolivyada emperyalizmin sok doktrinini nasil uygulatmaya calistigini gorduk. Bolivyalilar yerel kaynaklarini tekrardan kamulastirmayi bildiler.
    Turkiye’de ise AKP her seyi satarak iktidarini guclendirdi, Turkiye’den de bir Evo Morales cikar mi dersiniz RTE iktidarinin kuresel guc merkezlerine peskes cektigi kaynaklarimizi geri alacak? Umutluyum…

  64. Yazan:Osman Tarih: Nis 11, 2009 | Reply

    Hiç fena değil. Demek ki eğitim sistemimiz daha bu yaştaki bir çocuğu, neredeyse Amiral Gemisine köşe yazarı olabilecek ve işini yetkinlikle sürdürebilecek bir düzeye getirebiliyor. Çok iyi bir haber bu, sevindim.

  65. Yazan:musa kaya Tarih: Nis 11, 2009 | Reply

    selamlar..ben sürekli buy ziları gerk medyada gerek sitelerde yani hep aynı şeyler biz doğulular ne zaman karamsar olsak hedef ab abd imf vb…ama biz masum muyuz yoksa daha betermıyız bence türkıyedeki sorunların çok geç çözülmesinin sebebi bizim korkaklık mı bilgisizlik mi atgörüşlülük mü.yok sa kendimizi tanımamaktan mı geliyor bana göre en büyük sorun at görüşlülktür kendimiz olalm ve kedimizi sorgulayalım niçin türkıyede engelleri kaldırmaktan korkuyoruz

  66. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Nis 12, 2009 | Reply

    Evet eva morales den sonra bolivyanın ne denli bir global güç olacağanı hepimiz heyecanla göreceğiz değil mi. Ümit fakirin ekmeğidir. Bu arada eklemek isterim 70 yıl kadar devletciydik kişi başı milli gelir bin doları geçmemiştir. İhracat 2 milyarlarda dolanıyodu. İşte şimdiki bolivya, şili, venezuella, kuzey kore, küba halkının yaşam standartlarından pekte farklı deildik ne zaman özal geldi açtı piyasayı o zaman mahvoldu ülke halbuki süper de gidiyoduk. Ah bu emperyalistler heşeyi mahvediyolar. O değilde evada avrupa kökenliler diye bi tanım tutturmuş gidiyo tehlikeli hamleler bunlar sosyalizmden faşizmin türemesi az rastlanır olay değildir.Ayrıca o yukardaki upuzun yorumuda bi zahmet okuyun bi numara yok diorum her liseli söyleyebilir bunları diyorum ama kime diyorum.

  67. Yazan:betül ermiş Tarih: Tem 5, 2009 | Reply

    Ben 11. sınıf öğrencisiyim ve bu konuyla yakından ilgileniyorum. Libaralmz piyasada güçler dengesini bozmayı amaçlar ve tamamen dış güçlerin bize karşı kullandıkları bir oyundur. 90 lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla dış güçlerin bize karşı kullandığı ”komünizm tehlikesi” ortadan kalkmış ve ”islami terör” baş göstermiştir. Bu da 11 Eylül saldırılarında açıkça görülmüştür. Demek istediğim şu ki dış güçler bizi bölmek veya bizi kullanmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Ne yazık ki vatandaşımız herşeye inanacak kadar saf ve bir o kadar da dinine bağlı. Bunun da en güzel örneği 1930 yılında olan Kubilay Olayı. Birkaç esrarkeş yüzünden 37 vatandaşımız idam edilmişti. Bu ve bunun gibi olaylar Uğur Mumcu’nun da sürekli dile getirdiği ”bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” sözünün doğrulunu kanıtlar nitelikte.
    Libaralizm bütün ekonomi kalıplarını yıkmak ve ekonomiye tamamen serbest bir özellik kazandırmak isteyen bir akımdır. Neoliberalizm de kapitalist ve sağcı bir akımdır. Libareller hiçbir zaman başarılı olamamışlardır. Çünkü kapital bir sistemde güçlünün gücüne güç katması halkın giderek fakirleşmesi ve zamanla köleleşmesi anlamına gelmektedir. Bu da hiçde demekrotik olmayan bir durumdur.
    Bu benim düşüncem okuduğunuz için teşekkür ederim.

  68. Yazan:sevim Tarih: Tem 5, 2009 | Reply

    Tabii sovyetler dağıldı şöyle oldu,11 Eylül başka bir şey getirdi.Bütün bunlar kendi içinde bir anlam ifade etmiyor,sadece ‘dış güçler’in bizi bölme parçalama oyunu…Yani sırf Türkiye’yi bölmeye malzeme çıksın diye koca Sovyet yönetimi dağılmış oldu,El-Kaide yine ona keza,birileri bizi bölüp parçalasın ve ellerine bu anlamda bir koz geçsin diye ikiz kuleleri vurdu,sırf bu oyunun parçası olmak uğruna gerçekleşti bütün bu olaylar.
    Aslında “saf”lığımızın farkına vararak bizlere kafamızın basmadığı “derin analiz”leri sunan genç arkadaşımız bence iki almanyanın birleşmesini,Mandela’nın cezaevinden G.Afrika ülkesine başkan seçilmesini,Obama’nın ABD başkanlık koltuğuna yerleşmiş olması vb.olayları eklemeyi unutmuş.Kim bilir Almanya’nın birleşmesi de “bizi bölme” planının bir parçasıydı belki,safız ya anlayamıyoruz işte.Ve yine ne malum ki,Mandela yıllarca hapis yattığı cezaevinden yine bu emel uğruna ülkenin başına getirilmiş olsun.Obama ise zaten şüphe götürmez,kesin üzerimizde oynanan oyunların,hain planların bir sonucu olarak seçildi,zaten gittiği müslüman ülkelerde “selamınaleyküm”diyerek kendini elevermiştir.

    Yani dünyada 72 milletin işi gücü yok hep bizi yıkmak,bölmek,parçalamak için pusuda beklerler,planlar kurarlar biz de saf saf seyrediyoruz.
    Oysa bu kuruntularla yaşayarak,halisinasyonlar görerek liberalizmcilik oynamak vardı.Uyanıklık bunu gerektiriyormuş da kafamız basmamış anlaşılan.

    Tabii 17500 faili cinayet işlenmiş,insanlar asit kuyularında eritilip yoedilmiş,kaybedilmiş!İnsanlar inançlarından ötürü dışlanmış,genç kızlar giyim tercihlerinden ötürü okul kapılarından çevrilmiş,kimisinin anadili yasaklanmış…Bütün bunların ne önemi var canım,alt tarafı bir kaç kişi eksilmiş,biraz hak zayii olmuş o kadar,bunu abartmanın ne manası var.Hem faillerin de,sorumluların da “kökü dışarıda”dır kesin.Bizimkiler hiç yapar mı böyle işleri “dış güçler”in işidir,bizim hiç suçumuz yok.Bizden(!)birileri yapmışsa da ziyanı yok,vatan için yapmıştır, yakışır vallahi.
    Ah liberalizm ah!Sen bu hallerin düşüncesi olup yerlerde sürünecektin ya,bunu da gördük.Vah ki ne vah!

  69. Yazan:ömer faruk Tarih: Haz 2, 2012 | Reply

    o suzkunların malesep biz canlı kanıtıyımbiz cok yaşadımız olaylar endiraka olaylar bizi büyüten ögretmenler inan bizi vaşi canavar gaddar sevgisiz ahlaksız acımıyan hata hep kendini düşünen taziz olayları o filim bizi en iyi anladıyor şu an kurumda çalışıyorun inanın aynen devam ediyorbir yere tahin isdiyoruz önce müdürün dedi y.y.yurdundaymı eyer osa kabul etmiyor hata aşaglıyorlar valiye gideyiz hep engelliyorlar önyargı cok yasein manisa yatırılıs diyorlar inan ne akıl bıaraktılar nede mantık inanınresmi daire bazi kişilerin oyun sahsı olmuş hep hisli davrandılar bana ne yapayıminan şu şözü cok dugdum dayıvarmı

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin