RSS Feed for This Post

Gürcistan’a sınır ötesi harekât

trafik-canavari1.jpgYıllardır bize demokrasi ve insan hakları diye vakit kaybettiren, terör sorununun çaresini boş yere içerde aratanlar günlerini görecekler. Ama biz sınır ötesi bir harekât ile Kuzey Irak’ı yerle yeksân edince durmayacağız. Zira memleketimizin dışarıdan beslenen tek sorunu terör değildir.

Trafik kazalarında yılda ortalama 5000 insanımız hayatını kaybetmektedir. Elimize geçen son bilgilere göre trafik canavarları Gürcistan’da saklanmaktadır. Zaten aşağıdaki harita da bunu ispat etmektedir. Yani bu sorunun da kökü dışarıdadır.

O halde Gürcistan’a en kısa zamanda bir sınır ötesi harekât düzenlenmeli ve trafik canavarının beli kırılarak daha fazla can alması önlenmelidir.

Bu harekâtın arkasından da milletimizin ahlakını bozan Tele Vole canavarını durdurmak için Yunanistan’ın, Cari Açık canavarının durdurulması için de Bulgaristan’ın bombalanmasını talep ediyoruz.

Haydi, trafik kazasız bir Türkiye için hep beraber:
 
Bombalar elimizde, şarjörler belimizde,
Biz gideriz Gürcistan’a hey Gürcistan’a…
 
 
  gurcistan_sinir-otesi_22.jpg

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 18 Yorum

  2. Yazan:Haydar Tarih: Eki 24, 2007 | Reply

    Mehmet Bey,

    Gurcistandaki trafik canavarlarina o arabalari kim veriyor? AB ulkeleri degilmi? Amerikan gudumundeki Kore ve Japonlarida unutmamak lazim. Son zamanlarda Gurcistana yatirimi cogaltan Amerikalilarin giderken arabalarini orada Abaza ve Cerkezlere biraktigi soyleniyor. Dış isleri bakaninin derhal bir nota vererek onlara ne kadar araba birakildigini sormasi gerekiyor. Araba lazimsa gelsin bizim askeri copluklerdekilerini alsinlar canim… degilmi.

    Emekli generallerimizin dedigi gibi Rusya, Iran, Suriye ve Luksemburgla ittifaklar kurup ABD ve AB ye karsi dururuz.
    Yok eger Rusya “Kuzey Iraka girme!” diye bizi uyarir ve sadece Hurriyet okudugumuz icin bundan bizim haberimiz olmazsa… kalkar kendi isimizi kendimiz hallederiz.
    En nihayet biz Yıldırımlar, Oyaklar, Erdiller, Yahyalar, Enverler, Mehmet Ali Agcalar yaratan bir irkin ahvadiyiz… bunu untmamalilar.

  3. Yazan:blue Tarih: Eki 24, 2007 | Reply

    Orada Saakaşvili bize dil uzatıyor, nanik yapıyor, küstah küstah sırıtıyor. O dili koparmak lazım. Trafik canavarları Gürcistan’daki kamplarda besleniyor. Kampları ortadan kaldırırsak bu kazaların önü arkası kesilir.
    Bu işler, önlem almayla; trafik kurallarıyla zart zurt olmaz. Yılanı ininde vuracaksın. Daha ne bekliyoruz?

  4. Yazan:FST Tarih: Eki 24, 2007 | Reply

    Efendim ben Gürcistan’da bulundum, hakikaten Tiflis’te bir taksi şoförü fevkalade kötü araba kullanıyordu, dolayısıyla bilimsel araştırmanızı destekleyen bu bulguyu aktarmak istedim.

  5. Yazan:İzzet Kütükoğlu Tarih: Eki 24, 2007 | Reply

    İlahi Mehmet bey, Çok yaşa emi.

  6. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 25, 2007 | Reply

    _h2.jpg

    NEW YORK – New York’un Long Island bölgesinde, babası rahatsız olduğu için bir süredir geceleri ailesine ait süpermarkete bakan Hafize Şahin’in iri yarı bir soyguncuya meydan okuması ABD’de günün konusu oldu.
    Haberin devamı 

    Akşam saatlerinde yüzünde maske ve elinde silahla süpermarkete giren soyguncu, Hafize’den kasayı boşaltmasını istedi.

    Soyguncu kapıyı kontrol edip, geri döndüğünde paraların hazır olmasını bekliyordu.

    27 yaşında Giresunlu bir ailenin kızı olan Hafize’nin paraları soyguncuya verme gibi bir niyeti yoktu. Soyguncunun kapıya bakmasını fırsat bilen genç kadın kasanın altından çıkardığı baltayı silahlı soyguncuya defalarca sallayıp, hem soyguncunun kaçmasını hem de süpermarketin soyulmasın engelledi.

    Hafize Şahin, ABD medyası tarafından da günün ‘kahramanı’ ilan edildi.

     

  7. Yazan:Haydar Tarih: Eki 25, 2007 | Reply

    Bizimkiler ise burnunun dibinden gecen 200 adami farketmiyor bile.

    Hafize siyasete karisiyormuymus?

  8. Yazan:FST Tarih: Eki 25, 2007 | Reply

    Konuyla ilgili bir yanlışlığı bendeniz düzelttim, bilginize.

    http://www.izlenimler.net/2007/10/25/hurriyete-yakismamis/

  9. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 25, 2007 | Reply

    yaa Haydar Bey, ben de onun için koydum,
    bence Hafize gibi 10 giresunlu kizimizi birer balta ile Kandil dagina indirsek hem PKK hallolur hem de kislik odunumuz çikar!

    Analar neler doguruyor. Bence Hafize genel kurmay baskani olmali.

    Gene ne varsa Karadeniz’de var 😀

  10. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Eki 25, 2007 | Reply

    aa evet Sayin FST sitenizdeki yazida ne kadar da haklisiniz, ah su Türban TSK’da kabul görse de derhal kendisini ordunun basina geçirsek!

    Namaz kilan örümcek adamdan sonra Baltali ilâhe Hafize gibi bir süper kahramana ihtiyaç var ülkede. Ne de olsa maneviyyat lâzim çocuklara….

    Muhabbetle

  11. Yazan:alı uzun Tarih: Oca 8, 2008 | Reply

    Aslında Dogru Soyluyosunuz Amerıkanın Ve avrupanın Gozu sadece Gurcıstanda Ve Her yıl Mılyonlarca Dolar Yatırım yapılıyo Oraya Ama arkadas demıs Abaza ve cenelere bırakılıyo dıye bu yanlıs cunku gurculer abazları Yok etmek ıcın Tum dunyayı ekonomık ambargoya davet ettı ve herkeste bunu uygulamakta Oraya yapılan askerı yatırımsa Abazlara savas acmak gurcıstan yakında abazlara savas acıcak denıyor kı abazlarda boyle dusunuyor yakında bellı olur Yanı abazlara ekmek uzatanı gurculer bırakın ulkeye sokmak sınıra yaklastırmazlar bence artı guney osetyanında elektırık ve suyunu kesmıslerGurculer Bılmıyorum ne kadar dogru ne kadar yanlıs SU yandanda gurculerıde hafıfe almayalım K.Irakta Amerıkadan Sonra en buyuk askerı guce sahıpler.Tam 2000 gurcu askerı Var ırakta.Bu abazya sınırıysa Bılgılerıme gore Gurculerın abazlara acıca savastan dolayı gızlıce Abaz sınırına askerı gucunu yaymasıdır……………………….Yınede Trafık canavarlarına dur dıyelım……..

  12. Yazan:mr^sair Tarih: Oca 8, 2008 | Reply

    Merhaba Derin Düşünce;

    Özlü besinler gibi fikirler ve destekler mahiyette örnekler ile doyurulmaya alışmış Derin Düşünce takipçilerinin, altına yorum yapmak için maalesef geç kaldığım bu yazıyı; bulantı hissi duymaksızın ve kötü bir espri sonucu vücutta beliren soğuk(!) titremeden kurtulmaksızın okuyup, tadamayacağını düşünmek isterdim. Sanırım sırf kimi mümtaz şahsiyetler tarafından kaleme alındığında, bir çok ‘mahrum’ yazı, itibar görmekte ve kutlanmakta hakettiğinden fazlaca değeri hâiz görülüyor.

    Yorumcular arasında herhangi biri değil de; daha evvel bir şekilde bahsini açıp, ilgili başlıkta konunun gidişatına göre davet ettiğim, sanal münazara çağrıma kulak veren, mantıklı ve uygulanabilir bularak desteğini açıklayan blue Bey ‘in de; bu yazıya karşı münazara keyfiyetinden uzak kalarak, aralarında paralellik kurulamayacak kadar ifrat-tefrit konuları elmayla armutları toplar gibi örtüştürmeye çalışması ve münazaraya mahsus; tez, pozitif argüman, tutarlı eleştiri, sağlam ve mesnetli bilgi gibi kavramları, soğuk(!) bir espriye kurban etmesi beni hakikaten hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü kendisi bir münazarada yer aldığımda takım arkadaşım olmasını rahatlıkla talep edebileceğim biri idi. Keşke ODTÜ ‘deki ‘Münazara’ geleneği sizin mezuniyetinizden evvel kurumlaşabilse idi. Ben yine de sizi ‘samimi’ bir takım arkadaşı olarak yanı başımda görmek isterim. Pek tabii somut bir icabeti gerektirmeyip, yalnızca gönülden bir vukufun kifayet edeceği bir daveti de Ç-Z rumuzlu Hanımefendiye haddimiz olmayarak yapmak isterim.

    Münazara demişken, bununla amaçlanan: Bir kimseyi aşağılamak, mahçup etmek, bir iltifat görmek için ukâlaca, ağdalı ve uzun yazmak değil; monotonluğu giderip, belirli ölçülerde savunma ve tutumlarımıza altı doldurulmuş, akıcı, akılcı, ikna edici, eleştiriye açık, nüktedan bir stil kazandırıp; bunu katılımcı ve takım çalışmasını gerektiren bir ‘muhteva’ ile yoğurabilmektir.

    Eğer bunları yapabilirsek, kimseyi tefrik etmeden, üslubumuzu muhafaza edebilir ve bununla mukayyed olabilirsek, kimseye, hele hele hanımlara birilerinin yaptığı gibi ‘nah!’ çekmez, bu türden hezeyanları yaşamayız diye düşünüyorum.

    Yazının buraya kadar olan tarafının, bu satırların geçtiği ilgili başlık ile ilgisini nasıl kuracağım merak edilebilir. Sunay Akın benzeri, hikâyenin sonuna yaklaşıldıkça ilk baştaki anlamsız, karışık yüz ifadesinin yerini; çetrefilli bir bilmeceyi çözmüş olmanın huzuruna bırakacağı edebiyat ve tarih kokan bir ilişkilendirme yapmayacağım. Sadece Gürcistan ile ilgili daha nesnel ve mâkul bir gerekçe göstererek Mehmet Bey ‘e yardımcı olmaya çalışacağım. Yukarda Ali Bey buna teğet geçmiş ben ise biraz açayım istedim. Bir münazara maçında olduğumu düşünerek yazıyorum.

    Gürcistan’da Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ve bu kültürel varlıklarını korumaları için, 1921 Kars Antlaşması gereğince özerk bir Cumhuriyet olan Acaristan bulunmaktadır. 1990 larda Gürcistan’da yaşanan iç savaş ve kaos ortamında Acaristan fiilen bağımsızlığını elde etmiştir. Bu olurken Abhazya da çatışmalar devam etmiş, şuan etkisi zayıflatılmaya çalışılan Rusya ‘nın devreye girmesi ile yatıştırılmıştır. Ülkede Şevardnadze sonrası yaşananlar, Acaristan ile merkezi yönetim arası ihtilaflar, Kadife Devrimler, güvenilir olmayan seçimler, itirazlar, siyasi çalkantılar vs.. uluslar arası araştırma tezlerine konu edilecek önemli konular.

    Benim ilgilendiğim kısmı Türkiye’nin (Ermenistan kapısı kapalı olduğundan) Avrasya ya açılmasını sağlayan çok önemli bir sınır kapısı olan Sarp ile Acaristan ‘ın ehemmiyeti üzerinedir.

    En az bunun kadar mühim olan bir başka argümanda, dini inançlarının gereklerini yerine getirebilmesi amacıyla Kars Antlaşması ile Acaraya verilen özerkliktir. Meselâ uzun süre Osmanlı idaresinde kalmanın doğurduğu kültürün ve bunun sonucu olarak da gönülden bağlı bulundukları Müslümanlığın gereklerini îfa etmeleri maksadıyla bölgeye verilen geçerli Kars Antlaşması hükümlerinin sağladığı özerkliğin ve bunun Acara sınırlarının değiştirilmezliği hususunda garantörlük hakkı doğurduğu Türkiye ‘nin menfaatlerinden söz etmek daha ‘ipe sapa gelir’ bir argümandır diye düşünüyorum.

    Hatta, özerk bölgenin başkanının Müslüman bir aileden gelmesine karşın Hristiyanlığı seçmesinin, misyoner faaliyetlerinin himaye edilmesinde sarf ettiği emeğin, çok değil bundan 86 yıl önce elimizde bulunan Batum ‘daki camide bugün ezan okunmasının yasaklanmakta olduğu ve Müslüman isimleri alınmasına imkan tanınmaması gibi uygulamalar da tarihi antlaşmalardan doğan garantörlük haklarımızı gündeme getirmemizi gerektirir diye düşünüyorum.

    Türkiye ‘nin bölge politikaları açısından riskler taşıyabilecek bölünmelere mahal vermeksizin, Rusya ve ABD arasındaki mücadeleyi göre göre sessiz kalmaması ve dış politikada üzerine eğilmesi ve tarihi, kültürel olduğu kadar; uluslar arası anlaşmalardan kaynaklanan müdahil olma cesaretini gösterebilecek bir siyaset tavrı takınması, Gürcistan’a ‘trafk teröristleri için askerî harekât’ gibi uçuk kaçık bir faraziyeden daha akla yatkındır diye de ekliyorum.

    Öyle ya! Kilometrelerce öteden transatlantik bağına güvenerek kıtalararası işgallere girişen, ve yanı başımızdaki tarihi kültürel ortaklıklarımızın olduğu komşularımız üzerinde sessiz kalınamayacak siyasi animasyonlar tertipleyen ABD ‘nin; Afganistan’daki, Irak’taki, ve yakın tarihteki kanlı işgallerini; bir çok bölge ülkedeki askerî tesisleri ve yarattığı ekonomik/siyasî/ideolojik tazyikleri ile yaptığını tanımlamada seçilen ve literatüre katılan ‘global militarizm’ kavramını görmezden gelerek, bu konular hakkında tek bir yazı yazmaksızın, ‘Gürcistan’a askerî müdahale’ esprisi yapan Mehmet Bey ‘in ne kadar tutarlı ve samimi olduğunu ise okuyanların vicdanlarına bırakıyorum.

    Lübnan ‘da yanmış çocuk cesetleri çıkarılırken, ya da Acaristan’daki din kardeşlerimiz böylesi muamelelere maruz kalırken onları trafik terörüne alet etmek… Ankara antlaşması ile Musul ve Kerkük’e girmemek, Kerkük’ün demografik yapısını lehlerine değiştirmemek konusunda Kürt idaresi söz verip, uğruna bir bayana ‘nah’ çektiğiniz ABD ‘nin gözü önünde bu sözlerini çiğnerken ve Kürt-Türkmen-Arap lar arasında etnik çatışmaya yol açarken bu gibi somut gerçeklikler ile ilgili meselenin vahametini gösteren yazılar kaleme alMamak/alaMamak ve PKK ‘ya ‘af çıkarma’ türü ‘hoşgörü’ talepleri ile yetinmek ne kadar komikse, işte bu yazınız da o kadar ‘komik’ … Bu bağlamda, şu genç delikanlı haddi olmayarak Fethi Bey in rahle-i tedrisinden bir süre geçmenizi size tavsiye ettiğinde kızmazsınız değil mi?

    Sadece sigaradan kaynaklanan hastalıklara bağlı olarak yılda 118 Bin insanımızı kaybederken, piyasadaki mevcut sigaranın %25 ‘i kaçak olup bunların büyük oranı da Habur ‘dan çıkış yapan fabrikasyon makinelerinin , Kuzey Irak’ta Barzani’nin fabrikalarında değerlendirilerek tekrar ülkeye kaçak sigara olarak sokulması sizce en az trafik terörü kadar bir terör sorunu değil midir? Akciğer kanserine yakalanan insan sayımız her yıl 50 Bin iken, bunların ve bilumum sigaraya bağlı hastalığın tedavisinde harcanan meblağların yüksekliği, sanırım ki Gürcistan’a trafik terörü nedeni ile müdahale etmemizden daha akılcı bir gerekçe olsa gerektir.

    Ne yani! Tekel ‘i kapatıp, Philip Morris ‘e tazminat ödetip, Barzani’nin fabrikalarını mı bombalayacaksınız Mehmet Bey?

    Eğer siz ve bu yazınızın altına tebessüm koyan kıymetli yorumcular sigarada kullanıyor ise ne kadar çelişkili bir ahval arz ettiklerini kendilerine haber vermek icap ediyor.

    Şuan nezle olduğumdan ara ara hapşırıyorum. Hapşurduğum da nezaketen ‘çok yaşa’ diyeceğinizi umarak, peşinen şöyle yanıtlıyorum: ‘siz de Görün!’

    Saygıdeğer jüriyi ve izleyenleri selamlar, teşekkür eder, saygılar sunarım…

    Ve sâir…

  13. Yazan:Yasemin Koyuncu Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    mr^sair Bey/hanim,

    bir dediginiz bir dediginizi tutmuyor, MÜSLÜMANLARIN IÇ HASTALIKLARI adli makalenin altina yazdiginiz yoruma bakarsak makalenin tamamini okudugunuz ve anladiginiz görülüyor.

    Oysa simdi Müslümanlarin çektigi sikintilari baskalarinin sirtina yükleyip militarist bir söylem içine girmissiniz.

    Herkes fikir degistirebilir ama sizinki biraz firildaklik olmus 🙂

    Saygilarimla

  14. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Sayın mr_sair,

    Mehmet bey herhalde yazıyı birilerinin ciddiye alıp gürcistan hakkındaki malumatlarını döktüreceğini düşünmemiştir. Şair olduğunuza göre tecahül-i arifane sanatını bilirsiniz, ve “temsilde hata aranmaz” düsturunu. Tabi alaycılıkla esprinin farkını da anladığınızı varsayıyorum. Yoksa Mehmet bey’den bir değişiklik yapıp Gürcistan’ı Kaf Dağı’na çevirmesini rica edeceğim. Tabi bu taktirde bize Kaf Dağının epistomolojisini ve imajinerliğini anlatmamaya söz verirseniz.

    Çok yaşayın emi.

  15. Yazan:mr^sair Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Merhaba Yasemin Koyuncu;

    Evvelâ, yorumlarımı okuyup, tekrarlayarak yazılarımdan yansıyan sağlam ve porsümez tutumun altını çizmeye çalıştığınız için teşekkür ederim. Yorumlarımın suya yazmak gibi olmamasına, kimi iyi/kötü niyetli gözlerce de okunarak tahlil edilmesine inanın memnun oldum. Bu, yazarken itina göstermeye çalıştığım; dürüstlük, hakkaniyet ve sizlerle paylaşmadan az önce uyguladığım redaksiyon hususlarını gönlümden ve gözümden ırak tutmama mı sağlıyor.

    Tevazu ile eleştiri ve takdirine sunduğum okuyucu bundan sonraki aşamada; nefsî heyecanına müteallik kusurları ile başbaşa kalacak ve yazı inşa edilirken harcına katılan ‘hakkaniyet’ tenbihinden kaybetmeden yazı kültürünün gerektirdiği ‘saygıdeğer’ üslubu da gözeterek eleştiri yapmak üzere kendi vicdanı ile paylaşacağı bir yalnızlık safhası yaşayacaktır.

    Her nasıl ki yazının müellifi, bir takım isnad ve izah tenkitlerine tutuluyor ise, benzer şekilde yazıya eleştiri yapanlarında sorumlulukları olacak ve söz konusu yazı ile örtüştüremediği noktaları ve zihninde yerleştiremediği sığ kategorizasyonları olduğu için de bunun sorumlusu olarak müellifi görmeyecek ve tespit ettiği çelişkileri satır satır gösterebilme cesaretini ve ilmi yetkinliğini saklı tutabilecektir.

    Üzerine fazlaca düşünülmeden teşebbüs edildiği anlaşılan tavrınızın emsallerini daha önce farklı sûretlerde şahıslardan dolayı yaşadığım için, üslubunuzu ilgilendiren bu kısım ile ilgili kendimi yineleme yoluna gideceğim.

    Yazılı ve görsel medya da, eli kalem tutanların birbirlerini daha çok meslekî nadiren de insâni olarak hicivleri esnasında sıklıkla sizin kullandığınız fırıldak deyimi kullanılır. Lâkin, aranızda şuana dek herhangi bir şekilde; fikri mülahaza, siyasî münazara, ideolojik konsultasyon gerçekleşmemiş, üslup ve beyanındaki farklılıkları sezmenize imkân verebilecek felsefî ve tatbikî sohbet, okuma, işitme kâbil olmamış birine karşı; ferdî olarak kışkırtma, umumî olarak da ‘gaf’ biçiminde telakki edilebilecek bir sûrette tartışma aramanız evvel emirde seçebileceğiniz en hatalı yöntemlerden birisidir diye düşünüyorum. Henüz bir yazımı okumuşken ve onu da aşağıda az sonra alıntılar ile ifade edeceğim gibi yarım yamalak okumuşken daha çok, ilk intiba olması hasebiyle büyük ihtimalle yanlış/ters/asılsız bir takım töhmetler ile karşıma çıkmanız, şahsî bir husumetiniz olduğu izlenimi uyandıran hakaretâmiz bir ifade kullanmanız pek de iyi niyetli bir ihtiyat sergilediğinizi düşündürmeyecektir.

    Eğer kelime haznenizde; muhatabınızı bizatihi pasif, emekle yazdıklarını aşağılayıcı, durmaya çalıştığı saygılı ve sabırlı zemini de kayganlaştırıcı olarak ifadelendirmeye (ifade edememeye) yarayacak olan sözcükler; mânidar, hürmetkâr ve düzgün kullanılmaya müsait olanlarından daha fazla ise, sizin itikadınızda susmak da bir hâl çaresi olarak denenebilir gözükmektedir.

    Şimdi ilmek açtığınız bahse değer yazımı bir inceleyelim bakalım ne demişim:

    Bir defa Mehmet Bey ilgili yazıda Müslümanların yaşadığı felaket ve güçlüklerin bir sonuç olduğu üzerinde durmuş ve içsel bir muhasebe yapılması gerektiğinin altını çizmişti. Ben de bu nokta da düşüncelerimi şöyle ifade etmiş ve bir yerinden Mehmet Bey’in maksadına iştirak etmiştim:

    Karşıtların zâlim ve mütekebbir olduğu savıyla eleştiri yapmanın tabiî karşılanması gerektiği gibi, bu -mehabetli düşman & mazlum, bî-çare halk- dikotomisinin de revizyonist bakış açılarıyla bu yazıda olduğu gibi gözden geçirilmesi gerektiğine işaret eden anlatımlarda tabiî karşılanmalı, müellifleri tek kalemde aforoz edilmemelidir. Zira düşmanın ayak çelmelerini ve faullü girişimlerini elbette ki “hakem” olanların görmezden gelmesi mümkün olmadığı gibi bu hakemlerinde yanlış yapabileceği ihtimalinin yok sayılarak, muhasebenin rafa kaldırılacağı sonucuna da ulaşılamaz.

    demiş ve devamında o günlerde cereyan eden bir tartışma ile ilgili olarak Medine Vesikası’nı tema alan bir hatırlatmada bulunmuştum. Sonrasında tartışmanın taraflarına şöyle bir tavsiyem olmuştu ki bunu da:

    Bu örneği ilk baştan beri gereksiz görenler için bağlamak istediğim yere geleyim o halde…

    Misyonerlik tartışmasındaki müdahil tarafların, gerçekleri kendi bulunduğu noktadan değil, gerçeğin bulunduğu yerden görmesi arzusunda ki bu genç: Bir tarafın, Anayasa’nın hazırlanmasındaki bu güvenilebilir uzlaşmacı ve hukukî yaklaşımı görememesi; diğer tarafın ise, bu anlaşma maddelerinin ihlal edilmesi halinde devreye giren; kesin, âdil ve vakur tatbikatın varlığını gözden kaçırarak, heyecanını ve cesaretini kaybetmiş süklüm püklüm bir yaranmacılığın pençesinde, bunu da “hoşgörü” gibi bir yaklaşımla sunmasını ibretle takip etmektedir.

    şeklinde ifade ederek, yargılamalarımızı daha âdil ve vakûr yapmamız gerektiğine temas etmiştim. Koyu ile yazdığım kısım, o gün de bugün olduğu gibi, hakkaniyeti ve muhtariyeti yabana; nedameti, bühtanı ve dalgın, mütehayyir bir yaranmacılığı da nefsine revâ görenlere hitap etmekte idi. Buradan sonra ise tartışma siyaset-din bağlamında farklı bir kulvarda devam etmiş idi.

    Daha sonraki yazılarımı da belki gözden geçirme fırsatınız olur ise, tartışmayı kavga eder gibi yapma hevesinden uzaklaşır, ve gözleri ile beyni arasındaki mesafesi; aynen sizde de olduğu gibi parmakları ile beyni arasındaki mesafeden kısa olan muhatabınızın yazdıklarını, temizlenmiş ve proaktif kılınmış bir zihin ile tetkik etmeye gayret edersiniz. Zira, ne yazdığımı görmeden evvel; düşünüyor, tahayyül ediyor ve anlaşılır hale sokuyorum.

    Şuan size gereken, sağlam ve çürütülmez, kesin ve mat edici bir cümleden ziyade; adrenalinizi nötralize edecek, hararetinizi düşürecek, nazik bir cümledir. Şunun gibi: özür dilerim.

    Son olarak ortalığa serseri bir mayın gibi, sağlıklı eleştiri yapayım derken başvurulacak en kötü hile ile muhatabınızı ritmi ve denge ayarı bozulmuş, tarafgirliğin itibar gördüğü, kutuplaşmaların revaçta olduğu dönemlere ait slogan olmaktan öteye geçmeyen bir kategorizasyon mantığı ile güya çürütmüşsünüz!

    Müslümanlarin çektigi sikintilari baskalarinin sirtina yükleyip militarist bir söylem içine girmissiniz.(Yasemin Koyuncu)

    şu satırlarım ile değindiklerimi göz önüne alırsak, acaba sadece alelade bir insan olmak sebebi ile dahi dile getirilmesi çok doğal ve insanlık onuruna yakışır bulunacak sözleri, bir Müslüman ‘ın dile getirmesi neden garip karşılanır? Bir daha okuyun lütfen. Belki fikriniz değişir:

    Öyle ya! Kilometrelerce öteden transatlantik bağına güvenerek kıtalararası işgallere girişen, ve yanı başımızdaki tarihi kültürel ortaklıklarımızın olduğu komşularımız üzerinde sessiz kalınamayacak siyasi animasyonlar tertipleyen ABD ‘nin; Afganistan’daki, Irak’taki, ve yakın tarihteki kanlı işgallerini; bir çok bölge ülkedeki askerî tesisleri ve yarattığı ekonomik/siyasî/ideolojik tazyikleri ile yaptığını tanımlamada seçilen ve literatüre katılan ‘global militarizm’ kavramını görmezden gelerek, bu konular hakkında tek bir yazı yazmaksızın, ‘Gürcistan’a askerî müdahale’ esprisi yapan Mehmet Bey ‘in ne kadar tutarlı ve samimi olduğunu ise okuyanların vicdanlarına bırakıyorum.

    Lübnan ‘da yanmış çocuk cesetleri çıkarılırken, ya da Acaristan’daki din kardeşlerimiz böylesi muamelelere maruz kalırken onları trafik terörüne alet etmek… Ankara antlaşması ile Musul ve Kerkük’e girmemek, Kerkük’ün demografik yapısını lehlerine değiştirmemek konusunda Kürt idaresi söz verip, uğruna bir bayana ‘nah’ çektiğiniz ABD ‘nin gözü önünde bu sözlerini çiğnerken ve Kürt-Türkmen-Arap lar arasında etnik çatışmaya yol açarken bu gibi somut gerçeklikler ile ilgili meselenin vahametini gösteren yazılar kaleme alMamak/alaMamak ve PKK ‘ya ‘af çıkarma’ türü ‘hoşgörü’ talepleri ile yetinmek ne kadar komikse, işte bu yazınız da o kadar ‘komik’ …

    Merhaba blue Bey;

    Aman efendim! Üzerinize afiyet, alay ve espri arasındaki farkı idrak edebilecek kadar gün görmüşlüğümüz vardır. Alay eden kişi ve mağdur olan, yaptığının/yapılanın bizzat farkında ve sonuçlarının getirebilecekleri hakkında uyanıktır, buna rağmen taammüden yapılır. Ve lâkin, espri yapan kişi, her zaman espri yaptığının farkında olmadığı gibi, yaptığının espri muamelesi görüp görmeyeceği ihtimaline de bî gânedir. Hâl böyle olunca, çoğu kez muhatablar açısından tahammülü zor bir fecaatle karşılaşılması muhtemeldir.

    Akabinde ve detayında burada tartışılması gereken basit bir ‘espri’ değildir. Çünkü Mehmet Bey ‘in yapmaya çalıştığı dolaylı olarak bir başka ‘şey’ in altını çizmektir. Binaenaleyh epistemolojisi yapılacak kavram: ‘ironi’ dir. Ve tecahül-i ârif olarak bilinen edebî san’at ile de ilgisi yoktur. Çünkü Gürcistan, Acaristan, ve söz konusu tarihi-kültürel bağlayıcılığı açısından bir bilgisi yoktur. Olsa, bilmezden geldiği ve buna atfen bir ‘tecâhül’ yapıldığı söylenebilinir idi. Keza, sizin de Saakaşvili hakkında ters bir bilgi sahibi olmanızda olduğu gibi. Saakaşvili ‘nin nasıl bir siyaset izlediği ve Türkiye ile bölge enerji transferi konusunda (BTC) eş güdümlü çalıştığı da âşikârdır. Ama sizinkisi hiç değilse ters bir bilgi… Ters bilmek bazen hiç bilmemek, hiç temas etmemekten daha iyi olabilir.

    Mehmet Bey ‘in yapmaya çalıştığını daha mâkul ve realist bir yaklaşımla, bir alay ve faraziye olmaktan çıkaracak, meselenin siyasi-politik varlığını gündeme getiren bir münazara yaklaşımı ile yapmaya çalışmış, bunu da : Bir münazara maçında olduğumu düşünerek yazıyorum. diye söze başlayarak dile getirmiştim.

    Bunu Mehmet Bey ‘in ‘tecahül-i ârif’(!) ini ciddiye aldığım için değil, bir münazara mantığı ile: ‘neden olmasın, olur. Ama şöyle olur.’ yaklaşımı ile izaha koyulmuştum. Münazara dan dem vuran, ‘Hayvanat Bahçeleri Kapatılmalıdır’, ‘Eski Dost Düşman Olmaz’ vs.. gibi açık konular üzerinde münazara etmiş biri olarak ‘Gürcistan ‘a müdahale edilmelidir’ türü daha kapalı bir konuyu yukarda ki gibi münazara etmek benim açımdan pekte zor değildir blue Bey.

    Bu bir münazırın ‘müdahale’ den ne anladığı ile ilgilidir. İnandığınız yahut inanmadığınız bir mevzuyu savunmak, eleştirmek durumunda kalabilirsiniz.

    Meselâ hiç 15 dakika önce size verilen; ‘Eski Dost Düşman Olmaz’ & ‘Eşcinsel evlilikler yasallaşmalıdır’ gibi konuları, 7 dakika içinde size biçilen konum ve vazifenin icaplarını muhakkak yerine getirecek biçimde, ve karşınızda her dediğinizi eleştirmek için not eden bir muhalefete karşı, sizi dinleyip en ufak hatalarınızı not eden bir jüri karşısında savunmak durumunda kaldınız mı? 🙂

    Öyle Kaf Dağı ‘ndan aşırmaya da gerek yok…

    Saklamayın, ilginizi çekti değil mi?

    Bu arada, siz de Görün!

    Teşekkür eder, saygılar sunarım…

    Ve sâir (sâir, şair değil.)

  16. Yazan:Yasemin Koyuncu Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Sn MirSair,

    Uzun cümlelerle göz boyamaya mi çalisiyorsunuz? “Hem müslümanim hem de savasi severim” diyorsunuz. önce islam’in savasa bakisi hakkinda bilgi edinin biraz.
    Saygilarimla

  17. Yazan:Erzurumlu Kenan Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Yasemin Hanim,

    Bosuna MrSair ile vakit kaybetmeyin derim. Eskinden keskin rumuzuyla yaziyordu bu sitede, yazarlara hakaret ettigi için BAN edildi. Simdi baska sitelerden kes-yapistir yaparak kendine musluman susu veriyor. Aslinda materyalist ve ateisttir. Ayrica hemen hic bir konuda kendi fikri yoktur. onun icin muslumanlari birbirine dusurmeye calisiyor. dikkat ederseniz hic bir zaman fikirlerle degil hep ama hep insanlarla ugrasir. nifak sokmaya calisiyor. Kanmayin derim.

    hurmetler

  18. Yazan:Yasemin Koyuncu Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Kenan Bey, tesekkürler uyariniz için,
    aslinda tahmin etmeliydim kes-yapistir yaptigi yorumlarin tutarsizligindan belli oluyor. Ne yazik ki çogaldi böyleleri son zamanlarda.

    Saygilarimla

  19. Yazan:mr^sair Tarih: Oca 10, 2008 | Reply

    Merhaba XXXXXXX Kenan;

    Eğer, yazdıklarınız doğru; mr^sair de sizin tarif ettiğiniz gibi biri ise XXXXXXXXXX… Yok eğer, kısacık yorumunuza sığdırdığınız şu yedi (7) farklı iddia birer iftira ve zann ise XXXXXXXXXXXXX…

    Merhaba Yasemin Hanım;

    Yazdıklarım da alıntı vardır, evet… Ama alıntılar genelde kendi yazdıklarımdan. Tekrar tekrar aynı tepkilere, benzer etki ile cevap yazmaktan başkası değil… Eğer, herhangi bir şekilde muhtelif sitelerden kes-yapıştır yaptığımı ispat ederseniz, bu sitede bir daha yazmayacağım. Yok, eğer bu yanılgınız bir ön yargı ve vehimden ibaretse, beni siteden bu gibi töhmet ve bühtanlar ile karalayarak kovmayı maksad edinmiş iseniz de, sizden bana bir daha yazmamanızı rica ediyorum.

    Her zaman muhatap olduğum insanlara karşı; saygılı, sabırlı ve müsamahakâr olmaya çalıştım. Ama düşüncelere, hele hele karalamaya dönük uğraşlara asla saygılı olmadım ve olmam da… Çünkü düşünceler tüm insanlığı tehdit edebilir. Ve kanımca, iftirada mühim bir tehdittir.

    Kendimi savunmak için sarfedeceğim çaba; tarafsız birinin çıkarak âdil yargılama yapması, ve haklı-haksızı ayırt ederek, en azından aşırılıklara müsaade etmeksizin kanaat beyanında bulunmasından daha faydalı olamaz.

    Merak ettiğim tek bir sorum olacak:XXXXXX Kenan’ın yorumunu hangi editör onayladı? Rica etsem cevabını alabilir miyim?

    ve sâir…

    EDITOR : SAYIN MR^SAIR, CEVAP HAKKI MAHIYETINDE BU YORUMUNUZU ONAYLIYORUZ. SON ZAMANLARDA FIKIR TARTISMALARINI BIRAKIP KISISEL TAARRUZ MAHIYETINDE YORUMLAR YAZDINIZ. YORUMCULARIMIZI VE YAZARLARIMIZI HEDEF ALAN YORUMLARA BIR SON VERINIZ. SITEMIZIN IÇ ISLERINE MÜDAHALE ETMEYE ÇALISAN TAVRINIZDAN RAHATSIZLIK DUYUYORUZ. BU SIZE SON UYARIMIZDIR.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin