RSS Feed for This Post

Fikir otobanına doğru

up-hill1.jpgBundan yaklaşık bir yıl önce Mustafa Akyol’un blogunda tanışan bir grup yorumcu Derin Düşünce Platformu’nu oluşturmaya karar verdik. Yavaş yavaş bu birlikteliğin birinci yıl dönümüne yaklaşılan şu günlerde DD’nin (Derin Düşünce) yazarları ve yorumcuları ile birlikte önemli bir işin üstesinden geldiğini teslim etmek gerek.

Yayınlanan makalelere eklenen, muhalif fikirler, tamamlayıcı bilgiler ve ateşli tartışmalarla dolu yorum kısımları makalelerin kendisi kadar hatta bazen daha da fazla aydınlatıcı oldu.

Takdire değer bir başka nokta ise yorumların yazıldığı seviyeli ve saygılı üslup. Bu bağlamda, yazılan binlerce yorum gerçekten de DD okurlarının farklı düşüncelere olan saygısını yansıttı. Düşünce özgürlüğünün ve dolayısıyla demokrasinin temel şartı olan FARKA SAYGI konusunda gösterilen bu hassasiyet ülkemizin geleceği konusunda iyimser olmak için önemli bir umut kaynağı.

Aslında DD’nin yazarları ve yorumcuları arasında önemli bir köprü var, o da konuk yazarlık. Meselâ Protestan bir DD okuru olan Gökhan Talas’ın kaleme aldığı Sorun Misyonerlik mi?  adlı makale yayına girdiği haftalarda en çok yorum alan yazılardan biri oldu.

şubat 2007’de işe başlarken yayınladığımız “Derin Düşünce Grubu Nedir?” adlı açıklama şöyle diyordu :

“…. Daha iyisini yapmak, daha geniş kitlelere ulaşmak, daha farklı insanlarla konuşmak ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, kendini yetiştirmiş gençlerin konuştuğunu, tartıştığını, felsefeden, bilimden haberdar olduğunu, insanlığın ortak değerlerini benimsediğini ve bunları savunduğunu, örgütlenebildiğini, mücadele azminin olduğunu göstermek için bu gibi grup faaliyetlerinin olması gerektiğine inanıyoruz.”

TOPLUM
Gerçekten de DD bugüne kadar geleneksel medya tarafından “unutulan” ve günlük politik çekişmeler sebebiyle ertelenen birçok konuyu tartışmaya açtı. Başta toplumun kendisini, sorunlarını, önyargılarını :
Pedofili konusundaki Tehlikenin farkında mısınız? , kadın vücudunun cinsel bir nesne olarak kullanılmasını sorgulayan Esmeray’dan Sonrası : 30 Yılda Neler Oldu? , Türkiye’deki işçi işveren ilişkilerinin tartışıldığı Köle-Efendi Diyalektiği Tersine Çevrilebilir mi?, televizyonun gençler üzerindeki olumsuz etkileri üzerine yazılan Pozitif ayrımcılık bunlardan bir kaç örnek.

RESMÎ İDEOLOJİ
DD ekibi “değişmez, tartışılmaz, sorgulanamaz” kabul edilen tabuları da ihmal etmedi. Resmî ideoloji konusunda ezber bozan bir çok yazı yayınlandı DD sayfalarında: Good Bye Atatürkçülük , 23 Nisan & İlahî Adaleti Perde Arkasından GözlemekBir kurtuluş reçetesi: MODERNLEŞME  gibi makaleler yakın tarihimizi ve resmi ideolojiyi değişik açılardan sorguladılar.

DEMOKRASİ
Demokrasi DD’nin en hassas olduğu konulardan biriydi her zaman. “Demokrasi” Demişken ve Keyfi Demokrasi gibi konuyu derinlemesine ele alan makaleler yazdık. Bunların yanında aktüaliteyi takip eden, siyaset dışı güçlerin müdahalesine tepki veren cesur yazılar da yer aldı kriz dönemlerinde ve özellikle nisan , mayıs , haziran  ve temmuz aylarında.

İSLAM
Her konuyu sorgulayan ve tartışmaya açan DD İslâm’ı, Müslümanların yaşayışlarını ve İslam tarihini de ihmal etmedi.

İslâmî Düşünce ve Uygulamada Değişebilir ve Değişemez Olanlar
, Sosyetenin İslâmîsi Olur mu? , Müslümanların iç hastalıkları bunlardan bazıları. İslâm’ın başka konularla olan kesişimleri de ele alındı. Meselâ yakın tarihimiz ile İslam arasındaki ilişkiye değinen Türk İslam’ı Nasıl Modernleşti? ve milliyetçilik ile İslam’ın uyumlu olup olmadığını sorgulayan Kurtlu Hilal de aynı kategoriden yazılar.

ALTERNATİF GÜNDEM
Holdinglere bağlı (ve bağımlı) medya kuruluşlarında çalışanların “camdan duvarlarla” bölünmüş alanlarda kısıtlı bir özgürlük içinde düşüncelerini ifade ettiklerine tanık oluyoruz sık sık.

Türkiye’nin önünü açacak tartışmalar elbette yapay gündemle kaybedilen vaktin gerçek gündeme aktarılmasıyla sağlanabilir. Ne var ki önce bu gündemin oluşturulması ve kabul görmesi icab ediyor. Bu çerçevede mutlaka okunması gereken bir yazı ise üniversitelerimizi ve bilim dünyamızı “içeriden” bir gözle eleştiriye açan Yeni Üniversiteler Hayırlı Olsun
adlı yazı.

DD kapsamında tarih , felsefe , çevre koruma gibi konularda “söylenebilecek her şey söylenmiş” addedilen dosyalar yeniden açılıyor. “geleneksel” kamplaşmaların ötesinde olaylara bakabilecek, ezber bozabilecek yazılar yayınlanıyor.

Bu kategoride Küresel ısınmadan gelişmiş ülkelerin nasıl kârlı çıkacaklarını açıklayan Küresel ısınma çok iyi bir şeydir ve Avrupa Birliği’ne tam üyeliğimizi “müslüman bir perspektifte” savunan Hıristiyan birliğini bozalım adlı yazılar da anılabilir.

BUNDAN SONRA?
DD olarak huzurlu ve sağlam bir toplum yapısına kavuşmak için insanların birbirlerini dinlemesine ve daha iyi tanımasına ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Fikir farklılıklarına önem veriyor ve destekliyoruz. Oscar Wilde’in dediği gibi “Aykırı olmayan bir fikre fikir bile denmez”. Bunun için toplumun ayni şekilde düşünüp, ayni tepkiler veren bir güruh olmaktan çıkıp mevcudu kıyasıya eleştiren, bireyselliğin öneminin farkına varmış bireyler haline dönüşmesini arzu ediyoruz.

Bu platform altında her türlü düşüncenin ifade edilmesine sonuna kadar özgürlük sağlamak bundan sonra da hedefimiz olacak.

Geçmişi hatırlayarak geleceğe baktığımız bu yazıda son sözü bütün yorumcularımızı temsilen konuk yazarlık da yapmış olan sadık yorumcumuz ve dostumuz Haydar Bey’e bırakıyoruz. Kendisi DD’nin de doğum yeri olan Mustafa Akyol’un blogu ve DD için şunları söylüyordu :

“Biraz memleket işleriyle ilgilenen fakat gerçek dünyaya giden yolu bir türlü kestiremeyen milyonlar var memlekette. Bu bloglar otobana giden yolun işaret levhaları onlar için.

Akyolun önemli başarısı biraz da bunda. Fikir otobanına ilk defa girmeye çalışanlara pat diye ceza yazmıyor, ne kadar cahil olsa da azarlamıyor. Adamcağız bir sure ilerledikten sonra mevzuyu kapıyor zaten ve birkaç ayda akil almaz evrimden geçiyor. Fikir Otobanı’na [yeni blog ismi 🙂 gibi] giren kimseler buradan öğrendiklerini etrafındakilere anlatıyor ve alkış topluyor, saygı görüyor. Böylelikle demokrasi mesajı etrafa kökleri ile yayılıyor.
 
İste size [DD’ye] bakarken gördüğüm resmin şu andaki aşaması bu. Önce toplumu otobana teşvik etmek, sonra otoban inşa etmek… Yani think tank malzemesini bir araya getirmek.
 
iyi şanslar!”

 

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:haydar Tarih: Kas 1, 2007 | Reply

    haydar says:

    “Bu, demokrasiye inanan gayri müslimlere değil,demokrasiye bağlanan müslümanlara bir uyarıdır.”Zira demokrasi islam ile çelişmekte ve müslümanların O’na bağlanması, iman ettikleri Rablerince yasaklanmaktadır.
    “Ey iman edenler ! Allah’a itaat edin. Resule ve sizden olan emir (yönetim) sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Resul’e götürün. Allah’a ve Ahiret’e iman ediyorsanız, bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir. Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Zira tağutla (Allah’ın şeriatı dışındaki hükümlerle) muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onu inkâr etmeleriyle emr olunmuşlardı. şeytan ise onları büsbütün saptırmak istiyor. Onlara; Allah’ın indirdiğine ve Resul’e (yani İslâm şeriatı’na) gelin, denildiği zaman münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün. (Nisa : 59,60,61)
    Bu ve bunun gibi onlarca ayet müslümanlara ancak Allah’ın hükümlerine tabi olmayı emretmektedir.Bazı kardeşlerimizin anladığı gibi demokrasi salt seçimden ibaret değil,kapitalist ideolojinin benimsediği bir yönetim biçimidir.Kapitalist ideolojinin üzerine kurulduğu fikir ise dini hayattan ve devletten ayırma akidesine(laiklik) dayanır.

    Bu nedenle demokrasiyi almak veya uygulamak veya ona çağırmak, müslümanlara kesinlikle haramdır.

  3. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Kas 1, 2007 | Reply

    Genel kaninin aksine Islâm’in ilkelerine en uygun yönetim biçimi demokrasidir. Yakinda bu konuda bir yazi yayinlayacagiz.

    Bizi izlemeye devam edin 🙂

  4. Yazan:haydar Tarih: Kas 2, 2007 | Reply

    “Islâm’in ilkelerine en uygun yönetim biçimi demokrasidir!”
    İslam akidesine bağlı bir müslümanın bu sözü söylemesi,ya akidesini bilmemekten yada bile bile ona muhalif olmasından başka bir şey değildir..İslam’ın ilk yıllarında bir bedeviye”hiç bir ilahın olmadığı,ilah’ın yalnız Allah olduğu”sözü ulaşınca “Bu sözü krallar sevmez” diyerek bu sözün ihtiva ettiği anlamı çok iyi kavramış olduğunu göstermiştir.
    İlah olarak yalnız Allah’ı tanımak her zamanda ve mekanda O’nun sözünün-hükmünün-emrinin üzerinde kabul edilen her şeyi reddetmektir.Yalnız Allah’ın hükmünü kabul etmektir.
    Demokraside yasa koyucu beşerdir.İslam’da hüküm yalnız Allah(c.c)ındır.
    Mâide 50
    (Medenî 112) Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?
    En’âm 116
    (Mekkî 55) ” Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler. ”
    Tevbe 97
    (Medenî 113) Bedeviler, kafirlik ve münafıklık bakımından hem daha beter, hem de Allah’ın Resulüne indirdiği kanunları tanımamaya daha yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.

  5. Yazan:T Suat Demren Tarih: Kas 2, 2007 | Reply

    Haydar Bey,
    Yorumunuz ciddi bir hata ve önyargı içeriyor.
    İslam’da genel olarak “Hüküm ancak Allah’ındır” ile özetlenebilecek hükmün iki boyutu var aşkın ve içkin.
    Aşkın olanı zaten her an olan kısmıdır, insanlar bilse de bilmese de: “Onun izni olmadan bir yaprak bile düşmez”
    İçkin olan kısmı ile bir nev’i ahlak teorisi gibi görülebilir. Tarhselliği vardır ve ilkesel olarak belirlenmis bazı kavramlar sabittir, geri kalanı toplumların gelişimine bırakılmıştır. İslam’ın getirdiği toplumsal konulardaki hukuksal kuralların tarihsel yansımalarını ve bunların azlığını gözönüne aldığımızda da bu açıkca görülür.
    İslam birey üzerinden cemiyeti değiştirmeyi öngörür. Bu anlamıyla “birey temellidir” denebilir. Toplumsal yönü bir zorlama ile değil fert fert bireylere yüklediği ödev/imtihan dualitesi ile sağlanması yoluna gidr. Bu anlamda ne ekonomik ne de sosyal açıdan sosyalizm gibi “yeniden dağıtmacı” bir teorik yapısı yoktur İslam’ın.
    Bu ilkesel kabullere dair “bunlar da bağlayıcı işte, olmamalı” şeklinde yapılacak bir itiraz da geçersiz olur. Çünkü bugün en liberal akım olan “klasik liberalizm” bile “doğal hukuk” da denen insan fıtranına içkin bulunan bazı “değer”leri başlangıç noktası kabul ederek mülkiyet ve ahlak kuramını oluşturur.
    Bir müslümanın da bu doğal hukuk olarak Vahyin temel ilkelerini kabul etmesi ve dünyevi işlerine etki eden ahlak teorisini bu ilkeler ışığında hareket ederek kurması, siyasi açıdan da demokratik bir yönetimi savunup bunu da aynı temel ilkelere bağlaması (Şura, Adalet) mümkün olmanın da ötesinde zorunluluktur.
    Not – 1: Bu konuda A. Suruş ve T. Ramadan gibi düşünürlerin yorumları okunabilir. Ayrıca Ahmet Arslan’ın “İslam, Demokrasi ve Türkiye” adlı kitabına da bakılabilir.

  6. Yazan:Haydar Tarih: Kas 2, 2007 | Reply

    haydar bey,
    Lutfen nezaket gosterip isim/rumuzunuzun benimki ile karismasini engellerseniz sevinirim.
    Belki bir harf vs bunu halleder.
    Tesekkurler.

  7. Yazan:A.haydar Tarih: Kas 8, 2007 | Reply

    Ahzâb 36
    (Medenî 90) ALLAH ve elçisi bir işte hüküm verdiği zaman, hiçbir inanan erkek ve kadın o işte seçim hakkına sahip değildir. Kim ALLAH’a ve elçisine isyan ederse açık bir biçimde sapmış olur.
    Ayette görüldüğü üzere Allah’ın herhangi bir hususta emri var iken,iman eden kullarının başka bir çözüm aramaları yasaklanmaktadır.Kulların fiillerinde serbest bırakıldığı saha bunun dışında(yani hakkında kesin bir emir-nehiy bulunmayan)sahadır.Misal olarak;Sahabe, Resul(A.S)’a karşı görüş beyan edeceği zaman evvela “Ya Resullullah bu kendi reyiniz mi yoksa Allah’ın vahyi ile mi aldığınız bir karardır?” diye sorar,kendi reyimdir derse görüş beyan ederlerdi.Hoşlanmadıkları bir karar olsa bile Allahtan gelene kesin itaat ederlerdi(Hudeybiye antlaşması gibi)
    Bedir savaşında ordunun konuşlanmasını uygun bulmayan bir sahabe,Resul(A.S)’a bunun vahiy ile mi yoksa kendi görüşümü olduğunu sorup Rasul’ün reyi olduğunu öğrenince kendi görüşünü beyan etmiş ve Rasulullah O’nun görüşünü uygulamiştır.

    Yani uzmanlık gerektiren,vahyin dışındaki,teknik meselelerle ilgili hususlarda bu işin ehli olanın reyi alınır,tatbik edilir.Ancak islam’ın hakkında bir beyanı bulunan konuda müslümanları kesinlikle serbest bırakmadığı bilinmelidir.
    Saygılar

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin