RSS Feed for This Post

Yaratılan Beklenti “Makul” Sınırlar Yüzünden Buharlaştı…

Hürriyet Gazetesi, 21 Haziran 2007 tarihinde “hurriyet.com.tr’den Çok Önemli Bir Karar” başlığı ile ana sayfasından bir duyuru yaptı. Duyuruyu merak edip de üzerine tıklayanlar şu başlıkla karşılaştılar: “Kadın teşhirinin rekabetini reddediyoruz”.

Alt başlık da şu idi: “Artık hiçbir haber değeri olmayan çıplak kadın fotoğraflarından oluşmuş foto-galerileri kaldırıyoruz

Sevindirici bir karardı tabii ki. Çünkü gazeteleri internetten okumayı tercih edenler, Hürriyet Gazetesi’ni okumak istediklerinde, çeşitli zorluklarla karşılaşıyorlar, zor durumda kalıyorlardı. Internete girdikleri mekanda ekranlarını herkes görebiliyorsa, ekranlarını görenlerin, haklarında ne düşüneceği endişesi ile haberleri, yazıları okuyamıyorlardı rahat rahat. Ne de olsa pornografik resimler uzaktan görülebiliyordu. “Ne yapıyor bu adam ortalık yerde, hem de iş yerinde?” diye yaftalanabilirlerdi. İş yerinde böyle resimlerle dolu bir ekrandan ciddi bir yazı okumaya çalışan bir kadın olduğunda durum daha tatsızdı. Resimlere atıf yapılarak sözle taciz edilme riski ile karşı karşıya kalabilirdi haber almaya çalışırken. En kötüsü de, Hürriyet’in sayfasına girmeye çalışırken, resimler, resimlerle ilgili başlık ve yazılar yüzünden, sitenin sakıncalı siteler arasında görülüp filtrelendiği durumlarda oluyordu. Bazı şirketlerde bu filtreleme vardı. Siz masum şekilde haber almaya çalışırken, birden sakıncalı sitelere girmeye çalışan birine dönüşüyordunuz. Üstelik acayip bir resim sayfanın kenarında yanıp söneken, hareket ederken birşey okumak zaten imkansıza yakındı. İşte bu zorluklar sona ereceği için, duyuruyu okuyanlar rahat bir nefes almış, mutlu olmuşlardı. Artık rahat rahat gazete okuyabileceklerdi.

Hürriyet, yüksek duyarlılık ve basın ahlakı ile aldığı bu kararla ile ilgili duyuru sayfasında, uzun açıklamalar yapmıştı. Şöyle diyordu:

Bu belki de bizim günlük trajımızı ya da sayfa görüntülenmemizi düşürebilir ancak biz trajın değil düzeyin ve doğru haberciliğin yüksekliğini önemsiyoruz… /…/ Biliyoruz ki internet siteleri eğer haber verecekse yalnızca haber vermelidir. Biliyoruz ki internet sitelerine girebilmek çok kolaydır. Yarı pornografik ve kadın teşhirine dayanan üstelik hiçbir haber değeri olmayan fotoğraflara ne yazık ki çocuklarımız da kolayca ulaşabilmektedir… /…/ Bu tür teşhire dayanan foto-galeri zihniyetinin habercilikle ilgisi olmadığını düşünüyoruz. Üstelik kadını yalnızca teşhir malzemesi olarak gören bu zihnriyetin insana karşı bir saygısızlık olduğunu da söylüyoruz…

Ne kadar güzel, hoşa giden cümlelerdi bunlar böyle! İnsan gerçekten mutlu oluyordu. Bilinçli gazetecilik, basın ahlakı diye birşey vardı ve ülkemizde yaşıyordu galiba. Yalnız bir sonraki cümle içimizdeki mutluluğu biraz sekteye uğrattı.

Elbette bunları yaparken eklerimizdeki magazin haberciliğinden geri kalmayacağız… Kelebek eki ve diğer eklerimiz makul düzeyde ve yalnızca haber maksatlı yayın yapmaya devam edecektir.

“Nasıl geri kalmayacaksınız? Aynı resimler ilk sayfada değil de bir sonraki sayfaya mı konacak?” diye anlık bir karamsarlığa sürükleniyorduk ki, içimizdeki iyimser “Makul düzeyde, haber maksatlı diyor baksana!” dedi de hevesimiz kursağımızda kalmadı. O gün bu haberle mutlu yaşadık. Gerçi içimizdeki muzip kötümser “Yahu hem kendileri başlattılar, işin cılkını çıkarttılar, hem de şimdi bitiriyoruz diye reklam yapıyorlar. Bir de utanmadan, sıkılmadan “Umarız aynı uygulamayı diğer internet gazeteleri de yapar…” diye akıl veriyorlar… Pişkinliğe bakar mısın? Şimdiye kadar aklınız nerdeydi? Ne değişti? ” diyordu ama açıkcası mutluluktan bu sözleri duymuyorduk. Yapmayacak olsalar ne diye duyursunlar diyorduk içimizden.

Sonrasında tabii ki okuyucularından “sevgi, duygu ve teşekkür yüklü mesajlar” yağdı Hürriyet’e. Herkes bu karardan dolayı onları tebrik ediyor, kutluyor, diğerlerini de bu yönde teşvik ediyordu.

Gel zaman git zaman bu mutluluk hali, sevinçli mesajlar yollama eylemi normale döndü. Herkes normal hayatına döndü. Gerçekten de Hürriyet’in ilk sayfasına girdiğinizde sizi çıplak resimler karşılamaz oldu. Bu yüzden kendimizi iyi hissetmeye devam ediyorduk. Böyle bir çıkışın olmasını çok anlamlı buluyorduk. Ahlaklı basın, bilinçli gazetecilik ile hayatımız daha da güzelleşecekti ne de olsa.

Bugün bu mutluluk tablosuna gölge düştü. Alakasız bir haberi merak edip Google’da bir arama yaptım. Haberin bulunduğu sayfaların bağlantı adresleri sıralandı. Hürriyet’in adresi de sıralananlar arasında vardı. Tıkladım. Gördüklerimle anlamlı çıkış, anlamını bayağı bir yitirdi. Yine acayip resimler birbirini takip ederek yeniden yeniden sayfaya basılıyor, sol sütunda bir harekettir gidiyordu. Yokmuş gibi davranmak imkansız. Hareketten dolayı gözünüzün kaymaması olanaksız. Yazıyı okumak çok zor. Bu anda aklıma 21 Haziran’daki duyuru geldi. Bir de ana sayfaya bakayım ne durumda dedim. İlk açılışta çıplak kadın resmi yok ama biraz aşağılara indiğinizde yine çıplaklık alakalı alakasız kullanılmış. Kabul ediyorum, önceki haline göre bir ilerleme var. Pornografik sayfaların, bu kapsamdaki arkadaş sitelerinin bağlantıları yoktu en azından ben girdiğimde. Ben görememiş, denk gelmemiş de olabilirim. Ama “yayınlamamak” kararı delinmiş, unutulmuş görünüyor. Kadın vücudu yine teşhir ediliyor. Kelebek’te foto-galeri geleneği de devam ediyor. Ana sayfada, haber başlıkları ile iç sayfalardaki resimler okuyucuya işaret edilmiş. Peki resimler makul ölçülerde mi diye sorarsanız, değil. Haberlerle doğrudan bağlantılı resim göremedim. Biraz çıplaklık olsun diye konmuş gibi duruyor hepsi. Zaten foto-galeri ile bir habere ihtiyaç olmadan resim yayınlanabiliyor biliyorsunuz. Orada serbest serbest resimler yayınlanmış. (Bu da bir kolaylık tabii ki. Yayınlamak istediğiniz resmin altında manalı birşey yazmak her zaman mümkün olamıyor. Arka sayfa güzellerinin resimlerinin altına yazılanları düşünsenize! “Helga hiç lahana yiyemiyor.” , “Mary bu sene üniversiteye girmek istiyor.”, “Lisa İstanbul’u ve İstanbullu erkekleri çok merak ediyor.” gibi. En azından foto-galeri ile zoraki saçmalamaktan kurtulmuş resim altı yazarları.) Kısacası çıplaklık makul değil. Ama kağıda basılan Hürriyet’in arka sayfasına istisnasız her gün mayolu, bikinili, yarı çıplak kadın resmi koyanlar için makul olabilir. Aslında en can alıcı, en önemli nokta şu: “Makul ölçülerde mi?” sorusunu sormamız, teşhirciliğin normalleştirildiğinin en büyük göstergesi aslında. Teşhirin makul sınırı olabilir mi hiç? Bu mümkün mü? Makul kelimesi ile teşhircilik kelimesinin yan yana gelmesi, gelebilmesi tam bir çelişki.

Sonra aklıma geldi. Sahi ilk kim başlatmıştı bu teşhirciliği? Ve hatta hali hazırda kim devam ettiriyor? Hem internette hem de basılı gazetede. Yoksa 21 Haziran’da olanların hepsi bir rüya mıydı? Gerçi, açık sözlü davranıp “geri kalmayacaklarını”, eklerde devam edeceklerini söylemişlerdi. Ama insan, onca tantana olunca, beklenti içine giriyor haliyle. Beklentiler gerçekleşmeyince de hayal kırıklığına uğruyor. Onca tantanadan bizim payımıza düşen bu hayal kırıklığı oldu işte! Bir büyük gazetenin verdiği sözde durmadığına, basın ahlakına, bilinçli gazeteciliğe uymadığına mı üzülelim, kadın teşhirciliğinin tam gaz devam ettiğine mi yanalım, şaşırdım. Her ikisi de içimizde büyük yara…Her ikisi de kanıyor…

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 14 Yorum

  2. Yazan:Ç-Z Tarih: Eyl 25, 2007 | Reply

    Teşhir,maddi yada manevi kar elde etmek için ürünün her açıdan incelenebilmesi için potansiyel alıcılara takdim edilmesidir.

    Evet,teşhirin ölçüsü vardır,hatta aleni ve gizli teşhir diye ikiye de ayırabilirsiniz .

    Konu kadın bedeni olduğunda,aleni ve ölçüsüz teşhir, malum siyah poşetlik!Amaç bellidir,kime,ne için hizmet edildiği çok açıktır,kimse o sayfalarda saldırgan siyaset yapmaz,politikaya,ekonomiye bulaşmaz.Bu sayfalar için poz veren kadınların da amacı “bedenlerini teşhir ederek”para kazanmaktır.

    Açgözlülükte sınır tanımayan ama elindeki imkanı sınırlı olan ise teşhire kendince bir ölçü getirerek aynı konudan nemalanmaya çalışır.Teşhirdeki bu ölçü söz konusu olmasaydı adı geçen gazetenin ünlü fotoğraflarının altında konu ile alakasız yazılar olmazdı.Köşe fotoğraflarının altına köşe yazıları yazdıracak kadar teşhir aleniyetini gizleme çabası!
    Neden kısaca açgözlülük;”Satabilmeyi becer,kime hangi amaçla olursa olsun ama sat ve kazan.”Bu bir kadının para kazanmak için vücudunu,cinsel fonksiyonları dahil satması kadar aşağılayıcı.

    Maksada hasıl olabilmek için sadece kadın bedeninin teşhirciliği de yapılmıyor resmen okuyucuya hakaret de ediliyor;”senin foto ile ilgilendiğini biliyorum,o yüzden de altına aptalca yazılar döşüyorum”.Tam kanalizasyonluk düşünce.

    Gazetenin amacı her ne olursa olsun ”kendini satmak”yazı,yorum,görüntü fonksiyonları,ilkeleri dahil.

    Eh kimseye öz saygı kazandırılamaz,kişinin içinde olan bir şeydir.Bu kişiye saygının tarifinin nasıl yapılacağını öğrettikten sonra,arkanızdan papağan gibi tekrarlamasını isteyebilirsiniz ama saygın davranabilmek için nasıl düşünmesi gerektiğini ise öğretemezsiniz.

    Yalancı çoban,günah çıkartarak,nasıl saygın olunacağını bildiğini ilan ediyor ama yüreği bu doğruluğu fiiliyata geçirmeyi kaldırmıyor :-))

  3. Yazan:M. İkbal TUNA Tarih: Eyl 25, 2007 | Reply

    iyi günler bahar hanım, hürriyetin sitesine pekfazla girmediğim için ya da dikat etmemiş de olabilrim ilk defa sizden duydum bu gelişmeleri.
    Ne yazık ki bahsettiğiniz kültür(!) sadece gazete sayfalarında kalmakla yetinmiyor. Bu tür reklam ve yayınlar artık iletişim dünyasının her noktasına sirayet etmiş durumda. Mesela ayakkabı veya terlik reklamı izliyorsunuz reklam sanki terlik reklamı değil de manken reklamı yapıyr. En küçük bir jilet reklamında bile durum aynı.
    Popülist gazetecilik ve medya anca bu şekilde tirajını yükseklerde tutabiliyor ve varlığını devam ettirebiliyor. Ne yazık ki gazetelerimizin de birçoğu kolay gazetecilik olan popülist gazeteciliği tercih etmektedir.
    maalesef bu bizim gelenek haline gelmiş bir medya kültürümüz.
    tekrar elinize sağlık…

  4. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 25, 2007 | Reply

    Haklısınız Ç-Z Hanım. Yalancı çoban günah çıkartıyor ama sonra bildiğini okumaya devam ediyor. Dediğiniz gibi teşhirciliğin ölçüsü var, poşete giren var, arka sayfalarda arz-ı endam eden var. Ama ölçülüsü, makulu yok. Az ya da çok, teşhiri, sadece teşhir olarak algılamak lazım. Bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Saygı ile ilgili söylediklerinize ise katılıyorum.

    Yorumunuz için teşekkürler,

    Saygılarımla,

  5. Yazan:Ç-Z Tarih: Eyl 25, 2007 | Reply

    “(teşhirciliğin)Ama ölçülüsü, makulu yok. Az ya da çok, teşhiri, sadece teşhir olarak algılamak lazım.B.Pınar.”
    “Ölçülüsü ve makulu yok” cümlenize itirazım var.Gördüğüne inanıp,başkası için hüküm verip,gruplandırmaya müsait bir ifade.
    Teşhir:((Arapça-TDK)1-gösterme
    2-sergileme
    3-herkese duyurma,dile düşürme
    4-bir hükümlüyü ceza olarak halka gösterme.

    Kadın ve teşhir.
    Kadın kıyafet olarak kendi cinsine uygun tasarlanmış konfeksiyon ürününü kullandığı sürece “dişi”olduğunu GÖSTERİR.
    Bir kadın,ancak erkek gibi saçını kesip,kostümünü de bazı fazlalıklarını saklayacak şekilde bol seçip giyerse “dişiliğini”saklamış olur.
    (Bu noktada bir gazete haberi aklıma geldi.80 yaşında yaşlı bir hanım eşi öldükten sonra tacizlerden sakınmak için bu şekilde giyinmeye başlamış ve yaşadığı köy yada kasabada uzuunn süre onun kadın olduğunu farkedebilen olmamış.)
    Kadın güzel olmaya duyduğu zaafla İslami yada dışı örtünürken kendinde bulduğu güzelliği SERGİLER.Başı örtülü ise eşarbı,pardesüsü yada tuniği,eteği bir uyum içinde olsun diye itina eder.Göze hoş gelmeye çalışır.
    Dişiliğini,seçtiği kıyafetlerle GÖSTEREN,SERGİLEYEN bir kadın,bu şekilde kadın olduğunu HERKESE DUYURMA ‘ya çalışmıyor mudur?
    Burada ve düşüncelerde denk geldiğim bir tanım* nedeniyle bu teşhir üzerine yazmak istedim.
    *“Tesettür dişiliği örtmek,kişiliği açmaktır”
    Ama öyle ama böyle insanlar zevkleri,inançları,dişiliklerinden bağımsız olmadan kişilikleri ile seçtikleri şekilde örtünürler.Kimse cinsiyetinden soyunarak kişilik geliştiremez.
    İslami giyiniş şeklinde bir örtünmeyi seçmemiş bir kadın için kimse de çıkıp,aşağılayarak “kişiliksiz dişi”diyemez.
    Kimse başını örtenlerin tümünü bir potaya koyup tek bir tanımla etiketleyemez ise başı açıkların tüm kadınlar için de etini pazarlayan tavrı sergilenemez.
    Bedenini teşhir ederek kazanç elde etmeye çalışan kadınlar maalesef mağdurlardır.Onların bedenine kirli,pis,adi,beş para etmez,kolay harcanır bedeli ödenen güzel ambalajlar olarak bakıp, sömürenler yüzünden mağdur edilmişlerdir.
    Teşhir bu durumda teşhir midir sizce?Kadın bedenine yukarıdaki teşhir tanımının 4.maddesine uygun olarak davrananlar işte bu zihniyetteki insanlardır ve onların bu eylerinin tanımı için”teşhir”kelimesini kullanmak haksızlık olur zira bu alenen daha önce de yazdığım bir ahlaksız eylem ile tanımlanır.
    Bu yazıyı kaleme aldığınız için esas ben teşekkür ederim,elinize sağlık.

  6. Yazan:Haydar Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Hurriyetin kadin teshirini yavaslatmasinin arkasindaki asil neden “firewall”a vs ye takilmasi.

    Soyleki; yurt disindaki pek cok isyeri kanun veya kurum politikasi geregi bir kisim siteleri yasakliyor. Hurriyetteki ciplaklik orani onlarin (mesela bazi ABD kuluslari) musade edilen standarttan asiriya kactigi icin girilemiyor.

    Ayrica Turk iscilerinin (okuyucularin) yogun oldugu pek cok Ortadogu ulkesinde ise toptan yasakli.

    Tabiiki Turkiyedeki pek cok isyeride ayni gerekcelerle yada bazen bunu bahane gostererek o tur gazetelere izin vermiyor veya iyi gozle bakilmiyor.

    Bu esittir => okuyucunun gazeteye ulasamamasi => reklam verenlerin azalisi => $$$ azalmasi. Yoksa Dogan Grubunun kurmaylarinin ahlaki degerlerinde degisiklik oldugu degil.
    *

    Heyhat, ciplak resim basmayinca “aydin” Hurriyet ve Ertugrul Ozkok okuyuculari o gazeteyi alirmi? Almaz.

    Ne oldu? Asagi tukursen hesabina geldi.
    Aradan kisa bir sure sonra Bahar hanimin bahsettigi firildak formulleri buldular.
    ***

    Ciplak resim basilmalimi konusuna gelince.
    Bunu ne kanun, ne din, ne ahlak polisi ne benzeri bir otoritenin yasaklamasi dogru degil.

    Sivil tepki ve tolerans onu gerektigi yere yerlestirir.

  7. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Ç-Z Hanım, yorumunuz için teşekkür ederim.
    Ben, gazetede, internette kadın bedeninin çıplak ya da çıplağa yakın şekilde, yerli yersiz, haber yapılan konularla alakasız olarak basılmasından, yayınlanmasından, bundan getiri elde edilmesinden bahsediyorum. Yoksa insanların normal hayatta giydikleri kıyafetlere bakarak “bu teşhirci”, “bu değil” gibi bir sınıflandırmaya girmiyorum. Böyle bir hakkım yok. Sadece basın-yayında görülen kadın teşhirciliğinden bahsederek teşhir, az ya da çok teşhirdir dedim. Ayrıca kadınları teşhirci diye suçlamıyorum, suçladığım kadınları teşhir edenler. O yüzden ifademin “gördüğüne inanıp, başkası için hüküm verip, gruplandırdırmaya müsait” kapsamında değerlendirilmeyeceğini düşünüyorum. Bir yanlış anlama olmasın diye açıklama gereği duydum.

    Kadın ve Teşhir başlığı ile yazdıklarınızı alıntı mı yaptınız,sizin ifadeleriniz mi anlayamadım, kusura bakmayın rica ederim. Ama bu başlıkta yazılanları, basın-yayın organlarında görünen, gösterilen kadınlar konusu dışında değerlendirmesi gerekir düşüncesindeyim. Kadınlar, cinsiyetlerinden tamamen soyutlanarak giyinirlerse teşhirden uzak kalırlar gibi bir düşünceye ise katılmıyorum. Bir kadının, dışarıdan bakıldığında kadın olduğunun anlaşılması başka bir şey, dişiliğini, seksapelini sergilemesi, seksi görünmesi ayrı bir şey. Erkek gibi giyinerek teşhirden kaçınılsın demek ise çok çok sorunlu bir söylem. Bambaşka sorunlara sebep olacak tuhaf bir yaklaşım. Yorumunuzda ayrıca “İslami giyiniş şeklinde bir örtünmeyi seçmemiş bir kadın için kimse de çıkıp,aşağılayarak “kişiliksiz dişi”diyemez. Kimse başını örtenlerin tümünü bir potaya koyup tek bir tanımla etiketleyemez ise başı açıkların tüm kadınlar için de etini pazarlayan tavrı sergilenemez.” demişsiniz. Bu cümlenize katılıyorum. Herhangi birinin, normal hayat içinde giyinişine bakarak “etini pazarlıyor ya da pazarlamıyor” gibi bir ifade kullanmak da çok anlamsız olur. Yalnız, siz yazımdan böyle bir fikri savunduğum, kadınları kategorize ettiğim izlenimi edinmediniz değil mi? İlk paragrafta söylediğim üzere, ben basın-yayın organlarında gösterilen, yayınlanan kadın resimlerinden ve görüntülerinden bahsediyorum. Normal hayat içindeki kadınlardan ve onların giyimlerinden bahsetmiyorum. Zaten yazımda da, basın-yayında süregiden teşhir kapsamında resmi basılan kadınları değil, basanları konu ediyor, onları suçlu buluyorum. Dediğim gibi bir yanlış anla(ş)ma olmasın diye söylemek istedim.

    Yorumunuz için teşekkürler, katkılarınızın devamını beklerim.

    Saygılarımla,

  8. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Haydar Bey, yorumunuz için teşekkür ederim.

    Yasakla ilgili şu sözlerinize katılıyorum. “Ciplak resim basilmalimi konusuna gelince. Bunu ne kanun, ne din, ne ahlak polisi ne benzeri bir otoritenin yasaklamasi dogru degil. Sivil tepki ve tolerans onu gerektigi yere yerlestirir. “
    Yasakla bu tip sorunların engellenebileceğini düşünmüyorum. Aksine kötüleştirir fikrindeyim. Sivil tepki ve yönlendirme ile halledilebilir dediğiniz gibi. Bir diğer ihtimal, basın-yayının kendi içinde toparlanmaya girmesi. Uzak bir ihtimal olabilir tabii ki bu. Zaten Hurriyet’in çıkışı bu ihtimal gerçekleşiyor mu yoksa diye ümide sürüklemişti bizi. Ama olmadı. Bu çıkışı yaptığı, “toparlanacağım, yapmayacağım” dediği için Hürriyet’ten bahsediyoruz fakat diğer benzer gazetelerin de ondan farkı yok aslında. Onlar hiç ses etmeden teşhirciliğe devam ediyorlar ne yazık ki. 🙁

    Tekrar teşekkürler,
    Saygılarımla,

  9. Yazan:Ç-Z Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Bahar hanım,evet hangi konudaki teşhircilikten bahsettiğinizin farkındayım ve ilk yorumumu bu doğrultuda yapmıştım zaten.
    Evet,sizinle hem fikirim,birileri kadın bedenin teşhir ederek nemalanamaz.

    Benim altını çizmeye çalıştığım dolaylı etkilenim ile yanlış sonuca varmak..
    Bu tür resimlerle kafası bulanmış bazı insanların gazete küpüründen hayatlarına kes-yapıştır yaptıkları pek çok şey olabiliyor.

    Bir iki örnek vermem gerekirse,tv magazin programlarında eller havaya dans eden,yarı çıplak, neredeyse partneri ile alenen sevişen İstanbul merkezli eğlence dünyasındaki kadınları seyreden, İstanbul’u hiç ziyaret etmemiş ama eğitimli ve mantıklı biri bile “İstanbul kadını” ile ilgili olumsuz bir fikre sahip olabiliyor.

    Gazetelerde yarı çıplak-yarı giyinik konulu yada konusuz kadın resimlerini düşünün;Ayşe,Fatma yada ismi ne olursa olsun aramızda dolaşan insanlar değiller.(onlar genelde 3.sayfa haberlerinde yer alırlar zira)Kendi çapında ünlü(!)denilen insanların bu gazete sayfalarını süsleyen resimlerinde konu ne kadar ciddi(!)olursa olsun kullanılan resim hep çıplaklığı en fazla öne çıkarandır.

    Şimdi şunu düşünün etrafında Ayşe,yada Fatma’da denk gelmediği,sadece belki gazete yada tv programlarında izleyip aşk hayatları ve sevgilileri hakkında bilgi sahibi olduğunu sandığı ve bu nedenle ahlak anlayışları hakkında hükümde bulunduğu bu ünlü giydikleri kıyafetlerin bir versiyonunu sokakta,yanı başındaki hanımın üzerinde gördüğünde sizce neleri hatırlıyordur,birbirine bağlıyordur?

    Bu sitede bir yorum yazan kişi sayesinde neleri hatırladığına dair bir fikir sahibi olabildim ve balarken attığı düğümü ne kadar yutkunsam da yutamadım.Yukarıdaki son yorumumu da bu düşünceler aklımdayken yazdım.

    Televizyonda yada gazete köşelerinde rastladığımız,neredeyse yatak odasında ne yaptıklarına varana kadar her şeyini bildiğimiz insanlarla, etrafımızda gördüğümüz insanların aynı zihniyette olduğu kesin hükmüne varıp, kısa kollu bluzu, diz hizasında eteği olan bir hanım için “seyredilmek için açılan,teşhirci”nasıl denebilir!!!

    Sizin teşhir konusunda yazdığınız ama eksik olan cümleye bu atıfta bulunmak zorundaydım.
    Zira gazetenin teşhirciliği ile o resimdeki kadının teşhirciliği bizlerde şartlı refleksler oluşturuyor ve bazen neye tepki verdiğimizin farkına varamıyoruz.
    Kadın bedenini yok ederek eleştirdiğimiz,onaylamadığımız tüm olumsuzluklardan kurtulabilir miyiz?Zihniyet değişmediği sürece ambalajın değişmesi neyi ifade eder ki?
    Aşağıdaki alıntı işte bu toptancı bakışa bir örnek,”bir açığı bilmek,tüm açıkları bilmek demektir ve niyetlerini okumaya yeterlidir” diyen bir düşünce;

    “Yakası açık bırakılmış, kolları kısa tutulmuş, eteğinin ucu hayli yukarıdan kesilmiş, beli iyice daraltılmış elbisesi değil dikkat çeken. Elbiseden taşan beden parçaları… Bakılsın diye oradaydı bedeniyle.
    “Açık”ta bırakılmış kadın, sırf şehvet üzerinden tanımlanıyor. “İnsan”da olan ama tümüyle “insan” olmayan bir şehvet üzerinde dikelmeye zorlanıyor. Böylece, “dişi” yanı “kişi” yanına galip getiriliyor.
    Örtünmek, kişiliğini dişiliğinin üstüne koymaktır.”(Z)

    Bu düşüncelere birinin sahip olmasını anlayabilirim,benim anlayamadığım,yorumlarını dikkatle okuduğum eğitimli ve kültürlü,çok yönlü düşünebilen bir hanımefendinin yukarıdaki kişi ile aynı neticeye varmış olması,nasıl bir düşünce yolculuğundan sonra aynı noktaya,bire bir aynı kelimelerle kurulmuş cümle ile varabildiler.

    O saygıdeğer hanımefendinin yorumundan alıntı;
    “Kimin ne giydiği beni alakadar etmez o ayrı bir bahis, kişilerin giyimlerini konuşmuyorum zaten, fakat tesettürü tesettür olmaktan çıkarıp iki paralık insanların ağzına sakız yapan başı örtülü hanımlar aynayı kendilerine tutmadıkça bu sorun çözülmez. Sonra gelir birisi, senin sıkma başını Sophia Loren’inkine, pantolon üstü tuniğini bilmem kiminkine benzetir, onlardan bir farkın saç telin mi der, çıkar işin içinden. Kim haksızsın diyebilir ki?
    Tesettür sadece başı örtmek değil, hatta sadece bedeni örtmek bile değil.Tesettür dişiliği örtmek, kişiliği açmaktır, nazar-ı harama mani olmaktır.”(H)

    Bir kadından bedeli mukabilinde bir şeyler talep ediliyor;baş örtüsünü kullanan bir genç kıza başını açması karşılığı eğitim,kariyer ve kamusal alan vizesi veriliyor.

    Bir başka kadına da daha da açılması için yine dünyevi değerler sunuluyor.

    Açık bir kadına anneliğini,eşini unutması karşılığında kariyer,gelecek vaad ediliyor.

    Hepsi bedelli.

    Tüm bunlara karşı koyabilen,takasa kalkışmayanlardır KİŞİLİKLİ olanlar.Yoksa sadece örtünme şeklinin seçimi değildir.

    Siz “Yoksa insanların normal hayatta giydikleri kıyafetlere bakarak “bu teşhirci”, “bu değil” gibi bir sınıflandırmaya girmiyorum. Böyle bir hakkım yok”demişsiniz.Ben de sizinle hem fikirim,biliyorum yorumum sizin konu başlığından birazcık .-)uzağa düştü ama ben yine de elimden geldiğince konuya ilişkisini de anlatmaya çalıştım 🙂

    Çekindiğim esas nokta şu;bazı nedenlerle merdivenin üst basamağında olduğunu düşünen insanların kendi dışındakileri“DAHA AŞAĞIDA” diye tanımlayıp sonra da kendi bulunduğu noktaya methiyeler dizmesi,işte o zaman kutuplaşmış,birbirimizden çokkk uzağa düşmüş oluruz.Gayret edilen insanları bir birinden mümkün olduğunca uzak tutmak değil mi zaten?

    Selamlarımla,

  10. Yazan:Nef Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Tüm dünyada bulunan web sitelerinin istatistiklerini tutan alexa.com adresinde hürriyetin yerine bakarsak bu siteyi ziyaret edenlerin en çok hangi sayfalara tıkladıklarını görebilirz.

    fotogaleri.hurr1yet.com.tr – 30%
    hurriyet.com.tr – 27%
    kelebekgaleri.hurriyet.com.tr – 15%

    Ne kadar pornografik resimleri kaldırdık artık kadın teşhirciliğine son diyip göz boyasalarda huylu huyundan vazgeçmiyor.

    http://www.anti-hurriyet.com/

  11. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Teşekkürler Sayın Nef. Anti-hurriyet sitesinden haberdar değildim. Sağ olun.

  12. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Merhaba Ç-Z Hanım,
    Son yorumunuzla neden bahsettiğinizi anladım, açıklamalarınız için teşekkür ederim. Insanların, diger insanları, kendi dogrularina gore, kaliplara sokmaya calistiklari, yaftalamaya calistiklari oluyor. Sizin alintiladiginiz yorumlarda da bu olmus sanirim. Teşekkürler.
    Saygılarımla,

  13. Yazan:Ece Tarih: Eyl 26, 2007 | Reply

    Konu Hürriyet olunca, gülsem mi, ağlasam mı haline giriyorum hep!

    Sitesine çok çok nadir giriyorum..
    HABER7 sitesine, kaale alınacak, köşe yazıları düşerse okuyorum..

    Yoksa, sitelerine tıklayıp kadınsı yaratık gösterisi izlemeye ne vaktim var, ne de tahammülüm..

    Kadınsı yaratık diyorum, zira, orada yapılan iş, kadın teşhiri bile değil!
    Silikonlarla şişirilmiş, gerçek bir kadın bedeni olmaktan fersah fersah uzak, ET kılıfında, implant teşhiri..
    O kadınların, ne dişleri gerçek, ne göğüsleri, ne popoları..
    Buna rağmen, bizim AÇ erkeklerimiz, bunu talep ediyorlar ki, onlar da arz ediyorlar..
    ***
    Köşe yazarlarını konuşmaya bile gerek yok! Bu işi Fethi bey, İZLENİMLER de eni konu ele alıyor sağolsun..
    Ben bile, oradaki yazarlardan daha iyi köşe tutabilirim..[Pakize Suda nın köşesi bir gün benim olacak zaten..:)]
    ***
    Kimse tıklamazsa, kimse satın almazsa, belki kendilerine çeki düzen verebilirler..
    Ama şimdi, tutar bunun adına da , mahalle baskısı derler, neme lazım!
    Eğlensinler kendi kendilerine, bakkallara gaste kağıdı lazım:P

    [Aptallara gaste lazım demiştim, üzerine alınanlar oldu, geri alıyorum:)]

    saygılar

  14. Yazan:Haydar Tarih: Eyl 27, 2007 | Reply

    Erkeklerin silikon yaptirdigini bi dusunsenize yada lipo-suction ile yaglarini aldirdigini yada agda yaptirdigini.
    Yaz ortasinda pardesu giyen erkek biliyormusunuz?
    Bu daha ne… Kadinlarin katlandiklari daha neler neler var.

    Peki ya erkekler bunlari yapmak zorunda kalsa nasil olur? Sikar biraz.
    ***

    Erkegin ne giyecegine, ne yiyecegine, nereye gidecegine karar veren kac kadin taniyorsunuz? Ama is kadina gelince erkegin birsey soylemesi bile icap etmez. Cunku kadina cocuklugundan buyana GEREKLi TEMBiH yapilmistir.

    Hele kadinlar bunun propagandasini yapmazmi… ona sasiyorum.
    -Kocamdir doverde severde
    -Pardesu giymek kadinin kisiligini ortaya cikarir
    -Silikonlardan buyana erkeklerin gozleri benden ayrilmiyor
    ***

    Hanimlar; ogullarinizi, kizlarinizi vede kocalarinizi yetistirirken onlara erkek dunyasinin hastaliklarini ogretmeyin, tembih etmeyin. Aksine bunlarin yanlis oldugunu ogretin.

  15. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 27, 2007 | Reply

    Ece Hanım,

    Haklısınız. “bizim AÇ erkeklerimiz, bunu talep ediyorlar ki, onlar da
    arz ediyorlar.. /…/ Kimse tıklamazsa, kimse satın almazsa, belki
    kendilerine çeki düzen verebilirler..”
    Ama talep her zaman
    kendiliğinden oluşmuyor, bazı zamanlarda da üzerinde çalışarak yaratılıyor,
    çoğaltılıyor, insanlar ürüne itiliyor, alıştırılıyor. Gerçekten talep eder
    hale getiriliyor. Sonunda da siz talep ettiniz deniyor. Kapitalizm gerçeği.
    Bu gazetenin arz ettikleri için de bu durum geçerli gibi geliyor bana.
    Tabii ki en baştan beri talep edenler de vardır. Elbette okuyucunun
    dirayeti ile bunlar düzelebilir. Ama okuyucunun uyanık ve bilinçli olması
    lazım.

    Haydar Bey,

    Şu uyarınıza hak veriyorum:” Hanimlar; ogullarinizi, kizlarinizi vede
    kocalarinizi yetistirirken onlara erkek dunyasinin hastaliklarini
    ogretmeyin, tembih etmeyin. Aksine bunlarin yanlis oldugunu ogretin. ”
    Burada garip bir kısır döngü içindeyiz ve bunu kırmak için bayağı uğraşmak
    gerek. Ama imkansız değil elbet. Hanımlar, bilinçli ve de dirençli
    olurlarsa, eşlerini ikna edebilirlerse belki bu döngüyü aşabilirler. Neden
    direnç derseniz, çünkü hem kocalarıyla, hem onun ailesi ile, hem kendi
    ailesi ile, hem de çocuklarıyla, hatta çevresi ile uğraşmayı göze alması
    gerek. Akıntıya yüzmek gerek. Eğer ki kocası yanındaysa iş kolaylaşabilir.
    Kısacasi demek istiyorum ki Haydar Bey, “Beyler, sizler de
    hanımlarınızın yanında olun, gerek ailelerinize karşı yanında olun, gerekse
    çocukları bu anlamda yetiştirmekte yardımcı olun. Onlara bu savaşlarında
    yalnız bırakmayın. Bu mücadele birlikte daha kolay verilir.”
    🙂
    Döngüden ya beraber çıkılacak ya da beraber orada kalınacak. Aksi imkansız.

    Bu arada erkekler arasında da yağlarını aldıranlar var galiba. Onlar da etki altına alınmaya çalışılıyor.

    Yorumunuz için teşekkürler,
    Saygılarımla,

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin