RSS Feed for This Post

Pırlantanız Gerçekten Parlak mı?

pirlanta.jpgSonsuz aşkın ve derin bağlılığın sembolü olarak pazarlanan ve son yıllarda evlenme teklifi yapmanın, nişan törenlerinin olmazsa olmazı haline gelen pırlantaların şecereleri, göründükleri kadar parlak mı? Sevdiği kızı evlenmeye ikna etmek isteyen erkeklerin ve sevdiği adamdan pırlanta bekleyen genç kızların, ya da yeni modaya uyarak “tek taşını kendi alan” hanımlarımızın aklına bu soru gelmiyor olabilir. Ama ne yazık ki tüm pırlantaların geçmişleri göründükleri kadar parlaktır, tertemizdir diyemiyoruz. Romantik düşler içindeki insanların, yaşayacaklarını düşündükleri güzel dünya hayaline, pırlantaların üzerine bulaşmış kanların gölgesi düşüyor. Geçmişi kirli elmaslar yüzünden görüntü bulanıklaşıyor, dünya giderek daha kötü bir yere dönüşüyor.

Öncelikle biraz teknik bilgi vermek istiyorum: Pırlanta bir taş kesim şeklidir. Yani elmas pırlanta biçiminde kesilir, işlenir. Bu kesim şekli ile elmas ışığı daha güzel yansıtır ve daha göz alıcı olur. Her hangi bir taş ya da cam da pırlanta biçiminde kesilebilir ama tabii ki bu maddeler elmas gibi görünmezler. Bir kesim biçimi olan pırlanta zamanla bu biçimde kesilen elmasın, hatta belki de elmas isminin yerini almıştır. Pırlanta dendiğinde aslında elmastan bahsedilmektedir.

Bu teknik bilgiden sonra göz alan, parlak mı parlak bir elmas ya da pırlanta, nasıl olur da kirli olur onu açıklayalım. Her değerli ham madde gibi elmas da bulunduğu toprakların bir kısmına iyilik ve rahatlık yerine savaş, sefalet ve onulmaz acılar getirmiştir. Servet, iktidar ve güç hırsı, bu kötü koşulları öncelikle oluşturmuş, sonra devamı için gerekli düzenekleri kurmuş, ardından da sanki hiç sorun yokmuş edası içinde göz yummuştur. Aynı anda bu oyunun kurucuları, kendi içlerindeki hiyerarşi içinde, kendi paylarına düşen parayı, gücü tepe tepe kullanmış, rahat hayatlarına rahatlık katmışlardır. Elbette hiyerarşik sırada, alt sıralarda bulunan insanlar, üsttekilerin kurbanları olmaktadır ama ne gam!

Bu oyun eminim herkese tanıdık geliyordur, zira yeraltı kaynakları ve ham maddeler etrafında kurulan kirli düzenler herkesin malumu. Yalnız bu oyunların her birinden ve oynandığı her yerden haberdar olunduğunu sanmıyorum. En azından elmas etrafında dönen oyunlar pek bilinmiyor gibi görünüyor. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü ülkemizdeki pırlanta sahiplerinin ya da alıcılarının hiç birinden “Pırlantamı geçmişini soruşturarak aldım, Savaş bölgelerinden gelmediğinden eminim, içim rahat.” dediğini duymadım.

kanli-elmas-image5.jpgOysa, “özellikle Sierra Leone başta olmak üzere Afrika ülkelerinde ve geri kalmış birkaç ülkede ülkenin fakir insanları çok zor sağlık şartlarında çalıştırılarak çıkartılmaktadır. Daha da kötüsü bu ülkelerde iç savaş hüküm sürmektedir, bu iç savaşların büyük elmas şirketleri tarafından desteklendiği bilinmektedir.’(1) ‘İsyancı grupların sattığı ya da Angola ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti gibi yerlerden kaçırdığı ‘çatışma’ elmasları, hem kendi memleketlerinde hem de başka ülkelerde her gün yaşanan şiddete sermaye sağlıyor.’ (2) Bu ülkelerde zor şartlarda çalışmayı veya asker olup savaşmayı kabul etmeyenlerin elleri kesilmekte olup, bu ülkelerde nüfusa göre sakat olma oranı bir hayli yüksektir. Son yıllarda bu yaşanan insanlık dramına karşı elmas için yeni bir sınıflandırma tanımı ortaya çıkmıştır. Bu sınıflandırmaya göre 2 çeşit elmas vardır, bunlar savaş (conflict) ve savaş-dışı (conflict-free) elmaslardır. Savaş (conflict) elmasları adından da anlaşılabileceği gibi elmas şirketlerinin desteğiyle ülkede iç savaş çıkartılarak ve ülkenin insanları çok zor sağlık koşullarında zorla çalıştırılarak elde edilmektedir. Savaş-dışı (Conflict-free) adı verilen elmaslar ise çıkarılırken çalıştırılan insanlar sağlıklı koşullarda ve ücretli olarak çalıştırılmakta, aynı zamanda ülkede herhangi bir çatışma veya iç savaşa neden olunmamaktadır..”(1)

kanli-elmas-image4.jpgSierra Leone Cumhuriyeti’nde yaşanan iç savaşta isyancılardan oluşan Devrimci Birleşik Cephe (RUF) vahşiliğin sınırlarını fersah fersah aşmıştır. ‘1990’ların ortasında, Sierra Leone’nin en zengin kazı yatakları, eski bir onbaşı olan Foday Sankoh liderliğindeki Devrimci Birleşik Cephe (RUF) örgütünün denetimine geçmiştir. 1999’a kadar Sankoh ve adamları, her yıl on milyonlarca dolar değerindeki elması komşu ülkeler üzerinden Sierra Leone’den kaçırmıştır.’ (3) İşte bu grup, insanları dehşete sürükleyerek boyun eğdirmek için, kendilerine karşı çıkan sivillerin, çocuk, genç demeden kol ve bacaklarını kesmiş, çocukları savaşmaya zorlamış, aileleri parçalamıştır. Batılı sömürgeciler tarafından kışkırtılan ve göz yumulan bu vahşeti, soru sormayan elmas sektörü finanse etmiştir. Bir kez daha servet ve güç için, insanların ölmesi, türlü işkencelere maruz kalmaları görmezlikten gelinmiştir.”İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün verilerine göre, 50,000 den fazla insan öldürülmüş, 1 milyonun üzerindeki insan yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmıştır.” (4) “Sayısız insan da kol ve bacaklarını kaybetmiştir.” (5)

kanli-elmas.jpg2007 yılı başında vizyona giren ve Leonardo Di Caprio’nun Oscar’a aday olduğu performansıyla baş rolü üstlendiği “Kanlı Elmas” filmi, işte bu iç savaşı konu alıyordu. Yukarıda dümdüz okunup geçilen ” çocuklar isyancılar tarafından zorla asker yapılmıştır’, ‘ asker olmayı kabul etmeyen binlerce çocuk ve gencin elleri, ayakları kesilmiştir.” , “…iç savaşların büyük elmas şirketleri tarafından desteklendiği bilinmektedir.”, “Batılı sömürgeciler tarafından kışkırtılan ve göz yumulan vahşeti, soru sormayan elmas sektörü finanse etmiştir.”,   cümleleri, sinema sanatının incelikleri ve insanı içine çeken yönü ile ete kemiğe bürünmüştü. Gerçekler, bu acıların hüküm sürdüğü kanlı topraklara uzak insanların da gözleri önüne serilmişti. Filmi seyredenler, iç savaşın nasıl kurgulandığını, parçalanmış ailelerin dramını, kaçırılan çocukların nasıl insan öldürmeye programlandıklarını ve uyuşturucu yardımı ile türlü çılgınlıklara itildiklerini, dahası bütün bunların elmas yüzünden olduğunu dehşetle izlediler. Ayrıca elmas şirketlerinin ve sömürgeci ülkelerin takındıkları tavrı da. Dünyanın büyük çelişkilerden biri olarak bir şey daha fark ettiler. O da, güzel niyetlerle elmas satın alanların, dolaylı yoldan bu acıların devamına sağlıyor olmalarıydı. Yani, filmde elmasın hem karanlık hem de aydınlık yüzünü görebiliyorduk. Filmin sonunda pırlanta, ne sevginin, aşkın sembolü, ne de bağlılığın, sevgiliye verilen değerin ölçüsü olabilecek durumda idi. Sadece ve sadece insanın ne kadar kötü olabileceğinin, şeytanla ne derecede boy ölçüşebileceğinin kanıtı ve simgesi olabilirdi.

Peki bu kötü koşullara ortak olmamanın tek çaresi pırlanta satın almamak mı? Elbette değil. Son alıcılar, satıcılardan şeceresi temiz pırlanta talep ederse, geçmişi şaibeli pırlantayı satın almazlarsa, bu oyun kendiliğinden bozulur. “Temiz pırlanta talep etsem bile, bu talebim nasıl yerine getirilecek? Temiz geçmiş nasıl ispatlanacak, satıcıya nasıl güveneceğim. Böyle bir talepte bulunmak gerçekçi mi?” derseniz, Türkiye’de 14 Ağustos’tan itibaren bu talep gerçekçidir, satıcınızdan talep edebilirsiniz derim. Çünkü “Türkiye, 14 Ağustos itibarıyla 46 ülke ile birlikte çatışma bölgesi elmaslarının ticaretini engelleyen Kimberley Süreci Sertifikası sistemine dahil oldu. Belçika’da oluşturulan bilgi bankasında ’temiz’ görünmeyen elmaslar Türkiye’ye sokulamayacak.” (6)

kanli-elmas-image10.jpgKIMBERLEY SERTİFİKASI bu haber kapsamında şu şekilde açıklanmış: “Kimberley Süreci Sertifika Sistemi, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin öncülüğünde 5 Kasım 2002 tarihli “Interlaken Deklarasyonu” ile oluşturulmuş olan ve elmas ticaretinin kontrol altına alınması suretiyle çatışma bölgelerinden çıkarılan elmasın yasadışı ticaretinin önlenmesini amaçlayan bir sistem. Bu sistem çerçevesinde, belirlenmiş ilkeler uyarınca belgelendirilmemiş elmasın ticaretine izin verilmiyor ve bu sisteme taraf olmayan ülkelerden ithalat ve bu ülkelere ihracat önleniyor. Kimberley Sürecine, aralarında Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin de bulunduğu 47 ülke taraf oldu. Türkiye, 31 Mayıs 2003 tarihi itibarıyla sisteme ön katılım başvurusunda bulundu ve yapılan mevzuat ve teknik çalışmaların sonucunda 14 Ağustos 2007 tarihi itibarıyla Kimberley Süreci Sertifika Sistemi’ne resmen üye oldu. “(6)

“Kanlı Elmas” filmi şu cümlelerle son bulmaktadır:

“Ocak 2003, 40 ülke çatışma elmaslarının dolaşımını engellemek için Kimberley Antlaşmasını imzaladı.
Ancak yasa dışı elmaslar halen müşterisini bulmakta.
Çatışma olmayan yerden elmas almak müşterinin ısrarına kalmış.
Afrika’da halen 200 bin çocuk asker bulunmaktadır.” (7)

_42468015_sierra_football_afpg203.jpgLütfen, kanlı elmas ticaretiyle mücadele taahhütlerini yerine getirmeleri konusunda satıcınıza baskı uygulayınız ve satın aldığınız pırlantanın sertifikasını, yani temiz kağıdını satıcınızdan isteyiniz.  Aldığınız elmasın savaş bölgelerinden gelmediğini, yani insan hakları ihlallerine destek olmadığını gösteren yazılı garanti talep ediniz.

Bu basit taleple, elmas etrafında oynanan insanlık dışı oyunlara ortak olmamak için bir şey yapmış olacaksınız. Böylece pembe hayalleriniz ve anılarınız savaş, kan ve acı ile kirlenmeyecek. Pırlantanın güzelliğine leke düşmemiş olacak.

Kimberley Süreci Sertifika Sistemi ‘nin gerçek anlamda işlediğinden emin olmak da hükümetlerin görevi. Hükümetler elmas sektörünü ciddi ve sık şekilde denetlemeli ve şirketlerin öz denetim politikalarına uyduklarından, kanlı elmasın ticaretini yapmadıklarından emin olmalılar.

Unutmayın

“…yasa dışı elmaslar halen müşterisini bulmakta.’(7).

“O özel biri için, /…/ şık kuyumcudan aldığınız o göz kamaştırıcı elmas kolye, Sierra Leone’deki bir yamyam çetenin faaliyetlerini besliyor olabilir. ”(8)

ve ‘Afrika’da halen 200 bin çocuk asker bulunmakta’(7)

Lütfen ısrarcı olunuz ve satıcınızdan ısrarla pırlantaların temiz kağıdını isteyiniz.

(Yeraltı kaynaklarını ve ham maddelerini ya da insanlarını sömürebilmek için iç savaşa sürüklenen ülkelerde neler olup bittiğini, Kanlı Elmas filmi dışında,  Hotel Ruanda ve Savaş Tanrısı filmlerinden de izleyebilirsiniz. Seyretmenizi tavsiye ederim.)

femdiamant_gd1.jpg

Kaynakça:
1) http://tr.wikipedia.org/wiki/Elmas
2) National Geographic Dergisi Mart 2002 sayısı – Editör’ün bu sayı için yazdığı giriş yazısından alıntılanmıştır.
3) National Geographic Dergisi Mart 2002 sayısı– Elmaslar Gerçek Hikaye Kapak Konusu – Sayfa : 74)
4) http://www.globalissues.org/Geopolitics/Africa/SierraLeone.asp
5) http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/country_profiles/1061561.stm
6) http://www.haberler.com/kanli-elmas-a-kapiyi-kapattik-haberi/
7) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanl%C4%B1_Elmas_%28film%29
8) Müşterileri elmasın kanlı yan etkileri konusunda uyarmayı hedefleyen kampanya sırasında, Kasım 1999’da New York Post’ta çıkan bir uyarı. National Geographic Dergisi Mart 2002 sayısı– Elmaslar Gerçek Hikaye Kapak Konusu – Sayfa : 74)

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 11 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Ağu 24, 2007 | Reply

    Afrika’dan gelen bir yeralti/yerüstü zenginliginin “çok parlak” olmasi ihtimali zayif, KIMBERLEY sertifikasi alsa bile. Güney Afrika’nin sicili hiç de temiz degil, Israil ile ciddi askeri iliskileri olan bir ülke …Türkiye gibi 🙁

    Afrika’nin diger ülkeleri de basta Fransa olmak üzere bir çok bati ülkesi tarafindan sömürülüyor, bir çok diktatör Afrika’da bulunan Fransiz askeri üslerinin destegi ile ayakta kaliyor. Meselâ son yillarda Fildisi sahillerinde kopan firtinalarin KAKAO yüzünden oldugunu hatirlamakta fayda var 🙁

    Belki bir gün “4×4 jipiniz ne kadar temiz?” diye bir yazi yazarsiniz.

    Irak’ta ölen 650 bin sivilin 30 dolardan 70 dolara firlayan ham petrol fiatlariyla korelasyon katsayisi hesaplanabilir mi acaba?

    gene bu “sayede” 30 dolara ekonomik olmayan ama 70 dolara isletilmesi kârli hale gelen Alberta asfaltli kumlari veya Alaska buzullari altindaki petrol yataklari hakkinda da konusmak icab edecek.

    Muhabbetle

  3. Yazan:ironik Tarih: Ağu 24, 2007 | Reply

    Tek tas modasinin, siz gibi islamci sermaye sahipleri arasinda, ne kadar yaygin oldugunu, bilmiyor olmalisiniz.İronik yazilar sitesi burasi. Okuyup, okuyup guluyoruz, cumleten.

  4. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Ağu 24, 2007 | Reply

    Sayın İronik,

    Sadece, özel olarak belirttiğiniz grup içinde değil, inançlarından bağımsız olarak, ülkemiz ve dünya genelinde, bütün insanlar arasında yaygın(laşıyor) tek taş, üç taş, beş taş yüzükler ve kolyeler… Dolayısı ile biliyorum, hem söylediğiniz grup içinde, hem de onlar dışındaki insanlar arasında yaygın pırlanta. Hatta, pırlanta yüzük ve kolye, geleneksel nişan hediyelerinin arasına girdi hem ülkemizde hem de dünyada. Eskiden altın istenirdi, şimdi pırlanta isteniyor. Bu gelişmelerde pırlanta reklamlarının da hatırı sayılır payı var.

    Yalnız, bu gelişmeler, pırlantanın yaygın olması ve bunları benim bilmem, pırlanta etrafında kirli oyunlar döndüğü gerçeğini değiştirmiyor. Ayrıca pırlanta ile ilgili gerçekleri anlatmamayı, insanları bu konuda bilgilendirmemeyi de gerektirmiyor. Sizi eğlendiriyor olmamız güzel de, bu yazının neresini komik buldunuz doğrusu merak ettim.

    Yorumunuzdaki “siz gibi” ifadeniz de oldukça ilginç… 🙂 Sermaye sahibi olduğumu, hatta islamcı sermaye sahibi olduğumu ya da bahsettiğiniz gruplara mensup olduğumu nereden çıkardınız? Yazımda ne inancım ile ne kendimle ilgili bilgi var. Sadece konuya odaklanmış olsaydınız çok fazla eğlenemeyecektiniz buyuk ihtimalle.

    Saygılarımla,

  5. Yazan:blue Tarih: Ağu 24, 2007 | Reply

    Sayın ironik,

    Öğretmen, öğrenci, mühendis, doktor, yazar, şair, vb.den oluşan bir grubuz. Tarık beyin bir imalathanesi var ama “islami sermaye” diye nitelemek ne derece mümkün olur bilmiyorum. Grup olarak tek taşımızı kendimiz çalışıp alıp kendimiz takıyoruz. Ama Nil’in dediği gibi kalptir asıl kum-ba-raaaa. Gayretimiz onun içini doldurmaktır. Tabi inşallah dediğiniz gibi bir gün sermayedar olup istihdama ve ekonomiye katkıda da bulunuruz. Bunu bir dua olarak alalım.

  6. Yazan:Haydar Tarih: Ağu 24, 2007 | Reply

    Sayin MY nin bir kismini belirtiigi cok onemli global ve lokal sorunlar var. “Kanli Pirlanta” hala bizim gundemimizde olmasada ayni grupta nitelenilbilecek bir insanlik dramidir. Konuyu gundeme tasidigi icin Bahar Hanima tesekkur borcluyuz.

    Bunun Islamiyet veya baska bir dinle alakasini goremiyorum.
    ***

    Sayin ironik, sizi gulduren ironiyi bizede anlatsanizda bizde gulsek.
    Yoksa yazacak bir fikriniz olmadigi icin gulmeklemi yetiniyorsunuz?

  7. Yazan:MY Tarih: Ağu 24, 2007 | Reply

    Sayin Ironik ALLAH sizi inandirsin, geçen gün bankacim aradi, benim paralarimi koyacak yerleri kalmamis, “artik bir depo filan tutun” diyor.

    Cin gibisiniz, nasil anladiniz, her birimiz Sabanci kadar zenginiz, Islâmî kapitalin devleriyiz. Ama biraz kaçik oldugumuzdan midir nedir, bütün vaktimizi bu bloglara harciyoruz 🙂

    Parayla mutluluk olmaz, iste ispati : Derin Düsünce Grubu!

  8. Yazan:Arzu Tarih: Ağu 25, 2007 | Reply

    Hotel Ruanda’yı izledikten sonra, Turkcell’deki güzel işini bırakıp, Afrika’ya yerleşen bayan geldi aklıma.

    Blood Diamond’ı izlerken de, hep Johannesburg’a gitme isteğim tavan yaptı.

    Yani bir şeyler yapmak azmini körükledi. Değerli hatta yarı değerli taşların hepsinden nefret ediyorum. Takmıyorum, almıyorum.

    Yıllar önce değerli-yarı değerli taşlarla ilgili bir eğitim almıştım. Deniyor ki, eğer bir taş acı ile işlenmişse, takana da acı verir. Pırlanta modasıyla birlikte boşanmalarda moda oldu. Aralarında korelasyon var mı bilemiyorum ama sanki….

    Çok özel bir yazı olmuş. Tebrik ederim.

  9. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Ağu 25, 2007 | Reply

    Merhabalar,
    Herkese yorumları için teşekkür ederim.

    MY Bey ,
    KIMBERLEY sertifikasinın işe yaramama ihtimali tabii ki var. İşe yaraması da insanların, devletlerin elinde sonuçta. Yine de temiz ticaret yapılması adına bir umut. Hiçbir şey yapılmamış olmasından iyidir. Zaman içinde hiç şüphe duyulmayan bir sertifikaya dönüşebilir inşallah. Dediğiniz gibi Afrika acılar ve sorun içinde kaynayan bir kıta. Korkarım tüm kaynakları bitene kadar da “büyük devletler” rahat bırakmayacak Afrika’yı.

    Siz de petrol etrafında dönen kirli oyunlara dikkat çekmişsiniz. Sorunuz çok doğru: “4×4 jipiniz ne kadar temiz?” Petrol yüzünden, Irak kaç yıldır savaş halinde. Savaş haberi ile tavan yapan New York Borsası’ndan sevinç çığlıkları yükselmişti, sesler hala kulaklarımızda, tüylerimizi diken diken ediyor. 🙁 ABD nin ekonomik hayatının Irak’ta olan bitenlerle organik bağları olduğu sürekli söyleniyor. İnsanlar her satın aldıkları ürün için ve her yaptıkları için bu soruyu sorabilseler, temiz üründe ısrar etseler, herşey daha farklı olabilir… Bir gun insallah.

    Arzu Hanım,

    Yorumunuza teşekkür ederim.

    Değerli-yarı değerli taşlarla ilgili aldığınız eğitimde söylenen söz ne kadar anlamlı ve çarpıcı: “EĞER BIR TAŞ ACI ILE IŞLENMIŞSE, TAKANA DA ACI VERIR.” Bu yazının son cümlesi olabilecek bir cümle imiş… Pırlanta modası-boşanma modası arasında doğru orantı var mı enterasan bir inceleme konusu olurdu. “Değerli hatta yarı değerli taşların hepsinden nefret ediyorum. Takmıyorum, almıyorum.” Demişsiniz. Sizinle hemfikirim ve aynı şekilde almıyorum, takmıyorum, içim elvermiyor. Ama pırlanta ticaretinin bir de şu boyutu var: 2002 yılında Afrika’daki olaylar yüzünden tepkiler oluşmaya, pırlanta aleyhinde kampanyalar yapılmaya başlayınca, acaba pırlanta boykotu olur mu korkusu sarmış bu işle uğraşan herkesi. Bu sıralarda Nelson Mandela söyle demiş “Eğer bir elmas boykotu olursa Botsvana ve Namibya ekonomileri çöker.” (National Geographic 2002 Mart sayısı) Anlayacağınız iş çetrefil, bu işten ekmek yiyenler de var, ölenler olduğu gibi. Ama ekmek yiyenlerin varlığı, ölenlerin, sakat kalanların, çocuk askerlerin acılarına göz yummayı gerektirmiyor. Tüm pırlantaların temiz olduğuna, insanları sömürmeden, insanlık dışı koşullarda çalıştırmadan çıkartıldığına, işlendiğine ikna etmek zorundalar müşterileri. Kısacası KIMBERLEY sertifikasını şüphe duyulmayacak bir hale getirmeliler, daha açık söylersek Afrika’daki acıyı, kanı, savaşı durdurmalılar… Ekonomileri pırlantaya bağlı olanlar da pırlanta işinin doğru düzgün yapılması için çalışmalılar. O zamana kadar pırlanta almak insanı rahatsız eden , huzursuz eden, mutsuz eden bir eylem olmaya devam edecek. Ve bazı kadınlar düşünülenin aksine pırlantalardan nefret edecek. Çünkü yazdığınız gibi bence de “eğer bir taş acı ile işlenmişse, takana da acı verir.” Pırlanta ile mutlu olan kadınlar bu lafı duymamış olabilirler, dahası pırlantanın “kanlı” olabilecegini de bilmiyor olabilirler. Daha çok kadının bilmesi sağlanmalı.

    Yorumunuz için yeniden teşekkür ederim.

    Saygılarımla,

  10. Yazan:Ece Tarih: Eyl 11, 2007 | Reply

    Bahar Hanım,
    Güzel yazınız için çok teşekkürler..
    Blood Diamond filmini herkese tavsiye ediyorum..
    AŞK kavramını, kapitalizmin elinden kurtarmalıyız diye düşünüyorum..
    Aşkı tüketim aracı olarak sömürmelerine, ancak biz kadınlar engel olabiliriz..
    Modern insanın elinde, başka ne kaldı ki tutunacak!

    sevgilerimle

  11. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 11, 2007 | Reply

    Tesekkurler Ece Hanım. Dogru soyluyorsunuz, Aşkın tüketim aracı haline getirilmesini, sömürülmesini engellemek lazım. Ve haklısınız, bunu ancak biz kadınlar engelleyebiliriz. Her kadın sevdiği erkek için özel olduğunu hissetmek ister. Ama bu illa paraya tahvil edilebilir bir ürün ile anlatılmak zorunda değil. Hatta öyle bir ürün çoğu zaman tek olamayacağı için,aslında özel de değildir. Sadece size özel ve size ait olabilecek birşey çoğu zaman para ile alakasiz birşeydir. Ya da başka bir deyişle, çok basit ve ucuz birşey sevgilinin elinden verilince çok değerli bir hale gelebilir. Kendisine özel ama paraya tahvil edilemeyen bir hediye ile, mutlu olamayan kadinlar, karşılarındaki erkeğe karşı olan hislerinin aşk olup olmadığından şüphe edebilirler rahatlıkla.

    Gerçek anlamda modern olan ya da kendini oyle tanımlayan insanın elinde gercekten aşk var mı, kaldı mı o da ayrı bir tartışma konusu.

    Saygılarımla,

  12. Yazan:MY Tarih: Eyl 11, 2007 | Reply

    Mustafa Akyol’un hiç eskimeyen bir yazisi geldi aklima, Ask, para ve mutluluk algisina degisik bir bakis açisi :

    Nasil Mutlu Olunmaz?

    ……………
    Beyaz Türkler kavramını dilimize ünlü sosyoluğumuz Nilüfer Göle kazandırmıştı. Göle, bu kavramla, kendilerini Türkiye’nin “ilericileri” olarak gören asker-sivil bürokrasiyi ve entellektüelleri kast etmişti. Benim sözünü edeceğim kesim ise, Beyaz Türkler’in genç jenerasyonu. Çoğu kolejlerde, hatta sonra yurtdışında okumuş, 1980 sonrası ortamda büyüyerek “köşe dönme” kültürünü özümsemiş, iyi mesleklere, Batılı yaşam standartlarına kavuşmuş, genç ve orta yaş kuşak insanlarımız. Beyaz Türkler, görünürde, mutlu olmak için pek çok nedene sahipler. Bu ülkenin yaşam standartlarının bir hayli ötesindeler. Adeta küçük Asya’da New York’u, Londra’yı veya Paris’i yaşıyorlar. Değerli entellektüellerimizden Rıfat Bali, Beyaz Türklerin bu bohem yaşamının iyi bir yansımasına işaret etmişti: İstanbul’daki bir partiyi, “Burası New York, karşısı Üsküdar!” diye duyuran bir davetiye…

    Beyaz Türklerin çoğunun yaşamındaki en büyük değeri ise aslında tek bir kelimeyle özetlemek mümkün: Tüketim… Yaşamları daha fazla ve daha kaliteli tüketim üzerine kurulu. İyi kazanç sağlayan işlerde çalışmak ve böylece daha iyi evlere, arabalara, giysilere kavuşmak… Gezmenin, eğlenmenin ve belki de gösterişin doruklarına çıkmak… Hep daha fazla tüketmek ve bu tüketimi de, bol “marka”lı bir yaşam biçimi içinde, eşe-dosta duyurmak.
    Bu renkli hayat Beyaz Türkler tarafından yaşanırken, medya aracılığıyla da “öteki Türkiye”ye daha da süslenip seyrettiriliyor. Bu öteki Türkiye’nin “televole kültürü” içinde yanıp tutuşan kısmı da, Beyaz Türkler gibi olmak, onlar gibi tüketebilmek için can atıyor.

    Ama acaba bu renkli hayat Beyaz Türkleri mutlu edebiliyor mu ki?

    Mutsuzluk Krizi

    Kuşkusuz her bireyin mutluluk ölçüsü ve düzeyi birbirinden farklıdır. Ancak Beyaz Türkler’in çoğunda garip bir mutsuzluk sendromu olduğunu gösteren ve “içerden gelen” sesler var. Milliyet’in genç kalemi Ece Temelkuran, bir yazısında bu sendromdan şöyle söz etmişti:

    “Sanıldığından daha çoklar. Gitgide çoğalıyorlar. Etraftalar. Hayatı panzehirsiz kaldıramıyorlar. Sipram, Prozac, Xanax, Lustral ve benzerleri olmadan devam edemiyorlar. Anti – depresansız çekilmeyen bir hayat bu; panzehiri alınmazsa öldüren… Yirmilerin sonunda, otuzların başındalar. Hepsi “başarılı” çocuklar. İyi okullarda okumuş, iyi işlere girmiş insanlar. Hayatlarında ters giden pek bir şey yok ama yine de mutlu değiller…. İlaçsız üstesinden gelinemeyen, hatta nedeni bile pek anlaşılamayan bir mutsuzluk dalgası var etrafta; marka giysiler üzerini örtüyor.”
    Bir başka deyişle, Beyaz Türklerin pek çoğunun psikolojisi, reklamlarda veya magazin basınında gösterildiği gibi iç açıcı değil.

    Tamami için : http://www.mustafaakyol.org/arsiv/2005/07/nasil_mutlu_olunmaz.php

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eyl 18, 2007: ARKADAŞLARLA YAPILAN, EĞLENCE GİBİ BİR ŞEY ! : Derin Düşünce
  3. Şub 12, 2008: Sevgililer Günü ’nde Pırlanta Alacaklar, Bilmeniz Gereken Bir Şey Var! : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin