RSS Feed for This Post

Savaş Boyalarınızı Çıkarın!.. Şimdi Seçim Boyası Zamanı…

Mr.Sâir

Sandığın bir kerametini görmüş olduk. Bunu, seçim öncesinde mevcut hükümeti: “laik-anti laik” kutuplaşması doğurmak ve en kritik meselelerde uzlaşma aramamak ile eleştiren pek çok toplum mühendisinin sakladıklarının ortaya saçılmasında gösterdi. Birçoğunuz buna şaşırılmaması gerektiğini düşünebilir. Halen merak ve taaccüp melekemi yitirmemişken, bırakın da savaş boyalarını seçim boyası ile kapatabileceklerini düşünen zümreyi ifşa edeyim. Zaten siz biliyorsunuz onları…

Dilerseniz uzatmadan 22 Temmuz akşamında şahit olduğum birkaç örnek ile söze başlayayım.Metin Uca… Kanal-D ‘de sonuçların açıklanmasından 1.5 saat kadar önce başlayan programda, seçime bir takım gerginlikler ve bölünmelerle girildiğini ve bunu uzlaşıdan uzak durarak çoğunluğuna dayanan, “ben yaparım” düşüncesinde hareket eden AKP ‘nin yaptığını söyledi.

Saatler 21.00 ‘e doğru ilerlediğinde ve nihaî sonuç belirmeye başladığında, stüdyoda Baykal’ın istifa etmesine dair oylamalar yapılırken ve ne yazık ki Barlas’tan lafları yiyince şöyle deyiverdi:

Öyle görülüyor ki ortamı bir takım gösteriler ve kutuplaşmalarla gerginleştirmek, ana muhalefete yaramadı. Seçmen kararıyla buna hayır dedi…

Celal Şengör… Bilim çevrelerince taltif görmüş, kendi alanında kayda değer çalışmaları bulunan ve bu başarısını Harp Akademileri’nde, ‘Atatürk ve Eğitim’ konulu ders verip konuşmasını ‘arz ederim’ diye bitirerek pekiştiren, sonuna da: “Ordu gayet tabii ki darbe yapabilir. Ordunun görevi memleketi korumaktır.” yorumunu yapan Cumhuriyet Bilim Teknik yazarı ateist-Darwinist düşünürümüzü tanırsınız.

Atv de akşam saatlerinde bir araya gelen birçok yorumcu arasında kendileri de vardı. Gelinen safhada sonuç üzerine şöyle bir değerlendirmesi oldu:

Üzücü bir sonuç. Türkiye ‘deki bilgisizlik(?) hâkim oldukçada bu gibi sonuçlara şaşırmamak gerekir. Düşünün; ‘evrim teorisi’nin kabul edilmediği bir bilimsel ortamda ne umuyoruz ki…

Darwinist Evrim Teorisini pozitivist bilim amentüsü haline getirerek, karşıt teorilerin müfredatta yan yana yer almasına dahi katlanamamanın adı ne olmalıdır? Şengör’ün öğrenim gördüğü ABD’de 20 eyalet ‘üstün bir zekâ tarafından yaratılma’ görüşünün müfredata girmesi için başvurmuştu. Kimisinde bu gerçekleşmesine rağmen, ABD Anayasa Mahkemesi’nin 1982-87 yıllarında verdiği, “Yaratılış teorisinin okullara girmesi laiklik ilkesine aykırıdır” kararından sonra tartışmalar çok farklı bir hal aldı. 2000 yılında Bush’un teklifi ile tartışılmasının yolu açıldı. Buna imkân veren elbette ki ABD insanının %60’ının(2005) bu teoriyi benimsememesi. Bu oran Türkiye’de çok daha fazladır. Ama Şengör gibi pozitivist-ateist tutkunlar bu gibi mevzuları da lâiklik bağlamına çekerek tartışmaktan ve halka rağmen onları eğitmekten zevk alırlar. Eğitmekten ne anladıklarını da cümleleri zaten ele veriyor. Mine Kanadıkırık (!) gibi o da kendi insanı konusunda çok müsamahasız. Bu üsluplarından, küçümseyerek saygı uyandırmak istediğinden başka bir şey anlaşılmıyor.

Mustafa Balbay… Saygıdeğer Cumhuriyet Gazetesi yazarı, Kanal-D de Ankara stüdyosundan seçim sonucunu değerlendirmekteydi. 27 Mayısın yıl dönümüne dört gün kala, 23 Mayıs 2003 ‘de ‘Genç Subaylar Tedirgin’ başlıklı bir makale kaleme almış ve hakkında suç duyurusunda bulunulan yazarımız, sanki olağan bir günü yaşıyormuşuz gibi hissettiklerini perdeleyebilmek için yapılması gereken icraatlardan söz etti. İsmi demokrasi olan bir rejimde askerin siyasette taraf olmasını son derece normal karşılayan demeçlerine hiç temas etmeyen Balbay ‘ımız: ‘AKP ‘nin duruşunu değiştirmeyeceği’ni söyleyerek yüzüne kocaman bir soru işareti yerleştiriverdi. Bakışlarını başka türlü ifade edebilmek güç…

Tuncay Özkan… 23.30 ‘da Kanal-Türk ‘de; her zamanki gibi Hulki Cevizoğlu, Mine Kırıkkanat, Süheyl Batum gibi isimlerinde yer aldığı stüdyo canlı yayında, CHP Gen. Mrk. önünde Gn. Sek. Önder Sav ‘ın geciken basın açıklaması ve partililer arası yaşanan arbedeyi anlatan Kanaltürk’ün etkin ismi Merdan Yanardağ -terör örgütü PKK’nın yayın organı olduğu iddia edilen Özgür Gündem’de yazı işleri müdürüyken Mehmetçik aleyhine çok sayıda haber yayınlamış; devlete, askere, polise ağır hakaretler etmiş, çok defa kapatılmasına rağmen farklı isimlerde yayın hayatını sürdürmüş bir gazeteden sonra, bugün Tuncay Özkan’ın sağ kolu olmuş biri- kimi CHP’lilerin bu protestoları yapanların AKP tarafından gönderildiği üzerine iddialarını ilettiğinde Kırıkkanat ile Özkan alaycı bir ifade ile doğal olarak güldüler.

Özkan:

Yani, CHP önüne yarın yüz bin kişi gelip protesto etse, bunu da AKP’ye mi bağlayacaklar?

diye sormadan edemedi.

Saat 00.00 sularında CHP Gn. Mrk. önüne, eski DEV-Genç örgütü liderlerinden Atilla Sarp da gelip CHP yönetimine protestoda bulunduğunda, herhalde bunu da AKP’nin tertiplediğini düşünmeliydik. Öyle ya, sandıktan çıkan sonuç en keskin “sol”cuları dahi AKP’li etmiş olabilirdi.

Özkan, stüdyoya dönüldüğünde Önder Sav’ın ağzından çıkacak en anlamlı sözün istifa olacağını belirtti. Acaba, Tuncay Özkan; eş-dost-akraba-çalışma arkadaşı tüm taallukatı ile CHP den milletvekilliği adaylığı konusunda çizik yemeseydi kendi yönetimini bu kadar keskin ifadelerle istifaya çağırır mıydı? Belki de bir zaman sonra partide birinci adamlığa oynamaya kalkışacağını sezen Baykal onu istifaya çağıracaktı.

Seçim evvelinde ağzını her açtığında CHP ve MHP’ye oy getirebilmeyi düşünen Tuncay Bey gecenin ilerleyen saatlerinde uzun zamandır içini kemiren bir hakikati izleyenlerle paylaştı.

CHP’nin uzun zamandır bir yönetim ve genel sekreterlik sorunu var.

Erdoğan Aktaş… Star’da konuşuyor, saat 01.50…

Aslında ‘Leyla Zana’ ve ‘Bülent Arınç’ın politikalarının pek de farklı olduğunu düşünmüyorum. Belki farklı şeyler söylüyorlar ama ortamı germekten başka bir şey yapmıyorlar.

Bedri Baykam… Gözde ressamlarımızdan… CHP den aday oldu ama adaylığı kabul edilmedi. Yazıları ile CHP’ye ve hiç eleştirmeyerek Baykal’a destek verdi. O gece Fox Tv canlı yayınında idi. Şöyle konuştu:

Bugün artık seçim yapıldı. Bazı şeyleri açıkça konuşabiliriz. Daha önce bunu yapmamız doğru olmazdı(!). Bugün bir Deniz Baykal sendromu olduğu doğrudur.

İlerleyen dakikalarda şöyle söylediği de duyuldu:

AKP, şeraite kapı açtı. Laik-antiLaik kutuplaşmasına neden olan irticâi tutumlarına karşı CHP ve Baykal’ın muhalefetinde yanlış olan bir şey yoktu.(!)

Sormak gerek: O nedenle mi Ankara İstanbul’da AKP’nin gerisinde kaldı? Yoksa parti içi demokrasi anlayışı bu sayede mi, Baykal parti içinde kendi muhaliflerini sindirip diskalifiye ederken hiç eleştirilmedi?

Mine Kırıkkanat… Her zamanki gibi o gece de Kanaltürk’te idi. Bir ara canlı yayına bağlanan Onur Öymen’in, Bursa’da bir ilçede oylarını 4 puan artırmalarından söz etmesi üzerine dayanamadı ve CHP’yi kastederek:

Bu pişkinliktir, daha ötesi bundan sonrası da arsızlıktır!..

dedi. CHP’nin durumunu bozgun olarak değerlendirdi. Mine Hanım seçim öncesinde Özkan ve bir emekli generalimiz ile aynı kanalda CHP yanlısı, ara ara Baykal’a övgüler düzen programlarda yer aldı. Baykal’ın, AKP’nin güttüğü ‘din bezirgânlığına(!)’ karşı yılmak yorulmak bilmeksizin yürüttüğü muhalefeti destekliyordu. Gel gelelim, CHP’li yönetime karşı içinde biriktirdiği öfkeyi kusmuştu. Acaba neden, seçim öncesi susmuştu?

Hulki Cevizoğlu… Ankara 1. Bölge bağımsız milletvekili adayımız ancak 11 Bin oy alabildi. Onun itirafları birçoğunun söyleyemediklerini ikrar ediyordu:

Bir takım zıtlıklar ve gerginlikler doğurarak seçim politikası yürütmek CHP’nin işine yaramamıştır. Açıkcası Önder Sav’dan bir istifa beklerdim. CHP seçmenin oyunu çantada keklik, garanti olarak görmüştür. Seçmenin oyu kimsenin babasının malı değildir. Bugün bunları artık söyleyebiliriz. Elbette ki seçim öncesinde yapamazdık. Çünkü bunun kimlerin işine yarayacağı malûmdur.

Hulki Bey; aradığımız yalnızca dürüstlüktü. Seçimlerden önce AKP’yi, ülkeyi satmak ve hıyanete varan davranışlarda bulunmakla suçlarken, hiç değilse CHP’yi toplum odaklı ve katılımcı olamamak ile eleştiremez miydiniz? Her neyse, zaten Hulki Bey hakkı iade etti ve şöyle dedi:

Atatürk’ün: “Bir tek şeye ihtiyacımız var o da çok çalışmak.” Sözünü örnek alırsak eğer, bugün de çok çalışan karşılığını almıştır diyebiliriz.

CHP’den istifa beklerken, kendisinden de; benim pek anlayamadığım bir soruya, şu cevabı vererek örnek gösterdi.

– 11 Bin oy aldım, peki ben neden istifa etmiyorum?

Çünkü biz şimdi Türkiye genelinden söz ediyoruz. (!)

Son olarak geceyi benim için kapatan bir söz oldu. Sanırım Ayşenur Hanım’ın da anlatmaya çalıştığını kuşatan kısa ve kendini ele veren bir söz. Üzerine fazla düşünmeden, ilk an da verdiğimiz tepkilerin gerçek niyetlerimizi yansıttığını hesaba alırsak eğer, son derece anlamlı oluyor. Kanal-D‘deki tartışmada bir ara duyuldu bu söz. Seçim öncesi hükümete getirilen eleştirilerin, CHP’nin tutumunun devam edip etmeyeceğinden söz edilirken:

Cengiz Çandar: Ama önümüzde böylesi bir seçim sonucu dururken, söz konusu olabilir mi?

İçten Gelen Ses: Olabiliiiir…

 

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:Ece Tarih: Tem 29, 2007 | Reply

    Tüm bu isimler toplanıp, yeni bir parti kurmalıdırlar..
    Genel başkanları, Tuncay Özkan olmalıdır..
    Kendisi Baykal dan daha genç olduğundan, bir daha ki seçimde, Rodos a kadar olmasa bile, Burgaz Ada ya kadar yüzebilecek kudrette olması, yeter ve gerek şarttır..
    *****

    Bedri Baykam gibi peçete sapığı sanatçılarımız(!!) ın da, böyle bir partiye sonsuz katkıları olacağı kesindir..Parti genel sekreteri olabilmelidir..
    ***

    Mine Kanadıkırık hanımefendi ise, anket sonuçlarını duyduktan sonra, kazara ağzından kaçan “oha, çüş!” lafından dolayı bir özür dilemelidir..
    Bu tür lafların, onun gibi yüksek entelijansiyanın ağzına yakışmadığı malumdur..

    saygılar

  3. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 30, 2007 | Reply

    Bir çok köse yazarinin aslinda siradan birer amigo olduklari bir kere daha çikti ortaya. Bütün yazarlarini sevmesem de Radikal’in genel çizgisi onu Hürriyet-Milliyet gibi boyali kagitlarin üzerine çikariyor.

    Zaman gazetesinde takdir ettigim ise akademisyenlere, yabanci kökenli yazarlara ve yabanci gazetelerden alintilara yer vermesi.

    Ayrica konuya taraf olan kalemleri de görmek çok hos.

    22 Temmuz gerçekten bir dönüm noktasi oldi bir çok bakimdan.

    Muhabbetle

  4. Yazan:BetüL Tarih: Tem 30, 2007 | Reply

    Secim gunu kanalturk’u izleyemedigime cok hayiflanmistim.

    Ozet icin tesekkur ederim.

  5. Yazan:blue Tarih: Tem 31, 2007 | Reply

    Valla bizde bu işler 3-5 gün sürer, sonra her şey unutulur, sil baştan aynı değirmen dönmeye devam eder. Andıç olayında da böyle olmuştu. Hep böyle oluyor, olacaktır.
    İşte şuraya yazıyorum: Deniz Baykal CHP genel başkanı olarak devam edecek. CHP de, seçmeni de, köşe yazarları da aynı tas aynı hamam devam edecek. Ne biçim memleket ya!. Bu seçimden sonra yer yerinden oynaması gerekirdi. Hala köşe yazarları, parti liderleri, STK liderleri yerli yerinde pişkince oturuyor, ölene kadar da oturacak…

  6. Yazan:BetüL Tarih: Tem 31, 2007 | Reply

    Blue

    Deniz Baykalin bir sozu var biliyorsunuz. “Onuruyla inmesini bilmezse onursuzca indirirler” gibi biseydi, zamaninda Ozala da soylemis saniyorum, Erdogana da soyleyip duruyordu. Baykal koltuga yapistikca, yuzsuzlestikce ben bu sozu hatirliyorum. Bi seyi kirk kez soyleme olur demisler. Onursuzca indirecekler gibime geliyor.

  7. Yazan:durhat Tarih: Tem 18, 2010 | Reply

    Pazar günleri bildim bileli hep sıkıntılı geçmiştir benim için.Zaman duruyor adeta.Zaman değil,sanki hayat da duruyor.Bir türlü akşam olmaz.Hele mevsimlerden yaz ve aylardan Temmuz ise.

    Gündelik yaşamın rutinlerine bağlıyorum bu halet-i ruhuyeyi.Diğer günlerde nispeten bu boşluk’u kapatacak oyalayıcı uğraşlar var iken pazar günü gelip çattığında hayat durma noktasına geliyor-benim için.

    Belki asosyal bir insanımdır,bilemiyorum.İnsanlar sahil kenarlarına doluşup hayatın tadını çıkarırlarken,ben zamanla cebelleşiyorsam sorun bende olabilir.

    Yine de kendime haksızlık etmeyeyim,dün böyle değildim,bir evvelki gün ise hiç değil.Diğerleri gibi kalabalıklara karışıyor,koşturuyor,dert edindiğim ne varsa hem hal oluyordum.Tıpkı bir makinenin dişlisi gibi sürüp giden hayatın bir parçasıydım.Ama bugün değilim.Hiç geçmeyecekmiş gibi duran acımasız saatler öylece bekliyor beni.Bu donmuş zaman öyle bir illettir ki,üstesinden gelip aldetmeye debelendikçe daha bir çöküyor üzerime.Ben kaçtıkça o kovalıyor.Ve sımsıkı yakalanıyorum pençesine.

    İşte şimdi “O An”ı yaşıyorum.Geçmiş,şimdi ve gelecek…Dünü hatırlıyorum,yarını düşünüyorum ama hepsinin benliğimde yarattığı tek şey “şimdi”dir,”bu an”dır.Aynı izleğin imgeleriyle varım;bir parça geçmiş ve bir parça gelecek!Her ne kurguluyor ve ne hissediyorsam bunun eseridir…Ve ben oyum,ne eksik ne fazla.Bir hafıza kutusundan ibarettir her şey.Geçmiş biriktirir,gelecek umut vadeder,şimdi ise yaşanan andır.
    Küçük bir anı,basit bir detay,bir raslantı ya da geleceğe dair bir düş…hepsi de varolma arzumuzu harekete geçiren/diri tutan birer enstrüman.Hangi zamandan,hangi an’dan geldiklerinin ne önemi var ki.Biriktiren de ben,yönetmek isteyen de.Evet,yönetmek isterim zamanın bilincime serpiştirdiği her şeyi.Öyle ki yararıma dönüşsün,tatmin aracı olsun,mutluluk yaratsın diye denetim altında tutmak isterim.Ancak bu sürek avında avcıyken av oluverir insan farkında olmadan.
    Tuhaf bir döngüdür.Olayları yönetmek isterken,olaylar ve zamanın akışı yönetir beni.Akışına mı bırakmalıydım bilmem ki.Belki de en selametlisi buydu.Peki ya bunun da yetkisi bende değilse.Ya kendi gönül hapishanemin anahtarları boynumuda asılıyken elim gidemiyorsa o anahtarlara!Şu anda pek bir fikrim yok.Kendi derdimdeyim.Zamanla boğuşuyorum.Atlatmaya çalışıyorum kuşatıldığım şartlanmışlığı.Bir yolunu bulmaya çalışıyorum.

    Ve,tam da bir çıkış yolu ararken kendimi yine bilgisayrın başında buldum.Bundan önce kaç tv kanalında gezindim buna girmeyeceğim.

    Önce Derin Düşünce yazdım,yazdığımın üzerine tıkladım.Bir harf atlasam “bunu mu demek istemiştiniz”belirmedi.Demek ki eksksiz ezberlemişim,en tepede mavi renkte Derin Düşünce yazısı belirdi.Bir daha tıkladım kırmızıya dönüştü.Artık sıkıntıma çare olacak sığınağa ulaşmak üzereydim.

    Yanlız burada da bu sıcak Temmuz ayının emareleri,pazar günlerinin bende yarattığı o has koku var gibiydi.Bir sessizlik hakimdi.Sanki bir gün önceden kurulmuş semt pazarının ertesi günkü halini anımsatıyordu.Ya da akşama doğru hareketliliğini yitiren işlek bir çarşı görünümü.Hani bir şeyler ararsınız da aradığınızı bulacağınız dükkanlar kapanır ya,aynen öyle.Demek ki pu pazar denen gün her yerde böyle geçiyordu.Teselli buldum bu düşüncede.Hiç değilse tek ben kapana kısılmamıştım,pazarın rengi her yerde aynıydı.

    Neyse başınızı fazla ağırtmayayım.Gezinmeye başladım her zaman yaptığım gibi.Tabii bu kez biraz rasgele,kendiliğinden,can sıkıntısının yarattığı koşullanmayla oldu.Bir anlığına “aradığını bulamamanın”verdiği ruh haliyle olsa gerek.
    Ne yapmalıydım bu havayı dağıtmak için.Mesala eski yazıları tarayabilirdim,okumadığım bir makale bulabilirdim.

    Öyle de yaptım.Rasgele yazılara geldim.Savaş boyaları,Seçim boyaları…İlginç gelmişti.Aradığımı bulmuş gibiydim.Önce yazıyı okudum.Sonra da yorumları.

    Yazının içeriğinden çok,aslında zamana dair bir şeyler yakalmıştım.Değişen hayatlarımız,fikirlerimiz,duruşlarımız…hepsinden birer parça bulmak mümkündü ve bulmuştum.Belki sıradan bir yazıydı ama hayatın biz insanları nasıl oradan oraya savurduğuna,değişen hayatlarımıza,tuhaf raslantılara,akıp giden zamanın sonsuzluğuna bir ayna tutar gibiydi.Tıpkı sararmış eski bir resim gibi çok şey anlatıyordu.

    Konuk Yazar olarak yazan arkadaşımız artık yazmıyordu örneğin.Belki ayrıldı,belki ayrılması için bir nedeni vardı.Bildiğim bir şey varsa artık yazmadığıydı.Ve kimbilir şimdi neredeydi,şu an ne düşünüyordu,neyle meşguldü…Bunları düşündüm bir bir.

    Sonra yorumlara geçtim.Eski müdavimlerden çoğu da artık yazmıyordu.Zaman,herkes için aynı işliyordu demek ki.Gelenler,gidenler…Bu hep böyledir.Bir blue vardı mesela,artık yorumlarını göremediğim.Ece,Betül ve diğerleri.

    Dilerim hepsinin sağlık sıhhati yerindedir.

    Dedim ya bir ayrıntı,küçük bir raslantı bazen bir şeylere vesile olabiliyor.Planlı,önceden tasarlanmış bir şey değildi benimkisi.Her şey kendiliğinden oldu.Can sıkıntısını giderecek oyalayıcı bir şeyler ararken Mr.Sâir’e,Blue’ye,betül’e rasladım,onları anmış oldum.Biraz geçmişe gittim,biraz nostaljiye.

    Son olarak iki yorum var,alıntılamak istiyorum.Baykalın uğradığı komploya sevindiğimden değil.Tuhaf bir raslantı olduğundan.

    Yazan:blue Tarih: Tem 31, 2007 | Reply

    Valla bizde bu işler 3-5 gün sürer, sonra her şey unutulur, sil baştan aynı değirmen dönmeye devam eder. Andıç olayında da böyle olmuştu. Hep böyle oluyor, olacaktır.
    İşte şuraya yazıyorum: Deniz Baykal CHP genel başkanı olarak devam edecek. CHP de, seçmeni de, köşe yazarları da aynı tas aynı hamam devam edecek. Ne biçim memleket ya!. Bu seçimden sonra yer yerinden oynaması gerekirdi. Hala köşe yazarları, parti liderleri, STK liderleri yerli yerinde pişkince oturuyor, ölene kadar da oturacak…

    Yazan:BetüL Tarih: Tem 31, 2007 | Reply

    Blue

    Deniz Baykalin bir sozu var biliyorsunuz. “Onuruyla inmesini bilmezse onursuzca indirirler” gibi biseydi, zamaninda Ozala da soylemis saniyorum, Erdogana da soyleyip duruyordu. Baykal koltuga yapistikca, yuzsuzlestikce ben bu sozu hatirliyorum. Bi seyi kirk kez soyleme olur demisler. Onursuzca indirecekler gibime geliyor.

    Hayatın garip cilvesi işte:Baykal indirilmesine indirildi de,ne tuhaftır ki Betül hanımın kehanetini doğrulayan bir sonla oldu bu.

    Hayat tesadüflerle doludur derler ya,galiba doğru.

  8. Yazan:mr^sair Tarih: Eyl 29, 2012 | Reply

    Merhaba Sayın durhat,

    Nostalji kurgunuza dahil olmakta geciktiğim için üzgünüm. Tevafuk işte… Çok geç kalmış sayılmayız ama…

    ve sâir

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin