RSS Feed for This Post

Osmanlı fetişizmi üzerine

Konuk Yazar: Ahmet Cem Özen

Geçtiğimiz günlerde Kanuni ve Hürrem’in türbelerini ziyaret ederken kulak misafiri olduğum bir konuşma üzerine çoktandır planladığım bu yazıyı yazmaya karar verdim. Zat-ı muhterem türbelerin içindeki çinilerden etkilenip “vay be Osmanlı büyük medeniyet.. Eee zamanında 4 kıtaya yayılmış” dedi. Ben 4. kıtanın hangisi olduğunu düşünedurayım Osmanlı’ya bakış açımızın ne kadar sakat olduğuna pek çok kereler olduğu gibi yine şahit olmuş oldum.

Osmanlı Devleti Selçuklu mirasına konmuş göçebe toplulukların başarılı bir şekilde örgütlenmesiyle kurulmuştu. Osmanlılar yeni ele geçirilen topraklardan alınan yönetim mirası çok iyi korunarak ve geliştirilerek 16. yüzyılda bir süper güç haline gelmeyi başarmıştı. Pek çok farklı etnik ve dini grubun içerisinde barındığı Osmanlı Devleti değişen çağa karşı başarılı bir şekilde direnmiş ve tek bir faktörün değil bir çok faktörün bir araya gelmesi ve uzun bir süreç sonunda yıkılmıştı.

Günümüzde Osmanlı’ya özel bir önem atfeden İslamcı ve milliyetçi cenah bu İmparatorluğu bir efsaneye dönüştürmeye çalışmakta diğer bazı sol eğilimli gruplar da olabildiğince kötülemeye çalışmaktadır. Osmanlı’yı tarafsız bir biçimde incelemek Türkiye’de gerçekten zor bir iştir.

Tarihi değerlendirmek konusunda ciddi sorunları olan bir toplumuz. Geçmişin geçmişte kaldığı ve bugünün şartlarının farklı olduğu çok kimse tarafından paylaşılmıyor. Geçmiş ve tarih bizi o kadar esir almış ki geleceği hayal edemiyoruz. Tarihi bu kadar konuşmak daha doğrusu oraya takılıp kalmak da bize hiç bir yarar sağlamıyor.

Tarihin değerlendirilmesi Türk sağı tarafından öylesine yozlaştırıldı ki artık doğru-yanlış kavramı ve bilimsel bilgi yerine efsaneler, hikayeler ve uydurma masallar insanların kafasında bir Osmanlı modeli çizmeye başladı. Ancak anlatmaya çalıştığım gibi bu bakış açısı gerçekleri algılamamamıza engel oluyor. En basiti klasik geleneksel bir sağcı Osmanlı Devleti’nin çok ilkelerine bağlı ve teorik bir devlet olduğunu sanıyordur. (Herhalde bugünkü Türkiye Cumhuriyeti ile karıştırıyorlar) Halbuki bilinen bir gerçek var ki Osmanlı’nın bu kadar uzun süre ayakta kalabilmesinin temelinde pragmatik bakış açısı çok önemlidir. Yeri geldiğinde taviz veren yeri geldiğinde kaypak bir politika izleyen Osmanlı Devleti’nin bu yönü ciddi biçimde es geçilmektedir.

Birisi Şu Milliyetçilere Anlatsın

Milliyetçiliğin önemli bir unsuru olan tarih elbette Türk milliyetçilerinin önemli bir dayanağı. Ancak Osmanlı Devleti’nin resmi ideolojisinin yıkılana kadar Osmanlıcılık olduğu ve milliyetçiliğin (Türk milliyetçiliği) de 2. Meşrutiyet döneminde bir kaç yıl ülkeye hakim olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda yönetimi ele geçiren Türkçülük ister istemez İmparatorluğun ipini çekmiştir.

Ancak milliyetçiler Osmanlı’dan hiç ders almamış görünmektedirler. Şöyle ki Osmanlı dönemini bir altın çağ olarak görenler neden yıkıldığı konusunda da fikir yürütmek zorundadırlar. Geçmişteki her olayı bugüne taşımakta üstüne olmayan milliyetçiler bugünkü tartışmalarla o günkü İmparatorluğun dağılmasını kolaylıkla karşılaştırabilirler. Osmanlıcılık ile Türkiyelilik arasındaki bağ ile Türkçülüğün yükselişinin diğer unsurları nasıl kopardığı milliyetçilerce dikkate alınmamaktadır. Alınsaydı bugünkü Kürtçü akımın içeriğini daha kolay algılayabilirlerdi.

Birisi Şu İslamcılara Anlatsın

Osmanlı Devleti teoride İslami kurallara göre yönetiliyordu. Ancak pek çok durumda dini kurallar uygulama dışı kalıyor yalnız mevcut duruma göre dini bir kılıf uyduruluyordu.

Günümüzde hangi İslam alimi “Nizam-ı Alem” için kardeş katlini hoş görebilir ki? Ya da padişahların “odalık”larının zina dışında kaldığını iddia edebilecek var mıdır ? Ancak hem padişahların hayatlarının masallaştırılması hem de sorgulanmayan bakış açısı yüzünden Osmanlı döneminin bir asr-ı saadet olduğu sanısı günümüz İslamcılarında oldukça yaygın.

Bir diğer önemli sorun da İslamcıların padişahları dini duyguları ve bazı değerleri çerçevesinde hareket ettiklerini sanmalarıdır. Halbuki başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere padişahlar son derece pragmatik ve rasyonel davranmaya çalışmış ve böylece devlet yönetiminde başarılı olabilmişlerdir.

Sonuç: Osmanlı’yı Yanlış Görmenin Geleceğe Etkisi

Osmanlı Devleti’ne bakıştaki çarpıklık günümüz politikalarına eşleştirildiğinde ortaya tam bir felaket çıkıyor. Lonca sistemini olabildiğince öven insanlar Avrupa’da loncaların yıkılarak ekonomik gelişim sağlandığını bilmiyorlar mı ? Ya da hoşgörü diye bilinen millet sisteminin (ki dönemi için hoşgörülü olduğuna şüphe yoktur) bugün uygulanmasının yanından dahi geçilemeyeceği açık değil mi ?

Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu şartlara göre değerlendirmek ve bunu da objektif bir biçimde yapmak ancak “tarihten ders alma”ya yardımcı olacaktır. Bugünün ideolojilerine temel aramak ya da bugünün politikalarını geçmişle kıyaslayarak değerlendirmek kimseye fayda getirmeyecektir. Günümüzde artık herkes bir politikasını temellendirirken Osmanlı’ya ya da tarihe gönderme yaparak (Sevr, Lozan, Baltalimanı Antlaşması, Çanakkale Savaşı vs.) işe başlıyor. Zaman tarihe takılmak değil geleceği bugünün şartlarına göre değerlendirmek zamanıdır. İşte bu yüzden tarih ve Osmanlı fetişizmine HAYIR diyorum.

 

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 15 Yorum

  2. Yazan:Haydar Tarih: Tem 15, 2007 | Reply

    Kaldırılması

    Ana madde: Vaka-i Hayriye
    16. yüzyıla kadar (Yeniceri Ocaklarina) devşirmeden toplananlardan başkası katılamazken 1582 senesinde Sultan III. Murat (1574-1595)’in, şehzadesi Mehmet için tertiplenen sünnet düğününe katılan bir sürü cambaz, hokkabaz ve oyuncunun mükafat olarak bu ocağa kayıt olmaları, ocağın yavaş yavaş bozulmasına sebep olmuştu.

    Devletin kuruluşundan kısa bir süre sonra oluşturulan Yeniçeri Ocağı, belirtilen olaydan sonra hariçten insanların ocağa girmesiyle bozulmaya yüz tutmuştu. Çünkü, eğitimsiz ve başıboş kimselerin ocağa girmeleriyle bu askerî teşkilât, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet halini almıştı.

    Yeniçeri askeri her şeye müdahele eder olmuş, buna karşılık gerçek görevi olan askerlikle ilgileri kalmamıştı. Zira onlar, askerlik yerine esnaflıkla uğraşıyorlardı (o zamanlar bankacılık yoktu). 17. ve 18. yüzyıllarda sık sık ayaklanmışlardı. Bunun üzerine ocak, “Vaka-i Hayriye” diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826’da Sultan II. Mahmut tarafindan ortadan kaldırıldı. http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni%C3%A7eriler
    ——————-
    MAALESEF BU SAYFANIN TURCESI YOK (?).
    http://en.wikipedia.org/wiki/Janissary_revolts
    As Janissaries became aware of their own importance they began to desire a better life. By the early 18th century Janissaries had such prestige and influence that they dominated the government. They could mutiny and dictate policy and hinder efforts to modernize the army structure. They could change Sultans as they wished through palace coups. They made themselves landholders and tradesmen. They would also limit the enlistment to the sons of former Janissaries who did not have to go through the original training period in the acemi oğlan, as well as avoiding the physical selection, so of lesser military value.

    When Janissaries could practically extort money from the Sultan and business and family life replaced martial fervour, their effectiveness as combat troops decreased. The northern borders of the Ottoman Empire slowly began to shrink southwards after the second Battle of Vienna in 1683.

  3. Yazan:VolkanS Tarih: Tem 15, 2007 | Reply

    padişahların “odalık”larının zina dışında kaldığını iddia edebilecek var mıdır?

    Ben varım 🙂
    Bu kadınlar “cariye” statüsündeler ve cariyelerin efendileriyle cinsel münasebette bulunmaları caizdir. (beğenin beğenmeyin kural bu.)
    —-

    Şöyle bir eleştirim olacak: Fikirlerinizi örneklemediğiniz, ayrıntılara girmediğiniz için ne demek istediğinizi pek iyi anlamıyoruz.

    İslamcıların padişahları dini duyguları ve bazı değerleri çerçevesinde hareket ettiklerini sanmalarıdır. Halbuki başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere padişahlar son derece pragmatik ve rasyonel…
    bazı değerler?
    dini duygularla hareket edip rasyonel olunamaz mı?
    Rasyonellikle dini duygunun çatıştığı ve padişahın rasyonel davrandığı bir örnek?
    Osmanlı Devleti teoride İslami kurallara göre yönetiliyordu. Ancak pek çok durumda dini kurallar uygulama dışı kalıyor yalnız mevcut duruma göre dini bir kılıf uyduruluyordu.
    mesela?
    ——-

    Lonca sistemini olabildiğince öven insanlar Avrupa’da loncaların yıkılarak ekonomik gelişim sağlandığını bilmiyorlar mı ?
    Osmanlıda loncalar ne zaman etkindi?
    Avrupa’da ne zaman yıkıldı, bunun ne faydası oldu?
    Bunları gerçekten bilmiyorum, anlatırsanız minnettar olurum.
    ————

    Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu şartlara göre değerlendirmek…
    şöyle mi oluyor:
    Ya da hoşgörü diye bilinen millet sisteminin bugün uygulanmasının yanından dahi geçilemeyeceği…

    …geleceği bugünün şartlarına göre değerlendirmek…
    geleceği geleceğin şartlarına göre değerlendirsek daha hoş olmaz mı?
    —–

    Bugünün ideolojilerine temel aramak ya da bugünün politikalarını geçmişle kıyaslayarak değerlendirmek kimseye fayda getirmeyecektir.
    o zaman neden:
    …milliyetçiler bugünkü tartışmalarla o günkü İmparatorluğun dağılmasını kolaylıkla karşılaştırabilirler. Osmanlıcılık ile Türkiyelilik arasındaki bağ ile Türkçülüğün yükselişinin diğer unsurları nasıl kopardığı milliyetçilerce dikkate alınmamaktadır. Alınsaydı bugünkü Kürtçü akımın içeriğini daha kolay algılayabilirlerdi.
    ——–

    türkçeye dair:

    uydurma masallar
    uydurulmamış (yaşanmış) olanlara zaten masal denmiyor 🙂

    Osmanlı’nın bu kadar uzun süre ayakta kalabilmesinin temelinde pragmatik bakış açısı çok önemlidir.
    “…temelinde pragmatik bakış açısı yatar” olmalıydı sanırım.

    Geçmişteki her olayı bugüne taşımak da üstüne olmayan
    burada “-da” ayrılmaz.

    [ ukalayım evet 🙂 ]

  4. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 16, 2007 | Reply

    Ahmet Cem Özen’e tesekkürler böyle önemli bir konuyu gündeme getirdigi için.
    Bu kadar detayli bir konuyu elbette bu çok kisa makalede her yönüyle ele almak imkansiz. Sayin Özen arzu ederse kitap bile yazabilir bu konuda. Ama sitemizde en azindan 10 sayfalik makalelere de yer verdigimizi ve önemli kounlara tekrar tekrar degindigimizi de hatirlatayim.

    Osmanli’ya saglikli biçimde bakabilmek aslinda yarinlari kurabilmek için gerekli. Bilmiyorum yazar bu önermeye katiliyor mu? Ama Asr-i Saadet fantazisi ve Osmanlinin %100 Türk oldugu takintisi elbette Türkiye Cumhuriyeti için zarari olan dayatmalar.

    Bu dayatmalara yobaz kemalistlerin tü-kaka propagandalarini da eklenmesi temkinli olmus.

    Aslinda tarihine tarafsiz bir biçimde bakmaktan aciz tek millet biz degiliz. Bunun sebebi (? Suçu) biraz tarihçilerde. Mesela bir savasi anlatirken Osmanli ordusu yerine “Türk ordusu” diye sapiyorlar. Oysa Çaldiran gibi ne çok savas var “biz bize” yapilmis. Istanbul’un fethinde bile Bizans tarafindaki parali askerler arasinda Türkler varmis. Daha kesin olan bir sey ise Fatih’in ordusunda çok sayidaki sirp piyade ve Osmanli donanmasindaki venedikliler. ALLAH ALLAH diye bagirdilar mi bilmiyorum. Ama neden olmasin? Parayla degil mi 🙂

    Fakat bu “heyecanli” tarihçiler daha da ileri gidiyorlar ve “biz” ve “onlar” diye bir dil kullaniyorlar çogu kez. Neden Osmanli ordusu “biz” olsun? 600 yil önce yapilmis bir savas neden “bizim adimiza / bizim katilimimizla” oluyor? Daha dedelerim dogmadan yapilmis bir savasa “ben” nasil bulasiyorum? Bugün bile Türk ordusunun yaptigi bazi seyleri hiç begenmezken neden asirlar önce yapilmis bir savasa-barisa ortak olayim?

    Bu aidiyet savaslarin çok çektik, daha da çekecegiz. Meselâ Memluklar da Türk. Onlar Haçlilari yenince “bizimkiler” oluyor. Osmanliya kafa tutunca “biz” bu sefer yer degistirip Osmanli oluyor. Oysa çok büyük bir ihtimalle Memluklarin yönetici kadrosu Osmanli’ya bakarak daha “türk” idi. Çünkü eski kölelerden olusan Türk idareciler kendilerine ait getolarda yasamak zorunda birakildilar kusaklar boyunca. Ve gene kendileri gibi Orta Asya’dan getirilen Türk kadinlarla evlendirildiler. Geçelim. Mustafa Kemal ile hemfikir olmayanlar da “biz” olma hakkina sahip degil. En komigi bence Çerkes Ethem. Savasin basinda “bizimkiler”. Ikinci 45 dakikada “onlar”. Simdi aramizda soyu Çerkes Ethem’e dayananlar varsa ne anlatmalilar çocuklarina soguk kis gecelerinde? Peki ya Kürtler, Ermeniler? Çerkesler, Gürcüler, Lazlar, Rumlar? Onlar da “bizimkiler” diyorlar midir Hunlara, Memluklara, Selçuklulara, Osmanlilara ve Kuvvayi milliye’ye ve 2007’de TSK’ne?

    Tarih konusmak için yola çikarken nereye gittigimizi bilmemiz icab ediyor :
    1) Geçmisi incelemek ve bugünlerde isimize yarayacak dersler çikarmak,
    2) Seçimlerde oy toplamak,
    3) Kemalizmi oldugundan daha cilali göstermek,
    4) Hükümetlerin hatalarina kilif uydurmak,
    5) Dis politikadaki beceriksizliklere mazeret uydurmak,
    6) Vs vs vs…

    Osmanli fetisizmiyle beraber bizde bir de tarihçi fetisizmi var. Bir tanesi Ilber Ortayli. Eski üyelerimizden Fatih’in deyimiyle bir “Osmanli Tanrisi” oldu bu adam. Eyvah, “bu adam” dedik 🙂 Ya Alev Alatli’ya ne demeli? Hatirlaaaaa! Diye baslayan seranadlari, kendisi gibi düsünmeyenleri asagilayan uslubu…Geçelim.

    Türkiye’deki egitim sisteminden midir bilmem, çok garip biçimde düsünmeyi reddeden, adeta sizofren insanlar var ülkemizde. Geçenlerde bir dostum “hem müslümanïm hem de kürt düsmaniyim” diyenlerin çoklugundan yakiniyordu. Kendilerine soruyormus, “nasil oluyor? Dinimizce irkçilik, kavim düsmanligi yasak, biliyorsun” . Karsisindaki de “bilmiyorum abi, ama oluyor iste” diye cevap veriyormus.
    Degisik konulardaki fikirlerimizin birbirleriyle tutarli olmasi geregini bos verdigimiz andan itibaren sizofreninin göbegindeyiz!

    Muhabbetle

  5. Yazan:Editör Tarih: Tem 16, 2007 | Reply

    7. paragraftaki -VolkanS’in de dikkat çektiği- imla hatası yazarın isteği üzerine düzeltildi.

  6. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Tem 16, 2007 | Reply

    Merhabalar,
    Önemli bir konuya değinmiş Sayın Özen, teşekkür ederiz. Bu konuda bir uçtan öbür uca savrulma yaşanıyor çoğu zaman. Çoğu zaman bilgisizlik, araştırma eksikliği kaynaklı. Ya çok kötü, korkunç resmediliyor geçmişimiz ya da parlak mı parlak. Heralde kim işine nasıl geliyorsa, kendini en iyi nasıl hissediyorsa öyle hayal ediyor geçmişi ve bunu destekleyen bilgilere itibar ediyor. Osmanlı’nın iyi ve kötü yanlarını tarafsızca inceleyip öğrendikçe, geçmişten gelen bilgiler bugün için daha anlamlı olacak, daha çok işe yarayacak aslında. İdealize etmeye gerek yok. İdealize etmeye çalışanlar ya da kötüleyenler, idealize ettikleri ya da yerin dibine batırdıkları her ne ise, onu başka amaç için kullanıyor olabilirler. Dikkatli olmak gerek.

    Ahmet Bey,
    Osmanlı’nın yeterince Islami olmadığını söylemek tabii ki mümkün. Özellikle de padişahların hayatlarının ayrıntıları ile ilgilenildiğinde. Ek olara, tam anlamı ile Şeriat ile yönetilmediğini söylemek de mümkün. Yalnız siz bunları söylerken bilgileri doğrultmak için söylüyorsunuz, İslamiyet’e hizmet etmedikleri anlamında söylemiyorsunuz değil mi? Yazınızı okurken olumsuz anlam çıkarılma ihtimali olduğu için bu soruyu sorma ihtiyacı duydum. Osmanlı hukukunun bütünüyle Şeriat hükümlerini içermediği, aslında yarı-laik bir hukuk olduğunu araştırmalar gösteriyor. Hatta bugün laik bir hukukumuz olması Medeni hukukla değil Mecelle ile başladığı da söyleniyor. Halil İnalcık’ın kitabinda okumuştum, Osmanlı’da şer-i ve örf-i hukuk ayrımı varmış ve bürokrasi örfi yani laik hukuka bağlı imiş, halka yani yönetilenler de şer-i hukuka bağlı imiş. Bunlar olumsuz bir şeyler değil, hukuki bir karar olarak algılıyorum ben.

    Mehmet Bey,

    Tarihçilerin ve tarihten bahsedenlerin yanlış bir dil kullandığından, tarafsız olamadıklarından, aslında olamadığımızdan bahsetmişsiniz. Bu konuda haklısınız. Yalnız tarafsızlık ile aidiyet konusu birbirine doğrudan bağlı değil gibi geliyor bana. İnsanların illaki bir geçmişleri olduğuna, geçmişte yaşamış bir topluluğun içinden bügüne eriştiklerine göre, geçmişten gelen geleneğe, topluluğa kendilerini ait hissedebilirler. Aynı anda geçmiş nesillerin hatalarını da eleştirebiliyorlarsa zaten sorun yoktur. Eleştiremiyorlarsa tarafsız bir gözle bakamıyor, geçmişten ders almak yerine kendi egolarını tatmin etmek için geçmişlerini parlatıyorlar demektir. Ama bunun kendini ait hissetmekle ilgisi yok, tarafsız olamamakla ilgisi var bence. Devamlılık hissinin zedelenmesi insanların anlam dünyalarını zedeleyebilir. Daha açık tabirle insan kimlik bunalımına sürüklenebilir. Bu bunalım sebebi ile, insan, zaman icinde, geçmişi ve geleceği olmayan bir canlı gibi hissedebilir kendini. Ki bunun etkisi daha çok geleceğe olur. Geçmiştekiler bugunü şekillendirdiler, bugün yaşayanlar da geleceği şekillendirme halindeler. Bunu farkeden insan, kendi bakış açısına göre daha doğru düzgün davranmaya çalışır. Kimlik bunalımdaki insan için bunu yapmak oldukça zor olsa gerek, daha tam olarak kim olduğunu bile bilmezken, tanımlayamazken. Devamlılık hissinden doğan aidiyetin, insanların geçmişteki atalarından biz diye bahsetmelerinin eleştirilecek bir yanı olduğunu düşünmüyorum bu yüzden. (Biz kavramı insanın şu anda ne olduğu, kendini nasıl hissettiği ile şekilleniyor haliyle.) Elbette gerçekçi zeminden uzaklaşmadan, tarafsızlık gözlüğünü çıkarmadan, işi fetişizm noktasına vardırmadan. Doğruya doğru, eğriye eğri diyerek. İlk paragrafta dedigim üzere, başka amaçlara alet olmadan. Şu da var, bir insan geçmiş neslinin yaptığı hatalara bakıp, o hataları yapanlarla bütün bağını koparıp, aidiyetini reddedebilir. Bu da mümkün tabii ki. Ama bu davranışın şu an konuştuklarımızla ilgisi yok diye düşünüyorum.

    Ahmet Bey, elinize sağlık. Çok daha derin işlenmesi gereken bir konuyu gündeme taşıdığınız için teşekkürler.
    Saygılarımla,

  7. Yazan:Mehmet Tarih: Tem 16, 2007 | Reply

    Bahar Hanim Selamlar,

    Ne zamndir tartisma firsati bulamamistik, iyi oldu 🙂

    Devamlilik hissi ve bir kültüre, bir gelenege ait olma konusunda çok haklisiniz. Sizin yazdiklarinizla kendi sözlerimi karsilastirirken sunun farkina variyorum :

    Aidiyet ile aynilik kavramlari karistiliyor ve iste bu aidiyet çatismalarina yol açiyor. Osmanlinin devami olan bir kültürün çocuklari “mertçe yapilan savaslar” ve fetih düsleriyle büyütülünce sanirim iyi ile kötüyü ayird etmeleri (etmemiz?) zor oluyor.

    Yurt disina yeni çikmis bir çok Türkün Yunanlilarla tartisirken “biz 1576’da sunu yaptik, siz bizimkileri öldürdünüz” diye konusmalarini izlerken insan düsünüyor. Bir kaç asir önce olmus ve tam olarak da nasil oldugu bilinmeyen olaylarin bugünkü barisa engel olmasi çok yazik degil mi?

    Ayrica kurumlar ile halkin özdeslestirilmesi ne derecede dogru? Mesela Türk ordusu, TBMM, CB bizi ne kadar temsil ediyor? Bunlardan birinin dün veya 1500lerde yaptigi bir yanlis bizi ne kadar karalar? Paralel olarak basarilari bizi ne kadar onurlandirir?

    Sonuçta Türk vatandaslari 70 milyon iken komutanlar, bakanlar, diplomatlar, parti baskanlari topu topu bir kaçbin. Bunlarin kuvvet kavgalari milletleri ne derecede baglar?

    Tabi yobaz kemalistlerin istedigi gibi tarihsiz bir millet olalim demiyorum. Ama tarihin bugünü ipotek altina almasi beni ürküten. Orta yol nerededir? Fikirlerim o kadar “mermere kazinmis” degil.

    Yanliz kesin olan bir sey varsa bize aktarilan tarih bilgisinin çok önemli bir kisminin egemen güçler tarafindan yazildigi. Bugünkü sözde etnik/dinsel çatismalara tarihsel açiklama arayan egemen güçler okul kitaplarini belli bir ideolojiyi destekleyecek sekilde hazirlatiyor. Yillarca beyni yikanan biz siradan insanlarin bunu asmasi ve tarihe tarihi anlamak için bakabilmesi çok zor.

    Iste bunun için hiç olmazsa tarih okurken dini ve milli gözlükleri çikarmak gerektigine inaniyorum. Nasil kimyanin, fizigin dini, milliyeti yoksa tarihin de olmasin diye düsünüyorum.
    Çok sey mi istiyorum ? :))

  8. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Tem 19, 2007 | Reply

    Merhaba Mehmet Bey,
    Dediğiniz gibi uzun süredir karşılıklı tartışma fırsatı bulamadık. Eksikliğini hissediyorum açıkcası. 🙂
    Bu söylediklerinize karşı çıkacak değilim. Geçmişe bakarak yaratılan aidiyetlerin bugünkü barışı zedelemesini, bölücülüğe sebep olmasını ben de istemem. Aidiyetlerin böyle sonuçlar doğurmaması için çaba harcamak gerek. Belki de ben, insanların, kendilerini ait hissetleri geçmişin güzel unsurlarını düşünerek, onları kendilerine örnek alarak, bugünü güzelleştirmeye çalışacaklarını düşünüyorum. Sizin verdiğiniz barışı zedeleyen örnekler de olasılık dahilinde aslında. Burada insanların körü körüne bağlılık göstermek yerine muhakeme yapmaları, düşünmeleri gerekliliği ortaya çıkıyor. Geçmişteki bölücü, barışı, huzuru engelleyen unsurları, olayları vs. yi günümüze taşımamaları gerektiğini insanların farketmeleri gerekiyor. İnsanların, aidiyet duygusunun konforuna kendilerini bırakarak, muhakeme yapmadan, sonucu ne olur diye düşünmeden, geçmişteki iyi kötü herşeyi bugüne taşımamaları gerektiğini farkedecek bir bilince ulaşmaları gerek. Bu bilince nasıl ulaşılır? Belki de bunu tartışmalıyız. Heralde bu konuda ilk olarak şu söylenebilir: Öncelikle insanları düşünmeye, muhakeme yapmaya itecek şekilde yetiştirmek. Kafasını kullanmasını, geçmişteki ya da şu anki olayları sağduyulu şekilde yorumlamasını sağlamak. O zaman, “biz 1576′da sunu yaptik, siz bizimkileri öldürdünüz” demek yerine, daha anlamlı konuşmalar yapılabilir.

    Selam ile,

  9. Yazan:hayrullah ozkan Tarih: Tem 24, 2007 | Reply

    birileri milliyetçilere soylesin..
    birileri islamcılara soylesin…

    muhterem yazar sen nesin….milliyetci değilsin..Türkiye ve bu ibrahimi millet seninin için ne ifade ediyor…
    hadi anladik milliyetcilik bir siyasi olusum..mhp li veya chp ilhan selcuklara soylesın de…
    AMA ISLAMCILIGI OYLE HAFIFE ALMAMANIZI TAVSIYE EDERIM..SABIR ISMIYLE SIZE VERDIGI OKSIJEN VE RIZK DEVAM DA OBUR TARAFDA BU KUTSALIN SAHIBINE HESAP VEREMEYEBILIRSINIZ..ALLAHU ALEM..
    BEN OYLE ENTEL DANTEL CHP VE ADD HAVASAINDA MILLETE TEPEDEN BAKANLARDAN RAHATSIZ OLUYORUM..
    MUHTEMELEN SIZ OYLE DEGILSINIZDIRDE METINDEKI USLUB BANA OYLE GELDI…

  10. Yazan:melis Tarih: Eki 4, 2007 | Reply

    ben ne arıyorum siz ne yorumluyosunuz

  11. Yazan:MY Tarih: Oca 4, 2008 | Reply

    II mahmut

  12. Yazan:Mr No Tarih: Oca 4, 2008 | Reply

    Mehmet Yılmaz Bey,
    16 temmuz 07 tarihli yorumunuz sağlam ve düşündürücü.
    “Türkiye’deki egitim sisteminden midir bilmem, çok garip biçimde düsünmeyi reddeden, adeta sizofren insanlar var ülkemizde”
    Maalesef.

  13. Yazan:ahmet terzi Tarih: Haz 7, 2008 | Reply

    mehmet bey atatürkle çerkez ethemin savaşında kime biz diyeceğiz diyor.bu tarihin her yerinde vardır mesela peygamber efendimizin eşi ile peygamber efendimizin damadı deve savaşında karşı karşıya geldiler iki taraftanda bir çok müslüman öldü ve daha sonra sıffın savaşı ve bu savaşta muaviye taraftarları kuranı kerimi mızrakların ucuna geçirdi kuran yaprakları atların ayakları nsanların ayakları altında kaldı.yani peygamber efendimiz yaşarken damadı ve eşi biz idi öldükten sonra ikisi de ayrı ayrı biz oldular çünkü bu savaşlar kabile savaşı idi

  14. Yazan:eda Tarih: Tem 27, 2008 | Reply

    BIRI SU AHMET CEM ÖZENE ANLATSIN…ben diyorumki biraz sacmalamissiniz,ilk basta ´´ODALIK´´lar konusuna deyineyim,zina diyosunuz onlarin cariye olduklarini ve efendileriyle munasebette olmalarinin caiz oldugunu bi arkadas yazmis zaten.peki bügünlerdeki iliskiler cokmu normal,gelinle-kayinpeder,dayiyla-yegen,hatta ve malesef babayla-kizi…ve sayisiz acilan ve yapilan fuhus yerleri..parklarda bilen cocuklarin gözü önünde nerdeyse…bunlara nedersiniz sayi ahmet cem özen???????birde kardes kardesi öldürmüs diyorsunuz…gecenlerde yanilmiyosam bir genc kiz annemi nasil öldürebilirim diye anket yapmis internette,yani neyi anlatiyorsunuz sanki bütün kötülükler osmanli zamaninda yasamista bizim zamanimiz cok temiz öylemi…bence siz biraz daha düsünün yada o sizin fikriniz ona sadik kalin,ama birakin bizde kendi düsüncelerimize sadik kalalim,yani yok öyle su milliyetcilere söyleyin yada islamiyetcilere söyleyin,buarada nekadar ayrimci oldugunuz belli oluyor…

  15. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Tem 28, 2008 | Reply

    Konu “tarih” olunca ben de bir iki satır yazma gereği duyuyorum.Tabi ilgi duyduğum bir alan üzerine fikrimi belirteceğim diye “tarihçiliğimin”sınanarak yorumuma cevap yazılmamasını diliyorum.Zira bazı fikirler tartışılırken sanki tartışılan konuda yeterli”uzmanlığa”sahip olunamıyorsa,bu,kişinin fikrini belirtmesine engelmiş gibi yaygın bir anlayış var.Bu sadece “tarih”bilimi için de değil felsefe,sosyoloji,psikoloji için de geçerli.Dolayısıyla burası bir fikir platformu,amaç,fikir alışverişinde bulunmak,konuya bir şeyler katmak olmalı ve öyle de kabul görmeli.

    Evvela bir bilim alanı olmasından hareketle “tarih”in geçmiş ile günümüz koşullarının yüzeysel bir kıyaslamadan kurtarılması gerekir diye düşünüyorum.Doğru veya yanlış,beğenir ya da beğenmeyiz,geçmişte yaşananlar tarihte kalmıştır ve bizim için ifade ettiği tek şey günümüze ve geleceğimize tutacağı ışıkt olmalıdır.Varsa bundan çıkaracağımız dersler olacaksa ne mutlu bize.

    Ancak,bizler maalesef tarihi sadece bir polemiğe dönüştürmekle sınırlıyoruz kendimizi.Doğruyu bulmak adına kötü olana başka bir kötü örnek göstererek bazı çıkarımlara varmaya çalışıyoruz.Siz şunu şunu yaptınız,bunu siz başlattınız şeklinde uzayıp giden tuhaf savunmalara enerjimizi harcıyoruz.Mesala ilginçtir,bugün yönetilmekte olduğumuz modeli yüceltmeye çalışırken,bunu geçmişin hatalarını sıralamakla kanıtlıyoruz.Ya da doğrularımıza Osmanlı dünemi örtüşüyorsa bugüne dair kötü argümanları öne sürerek doğrumuzu aklamaya çalışıyoruz.

    Peki bu sağlıklı bir sonuca ulaştırabilir mi bizi?Günümüzün ahlaki ve moral değerlerin gittikçe yozlaşmaya yüz tuttuğunu ima etmek Osmanlı dünemine ait ahlaki değerleri meşru ve kabuledilebilir kılabilir mi?Dolayısıyla inanç,ideoloji ya da aidiyetlerden doğan bir zıtlaşma içine hapsolarak tartışıyoruz.

    Sonuç olarak elbette Osmanlı dünemini o günün koşulları içinde değerlendirmeliyiz.Cumhuriyet döneminde her şey dört dörtlük ve kusursuzmuş gibi olan biteni Osmanlıyı kötüleyerek perdelemek bana çok da mantıklı gelmiyor.Ki yazı bana göre bu anlayışın etkisinde kalınarak kaleme alınmış izlenimi yaratıyor.Fakat kabul etmek gerekir ki günümüzde yaşamakta olduğumuz ahlaki çöküntü,yozlaşmış değerler,etnik ve dinsel çatışmaları ve daha pek çok sorunu ortaya sürmek de Osmanlıyı sütten çıkmış ak kaşık yapmaz.

  16. Yazan:Notdefteri Tarih: Mar 31, 2017 | Reply

    <<<>>>

    “Asr-ı Saadet fantazisi” söylemini Peygamber efendimiz sav. dönemi için mi kullandınız yoksa Osmanlı Devleti için mi?

    <<<>>>

    —->>> İlber Ortaylı hakkında fetişizm görüşünüze katılmıyorum. İlber hocanın üslûbunu beğenmem. Tarih kitaplarında kullandığı tarih anlatım metodunu sevmem. Ancak 5 dil bilen ve kitaplarında alıntı olarakta yayınladığı başbakanlık osmanlı arşivlerinde yer alan yüzlerce osmanlıca arşiv belgesini ve tarihi belgeleri türkçeye kazandıran birinin fetişist olduğunu düşünmüyorum. Osmanlı hakkında subjektif yorum yapması tarihçi olarak onu fetişist yapmaz diye düşünüyorum.

    <<>> Çk beğendim sözü. Lakin bu dediğinizi ne avrupalı ne amerikalı ne de asyalı tarihçiler yapıyor. Sizden bir ricam olacak. Arşiv vesikaları dışında bu gözlükleri çıkaran tarih kitapları veya yazarları önerilerinizi verebilir misiniz.>>>

    Osmanlı yıkıldıktan sonraki 50-60 yıl boyunca 600 yıl hakimiyeti altında yaşayan milletlerden[türk, kürt, ermeni vs. vs.) hiçbir milletin görmediği (türkler, kürtler, ermeniler, araplar) asimile ve reddi osmanlı faaliyetine maruz kaldı. Saltanat ve halîfelik peş peşe kaldırılınca, 3 Mart 1924 tarihli kanunla hânedana mensup şehzâdeler, sultanlar ve sultan çocukları ile eşleri hayatta bulunan padişah ve şehzâde zevceleri ile dâmâdlar olmak üzere 155 kişi vatandaşlıktan ihraç olunarak üç gün içinde sınır dışı edildi. Kanuna dâhil olmadıkları halde ebeveynleri veya çocukları ile sürgüne gitmek zorunda kalanlarla bu sayı 200’ü bulur. Sürgünde efendilerinden ayrılmayan emektarlar da sayılırsa, sürgünlerin sayısı yüzlercedir. Bunların transit olarak bile ülkeden geçmesi yasaklandı. Mallarını bir yıl içinde tasfiye etmeleri, aksi takdirde hazineye kalacağı bildirildi. Hemen hepsi vatansız, pasaportsuz olarak yaşadı. Bankalarda paraları, yanlarında nakitleri olmayan bu insanların çoğu, sürgünde tarifsiz sıkıntılar çekti; açlıktan ölenler bile oldu. Ama asalet ve şereflerine uygun yaşamaya çalıştılar. Geride bıraktıkları malları da şunun bunun elinde çarçur edildi. Osmanlı fetişizmi de yapılmasın. Kürt, Türk, Ermeni, Müslim, Gayri Müslim fetişizmi de. Hiçbiri diğerinden daha haklı veya haksız değil.

  1. 5 Trackback(s)

  2. Kas 17, 2007: O Gün Bebek Nasıl Katil Oldu? : Derin Düşünce
  3. Tem 16, 2008: Şu kaplaşmadan kurtulalım mı? : Derin Düşünce
  4. Tem 23, 2008: Şu kamplaşmadan kurtulalım mı? | SiyarGrup™
  5. Kas 15, 2008: Yükselen Aşırı Sağ Örneği: Avusturya : Derin Düşünce
  6. Tem 27, 2011: Öcüler ve katiller: İki günah keçisi daha yakıldı : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin