RSS Feed for This Post

Küresel ısınma çok iyi bir şeydir

kuresel-isinma_bir_image2.jpgBir suç işlendiği zaman ilk akla gelmesi gereken şey “bu kime yarar?” diye sormak.

Küresel ısınma ve getirdiği felaketler karşısında gelişmiş ülkelerin takındığı tavra baktığımız zaman ikinci sınıf polisiye filmlerin uyanık dulları akla geliyor. Hani hayat sigortasından faydalanmak için kocasını öldürüp de polis gelince karalar bağlayan, yalandan ağlama krizleri geçiren dullar.Küresel ısınma “sayesinde” bazı ülkeler milli zenginliklerini ikiyle çarpacaklar desek herhalde abartmış olmayız.

Kim bu bazıları? En başta Kanada, Rusya ve Danimarka. Ardından da Japonya, Çin, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkeleri. Yani ne BM’nin Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ne de G10 grubunun ülkeleri küresel ısınmadan şikâyetçi değiller, tam tersine, neredeyse zil takıp oynayacaklar.

iki-dunya-yollar.jpg

Neden? Yukarıda sunduğumuz haritayı bir elinize alın, küresel ısınma konusunda gelişmiş ülkelerin kopardığı gürültüyü ise diğer elinize. Küresel ısınma “sayesinde” erimeye başlayan buzullar bu güne kadar geçilmez sanılan deniz yollarını ve kara parçalarını ulaşıma açıyor ve bu kuzey yarı kürenin zengin ülkeleri için mükemmel bir haber.

Madenler ve petrol

Öncelikle Kanada ve Rusya, bir ölçüde de ABD ve Danimarka şimdiye kadar -50°’ye varan aşırı soğuklar nedeniyle kullanamadıkları bir kaç milyon kilometre karelik alanı kullanıma açıyorlar. Altın, gümüş, petrol, doğal gaz, kurşun, elmas, çinko kaynayan bu bölgenin yeraltı zenginlikleri Kuzey Kutbu’na kıyısı olan ülkeler için son derecede önemli bir gelir kaynağı olacak. Birçok maden için dünya rezervlerinin üçte birinin bu bölgede bulunduğunu söyleyebiliriz. Meselâ Rusya’nın Sibirya’daki kömür, petrol ve doğal gaz yatakları enerji karşılığı olarak dünya rezervlerinin %30’unu teşkil ediyor. (FELDEN Marceau, « la confrontation océanique : Arctique contre Pacifique », la revue maritime, 1992. ) Bu konuda Rusya Bilimler Akademisi üyesi Igor Tomberg’in Doğu Sibirya ve Uzak doğu Rusya’nın geleceğidir” başlıklı makalesi okunabilir. (« La Sibérie orientale et l’Extrême-Orient sont l’avenir de la Russie », Russian News and information agency Novosti, 24 ocak 2006.)

Kanada’nın da Kuzey Kutup dairesine yakın toprakları sayesinde uranyum ihracatında dünya birincisi, doğal gazda ise dünya ikinci olduğunu hatırlayalım. Aynı ülkenin kuzey adalarındaki elmas rezervleri ise dünya rezervlerinin %15’i kadar. Haliyle bu bölgelerin ısınması yeraltı zenginliklerinin işletme maliyetlerini düşürüyor.(http://www.canada.gc.ca/)

Küresel ısınmanın zevkten havalar uçurduğu bir başka ülke de ABD demiştik. Alaska’nın karadaki petrol rezervleri 10.4 milyar varil yani ABD’nin 16 aylık tüketimi kadar. (SAUMURE Eric, « États-Unis et pétrole : l’Alaska et l’Arctique en ligne de mire », La Grande époque, ocak 2006.) işte bunun için eriyen buzların boşaltacağı açık denizde petrol aramak, çıkarmak ve boru hattı döşemek çok daha ucuz olacak.

Strateji

Panama Kanalı ABD deniz kuvvetlerinin ve Amerikan ticaret filosunun yumuşak karnı. Bu kanalın işlemesine mani olabilecek bir deniz kazası veya terörist saldırı hem deniz kuvvetlerinin ikiye bölünmesine hem de iki okyanus arasındaki ticaretin kilitlenmesine yol açabilir. Ayrıca Panama Kanalının genişliği (ya da darlığı) Nimitz sınıfı uçak gemilerinin bu su yolunu kullanmasına engel. Gene aynı sebeple panamax denen boyutlardaki ticaret gemileri ile taşımacılık yapmak zorunda ABD ile ticaret yapan ülkeler. Panamax gemiler sadece 4500 konteynır taşırken post-panamax denen gemiler 12 bin konteynır taşıyarak maliyeti düşürebiliyorlar. Aşağıda panamax ile post-panamax’ı karşılaştıran bir tablo sunuyoruz:
panamax1.jpg

Malaca ve Süveyş gibi kanalların da buna benzer kısıtlar getirdiğini ve buzların erimesiyle ABD’li stratejistlerin uykularını kaçıran bu kâbusların sona ereceğini kısaca belirtelim.

Asırlardır sıcak denizlere inmek ve büyük ticaret yollarına erişmek için savaşan Rusya da eriyen buzlardan nasibini alacak. Bugüne kadar kışın donmayan çok az limanı bulunan bu ülke birden bire istemediği kadar kıyı kentine kavuşacak. Gerek askerî gerekse ticarî manevra kabiliyetini arttıracak olan Rusya küresel ısınmanın çok sevindirdiği ülkelerden.

Kısalan ticaret yolları

Yukarıdaki haritada gösterdiğimiz gibi Batı Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika limanları birbirlerine yaklaşacak eriyen buzlar “sayesinde”. Ne kadar? 5000 ilâ 15 000 km. Bu ne kadar önemli? 3000-4000 konteynır taşıyabilen bir yük gemisinin günlük maliyetinin 10 bin dolar olduğunu dikkate alırsanız ÇOK ÖNEMLi. En azından kutup ayılarından, balinalardan, foklardan ve hayatı tehlikeye girecek olan bir milyar insandan çok daha önemli (!).

Daha ayrıntılı bir fikir edinmek için Londra, Hamburg, New York, Vancouver, ve Yokohama (Tokyo) limanları arasındaki mesafenin kısaltılmasına Kanada geçişinin katkısını gösteren şu tabloya bakılabilir:
distances.jpg
Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise Kuzey-Batı geçişi (Kanada) adı verilen yolun bir alternatifinin de Kuzey-Doğu geçişi (Rusya) olduğu. Uydu fotoğraflarının ortaya koyduğu ve denizcilerin de teyid ettiği gibi Rusya kıyılarında erime daha hızlı. Hali hazırda yılın altı ayı buzkıran gemilere ihtiyaç duyulmadan erişilebilecek birçok liman mevcut artık Sibirya’da.

Kesin mi? Ne zaman? Önlenebilir mi?

Bu konudan bahsedilirken 2100’lerden konuşuluyor genellikle. Oysa buzların erimesi çoktan başladı ve gerek hükümetler gerekse taşıma firmaları bu yeni duruma hazırlık yapıyorlar. Örneğin Hudson körfezindeki Churchill limanı eskiden ekimde donmaya başlarken 2004’ten beri kasım ayına kadar trafiğe açık. Limanın ve bölgedeki demiryolunun sahibi olan OmniTRAX firması kapasitenin artırılması için 35 milyon dolar yatırım yaptı. Rusya’da ise Murmansk limanını büyütmek için petrol şirketleri 5 milyar dolar harcamaya hazırlanıyorlar.

eylul.jpg

Özetle küresel ısınma dündü. Buzların erimesi bugün. Gerçekte alınması gereken önlemlerin çok gerisinde olan Kyoto protokolünün dahi imzalanmamış olması önümüzdeki 30 yılda çok şeyin değişeceğini haber veriyor. Artık “küresel ısınmanın önüne nasıl geçeriz?” sorusu anlamını yitirdi. Artık çok geç. Çünkü bu doğal felaketin “memnun” edeceği ülkeler ve firmalar dünyanın en güçlüleri iken zarar görecek olanlar da en fakirler ve en zayıflar. Bu aşamada “bizi bekleyen zorluklara nasıl göğüs gereriz?” tarzından sorular sormak daha gerçekçi olacak.

Kaybedenler: Müslümanlar

Geçen şubat ayında Paris’te IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) son toplantısı yapıldı. Bu tür toplantıların kim bilir kaçıncısı olan bu sonuncusu da 1400 sayfalık bir rapor yayınladı. IPCC’nin internet sitesinden bu rapora erişmek mümkün : http://www.ipcc.ch/.

Hangi ihtimalle nelerin değişeceğini uzun uzadıya anlatan rapora göre yaşadığımız dünya artık eskisi gibi olmayacak. Yağışlar daha seyrek ama daha yoğun olacak meselâ. Denizden uzak bölgelerde olumsuz etkiler daha sert hissedilecek. Tarımın en azından geleneksel yolla yapılan tarımın zorlaşacağı günler bekliyor bizi. Elbette ağırlaşan iklim koşulları, zorlaşan tarımsal üretim ve yükselen yiyecek fiyatları ilk önce fakir ülkeleri ve zengin ülkelerin fakir insanlarını vuracak. Raporu hazırlayan uzmanlar milyonlarca insanın eko-sığınmacı olarak yiyeceğin daha bol olduğu bölgelere akın edeceğini, bunun da etnik ve sosyal gerginlikleri körükleyeceğini öngörüyorlar. Bu koşullarda elbette ki gelişmekte olan ülkelerin zaten doyma noktasında olan altyapıları, polis, sağlık vb teşkilatları çökebilir. Bütün bu çalkantılar en fazla 20-25 yıla yayılacak. Yani ülkelerin uyum sağlamak için çok fazla vakitleri kalmadı. Bu veriler karşısında kırılgan demokrasilerin çökebileceği, bir tür eko-faşizm tehlikesiyle karşı karşıya olacağımızı da söylemek için kristal bir küreye ihtiyacımız yok.

Küresel ısınma nedeniyle kutup ayıları ve foklar ile beraber hayatı tehlike altına girecek olan bir milyar insan var. Bu insanların yaklaşık olarak yarısını müslümanlar oluşturuyor : Meselâ Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Orta Asya yağışların azalacağı öngörülen bölgeler arasında. Bangladeş gibi ülkelerde ise suların yükselmesinden ve verimsizleşen tarım arazilerinden dolayı kaybedilecek yaşam alanları milyonlarca insanı mülteci durumuna düşürecek.

1970-2004 arasındaki sıcaklık artışını gösteren aşağıdaki haritada 1 ilâ 2 derecelik sıcaklık artışı gözlemlenen bölgeler İslâm Alemi’nin önemli bir kısmını kapsıyor.

temp_change.jpg

Bunlara ek olarak ticaret yollarının yer değiştirmesiyle bazı Müslüman ülkeler stratejik önemlerini kısmen kaybedebilecekler: Rusları sıcak denizlere bağlayan tek yol olan Karadeniz ve Boğazlar yolu ve benzeri şekilde Mısır’daki Süveyş ve Endonezya’daki Malaca boğazının önemini azalacak. Bu yeni yollar özelikle ekonomisi kanal geçiş ücretine bağlı olan Mısır’ın GSMH’sı için ciddi bir tehdit. Basta Rusya olmak üzere birçok endüstri ülkesinin ekonomilerinin ağırlık merkezi kuzeye kayacak.

.Dünyanın ısınması yeni bir şey değil

Kyoto protokolü veya IPCC gibi inisiyatifler bizce göz boyamadan öteye gitmiyor. Zira küresel ısınma neredeyse 200 yıldır bilim adamlarınca tartışılan bir konu.

1824’te Fransız matematikçi Fourrier ve 1896’da Nobel ödüllü İsveçli fizikçi Arrhenius hem karbon dioksitin ısınmadaki rolünü hem de insanların buna katkısını ispatladılar. 1956’da Revelle ve Suess okyanusların bu kadar CO2’i yok edemeyeceğini, insanlığın geri dönüsü imkânsız bir jeofizik deney yapmakta olduğunu söylediler. Kaynak olarak :

1. Fourier’nin Annales de chimie et de physique’de yayınlanan « Remarques générales sur la température du globe terrestre et des espaces planétaires », (cilt 27-1824, sayfa 136-167)

2. Arrhenius’un The London, Edinburgh and Dublin Philosophical Magazine and Journal of Science’ta yayınlanan « On the Influence of Carbonic Acid in the Air upon the Temperature of the Ground », (seri 5, 1896, sayfa 237-276)

3. Revelle ve Suess’in Tellus’ta yayınlanan « Carbon Dioxide Exchange between the Atmosphere and the Ocean and the Question of an Increase of Atmospheric CO2 during the Past Decades » (cilt 9-1957, sayfa 18-27)

Makaleleri okunabilir.

Muhtemel sonuçlar

200 yıldır “geliyorum” diyen bu felaketin en sert darbeyi vuracağı coğrafya İslâm coğrafyası.

1. Zenginlerle fakirlerin arasındaki farkların artacağı,
2. Zaten sınırlı olan maddî kaynakların çevre felaketlerini tazmin için kullanılacağı,
3. Eğitim ve sağlık bütçelerinin daha da azalacağı,
4. Açlığın yol açacağı iç göçlerin yeni etnik kavgalara zemin hazırlayacağı
aşikâr.

Bu koşullar altında zaten ağır aksak ilerleyen İslâm demokrasileri iç rakiplerini daha da güçlenmiş olarak karşılarında görebilirler. Çevre felaketlerinin oluşturacağı kriz ortamları silahlı güçlerin bir kurtarıcı/tek kurtarıcı olarak görülmesini kolaylaştırabilir. “Ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullar altında” diye başlayan, devleti ve orduyu kutsallaştıran söylemler kul hakkının savunulmasını daha güçleştirebilir.

Ne yapmalı?

Ne yapMAmalı? Sorusundan başlayacak olursak ABD veya Rusya’ya lanet okumanın, Bush ve Putin kuklası yakmanın kimseye faydası olmayacağını sanırım geçmiş tecrübelerimizden öğrendik.

Müslüman yönetimler asırlardır sadece bilime sırt çevirmekle kalmadılar halklarının eğitim seviyelerini de düşük seviyede tuttular. Müslüman aydınlar ise çevre hassasiyetinin siyasal hayata ciddi olarak giriş yaptığı 60’lı yıllardan beri bu konuya gereken önemi vermediler. ALLAH’ın bize emanet ettiği doğayı savunmayı Peace & Love t-shirt’lü hippilere bıraktılar. Türkiye’de de muhafazakâr olsun olmasın hiç bir siyasî partinin bir çevre politikası yok.

Küresel ısınmayı yaklaşan bir sorun olarak görmeyi, Kyoto gibi göz boyayıcı hareketlerden medet ummayı bir kenara bırakmalıyız. Olmuş bir kazadan sonra nasıl tamir yoları aranırsa biz de zaten ısınmış ve daha da ısınacak bir dünyada ayakta durabilmek için kötünün iyisi somut çözümler aramalıyız.

İslâm ülkeleri küresel ısınmanın tehdit ettiği diğer ülkeleri de (Güney Amerika’nın kuzeyi, Güney Doğu Asya, vb) bir araya getirerek ortak bilim komiteleri kurmalı ve bu komitelerle devlet başkanlarından sıradan vatandaşlara kadar herkesin uygulaması gereken somut önlemler ortaya koymalılar. Bu tür bir bilimsel çalışmadan çıkabilecek muhtemel kararlar ve eylemler şunlar olabilir:

1) Soğutma, sulama ve deniz tuzunu arıtma gibi ihtiyaçlardan dolayı enerji gereksinimi artacağı için güneş enerjisi ve nükleer enerji konusunda işbirliği,
2) Deniz suyundan sulama suyu elde etme,
3) Deniz suyuyla tarım,
4) Mülteci kentleri kurma konusunda ilerleme,
5) Kentlerin alt yapısını (içme suyu, kanalizasyon vb) iyileştirme.

Daha genel anlamda müslümanlar artık yüzlerini bilime ve teknolojiye çevirmeliler. Gerçek hayata tekabül etmeyen ideolojilerin, aidiyet savaşlarının terk edilmesi için küresel ısınma güzel bir fırsat oluşturabilir.

Kaynakça

Kitaplar

– Tangredi, Küreselleşme ve deniz gücü (Globalization and maritime power, university Press of the Pacific, Honolulu, Hawaii, 2004)
– Godard ve André, Kutup bölgeleri (Les milieux polaires : Armand Colin, 1999)
– Amiral BESNAULT, Kuzey kutbunun jeostratejisi (Géostratégie de l’Arctique : Economica, 1992)

Makale ve dergiler

– Igor Tomberg’in yazıları – İngilizce ve Rusça (http://en.rian.ru/ )
– Eric Luxemburger, Kuzey deniz yolu: Kuzey Buz Denizi’nin ısınmasını beklerken, (« La route maritime du nord : en attendant le réchauffement climatique de l’Océan Arctique », Deniz kuvvetleri Etüd Dergisi sayı 32, ekim 2005)
– BjØrn TORE GODAI, Norveç dış işleri bakanı, « Kuzey Avrupa işbirliği», NATO dergisi Cilt 42, haziran 1994
– Hervé Coutau-Bégarie, Buzlar Savaşı : Millî Savunma Dergisi, Mayıs 1989 (« Arctique : la guerre des glaces »)

Raporlar

– Arctic Climate Impact Assessment, « the press syndicate of the university of
Cambridge”, http://www.cambridge.org/
– Fransız senatosu Ekonomik temsilciliğinin Rusya ve kuzey geçişleri üzerine raporu http://www.senat.fr/rap/r03-161/r03-16122.html
– Avrupa Enerjisi temini güvenlik raporu http://www.senat.fr/rap/r00-218/r00-218.html

Türkçe internet sitelerinin küresel ısınma sayfaları

NTV “Olumlu” etkiler : http://www.ntvmsnbc.com/news/410450.asp
“Yeni petrol kaynagi kuzey kutbu mu?” http://www.katipler.org/forum/printer_friendly_posts.asp?TID=7459
Yeşiller partisi : http://www.yesiller.org/V1/index.php?option=com_content&task=blogcategory&id=24&Itemid=116
TEMA vakfı http://www.tema.org.tr/CevreKutuphanesi/KureselIsinma/KureselIsinma.htm
WWF Türkiye
Green Peace Türkiye http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji/iklim-de-i-imi
CNN Türk http://www.cnnturk.com/BILIM_TEKNOLOJI/BILIM/KURESEL_ISINMA/

Zaman Gazetesi
http://pazar.zaman.com.tr/?bl=5&hn=376&sy=20070225

Radikal Gazetesi
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=220779

 

 Derin Düşünce nedir?

Sitemizde siyasetten tarihe, kadın haklarından felsefeye, sanattan bilime kadar bir çok konudan bahsediyoruz. Ama zaman zaman da kendimizden söz ediyoruz. Derin Düşünce nedir?  Sitenin geçmişi, geleceği, ortak projeler, yazar olmak isteyenlere öneriler, okunma istatistikleri… Derin Düşünce’nin bir kimliği, tarihi ve kendine has “yaşam” tarzı var. Eğer aramıza yeni katıldıysanız bu kitap “yöre halkına” kaynaşmanızı kolaylaştıracaktır :)

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Maymunist imanla nereye kadar?

Evrim ve Big Bang gibi konular genellikle sağlıklı biçimde tartışılmaz. İdeoloji ve inançlar, felsefî tercihler bilim-SELLİK maskesiyle çıkar karşımıza. Özellikle evrim tartışmaları “filanca solucanın bölünmesi” veya falanca Amerikalı biyoloji uzmanının deneyleri etrafında döner ve bir türlü maskeler inmez. Madde ve o Madde’ye yüklenen Mânâ maskelenir… Oysa perde arkasında tartışılan başkadır. İnsan’a, Hayat’a dair temel kavramlardır. Sadece et ve kemikten mi ibaretiz? Yokluktan gelen ve ölümle yokluğa giden, çok zeki de olsa SADECE VE SADECE bir maymun türü müdür insan? BİLİM DIŞINDA bir insanlık yoksa Aşk yoksa, Sanat yoksa, Güzellik yoksa ve Adalet yoksa Hayat‘ın anlamı nedir? Aşık olmak hormonal bir abartıysa, iyilik enayilikse, neden birbirimizin gırtlağına sarılmıyoruz ekmeğini almak için? Neden bir çocuğa tecavüz edilmesi midemizi bulandırıyor ve neden fakir bir insana yardım etmek istiyoruz? Taj Mahal’in, Ayasofya’nın, Notre Dame de Paris’nin değeri bir arı kovanı veya termit yuvasına eşdeğer ise, Mesnevî boşuna yazıldı ise neden Hitler’i lanetliyoruz ve neden Filistin’de can veren bebeklere üzülüyoruz? Maymun olmanın (veya kendini öyle sanmanın) BİLİM DIŞINDA, psikolojik, siyasî, ahlâkî, hukukî öyle ağır sonuçları var ki…  Evrim senaryosunu kabul etmenin etik ve siyasî neticeleri ve evrimciliğin etimolojik değeri … Derin Düşünce’nin yorumcuları tarafından konuşuldu. Biz de bu sebeple söz konusu iki tartışmayı 116 sayfalık bu kitapta topladık. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 58 Yorum

  2. Yazan:osman timurtaş Tarih: Tem 11, 2007 | Reply

    mehmet bey,

    elinize sağlık, iyi bir çalışma olmuş. kendi adıma, küresel ısınmanın saklı yeraltı zenginliklerini gün yüzüne çıkartacağını ve ticaret yolları üzerinde yaratacağı etkinin önemini daha iyi kavramış oldum.

    fakat, düşündüğünüzün aksine kyoto protokolünün (bu arada, kyoto protokolü verdiğiniz linkte de görüldüğü üzre aralık 2006’da imzalanmış durumda) göz boyama olmadığını dünüyorum. nitekim kyoto protokolü göz boyama olsaydı abd ve avustralya gibi ülkeler çevreci gruplar ve çevreci ülkelerin tepkilerine gereksiz yere maruz kalmaktansa protokolü mutlaka imzalarlardı. çin ve hindistan gibi dünya devi olmaya aday ülkeler de protokolü imzaladıkları halde yaptırımlardan kendilerini kısmen de olsa muaf tutturmayı şart koşmazlardı diye düşünüyorum. kyoto protokolünün öncülüğünü japonya ve avrupa ülkeleri yapıyor ve bunlar zaten çevre konusunda hassas duruşları olan ülkeler.(özellikle avrupa ülkeleri çevreyi çok düşündüklerinden değil avrupalı seçmenlerin çevre konusundaki hassasiyetlerinden dolayı kyotoyu desteklemektedirler diye düşünüyorum).

    verdiğiniz linkten kyoto protokolüyle ilgili bilgilere bakarken problemli olduğunu düşündüğüm bir kısım gözüme çarptı: “salınım ticareti”. yani, protokole göre ülkeler karbon oranlarını belli bir seviyede tutmak zorundalar, tutamazlarsa karbon oranını bu belli oranın altında tutanlardan “karbon kredisi” satın alabileceklerdir. bu, karbon oranı zaten düşük olan ülkelerin bu oranı daha da aşağıya çekmeleri ve gelişmemiş ülkelerin de çevreci hareket etmeleri için teşvik mahiyetinde olsa da karbon oranı çok yüksek olan gelişmiş ülkelerin gelişmemiş ve sanayisi yok denecek kadar az ve dolasıyla karbon oranı çok düşük olan ülkelerden satın alacakları karbon kredisiyle çevreci hareket etmekten kurtulmuş olacaklardır. bu durumda karbon kredisi satın almayla çevreci hareket etmenin maliyet bakımından aşağı yukarı aynı seviyeye çekilmesi bu sorunu da halledebilir.

    “Türkiye’de de muhafazakâr olsun olmasın hiç bir siyasî partinin bir çevre politikası yok.” (MY)

    mehmet bey,

    türkiyede sisayasal söylemler sadece ve sadece “laiklik, cumhuriyet elden gidiyorculuk” üzerine kurulmuşken;

    22 temmuz seçimlerine yaklaştığımız şu günlerde mitingler vasıtasıyla sıkça halkın karşısına çıkan liderler (erdoğan biraz değiniyor) hiçbir şekilde “ekonomi, dış politika, sağlık, eğitim” gibi çok temel konularda bile düşüncelerini halka anlatmazken (e düşünceleri yok ki anlatsınlar canım! diyeceksiniz… haklısınız.);

    bunun yerine,
    ” ben asamadım, hooop al sana ip sen as!” saçmalıkları yapılırken;

    60’lardan kalma “ülkeyi sattın, peşkeş çektin, abd uşağı oldun, kıbrısı harcadın, teslimiyetçi seni” gibi sloganlar savrulurken;

    “cumhuriyet elden gidiyor, laik düzen yıkılıyor” safsataları hala bit pazarına düşmüş mal gibi rağbet görüyorken

    bizlerin seçim vaadleri arasında “çevreci politikalar” görmemiz daha çoook uzun yıllarımızı alır.

    saygıyla..

  3. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 11, 2007 | Reply

    Merhabalar Osman Bey,

    Güzel yorumunuz için tesekkürler.

    Kyoto protokolü kanaatimce çevrecileri oyalamak ve mevcut hükümetleri ayakta tutmak için icad edilmis bir sey. Hemen imzalanmamasinin sebebi sizin ve benim gibi sorgulayan insanlara gerçek bir degeri olduguna inandirmak. Yani “hükümetler uyuyor mu?” dedirtmemek. Biraz komplo teorisine benzedi ama bakalim siz ne yanit vereceksiniz asagidaki argümanlara :))

    Bu protokol imzalanirsa sorunun önemli bir kisminin kendiliginden çözülecegi illüzyonu dogdu insanlarda. Kyoto’nun böyle bir söz verdigini sanmiyorum ama vaziyet bu.

    Kyoto’nun bir göz boyama oldugu sonucunu suradan çikariyorum :
    1) Gerçekte inmemiz gereken sera etkili gaz seviyesi Kyoto’nun kat kat altinda,
    (IPCC’nin raporu ve bagimsiz simülatörlerin gösterdigi seviyelere göre meselâ carbon emisyonu endüstri devriminin basina bakarak 7 misli Degisik gazlarda bu oran 20 mislini bile asiyor.)
    2) Kyoto gibi 20-30 yila yayilacak kademeli bir iyilestirme plani kanimca geçersiz zira 20-30 yila kadar KI (küresel isinma) bu günküne göre hizlanmis olacak. Çünkü kaybedecegimiz ormanlar ve buzullar bizim KI’ya direnis gücümüzü azaltacak. (Amazon ormanlarinin sadece kenarlarindan kesim yoluyla degil içerilerden kuraklik sebebiyle de küçüldügü uydu fotograflariyla ispatlandi görmüssünüzdür)
    3) Isinan kuzey denizinden daha çok petrol, sibiryadan ise daha çok kömür çikarilacagini ve yakilacagini da hesaba katalim,
    4) Gelismekte olan ülkelerin hem nüfuslarinin hem de kisi basina Sera gazi üretimlerinin de artacagini hatirlayalim.
    5) Isinan dünyada daha çok su buharinin atmosferde toplanacagini ve su buharinin halihazirda sera etkisi yapan gazlardan oldugunu da bilelim,

    Özetle bütün devletler Kyoto protokolünü imzalasalar ve ciddiyetle uygulasalar bile 20-30 yil içinde Dünyamiz bugünkünden daha zor yasanir bir gezegen olacak. Bunun için göz boyama diyorum. Tabi bu güne kadar bu protokolü savunmus arkadaslara biraz sert gelebilir bu sekliyle söylemek ama galiba ne yazik ki dogru.

    Muhabbetle

  4. Yazan:Haydar Tarih: Tem 12, 2007 | Reply

    Oldukca detayli ve onemli bir calisma olmus. Zihninize saglik Mehmet Bey.
    ***

    Gordugum kadariyla Kyoto Protokolu ABD de –iki yuzlu- olarak ele aliniyor… hem devlet hemde kamuoyu tarafindan. Federal hukumet Kyoto protokolune imza atmadigi halde, protokol maddelerinin epeycesi basta California olmak uzere pek cok eyaletlerde uyum kanunlari ile gunluk yasama gecmistir. Sanirim bu ikilemin arkasindaki anlayisin “Benim evim temiz olsun, baskasininki umrumda degil” yada “savas burada degil, orada olsun” mantigi oldugudur.
    Elbette kasirgalar, sel baskinlari, kuraklik yada ani don ile daha fazla karsilastikca boyle bir ikilemin hatasini anlayanlar cogaliyor ama kapitalizmin cikar hesaplari ve propagandalari hala etkisini kaybetmiyor.
    ***

    Mehmet Bey’in sergiledigi cevre bilincini ilgilendiren tablo ve sonuclari malesef Turkiyede gundem maddesi bile olamiyor. Turkiyede cevre siyasilerin, generallerin nekadar umrunda malum.
    Heyhat; yakinda Turkiyede bu konuya ilgi patlamasi olursa hic sasmam. Sebebi ise: buzlarin erimesi ile gittikce acilan Northwest Passage ile Ege Denizindeki sorun arasinda bir benzerlik sozkonusu olmasi.
    Kanadanin kitasal topraklari ile Kutup arasinda serpilmis Kanada adalari arasindaki su yolu simdilik senede bir ay kadar gemi gecisine musade ediyor. Yakinda buzlarin erimesi ile daha acilacak olan bu su yollari Mehmet Bey’in bahsettigi ticari istah icin buyuk bir dilim olacak. Fakat Kanada hukumeti “bu adalar benim, dolayisida gecis benim iznime tabidir” derken, ABD “hayir orasi uluslararasi su gecis yoludur” diyor… simdiden askeri yigilmalar ve govde gosterileri basladi bile.
    Bu benzerlikten dolayi Turkiye ABD ile ayni sayfaya dusuyor.
    Bakalim zaman neleri gosterecek.

  5. Yazan:osman timurtaş Tarih: Tem 12, 2007 | Reply

    mehmet bey,

    kyoto yalnız başına küresel ısınmaya ve çevre felaketlerine çözüm olabilecek durumda elbette değildir. fakat kyotonun bu noktada atılmış iyimser bir adım olduğunu düşünmekteyim. yani koyoto, önümüzdeki yıllarda bizleri bekleyen aşırı sanayileşme, teknolojik gelişmeler ve tüketim çılgınlığının beraberinde getireceği çevresel, iklimsel problemlerin çözümü için atılmış iyi niyetli adımlardan sadece biridir diye düşünüyorum.

    nitekim, kyoto fabrikalardan ve araba egzozlarından çıkan gazların belli seviyelerin altına indirebilir veya en azından bu gazların zamanla daha da artmasının önüne bir engel olarak çıkabilir fakat örneğin günlük hayatta çok kullandığımız parfüm gibi kozmetik ürünlerinin başta ozon deliğini büyütmek olmak üzere çevreye verdikleri zararların önüne nasıl geçilecek bilmiyoruz. bu konuda yapılacak çok birşey var mı onu da bilmiyoruz.

    ayrıca, kyoto protokolü iyi niyetli olmakla beraber kapitalin bu kadar kutuplaştığı yani zengin ile fakir arasındaki uçurumun bu kadar derinleştiği bir dönemde kyoto protokolü maddeleri nekadar etkin uygulanabilir bu da meçhul. nitekim, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren ve bütçeleri dünyadaki birçok devletten bile büyük olan transnasyonel dev firmaların baskılarına devletlerin nekadar direnç göstereceği de belirsizliğini koruyor. malumunuz, bir avuç silah üreticisi ve bir avuç petrol devi dünyanın herhangi bir noktasında dehşet verici savaşlar çıkartabiliyor ve böylelikle kendine pazar oluşturabiliyorken etkileri daha yeni yeni görülmeye başlanmış küresel ısınmanın bu firmalar tarafından ne kadar hesaba katılacağı da malumunuz.

    fakat yine de kyoto protokolüyle ilgisi olmasa da örneğin google merkez binasını inşa ederken çevreye saygılı davranmıştır.google, merkez binasının enerji ihtiyacını binasının üstüne inşa etmiş olduğu santrallerden elde etmiş olduğu güneş enerjisinden sağlamaktadır. kanımca, kyotodan ziyade böylesine dev firmaların çevre konusunda hassas duruşları daha etkili olacaktır. fakat, küreselleşmeyle birlikte kapitalini büyük bir hızla arttıran ve devletlerden daha büyük hale gelen firmaların kapital uğruna başta sömürgecilik olmak üzere her yola başvurmaları gözlemlenirken çevreye zarar vermeyecek yöntemler geliştirmelerini veya çevreye saygılı olmalarını en azından şuan için beklemek saflık olur.

    velhasıl, şunu söyleyebilirim haydar beyin de değinmiş olduğu gibi çevresel felaketler arttıkça ve bu çevresel felaketlere özellikle de büyük devletler maruz kalmaya başladıkça halktan gelecek dozajı yüksek tepkiler hem devletleri hem de bu dev firmaları çevrecilik noktasında daha da dikkatli olmaya sevkedecektir. bu durumda da sizin söylemiş olduğunuz noktaya gelicez belki, yani 20-30 yıl sonra çok geç kalınmış olabilir. fakat ben yine de 20-30 yılın iklimsel değişiklikler gibi ciddi konularda çok da uzun bir süre olduğunu hem düşünmüyor hem de 20-30 yıl sonra bile olsa çevreyle alakalı ciddi adımlar atıldığı takdirde belirli bir iyileşmenin söz konusu olacağını düşünüyorum. önemli olan çevre felaketlerinin ilk birkaçında devletlerin ve milletlerin uyanıp bu noktada irade göstermeleri. bu iradenin de ortaya çıkması dediğim gibi bu felaketlere abd vb. devletlerin maruz kalmasıyla mümkün. aksi halde, bu felaketlerin gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerin başına gelmesi bir anlam ifade etmeyecektir.

    Fazla iyimserim galiba ama malesef iyimser olmaktan da başka birşey gelmiyor elimizden:)

    saygıyla..

  6. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 12, 2007 | Reply

    Asagidaki satirlar ne yazik ki hadisenin
    can alici noktasina vurmus. Zira sorun çevreyi korumanin maliyeti degil çevreyi kirletmenin faydalari. Bütün tuhafligina ragmen baslikta ironi, kinayi anlatim yok. çiplak gerçek bu 🙁

    ayrıca, kyoto protokolü iyi niyetli olmakla beraber kapitalin bu kadar kutuplaştığı yani zengin ile fakir arasındaki uçurumun bu kadar derinleştiği bir dönemde kyoto protokolü maddeleri nekadar etkin uygulanabilir bu da meçhul. nitekim, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren ve bütçeleri dünyadaki birçok devletten bile büyük olan transnasyonel dev firmaların baskılarına devletlerin nekadar direnç göstereceği de belirsizliğini koruyor. malumunuz, bir avuç silah üreticisi ve bir avuç petrol devi dünyanın herhangi bir noktasında dehşet verici savaşlar çıkartabiliyor ve böylelikle kendine pazar oluşturabiliyorken etkileri daha yeni yeni görülmeye başlanmış küresel ısınmanın bu firmalar tarafından ne kadar hesaba katılacağı da malumunuz. (TIMURTAS)

    Atmosferin isinmasini engelleyecek önlemleri almak için gerekli para nasilsa bulunur. Ama Küresel Isinma’nin FAYDALARI bazilari için çok büyük.

    Bakin Fransa’yi düsünün, GSMH = 2000 milyar dolar. Ihracat 500 milyar dolardan fazla. Bu ülkenin dis ve iç borçlari GSMH’nin yarisi kadar ve ekonomisi dis ticarete çok bagimli.
    KI “sayesinde” Fransa dis borçlari 20-30 yilda ödeyebilir 100 yil yerine.

    Yani KI yüzünden Bordeaux veya Normandiya’da bazi sehirler su altinda kalsa ne olur?

    ABD’nin bati kiyilari, çin ve japonya Fransa’ya öyle çok yakinlasiyor ki KI sayesinde. Hem ihracat katlanacak hem de ithal edilen hammade ve ara mallarin fiati düsecek.

    Bir çok bati avrupa ülkesi de bu durumda.

    IK’yi durdurmak için bedavadan bir dua etseniz bile bu adamlar amin demeyecekler yani 🙂 Amin vergisi olmasa bile.

    Ben de sizin gibi iyimserim genel olarak. Ama kanimca ip koptu ve tas basimiza vurmak üzere.

    Kaçacak vakit olmadigi için bütün fakir ülkeler sargi bezi, oksijenli su vb hazirlamak zorunda 🙁

    Muhabbetle

  7. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Tem 12, 2007 | Reply

    Dogal felaketler semirmis ülkeleri de vurursa bir sey degisir mi?

    O kadar emin degiliz. Zira zengin bir ülkenin fakiri olmak da kolay degil. Katarina firtinasindan sonra ortaya çikan durum bunu ispat etti. Otomobili olan zengin beyazlar kenti terk ederken fakir zencilerin çogu mahsur kaldi. Çünkü kenti bosaltma plani beyazlara göre yapilmisti!

    Yikilan New Orleans’in yeniden insasi için dönen dolaplar hakkinda ilginç bir makale.

    http://www.warprofiteers.com/article.php?id=14023

  8. Yazan:muzo Tarih: Tem 17, 2007 | Reply

    Küresel ısınma hakkında çok güzel yazdığınız yazı için Mehmet Bey size çok teşekkür ederim .Dünyanın oluşumunu günümüze kadar incelediğimizde 4 kez regresyon ve 3 kezde trangresyon dönemi yaşanmıştır.Şuan da bizde aslında trangresyon dönemindeyiz.Bu yönden baktığımızda kutsal kitaplarda belirtilen Nuh’un gemisi olayıda gerçektir.
    Trangresyon dönemlerinde deniz ilerlemesi gerçekleşir.Yani günümüzde yaşanan küresel ısınma aslında bir trangresyon dönemidir.Ve 4. zamanında karakteristik olaylarıdır.Burada sadece insanlar yaşanacak olayların lısa zamanda gerçekleşmesine neden oluyor.ama şunu unutmamak gerekiyor Allah dünyayı öyle yaratmış ki bu dengeyi bozduğumuzda ister siz buna küresel ısınma deyin ister trangresyon deyin.gerçekten kaçmak mümkün değil…Bana bu siteyi tavsiye eden muharrem’e teşekkür ederim

  9. Yazan:delikanlı Tarih: Tem 19, 2007 | Reply

    Mehmet bey düşüncelerinize,bilginize, emeğinize sağlık çok teşşekkür ediyorum.yazılarınızı büyük bir ilgi ile takip ediyorum…

  10. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Ağu 2, 2007 | Reply

    Rusya’nın, Kuzey Buz Denizi’ndeki karasuları ile ilgili iddialarını desteklemek için Kuzey Kutbu’nun 4 km altına gönderdiği cep denizaltısı Mir-1 deniz tabanına dokundu.

    Rus televizyon kanalı Vesti-24’ün, Akademik Fyodorov araştırma gemisindeki muhabirine dayanarak bildirdiğine göre, Mir-1 batiskafı Kuzey Buz Denizi’ndeki buzul kütlesinden 4 bin 261 metre derinliğe ulaşmayı başardı.

    Rusya’nın Kuzey Buz Denizi’ndeki karasularıyla ilgili iddialarını kanıtlamak amacıyla bölgeye gönderdiği araştırma ekibinden iki milletvekili ve bir bilim adamı, derinlerde bilimsel araştırma yapmak ve deniz tabanına Rus bayrağını dikmek amacıyla bu sabah iki mini denizaltı ile dalış yapmıştı.

    Nükleer buz kırıcı Rossiya’nın açtığı yoldan dün Kuzey Kutup bölgesine gelen Rusya’nın ünlü Akademik Fyodorov araştırma gemisi, Moskova’nın bölgedeki doğal kaynaklar üzerindeki iddialarına kanıt getirmek için yapılacak dalışın hazırlıklarını sürdürüyordu.

    Mini denizaltılar pazar günü yaptıkları deneme dalışında, Rusya’nın en kuzeyindeki adalarının yakınında bulunan Franz Josef takımadalarının 87 km kuzeyinde 1,3 km derinliğe inmişlerdi.

    Rusya’nın bu iddialı bilimsel ve siyasi çalışmasına, biri deneyimli bir kutup kaşifi olan Arthur Çilingirov ile Vladimir Gruzdev adlı iki parlamento üyesi de katılıyor.

    Deniz tabanının ayrıntılı bir haritasını da çıkarmayı planlayan ekipten parlamenter Çilingirov, şimdiye dek burada kimsenin gitmediği derinliklerdeki deniz tabanına ulaşmak amacıyla ciddi ve riskli bir görev üstlendiklerini belirterek, “İnsanoğlu bunu uzun zamandır hayal ediyordu” diye konuşmuştu.

    Nükleer buz kırıcının destek verdiği Rusya’nın ünlü Akademik Fyodorov araştırma gemisinden gönderilen denizaltılardan birisinin kaptanı Anatoli Sagaleviç de ilk kez bir denizaltının buzul tabakasının altında çalıştığını ve bunun yapılabileceğini ispat ettiğini söylemişti.

    “Tarihte ilk kez insanoğlunun Kuzey Kutbu’nun altında deniz tabanına ineceğini” belirten Rus ekibi, bugünkü tarihi dalış için de “bunun Ay’a bayrak dikmek kadar kadar önemli” olduğu yorumunu yapıyor.

    -RUSYA BÖLGEDE HAK İDDİA EDİYOR-

    Kuzey Buz Denizi’nde 10 milyar ton civarında petrol ve doğalgaz rezervi bulunduğunu düşünen Rusya, aralarında ABD’nin de olduğu diğer önemli güçlere meydan okuyarak, bu bölgede geniş bir alanda hak iddia ediyor.

    2001’de Birleşmiş Milletler’e yaptığı başvuruda kuzey kıyılarının karasularının karadaki topraklarının devamı olduğunu iddia eden Rusya, bölgede denizaltında bulunan ve Lomosonov Sıradağları olarak bilinen jeolojik oluşumun kendi karasal topraklarının bir uzantısı olduğu görüşünü dile getiriyor. BM, Moskova’nın bu iddiasına henüz bir yanıt vermedi.

    Rusya’nın Mir1 ve Mir2 adlı mini denizaltıları, deniz tabanında bilimsel araştırma ve ölçümler yaparak Moskova’nın bu iddialarına kanıt getirmeye çalışacak. Denizaltılar, Kuzey Kutup ve Buz Denizi’ne özgü bitki ve hayvan türlerini de toplayacak ve görüntüler çekecek.

    Bu dalış sırasında en büyük zorluğun, mini denizaltıların, kalın buz tabakası altında sıkışıp kalmadan başlangıç noktalarına geri dönebilmeleri olduğu ve güvenle geri dönebilmeleri için gerekli tüm seyrüsefer cihazlarına sahip bulundukları belirtiliyor.

    Deniz Hukuku Sözleşmesi, devletlere bazen daha da genişletilebilen 200 deniz mili uzunluğunda bir ekonomik bölgeye sahip olmalarına izin veriyor.

    Bu alanı genişletmek için bir ülkenin denizaltındaki kaya tabakası yapısının, topraklarındaki jeolojik yapıya benzer olduğunu ispat etmesi gerekiyor.

    Şimdiye dek hiçbir ülkenin karasal uzantısını Kuzey Kutbu’na uzanmadığından, kutup çevresindeki uluslararası bölge Uluslararası Denizyatağı Yönetimi adlı kuruluş tarafından idare ediliyor.

    aa
    02 Ağustos 2007,

  11. Yazan:Haydar Tarih: Ağu 3, 2007 | Reply

    Oraya buraya koca bayrak dikmeyi kimden ogrendilerki acaba?

    ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey, “Metalik veya plastik bir bayrak ya da deniz tabanına bir bayrak serip sermediklerini bilmiyorum. Ancak bunun Buz Denizi’ndeki doğal zenginlikler üzerinde hak iddia etmek konusunda hiçbir anlamı yok” diye konuştu.

    Yakinda kutuplara “Estergon Kalasi” yapip bir iki keci birakirlarsa hic sasmam.

  12. Yazan:flea Tarih: Ağu 5, 2007 | Reply

    Çok bilgilendim, ben de bana bu siteyi tavsiye eden, Suat Öztürk beye teşekkür ederim.

  13. Yazan:Hidayet Somuncu Tarih: Eki 5, 2007 | Reply

    Malezya degil Endonezya olsak!

    Endonezya’da bir gün içinde 79 milyon ağaç dikilecek

    Ormanları diğer ülkelere göre hızla azalan Endonezya’da bir gün içinde 79 milyon ağaç dikilecek.

    Orman Bakanlığı sözcüsü Masyhud, amaçlarının bir an önce daha yeşil bir Endonezya ve mümkün olduğunca ormanların yok olmasını engellemek olduğunu söyledi.

    Masyhud, dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesi Endonezya’da BM iklim değişikliği toplantısından önce 28 Kasımda dikilecek ağaçların çoğunu okaliptüs ve tik ağacının (hint meşesi) oluşturacağını, devlet başkanın da kampanyaya katılacağını ifade etti.

    Masyhud, ağaç fidanlarının ülke çapında 70 bin köye dağıtılacağını, toplum önderlerinin, devlet çalışanlarının ve köylülerin ağaçları dikeceğini kaydetti.

    Çevreci Yeşilbarış (Greenpeace) örgütü mayıs ayında yayımladığı bir raporda, Endonezya’nın ormanlarını en hızla kaybeden ülke olduğunu belirterek, her saat 300 futbol sahası büyüklüğünde ormanın zarar gördüğünü bildirmişti.

    Yeşilbarış, Endonezya’da 2000-2005 yılları arasında yaklaşık 1.8 milyon hektar ormanın yok olduğunu, bunun da yıllık yüzde 2, günlük 51 kilometrekare ormanlık alanın yok olması anlamına geldiğini kaydetmişti.

    Endonezya’nın Bali adası aralık ayında BM iklim değişikliği toplantısına ev sahipliği yapacak. 80 ülkenin çevre bakanlarının katılacağı toplantıda, 2012 yılında Kyoto protokolünün süresinin sona ermesinden sonra atılacak adımların ne olacağı konusu ele alınacak.

  14. Yazan:zuhal güven Tarih: Kas 21, 2007 | Reply

    çok güzel detaylı bir çalışma olmuş tebrikler.

  15. Yazan:sinan Tarih: Kas 22, 2007 | Reply

    e-mailime bu bilgi nasıl geldi bilmiyorum.ama bilgilenmek güzel.bilgileriniz için vede bizleri aytdınlattığınız için teşekkürler…

  16. Yazan:Nilgun Senyigit Tarih: Kas 26, 2007 | Reply

    Bilim Adamlarinin abarttigi kadar Kuresel isinmadan dolayi cok fazla bir degisiklik olmiyacak. Belki insanoglu 1000 yil gibi yasamis olsa idi gecmiste de bu tur olaylarin oldugunu gorebilirdi. Fakat insanoglunun yas ortalamasi en fazla olsa olsa 100 yasdir. Dunya kendini yeniliyor ve bizler bu yenilenmeye tanik olabilecek nesilleriz. Belki bizden sonraki nesil bu 1000. yil seruvenini gormiyecektir.

  17. Yazan:sevim Tarih: Kas 27, 2007 | Reply

    bizleri aytdınlattığınız için teşekkürler…

  18. Yazan:serdar toy Tarih: Kas 27, 2007 | Reply

    küresel ısınmanın bukadar vahim bir konu oldugunu bilmiyordum sayenizde öğrenmiş oldum teşekkür ederim. eğer bahsettiğiniz gibi bazı ülkeler bu felaketten bukadar fayda sağlıyacaksa ve zarar gören ülkeler müslüman veya üçüncü dünya ülkeleriyse ki öyle olduğu görünüyor bu feleketi kesinlikle durdurmak mümkün değil çünkü fayda sağlayacak olan ülkeler yaptırım gücü en fazla olan ülkeler ve yine bu ülkelerin ekonomik güçleriyle başa çıkmak mümkün olmayacak

  19. Yazan:Yakup ERDEM Tarih: Kas 30, 2007 | Reply

    İyi hoş ta; Kuzey ülkeleri için geçici bir rahatlama yaratacak bu durum, suların ısınması ve okyanus akıntılarının düzeninin bozulması nedeniyle;
    Günümüzde palmiye bile yetişebilen İskoçya’dan Norveç’e – Grönland a kadar olan sahada tam anlamıyla soğumaya neden olacak ve kuzey Atlas okyanusu belki İskoçya hatta Fransa kıyılarına , diğer tarafta Newyork’a kadar donacaktır.

    Bu teorik ve geçici pratik verilere dayanan yazıda, okyanus akıntılarının değişen bu duruma vereceği tepki hesaba katılmamıştır.

  20. Yazan:yasin Tarih: Kas 30, 2007 | Reply

    kürsel ısınma çooooooook kötüdür

  21. Yazan:Tahsin Tarih: Oca 8, 2008 | Reply

    Çok ilginç bir yazı.
    Bence olayı her yönüyle değerlendirmek gerekiyor. Evet küresel ısınma gerçek ve bu en çok fakir ülkeleri etkileyecek. Ancak küresel ısınmanın ne kadarı insan eliyle oluşuyor?
    Ortada birçok tutarsızlık var.

  22. Yazan:tahsin Tarih: Oca 9, 2008 | Reply

    Kuresel Isinma bitti, kuresel soguma basliyor

  23. Yazan:irem Tarih: Mar 17, 2008 | Reply

    süper

  24. Yazan:Zafer Can Tarih: Mar 24, 2008 | Reply

    Kyoto Protokolü göz boyamak için yapılmış bir protokoldür ve imzalanmaması da göz boyamak içindir. Türkiyedeki çevreci kesimlere de çok şaşıyorum! İmzalaması gereken ülkelerce imzalanmayan Kyoto Protokolü gelişmekte olan ülkeler için çok büyük bir tuzaktır!! örneğin bazı ülkelerin kabul etmediği methyl bromide kullanımının yasaklanması ülkemizce kabul edilmiştir ama bir çok ülke kullanmaya devam etmektedir. Ozon tabakasının delinmesinden ülkemizin değil, imzalamayan ülkelerin sorumlu olduğu da bir gerçektir!!! bizim methyl bromide yerine alternatiflerini kullanmaya başlamamız üretim maliyetlerimizi büyük ölçüde artıracaktır ve zaten rekabet edebilme şansımızın çok sınırlı olduğu pazarlarda ülkemiz resmen rekabetten tamamen düşecektir!! Dünyanın kurtulması -ki artık çok geç olduğunu düşünüyorum- için en az 40-50 Kyoto Protokolü daha olmalıdır, tüm devletlerce imzalanmalı ve harfiyen uyulmalıdır, o zaman belki küresel değişim biraz olsun geri dönüştürülmeye başlanabilir. Dikkat çekmek istediğim bir önemli nokta ise, “küresel ısınma” yerine “küresel değişim” kavramının kullanılması gerektiğidir. Çünkü 1980 lerden itibaren halk a inen bu kavram aslında hem yanlıştır, hem de çok basittir. Olan olay sadece bir ısınmadan ibaret değildir. Dünyanın belli bölgeleri ısınırken belli bölgeleri soğumaktadır, bunun yanında, ısınma sadece sıcaklık artışını ifade ediyor ama değişim çok farklı konuları bir araya getiriyor ve çok daha anlaşılır! neden değişim? örneğin düşen yağış miktarı aslında azalıyor diyemeyiz şu an için, ama miktar aynı kalmakla birlikte ve hatta çoğu bölgede önemli artışlar kaydedilmekle birlikte, yağışlar çok etkin, kısa süreli ve düşmemesi gereken zamanlarda düşmeye başladı! yağış beklenen zamanlar ise kurak geçiyor! sadece yağışın azalması sonucunda önlem alınabilir ama yağış rejiminin ve üstelik iklim desenlerinin değişmesi vejetasyonun değişmesine yol açacaktır!! bu çok daha büyük ve aşılması çok daha zor sorunları getirecektir… iklimsel ısınma çözümü daha kolay bir sorundur ancak iklimsel değişimin çözümü yoktur! edirne-hakkari hattı altında kalan alanlarda bu değişim kendisini iyice göstermeye başlamıştır ve vejetasyondaki kaymalar flora yı etkilediği gibi faunayı da direkt etkilemektedir. Ülkemiz küresel değişim sınırında yer alan bir ülkedir ve bu hattın altında kalan bölgelerde ciddi sorunlar yaşanırken üstünde kalan bölgelerde bu derece önemli bir sorun yaşanmayacaktır ve belki de güney vejetasyonu yukarıya kayacaktır! ve bence bu çok da ileri yıllarda değil, çok daha kısa bir süreç içinde gerçekleşecektir. Bu kadar hızlı bir değişime Türkiyenin ayak uydurması mümkün değildir. Çok uzattım, özetle değişime ayak uydurabilecek ülkeler için sorun çok büyük değildir kısa dönemde!!! ama gelişmekte olan ülkeler için ölümcül bir sorundur!! “hem küresel değişim, hem de küresel değişimin önlenmesi için yapılması gerekenler sorundur!!!” küresel değişim sağdan vururken, önlemler neredeyse aynı şiddette soldan vuracaktır!!!

  25. Yazan:AYDIN GÜREL Tarih: Nis 21, 2008 | Reply

    Değerli görüşlerinizden faydalanıyorum, araştırmalarınız ve aydınlatıcı fikirleriniz için çok teşekkür ederim. Saygılarımla – Aydın Gürel

  26. Yazan:Deniz Yalçın Tarih: Nis 24, 2008 | Reply

    Aşağıdaki linkten Doç. Dr. Doğan Yaşar’ın konuyla ilgili görüşlerini okuyabilirsiniz. Küresel ısınmanın aslında çok doğal ve engellenemez bir şey olduğunu, bunun yaygarasını koparanın da Almanya güdümünde geliştirilen yeni teknoloji pazarlama kampanyası olduğunu söylüyor. Bence çok da doğru söylüyor.

    http://www.gercekgundem.com/?p=97237

  27. Yazan:Zafer Can Tarih: May 5, 2008 | Reply

    Doç. Dr. Doğan Yaşar’ın konuyla ilgili görüşlerini okudum… çok tuhaf karşıladım… kendi yazısı da içinde bir sürü çelişki taşıyor! dikkatlice okuduğunuzda çelişkileri göreceksiniz, ben bir tanesini yazayım: iklim değişikliğini anlayabilmek için 20 yıla yada 40 yıla bakmak gerekir demiş, sonrada istanbulun izmirin denizlinin son 8 yıllık değerlerini örnek göstermiş vs vs vs… küresel ısınma yoktur diyenleri anlayamıyorum! normaldir diyenleri de!!! evet aslında normaldir, çünkü dünyamız 100 bin yılda bir buzul döneme girer ve ısınır… bunun sebebi de dünya ekseninin hareket etmesi ve ters dönmesidir… en düşük periyod ise 23 bin yıldır… işin ilginci paleoklimatolojik veriler içinde bulunduğumuz dönemde yeni bir buzul çağına giriyor olmamız gerektiğini gösteriyor! yani dünyanın ortalama sıcaklığı düşmeli idi! ama artıyor!! sayın doğan yaşar fizik kurallarına uygun olarak düşünmüş ve demiş ki: “ısındıkça buharlaşma artar ve doğal olarak yağış da artar” doğru! fizik kurallarına göre çok doğru bir mantık ama bir bilim adamı bu kadar kısır düşünmemeli bence… fizik kurallarını göz önüne alıp da “meteoroloji ve iklim hareketleri” kurallarını yok saymak doğal olarak insanı bu tip yanılgılara düşürür! bir bilim adamı olsa da! evet, asıl sorun da bu ya zaten! sıcaklık artınca buharlaşma artar ama buharlaşan su buharlaştığı yere geri dönmez ki!!! istanbuldan buharlaşır ve gider “uygun bir yere” düşer!! … asıl sorun zaten bu… daha önceki yazımda da küresel ısınma kavramının yanlış olduğunu, bunun yerine küresel değişim kavramının kullanılması gerektiğini belirtmiştim, sebebi de bu idi… 2 büyük okyanus arasındaki basınç farklılıkları sebebiyle zaten bir yerin ısınması için bir yerlerin soğuması gerekir… buradan buharlaşan su “ne yazık ki” gidip Myamar da felaket olarak düşüyor toprağa!!! … küresel ısınmanın gerçek bir felaket olduğunu görmek için zaten çok büyük bilimsel çalışmalara yada rakamlara bakmaya gerek yok ki!!! bilim insanı olmaya da gerek yok!!! eriyen buzullara bakın yeter!!! fazlasına gerek yok… sadece eriyen buzullara bakın yeterlidir… bir diğer nokta, her şey iklimsel değişim de değildir!!! bu sebeple “ısınma” kavramının ağızlara sakız edilmemesi gerektiğini düşünüyorum… sadece ısınma kelimesi etrafında dolanmak insanı yanılgıya sürükler… ozon tabakasının incelmesine ne demeli??? o da mı almanyanın uydurması??? artan cilt kanseri vakalarına bakmak yeterli… klimanjaronun zirvesine bakmak yeterli… alplere artık kar yağmıyor olmasına ve iptal edilen rezervasyonlara bakmak yeterli… ankara belediye başkanının “herkes akrabasının yanına gitsin” demesine bakmak yeterli… görünen köy klavuz istemez… küresel değişime karşı çıkmanın 2 sebebi var: birincisi “korku” ikincisi ise “farklı bir şeyler söyleme isteği”… http://www.iucnredlist.org/ adresine girin, kaybolan türleri inceleyin!!! her yıl gittikçe daha fazla tür yok oluyor küresel değişim sebebiyle… her geçen yıl daha az yağış alıyoruz… her geçen yıl deniz seviyesi biraz daha yükseliyor ve her geçen yıl evlerimizdeki musluklu bidon sayısında artış oluyor!!! dünyada kuraklık sebebiyle tahıl üretimi düşüyor, birleşmiş milletler açlık kapıda alarmı veriyor, daha önce kasırga olmayan yerlerde kasırgalar oluyor, karasal buz kütlesi eriyerek % 55, kutupsal buz kütleleri de % 45 azalıyor ama birileri çıkıp da “küresel ısınma yok” diyor!!! olacak iş değil… buzlarla kaplı kullanılmayan boğazlar deniz taşımacılığına açılmaya başlandı!!! sorarım o zaman ben o kişilere: o buzlar soğuktan mı eridi???… buzullardaki çatlaklar “küresel soğuma” sebebiylemi oluyor??? … bırakın bilimsel rakamları, gördüğünüze bakın yeter… her platformda uyarıyorum, buraya da yazayım: sadece bir kaç yıl sonra üreme dönemleri zaten çok kısa olan uğur böceklerinin çoğalabilecekleri yeterli süre kalmayacak sıcaklık artışı sebebiyle!!! bilen bilir, bu “çok ama çok büyük bir felakettir”… uğur böceği gibi bir çok böcek doğal sistemlerin en önemli halkalarıdır!!! uğur böceksiz bir sistem düşünemiyorum… küresel ısınma vardır, yoktur diye insanlar birbirini yerlerken, çok değil, 8-10 sene sonra artık “uç uç böcecik” diyemez duruma geleceğiz ve artık çok geç olacak… küresel ısınma vardır yada yoktur, ama bildiğimiz ve gördüğümüz şeyler ne yazık ki gerçek!!! bırakın boş tartışmaları, küresel ısınma vardır deyip önlem almaya başlamanın kimseye zararı olmaz ama yoktur deyip yan gelip yatmak kaçınılmaz felaketi 2100 lerden 2030 lara getirir!!! … ve bizler hala daha küresel değişime karşı önlem olarak evlerimize musluklu bidonlar almayı akıl edebiliriz…

  28. Yazan:emine nur Tarih: May 8, 2008 | Reply

    çok kötü bir şey

  29. Yazan:angel Tarih: May 17, 2008 | Reply

    gerçekten çok güzel bi yazı çoook etkilendim:O

  30. Yazan:hüseyin Tarih: May 20, 2008 | Reply

    hiçde alakası yok kürese ısınma bizim yarattığımız büyük bir felaket ve dünya tersine dönse bile (böyle bir şeyde mümkün artık)asla küresel ısınma gerçek olamaz!! 😛

  31. Yazan:Levent Cetin Tarih: Ağu 12, 2008 | Reply

    Bu da islami komplo teorileri herhalde.

  32. Yazan:Umut Saçan Tarih: Eyl 7, 2008 | Reply

    Kaynak için teşekkürler, bu üzücü doğal felaketin hiç bir şekilde destekleyicisi olamaz!

  33. Yazan:yusuf bakır Tarih: Eki 8, 2008 | Reply

    küresel ısınma uluslar arası milli felaket olmakla birlikte dünyamızın milletçe sorunudur.Oysaki insanoğlu bunu hiçmi hiç önemsememekle kalmayıp üstüne üstün sera gazı kullanmaktadır.Vede bunun vebalini bizlerde çekeceğiz cenabı allah sonumuzu hayırlara erdirsin amin

  34. Yazan:merve Tarih: Eki 8, 2008 | Reply

    bence yusuf arkadaşıma katılıyorum fazla bi şey demiyeceğim fakat dünya git gide felaketler içinde hayatta her şey kötü gitmektedir inşallah gelecekteki durum ne olacak sanmıyorum iyi olsun

  35. Yazan:Levent Cetin Tarih: Eki 8, 2008 | Reply

    “Sera gazi kullanmak” mi?
    Sera gazini bitkiler kullanir. Keske biz de kullanabilsek. Sorun kalmaz o zaman.

  36. Yazan:özgür Tarih: Eki 10, 2008 | Reply

    küresel ısınma igdaşın işine gelmez kardeşim. doğalgaz kullanmazsak igdaş batar 🙂
    kürsel ısınma olunca antalya ne olur bilmem ama herkesin evinin balkonu antalya olur:)
    bu buzullar eriyince kutup ayıları şehre inebilir bu da rusyanın, abd ve kanadanın işi zor demektir. ayrıca talihsiz bedevilere de bol şans dilerim 🙂
    yok efendim küresel ısınma olacak deniz suları artacak şehirler falan su altında kalacak bazı yerler donacak kardeşim hepimiz o filmi izledik. bunu izlemeyenlere anlatır gibi yazmayın 🙂
    hiçbirimiz o kadar uzun yaşamayacağımıza göre sallayın bunları. küresel ısınma olacak iyi birşeyse zaten devlet getirir merak etmeyin 🙂

  37. Yazan:dursun ali suratoğlu Tarih: Eki 18, 2008 | Reply

    Dünyanın ısınması
    Emperyalist sömürü ve soykırımlara meşruluk kazandırmayı ve batı insanındaki bencilliği öne çıkarmayı amaçlıyor
    Benim ulu büyük dedem Meteoroloji Uzmanıydı. O bize bu küresel ısınmayla ilgili şunu söyledi:”Dünya’nın yüzde 75i sularla kaplıdır ve dünya yanardağ faaliyetleri, meteor düşmeleri gibi doğal nedenlerle belli dönemlerde ısınmış ve belli dönemlerde de buzul çağına girmiştir. Ancak dünyada öyle bir denge ve geri besleme mekanizması vardır ki dünya atmosferinin sıcaklığı belli sınırları aşamaz! Su buharı aynen termostat görevi görür ve atmosfer CO2 emisyonundan dolayı ısınırken belli bir sınıra gelindiğinde buharlaşma artacağından bulutluluk da artar! Bulutluluğun artması güneşten gelen ısının daha büyük bir kesiminin yansımasına neden olur ki bu durum dünyanın ısınmasını yavaşlatır veya tersine çevirir!
    Aynı şekilde yanardağ faaliyetleri de arttığında atmosfere karışan kül ve toz, güneş ışınlarını yansıtıcı etki gösterip atmosferi soğuturken soğuyan atmosferde bulut yoğunluğu azaldığından güneşlenme ve yer ısınması artacağından soğuma yavaşlar! Yani kısaca negative feedback(negatif geribesleme)Fizikteki etki-tepkinin bir benzeri ” Dolayısıyla
    Allah’ın yarattığı kainatta öyle dengeler vardır ki endişeye kapılmaya gerek yoktur! Tabi ki çevreye saygılı olacağız ama nüfusu azaltmayı değil paylaşımı ve gelir adaletsizliğini yok etmeyi amaçlayacağız! Batı insanının lüks ve israfı yüzünden Afrika’da binlerce insan ölümle burun buruna ve insana yakışmayacak ilkellikte yaşıyor! batı emperyalizmi olmasın, paralar silaha akmasın ve kanaat duygusu hakim kılınsın, yemin ediyorum Allah’ın insanlığa verdiği nimetler bütün insanlara fazlasıyla yeter! Hatta bugünki dünya nüfusunun 3-4 katına bile!

    ANKA

    Medya son gunlerde kuresel isinma ve Kyoto protokolunu yogun bir $ekilde
    i$leniyor. $imdi de Kyotoyu imzalayalim kampanyalari ba$ladi. Dogru ve
    yanli$ bilgiler etrafta dola$iyor. Kuresel isinma tek ba$ina insani
    faktoruyle gercekle$en bir olaymi$ gibi gosterilerek neyin gercek ETKI,
    neyin alinmasi gereken TEDBiR oldugu kari$mi$ durumda. Hocamizdan konu ile
    ilgili yorum istedim. A$agida yorumunu size aktariyorum.

    Saygilarimla

    Dr. Sezgi Adalioglu

    Deniz Bilimleri Uzmani

    http://en.wikipedia.org/wiki/Image:1000_Year_Temperature_Comparison.png

    Adresindeki $ekli iyi inceleyin. Gordugunuz gibi 1800’lu yillar 1000’li
    yillara gore 0,6-0,7 derece daha du$uk. Bunun nedeni, bu yillardaki gune$
    patlamalarinin sayilarinin cok azalmasi ve 1815 Tambora yanardagidir.
    Ayrica, 1850 oncesi degerler de hep ortalama degerlerdir. KYOTO cok basit
    bir ticaret antla$masidir. Ayrica OECD ulkelerinden yalnizca AB bunu
    istemektedir. Amerika, Kanada, Avustralya ve Turkiye kabul etmemekte,
    Japonya ise sessiz durumda beklemektedir. Cunku bu antla$ma oncelikle bu
    ulkeleri ilgilendirmektedir.

    AB’den de yalnizca Almanya ve ingiltere karbon
    emisyonunu azaltacagini, diger Avrupa ulkeleri ise 2012 yilina kadar
    emisyonlarini 1720’den 1730’a cikaracaklarini deklare etmi$lerdir. Almanya
    ve ingiltere du$ureceklerini soylemelerine ragmen Turkiye’nin 3 kati atmaya
    devam edeceklerini de deklare etmi$lerdir. Atmosfer ortak degil mi? Ki$i
    ba$i belirlenecek olan bir emisyon azaltilmasina evet. Bize bunun maliyeti
    ba$langicta 20 milyar dolar civarinda olacaktir. Yani olmayan sagliktan,
    olmayan egitim paramizdan kesilerek bu para AB’ye verilecektir.

    Ve su an AB ulkeleri ve geli$mi$ ulkeler benim derslerde 7-8 yildan beri anlattigim “2025’den sonra beklenen “kuresel sogumaya” hazirlaniyor ve bunu acikca da
    deklare ediyorlar ama sanirim biraz yabanci basini takip etmeniz gerekecek.
    Ayrica sicakliktan korkmayin soguktan korkun (dunya ortalama sicakligi 12
    ile 25 arasi degi$ir, su an 14,7 civarinda, yani zaten cok serin bir
    donemdeyiz. Karbondioksit orani da 180-200 ile 2000 ppm arasi degi$ir. Halen
    380 ppm civarinda)

    Zaten dunyanin geli$mi$ ulkelerinin de umurunda degil, bizim gibi bilim cahili olan ulkelere teknoloji satmak ve bankada biriken paralarini cali$tirmak icin elimize bir incil verilmeye cali$iyorlar. Afrikali liderin “neden Afrika somurge haline geldi” diye sorulan soruya “Beyazlar Afrika’ya geldiginde ellerinde incil vardi, bizde toprak simdi bizde incil var onlarda toprak” cevabi sanirim bazi $eyleri acikliyor.

    Lutfen dikkat edelim, hedef isinma vs. falan degildir.

    tüzeldilmiş şekilde

    Dünyanın ısınması

    Dünya’nın yüzde 75i sularla kaplıdır. ve dünya yanardağ faaliyetleri, meteor düşmeleri gibi doğal nedenlerle belli dönemlerde ısınmış ve belli dönemlerde de buzul çağına girmiştir. Ancak dünyada öyle bir denge ve geri besleme mekanizması vardır ki, dünya atmosferinin sıcaklığı belli sınırları aşamaz! Su buharı aynen termostat görevi görür, ve atmosfer ısınırken belli bir sınıra gelindiğinde buharlaşma artacağından bulutluluk da artar! Bulutluluğun artması güneşten gelen ısının daha büyük bir kesiminin yansımasına neden olur bu durum dünyanın ısınmasını yavaşlatır veya tersine çevirir!
    Aynı şekilde yanardağ faaliyetleri de arttığında atmosfere karışan kül ve toz, güneş ışınlarını yansıtıcı etki gösterip atmosferi soğuturken soğuyan atmosferde bulut yoğunluğu azaldığından güneşlenme ve yer ısınması artacağından soğuma yavaşlar!

    NTV-MSNBC
    Güncelleme: 10:05 TSİ 23 Eylül 2007 Pazar

    NEW YORK – Yapılan yeni bir araştırmaya göre kuraklık Amazon yağmur ormanlarını daha önce olduklarından çok daha fazla yeşil hale getiriyor. Bu da bilimadamlarına küresel ısınmanın Güney Amerika’nın ekosistemini beklendiği kadar kötü etkilemeyeceği yönünde umut veriyor.
    Çoğu küresel iklim modellerinden elde edilen sonuçlar, dünyanın ısısının artmasıyla Amazonların aşırı derecede kuraklık yaşayacağını ortaya koymuş, zamanla yağmur ormanlarının yok olma ihtimalinin de bulunduğu açıklanmıştı.

    2005 yılında Amazonlar yaygın bir kuraklık dönemi geçirdi. Bu sürecin en tehlikeli olduğu dönem Temmuz ile Eylül ayları arasındaydı ve bu dönem, araştırmacılar için iklim modellerini deneme fırsatı yarattı.

    Modellerden alınan sonuçlara göre, ısı derecesinin artmasının, kuraklığa yol açacağı görüldü.

    Fakat, beklenenin aksine kuraklık, ormanın yeşilliğinin artmasına sebep oldu. Bilimadamları, ağaçların daha fazla güneş ışığı görmesi ile, ağaç köklerinin toprağın derinliklerinden su alabildiğini tahmin ediyorlar.

    Araştırmacılar elde ettikleri bulguların Amazonların, iklim modellerinin öngördüğü gibi, kuraklıktan doğrudan zarar görmeyeceğini belirtirken bir diğer noktaya da dikkat çekiyorlar: Ancak Amazonlarda kuraklık süresince orman yangınları ve ormanların yok olması tehlikesi de artabilir.

  38. Yazan:merve Tarih: Kas 11, 2008 | Reply

    Yusuf arkadaşımıza katılıyorum

  39. Yazan:BaNu Tarih: Kas 24, 2008 | Reply

    gerçektende küresel ısınma bütün dünyayı etkilemiş durumda bize düşen görew ise herşeyden yeteri kadar az kullanmaya dikkat edelim..:)

  40. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Kas 25, 2008 | Reply

    küresel ısınmanın ileri safyalarında o zil takıp oynayan ülkelerin üzerinde yüzülebilir.saydığın ülkelerin en önemli şehirleri nerdeyse deniz seviyesinde.

  41. Yazan:KEMALİST Tarih: Ara 20, 2008 | Reply

    Hadi hep birlikte bunu kutlayalım arkadaşlar

    İyi ki küresel ısınıyoruz,obareeeey :)))

    Yahu napalım, küresel ısınıyoruz siye sevinelim mi? Karayolları açılıyor diye, o kadar canlı mı ölsün? Ya kusura bakmayın da hiçbir yanından tutulmuyor bu söylemlerin!

    herşeyi para açısından ,ticaret açısından düşünmeyin lütfen. Yaşayabileceğiniz bir çevre kalmadığında o sermayenin hiç bir anlamı olmaz anladık kapitalistsiniz , liberalsiniz de biraz da mantık lütfen.

    Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak(Kızılderili atasözü)

  42. Yazan:blue Tarih: Ara 20, 2008 | Reply

    Kemalist,

    Yahu su basliga bakip yorum yazma huyundan vazgecsen. Yukaridaki yazida kuresel isinmanin kuresel guclere yaradigindan bahsediliyor. Iyi bir sey oldugu anlatilmiyor. Kendini komik duruma dusuruyorsun.

  43. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Ara 20, 2008 | Reply

    Sayın blue,

    Yahu adam resmen sallıyor görmüyormusunuz?İşi gücü provakasyon yaratma,olayları çarpıtma,iftira etme,çamur atma…kendisine biçtiği misyon bu.N’apsın kapasitesi bu kadar.Yani yazının içeriğine bakın,birde yorum diye saçmadıklarına,her yanından iftira akıyor.Demekki ya yazıyı okumadı ya da okudu da ciddi anlamda bir anlama yoksunluğu çekiyor.Ben,her iki ihtimali de kuvvetle muhtemel görüyorum.Şimdi siz böyle bir karektere sahip bir insandan düzeyli bir tartışma,randıman falan mı bekliyorsunuz.Bırakın kendisini küçük düşüren komiklikleine devam etsin.

  44. Yazan:Serkan Çekiç Tarih: Ara 21, 2008 | Reply

    kemalist sadece şunu söylemek istiyorum. Dünyada en çok karbon salınımı yapan ülke kapitalist amerika veya avrupa deil Çin Halk Cumhuriyetidir.Bazı konuları kullanarak laf sokmadan önce o konu üzerinde belli bi seviyeye gelmeniz sizin içinde yararlı olur

  45. Yazan:E.Erkoç Tarih: Şub 7, 2009 | Reply

    Saol kardeşim bize bildiğimiz gerçekleri daha iyi kavrattın bilmediklerimizi öğrettin emeğin için teşekkürler.

  46. Yazan:gizem Tarih: Mar 12, 2009 | Reply

    kuresel ısınma cok kotu bılıyoruz da soyle boyle yapmalıyız demek yanlış kımse aklına bıle getırmıyo cunku

  47. Yazan:dumur Tarih: Mar 18, 2009 | Reply

    Hele şükür bu sitede zevkle okuduğum bir yazı çıktı (doğrusu daha yeni okudum )kutlarım, elinize, gözünüze sağlık bilgilendirdiğiniz için.

    _____________________________________________
    Müslüman yönetimler asırlardır sadece bilime sırt çevirmekle kalmadılar halklarının eğitim seviyelerini de düşük seviyede tuttular. Müslüman aydınlar ise çevre hassasiyetinin siyasal hayata ciddi olarak giriş yaptığı 60’lı yıllardan beri bu konuya gereken önemi vermediler. ALLAH’ın bize emanet ettiği doğayı savunmayı Peace & Love t-shirt’lü hippilere bıraktılar. Türkiye’de de muhafazakâr olsun olmasın hiç bir siyasî partinin bir çevre politikası yok.
    ____________________________________________

    Şu yazıyıda Çok sayın bakanlarımıza gönderin DOĞA ANAMIZ MADENCİLİK BABAMIZ. Diyen doğa tecavüzcülerine bu güzel yazınızı okutun belki paraya çalışan akılları yerine gelir hizaya çekerler kendilerini.

    Saygılar.

  48. Yazan:seker Tarih: Mar 22, 2009 | Reply

    ellerine sağlık

  49. Yazan:Ali Yürekli Tarih: Haz 1, 2009 | Reply

    Kyotoyu imzalayalim destek olalım bundan başka ne yapabiliriz ona bakalım. Bir her tarafa ağaç ekmeliyiz güzel görünsün görünmesin farketmez. Ağaçlar havadaki kötü kimyasalları ve mikropları yiyen canlı türleridir. iki hayvanların sayısını çeşitliliğini artırmalı onların su içecekleri yerler yapılmalı şehir tarla köy farketmez.(benim fikrim tezim hayvanların yaydığı elektirik bulutların bileşip birbirlerine çarpmalarını ve yağmurun oluşmasını sağlıyor. İspatlamak ilim bilim adamların işi kolay gelsin:)) üçüncüsü olabildiğince az su tüketmek(şu fotoselli mi ne onlar baya güzel onlar yaygınlaştırılabilir) ve gereksiz luzümsuz tüketmemek.Mesela şu evlere su verme işine kota konabilir doğalgaz sistemi gibi lakin bu sistemi kurmak baya maliyetli olabilir bunu kim karşılıyacak siponsoru nerden bulcaz. Ve şu ekonomik kazanç meselesine gelince petrol ve yeraltı kaynakları açıkçası bu çok cazip bir şey olduğunu sanmıyorum. Elbette getirisi vardır lakin bunu destekliyecek ve önünü açacak kadar olduğunu düşünmüyorum. Hazır açılmış bundan faydalanalım anlayışı var gibi. Taşıma petrolle yeraltı kaynağı ile küresel ekonomiler fazla dönmez. Ayrıca 21. yüzyılda yeni enerji kaynağı petrolün yerini alacak hatta ABD bunu büyük ihtimalle geliştirdi ve piyasaya sürmeye hazır bekletiyor lakin bu sıtratejik bir hamledir onun için elindeki petrol kaynaklarını maksimum derece kullandıktan sonra devreye sokacak gibi gözüküyor lakin yere bir kaç metre kala açılan paraşütün ABD’ye ne kadar faydası olur onu bilemiyorum. Geliştirdiği yeni kaynağı piyasaya sürmesinin ne kadar etkisi olacağı gibi.:) Şunu tekrar belirtmekte fayda var her tarafa ağaç ekelim. Hatta nefes almadan. Yapacağımız en etkili savaş böyle olur kanımca.

  50. Yazan:iLker Tarih: Kas 29, 2009 | Reply

    Küresel ısınma, insan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir.

    50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya’nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, “son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu” yönündedir.

    Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğutarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.

    Bunun yanısıra 1960’ı yıllarda başlayan “Gamma Işıması Patlamaları” küresel ısınmaya neden oluyor olabilir. Bu patlama ışımaları çok yüksek enerji ve radyasyon yayarak sadece Dünyamızı değil, Güneş’i, Güneş Sistemimizi ve yakın uzayımızı etkilemektedir. Fosil yakıt kaynaklı teoriye göre bu teori daha fazla soruya cevap verebilir niteliktedir. Fosil yakıt kaynaklı teori sadece Dünya’da ki ısınmayı açıklamaya yöneliktir ve güneş sisteminde ki ısınmayı açıklayabilmek noktasında yetersiz kalmaktadır. Oysa ki “gamma ışıması patlamaları”nı temel alan teori daha geniş zamanda soruları cevaplayabilmektedir. Gamma Işıması Patlamalarının etkisiyle daha da ısınmakta olan dünya iç çekirdeği de atmosfere salınmakta olan “iç çekirdek kaynaklı gazları”n çıkışını arttırmaktadır. (SEKAR -John/Velikovsky-TEORİSİ)

    Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasyonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.

    Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmada baş rolün atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,

    yeşil bitkilerin fotosentez olayında,
    karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,
    atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.

    Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğutulur, dış uzaya kaçar.

    Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır…..
    .

  51. Yazan:Hakan Tarih: Oca 17, 2010 | Reply

    Belgeselde izledim 400 milyon yıl önce ki dinazorların fosilleriyle bir şeyler anlatıyorlardı. Şaka gibi ama 400 milyon yıl önce gören duyan kalbi atan canlılar yaşamış buralarda. Bin yıl değil on bin yıl değil yüz bin yıl değil tam dört yüz milyon yıl önce. Bunlar bina kadar dinazorlar üstelikte. Birde ondan önce yüz milyonlarca yıl öncesinde yine canlılar yaşamış.

    Bu yer küre inanılmaz ama yüz milyonlarca yıldır üzerindeki canlılara uygun ortamı koruyabilmiş.
    Burada bir sihir olmalı. Bu kadar sürede musluk açık kalsa yeryüzünde kara kalmaz herhalde. Bu sürede hiç mi göktaşı dünyayı ikiye bölmedi oksijen dengesi birazcık bozulmadı yörüngemiz değişmedi. Çürüyen bitkiler birike birike dünya kadar kömür oldu petrol oldu da hiç mi bir şeyler yavaş yavaş üst üste binip yaşam için gereken dengeyi bozamadı.

    Bu kürede bir sihir var. Ne yapıp edip sorunlara çare üretiyor ve yaşamı devam ettiriyor. Yaşamı sahiplenmiş ve onu ısrarla koruyor.

    Bu yüzden ben şuna inanıyorum;
    Biz artık çok akıllı olduğumuza inanan mercimek kafalı insanlar bu sihri bozup ta yer yüzünde yaşamı yok edemeyeceğiz.
    Bize tanınan kredi bittiğinde sınırı aştığımızda yaşam bize bir tokat atacak ve dengeyi koruyacak.
    Kaldığı yerden yoluna devam edecek.
    Yaşam mutlaka bir çare bulacaktır.
    Ama korkarım o çare bizim hiç hoşumuza gitmeyecek.

    Nüfusumuz 6 milyar olmuş, lisede okurken 3 milyar diyorlardı. Sınıra gelmiş olabiliriz. Bu yer küre kaç kişiyi barındırabilir ki. Böyle gitmeyeceği açık. Nasıl olur bilmem ama kesin olan şey bu 6 milyar sayısının makul düzeye indirileceğidir.
    Yaşam bizden dinazorlardan vazgeçtiği gibi vazgeçebilir ama eğer vazgeçmezse sayımızı bir şekilde azaltacaktır.
    Küresel iklim değişikliği de bu niyetin bir önlenemez işareti olabilir.
    Bir bakmışız bir kaç yüz yıl sürecek küresel yaza yada kışa girmişiz yada hiç aklınıza gelmeyecek bambaşka bir şeye. Tarım sadece ekvatorda yapılabiliyor ve oda dünyayı beslemekten çok uzak. Kuzeyde yaşam sınırı bizim Karadeniz in kuzeyine kadar inmiş. İnsanlar eğitimi kültürü bilimi her şeyi bir kenara bırakmış sadece hayatta kalmaya çalışıyor. En fazla on yıl direnebiliriz sonra önce ortaçağa sonrada ilk çağ ilkelliğine döneriz. İnsan hayatı tekrar 25 yıla düşer mağaralar da yaşarız sadece genlerimizi aktarabiliriz ve bir kaç on bin yıl sonra tekrar dünya yaşama izin verir yola tekrar çıkarız.
    O kadar çok şey görmüş ki üzerinde canlılar taşırken bu dünya bu süre bir göz açıp kapama kadar kısa onun için.
    Onu niyetinden döndürmek istiyorsak yarın her şeyden vaz geçelim yoksa düğmeye basacak gözümüzün yaşına bakmadan ipimizi çekecek sayımızı on binlere düşürecek.

    Ama güzel haber biz tarihin en şanslı jenerasyonu o günleri
    göremeyeceğiz.

    Yaşam için değerli olan tek şey genlerimizdir. O devam ediyorsa tarihimiz uygarlığımız kültürümüz sayımız hiç önemli değildir.
    Basar düğmeye acımaz hiç birimize. Yaşamla dalga geçmeyelim.

  52. Yazan:ekol hoca Tarih: Haz 14, 2010 | Reply

    bizim memleket de bir ısınsa…donduk…

  53. Yazan:memet Tarih: Ara 5, 2010 | Reply

    SAYIN TÜRKİYE HALKINA SESLENİYORUM KÜRESL ISNMAYA KARŞI HERTÜRLÜ ÖNLEMİMİZİ ALALIM AĞAÇ DİKELİM BİRŞEYLER YAPALIM

  54. Yazan:memet Tarih: Ara 5, 2010 | Reply

    küresel ısnmaya karşı ne olursunuz hertürlü önlemi alalım

  55. Yazan:ceylin Tarih: Eki 26, 2011 | Reply

    merhaba ben sizin yeni arkadaşınız ceylin. küresel ısınmayı engelleyebiliriz

  56. Yazan:Dilan Sırma karaca Tarih: Eki 26, 2011 | Reply

    abd nin ve buna benzer ülkelerin küresel ısınmayı düşünmemeleri çok kötü bişey çünkü küresel ısınmadan en çok hayvanlar etkileniyor

  57. Yazan:Talat Bulut Tarih: Nis 4, 2012 | Reply

    Küresel ısınma gibi doğal afetlerin hepsi ölümün belirtisidir.Bir dünyada ”Küresel ısınma,Yangın,Deprem,Sel,Kuraklık vb.”çevre sorunları varsa o dünya en kısa zamanda yok olacak demektir…

  58. Yazan:gülçin güllü Tarih: May 24, 2012 | Reply

    ellerine sağlık gerçekten işime çok yaradı….

  59. Yazan:Flama Bayrak Tarih: Şub 2, 2016 | Reply

    Dünyamız milyonlarca yıldır hepbir dönüşüm içinde zaten depremlerle kıtaların yaklaşması,küresel ısınma denen şey,kutupların eriyip yeni yaşam alanlarının açılması bunlar bence doğal şeyler,biz sadece soluduğumuz havayı kirletmeyelim yeter.

  1. 25 Trackback(s)

  2. Tem 18, 2007: r10.Net Küresel Isınmaya Hayır Yarışması » Blog Arşivi » Küresel Isınma Nedir?
  3. Eyl 28, 2007: Fikir otobanına doğru : Derin Düşünce
  4. Ara 12, 2007: Nükleer Enerji? Evet ama … : Derin Düşünce
  5. Nis 17, 2008: Küresel ısınma bitti… İkinci dalga geliyor! : Derin Düşünce
  6. Eyl 19, 2008: En çok okunan yazılar : Derin Düşünce
  7. Ara 12, 2008: En çok “sevilen” yazılar… : Derin Düşünce
  8. Şub 2, 2009: Küresel Isýnma Çok Ýyi Bir þeydir ! - Hackturk hack forum
  9. Haz 1, 2009: 101 bin kez okunan yazı için 101 bin kere teşekkür : Derin Düşünce
  10. Ağu 11, 2009: Kötü Bir Gelecek mi Tercih Edersiniz? | Garajımdaki Ejderha
  11. Eyl 14, 2009: En çok okunan ve tartışılan yazılar : Derin Düşünce
  12. Oca 12, 2010: En çok okunan ve tartışılan 50 yazı : Derin Düşünce
  13. Eki 20, 2010: Küresel ýsýnma birilerinin iþine geliyor!
  14. Ağu 4, 2011: Buzlar eridi, yeni ticaret yolları açıldı : Derin Düşünce
  15. Şub 26, 2012: kuresel isinma nedir anlami nedir sohbetiz.com
  16. Eki 1, 2012: Liberaller neden başarısız? : Derin Düşünce
  17. Ara 16, 2014: Yeni başlayanlar için enerji (1)
  18. Ara 17, 2014: Yeni başlayanlar için enerji (2)
  19. Eki 10, 2015: Çernobil Komplosu / Ahmet Yüksel Özemre
  20. Eki 16, 2015: Rusya, Çin ve ABD’nin yeni pokeri: Düşük yoğunluklu sürekli savaş | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  21. Ara 1, 2015: Küresel ısınma aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  22. Oca 25, 2016: Büyük Devlet Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  23. May 10, 2016: Taktik ve Strateji Aforizmaları | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  24. Tem 23, 2016: Darbeciler yine saldırır mı? | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  25. Oca 9, 2017: Denizlere hâkim olanlar nasıl dünyaya hâkim oldular? | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  26. May 5, 2017: Enerji Savaşları ve Terör konulu sohbetin kayıtları yayında

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin