RSS Feed for This Post

Ermeni Meselesi: Gözden Kaçanlar, Çözümsüz Zannedilenler

Mehmet Edebali
Pakvizyon.com  

Çok Boyutlu Sorun

Ermeni meselesinin temeli, bütünüyle Ermenistan ve diyasporanın Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı soykırım iddialarına dayanmıyor.

Esasen sorun bu konuda Ermenistan’ın, diyasporanın meseleye yaklaşımından, takip etmekte kararlı oldukları çözüm metodundan kaynaklanıyor.

Sorunun çözümü konusunda kafa yoracaksak, meseleyi bütün boyutlarıyla, sil baştan yeniden gözden geçirmek, duygulardan uzak, devlet menfaatlerini göz önünde tutarak ama her şeyden önce bu coğrafyada bin yıllık bir geçmişe, devlet geleneğine, tarih ve medeniyet misyonuna sahip bir devlet olduğumuzu unutmadan hareket etmemiz gerekiyor.

Meseleyi farkı açılardan gözden geçirecek olursak….

Koçaryan Hükümeti, Türk Düşmanlığı

Öncelikle Ermenistan adına ilk büyük sorun Koçaryan hükümetidir.

Koçaryan, Petrosyan’ın kısmen uzlaşma eğilimli politikalarının aksine, “Türk düşmanlığı ve Ermeni ırkçılığıyla” örülü söylemlerle  taşıdı kendini iktidara.

Koçaryan’ın tamamen düşmanlığa dayalı söylemleri, halk arasında rağbet görüyor.

Yani Koçaryan’ın  “koltuk sevdasının” sorunun çözümüne gölge düşürdüğüne şüphe yok.

Tabi yalnızca bu açıdan değerlendirmek doğru olmaz, çünkü Koçaryan’ın Rusya desteğiyle iktidara geldiğini bilmeyen de yok.

Rusya’nın bölge politikalarını şekillendirirken Ermenistan’dan faydalanması, Karabağ sorunu gibi Azerbaycan’ı ilgilendiren politikalarda çözüm yolu bulunmasını zorlaştırıyor.

Karabağ işgalinin Ermenistan’a verdiği zarar kadar, Rusya bu haksız durumdan “fayda” elde ediyor.

Çünkü Karabağ bir anlamda Azerbaycan’nın göbeğini Rusya’ya bağlayan önemli unsurlardan biri.

Karabağ İşgali, Hocalı Katliamı ve Rusya

Ermenistan Türkiye’yi her daim soykırımla anıyor.

1915’te yaşananların henüz hiçbir tarafsız kurum/komisyon vb. önünde soykırım yapıldığı yönünde “sağlam” belgeler bulunamamışken, buna karşın Hocalı katliamı bütün dünyanın gözü önünde yapılmasına, bu katliamın bütün fotoğraf ve videoları ortadayken uluslararası kamuoyu Ermenilerin yaptığı “Azeri Soykırımını” görmezden geliyor.

Karabağ’ın işgalinin ötesinde Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki husumeti derinleştiren bu mesele elbette ki Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de doğrudan etki ediyor.

Ermenistan Karabağ katliamını/işgalinin silahlarını büyül ölçüde Rusya’dan elde etti.

Rusya’nan işgale olan siyasi ve askeri desteği konusuna bir önceki bölümde değindim.

Soykırım Tasarıları ve Diyaspora

Ermenistan, diyasporanın saçma sapan girişimlerinin Ermenilere verdiği zararı artık görmek zorunda.

Diyaspora da Ermenilerin, Batının rezil diplomatik yöntemlerine alet olmaktan başka işe yaramadıklarını görmeli.

Soykırım tartışmaları, Türkiye ve Ermenistan arasındaki bir meseledir.

Bu mesele ise ancak bu iki devletin kurduğu “diyalog” vasıtasıyla oluşturulabilecek bir ortak zeminde çözülebilir.

Eğer sözde Ermeni soykırımı dünyadaki bütün devletlerin meclislerinde kabul edilse dahi Ermenilerin çözüme ulaşabilmek için dönüp dolaşıp geleceği yer Türkiye’dir.

Soykırımı kabul eden devlet sahneden çekilir, senaryonun asıl kahramanları baş başa kalır.

Veya Fransa gibi bırakın dış siyasetini, iç siyasi meselelerine bu konuyu alet ederek dünya kamuoyunda kendini gülünç duruma düşürür, rezil eder.

Soykırımı kabul etmeyip de rafta bir tehdit olarak bekleten devletler ise uluslararası ilişkilerin temel kuralı olarak, kendi menfaatlerine yönelik tavizleri Türkiye’den talep ederler, edecekler.

Ermenistan kör olmamalı…

Bugün ABD, soykırım yasası tavizi/tehdidi olarak Mahmud Abbas’ın Türkiye ziyaretinde,  yanında İsmail Haniye’yi görmek istemediğini söylüyor.

Ermenistan görmeli ki bu tür ucuz diplomatik cambazlıklar Türkiye’nin menfaatleri önünde ciddi tehlikeler değildir.

Ama tutundukları bu anlamsız politika karşılığında Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Erzurum hatları kendilerine dönen “okkalı” birer tokattır.

Özetleyecek olursak, Ermenistan’ın izlediği politika sorunun çözümüne zerre miktar hizmet etmemekle birlikte, kendi devlet menfaatlerine her geçen gün daha fazla zarar veriyor.

Sınır Kapısı ve Sınır Ticareti

Türkiye-Ermenistan sınır kapısı kapalıdır fakat Türkiye ile Ermenistan arasında ticaret de yapılmıyor dersek yanılmış oluruz.

Biraz amiyane olacak ama Ermenistan’a Gürcistan üzerinden giden tırlar olmasa Ermenistan “aç” kalır.

Dolayısıyla Türkiye ile Ermenistan arasında  kısmi bir sınır ticareti sorunu var dersek daha doğru olur.

Gözden Kaçanlar, Öneriler, Tavsiyeler

Çok boyutlu bu sorun hakkında diyebiliriz ki:

1  En başta bu sorunun yalnızca Ermenistan ve Diyaspora’nın etkili olduğu batılı devletlerin bize dayatmaya çalıştığı sözde soykırım iddialarıyla, hatta Ermenistan ve Azerbaycan arasında olan husumet ve anlaşmazlıklarla  sınırlı olmadığını görebilmek gerekiyor.

2 Türkiye’nin, takınabileceği tavizkar tavırlar sorunun çözümüne yönelik bir adımın atılabilmesinden öte kapıların tamamen kapanabilmesine de yol açabilir.

Bahsettiğimiz üzere iktidarının dayanak noktasını Türk düşmanlığı ve Türkiye’ye yönelik şımarıkça saldırılar, uzlaşmaz adımlar üzerine bina eden Koçaryan hükümeti, atılan bir adım taviz “görünümlü” dahi olsa bunu Ermeni kamuoyu nezdinde lehine kullanacaktır.

Koçaryan’ın iktidarını güçlendirmesi de elbette Petrosyan misali daha uzlaşmacı bir iktidara yolları kapatabilir ki daha kötü olanı da çatışmacı siyasetin halk arasında daha fazla kabul görmesi, halkın inancının bu yönde artması olacaktır.

Koçaryan zihniyeti değişmeli, ya da Koçaryan gitmeli.

Misalle, Suriye’nin içinde bulunduğu mevcut diplomatik yalnızlığı göz önünde bulundurmalıyız fakat “Beşar Esad” faktörünü gözden kaçırmak da hata olur.

3  Ermenistan sınır kapısının açılmasının Türk ihracatında oluşturacağı patlama rakamlarında doğruladığı bir yalandan ibarettir.

Zaten belli miktarda ihracat yapılan 3 milyon nüfuslu fakir Ermenistan için sınır ticareti daha hayatidir.

Sınır kapılarının açılması maddi getirilerin üzerinde daha çok diyalog sürecini hızlandırabilir.

4  Hrant Dink suikasti akabinde oluşan duygusal ortamda Ermenistan’dan gelen “Diplomatik ilişkileri başlatmaya hazırız” girişimi tabii ki yeni bir gelişme değildi.

Bu duygusal ortamda “açın kapıları/yıkın tabuları” edebiyatı çok akıllı bir yaklaşım değildi.

Sınır kapıları pazarlık yapılmadan açılmamalıdır.

Fakat diplomatik ilişkilerin pazarlığa bağlanması gülünç oluyor.

Şunu artık kabullenelim: Ermenistan’la yüz yüze görüşmedikçe sorunlar çözülemez.

5  Bölge ülkelerinin politikalarını ABD/Rusya/İran etkisinden kurtarabilmek için Türk ekonomisinin daha güçlü ve istikrarlı hale gelmesi gerekiyor.

Sınır kapısının açılmasını, diplomatik ilişkilerin başlamasını Karabağ işgalinin bitirilmesi gibi tavizlere bağlamak Rusya’nın Ermenistan üzerindeki etkisini gözardı etmek anlamına geliyor.

İşgal sorununun aşılabilmesi için önce Ermenistan Türkiye’nin “kıymetini” anlamalı.

Paranın yüzü sıcaktır.

Ekonomik olarak Türkiye’den yararlanabilen Ermenistan ancak bu şekilde siyaseten de Türkiye’ye yakınlaşabilir.

Ermenistan üzerindeki Rusya etkisini kırabilmek için Ermenistan öncelikle tabir-i caizse Türkiye’nin ona sunduğu nimetlerden faydalanabilmelidir.

Aksi durumda Türkiye sokakta “topumu vermiyor” diye oturmuş ağlayan çocuklara benzemeye devam edecek.

6  Soykırım konusu da ancak diplomatik ilişkilerin başlamasından sonra masaya yatırılabilir.

Daha önce söylediğim üzere Ermenistan bu konuyu Türkiye ile görüşmelidir.

Batı parlamentolarında kabul edilen tasarılar husumeti artırmaktan ileri gidemiyor.

Sorunun daha da fazla içinden çıkılmaz hale getirmekten başka işe yaramıyor.

Son Söz

Çözüm isteniyorsa ilk adımı atması gereken ülke Türkiye…

İlk adım da diplomatik ilişkileri koşullara, tavizlere bağlamamak…

Birkaç gün önce İttihat-Fenerbahçe maçıyla gazetelerden, televizyondan gelişmeleri hayretle izledik.

Amiral geminin statükoculukta zirve isimleri dahi en fazla “Niye Daha Fazlası Olmasın?” diyebildi.

Türkiye-Suriye ilişkileriyle Türkiye-Ermenistan ilişkileri karşılaştırılabilir mi?

Hele bir konuşmaya başlayın bakalım muhatabınızla….

İşte o zaman ağzınız açık kalacak.

 

 

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 9, 2007 | Reply

    Ilk adimi da ondan sonraki adimlari da Türkiye’nin atmasi gerekecek,
    daha dogrusu bu dosyada liderlik artik Türkiye’ye geçmeli.

    ABD veya Fransa gibi devletlerin bu meseleyi kendi iç politikalarina
    karistirmalari bize zarar veriyor. Bir yasa çikarma (önleme) fiyatina
    bizden taviz kopariyorlar.

    Akdamar adasindaki kilisenin onarimi çok zekice bir adim oldu. Bunlarin sürekli olmasi gerek. Bunun yaninda Ermenistan’i Rusya’nin kanatlari altindan çekip
    kendi korumamiz altina almamiz gerekiyor.

    Özetle diyasporayi ABD ve Fransa’dan, Ermenistan’i da Rusya’dan uzaklastirmak gerek. Ama siniri kapali tutarak, 1915’te hiç bir sey olmadi diyerek bunu yapamayiz.

    Yakinda hükümet seçimleri yapilacak Fransa’da, su an için hükümet sözcüsü olan Deveciyan’in basbakan olmasi ihtimali var eger Sarkozy kazanirsa.

    Tabi her zaman fanatik türk düsmani ermeniler olacaktir. Ama akilli bir dis politika
    sagduyulu ermenileri kendi tarafimiza çekmemiz gerektigini gösteriyor.

    Dostlukla

  3. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: Nis 10, 2007 | Reply

    “Akdamar adasindaki kilisenin onarimi çok zekice bir adim oldu. Bunlarin sürekli olmasi gerek. Bunun yaninda Ermenistan’i Rusya’nin kanatlari altindan çekip
    kendi korumamiz altina almamiz gerekiyor.”

    Çok isabetli bir gündeme değinmişsiniz Mehmet Bey, ben de yazıyı yazmadan önce ilham kaynağım bu küçük görünümlü büyük haber olmuştu.
    Bu restorasyona Kültür Bakanlığı 2.4 milyon YTL ($ da olabilir) harcamış.
    Ve Ermenistan’dan bu jestin karşılıksız kalmayacağı yönünde bir haber geldi.

    Bahsettiğiniz üzere, Ermenistan’a sınır kapıları açılmalı fakat bir an önce diplomatik ilişkiler başlamalı ve bazı pazarlıklar yapılmalıdır.
    Sınır kapısının açolması ilk başta Koçaryan’ı haklı çıkaran, dolayısıyla elini güçlendiren bir hamle görülebilir.
    Fakat iki ülke arasında mal-para giriş-çıkışı hızlandıkça, bu girişim Akdamar Kilisesi örneğinde olduğu gibi gayet ılımlı projelerle desteklendikçe halkın Ermeni halkında yumuşama olacağı, hatta diyebiliriz ki ülkemize ve insanımıza düşman olmayan Ermenilerin artacağında şüphe yoktur.

    İpleri ele alma zamanı…
    Muhabbetle…

  4. Yazan:Talha Can Tarih: Nis 10, 2007 | Reply

    Elinize sağlık Mehmet Bey,
    Yazınızı dikkatle okudum, gayet aklıma yattı. Savunduğum şeylerle aynı çizigide. Konuyu açmak adına bir şey sormak isterim. Ermenistan ile ilgili sorunlarımız adına güzel çözümler öneriyorsunuz, sözde soykırım hakkındaki sorunları nasıl çözüme ulaştırılmalı? Aynı yöntemimi uyarlamak lazım, yoksa daha ihtiyatlı mı olamak gerek? Gerekli sağduyuyu Ermenistan ve Türkiye sağlayabilir mi? Muhabbetle…

  5. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 10, 2007 | Reply

    arkadaslar,

    belki sizi sasirtacagim ama Türkiye’nin bu konuda hala kaçak gürestigini düsünüyorum. Su anda TRT INT’te Ermeni Sorunu üzerine bir program var.
    Bunun gibi en az 10 tane program yayinlandi bu sene. Hiç birinde yabanci tarihçileri görmedim. mantikli bir sebebi var mi,? madem ki hakliyiz, çagiralim
    fransiz, amerikan, ermeni, naklen yayinlansin 2 veya 3 bölüm tartisma yapilsin.

    TS

  6. Yazan:Tuncay Yılmazer Tarih: Nis 10, 2007 | Reply

    Mehmet Bey,

    Yazınız için çok teşekkür ederim. Gerçekten çok önemli bir konuya değinmişsiniz.

    Ermeni sorununun bu derece uluslararası bir sorun haline gelmesinde geçmiş dönem Türk hükümetlerinin rolü büyük. ( Tıpkı Kıbrıs sorunun da olduğu gibi )
    Bugüne kadar bir çok diplomatını şehit vermiş bir ülkenin hâlâ daha uluslararası kamuoyunda , Ermeni Sorunu konusunda suçlu kabul edilmesinin başka türlü izahı olamaz.
    Sorunların üzerini bugüne kadar hep örtme politikası geri tepmiş, Türkiye sıradan ülkelerin karşısında bile mahçup duruma düşürülmüştür. ( Akla hayale gelmeyecek kişilere bu işin savunması adeta havale edilmiştir. )

    Oysa Türkiye ( bazıları istediği kadar reddetsin) Osmanlı İmparatorluğu’nun yani bir dönemin dünya politikasına yön veren Devlet-i Aliye’nin mirasçısıdır. Batı ülkelerinin alt-üst ettikleri bir çok kavramlar gibi “soykırım” kavramını da zamanında bertaraf edecek politikaları üretebilmeliydi.

    Politikacılarımız, idarecilerimiz bu konuda şimdiye kadar ne yaptıklarını ( daha doğrusu yapamadıklarını )açıklamaları gerekli .

    Söyler misiniz bana ? Etnik kökeni ne olursa olsun vatandaşlarının hakkını savunan, onların inançlarına , fikirlerine saygılı, işkence gibi insan haklarına yönelik suçları ortadan kaldırmış, yakın tarihiyle ilgili tüm bilgileri açık bir şekilde kendi vatandaşlarına öğreten , çekim merkezi haline gelmiş demokratik bir ülkeye kim böyle bir suçlama getirebilirdi?

    Yurtdışında bulunanlar bilirler. Devletimizin yurtdışındaki vatandaşlarıyla da arası pek iyi değildir. Ülkemizde insanları bölen benzer sınıflamalar dışarıda da vardır. Bu dışlama doğal olarak nüfus olarak çoğunlukta olan bir çok ülkede bile doğru dürüst ( moda deyimiyle ) lobimizin olmamasına yol açmıştır. Kalburüstü kimliğe sahip Türkler hiçbir şekilde meseleye bulaşmama yolunu seçmiştir. (Yakın zamanda ölen Ahmet Ertegün için Hıncal Uluç’un yaptığı suçlamaları hatırlayın lütfen!)

    1915’de çok acı olaylar yaşandı bu ülkede doğru. Ama dürüst bir aydın olan (zaten bu nedenle diaspora tarafından da pek sevilmeyen ) Hrant Dink’in de dediği gibi “Ermeniler de sonrasında intikamlarını aldılar! “ 1915’i konuşuyorsak karşılıklı yapılanları konuşmamız lazım. 1918’i hemen ardından konuşmamız lazım. Bütün bunlara rağmen yeni kurulan, açlık içerisinde kıvranan Ermenistan devletine ( kendi içinde bulunduğu zor duruma rağmen ) buğday yardımı yapan Osmanlı hükümetini de konuşmamız lazım.

    Velhasıl Ermenistan’la konuşacak çok şey var.

    Zamanında bunu yapabilseydik , konu diasporanın elinde oyuncak olmazdı.
    Vurdumduymazlığımızın cezasını çekiyor, kendi kendimize propaganda yaparak yine kendimizi avutuyoruz.

    Saygılarımla.

  7. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: Nis 12, 2007 | Reply

    Talha Bey,
    Çok uzun cevap veremeyeceğim fakat diyebilirim ki:
    Yıllardır Ermenistan’ın soykırım iddiaları, Anayasasında var olan megalo Ermenistan hayalleri vb. gerekçelerle biz Ermenistan’la konuşmuyoruz.
    İşte bu çıkmazın devamını dileyenler “statükoculardır”.
    Çözümden kaçanlardır.
    Çözmek istemeyen zavallılardır.
    Ben burada şunu belirtmek istedim, bizim Ermenistan’la diplomatik ilişkiler kurmamızınnünde onların soykırım iddiaları engel gösterilemez bu bir.
    Soykırım meselesindede Mehmet Bey’in belirttiği gibi Türkiye süttün çıkma ak kaşık tavırlarla bir yere varamaz, iki.
    Tartışma iki ülke “arasındaki” “bilimsel” bir zemine çekilmelidir ki diyaspora bu durum çözümü kolaylaştıracağı için Ara Sarafyan’a Türkiye’de ortak araştırma yapmak istediğini belirtmesi üzerine baskı yapmıştır, üç.

    Tuncay Bey,
    Bahsettiğiniz üzere Kuzey Irak’ta Özal’dan beri yaptığımız ihmali bugün acı acı ödüyor, “üç aşamalı eylem planları” hazırlamak zorunda kalıyorsak,
    Ermenistan konusundaki ihmalimiz de bu içinden çıkılmızmış havasındaki sorunu derinleştirmiştir.
    Tedavi edilmeyen yara büyür, gün gelir bütün vücudu sarar.

    “Oysa Türkiye ( bazıları istediği kadar reddetsin) Osmanlı İmparatorluğu’nun yani bir dönemin dünya politikasına yön veren Devlet-i Aliye’nin mirasçısıdır. Batı ülkelerinin alt-üst ettikleri bir çok kavramlar gibi “soykırım” kavramını da zamanında bertaraf edecek politikaları üretebilmeliydi.”

    Soykırım en ağır, en kabullenilemeyecek insanlık suçu.
    Soykırımı kabul eden bir devlet biter.
    Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi dediğiniz gibi Devlet-i Aliye’nin inşa ettiği harika medeniyete atılabilecek en büyük iftira olur.
    Soykırım yaptıklarını kabul eden devletler ayrıca Almanya misali Avrupa’nın en büyük ekonomik gücü olsa da siyaseten cüce kalmaya mahkum olurlar.

    Hepinize değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, saygılarımı sunarım,
    Muhabbetle…

  8. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 12, 2007 | Reply

    Güzel bir yazı ve yerinde tespitler, elinize sağlık Mehmet bey.

    Hani derler ya saadet parayla olmaz diye. Bu, kişiler için doğru olabilir ama devletler ne kadar güçlülerse diplomatik sorunlarını da o kadar kolay halledebiliyorlar. Ermenistan için Türkiye büyük bir fırsat. Geçenlerde Çin’le Japonya’nın bile el sıkıştıklarına şahit oldum. Birisi know-how sende, diğeri ucuz işçilik sende, hadi sinerji yaratalım, eski husumetleri bırakalım diyor. Bu ileride neyi getirecek biliyor musunuz? Çin, bir gün yaptığı katliamlardan dolayı Japonya’dan özür dileyecek, Japonya da Hiroşima’yı, Nagazaki’yi bile affetmiş Amerika yardım yaptı diye, affedecek iş tatlıya bağlanacak.
    Ermenistan ve Türkiye, Çin ve Japonya’yı örnek almalı.
    Deveciyan konusu da ayrı. Bizim Perinçek gibi tipler gidip Talat Paşa yürüyüşü yaparsa, Fransa da bu işi inada bindirir. Zaten inatçı bir millet. Biz tehdit ettikçe kanun çıkarıyorlar, sanki Airbus almazsan batıracan Fransa’yı. Diplomasi çok ince iş, biz Türkler’in hiç beceremediği bir iş. Erdoğan yine işi maç muhabbetine getirip samimiyetten biraz idare ediyor ama… nereye kadar?

  9. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 13, 2007 | Reply

    Düzeltme: Katliam yapan taraf Çinliler değil Japonlarmış. Japonları barışsever, güleryüzlü insanlar olarak bildiğim için komunist asık suratlı Mao’nun memleketini katliama daha bir layık görmüş olmalıyım ki hata yapmışım.
    Japonlar 2.dünya savaşında yüzbinlerce Çinliyi katletmişler ve Çinli kadınların ırzına geçmişler. Bekler misiniz?

    Dünyanın en barışçı bilinen ülkesinin durumu böyleyse kendi tarihimizde de hatalar yapılmış olduğunu kabul etmek durumunda olmalıyız, öyle değil mi?

  10. Yazan:Mehmet Tarih: Nis 16, 2007 | Reply

    Boykot ve Cezayir’deki soykirim hakkinda…

    Los Angeles’ta yasayan Türklerin kurdugu bir sitede güzel bir yazi gördüm. Kanimca Türkiye’nin Fransa’ya karsi oynayabilecegi kartlar konusunda elimiz o kadar da iyi degil. Yazida da bunu açiklayan argümanlar var. Ancak uzun vadede eger Türkiye büyümeye devam eder ve G8 ülkelerine yaklasirsa belli bir ekonomik agirlik teskil edebilir.

    Dostlukla

    ————ALINTI ——-

    Fransız mallarına boykot uygulansın.
    2001 yılında “Fransız meclisi Ermeni soykırımını tanır.” şeklindeki 2001/70 yasa çıktığında aklımız neredeydi? Geçenlerde en son Alman Meclisi soykırımı tanıdığında Alman mallarına boykot uygulandı mı? Dünyada Ermeni soykırımını tanıyan bu kadar meclis varken hepsine boykot mu uygulayacaksınız? Apo krizi sırasında İtalya’ya uygulanan boykot ne kadar sürdü, ne kadar etkili oldu? Ülkenin en büyük holdingleri Oyak’ın Renault ve Axa, Sabancı’nın Carrefour ile ortak olduğu, yüz binlerce insanın Fransız sermayeli şirketlerden ekmek yediği bir ortamda bu boykotun uygulanması biraz zor görünüyor.

    Fransa’yı savunma ihaleleriyle tehdit etmek de makul değil. Çünkü bu Ermeni sorunu Demokles’in kılıcı gibi her sene yeniden ısıtılan bir konu. Her gündeme geldiğinde Airbus veya savaş helikopteri mi alacaksınız? Bu sefer rakip şirketin ülkesi de soykırımı tanımakla tehdit ederse hangisini tercih edeceksiniz?

    Ancak şunu derseniz katılırım. Dışa bağımlılığımız azaltılsın, Türk sermayesi ile hareket eden şirketlere destek olalım, Türk markalarını alalım. Ama bu uzun vadeli bir proje. Bugün Fransız malını bırakıp Alman malı, yarın Alman malını bırakıp İngiliz malını almak durumu çözmez.

    Meclis Cezayir soykırımını tanısın, olmadı demek suç olsun. Cezayir soykırımı anıtı dikilsin.
    Bu öncelikle Türkiye’nin “Tarih tarihçilere bırakılmalı” tezini baltalar. Siyasi bir organın tarih konusunda ahkam kesmesi yanlıştır.

    İkincisi Cezayir soykırımı konusunda BM’de yapılan oylamada Fransa’dan yana oy kullandık. Ancak Turgut Özal’ın bir ziyareti sırasında özür dileyerek Cezayir’le ilişkileri düzeltebildik.

    Daha birkaç yıl önce Beyoğlu’ndaki Cezayir sokağı’nın adını Fransız sokağı yapmışken bu sokağa Cezayir Soykırımı Anıtı dikmek komik olur. Zaten Başbakan Erdoğan da “Biz pisliği pislikle temizlemeyiz.” diyerek bu konuda gaza gelmeyeceklerini ortaya koydu.

    Yazinin tamami için : http://www.turkla.com/yazar.php?yid=10

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin