RSS Feed for This Post

Trafi-Komik İstanbul

image002.jpg

Yıllardır İstanbul halkının çilesi olan trafik sorunu son aylarda artık kronik bir problem halini aldı. Geçen hafta sonu 20 dakikalık mesafeyi 110 dakikada alınca ve  bu yüzden kuzenimin nikahını kaçırınca ve daha da kötüsü arabamda damadın annesi ve kız kardeşi de olunca daha bir fazla hissettim (hissettirdiler !) problemi… Trafiğin sebebinin, sahil yolunda tabela değişimi yapan bir vincin yolun iki şeridini kapatması olması da zurnanın zırt dediği noktaydı. İşte o an, trafik konusunu yazmaya karar verdim.

İstanbul trafiğinin çözümü konusunda çok yazılıp çizildi. Birçok çözümler bulundu. Bunlar arasında Tayyip Erdoğan’ın vizeyle giriş uygulaması ise, bir siyasetçinin ne kadar cesur kararlar alabileceği konusunda olumlu fakat pratik imkanı çok zor olan bir öneriydi. Dün akşam da İstanbul’un 3 bölgeye ayrılacağı (ülkeyi bölüyorlar diyen akl-ı evvellerin sesini duyar gibiyim), başka bir bölgeden gelen araca yüksek park parası ödettirileceği gibi enteresan bir uygulamanın başlıyor olduğu haberini aldım. Buna en çok otopark mafyası arkadaşların sevineceğini tahmin ediyorum. Geçenlerde Ortaköy’de bir otoparka 2 saat için 10 milyon ödeyen bir orta direk vatandaş olarak, yakında araçların, otopark yerine, çekilmeyi göze alarak kaldırımlara çıkacağını tercih edeceğini ve park probleminin daha da artacağını görmek zor değil. Bir başka düşünülen uygulama da okul bahçelerinin otopark olarak kullanılması olacakmış. Benim bildiğim kadarıyla zaten birçok okulda, okul saatleri dışında bu iş, döner sermaye desteği olarak yapılıyor. Asıl park probleminin yaşandığı okul saatlerinde böyle bir uygulamanın yapılması da ‘peki çocuklar nerede koşup oynayacak?’ sorusunu beraberinde getiriyor. Bu gidişle Tokyo’da olduğu gibi 3-5 aracı üst üste dizen park asansörlerinin İstanbul’a gelmesinin çok uzak olmadığı anlaşılıyor..      

Trafik sorununa kafa yoranlar yaratıcı çözümler de üretiyorlar. Bunlardan birisi de www.yolarkadasim.net sitesi. Aynı güzergahta çalışan kişileri, cinsiyet, sigara kullanıp kullanmama, meslek grubu gibi seçimlerle filtreleyerek biraraya gelmelerini sağlayan sitenin, yeni kurulmuş olmasına rağmen şimdiden 7000’in üzerinde üyesi var.

Trafik sorunu ile ilgili benim anlayamadığım bir çok şey var. Mesela sorunun baş kaynağı olan trafik kazalarında,  polis gelene kadar pozisyonu muhafaza etme aptallığını çözemiyorum bir türlü. Hani usturuplu bir kaza ise tek şerit kapanır, kurtarırsınız. Yoksa polislerin gelmesi ve tutanağın tutulmasına kadar o metal yığını içinde hapsolmak durumundasınız. Bir İstanbul’lu zaten böyle durumlarda stres yapmamayı ve ortamın tadını çıkarmayı öğrenmiştir. Randevunuz, iş görüşmeniz, düğününüz vs. varsa bu süre, açıklama metni hazırlamak, planları gözden geçirmek, belki hayatın anlamı üzerine yoğunlaşmak için eşsiz fırsatlardır.Kazaların yol açtığı trafik sıkışıklıklarında hiç anlayamadığım bir konu da karşı şeritte de yolun tıkanmasıdır. Meraklı milletimiz hiçbir trafik kazasının yanından yorum yapmadan geçemediği için kaza olan taraf dışında karşı şerit de tıkanır ve bazen bu meraklı bakışların da kazaya yol açtığı vakidir. Bir de ambulansın peşine takılan araçların zincirleme trafik kazasına yol açması var ki ayrı bir sohbet konusudur.

Bir diğer trafik sıkışıklığı kaynağı kamyonlardır. Kamyonlardan oldum olası nefret ederim. Hem yol görüşünü tamamen kapatırlar, tek görebildiğiniz ‘Yolların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım’ gibi manalı sözler ve 80-90 gibi anlamını bilmediğim, öğrenmek istemediğim fosforlu işaretlerdir. Bu düşmanlık, düşük hızları ile trafiği yavaşlattıkları, hem de rampalarda frene basmamak için diğer kamyondan 2,5 km fazla hız yaptığı halde sollamaya kalkıştıkları ve bu işlemi yaparken egsozlarından fabrika bacası gibi tüten ucuz yakıt ifrazatıyla diğer araçları dumana boğdukları içindir. Bu hantal araçların trafiğin yoğun olduğu bölgelere girişleri kesinlikle engellenmeli, köprülere kesinlikle sokulmamalı, geçişlerinin gemi ile yapılması sağlanmalıdır. 

Trafiğin bir başka müsebbibi tabi ki araç sayısının fazlalığı. Babamın apartmanında bir komşusunun kendisinin, karısının ve iki çocuğunun ayrı araçları var mesela. Bizim çocukluğumuzda sınıfı geçtiğimizde babamızdan bisiklet isterdik, zamane gençleri ilkokulda son model cep telefonu, lisede laptop ve üniversiteye başlayınca araba istiyor. Bu konunun kesin çözümü 2.arabanın vergisinin 2 kat, 3. arabanın 4 kat, 4.arabanın 8 kat fazla alınmasıdır. Araba üreticilerinin ve fiyakası bozulan delikanlıların gözünün yaşına bakılmaması gerektiği açıktır. 

Karayollarımızda seyreden 4 çeker cip sahibi vatandaşlarımıza da takılmadan edemeyeceğim. Arazi taşıtları bilindiği gibi adı üzerinde arazide kullanılan araçlardır ve bu yüzden 4 çekerdir. Dünyanın en pahalı benzininin, ve trafiği en sıkışık şehrinin bulunduğu bir ülkede şehir içi gezinti arabası olarak cip kullanılması fazlaca ironik. Roma’da zenginler şehir içinde Ford KA kullanıyorlar. Amerika’da da düz yolda cip kullanan çok var fakat yolları 4 şerit ve benzin çok ucuz. Ne zaman normalleşeceğiz çok merak ediyorum…

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

 Gazetecilik Neden Dibe Vurdu?

Gazeteciler bizi bilgilendiriyor mu yoksa aldatıyor mu?  Gazetecilik galiba dürüstçe yapılmasına imkân olmayan bir meslek. Çünkü birbirine zıt işlerin aynı anda icra edilmeleri gerekiyor: Habercilik, savcılık, komiklik, amigoluk…  Gazeteci kendisine bilgi verebilecek herkesle iyi geçinmek için biraz politik davranmak daha doğrusu yalan söylemek zorunda. Ama aynı zamanda ondan gözü kara bir savcı gibi olayların üzerine gitmesi, iyi bir hâkim gibi dürüst olması da bekleniyor. Bir bilim adamı gibi konuları derinlemesine irdelemesi ama sıkıcı olmadan toplumun her kesimini eğlendirebilmesi… Gazetecilerden halkı aydınlatmaları isteniyor ama aynı zamanda da halka benzemeleri. Yoksa gazeteleri satılmıyor, TV kanalları izlenmiyor. Bu koşullarda “gazeteci gibi” gazetecilik yapılabilir mi? Derin Düşünce yazarları sorguluyor…

Buradan indirebilirsiniz.

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 29 Yorum

  2. Yazan:Bekir L. Yildirim Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    Guzel bir tahlil Blue Bey (still?). Istanbul’un trafik sorununu ben dunyanin iklim degisikligi sorununa benzetiyorum. Herkes tehlikenin farkindayiz diyor ama kimse samimi degil! Evet kimse! Tehlikenin kapida olduguna gercekten inanan kimseler boylemi davranir? Henuz Istanbul’da tasit doymuslugu gelismis ulkelerein metropollerine gore cok dusuk. Rakamlara bakmadim ama bir Paris, NY veya Londra’nin dortte birinden fazla olmadigina bahse girerim. 15 milyon nufusa iki milyon(?) arac degilmi? Mevcut ekonomik buyum, goc ve tasitlanma hizi ile bu rakamin on yil icersinde 2 hatta uce katlanmasi gercekci bir tahmindir. Evet Tayyip Bey’in recetesi mevcut sartlarda uygulanmasi zor fakat zorunlu drastik adimlardan sadece bir tanesi. Apartmanlara park yeri yaptirma yerine bilmem ne fonuna para verme imkaninin verilmesi ise affedilmez bir basiretsizlik, sorumsuzluk ornegidir.

    Benim cozumum gayet basit: Istanbul yikilip (asar-i antika haric) yeniden dusuk yogunluklu modern Istanbul yapilacak o kadar. Izmit, Tekirdag ve Edirne’yi ilhak edemeyecegimize gore, nufusun ucte ikisi geldikleri yerlere gidecekler (gelis sirasina gore).

  3. Yazan:Ç-Z Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    Destekliyorum Bekir bey,
    Hergün sabah 1,5 akşam ortalama 2-3 saati yolda geçen biri olarak.
    Bu arada madem tarafiğe çözüm yok bu arada kaybedilen zamanın değerlendrilmesi için yayınevi sahiplerinden bir ricam olacak;lütfen kitapların cd yada kasetlerini yapsınlar,ilk müşterileri ben olacağım söz 🙂
    Görme özürlü vatandaşların da bundan fayda sağlaması gibi bir durum söz konusu?

  4. Yazan:Talha Can Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    Teşekkürler Sayın Blue,
    Bekir Bey’in de dediği gibi bu sorunu herkez görüyor ama kimse bir şey yap(a)mıyor. İstanbul’un trafik problemi görüntü, hava ve ses kirliliğini de beraberinde getiriyor. Çözümün kısa zamanda çözülebileceğine inanmıyorum. En iyi ihtimalle toplu taşımaya yönlendirebilecek çalışmalara ve zorlamalara gidilmesi gerek.

  5. Yazan:Tuncay Yılmazer Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    Blue Bey,

    İstanbul trafiği için yaptığınız tesbitler o kadar yerinde ki. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar misali aklıma geldi hemen. Hazır klavye başına oturmuşken ben de dertleneyim dedim. “Karşı” da oturan ve iş yerine gelmek için kendi arabasını, at arabasını, mopeti, opeti, denizin, halkın, belediyenin otobüslerini, kara mini ve midi büslerini vs. bilumum vasıtaları kullanan bir kişi olarak , bir dokun bin ah işit vaziyetindeyim. Geçtiğimiz günlerde beynindeki nöron sayısının yeterli olmadığını düşündüğüm bir yurdum insanı , TEM’de beş şeritin önü,arkası,sağı,solu ( hatta yukarısı ve aşağısı da diyesim geliyor) dolu olduğu, bir Caretta kaplumbağasının normal günlük hızıyla bile nice otoyu geride bırakabileceği bir ortamda , kendisine yer yol veremediğim için bana bayağı kızdı. O kadar kızmıştı ki , bir yolunu bulup yanımdan geçerken ağzından çıkan salyalardan yüzünün önemli bir kısmını göremedim. Sanırım çok hoş şeyler söylemiyordu. Bu son derece önemsiz, hepimizin İstanbul trafiğinde yaşabileceği bir ayrıntıydı. Ama sizlerle paylaşmak istedim. Trafik bizim düşünme yeteneğimizi de dumura uğratıyor anlaşılan. Sözün özü Blue Bey ve diğer arkadaşlar , İstanbul trafiği çok kötü çok.( Bunu da hepiniz biliyorsunuz zaten)

    Tuncay Yılmazer

  6. Yazan:hasan geniş Tarih: Şub 15, 2007 | Reply

    Bu konuda kafa yoran bir arkadaşın çözüm önerileri:

    http://www.uiportal.net/e107_plugins/content/content.php?content.215

  7. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Blue Bey,
    “Okutan” bir üslupla güzel tespitlerde bulunmuşsunuz.
    Trafik kazaları sonrası yol ortasında niçin araçlar kıpırdatılmadan bekletilir?
    “Kanıt Peşinde”, “CSI:…” gibi dizileri takip ediyorsunuzdur belki.
    Bu tür dizilerde olay yerindeki delillerden sanığa ulaşmak suretiyle “modern polislik” anlatılmaya çalışılır.
    Örneğin Hrant Dink öldürüldüğünde olayın delilleri elde edilmek üzere nasıl bir süre cesedi yerde bekletilmişse, trafik kazaları sonrası da deliller gözden geçirilmek üzere araçlar “dokunulmadan olay yerinde” bekletilmelidir.
    Ha, derseniz niye bizim ülkemizde bu iş saatler alır?
    Ben de yıllar yılı bunu anlayamadım işte:)
    Bir gün o da düzelir inşaallah,
    Muhabbetle…

  8. Yazan:blue Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Mehmet Edebali bey,

    Trafik kazalarının %90 üzerinde bir kısmı arkadaki aracın duramayıp öndeki araca arkadan çarpması şeklinde oluşuyor ve arkadan çarpma %100 kusur teşkil ediyor. Kazayı yapan da, çarpılan araba da durumu biliyor. Mevzuat beklemeyi gerektirdiği ve kasko şirketleri raporu istediği için bekliyorlar. Bu araçlar arasında ayak üstü yapılacak imzalı bir mutabakat veya kazanın oluş şeklini 3-4 açıdan alan birer fotoğraf (artık herkeste kameralı cep telefonu var)’ın polis zaptına esas olabilmesi için gerekli yasal düzenleme yapılabilir. Olay, cinayet olsa, ölen olsa, arabanın yarısı yamulmuş olsa haklısınız. Fakat büyük çoğunlukla tamponun düşmesi, arabanın boyasının çizilmesi gibi eften püften kazalar yüzünden bekletiliyoruz. Aptalca derken kastettiğim buydu.

  9. Yazan:blue Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Tuncay bey,

    Bahsettiğiniz trafikte arkadan sellektör yaparak yol isteme artık şöförlerin insiyakı olmuş. Yeşil ışık yanınca 1 mikrosaniye içinde kornaya basma refleksi gibi. Geçenlerde bir adam radyo programında anlatıyordu: Kırmızı ışıkta önde duran araç cep telefonuyla konuşuyormuş. Anlatan adam yanlışlıkla kornaya dokunmuş, adam da yeşil yandı zannedip arabayı sürmüş. Büyük bir kaza yaşanmış, pişmanlıkla anlatıyordu.
    Ben trafikte sellektör yapanlara ‘kuş’ işareti yapıyorum, ‘uçacak mısın birader?’ anlamına gelen bu işareti anlıyorlar, tavsiye ederim.
    Bir de İstanbul trafiğinde Formula 1 heyecanı yaşayanlar var. Araç arasındaki boşluklardan milim hesabıyla sağlı sollu sıyrılıp ilerliyorlar. Bu arkadaşlarla da ilerideki kırmızı ışıkta selamlaşmak çok hoşuma gidiyor. Millet olarak enerjimizi farklı alanlara kanalize etsek daha çabuk kalkınacağız.
    Ben başımıza gelen felaketlerin duygularımızın bir sonucu olduğuna inanıyorum. İstanbul’da bir deprem olacaksa bunun biriken öfkenin ve bedduaların birikimiyle oluşacağı gibi bir batıl inancım var. Bu yüzden öfkeme hakim olmaya çalışıyorum. Çünkü öfkeyle hiçbir şey değiştiremiyorsunuz.

  10. Yazan:blue Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Bekir bey,

    Paris ve Londra metro işini 100-150 yıl önce çözmüşler. Demiryolu anlamında 2.Abdulhamit ve Atatürk’ten sonra çakılan çivi pek yok. Ondan sonra hep laf üretmişiz. Çocukluğumda İstanbul’un kel tepelerinde uçurtma uçurduğumu hatırlıyorum. Şimdi her karış binayla dolmuş durumda. O zamanlar bir şeyler yapılsaydı… Ama o zamanlar irtica gibi önemli (!) konularla uğraştığımızdan olsa gerek böyle lüzumsuz konular gündeme gelmemiş olmalı.

  11. Yazan:Mehmet Edebali Tarih: Şub 16, 2007 | Reply

    Blue Bey,
    Yazdığınız cevabı okuyunca yorumumu tekrar okudum.
    Biraz “ukalaca” olmuş, kusura bakmayın.
    Bu konuda uzun araştırmalar yapmıştım, dolayısıyla cevap vermek istedim.
    Muhabbetle…

  12. Yazan:D.Blue Still Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    Estağfirullah Mehmet bey, yorumunuz çok güzel. Yazdığınız yorumdan sonra ben de yorumuma baktım, kastım değildi ama kendi yorumunuzu size ‘ukalaca’ hissettirdiğim için kusura bakmayın. Yazıdaki ifade çok muğlak olmuş, siz haklısınız. Sonuçta bu işin prosedürü kaza şeklinin incelenip tutanak tutulmasıdır. Ne kastettiğimi belirtmem gerekirdi. Buna vesile oldunuz.
    Muhabbetler, hürmetler…

  13. Yazan:Ecenaze Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    Selam,
    trafiği biz hanım şoförlere bırakıp, sizler de bisikletli bir yaşama geçerseniz[hem yakıt tasarrufu hem de küresel ısınmayı azaltmak için de faydası olacaktır] ortada sorun filan kalmaz diye düşünüyorum..:)

    saygılarımla

  14. Yazan:XSI Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    8 X 8 hata yapanlar laf konusmasin lütfen !!

    ))..

  15. Yazan:XSI Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    Bilmiyorum araba kullananlariniz dikkat etti mi, son zamanlarda yayalarda yolun ortasindan yürüme hastaligi basgösterdi. (belki bende de vardir bu, araba icinde olup da yolda benimle muhatap olanlarin yorumunu almadim hic). Bu yüzden bazen anlayissiz yayalara sessizce yaklasip hafiften dokunduruyorum, tabi hafiften gülünce onlar da gülüyor (su zamana kadar sorun yasamadim). Bu sekilde kac yayayi bilinclendirebilirim bilmiyorum))

    Zaten daracik yollar, eve yürüyerek 20 dakika da gidebilecekken araba ile bazen 30 dakikayi buluyor. Gidene kadar akla karayi seciyor insan, ara sokaklarda kazi calismalari bir türlü bitmiyor, yilan gibi dolaniyorsunuz.

    İstanbul’un trafigine en iyi cözüm İstanbul’u bosaltmaktir bence. Nasil yapilir nasil edilir bilemiyorum tabi. Ama sehir tasmis artik. Kaldirmiyor fazla adami.

    New York da su anda tasmis durumda, artik bir sehrin kaldirabileceginden fazla araba ve insan. Ortalama trafik süresi 15 km/s. İstanbul da hizla New York olma yolunda.

  16. Yazan:Ecenaze Tarih: Şub 17, 2007 | Reply

    Polisler de erkekti ama:))

  17. Yazan:XSI Tarih: Şub 18, 2007 | Reply

    Polisler erkek ama, otoyola tali yoldan giren ve kamyona yandan bodoslama carpan disi idi )..

  18. Yazan:Ecenaze Tarih: Şub 18, 2007 | Reply

    XSI bey,
    “Derin Düşünce” içermeyen ve şahıslara yönelik tahkir edici mesajlar post etmeyiniz lütfen:)
    Yada Suat ağabey in mekanda İçtihad başlığına buyrunuz..Orada hesaplaşalım..
    sayg.

  19. Yazan:XSI Tarih: Şub 18, 2007 | Reply

    Peki)..

  20. Yazan:D.Blue Still Tarih: Şub 19, 2007 | Reply

    XSI bey, Ece hanım,

    İstanbul trafiğine hanım sürücülerin katkısı büyüktür. Hayatımda tek bir kaza yaptım. Ankara Eskişehir yolunda hiç yoktan panik yapan bir hanımefendinin ani freni sonucu bir bey ona, bir bey çarpana, ben de çarpana çarpana çarptım. Şansızlığım o ki, bana arkadan çarpan olmadı. Trafik sigortasını geçirdiğim ve kaskom olmadığı için yüklü bir tamir masrafım oldu. En komiği de bir hafta sonra en öndeki kazanın müsebbibi hanımefendinin beni telefonla arayıp masrafını talep etmesi oldu.
    Hanım sürücüler, genel itibarıyla panik, ürkek ve dalgın oldukları için kazaya sebep olma ihtimalleri daha yüksek. Kurallara daha çok uyduklarını da kabul etmiyorum. İki şerit ortasında seyreden, minimum hız’ın altında seyreden, sol şeridi işgal eden, dönüşlerde nasıl kıvrılacağını bilmeyen, park etmekte zorlananlar bir istatistik yapılsa yüksek oranda hanımlar çıkacaktır. Arabanın sağ ve solunda, ve ortasındaki aynaların ne işe yaradığını bilmeyenlerin de büyük çoğunlukla hanımlar olduğunu söyleyebilirim.

  21. Yazan:XSI Tarih: Şub 19, 2007 | Reply

    D. Blue Still bey

    Dediklerinize Ece katilacak mi bilmiyorum ama ben katiliyorum. Hanim sürücülerin navigasyon sorunu oldugu bir gercek. Erkek beyni yönleri kus bakisi düsünebilirken kadin beyni bunu yaparken zorlaniyor.

    Ece anlatsa nasil kaza yaptigini cok faydali bilgiler edinebiliriz hanim sürücülere iliskin))..

  22. Yazan:Ecenaze Tarih: Şub 19, 2007 | Reply

    Neyi anlatsam ki:)

    *Babamla direksiyon çalışmaya başladığımız bomboş bir meyve-sebze halinde, dümdüz yolda, en az 20 m ötede bir köpek yavrusu görüp, panikleyip, [nasıl becerdiğime halen şaşıyorum:)]sol ön tekeri yol kenarındaki refüje çıkarttığımı ve hamal amcaların pis pis sırıtarak gelip, direksiyonda donup kalmış salak kıza “geçmiş olsun bacım” diyerek, hopppaaaa! arabayı kaldırıp yola koydukları günü mü:))[18 yaşındaydım ama]

    *Yoksa akşam vakti annesiyle kavga etmiş bir kız arkadaşımı almaya gidip, panikle farları yakmadan yola çıktığımı ve kırmızı ışıkta durduğumda, bizi uyarmak için,pis pis sırıtarak yandaki arabadan el işareti yapan adamı sapık zannederek bir güzel fırçaladığımızı mı:))

    *”Aküde sorun var bugün yola çıkma,yolda kalırsın” diyen babamı dinlemeyip, iftar davetine gidip, sonrası 3 bayan arkadaşla, bir mezarlığın dibinde yağmur altında kalakalışımızı ve babamın arabayı çektirmek zorunda kalışını mı:))

    *İlk çalıştığım yerde, “3 le kalkıyor” diye beni gn. md. muavinine şikayet eden nizamiye bekçilerine inat,
    kart geçtikten sonra hakikaten 3 le kalkıp, hava atacağım derken servis arabasının birine sürtüşümü mü:))

    *Kazamı anlatmayacağım, kaderimde varmış:)[sonra ısıtıp ısıtıp önüme sürülüyor]

    Bu kadar itiraftan sonra , bu ilmeğe
    “yok yok ben aslında iyi şoförümdür:P” demeye yüzümün kalmadığını mı:))

    Ama gerçekten çok iyi hanım şoförler var..

    saygılarımla

  23. Yazan:XSI Tarih: Şub 19, 2007 | Reply

    Evet itirafcimiz hanim soförler icin güzel malzemeler sergilemistir. )) Kendisine tesekkür ediyoruz)

  24. Yazan:ceren Tarih: Şub 20, 2007 | Reply

    Sayın Blue ve XSİ,

    İlk defa direksiyona oturduğunda ya da bir süre eli alışıncaya kadar yaptığı(ki bu safhalarda çok doğal)hatalarını ,Ece kadar,bu kadar açık yüreklilikle itiraf edecek bir erkek var mıdır bilmiyorum?Hem de tüm bu anlattıklarının aleyhine delil olarak kullanılacağını bile bile)))

    Şaka bir yana,15 yıldır ehliyetimin olmasıyla birlikte eşimin aracını ortak kullandığım dönemleri saymazsam son üç yıldır kendime ait bir aracım var .Allah’ çok şükür arkadan benim aracıma hafifçe çarpılıp ,bir farımın kırılmasına neden olan olayı saymazsam üzücü bir vukuatım olmadı.

    Hanımların trafikte sorun yaratması meselesine gelince.

    Ben bu durumun hanımların araç kullanma özürlü olduklarıyla )))değil,çok fazla pratik yapma imkanlarının olmamasıyla ilişkilendiriyorum.

    Çünkü eğer bekarsa ,genelde evde babasının aracını,(onu ne kadar ikna edip etmemesiyle doğru orantılı olarak)kullanır.

    Eğer evliyse ,hayatlarında aracın çok özel bir yeri olan erkekleri ikna etmesi o kadar kolay olmamaktadır.

    Erkeklerin araçlarına duydukları hassasiyet,ilgi, belki fıtratlarında var,

    belki hanımlardan kendilerini ayıran bir özellik olarak görüyorlar,

    belki “zaten ben biliyorum ve sürüyorum,ihitiyacı karşılıyorum,öğrenmesine ne gerek var” şeklinde düşünüyorlar,

    ya da… Ececiğimin yukarıda bahsettiği vukuatları(ki bu tür olaylar,öğrenme safhasında erkeklerin de en az bir kaç başına gelmiştir), onun babası kadar serin kanlı karşılayacaklarına dair sabırlarının olduğuna inanmıyorlar)))Bilmiyorum.

    Hanımların araç kullanması ,belki yapı olarak erkekler kadar araçlara ilgi duymaması nedeniyle,belki öğrenmek istediklerinde babanın,abinin ya da eşin,bu isteği oğluna,erkek kardeşine öğretmesi kadar doğal karşılamaması nedeniyle ,öğrense bile kendi aracı olmadığı sürece pratik kazanma ihtimalinin çok az olması ,bir de tarfikte hanımların araç kullanması konusunda Sayın Blue ve xsi gibi önyargılı daha bir çok erkek olması sebebiyle))) üzerlerinde olan psikolojik baskı nedeniyle hata yapma ihtimalleri çok daha fazla oluyor diye düşünüyorum.

    Belki yolda hanım şoförlerin bir hatasını gören erkek arkadaşların,hemen kornaya basmak yerine aynı durumda kendilerinin olabileceğini düşünerek ayrıca korna çalmalarının , onun daha fazla elinin ayağına dolaşmasına neden olacağı bilinciyle, ve kendi nefislerinin bu durumdan pay çıkarıp hanım şoförler konusunda anlatacak bir anektodu daha bulmanın gizli sevincini içlerinde saklayarak hem kendileirne hem de o hanımın durumda olabilecek eşleri ,kızları ya da kızkardeşlerine en büyük iyiliği yapmış olacaklarına inanıyorum.

    En içten selam ve saygılarımla….

    NOT:Ececiğim bloğun mesaj yazımına kapalı olduğu için buraya yazmak istedim.Yeni işin ,sağlığın ,inşallah iyidir bitanem.Hayırlı haberlerini almak dualarımla.Sevgilerimle …CEREN

  25. Yazan:ceren Tarih: Şub 20, 2007 | Reply

    Hanımların araç kullanması ,belki yapı olarak erkekler kadar araçlara ilgi duymaması nedeniyle,belki öğrenmek istediklerinde babanın,abinin ya da eşin,bu isteği oğluna,erkek kardeşine öğretmesi kadar doğal karşılamaması nedeniyle ,öğrense bile kendi aracı olmadığı sürece pratik kazanma ihtimalinin çok az olması ,bir de tarfikte hanımların araç kullanması konusunda Sayın Blue ve xsi gibi önyargılı daha bir çok erkek olması sebebiyle))) üzerlerinde olan psikolojik baskı nedeniyle hata yapma ihtimalleri çok daha fazla oluyor diye düşünüyorum

    Soru:Bir cümlede en fazla kaç tane “nedenle,sebeple”kelimeleri kullanılınabilinir ki?
    El cevap :Bir üstteki cümle)))

  26. Yazan:D.Blue Still Tarih: Şub 21, 2007 | Reply

    Sayın Ceren,

    Önyargım olduğunu nereden çıkardınız? Bu yargının önü ardı yok. Sebepleri konusunda haklı olabilirsiniz. Fizyolojik ve mental bir kusur elbette değil. Fizyolojik değil, çünkü herhangi bir güç gerektirmiyor. Hele direksiyonunuz hidrolik ve vitesiniz otomatikse durum eşitleniyor. Mental de değil. Zekayla ilgili olsa en iyi araba kullananlar profesörler olurdu, böyle bir iddia gülünç olur. Fakat psikoloji derseniz, orada durun derim. Ortalama bir erkek ve kadına korkutma testi uygulayalım. Mesela üzerine aniden tüylü bir mahluk atalım. Erkek de korkmaktadır, fakat kadın çığlık atmakta ve bir süre durumun etkisinden kurtulamamaktadır (bkz: kamera şakaları). Bu durum atılan şeyin şaka olduğunun bilinmesi halinde dahi değişemeyebilmektedir.
    Neyse, sonuçta iyi kadın şöförler de vardır (ne kadar rastlamış olmasam da).
    Pratik konusunda önerim, araba kullanma şansları yoksa, hanımlarımızın skid car, karting gibi imkanları zorlamalarıdır. İleri sürüş teknikleri konusunda da ders verilen güzel pistler var (Autodrom-Gebze’yle başlayabilirsiniz)

  27. Yazan:Ecenaze Tarih: Şub 21, 2007 | Reply

    Ceren ciğim:)
    Hem hoşgeldin diyorum, hem de tesbitlerine katılıyorum..
    Yalnız Blue bey de haklı gibi:P
    Biz hakikaten biraz paniğiz ve tezcanlıyız..
    Ayrıca Yolda teker patlasa bizim halimizi düşünsene:)
    Bizim övünebileceğimiz tek şey belki de “BAYANDAN SATILIK” ibaresidir..
    Çünkü arabaların içini ıslak mendillerle silip, gül gibi bakıyoruz değil mi?

    sevgilerimle

    ps:
    Bloğum yoruma açık şu an..

  28. Yazan:ceren Tarih: Şub 22, 2007 | Reply

    Sayın Blue,

    Sizin ,hanım şoförler konusunda önyargılı olduğunuzu sanma gibi bir önyargım oldu sanırım.)))Özür dilerim.

    Hanımların daha panik olma gibi psikolojik bir durumlarının olması konusunda ise size katılıyorum.Belki bunun nedenlerinden birisi de araç kullanma konusundaki yetersizlikleri diye düşünüyorum.En azından kendimden biliyorum,ilk bundan 3 yıl önceki halimle ,şu andaki psikolojik durumun arasında çok fark var.Hata yapma oranım azaldığı gibi,benim dışımda gelişen tarafik sorunlarında daha serinkanlı oluyorum.Ama haklısınız,genel anlamda hanımlar daha panik,tepkilerini daha ani ve görünür kılıyorlar.

    Ececiğim,

    Aslında hanımların araç kullanma konusundaki yukarı yazılanları okuyanlar,içi mis gibi kokan ama ,ne motorunda ne vites kolunda ne de diğer tüm aksamında hayır kalmayan bir aracı almak istemezler sanırım)))
    Belki daha az kullanmaları ve
    temizlik açısından bu ibareler seçilmiştir ama dorusu ben “BAYANDAN SATILIK ” ifadesi olan ilanları tekrar düşünmemiz gerekir diyorum))))En azından o hanımın araba kullanmasını görmeden ve sattığı arabanın ne kadar süredir kendisinde olduğunu sormadan almamak gerekir)))
    Sevgi ve selamlarımla……..CEREN

  29. Yazan:XSI Tarih: Şub 22, 2007 | Reply

    Aslında hanımların araç kullanma konusundaki yukarı yazılanları okuyanlar,içi mis gibi kokan ama ,ne motorunda ne vites kolunda ne de diğer tüm aksamında hayır kalmayan bir aracı almak istemezler sanırım)))
    Ceren

    Süper bir ifade (özellikle italik kisim)))))

  30. Yazan:Gülcin Kacar Tarih: Kas 22, 2007 | Reply

    Kırosu bol
    Taşı toprağı kor
    İstanbul un.
    Efendisi, hanım efendisi
    Tarihe karışmış
    İstanbul un.
    Romantik yağmurları bile
    Anlayanın, anlamayanın dilinde
    Şarkı olmuş
    İstanbul un.
    Efsane
    Güzeler, güzeli
    Gece kondu cenneti olmuş
    Her yeri
    İstanbul un.
    Güzelim Türkçe’si
    Karışmış
    Salataya dönmüş
    İstanbul un.
    Nerden gelmişse gelmiş
    Misafirliğe gelen bile
    Havasını soluyunca
    Suyunu içince
    Ekmeğini yiyince
    İstanbullu olmuş.
    Düşmanla dolmuş
    Elele vermiş sanki
    Yok etmeye çalışıyorlar
    İstanbullu
    Bir ismi kalmış üzerinde
    Çırılçıplak
    Bırakmışlar İstanbullu
    İsmini de değiştirsinler
    Kırstanbul olsun
    Hak böylece yerini bulsun

  1. 1 Trackback(s)

  2. Ara 12, 2008: En çok “sevilen” yazılar… : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin